Kur’an’ın Tahrif Olmadığı
Kur’an’ın tahrif olmadığı (Arapça: سلامة القرآن من التحريف) inancı, Müslümanların ittifak ettiği inançlardan biridir. Yani Müslümanlar şu an elimizde olan Kur’an’ın Hz.Resulullah'a (s.a.a) vahiy olanla tamamen aynı olduğuna ve hiçbir şeyin ona eklenip, çıkarılmadığına ve konularında herhangi bir değişikliğin olmadığına inanırlar.
Müfessir ve mütekellimler, tahrifin reddi ve inkârı hususunda bir takım ayet ve rivayetlere işaret ederler. Müfessirler, fakihler ve Şii Kur’an araştırmacılarının hâkim görüşü, Kur’an’ın şu anki tertip ve düzeniyle İslam Peygamberi (s.a.a) zamanında şekillendiği yönündedir.
Mutezili Ebu’l Hüseyin Hayyat ve Ebu Ali Cubbai gibi Ehlisünnet âlimleri, Şiilere Kur’an’ın tahrif olduğu inancını taşıdıkları nispetini verirler. Bu itham Muhaddis Nuri’ye ait Faslu’l Hitap kitabının yazımından sonra yeni bir şekil aldı ve Şii âlimler, bu kitabın reddiyesinde birçok eser kaleme aldılar.
Sakaleyn Hadisi, surelerin okunmasının faziletleri hakkındaki rivayetler, dini görüşlerdeki ihtilafta Kur’an’ın Faslu’l Hitap olması ve tehaddi ayetleri, Kur’an’ın tahrife uğramadığına dair en önemli delillerdir.
Sözlükte ve Terimde Tahrif
Tahrif, lügat olarak değişim, meyil, bir şeyden ayrışma, kenar ve uç manalarına gelir[1] ve müfessirler, tahrif kavramının lügat manasında bu tanımlara işaret etmişlerdir.[2] Terim olarak tahrif, dönüştürmek ve ters çevirmek demektir ve birçok örneği vardır.[3]
Müslümanlar arasında hiç kimse, eklenti yönünde (yani Kur’an’a bir şey eklenmemiştir) tahrif iddiasında bulunmamış ve bu durumun nefyinde icma etmişlerdir.[4] Ancak eksiltme yönünde tahrif hususunda farklı görüşler mevcuttur ve bazı Müslümanlar, Kur’an’ın bir kısmının silindiğine inanırlar.
Tahrifin Olmayışına Kur’an’dan Deliller
- Hicr suresinin 9. ayeti: Müfessir ve mütekellimler her türlü eksiltme yönünde tahrifin reddi ve inkârı konusunda Kur’an’daki ayetlere istinat ederler. Örneğin bu konuda Hicr Suresinin 9. ayeti örnek verilir: انّا نَحنُ نَزَّلنا الذِّکْرَ و اِنّا لَهُ لَحافِظونَ "Hiç şüphesiz zikri (Kur’an’ı biz indirdik ve onun koruyucuları da gerçekten biziz." Müfessirlere göre bu ayetteki “Zikir”den maksat Kur’an’dır ve “له” (lehu) kelimesindeki zamirinin mercii ise zikir kelimesidir. Bu şekilde Allah-u Teâlâ açıkça ve vurguyla, Kur’an’ın korunmasını vaat etmiştir. Ayrıca ona batıl bir şeyin eklenmesinden veya ondan bir hakkın eksiltilmesinden koruyacaktır.[5] Aynı şekilde Zemahşeri[6] ve Fazl b. Hasan Tabersi[7], Kur’an’ın tahrife uğramadığını açıklayarak her türlü eklenti ve eksiltmeden de uzak olduğunu bildirmişlerdir. Müfessirlerin çoğu, bu ayetin mana ve mealinde ortak görüşe sahiptirler.[8]
- Şüphe ve Cevabı: Burada tahrifin olmadığının ispatı için isnat edilen ayet kısır döngü gerektirir. Zira delilin sıhhati, bu ayetin tahrif olmamasından emin olmaktadır. Ancak ilk olarak bu ayete isnat edebilmek için ayetin kendisinin tahrif olmadığının ispatlanması gerekir. Bu sorunun cevabında Kur’an’da tahrif olduğuna inananlar, mevcut Kur’an metnindeki bu ayetin sıhhatini kabul etmişler ve tahrife uğradığı varsayılan yerleri belirtmişlerdir. Bu ayetin sağlam ve tahrife uğramamış ayetlerden olduğu kabul edilmiştir. Dolayısıyla zikredilen soru reddedilmiştir.[9]
- Fussilet suresinin 41 ve 42. ayeti: Bir diğer delil Fussilet suresinin 41 ve 42. ayetidir: و اِنَّهُ لَکتابٌ عَزیزٌ لایأتیهِ الباطِلُ مِنْ بَینِ یدَیهِ و لامِن خَلْفِهِ تَنزیلٌ مِنْ حَکیمٍ حمیدٍ Bu ayete göre “batıl” temelden ve esasen Kur’an’dan nefyedilmiştir. Tabirin siyakı itibariyle nefiy, “batıl”ın asıl varlığınadır. Bu nedenle geneli ifade ettiğinden her türlü batılı içerir[10] ve ortadan kalkmak ve eksilmek de batılın bir mısdakı olduğundan[11], Kur’an metninin eksilmesi yönünde tahrif de nefyedilmiş ve hatta tahrife inananlardan bir kısmı da “batıl” sözcüğünün her türlü değişimi kapsadığını kabul etmişlerdir.[12] Aslında Kur’an’da batılın nefyi, Kur’an’ın nassında en bariz örneği eksiklik yönünde tahrif olan her türlü değişimin nefyi manasını taşır.[13] Genel olarak müfessirler, bu tefsirde ortak görüşe sahiptirler.[14] Allame Tabatabai’ye göre[15] ayetin sonunda Allah’ın “hekim” ve “hamid” vasfını alması ayetin başlangıcı için bir çeşit sebeptir. Yani “Hekim” ve “Hamit” olan Allah’ın kelamı zaaf içerikli ve eksik olamaz.
- Tehaddiye İstinat: Kur’an’ın tehaddi etmesi, yani insanların bütün güç ve yardımlarını toplayarak tahsil görmemiş[16] bir kimsenin dilinden Kur’an veya ondan bir sure ya da birkaç sure benzerini ortaya koyması, Allame Tabatabai gibi bazı âlimlerin delillerinin temelini oluşturur. Allame Tabatabai’ye göre Kur’an, içerdiği birçok ayetle özel vasıflarla övgüye değerdir. Eğer ayetlerde bir boşluk olsaydı, bu vasıflarda da bir ihlal söz konusu olurdu. Hâlbuki bu vasıf ve özellikleri Kur’an’ın kendisinde en güzel ve sağlam şekliyle elde edebilir ve tanıyabiliriz. Bu durumda onda hiçbir eksiklik yoktur.[17]
Rivayetlere İstinat
Yukarıda bahsettiklerimizden ziyade, Kur’an’ın tahrif kabul etmez yönü rivayetlerle de ispatlanmıştır. Örneğin rivayetlerin Kur’an’a sunulması gerekliliğine işaret eden hadisler ki bu sayede doğru yanlıştan ayırt edilebilirliğine ve Kur’an’la mutabık olanların kabul edilir ve Kur’an öğretilerine ters düşenlerin ise bir kenara atılması gerektiğine işaret eder.[18] Bu tür rivayetlerin manada tevatür taşıdığı açıkça ortaya koyulmuştur.[19] Rivayetlerin sunumu, tüm Müslümanlar için mütevatir bir metin üzerinde olmalıdır. Bu da o metnin sağlam ve inkâr edilemez olmasını gerektirir. Hâlbuki tahrife işaret eden rivayetler, mevcut Kur’an’ın yanlış ve sağlıksız oluşu içeriklidir ve bu yüzden o rivayetler bu metne sunulamaz. Muhakkik Kereki (vefatı 940 h.k.) şu noktaya işaretle tekit eder ki bazı hadislerde rivayetlerin Kur’an’a sunumu emredilmiştir. Elbette Kur’an’a sunumdan kasıt, mevcut Kur’an’dan başkası değildir. Verilen emir bunun dışında ise “takat dışı teklif”tir ve batıldır.[20]
- Sakaleyn Hadisi: Tahrifin reddinde önemli hadislerden biri de “Sakaleyn hadisi”dir. Bu mütevatir hadis aracılığıyla iki yönden delil sunulabilir. Birincisi bu hadisle Kur’an’a ve Peygamber itretine sarılmanın her zaman diliminde geçerli olması gerektiğinin vurgulanmasıdır. Tahrife inanmak pratikte bu hadisi nefyeder ve sonuç olarak Sakaleyn hadisiyle de çelişir. Bir diğer tabirle tahrif içerikli rivayetler, Sakaleyn hadisiyle uyuşmaz. İkincisi ise tahrife inanmanın Kur’an’ın zahirinin hüccet ve itibarını ve ona sarılmayı nefyetmesi demektir. Zira mevcut metnin zahirinden anlaşılan her şey, Kur’an’dan silinmesi varsayılan bölümlerin mevcut metnin anlaşılmasında emare olabileceğinden var olan bölümler belirsiz kalmış ve dolayısıyla bu ayetlere istinat etmek ve onları hüccet saymak mümkün olmayacaktır.
- Fıkhi hükümler içeren hadisler: Kur’an’ın tahrife uğramadığının ispatında fıkıh hükümleri içeren hadislere de istinat edilir. Örneğin, namazda Hamd suresinden sonra kâmil bir surenin okunması gerektiğini belirten rivayetler.[21] Bu rivayetlere göre, fakihler Hamd’dan sonra bir surenin okunmasını farz kılmışlardır. Bu da Ehlibeyt (a.s) mektebi fakihlerinin ortak görüşüdür.[22] Bu durumda eğer tahrife inanırsak, bu hükmü yerine getirmek imkânsız olacaktır. Şöyle ki usul ilmi ehline göre yakinle meşguliyetin gereksinimi, beraatte yakin etmektir. Mükellef hükmü yerine getirmek için bir tam sure okumalıdır. Ancak tahrif ihtimali göz önüne alındığında, hiçbir surenin okunması hükmü yerine getirmede yakin oluşturmayacaktır. Çünkü tahrif görüşünü kabul etmekle bütün surelerin tahrifi muhtemel olur. Böyle bir hükmün takiye üzere verilmesinin de hiçbir tevcihi ve mantıksal yorumu yoktur. Zira İslam mezheplerinin çoğu, tam bir surenin okunmasının farz oluşuna kail değillerdir.
- Surelerin okunmasındaki faziletlere değinen rivayetler: Surelerle ilgili rivayetler de tahrifin olmadığının ispatı için senet sayılabilir. Birçok rivayette surelerin okunmasının veya Kur’an hatimetmenin faziletleri ve etkileri belirtilmiştir. Bu rivayetlerin genel olarak Allah Resulü (s.a.a) zamanında ortaya çıktığı konusunda şüphe yoktur. Diğer masumlardan da zikredilen içerikte hadisler oldukça çoktur. İbn-i Babeveyh[23], Şia’nın tahrif olmadığı inancını açıkça belirtirken, Şiiliğe nispet edilen tahrifin yalanlanmasında bu hadislere istinat etmiştir. İbn-i Babeveyh ayrıca “Kur’an surelerinin okunmasının sevabı, nafile namazların her rekatında iki surenin okunmasının caiz oluşu, Kur’an’ı hatmetmenin sevabı, ayrıca bir gecede tüm Kur’an’ı okumanın nehyi ve üç günden kısa bir zamanda Kur’an’ı hatmetmenin caiz olmaması hakkında gelen rivayetler, söylediklerimizin delili ve tasdikidir” demiştir. Genel olarak sure ve ayetlerin tahrifi varsayımı bu hükümlerin uygulanmasını zorlaştıracak ve hatta imkânsız hale getirecektir. Bu hükümlere emreden Hz. Peygamber (s.a.a) ve imamlar (a.s), bunların tahakkuk imkânını da dikkate almışlardır.
- Kur’an’ın faslu-l hitap olması hakkındaki rivayetler: Masumlardan (a.s) gelen rivayetlerde bazen açıkça ve bazen de işaretle (imamlar uyuşmazlıkların çözümünde ve anlaşmazlıklara son verilmesinde Kur’an’ın faslu-l hitap olduğuna inanır ve ona başvururlardı.) Kur’an’ın tahriften uzak olduğu öğretisi taşıyan noktalara ulaşabiliriz. Bir nakle göre İmam Hasan (a.s), Muaviye ile olan diyaloğunda Kur’an’ın büyük bölümünün zayi olduğu ve yok olduğu görüşüne “Allah’a ant olsun ki bu söz tamamen yalandır” cevabını vermiştir.[24] İmam Bakır’dan (a.s) nakledilen bir hadiste ise hazret (a.s), Kur’an’a içtensizce hakaretlerin tenkitinde Kur’an’ın tüm sözlerinin dimdik ayakta ve eksiksiz olduğunu vurgularken, o zamanki hükumetin Kur’an’ın hakikat ve öğretilerini değiştirdiğini beyan etmiştir.[25]
Müslümanların Kur’an’ın Korunması ve Muhafazasına Verdiği Önem
Kur’an ve rivayetlerin beyanından öte, bi’setin başlangıcından itibaren Kur’an’ın Müslümanlar nezdinde edindiği makamı ve yine Müslümanların Kur’an’ın bütünlüğünü koruma ve her türlü değişimden muhafaza etme gayretleri dikkate alındığında, Kur’an’da tahrifin gerçekleşme ihtimali ortadan kalkmaktadır. Kur’an ayetlerinin nüzulünden sonra Allah Resulü (s.a.a) insanlara bu ayetleri okuyor ve vahiy kâtiplerini de özellikle Ali’yi (a.s) bu ayetleri yazılı hale getirmeye davet ediyordu. Tarihi bilgiler esasınca Müslümanların ayetlere karşı bilinç ve marifeti oldukça derindi ve herkes, Hz. Peygamber’in (s.a.a) tilavet ettiği şeylerin vahiy olduğuna inanıyordu.
Yine birçok tarihi bilgi, Müslümanların Kur’an’a ve nass olan ilahi kelama karşı hassasiyet taşıdıklarına delalet eder. Örneğin, Osman b. Affan «وَالَّذینَ یکْنِزُونَ الذَّهَبَ و الفِضَّةَ»[26] ayetindeki “الَّذین”den önce gelen “وَ” harfini kaldırmak istedi. Ancak Ubey b. Ka’b, onu sakındırarak eğer “وَ” harfini yerine koymazlarsa, kılıcını kınından çekeceğini söyledi.[27] Başka bir yerde ise ikinci halife, Tövbe suresinin 100. ayetinin «وَالسّابِقُونَ الاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهاجرینَ و الاَنصارِ وَالَّذینَ اتَّبَعوُهُم» okunmasında “الاَنصار” kelimesini zammeli okuma ve “الَّذین”den önce gelen “و” harfini kaldırma kararı aldı. Böylece ensar’ın azamet ve makamlarının ancak muhacirlere uyma şartıyla gerçekleşebileceğini göstermek istiyordu. İkinci halifenin bu adımı, Allah Resulü’nden (s.a.a) sonra ensar ve muhacirlerin övülmesinde etkili oldu ve daha çok muhacirlerin yararına olan bir adımdı. Bu defa da yine Ubey b. Ka’b gibi bazı kimseler ikinci halifeye itiraz ederek, ayetin onun okuduğu gibi okunmadığını vurguladılar.[28] İkinci halife, Kur’an’da recm haddini belirten bir ayetin olduğuna, ama bu inancını ifşa ederse halkın onu Allah’ın kitabına eklemede bulunma iftirası atacaklarından korktuğuna inanıyordu.[29]
İbn-i Zübeyr’den nakledildiğine göre Osman b. Affan, Bakara suresinin nesh olan 240. ayetinin neden Kur’an’dan silinmediği sorusuna cevabında, asla Kur’an’da bir değişiklik yapmayacağını ve yerinden oynatmayacağını söylüyor.[30] Bu şekilde sahabe ve müminlerden birçokları ilahi ayetlerin tamamına nispetle dakik ve derin bir bilinç taşıyordu. Asla onda bir değişime razı olmuyor ve böyle bir durumda, Allah ve Resulü’ne (s.a.a) karşı mahcup olacaklarına inanıyorlardı.
Tahrif’in Şiilere Nispet Edilmesi
Hayyat Mütezili adıyla meşhur Ebu’l Hüseyin Abdürrahim b. Muhammed (vefatı 300 h.k.) kendi kitabında[31] yer yer Şiilere bu nispeti veren ilk kimselerdendi. Burada düşündürücü olan nokta sözlerindeki, aslında hiç kimsenin bu inancı taşımadığı “artırma - ekleme” açıklamasıdır. Diğer bir Mutezili mütekellim Ebu Ali Cobbai (vefatı 303 h.k) de İbn-i Tavus’un naklettiğine göre[32] buna inanıyor ve rafizilerin mutlak anlamda (eksiltme, artırma, değiştirme) tahrife inandıklarını düşünüyordu.
Ebu’l Hasan Eş’ari (vefatı 334 h.k) Makalatu’l İslamiyyin[33] kitabında bu görüşü Şiilere nispet ederek, bu konuda iki gruba ayrıldıklarını ve birinci grubun tahrife inanmadığını söyler. Gazi Abdulcabbar da[34] bu nispet hakkında söylemde bulunmuş ve rafizilerden olan İmamiye’nin, Ahzab suresinin bir deve yükü miktarınca olduğuna inandıklarını yazmıştır. Burada ilginç olan, Ahzab suresinin eksikliği yönündeki rivayetlerin hiçbirinin Şii kaynaklı olmaması ve resmiyette var olan rivayetlerin Ehlisünnet kaynaklı olmasıdır.[35]
Gazi Abdülcabbar’ın rafizilerden olan İmamiye vurgusu, Bakıllani’nin (vefatı 403 h.k) sözlerinde de görülmektedir. Bakıllani, Nuketu’l İntisar[36] kitabında bir taraftan rafizilerde Kur’an’ın eksiltme yönünde tahrife açık olduğunu belirtir ve diğer taraftan Şiilerin çoğunluğunun masumların sözlerine istinaden Kur’an’da eksiltme ve artırma olmadığına inandıklarını söyler. Bu tür yargılamaların devamında İbn-i Hazm (vefatı 456 h.k) el-Fisal kitabında[37] şunları yazar: İmamiye en eski dönemlerinden şimdiye kadar Kur’an’da değişikliğin yaşandığına ve onda birçok şeyin eksilip artırıldığına inanır.
Muhaddis Nuri
Son dönemde Muhaddis Nuri’nin “Faslu’l Hitab” adlı kitabının yayınlanmasıyla bu itham daha da şiddetlendi. Kur’an’ın tahrifi veya tahrife uğramadığı konusu ve Şii âlimlerin bu husustaki duruşları genellikle Muhaddis Nuri’nin görüşlerine ve kitabına nazır konumdaydı.
Şii âlimler, Muhaddis Nuri’nin eserinin reddiyesinde birçok kitap yazdılar.[38] Bazı Ehlisünnet âlimleri de onları doğrulamak açısından ve Şii âlimlerin nezdinde kabul gören görüşlere teveccühle, Şia mektebini Kur’an’ın tahrifi meselesinden müberra kılmışlardır.[39]
Şii Ulemasının Görüşü
İslam âlimlerinin, müfessirlerin, fakihlerin ve Kur’an araştırmacılarının çoğunun görüşüne göre, Kur’an bugünkü şekliyle, aynı düzen ve yapısıyla Allah Resulü (s.a.a) zamanında şekillenmiştir. Bu görüşe sahip âlimlerin bazıları şunlardır: Ebu-l Kasım Abdulhay b. Ahmet Belhi Horasani (vefat 319 h.k)[40], Ebu Bekir Anbari (vefat 328 h.k)[41], Seyyid Murtaza Elemu’l Huda[42], Hakim Ceyşumi (vefat 494 h.k)[43], Mahmud b. Hamza Kirmani (vefat 505 h.k. dolayları)[44], Fazl b. Hasan Tabersi (vefat 548 h.k) [45], Seyyid b. Tavus (vefat 664 h.k)[46], Seyyid Abdulhüseyin Şerefuddin (vefat 1377)[47], Ayetullah Hüseyin Tabatabai Burucerdi (vefat 1341)[48] ve Ayetullah Hoi (vefat 1412 h.k)[49].
Şii âlimler, Allah Resulü’nün (s.a.a) dininin mucizesi, bireysel ve toplumsal hayat reçetesi, kendi dininin senedi, temeli ve özü olan bir kitabı bırakıp, onun yazımını, toplanmasını ve bütünlüğünün korunmasını başkalarına devretmesinin aklen kabul edilebilir olmadığına vurgu yapmışlardır.[50]
Ayetullah Hoi gibi bazı âlimler, Kur’an’ın halifeler döneminde toplandığının ispatı olarak Hz. Peygamber’den (s.a.a) sonra bir araya getirildiğine dair bilgileri yeterli görmemiş ve bir araya getirmenin Hz. Resulullah (s.a.a) zamanında gerçekleştiği, zira başka bir ihtimalin olamayacağı vurgusunu yapmışlardır. Ayetullah Burucerdi ve Mirza Mehdi Puya gibi başka bir grup ise, Kur’an’ın Hz. Peygamber’den (s.a.a) sonra toplandığına işaret eden rivayetlerin uydurma olduğuna ve bu tür rivayetleri bir takım kimselerin, farklı hedeflerden dolayı uydurduklarına inanırlar. Bu âlimlere göre Kur’an’ın toplanması kesinlikle şu an elimizde var olan Kur’an gibi Allah Resulü (s.a.a) zamanında gerçekleşmiştir. Her halükarda bu görüş, ister kabul edilsin ve ister edilmesin, delil ve emareler Kur’an’ın Hz. Peygamber (s.a.a) döneminde toplandığına delalet eder. Bunun peşi sıra “dağınıklık” görüşünün zayıflığı ve temelsiz oluşu ispatlanır. Bu esasa göre, Kur’an-ı Kerim’in tahrif olduğunun ispatı için getirilen bu görüş istikrarsız ve batıldır.
Ayetullah Burucerdi
Bu arada Ayetullah Burucerdi, İslam’ın o dönemde içinde bulunduğu genel (karmaşık) durumunu ve İslam tarihini doğru şekilde tanıyan ve Müslümanların Kur’an’ın bütünlüğünü koruma ve muhafaza etmede her türlü ihtimam ve önemi gösterdiğini anlayan kimsenin, tahrif görüşünü kabul etmesinin mümkün olmadığını vurgular.[51]
İmam Humeyni
İmam Humeyni, Kur’an’ın tahrife uğramadığına dair tasrihi ve teyidinin yanı sıra, Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma Zehra (s.a) ve İmamların (a.s), ayrıca Selman, Mikdad ve Ebu Zer gibi hak sözlü yareninin herhangi bir delil sunumlarında, Kur’an’da silindiği varsayılan ayetleri delil göstermemeleri konusunu beyan etmiş ve buna istinaden tahrif görüşünü reddetmiştir.[52]
Kur’an’ın Tahrifine İnananların Görüşlerinin Tenkidi
Kur’an’da İmamların İsimleri
Tahrife inananların görüşleri esasınca, tahriflerin çoğu İmamlar (a.s) ile ilgili ayetlerde gerçekleşmiştir. Örneğin Kur’an’ın birçok yerinde o yüce insanların isimlerinin açıkça yer aldığı ve silindiği söylenmiştir. Ancak İmam Sadık (a.s) sahih senetli bir rivayette Kur’an’dan hükümlerin sadece geneline işaret eden ayetleri zikrederek, bunların geniş şeklinin sünnete bırakıldığını buyurmuştur ki açıkça bu görüşü reddetmiştir.[53]
Tahrif Rivayetleri
Buna karşılık Kur’an’ın tahrifine inananlar, bazı rivayetlere dayanarak kendi iddialarını ispatlamaya çalışırlar. Hâlbuki görünürde sayıca çok olan bu rivayetler, senet ve içerik açısından incelenmiştir. Ayetullah Burucerdi’ye göre bu rivayetlerin büyük çoğunluğu Ahmed b. Muhammed Seyyari’den[54] nakledilmiştir ve bu rivayetler makbul değillerdir. Geçmiş rical âlimleri ve muhaddisler, onun inancının bozuk olduğunu ve imanının zayıf olduğunu belirtmişlerdir.
Mehdi Burucerdi’nin yazdığına göre[55], Muhaddis Nuri’nin Faslu-l Hitap’ta getirdiği bütün rivayetler on iki kategoriye ayrılır. Bunlar üzerinde kısa bir tefekkür, onlardan birçoğunun tahrifle direkt ilişkili olmadığını ve daha çok kıraat, beyan, tefsir, tatbik ve tevil farklılıklarına işaret ettiğini gösterir. Ayrıca gulat, yalancı ve uydurmacı ravilerin varlığı dikkate alındığında, bu rivayetlerde uydurma ve yalan rivayetlerin olduğu açıktır.[56]
Şii ve Sünni kaynaklarda var olan Kur’an’ın eksiltilmesine yönelik rivayetler, genellikle senet açısından kabul edilir nitelikte değillerdir. Onların çoğu Kur’an’ın metnine değil de tefsir ve teviline nazır cümle ve sözcükler içermektedir.[57] Bu arada Usul-u Kafi’de[58] Kur’an’ın on yedi bin ayeti olduğunu belirten bir rivayet vardır. Bu rivayet, bir taraftan tevcih edilmiş ve bir taraftan da tenkit edilmiştir:
- Feyzi Kaşani’de olan ve bunu ona yazdığı şerhinde açıkladığı Usul-u Kâfi’nin bir nüshasında ise yedi bin ayet yazılmıştır.[59] Bu durumda rivayet ayetlerin, dakik sayılarının tayininde değil de ayetlerin çokluğunun yeniden şekillendirilmesi makamındadır.
- İbn-i Babeveyh’in[60] söylemine göre, muhtemelen rivayetin muradı “Kur’an dışı vahyin” haddi hudududur.
- Böyle önemli bir konuda “Haberi vahid”e, özellikle bu haberin (rivayetin) Kur’an’ın tahrife uğramadığına dair sağlam delillerle ve mevcut Kur’an’ın okunması ve ona amel edilmesini vurgulayan mütevatir rivayetlerle çeliştiği durumlara asla istinat edilemez.[61]
İmam Ali’nin (a.s) Mushafı ve Tahrif Meselesi
Günümüzde bazı Ehlisünnet yazarları “İmam Ali’nin (a.s) Mushafı” unvanına dayanarak, Kur’an-ı Kerim’in tahrifi öğretisini Şiiler için apaçık bir asıl gibi göstermeye çalışıyorlar.[62] Ancak Şii âlimleri eski dönemlerden beri dikkatle ve hassasiyetle, İmam Ali’nin (a.s) Mushafı’ndaki eklentilerin tefsir, tevil, açıklama, şerh, muhkem ve müteşabih vb. şeyler kategorisinde olduğunu gösterdiler. Bir diğer tabirle, Kur’ani değil de beyan yönlü bir kitap idi. Şeyh Müfid’e göre[63], İmam Ali’nin (a.s) Mushafı’nda yazılan ve kaydedilen ve mevcut Kur’an’da olmayan şeyler, nüzulün batını esasınca ayetlerin tefsiri ve tevilinden ibarettir. Muciz Kur’an olarak adlandırılan ilahi kelam değildir. Ayetullah Hoi’ye göre de[64] İmam Ali’nin (a.s) Mushafı’ndaki eklentiler, her ne kadar doğru olsa da kesinlikle Kur’an’a eklenmiş şeyler değildir.
Fustat Rivayetleri ve Tahrif Meselesi
Fustat adıyla meşhur rivayetler de tahrif konusunda isnat edilen durumlardandı. Rivayetlerde İmam Zaman (a.f) zuhur ettiğinde Kur’an öğretimi için çadırlar kuracağı ve Kur’an’ı, Allah’ın nazil ettiği şekilde öğreteceği ve bu durumun Kur’an’la yakınlık gösteren kimseler için zor olacağı yer alır. Çünkü (mevcut Kur’an’ın yazımıyla) “telifi” farklı olacaktır.[65] Bu tür içeriğe sahip başka rivayetler de vardır. Bazıları, bu rivayetlerin ahenginden mevcut Kur’an’da bir tür tahrifin varlığını ispatlama çabasına girmiş ve diğer âlimler de cevap vermişlerdir.[66] Bu rivayetlerde, “tertip”, «علی ما اَنْزل اللّه» kelimesi veya başka tabirler değil de “telif” kelimesi kullanılmıştır.
İstem Dışı Tahrifler
İstem dışı tahrifler hakkında tahrife inananlar, bunun daha çok Kur’an’ın toplanmasıyla alakalı olduğunu belirtmişlerdir. Onlara göre Kur’an, Hz. Peygamber (s.a.a) zamanında perakende ve dağınıktı; hiçbir şekilde toplanmamış ve tertiplenmemişti. Bu durumda Kur’an’ı bir araya getirenlerin bilinçsizliğinden dolayı bazı ayetlerin hiçbir amaç güdülmeden göz ardı edilmesi ihtimali vardı.[67] Kur’an’ın Hz. Peygamber (s.a.a) döneminde toplanmadığı inancının tahrifin gerçekleştiği inancını doğurmamasının yanı sıra araştırmacıların, yeni ve delillere, şahitlere ve tarihi gerçeklere dayalı tahkikatlar esasınca Kur’an’ın Hz. Peygamber (s.a.a) döneminde toplandığı yönünde hiçbir tereddütleri yoktur. Hz. Peygamber’in (s.a.a) teşvik ve tekidiyle nazil olan ayetler yazılıyor ve toplanıyordu ve ayet ve surelerin tamamı belliydi.[68]
Kur’an’ın, Hz. Peygamber’den (s.a.a) sonra toplandığını gösteren rivayetlerin de senet ve muhtevaların tahlil ve incelenmesiyle uydurma oldukları, siyasi ve inançsal mücadelelerin bu rivayetlerin uydurulmasına ortam hazırladığı açıkça ortaya çıkacaktır.[69]
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- ↑ Ferahidi; İbn-i Dureyd; Cuheri, “Harf” kelimesinin açıklamasında.
- ↑ Tusi, et-Tibyan, c. 3, s. 213 ve c. 7, s. 296; Zemahşeri, c. 1, s. 516.
- ↑ Hoi, el-Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, s. 197 – 198; Marifet, s. 13 - 16.
- ↑ Hoi, el-Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, s. 200.
- ↑ Zeccac, c. 3, s. 174; İbn-i Ebi Hatem, c. 7, s. 2258.
- ↑ Ayetin açıklamasında.
- ↑ Ayetin açıklamasında.
- ↑ Sen’ani, c. 1, s. 299; Fahri Razi, c. 19, s. 160; Kurtubi, c. 1, s. 84; İbn-i Kesir, c. 2, s. 547; Feyzi Kaşani, 1419, c. 3, s. 102; Tabatabai, c. 12, s. 101.
- ↑ Hoi, el-Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, s. 207; Marifet, s. 47.
- ↑ Hoi, el-Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, s. 210.
- ↑ İbn-i Manzur, kelimenin açıklamasında.
- ↑ Nuri, s. 361.
- ↑ Hoi, el-Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, s. 210; Marifet, s. 49 - 50.
- ↑ Tusi, et-Tibyan, c. 9, s. 131 – 132; Fahri Razi, c. 9, s. 568; Meragi, c. 24, s. 138.
- ↑ 42. ayetin açıklamasında.
- ↑ Bakara Suresi, 23; Yunus Suresi, 38; Hud Suresi, 13.
- ↑ Tabatabai, c. 2, s. 105 – 107; Burucerdi, 107 – 162; Hüseyni Milani, s. 15 – 34; Marifet, s. 60 - 78.
- ↑ Kuleyni, c. 1, s. 69.
- ↑ Ensari, s. 110 - 11.
- ↑ Burucerdi, s. 116 - 118.
- ↑ Kuleyni, c. 3, s. 313.
- ↑ Tusi, el-Hilaf, c. 1, s. 336; Allame Hilli, c. 1, s. 142.
- ↑ İbn-i Babeveyh, el-İtikadatu’l İmamiyye, s. 84.
- ↑ Selim b. Kays-ı Hilali, c. 2, s. 847; Ahmed Tabersi, c. 2, s. 7; Meclisi, Biharu’l Envar, c. 33, s. 271.
- ↑ Kuleyni, c. 8, s. 53.
- ↑ Tövbe Suresi, 34.
- ↑ Suyuti, c. 3, s. 232.
- ↑ Taberi, c. 11, s. 7; Suyuti, c. 3, s. 269.
- ↑ Malik b. Enes, c. 2, s. 824.
- ↑ Buhari, Cu’fi, c. 4, s. 160 - 161.
- ↑ Mutezili, s. 37 – 38, 166, 231.
- ↑ İbn-i Tavus, s. 255.
- ↑ Makalatu’l İslamiyyin, s. 47.
- ↑ Gazi Abdulcabbar, s. 601.
- ↑ Suyuti, c. 5, s. 179 – 180; Askeri, c. 2, s. 106 - 107.
- ↑ Gazi Abdulcabbar, s. 240 - 241.
- ↑ İbn-i Hazm, c. 5, s. 40.
- ↑ Marifet, s. 59 – 70; Hüseyni Milani, s. 15 - 34.
- ↑ Dehlevi, s. 354.
- ↑ İbn-i Tavus, s. 315.
- ↑ Zerkeşi, c. 1, s. 360.
- ↑ Elemu’l Huda, s. 363; Fazıl Tabersi, c. s. 84.
- ↑ Zerzur, s. 415 - 416.
- ↑ Zerkeşi, c. 1, s. 259 - 260.
- ↑ Fazl Tabersi, c. 1, s. 84.
- ↑ İbn-i Tavus, s. 315.
- ↑ Şerefuddin, s. 28.
- ↑ Muntezeri, s. 428.
- ↑ Hoi, el-Beyan fi Tefsiri’l Kur’an.
- ↑ İbn-i Tavus, s. 315; Şerefuddin, s. 28.
- ↑ Muntezeri, s. 482 - 483.
- ↑ İmam Humeyni, c. 1, s. 245 - 247.
- ↑ Kâfi, c. 1, s. 286 - 288.
- ↑ Hoi, Mu’cemu Ricalu’l Hadis, c. 2, s. 282 - 284.
- ↑ Burucerdi, s. 69 - 106.
- ↑ Mazenderani, c. 1, s. 198; Belagi, c. 1, s. 65 - 66.
- ↑ Muhammedi, s. 144.
- ↑ Kuleyni, c. 2, s. 634.
- ↑ Feyzi Kaşani, el-Vafi, c. 9, s. 1780 - 1781.
- ↑ El-İtikadatu’l İmamiyye, s. 84 - 85.
- ↑ Meclisi, Biharu’l Envar, c. 12, s. 525.
- ↑ Gaffari, c. 1, s. 202; Malullah, s. 57 - 115.
- ↑ Evailu’l Makalat, s. 81.
- ↑ el-Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, s. 225.
- ↑ Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 386.
- ↑ Marifet, s. 269 - 271.
- ↑ Nuri, 97 - 98.
- ↑ Amuli, s. 64 – 99; Ramyar, s. 280 - 295.
- ↑ Muntezeri, s. 483 – 484; Sistani, s. 89.
Bibliyografi
- Kur’an-ı Kerim.
- İbn-i Ebi Hatem, Tefsiru’l Kur’an’i’l Azim, baskı; Es’ad Muhammed Tayyib, Sayda, 1419 / 1999
- İbn-i Babeveyh, el-İtikadatu’l İmamiyye, Kum, 1413.
- İbn-i Babeveyh, et-Tevhid, baskı; Haşim Hüseyni Tahrani, Kum, 1357.
- İbn-i Hazm, El-Fasl fi’l Mileli ve’l Ehvai ve’n-Nehl, baskı; Muhammed İbrahim Nasr ve Abdurrahman Umeyre, Beyrut, 1405 / 1985.
- İbn-i Hallikan.
- İbn-i Dureyd, Kitabu Cemheretu’l Lugat, baskı; Remzi Munir Balebeki, Beyrut, 1987 – 1988.
- İbn-i Sa’d.
- İbn-i Şazan, el-İzah, baskı; Celaluddin Muhaddis-i Ermevi, Tahran, 1363.
- İbn-i Tavus, Sa’du’s-Suud li’n-Nufus, Kum, 1422.
- İbn-i Aşur, Tefsiru’t-Tahrir ve’t-Tenvir, Tunus, 1984.
- İbn-i Kesir, Tefsiru’l Kur’an-i’l Azim, baskı; Muhammed İbrahim Benna, Beyrut, 1419.
- İbn-i Manzur.
- İbn-i Nedim.
- İbn-i Hişam, Siretu İbn-i Hişam, baskı; Muhammed Muhyuddin Abdulhamid, Kahire, 1383 / 1963.
- Ali b. İsmail Eş’ari, Kitabu Makalatu’l İslamiyyin ve İhtilafu’l Musallin, baskı; Helmut Reyter, Visbadın, 1400 / 1980.
- Murtaza b. Muhammed Emin Ensari, Feraidu’l Usul, baskı; Abdullah Nurani, Kum, 1365.
- Ali b. Hüseyin İrvani, El-Usul fi İlmi’l Usul, baskı; Muhammed Kazım Rahman Sitayiş, Kum, 1422.
- El-Kur’an, baskı; Muhammed Zaglul Selam, İskenderiye.
- Muhammed b. İsmail Buhari Cu’fi, Sahihu’l Buhari, Demeşk, 1410.
- Mehdi Burucerdi, Burhanun Ruşenu’l Burhan ala Âdemi Tahrifu’l Kur’an, baskı; Ebuzer Cemheri Mustafevi, Tahran, 1374.
- Muhammed Cevad Belagi, Alau’r Rahman fi Tefsiri’l Kur’an, Kum, 1420.
- Ali b. Muhammed Beyazi, es-Sıratu’l Mustakim ila Mustahakkiyu’t-Takdim, baskı; Muhammed Bakır Behbudi, Tahran, 1384.
- İsmail b. Hammad Cevheri, es-Sihah: Tacu’l-Lugat ve Sihahu’l Arabiyye, baskı; Ahmed Abdulgafur Attar, Kahire, 1376, baskı ofset, Beyrut, 1407.
- Ubeydullah b. Abdullah Hesakani, Şevahidu’t Tenzil li Kavaidi’t Tafdil, baskı; Muhammed Bakır Mahmudi, Tahran, 1411 / 1990.
- Ali Hüseyni Milani, et-Tahkik fi Nefyi’t-Tahrif ani’l Kur’an’i’ş-Şerif, Kum, 1417.
- Mahmud b. Ali Hemsi Razi, el-Mungizu mine’t Taklit, Kum, 1412 / 1414.
- Hatib-i Bağdadi.
- Ruhullah Humeyni, Rehberi İnkılap ve Bunyan Gozari Cumhuri-i İslami-i İran, Envaru’l Hidaye fi’t-Ta’likati ale’l Kifaye, c. 1, Kum, 1415.
- Ebu’l Kasım Hoi, el-Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, Kum, 1418.
- Ebu’l Kasım Hoi, Mucemu Ricalu’l Hadis, Beyrut, 1403 / 1983, baskı ofset, Kum.
- Abdurrahim b. Muhammed Hayyat, el-İntisar ve’r-Reddu ala İbn-i Ravendi el-Mulehhid, baskı; Muhammed Hicazi, Beyrut, 1988.
- Abdullah b. Abdurrahman Darimi, Sunenu’d-Darimi, baskı; Muhammed Ahmed Dehman, Demeşk.
- Rahmetullah b. Halilu’r-Rahman Dehlevi, İzharu’l Hak, Beyrut, 1993.
- Mahmud Ramyar, Tarih-i Kur’an, Tahran, 1362.
- İbrahim b. Sırri Zeccac, Meani’l Kur’an ve İ’rabihi, baskı; Abdulcelil Abduh Şelbi, Beyrut, 1408 / 1988.
- Adnan Muhammed Zerzur, el-Hakimu’l Cişemi ve Menhecuhu fi’t-Tefsir, Beyrut, 1398.
- Muhammed b. Bahadır Zerkeşi, el-Burhan fi Ulumi’l Kur’an, baskı; Yusuf Abdurrahman Maraşli, Cemal Hamdi Zehebi ve İbrahim Abdullah Kurdi, Beyrut, 1410 / 1190.
- Zamahşeri.
- Zeyd b. Ali, Müsnedü’l İmam Zeyd, Beyrut, 1401.
- Abdullah b. Süleyman Secistani, Kitabu’l Mesahif, Beyrut, 1405 / 1985.
- Selim b. Kays-ı Hilali, Kitabu Selim b. Kays, baskı; Muhammed Bakır Ensari Zencani, Kum, 1373.
- Ali Sistani, Ecvibetu’l Mesaili’d-Diniye, Demeşk.
- Suyuti.
- Abdulhüseyin Şerefuddin, Ecvibetu Mesailu Carullah, baskı; Abduzzehra Yasiri, Kum, 1416 / 1995.
- Nurullah b. Şerifuddin Şuşteri, İhkaku’l Hak ve İzhaku’l Batıl, ba Talikatı Şehabuddin Mer’aşi, baskı; Mahmud Mer’aşi, Kum.
- Mahmud b. Abdulkerim Şehristani, Mefatihu’l Esrar ve Mesabihu’l Ebrar, baskı; Muhammed Ali Azerşeb, Tahran, 1418 / 1997.
- Muhammed b. Hasan Seffar-ı Kummi, Besairu’d-Derecat fi Fezaili Al-i Muhammed (s.a.a), baskı; Muhsin Kuçebagi Tebrizi, Kum, 1404.
- Abdurrezzak b. Hemmam San’ani, Tefsiru’l Kur’ani’l Aziz, baskı; Abdulmu’ti Kal’aci, Beyrut, 1411.
- Tabatabai.
- Ahmed b. Ali Tabersi, el-İhticac, baskı; Muhammed Bakır Musevi Horsan, Beyrut.
- Fazl b. Hasan Tabersi, Mecmeu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, baskı; Haşim Resuli Mehallati ve Fazlullah Yezdi Tabatabai, Beyrut, 1408 / 1988.
- Taberi, Cami’.
- Muhammed b. Hasan Tusi, et-Tibyan fi Tefsiri’l Kur’an, baskı; Ahmed Habib Kasir Amuli, Beyrut.
- Muhammed b. Hasan Tusi, el-Hılaf, Kum, 1407.
- Cafer Murtaza Amuli, Hakaiku Hamme Havli’l Kur’ani’l Kerim, Kum, 1410.
- Murtaza Askeri, el-Kur’ani’l Kerim ve Rivayetu’l Muderriseteyn, Tahran, 1373 / 1376.
- Hasan b. Yusuf Allame Hilli, Muhtelefu’ş-Şia fi Ahkami’ş-Şeria, c. 1, Kum, 1371.
- Ali b. Hüseyin Elemu’l Huda, ez-Zehire fi İlmi’l Kelam, baskı; Ahmed Hüseyni, 1400.
- Samir Haşim Habib Amidi, Defa ani’l Kâfi, Kum, 1416.
- Muhammed Fazıl Muvahhidi Lenkerani, Medahilu’t-Tefsir, 1413.
- Mahmud b. Ömer Fahri Razi, et-Tefsiru’l Kebir, Beyrut, 1417 / 1997.
- Halil b. Ahmed Ferahidi, Kitabu’l Ayn, baskı; Mehdi Mehzumi ve İbrahim Samerrai, Kum, 1405.
- Muhammed b. Şah Murtaza Feyzi Kaşani, Kitabu’s-Safi fi Tefsiri’l Kur’an, baskı; Muhsin Hüseyni Emini, Tahran, 1419.
- Muhammed b. Şah Murtaza Feyzi Kaşani, Kitabu’l Vafi, İsfahan, 1365 / 1374.
- Gazi Abdulcabbar b. Ahmed, Şerhu’l Usulu’l Hamse, baskı; Abdulkerim Osman, Kahire, 1408.
- Muhammed b. Ahmed Kurtubi, el-Camiu’l Ahkami’l Kur’an, baskı; Hişam Semir Buhari, Beyrut, 1416.
- Seyyid Kutub, Fi Zilali’l Kur’an, Beyrut, 1400.
- Nasır b. Abdullah Gaffari, Usul-u Mezhebu’ş-Şiati’l İmamiyyeti’l İsna Aşeriyye, 1994.
- Ali b. İbrahim Kummi, Tefsiru’l Kummi, baskı; Tayyib Musevi Cezayiri, Kum, 1404.
- Kuleyni.
- Muhammed b. Salih b. Ahmed Mazenderani, Şerh-u Usulu’l Kâfi, ba Talikatı Ebu’l Hasan Şa’rani, baskı; Ali Aşur, Beyrut, 1421 / 2000.
- Muhammed Malullah, eş-Şiatu’l İsna Aşeriyye ve Tahrifu’l Kur’an.
- Malik b. Enes, el-Muvatta, baskı; Muhammed Fuad Abdulbaki, Beyrut, 1406.
- Muhammed Bakır b. Muhammed Taki Meclisi, Biharu’l Envar, c. 33, baskı; Muhammed Bakır Mahmudi, Tahran, 1368.
- Muhammed Bakır b. Muhammed Taki Meclisi, Mir’atu’l Ukul fi Şerh-i Ahbari A’li’r-Resul, c. 5, baskı; Haşim Resuli, c. 12, baskı; Cafer Hüseyni, Tahran, 1363.
- Fethullah Muhammedi, Selametu’l Kur’an mine’t-Tahrif, Tahran, 1378.
- Hüseyin Müderrisi Tabatabai ve Muhammed Kazım Rahmeti, “Berresi-i Setizeha-i Dirin der Bare-i Tahrif-i Kur’an”, Heft Asuman, yıl 3, sayı 11, Kıl 1380.
- Ahmed Mustafa Meragi, Tefsiru’l Meragi, Beyrut, 1985.
- Muhammed Hadi Marifet, Siyanetu’l Kur’an mine’t-Tahrif, Kum, 1413.
- Muhammed b. Muhammed Mufid, el-İrşad fi Marifeti Hucecullahi Ale’l İbad, Kum, 1413, elif.
- Muhammed b. Muhammed Mufid, Evailu’l Makalat, baskı; İbrahim Ensari, Kum, 1413, Be.
- Muhammed b. Mufid, el-Mesailu’s-Serviyye, baskı; Saib Abdulhamid, Kum, 1413, cim.
- Ahmed b. Muhammed Mukaddes Erdebili, Mecmeu’l Faide ve’l Burhan fi Şerh-i İrşadı’l Ezhan, baskı; Müçteba Iraki, Ali Penah İştihardi ve Hüseyin Yezdi İsfahani, c. 2, Kum, 1362.
- Hüseyin Ali Muntezeri, Nihayetu’l Usul, Takrirat-ı Ders-i Ayetullah Burucerdi, Kum, 1415.
- Muhammed Ali Mehdevi Rad, “Ali ve Kur’an”, Ayine-i Pejuheş, yıl 11, sayı 6, Behmen ve İsfend 1379.
- Hüseyin b. Muhammed Taki Nuri, Faslu’l Hitab fi Tahrifi’l Kitab-ı Rabbu’l Erbab, Tahran, 1298.
Dış Bağlantılar
- Makalenin kaynağı: Cihan İslam