Mubahele Ayeti

Öncelik: aa, kalite: c
linksiz
navbox'siz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
(Mübahele Ayeti sayfasından yönlendirildi)
Mubahele Ayeti
Ayetin Özellikleri
Ayetin AdıMubahele Ayeti
Numara61
SureAl-i İmran
Cüz3
İçerik Bilgileri
Nüzul SebebiNecran Hristiyanlarının Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) ile yaptığı münazarası
Nüzul YeriMedine
Konuİtikadi
HakkındaHz. Resulü Ekrem (s.a.a)-in Necran Hristiyanları ile mubahelesi
DiğerAshab-ı Kisa

Mubahele Ayeti (Arapça: آية المباهلة); Al-i İmran Suresinin 61. ayetidir. Ayet, Hz. Resulü Ekrem’in (s.a.a) Necran Hristiyanları ile yaptığı mubahele vakıasına işaret etmektedir. Şii müfessirler ve bazı Ehlisünnet alimleri bu ayeti, Kisa Ashabının ve özellikle de İmam Ali’nin (a.s) faziletlerinden bilmektedirler. İmam Ali, bu ayet gereğince Allah Resulünün (s.a.a) nefis ve canı olarak tanıtılmıştır.

İmam Rıza (a.s) bu ayeti kerimenin Hz. Ali’nin (a.s) Kur’an’daki en önemli faziletlerinden biri olduğunu belirtmiştir.

Mübahele Ayeti

Mübahele Ayeti
فَمَنْ حَاجَّكَ فِیهِ مِن بَعْدِ مَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ أَبْنَاءَنَا وَأَبْنَاءَكُمْ وَنِسَاءَنَا وَنِسَاءَكُمْ وَأَنفُسَنَا وَأَنفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَل‌لَّعْنَتَ اللَّـهِ عَلَی الْكَاذِبِینَ
“Kim sana gelen bilgiden sonra seninle bu konuda tartışırsa, de ki: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra mübahele (beddua) edelim de Allah'tan yalancılar üzerine lânet dileyelim.”

Nüzul Sebebi

Şii ve Ehlisünnet müfessirlerine göre bu ayet, Necran Hristiyanlarının Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) ile yaptığı münazaraya işaret etmektedir. Onlar Hz. İsa’nın (a.s) üç ilahtan biri (teslis) olduğu inancına sahip olup, Kur’an’ın Hz. İsa’yı (a.s) Allah’ın takvalı kulu ve peygamberi olarak tanıtmasını kabul etmemişlerdir. Yapılan konuşma ve getirilen delillerin etkisizliğinin ardından, Hz. Resulü Kibriya (s.a.a) onlara mubahele etmeyi önermiştir.[1]

Zemahşeri[2], Fahrı Razi[3], Beyzavi[4] ve diğerleri gibi Ehlisünnet alimleri ayetteki “oğullarımız”dan (ابناءنا) kastın Hasan ve Hüseyin, “kadınlarımız”dan (نساءنا) kastın Hz. Fatıma Zehra (s.a) ve “kendimiz”den (انفسنا) kastın ise Hz. Ali (a.s) olduğunu belirtmişlerdir. Yani Allah Resulünün (s.a.a) yanında bulunan dört kişi Kisa ashabını oluşturmaktadır.

Necran Nasranileri Hz. Fahri Kainat Efendimizin (s.a.a) ve beraberindekilerin sıdk ve ihlasını görünce, ilahi azaptan (bu işin akıbetinden) korkarak mubahele yapmaya yanaşmadılar. Onlar cizye ödeme karşılığında kendi dinleri üzere kalmak için Allah Resulü (s.a.a) ile barış anlaşması yaptılar ve Allah Resulü de (s.a.a) bunu kabul etti.[5]

Tesfir

Mubahele ayeti

Mubahele ve lanetleşme; ilk etapta, Peygamberimizle (s.a.a) bazı Hristiyanlar arasında geçen tartışmayı andırıyorsa da, çağrı, oğulları ve kadınları da kapsıyor ki davetçinin (en aziz ve yakınlarını mubahale meydanına getirmesi), davetinin doğruluğuna ve hak üzere oluşuna yönelik kanıtsallığı daha etkili olsun. Bunun yanı sıra Allame Tabatabai lanetleşme için, söz konusu grupların birer birer zikredilmeleri, davetçinin kendine güveninin ve hakka dayalı hareket edişinin bir diğer kanıtı olarak şöyle söylemektedir: “Topluluklar karşılıklı olarak lanetleşsinler. Her bir grup Allah'ın lanetinin yalancılar üzerine olmasını istesin. Öyle ki bu lanet ve azap, oğulları, kadınları ve lanetleşenlerin kendilerini de kuşatsın. Böylece inatçıların kökü kurusun, batıl taraftarlarının kökü kazılsın.”

Bundan da anlaşılıyor ki, ifadenin gerçekleşmesi oğulların, kadınların ve kendilerinin sayısal olarak çokluk oluşturmalarıyla ilintili değildir. Çünkü bunda güdülen son amaç, taraflardan birinin yanındaki büyük, küçük, erkek, dişi herkesle birlikte helak olmasıdır. Nitekim müfessirlerin icması, konuyla ilgili rivayetlerin ittifakı ve tarih kitaplarının da desteklemesi, olayın nesnel karşılığını kesin olarak ortaya koymuştur ki, Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) lanetleşme için Ali (a.s), Fatıma, Hasan ve Hüseyin (a.s) dışında başka kimseyi götürmemiştir. Böylece orada sadece iki kişi, iki oğul ve bir kadınının bulunmasıyla Allah'ın emrinin gereğini yapmışlardır.[6]

Kur’an-ı Kerim’de ayetin iniş sebebi bir kişi hakkında olduğu halde çoğul edatı kullanıldığı görülmektedir: Nitekim Mücadele suresindeki zihar ayetleri gibi.[Not 1] [7]

Keşşaf Tefsiri

Zemahşeri, Mubahele ayetinin tefsirinde Aişe'den şöyle nakletmektedir: Bir gün Peygamber (s.a.a) üzerinde siyah yünden dokunmuş bir aba olduğu halde dışarı çıktı. O sırada Hasan b. Ali geldi, Peygamber onu o abanın altına aldı; sonra Hüseyin geldi, Peygamber onu da o abanın altına aldı; onlardan sonra Fatıma ve ardından Ali geldi, Peygamber onları da o abanın altına aldı ve şu ayeti okudu: “Allah, yalnızca siz Ehl-i Beyt’ten her çeşit pislik ve kötülüğü giderip sizi tertemiz kılmak ister.” (Ahzab Suresi, 33. ayet)

Zemahşeri, bu olayı naklettikten sonra şöyle yazmaktadır: “Kendi başına mubahele etmesi yerine, mubahele için kadınları ve evlatları getirmesi, davetinin doğruluğuna ve güvenilirliğine delalet etmektedir. Özellikle oğulları ve kadınları zikretmesi onların en aziz yakınları olmasındandır; zira Allah Teala ayette, ‘ebna’ ve ‘nisa’ (oğullarımızı ve kadınlarımızı), ‘enfus’ (kendimiz) kelimesinden önce getirerek, onların ‘enfus’tan daha öncelikli olduğunu göstermek istemiştir.” Zemahşeri buraya geldiğinde sözlerine şöyle devam etmektedir:

“Bu Kisa Ashabının faziletine delalet eden (ve bundan daha güçlü bir delil olmayan) en büyük delildir.”[8]

Ayetin Beraet Ayeti İle İrtibatı

Ana Madde: Beraet Ayeti

Beraet (Tevbe) suresi ayetlerinin Mekke müşriklerine iblağı olayında, Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) ilk olarak Ebu Bekir’i bu iblağ için görevlendirmiş, ancak Cebrail (a.s) Allah tarafından, bu ayetlerin peygamberinin kendisinin veya kendisinden olan birinin iblağ etmesi haberini getirmiştir: “Bu emirleri ya Hz. Peygamberin kendisi ya da O’ndan olan biri insanlara ulaştırsın. Bu iki kişiden başka kişinin bu işe salahiyeti yoktur.” (لایُؤَدّی عَنْکَ اِلّا اَنْتَ اَوْ رَجُلٌ مِنْکَ)[9] Bunun üzerine Hz. Fahri Kainat Efendimiz (s.a.a), Mubahele ayetinde kendi nefis ve canı olarak tanıtılan Hz. Ali’yi (a.s) bu ayetlerin iblağı için görevlendirmiştir.[10][11]

Hz. Ali’nin (a.s) Kur’an’daki En Büyük Fazileti

Memun, İmam Rıza’ya (a.s) Müminlerin Emiri Ali’nin (a.s) Kur’an-ı Kerim’deki en büyük fazileti nedir diye sorduğunda İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hz. Ali’nin en büyük fazileti Mubahale ayetinde zikredilen fazilettir. Bu ayette Allah Resulü (s.a.a) O’nun oğulları olan Hasan ve Hüseyin’i (a.s) ve kadınlarımız kelimesinin misdakı olan Hz. Fatıma’yı (s.a) davet etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.a) Müminlerin Emiri Hz. Ali’yi (a.s) de Hristiyanlarla mubahale etmeye (lanetleşmeye) çağırmış ve Yüce Allah’ın hükmüyle Ali (a.s), Hz. Resulullah’ın (s.a.a) nefsi olarak adlandırılmıştır. Allah’ın yaratıklarından hiç kimse Resulullah’dan (s.a.a) daha üstün olmadığına göre Allah’ın hükmü gereği Resulullah’ın (s.a.a) nefsi olarak adlandırılan Hz. Ali (a.s) de herkesten daha faziletli ve üstündür.”[12]

Ayrıca Bakınız

Kaynakça

  1. Kur’an-ı Kerim, Bahaddin Hürremşahi'nin tercüme, açıklama ve kavramlar kitabı, 1376, Mubahele ayetinin tercüme ve açıklaması, s. 57.
  2. Ez-Zemahşeri, Tefsiru’l-Keşşaf, Al-i İmran Suresi, 61. ayetin tefsiri.
  3. Er-Razi, et-Tefsiru’l-Kebir, Al-i İmran Suresi, 61. ayetin tefsiri.
  4. El-Beyzavi, Tefsiru Envaru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil, Al-i İmran Suresi, 61. ayetin tefsiri.
  5. Kur’an-ı Kerim, Bahaddin Hürremşahi'nin tercüme, açıklama ve kavramlar kitabı, 1376, Mubahele ayetinin tercüme ve açıklaması, s. 57.
  6. Tabatabai, Seyyid Muhammed Hüseyin, el-Mizan fi Tefsiri’l-Kur’an, h.k 1391, c. 3, s. 223.
  7. Bakınız; et-Tabatabai, Muhammed Hüseyin, el-Mizan, Mubahele ayetinin tefsiri.
  8. Zemahşeri, a.g.e, c. 1, s. 369 - 370.
  9. İbn Hanbel, Ahmed, Müsnedi Ahmed, c. 2, s. 427.
  10. Vakıdi, Muhammed, Mağazi, c. 3, s. 1077.
  11. Mufid, Muhammed b. Muhammed, el-İrşad, s. 33.
  12. El-Mufid, el-Fusulu’l-Muhtare, et-Tahkik: es-Seyyid Mir Ali Şerifi, Beyrut, Daru’l-Mufid, et-Tab’atus-Saniye, 1414, s. 38.
  1. İçinizden kadınlarını zihar edenler, (bilsinler ki) kadınları onların anaları değildir. Anaları, yalnız onları doğuran kadınlardır. Kuşkusuz, onlar çirkin ve yalan bir söz söylüyorlar. Kuşkusuz, Allah affedendir, bağışlayandır. (Mücadele Suresi, 2 ayet).

Bibliyografi

  • Kur’an-ı Kerim, Bahaddin Hürremşahi'nin tercüme, açıklama ve kavramlar kitabı, Tahran, Cami, Nilüfer, üçüncü baskı, yaz 1376 h.ş.
  • Ez-Zemahşeri, Mahmud, el-Keşşaf an Hakaiki Gavamizu’t-Tenzil, c. 1, Kum, Neşr: el-Belağe, et-Tab’atu’s-Saniye, 1415 h.k.
  • Tabatabai, Seyyid Muhammed Hüseyin, el-Mizan fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 3, Kum, İsmailiyan, 1391, et-Tab’atu’s-Salise.
  • Silsiletu Müellifatu eş-Şeyh el-Mufid, el-İrşad fi Marifeti Hucecullahi ale’l-İbad, eş-Şeyh el-Mufid, tahkik: Müessesetu A’lu’l-Beyt (a.s).
  • Müsnedu’l-İmam Ahmed b. Hanbel, Ahmed b. Muhammed b. Hanbel, el-muhakkık: Şuayb el-Arnavut – Adil Murşid, Müessesetu’r-Risale, et-Tab’atu’l-Uvla, 1421 h.k.
  • Hasaisu Emire’l-Müminin Ali b. Ebi Talib, Ebu Abdurrahman Ahmed b. Şuayb b. Ali el-Horasani, en-Nesai, el-muhakkık: Ahmed Mireyn el-Beluşi, Mektebetu’l-Mualla – Kuveyt, et-Tab’atu’l-Uvla, 1406 h.k.