İçeriğe atla

Putları Kırma Olayı

wikishia sitesinden
Hz. Ali (a.s)
şiilerin ilk imamı
Hayat
ŞecerenameGadir VakıasıLeyletü'l MebitYevmu'd Dar HadisiPeygamber'in halefiHayat Çizelgesiİmam Ali'nin (a.s) HükümetiTorunları
Lakaplar
Ebu'l-HasanEbu’r ReyhaneteynEbu’s SibteynEsedullahFarukHasıfün Na'lSaki-i KevserYa'subuddinZevcü’l-Betül
Miras
Nehcü'l BelagaGureru'l Hikem ve Dureru'l Kelim (kitap)Şıkşıkiyye Hutbesiİmam Ali'nin (a.s) Elifsiz Hutbesiİmam Ali'nin (a.s) Noktasız Hutbesiİmam Ali’nin (a.s) Türbesi
Faziletler
Ehlibeytin FaziletleriVelayet AyetiEhle’z-Zikr AyetiŞira AyetiUlu'l-Emr AyetiTathir AyetiMubahele AyetiMeveddet AyetiSadıkin AyetiMedinetu’l-İlm (İlmin Şehri) HadisiSekaleyn HadisiKırtas HadisesiBayrak HadisiSefine HadisiKisa (Aba) HadisiGadir HutbesiMenzilet HadisiYevmu'd Dar HadisiSeddu'l-EbvabPutları Kırma Olayı
Ashab
Ammar bin YasirMalik EşterEbu Zer GifariAbdullah b. Ebi RafiHucr b. AdiyDiğerleri


Bu madde, Putları Kırma Olayı hakkındadır. Aynı isimli kitap için bkz. Kesru Asnami’l Cahiliyye (kitap).

Putları kırma olayı veya Kesru'l-Esnâm olayı (Arapça: واقعة كسر الأصنام), İmam Ali’nin (a.s) Kabe’nin damındaki putları kırmasına işaret eder. Bu olayda İmam Ali (a.s), Resulullah’ın (s.a.a) omuzuna basarak Kabe’nin damına çıktı ve Hubel gibi putları aşağıya attı. Bu olay hem Şii hem de Sünni kaynaklarda nakledilmiştir. Zamanı hakkında ise, ya Leyletü’l-Mebit (Peygamber’in (s.a.a) Mekke’den çıktığı ve Ali’nin (a.s) düşmanları yanıltmak için onun yatağında yattığı gece) ya da Mekke’nin fethi olduğu belirtilmiştir.

Putları kırma olayı, “Ve kul câe’l-hakku ve zeheqa’l-bâtıl...” (وَ قُلْ جَاءَ الْحَقُّ وَ زَهَقَ الْبَاطِلُ) ve “Ve refa’nâhu mekânen aliyyen” (وَ رَفَعْناهُ مَكاناً عَلِيًّا) ayetlerinin nüzul sebebi olarak görülmüştür. Hz. Muhammed (s.a.a), bu olaydan sonra Hz. İbrahim’i (a.s) ilk putkıran, İmam Ali’yi (a.s) ise son putkıran olarak tanıtmıştır. Bazı rivayetlerde de Ali’den (a.s) “Kesru'l-Esnâm” (putları kıran) olarak söz edilmiştir.

Putları kırma olayı, İmam Ali’nin (a.s) faziletlerinden sayılmıştır. İmam Ali (a.s), Ömer b. Hattab’dan sonra halifenin belirlenmesi için oluşturulan altı kişilik şurada bu olaya atıfta bulunmuştur. Bazı Sünni kaynaklarda da bu olay, günah işlemeye vesile olan şeylerin yok edilmesinin gerekliliğine delil olarak anılmıştır.

Olayın Anlatımı

Putları kırma olayı veya “Kesru'l-Esnâm Hadisi”,[1] İmam Ali’nin (a.s) İslam Peygamberi (s.a.a) tarafından omuzlarına alınarak Kabe’nin damındaki putları kırma kıssasına işaret eder.[2] Bu olayda Hubel gibi önemli putların devrilmesinden bahsedilmiştir.[3] Ancak olayın ayrıntıları konusunda farklılıklar vardır. Bazı rivayetlere göre, önce Ali (a.s) Peygamber’i (s.a.a) omuzlarına almak istemiş fakat başaramamıştır. Bunun üzerine Ali (a.s) Peygamber’in (s.a.a) omuzlarına çıkarak[4] putları Kabe’nin üzerinden yere atmıştır. Başka bir rivayette ise, İmam Ali’nin (a.s) ilk önerisinin Peygamber’in (s.a.a) omuzlarına çıkması olduğu, ancak Hz. Muhammed’in (s.a.a) bunun hiç kimsenin gücünün yeteceği bir şey olmadığını hatırlattığı aktarılır.[5] Cabir b. Abdullah’a göre bu, risalet yükünün ağırlığı sebebiyledir.[6] Bu konuda başka sebepler de zikredilmiştir.[7] Bir başka rivayete göre ise, Peygamber (s.a.a) en başından itibaren Ali’ye (a.s) omuzlarına çıkmasını emretmiştir.[8][Not 1]

İmam Ali’nin (a.s) Kabe’nin damından nasıl indiği konusunda da rivayetler farklıdır. Bazı hadislere göre İmam Ali (a.s), o dönemde yüksekliği kırk zira[Not 2] olan[9] Kabe’nin duvarından kendini aşağıya bırakmış fakat zarar görmemiştir.[10] Bir rivayette, Peygamber’in (s.a.a) Ali’ye (a.s) “Cebrail seni Kabe’nin üzerinden aşağıya indirdi.” dediği aktarılmıştır.[11] Ömer b. Hattab’ın naklettiği başka bir rivayete göre, İmam Ali (a.s) putları yere attıktan sonra Peygamber (s.a.a) ona “in” dedi ve Ali (a.s) iki kanadı olan bir kuş gibi indi. Ömer, böyle bir konuma sahip olmayı arzulamış ve “Ali’nin ibadet ettiği Allah, onun yere düşmesine izin vermedi.” demiştir.[12]

Bazı rivayetlere göre, Peygamber (s.a.a) bu olay esnasında “Ve kul câe’l-hakku ve zeheqa’l-bâtıl, inne’l-bâtile kâne zehûqâ” (وَ قُلْ جَاءَ الْحَقُّ وَ زَهَقَ الْبَاطِلُ إِنَّ الْبَاطِلَ کاَنَ زَهُوقًا) ayetini[13] tilavet etmekteydi.[14] Bu sebeple, putları kırma olayı bu ayetin nüzul sebebi kabul edilmiştir.[15] İbn Şehraşub’un rivayet ettiği bir hadise göre ise, “Ve refa‘nâhu mekânen aliyyen” (وَ رَفَعْناهُ مَكاناً عَلِيّاً) ayeti[16] bu olayda nazil olmuştur.[17]

Putları kırma olayı Şii[18] ve Sünni[19] kaynaklarda nakledilmiştir. Abdullah b. Abbas,[20] Cabir b. Abdullah Ensari[21] ve Ebu Meryem[22] bu olayı rivayet etmişlerdir. Allame Emini de el-Ğadir’de, bu olayı nakleden Sünni alimlerin listesini toplamıştır.[23]

Fazilet Sayımı

11. h.k yüzyılda Osmanlı padişahı III. Murad’ın emriyle Seyyid Süleyman Kasım Paşa tarafından hazırlanan putları kırma olayını tasvir eden bir minyatür.

İmam Ali’nin (a.s) Allah’ın Resulü (s.a.a) tarafından omuzlarına çıkarılması, Ali’nin (a.s) eşsiz faziletlerinden biri kabul edilmiştir.[24] Bu olay fazilet kitaplarında[25] ve şairlerin beyitlerinde yer almıştır.[26]

Hz. Muhammed (s.a.a) bu olaydan sonra Hz. İbrahim’i (a.s) ilk putkıran, İmam Ali’yi (a.s) ise son putkıran olarak tanıtmıştır.[27] Bazı rivayetlerde ise Ali’den (a.s) “Kesru'l-Esnâm” (putları kıran) diye söz edilmiştir.[28] Ayrıca Ehl-i Sünnet alimlerinden İbn Cevzi (ö. 654 h.k), Tezkiretü’l-havas adlı eserinde İmam Ali’nin (a.s) isimlendirilmesi hakkında farklı görüşleri aktarmış; bunlardan birine göre Ali’nin annesi, ona “Haydere” adını vermiştir. Putları kırmak için Resulullah’ın (s.a.a) omuzlarına çıktığı için “Ali” (yüce, yüceltilmiş) diye isimlendirildiği rivayet edilmiştir. Ancak İbn Cevzi, şahsen Ali (a.s) adını annesinin doğumunda verdiği görüşündedir.[29]

Altı kişilik şurada putların kırılması olayına istinad

İmam Ali (a.s) putları kırma olayını bir iftihar vesilesi olarak zikretmiş[30] ve “ben, nübüvvet mührüne (Resulullah’ın (s.a.a) iki kürek kemiği arasında bulunan ve onun peygamberliğini işaret eden işaret) ayağını basan kişiyim” demiştir.[31] Hz. Ali (a.s), Ömer b. Hattab’dan sonra halife tayini için oluşturulan altı kişilik şurada, orada bulunanlara bu faziletin kendisinden başka hiç kimsede bulunmadığını itiraf ettirmiştir.[32] Ayrıca Ömer’in, keşke bu fazilete erişmiş olsaydım diye temenni ettiği nakledilmiştir.[33]

Zaman

Çoğu kaynak bu olayın zamanını belirtmemekte, sadece gece[34] ve gizli olarak[35] gerçekleştiğini kaydetmektedir. Ancak bazı rivayetlerde bu olayın Leyletü’l Mebit’te[36] (Resulullah’ın (s.a.a) Mekke’den çıktığı ve Ali’nin (a.s) onun yatağına yatarak düşmanları aldattığı gece) veya Mekke’nin fethi sırasında vuku bulduğu belirtilmiştir.[37] Allame Meclisi, Biharü’l Envar’da İmam Sadık’tan (a.s) bu olayın Nevruz gününde gerçekleştiğine dair bir rivayet aktarmaktadır.[38]

Dânişnâme-i Emirü’l-müminin’de ise farklı rivayetlerin değerlendirilmesi sonucunda, bu olayın Leyletü’l Mebit’te gerçekleşmiş olmasının daha güçlü bir ihtimal olduğu ifade edilmiştir.[39] Ayrıca Meclisi, putların birden çok defa kırıldığını, hicretten önce gerçekleşenlerden birinin —Erbeli’nin Keşfü’l Ğumme’de Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inden aktardığına göre— Nevruz gününe denk geldiğini ileri sürmüştür.[40]

Sonuçlar

Bazı rivayetlere göre putların İmam Ali (a.s) tarafından kırılması üzerine müşrikler artık Kabe’ye put koymamışlardır.[41] Ehl-i Sünnet kaynaklarında ise bu olay, günaha vesile olan araçların ortadan kaldırılmasının gerekliliğine delil kabul edilmiştir.[42]

Şiirlerde

İmam Ali’nin (a.s) putları kırma hadisesi, Şii ve Sünni şairlerin Farsça ve Arapça şiirlerinde yansımıştır. Bunlardan biri Ehl-i Sünnet alimlerinden Muhammed b. İdris Şafii’nin şiiridir:[43]

قیل لی قُل فی علیٍّ مدحاً / مدحُه یخمد ناراً مؤصدة
قلتُ لا أقدر فی مدح امرءٍ / ضلَّ ذو اللبَّ إلی أن عبَده
و النبی المصطفی قال لنا / لیلة المعراج لمّا صعده
وضع الله بکتفی یده / فاحسَّ القلبُ أن قَدْ بَرَده
وَ علیٌّ واضعٌ أقدامَه / فی محلٍّ وضَعَ الله یَدَه

Çeviri: Bana dediler ki: “Ali’yi öv!” Çünkü onu övmek, cehennemin alevlerini söndürür. Dedim ki: “Ben öyle birini övmeye güç yetiremem ki akıl sahipleri onun hakkında öylesine hayrete düştüler ki neredeyse ona ibadet ettiler!” Bizim seçkin peygamberimiz Miraç gecesi semaya yükseldiğinde bize şöyle dedi: “Allah elini omzumun üzerine koydu, öyle ki kalbim onun serinliğini hissetti.” Ve Ali (a.s), ayaklarını Allah’ın elini koyduğu yere basmıştı (Kesru'l-Esnâm olayına işaret).

Kaynakça

  1. Allâme Hıllî, Nehcü’l-hakk, 1982, s. 223.
  2. Şuşterî, İhkâku’l-hak, 1409 h.k, c. 18, s. 162.
  3. Haskânî, Şevâhidu’t-tenzîl, 1411 h.k, c. 1, s. 453–454; İbn Şehraşûb, Menâkıb, 1379 h.k, c. 2, s. 135.
  4. Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ, 1421 h.k, c. 7, s. 451; Ebû Ya‘lâ, Müsned, 1410 h.k, c. 1, s. 251-252.
  5. Bahrânî, el-Burhân, 1415 h.k, c. 3, s. 579-580.
  6. İbn Şehraşûb, Menâkıb, 1379 h.k, c. 2, s. 135.
  7. Sadûk, Me‘ânî’l-ahbâr, 1403 h.k, s. 350–352; Bahrânî, el-Burhân, 1415 h.k, c. 3, s. 576–578.
  8. İbn Şehraşûb, Menâkıb, 1379 h.k, c. 2, s. 136, 141.
  9. İbn Şehraşûb, Menâkıb, 1379 h.k, c. 2, s. 136, 141.
  10. Hâkim Nîşâbûrî, el-Müstedrek ‘ale’s-Sahîhayn, 1422 h.k, c. 2, s. 398.
  11. Bahrânî, el-Burhân, 1415 h.k, c. 3, s. 580.
  12. Meclisî, Bihâru’l-envâr, 1403 h.k, c. 38, s. 77, Sünnî kaynaklardan nakille.
  13. Kur’an, İsrâ Sûresi, 17/81.
  14. Hâkim Nîşâbûrî, el-Müstedrek ‘ale’s-Sahîhayn, 1422 h.k, c. 2, s. 398; c. 3, s. 6.
  15. Haskânî, Şevâhidu’t-tenzîl, 1411 h.k, c. 1, s. 453–454; İbn Şehraşûb, Menâkıb, 1379 h.k, c. 2, s. 135.
  16. Kur’an, Meryem Sûresi, 19/57.
  17. İbn Şehraşûb, Menâkıb, 1379 h.k, c. 2, s. 135.
  18. Örneğin bkz. İbn Şehraşûb, Menâkıb, 1379 h.k, c. 2, s. 135–142; Şuşterî, İhkâku’l-hak, 1409 h.k, c. 18, s. 162-168.
  19. İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 1429 h.k, c. 13, s. 146–147; İbn Hanbel, Müsned, 1416 h.k, c. 2, s. 73–74; Bazzâr, Müsnedü’l-Bazzâr, 1409 h.k, c. 4, s. 21–22; Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ, 1421 h.k, c. 7, s. 451; Ebû Ya‘lâ, Müsned, 1410 h.k, c. 1, s. 251-252; Taberî, Tehzîbü’l-âsâr, Müsnedü Ali b. Ebî Tâlib (a.s), ts., s. 236-240; Hâkim Nîşâbûrî, el-Müstedrek ‘ale’s-Sahîhayn, 1422 h.k, c. 2, s. 398; c. 3, s. 6.
  20. İbn Şehraşûb, Menâkıb, 1379 h.k, c. 2, s. 136, 141.
  21. Haskânî, Şevâhidu’t-tenzîl, 1411 h.k, c. 1, s. 453; İbn Şehraşûb, Menâkıb, 1379 h.k, c. 2, s. 135.
  22. Örneğin bkz. İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 1429 h.k, c. 13, s. 146–147; İbn Hanbel, Müsned, 1416 h.k, c. 2, s. 73–74; Bazzâr, Müsnedü’l-Bazzâr, 1409 h.k, c. 4, s. 21–22; Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ, 1421 h.k, c. 7, s. 451; Ebû Ya‘lâ, Müsned, 1410 h.k, c. 1, s. 251-252.
  23. Emînî, el-Ğadîr, 1416 h.k, c. 7, s. 18–24.
  24. Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ, 1421 h.k, c. 7, s. 451; Nesâî, Hasâisu Emîri’l-müminîn, 1424 h.k, s. 96; Bestî, Kitâbü’l-merâtib, 1421 h.k, s. 124.
  25. İbn Şehrâşûb, Menâkıb, 1379 h.k, c. 2, s. 135–142; Şuşterî, İhkâku’l-hak, 1409 h.k, c. 18, s. 162–168.
  26. Bekrî, el-Envâr, 1411 h.k, s. 148; Hurr el-Âmilî, İsbâtü’l-hüdat, 1425 h.k, c. 3, s. 424.
  27. İbn Şâzân, el-Fezâil, 1363 h.ş, s. 97.
  28. İbn Şâzân, er-Ravza, 1423 h.k, s. 31.
  29. İbn Cevzî, Tezkiretü’l-havâs, 1418 h.k, s. 15.
  30. İbn Şehrâşûb, Menâkıb, 1379 h.k, c. 2, s. 136; İbn Şâzân, el-Fezâil, 1363 h.ş, s. 85.
  31. İbn Şehrâşûb, Menâkıb, 1379 h.k, c. 2, s. 136.
  32. Tabersî, el-İhticâc, 1403 h.k, c. 1, s. 138; Bahrânî, Hilyetü’l-ebrâr, 1411 h.k, c. 2, s. 329.
  33. İbn Şehrâşûb, Menâkıb, 1379 h.k, c. 2, s. 136.
  34. Hâkim en-Nîşâbûrî, el-Müstedrek ale’s-sahîhayn, 1422 h.k, c. 2, s. 398; İbn Şehrâşûb, Menâkıb, 1379 h.k, c. 2, s. 141.
  35. İbn Hanbel, el-Müsned, 1416 h.k, c. 2, s. 73–74; Bezzâr, Müsnedü Bezzâr, 1409 h.k, c. 4, s. 21–22; Ebû Ya‘lâ, el-Müsned, 1410 h.k, c. 1, s. 251.
  36. Hâkim en-Nîşâbûrî, el-Müstedrek ale’s-sahîhayn, 1422 h.k, c. 3, s. 6.
  37. İbn Şehrâşûb, Menâkıb, 1379 h.k, c. 2, s. 135, 140.
  38. Meclisî, Bihârü’l-envâr, 1403 h.k, c. 56, s. 138.
  39. Muhammedî Reyşehrî, Dânişnâme-i Emîrü’l-müminîn, 1389 h.ş, c. 1, s. 223.
  40. Meclisî, Bihârü’l-envâr, 1403 h.k, c. 56, s. 138.
  41. İbn Şâzân, el-Fezâil, 1363 h.ş, s. 97.
  42. Taberî, Tehzîbü’l-âsâr, Müsnedü Ali b. Ebî Tâlib (a.s), ts., s. 238–240.
  43. Şâfiî, Dîvân, 1414 h.k, s. 93.
  1. Çeşitli tarihî rivayetlerde, İmam Ali’nin (a.s) Peygamber’in (s.a.a) omuzlarındayken göğe ulaşabileceğini hissettiği ve bu iddiasına yemin ettiği aktarılır. “Fe lev şi’tu etenâvelü’s-semâe fe‘altu... Vallahi lev şi’tu en enâle’s-semâe bi-yedî leneeltuhâ.” (فلو شئت أتناول السماء فعلت... والله لو شئت أن أنال السماء بيدي لَنِلتُها) Bkz. Meclisî, Bihâru’l-envâr, 1403 h.k, c. 38, s. 77 (Sünnî kaynaklardan).
  2. Her bir ziraın 45 ile 75 santimetre arasında olduğu belirtilmiştir (Âmilî Bîyâzî, el-Evzân ve’l-mekâdîr, 1381 h.k, s. 56).

Bibliyografi

  • İbn Ebî Şeybe, Abdullah b. Muhammed, el-Musannef li-İbn Ebî Şeybe, tahkik: Usâme b. İbrâhîm b. Muhammed, Kahire, Fârûku’l-hadîse li’t-tıbâa ve’n-neşr, 1429 h.k.
  • İbn Cevzî, Yûsuf b. Husâm, Tezkiretü’l-havâs, Kum, Menşûrâtü’ş-Şerîf er-Rızâ, 1418 h.k.
  • İbn Hanbel, Ahmed b. Muhammed, Müsnedü’l-İmâm Ahmed b. Hanbel, tahkik: Şuayb el-Arnaût ve Âdil Murşid, Beyrut, Müessese er-Resâle, 1416 h.k.
  • İbn Şâzân, Şâzân b. Cebrâîl, er-Ravza fî fedâili Emîri’l-müminîn Alî b. Ebî Tâlib (a.s), tahkik: Alî Şükrî, Kum, Mektebetü’l-Emîn, 1423 h.k.
  • İbn Şâzân, Şâzân b. Cebrâîl, el-Fedâil, Kum, Rızâ, 2. baskı, 1363 h.ş.
  • İbn Şehrâşûb Mâzenderânî, Muhammed b. Alî, Menâkıbu Âl-i Ebî Tâlib (a.s), Kum, Allâme, 1379 h.k.
  • Ebû Ya‘lâ, Ahmed b. Alî, Müsned Ebî Ya‘lâ el-Mevsılî, tahkik: Hüseyin Selîm Esed, Dımaşk, Dâru’l-Me’mûn li’t-türâs, 2. baskı, 1410 h.k.
  • Emînî, Abdülhüseyin, el-Ğadîr fi’l-kitâb ve’s-sünne ve’l-edeb, Kum, Merkezu’l-Ğadîr li’d-dirâsât el-İslâmiyye, 1416 h.k.
  • Bahrânî, Hâşim b. Süleymân, el-Burhân fî tefsîri’l-Kur’ân, tahkik: Vâhid Tahkîkât-ı İslâmî-yi Bonyâd-ı Be’sat, Kum, Müessese-i Be’sat, 1415 h.k.
  • Bahrânî, Hâşim b. Süleymân, Hilyetü’l-ebrâr fî ahvâli Muhammed ve âlihî’l-ethâr (a.s), Kum, Müessese el-Maârif el-İslâmiyye, 1411 h.k.
  • Bezzâr, Ahmed b. Amr b. Abdi’l-Hâlık, el-Bahrü’z-zehhâr (Müsned Bezzâr), tahkik: Mahfûzu’r-Rahmân Zeynullah, Beyrut, Müessese Ulûmu’l-Kur’ân, 1409 h.k.
  • Bestî, İsmâîl b. Ahmed, Kitâbü’l-merâtib fî fedâili Emîri’l-müminîn ve Seyyidi’l-vesiyyîn (a.s), tahkik: Muhammed Rızâ Ansârî Kumî, Kum, Delîl-i Mâ, 1421 h.k.
  • Bekrî, Ahmed b. Abdullah, el-Envâr ve miftâhu’s-surûr ve’l-efkâr fî mevlidi’n-nebî el-muhtâr, Kum, Rızâ, 1411 h.k.
  • Hâkim Nîşâbûrî, Muhammed b. Abdullah, el-Müstedrek ‘ale’s-sahîhayn, tahkik: Mustafa Abdülkadir Atâ, Beyrut, Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 2. baskı, 1422 h.k.
  • Hurr Âmilî, Muhammed b. Hasan, İsbâtü’l-hüdat bi’n-nusûs ve’l-mu‘cizât, Beyrut, A‘lâmî, 1425 h.k.
  • Haskânî, Ubeydullah b. Abdullah, Şevâhidu’t-tenzîl li-kavâ‘idi’t-tafdîl, tahkik: Muhammed Bâkır Mahmûdî, Tahran, Vezâret-i Ferheng ve İrşâd-ı İslâmî, 1411 h.k.
  • Râgıb İsfahânî, Hüseyin b. Muhammed, Müfredâtü elfâzi’l-Kur’ân, tahkik: Safvân Adnân Dâvûdî, Beyrut, Dârü’l-Kalem, 1412 h.k.
  • Şâfiî, Muhammed b. İdrîs, Dîvân, Beyrut, Dârü’l-kütübi’l-Arabî, 1414 h.k.
  • Şüştarî, Nûrullah, İhkâku’l-hak ve izhâku’l-bâtıl, Kum, Kütübhâne-i Âyetullah Meraşî Necefî, 1409 h.k.
  • Şeyh Sadûk, Muhammed b. Alî, Ma‘ânî’l-ahbâr, tahkik: Alî Ekber Ğaffârî, Kum, Defter-i Neşr-i İslâmî, 1403 h.k.
  • Tabersî, Ahmed b. Alî, el-İhticâc ‘alâ ehli’l-lücâc, tahkik: Muhammed Bâkır Hürsân, Meşhed, Neşr-i Murtazâ, 1403 h.k.
  • Taberî, Muhammed b. Cerîr, Tehzîbü’l-âsâr ve tafsîlü’s-sâbit ‘an Resûlillâh (s.a.a) mine’l-ahbâr, Müsned Alî b. Ebî Tâlib, tahkik: Mahmûd Muhammed Şâkir, Kahire, Matbaatü’l-Medenî, t.y.
  • Âmilî Biyâzî, İbrâhîm b. Süleymân, el-Evzân ve’l-makâdîr, Beyrut, b.y., 1381 h.k.
  • Allâme Hillî, Hasan b. Yûsuf, Nehcü’l-hak ve keşfü’s-sıdk, ta‘lîk: ‘Aynullah Hasenî Ermevî, Beyrut, Dârü’l-kitab el-Lübnânî, 1982.
  • Meclisî, Muhammed Bâkır, Bihârü’l-envâr el-câmi‘a li-düreri ahbâri’l-eimmeti’l-ethâr, Beyrut, Dâr İhyâi’t-türâsi’l-Arabî, 2. baskı, 1403 h.k.
  • Muhammedî Reyşehrî, Muhammed ve diğerleri, Dânişnâme-yi Emîru’l-müminîn ber paye-i Kur’ân, hadis ve târîh, Kum, Müessese-i ‘ilmî ve ferhengî Dâru’l-hadîs, 1389 h.ş.
  • Nesâî, Ahmed b. Şuayb, es-Sünenü’l-kübrâ, Beyrut, Müessese er-Resâle, 1421 h.k.
  • Nesâî, Ahmed b. Alî, Hasâisu Emîri’l-müminîn Alî b. Ebî Tâlib, tahkik: Dânî b. Munîr Âl Zehvî, Beyrut, el-Mektebetü’l-Asriyye, 1424 h.k.