Hendek Savaşı

Öncelik: a, kalite: c
linksiz
resimsiz
infobox'siz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
Hendek Gazvesi
TarihHicretin 5 yılı 10 Şevval
YerMedine
ÖzellikleriMescid-i Nebevi’nin 1400 metre kuzey batısı
SonucuMüslümanların Zaferi
NedeniBen-i Nadir kabilesinin komplosu
Savaşanlar3 bin kişiden oluşan Müslümanlar
10 bin kişiden oluşan Kureyş Müşrikleri
KomutanlarHz. Muhammed (s.a.a)
Ebu Süfyan
İslam Ordusunun KayıplarıMüslümanlardan 6 kişinin şehadeti
Müşriklerin Telefatları8 ölü

Hendek Savaşı veya Ahzab Savaşı (Arapça: (غزوة الخندق، أو غزوة الأحزاب); Hicretin beşinci yılında meydana gelen ve Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) gazvelerinden biridir. Bu savaş Ben-i Nadir kabilesinin komplosuyla başlamıştır. Kureyş kabilesi de Arap ve Yahudi bütün müttefikleri ile birleşerek, İslam’ı ortadan kaldırmak için anlaşmışlardır. Müşriklerin ordusu on bin kişi ve Müslümanların ordusu ise, üç bin kişiden oluşmaktaydı. Savaş olması durumunda ne Hz. Peygamber (s.a.a) ile ve ne de onun aleyhine olacaklara dair taahhütte bulunan Ben-i Kurayza kabilesi de (Medine’de sükûnet eden) ahitlerini bozarak müşriklerle müttefik oldular. Müşriklere karşı nasıl savunma yapılacağı hakkında ashabıyla istişare eden Allah Resulü (s.a.a), Selman-ı Farisi’nin önerisini kabul etti ve Medine’nin etrafına hendek kazıldı. Hendek savaşı Müslümanların zaferi ve Müşriklerin geri çekilmesiyle sonuçlandı.

Cesareti dillere destan olan Amr b. Abdived beraberindeki birkaç kişi ile hendeği aştı ve sonra savaşmak için kendisine mübariz (rakip savaşçı) talep etti. Onunla savaşmaya korkanlar, sessizliğe büründü. İmam Ali (a.s) onunla savaşmaya talip oldu ve Allah Resulünden (s.a.a) izin aldıktan sonra meydana giderek, Amr’ı öldürdü. Hz. Ali’nin (a.s) Amr’ı öldürmesi, İslam’ın zafere ulaşmasında ve müşriklerin de yenilmesinde çok etkili olmuştu. Bundan dolayı Hz. Resul-ü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ali'nin (a.s) Hendek günü bir kılıç darbesi, insanların ve cinlerin bütün ibadetlerinden daha üstündür.”

Bu Savaşın Diğer İsimleri

Hendek savaşına "Ahzab savaşı" da denmiştir.[1] Zira Kureyş kabilesi müttefiki olduğu çeşitli Arap ve Yahudi kabileleri ile birleşerek, İslam’ı ortadan kaldırmak için Hz. Peygamber (s.a.a) ve Müslümanlara karşı savaşmak üzere anlaşmışlardır.[2]

Hendek Savaşının Tarihi

Tarihçilerin geneli, Hendek savaşının hicretin beşinci yılında meydana geldiğini yazmışlardır.[3] Bazı kaynaklarda Şevval ayı[4] ve diğer bazı kaynaklarda ise, Zilkade ayında gerçekleştiği zikredilmiştir.[5] Bir rivayette de Allah Resulü'nün (s.a.a) Hendek savaşı için Şevval ayının onu Perşembe günü hareket ettiği ve Zilkade ayının biri cumartesi günü bu savaşı sona erdirdiği nakledilmiştir.[6]

Hendek Savaşının Nedeni

İhanetleri yüzünden Ben-i Nadir kabilesini Allah Resulü (s.a.a) Medine’den sürgün ettiğinde, onlar Hayber’e yöneldiler ve orada diğer Yahudileri de Hz. Peygamber (s.a.a) ile savaşmaları için tahrik ettiler. Ben-i Nadir kabilesinin bu eylemini Hendek savaşının başlamasının asıl sebeplerinden biri olarak sayabiliriz. Daha sonra aralarında Huyya b. Ahtab Nadiri, Sellam b. Ebi’l Hukayk Nadiri, Kinane b. Rebi’ b. Ebi’l Hukayk Nadiri, Hevze b. Kays Vaili ve Ebu Ammar Vaili[7] gibi şahısların bulunduğu Ben-i Nadir ve Ben-i Vail Yahudileri Mekke’ye giderek, Ebu Süfyan ve Kureyş’i Allah Resulüne (s.a.a) karşı savaşmaları için kışkırttılar. Ebu Süfyan’ın, onların Allah Resulüne (s.a.a) karşı düşmanlık ve savaşma konusunda ittifak kurma tekliflerini olumlu karşılaması üzerine, Kureyş ve Yahudiler müttefik oldular.[8] O Yahudiler daha sonra (Uyeyne b. Hısn Fezari liderliğindeki) Gatafan kabilesinin yanına giderek, onları bir yıl Hayber hurması vaadiyle Hz. Peygamber (s.a.a) ile savaşta kendilerine katılmalarını sağladılar.[9] Ardından Ben-i Süleym b. Mansur’un yanına giden Yahudiler, onun onayını da almayı başardılar.[10]

Müslümanların ve Müşriklerin Sayısı

Bütün kabilelerle birlikte Ahzab savaşına katılan müşriklerin sayısının on bin kişiye[11] ulaştığı ve onlardan dört bin kişinin yanında Kureyş ve müttefiklerine ait 300 at ve 1500 deve olduğu zikredilmiştir.[12] Bazı kaynaklarda onların sayısı (Kureyş, Gatafan, Ben-i Süleym, Esed, Eşca, Ben-i Kurayza, Ben-i Nadir ve diğer Yahudiler) 24000 olarak zikredilmiştir.[13] Her halükarda müşrik ve Yahudilerin bu savaş için birlik ve seferberliği onların İslam’ı yok etmedeki azimlerinin ciddiyetini göstermektedir. Bundan dolayı Allah Resulü (s.a.a) “İmanın bütünüyle şirkin bütünü karşı karşıyadır” diye buyurmuştur.[14] Bu arada bazıları Hendek savaşına katılan Müslümanların sayısının sadece üç bin kişi olduğunu zikretmiştir.[15]

Hendek Kazılması Önerisi

Allah Resulünün (s.a.a) müttefiklerinden olan Huzae kabilesinden bir grubun Hz. Peygamber'i (s.a.a) müşriklerin bu niyetinden haberdar etmesi üzerine, Hz. Resulullah (s.a.a) savunmanın Medine’de mi, yoksa Medine dışında mı yapılması hususunda halkla istişare etti. Selman-ı Farisi de “Biz İran’da düşman kuvvetleri tarafından kuşatılma tehlikesini hissettiğimiz zaman, kendi etrafımıza hendek kazarız” şeklinde görüş bildirdi. Uhud savaşında Hz. Resul-ü Kibriyanın (s.a.a) sözünü dinlemediklerinden dolayı yenilgiyi tecrübe eden Medine halkı, Allah Resulü'nün Medine'de savaşılması görüşünü ve Selman-ı Farisi’nin de hendek kazılması yönündeki önerisini kabul ettiler. Hendek kazma olayı o zamanın Arapları arasında yaygın olmadığından dolayı Müslümanların ve Müşriklerin şaşkınlığına neden oldu.[16]

Hendeğin Kazılması

Hz. Resul-ü Kibriya (s.a.a) halka Sel’ dağını arkalarına alarak, önlerine hendek kazmalarını[17] ve hendeği de Muzad bölgesinden (Fetih mescidinin batısında bir kale) başlamak suretiyle Zubab bölgesi ve Ratic dağına (Bathan’ın batısındaki Ben-i Ubeyd dağının yanı) kadar kazmalarını emretti.[18] Her on kişiye kırk zira'lık bir mesafe belirleyen[19] Resulullah (s.a.a), kazılması gereken her bölgeyi de bir kabilenin sorumluluğuna verdi.[20] Söylendiğine göre Muhacirlerin Ratic’den Zubab’a ve Ensar’ın ise, Zubab’dan Ben-i Ubeyd dağına kadar kazmaları kararlaştırıldı.[21] Allah Resulü (s.a.a) Müslümanları teşvik etmek için kendisi de hendek kazanların arasına katıldı[22] ve daha sonra hendeğin kapılarının korunması için her kabileden bir kişiyi kapıları korumakla görevlendirdi.[23]

Müslümanlar hendek kazmak için o zamanlar Allah Resulü'nün (s.a.a) müttefiki olan Ben-i Kurayza Yahudilerinden balta, kazma, keser, ip, kürek gibi birçok araçları emanet aldılar.[24] Alla-u Teâla, Hz. Peygamber'den (s.a.a) izin almadan işten elini çekmeyen ve aynı şekilde işlerinde gevşek davranan ve Hz. Peygamber'den (s.a.a) izinsiz ailelerinin yanına giden münafıklar hakkında ayetler nazil etti.[25]

Müslümanlar hendek kazarken, büyük bir kayayla karşılaştılar. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) kayaya üç kez vurdu ve her vuruşunda da bir kıvılcım çıktı. Bu çıkan kıvılcımların her biri Müslümanların gelecekteki Şam, Yemen ve İran fütuhatlarını müjdeledi.[26] Çocuk ve gençlerin de katıldığı hendek kazımı altı gün sürdü.[27]

Müslümanların ve Müşriklerin Savaş Düzeni

Üç birlikten oluşan Ebu Süfyan b. Harb’ın komutasındaki Ahzab ordusu Medine’ye ulaştı. Kureyş kabilesi Kinane ve Tihame gibi müttefiki olduğu kabilelerle birlikte Curuf ve Zegabe arasındaki Revme bölgesinde ve Gatafan kabilesi de müttefikleri ile Uhud yakınlarında ordugâh kurdular. Kadın ve çocukları hisar ve kalelere yerleştiren Allah Resulü de (s.a.a) Müslümanlarla birlikte Sel’ dağının eteklerinde yerini aldı.[28]

Ben-i Kurayza’nın Hıyaneti

Bu savaşta Müslümanların üzerinde olan baskı ve sıkıntıların çokluğu, Ben-i Kurayza’nın savaş olması durumunda ne Hz. Peygamber (s.a.a) ile ve ne de onun aleyhine olacaklarına dair taahhütte bulundukları halde, ahitlerini bozup müşriklerle müttefik oldukları haberi ulaşarak zahir oldu. Ka’b b. Esed Kurazi – Karzi- (Ben-i Kurayza kabilesinin reisi) her ne kadar ilk önce bu ahdi bozmaya meyilli olmasa da Huyey b. Ahtab’ın tahrik ve teşvikiyle anlaşmasını bozdu.[29] Hz. Resulullah (s.a.a) bu haberin doğruluğundan emin olmak için, Evs ve Hazrec kabilesinin liderlerini (Sa’d b. Muaz ile Sa’d b. Ubade) Ben-i Kurayza kabilesine gönderdi. Onlardan bu haberin gerçek olup olmadığı konusuna bakmalarını ve eğer gerçek ise, Müslümanların ruhiyesinin zayıflamaması için, haberi üstü kapalı olarak kendisine bildirmelerini istedi. Kurayza Oğulları, Evs ve Hazrec kabilesi liderlerini kötü, çirkin ve hakaret dolu sözlerle karşıladılar. Bunun üzerine Medine’ye dönen iki Sa’d, onların hıyanetini “Adal ve Karre” kabilelerinin ismini zikrederek, Hz. Peygamber'e (s.a.a) bildirdiler. Bu iki kabilenin ismi, onların Reci’deki Hubeyb b. Adiy ve yarenlerine hıyanet ettiklerini hatırlatma kastıyla zikredilmiştir.[30]

Müslümanların Zor Durumu

Arka cepheden (Medine içinden) Ben-i Kurayza kabilesinin aile fertleri tarafından güvende olmayan ve karşı taraftan da ara sıra hendeğin dar bölümlerinden geçen müşriklerin büyük ordusu ile savaşmakta olan[31] Müslümanlar dehşete kapıldılar. Kur’an-ı Kerim, Müslümanların korkularını ve Allah’ın vaatlerine olan kuşkularını bütün yönleriyle zikretmiştir.[32] Bu korku ve dehşet öyle büyüktü ki münafıklardan Muatteb b. Kuşeyr, “Muhammed bizlere Kisra ve Kayser saraylarını ele geçireceğimizi vaat ediyordu. Oysa şimdi hiç kimse hacetini gidermek için bile, dışarı çıkmaya cüret edemiyor” dedi.[33] Müslümanlar gece gündüz, şiddetli soğuk ve açlık içinde hendeği koruyorlardı.[34] Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) Müslümanları doyurduğuna dair bir mucize de nakledilmiştir.[35] Ayrıca düşman saldırılarının şiddetlendiği bir günde, Allah Resulü'nün (s.a.a) öğle ve ikindi namazlarını eda edemediği ve bu namazları akşam ve yatsı namazı ile birlikte kıldığı söylenmiştir.[36]

Benu Harise gibi bazı Müslümanlar da evlerinin korumasız olduğunu, düşmanın saldırısını ve hırsızların eşyalarını çalmalarından korktuklarını bahane edip, Evs b. Kayzi’yi Hz. Peygamber'e (s.a.a) göndererek, geri dönmek için izin alıyorlardı.[37] Halid b. Velid, Amr b. As ve Ebu Süfyan saldırıları ve aynı şekilde ok atma ve şiddetli çarpışma ve Sa’d b. Muaz gibi her iki taraftan da bazılarının yaralanması hakkında haberler de zikredilmiştir.[38]

Ben-i Kurayza kabilesinin ahdini bozması, şiddetli soğuk, kıtlık ve açlık Müslümanlar üzerindeki baskının doruğa ulaşmasına neden oldu.[39] Hz. Peygamber (s.a.a) ve Müslümanlar o kadar darlık ve zorluğu düştüler ki hatta bir ara Hz. Peygamber'in (s.a.a) “Allah’ım! İbadet edilmek istemiyor musun” dediği nakledilmiştir.[40] Kur’an-ı Kerim’de bu konuya değinilmiştir.[41]

Ben-i Kurayza Tehlikesi

Ben-i Kurayza kabilesinin gece vakti Medine’nin merkezine saldırı yapma olasılığı güçlenince Allah Resulü (s.a.a) ashaptan iki grubu (beş yüz kişi) Müslümanların evlerini korumak için görevlendirdi. Onlar sabaha kadar tekbir getiriyorlardı. Zira Müslümanlar Kureyş’in kendilerine saldırmalarından daha çok Ben-i Kurayza’nın kadın ve çocuklara saldırmalarından endişeleniyorlardı.[42] Bir gece iki ordu karşılaşmış ve (gece karanlığında birbirlerini tanıyamadıklarından dolayı) bilmeden birbirlerine ok atmışlardı. Bu hadiseden sonra bu olayın tekrarlanmaması için “Ha Mim; La Yunserun” parolasını kullanmaya başladılar.[43]

İmam Ali’nin (a.s) Amr b. Abdived ile Savaşı

Cesareti dillere destan olan ve bin atlıya bedel olarak bilinen Amr b. Abdived, beraberindeki birkaç kişi ile hendeği aşmayı başardı. Hz. Ali de (a.s) beraberindeki bir grupla onların önünü kesti. Bedir savaşında yaralandığı için Uhud savaşına katılmayan ve kendisini tam manasıyla bu savaş için hazırlayan Amr b. Abdived durmadan kendisine mubariz (rakip savaşçı) talep ediyordu. Hz. Ali (a.s) onunla savaşmak için ayaklanmış, ancak Allah Resulü (s.a.a) başkası kalkar diye İmam Ali’ye (a.s) durmasını emretmiştir. Amr b. Abdived ve beraberindekilerle savaşmaktan korkanlar sukut etmiş ve onlarla savaşmaya hazır olmamışlardı. Bu durumun uzaması ve Amr’ın mağrurca “bağırmaktan sesim kısıldı” demesi üzerine, Hz. Ali (a.s) Hz. Peygamber'in (s.a.a) izniyle Abdived’in karşısına çıkmak için hazırlandı. Allah Resulü (s.a.a) emamesini Hz. Ali’nin (a.s) başına koyduktan sonra, kılıcını da vererek İmam Ali’yi (a.s) savaşa gönderdi. Hz. Ali (a.s) Amr’la savaşmadan önce ona Müslüman olmasını yada savaştan geri çekilmesini önerdi. Amr b. Abdived, İmam Ali’nin (a.s) her iki teklifini de reddetti. Ardından ikisi arasında şiddetli bir savaş başladı. Amr b. Abdived’in darbesini kalkanıyla def eden Hz. Ali (a.s) ona bir darbe vurarak, helak etti. Amr’ın beraberindekiler bu durumu görünce oradan kaçtı. İmam Ali (a.s) bu zafer nedeniyle tekbir getirdi. Ardından hendeğin geçiş bölgesinde olan Nufel b. Abdullah ile savaştı ve onu da öldürdükten sonra Hz. Peygamber'in (s.a.a) yanına döndü.[44]

Allah Resulü'nün (s.a.a) Hz. Ali’nin (a.s) Fazileti Hakkındaki Rivayeti

Hz. Ali’nin (a.s) Amr’ı öldürmesi, İslam’ın zafere ulaşmasında ve müşriklerin de yenilmesinde o kadar çok etkili olmuştu ki[45] Resul-ü Kibriya (s.a.a) şöyle buyurdu: ضربة علی یوم الخندق افضل من عبادة الثقلین ; “Ali'nin (a.s) Hendek günü bir kılıç darbesi, insanların ve cinlerin bütün ibadetlerinden daha üstündür.[46] Başka bir rivayette de şöyle buyurmuştur: “Ali’nin (a.s) Amr ile savaşması benim ümmetimin kıyamete kadar olan bütün amellerinden daha üstündür”. Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ali’nin (a.s) Amr ile karşılaşma anında ise, “İmanın (İslam’ın) bütünüyle şirkin (küfrün) bütünü karşı karşıya gelmiştir” diye buyurmuştur.[47]

Müslümanların Zaferi

Müşriklerin yenilerek kaçmasıyla sonuçlanan ve Hz. Ali’nin (a.s) Amr b. Abdived’i öldürmesi[48] dışında, tarihçiler Hendek savaşında Müslümanların kazanmasına neden olan üç etkenden daha söz etmişlerdir:

  1. Gizlice Müslüman olan ve müşriklerden kimsenin Müslüman olduğundan haberdar olmadığı Gatafan kabilesinden Nuaym b. Mes’ud Eşcai’nin önemli rolü: Bazı tarih kitaplarında şöyle yazmaktadır: Nuaym, Hz. Peygamber'in (s.a.a) yanına gitti. Hz. Resulullah (s.a.a) ona "Düşmanın faaliyetini zayıflatmasını ve aralarında ihtilaf çıkarmasını" söyledi. Nuaym, müşrikler arasında tefrika çıkartmak amacıyla her şeyi söylemek için izin istedi. Hz. Peygamber de (s.a.a) ona izin verdi ve savaşın mekrden ibaret olduğunu söyledi. Bunun üzerine Nuaym, daha önce irtibatlı olduğu Kurayza oğullarının yanına giderek, onlara şöyle söyledi: “Sizlere olan sevgimi biliyorsunuz.” Onlar "Biz bu konuda seni itham edemeyiz" deyince, Nuaym “Siz, Kureyş'i ve Gatafan’ı Muhammed’e karşı savaşmak konusunda desteklediniz. Fakat onlar sizin gibi değildir. Bu şehir sizin şehrinizdir. Mallarınız, çocuklarınız, kadınlarınız buradadır. Bunları başka yere alıp götüremezsiniz. Kureyş ve Gatafan bir fırsat ve ganimet bulacak olurlarsa, onu alıp gider ve değerlendirirler. Yok, böyle bir şey olmayacak olursa, yurtlarına gider ve sizleri Muhammed’le baş başa bırakırlar. Onunla baş başa kaldığınız takdirde ise, ona güç yetiremezsiniz. Bu bakımdan onlardan şereflilerinden, güveninizi sağlamak üzere rehineler almadıkça savaşmayın” deyince, onlar “Gerçekten bizim iyiliğimize söylüyorsun” dediler. Daha sonra Kureyş ve Gatafan kabilelerinin yanına giden Nuaym, Ben-i Kurayza kabilesinin pişman olduğunu ve Kureyş ve Gatafan’ın soylularından bazı kimseleri rehin alıp, bunları Hz. Peygamber'e (s.a.a) vererek, onunla barış yapmak istedikleri haberini verdi. Daha sonra onlardan eğer Kurayza oğullarının kendilerinden rehine isteyecek olursa, onlara bir tek kişi bile vermemelerini söyledi. Böylece onlar arasında ihtilaf büyümeye başladı.[49]
  2. Vakıdi’nin[50] söylediğine göre, Müşriklerin ordusu Medine’ye ulaştığında, toprakta hiçbir tarım ürünü kalmamıştı ve halk bir ay öncesinden ektiklerini biçmişti. Neticede toprak üzerinde kalan otlar müşriklerin ordusunun atları için yeterli değildi. Develer de aşırı zayıflıktan dolayı ölmek üzereydi. Medine toprakları da yağmur yağmadığından dolayı kurumuştu.
  3. İbn-i Sa’d[51] Hz. Peygamber'in (s.a.a) duasının rolüne, icabetine ve gaybi yardımlara değinmiştir. Allah Resulü (s.a.a) pazartesi, salı ve çarşamba günü Ahzab mescidinde şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! Ahzab ordusunu mağlup et”. Sonunda Allah Resulü'nün (s.a.a) duası üçüncü gün öğle ile ikindi namazı arasında kabul edildi. Duanın kabul olmasından sonra soğuk ve dondurucu bir gecede öyle bir fırtına başladı ki müşriklere dair ne varsa her şeyi yıkıp yok etti.[52] Kur’an’da da bu ilahi yardıma işaret edilmiştir.[53]

Müşriklerin Yenilgisinin Sonuçları

Hendek savaşında Ahzab ordusunun yenilip geri çekilmesi, müşriklerin ağır darbe almasına neden oldu. Bu yenilgi onlardan tekrar birleşip, bir ordu kurarak savaşa kalkışma imkanını almakla kalmayıp, Medine’deki İslam devletinin iktidarını da güçlendirdi. Bundan dolayı Allah Resulü (s.a.a), Hz. Ali’nin (a.s) eliyle Amr’ın öldürülmesinden sonra veya Amr’ın öldürülmesinden iki ya da üç gün sonra müşriklerin hezimete uğramasının ardından şöyle buyurmuştur: "Bundan sonra biz onlarla savaşacağız ve onlar bizimle savaşmak için gelemeyecekler." Allah-u Teala, Hz. Peygamber'in (s.a.a) eliyle Mekke’nin fethini nasip edene kadar da böyle oldu.[54]

İstatistikler

Müşriklerin, Müslümanları kuşatması on beş gün sürdü.[55] Muhasara ve ok atılmasıyla geçen bu müddette savaş olmadı.[56] Bu arada Allah Resulü (s.a.a) İbn-i Mektum’u Medine’de kendi yerine koymuştu.[57] Hendek savaşında Müslümanlardan altı kişi şehit olurken, müşriklerden sekiz kişi helak oldu.[58] Bakara Suresi’nin 214. ayeti, Nisa Suresinin 51 ila 55. ayetleri ve Ahzab Suresinin 9 ila 25. ayetleri Hendek gazvesi hakkında nazil olmuştur.[59]

Savaş Bölgesinde Mescit İnşası

Mescid-i Nebevi’nin yaklaşık 1400 metre kuzeybatısında ve Sel’ dağının yaklaşık 150 metre kuzeyinde bulunan, Allah Resulünün (s.a.a) hendeğin kazılmasını denetlemek için çadırını kurduğu ve namaz kıldığı Zubab dağının (Cebelu’r-Raye) üzerine bir mescit inşa edildi. Son zamanlarda restore edilen bu mescit, Mescidu’r-Raye (Raye Mescidi) olarak bilinmektedir.[60]

Aynı şekilde Hz.Resul-ü Kibriya’nın (s.a.a) çadırının bulunduğu, durumu kontrol ettiği ve Allah’ın "Müşriklere karşı zafer kazanacakları" müjdesini verdiği Mescid-i Nebevi’ye yaklaşık 700 metre uzaklığındaki Sel’ dağının üzerine Mescid-i Feth (veya Mescid-i Ahzab – Mescid-i A’la) olarak bilinen bir mescit yapıldı. Bu mescit ve Sel’ dağının eteklerine inşa edilen diğer mescitler, "Mesacid-i Feth" (Feth mescitleri) veya "Mesacid-i Seb’a" (Seb’a mescitleri) olarak tanınmaktadır. Hicri-kameri 1424 yılında Sel’ dağının üzerine "Hendek mescidi" adında büyük bir mescit yapıldı ve yedi mescitten bazıları da bunun içinde yer aldı.[61]

Uzun zamandır kapıları ziyaretçilerle kapalı tutulan Fatıma Zehra (s.a) Mescidi de bu yedi mescitten biridir. Ne yazık ki bu mescidin kapılarını beton bloklarla kapattılar.[62]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. İbn-i Sa’d, c. 2, s. 65.
  2. Salih-i Şami, c. 5, s. 415.
  3. İbn-i Hişam, c. 3, s. 224; Taberi, Tarih, c. 2, s. 564.
  4. İbn-i Hişam, c. 3, s. 224; Taberi, Tarih, c. 2, s. 564.
  5. Vakıdi, c. 2, s. 440, Zilkade 8 ila 23; Belazuri, c. 1, s. 409.
  6. İbn-i Habib, s. 113.
  7. Vakıdi: Ebu Amir Rahib.
  8. Vakıdi, c. 2, s. 441 - 442; Belazuri, c. 1, s. 409; Taberi, Tarih, c. 2, s. 565.
  9. Vakıdi, c. 2, s. 442 - 443; Taberi, Tarih, c. 2, s. 566.
  10. Belazuri, c. 1, s. 409.
  11. İbn-i Hişam, c. 3, s. 230; İbn-i Sa’d, c. 2, s. 66.
  12. Vakıdi, c. 2, s. 443.
  13. Mes’udi, s. 250.
  14. Tabersi, c. 1, s. 381.
  15. Vakıdi, c. 2, s. 453; İbn-i Sa’d, c. 2, s. 66; Taberi, Tarih, c. 2, s. 570; Mes’ud’i, s. 250; Yakubi, c. 2, s. 50, sayılarını 700 kişi olarak zikretmiştir.
  16. Vakıdi, c. 2, s. 445; İbn-i Hişam, c. 3, s. 235; Belazuri, c. 1, s. 409 - 410.
  17. Belazuri, c. 1, s. 410.
  18. Vakıdi, c. 2, s. 445.
  19. Taberi, Tarih, c. 2, s. 568.
  20. Yakubi, c. 2, s. 50.
  21. Vakıdi, c. 2, s. 446; İbn-i Sa’d, c. 2, s. 66.
  22. İbn-i Hişam, c. 3, s. 226; İbn-i Sa’d, c. 2, s. 66 - 71.
  23. Yakubi, c. 2, s. 50.
  24. Vakıdi, c. 2, s. 445 - 446.
  25. Nur, 62 – 63; İbn-i Hişam, c. 3, s. 226 – 227; Taberi, Tarih, c. 2, s. 566 - 567.
  26. İbn-i Hişam, c. 3, s. 230; Taberi, Tarih, c. 2, s. 568 – 569; Ebu Naim-i İsfahani, s. 432; Vakıdi, c. 2, s. 449 - 450.
  27. Vakıdi, c. 2, s. 453 - 454; İbn-i Sa’d, c. 2, s. 67.
  28. İbn-i Sa’d, c. 2, s. 66; İbn-i Esir, c. 2, s. 180.
  29. İbn-i Sa’d, c. 2, s. 67; Belazuri, c. 1, s. 410.
  30. Vakıdi, c. 2, s. 458 - 459; Taberi, Tarih, c. 2, s. 571 - 572.
  31. Vakıdi, c. 2, s. 464 - 474.
  32. Bakınız: Ahzab Suresi, 10 – 12; Taberi, Tarih, 1420, c. 1, s. 264 - 270.
  33. Yakubi, c. 2, s. 51; Taberi, Tarih, c. 2, s. 572; İbn-i Hişam, c. 3, s. 233, Bir görüşe göre, Muattab b. Kuşeyr Bedir ehlinden ve münafıklardan değildi.
  34. Vakıdi, c. 2, s. 465 - 468.
  35. Ebu Naim İsfahani, s. 433.
  36. Vakıdi, c. 2, s. 472 - 473; İbn-i Sa’d, c. 2, s. 68 – 69, 72; Yakubi, c. 2, s. 50.
  37. Bakınız: Ahzab Suresi, 13; Vakıdi, c. 2, s. 463; İbn-i Habib, s. 469; Taberi, Cami’, Ahzab Suresi 13. ayetin açıklaması.
  38. Vakıdi, c. 2, s. 264 - 266; İbn-i Sa’d, c. 2, s. 67; Belazuri, c. 1, s. 414.
  39. İbn-i Hişam, c. 2, s. 243.
  40. Vakıdi, c. 2, s. 477; Belazuri, c. 2, s. 413 - 414.
  41. Bakara Suresi, 214; Vakıdi, c. 2, s. 495.
  42. Vakıdi, c. 2, s. 460; İbn-i Sa’d, c. 2, s. 67.
  43. Vakıdi, c. 2, s. 474.
  44. Vakıdi, c. 2, s. 470 - 471; İbn-i Hişam, c. 3, s. 234 – 237; Taberi, Tarih, c. 2, s. 573 – 574; Mufid, c. 1, s. 98 – 109; Tabersi, c. 1, s. 379 - 382.
  45. Nuruddin Halebi, c. 2, s. 428.
  46. Hakim-i Nişaburi, c. 3, s. 32; Azududdin (Adududdin) el-İci, s. 412.
  47. Keraceki, c. 1, s. 297; Tabersi, c. 1, s. 381; İbn-i Ebi’l Hadid, c. 13, s. 261; c. 19, s. 61; İbn-i Tavus, c. 2, s. 267.
  48. Mufid, c. 1, s. 105; İbn-i Ebi’l Hadid, c. 5, s. 7.
  49. Vakıdi, c. 2, s. 480 - 482; İbn-i Hişam, c. 3, s. 241 – 242; Taberi, Tarih, c. 2, s. 578 - 579.
  50. Vakıdi, c. 2, s. 444.
  51. İbn-i Sa’d, c. 2, s. 73 – 74.
  52. İbn-i Hişam, c. 3, s. 242 - 243; Taberi, Tarih, c. 2, s. 578 – 579; Ebu Naim-i İsfahani, s. 435 – 436.
  53. Ahzab Suresi, 9.
  54. Mufid, c. 1, s. 105 – 106; İbn-i Esir, c. 2, s. 184; İbn-i Ebi’l Hadid, c. 19, s. 62; Amuli, c. 11, s. 239 – 241 - 242.
  55. Vakıdi, c. 2, s. 440; Belazuri, c. 1, s. 412; İbn-i Sa’d, c. 2, s. 73, 24 gece; Taberi, Tarih, c. 2, s. 572, 20 küsur gece, yaklaşık bir ay; İbn-i Habib, s. 113, 20 ila 21 gün.
  56. Taberi, Tarih, c. 2, s. 578 - 579.
  57. Vakıdi, c. 2, s. 441.
  58. Vakıdi, c. 2, s. 495 - 496; Yakubi, c. 2, s. 51.
  59. Vakıdi, c. 2, s. 494 - 495; Taberi, Tarih, c. 2, s. 565.
  60. Salih-i Şami, c. 3, s. 277; Muhammed İlyas Abdulgani, s. 94.
  61. Vakıdi, c. 2, s. 454 - 466; Semhudi, c. 3, s. 830 – 838; Muhammed İlyas Abdulgani, s. 98 – 100; Caferiyan, s. 236 - 244.
  62. Medine’deki Hz. Zehra (s.a) camisinin hazin akıbeti

Bibliyografi

  • Bu makale Danişname-i Cihan-ı İslam Ansiklopedisinin 16. cildinin 202 ila 207 sayfalarından alınmıştır.
  • Kur’an-ı Kerim.
  • İbn-i Habib, el-Muhabber, Beyrut, 1361.
  • İbn-i Sa’d.
  • İbn-i Hişam, Abdulmelik, es-Siretu’n-Nebeviyye, Tahkik: İbrahim el-Ebyari, Mustafa Saka ve Abdulhafiz Şelebi, Beyrut.
  • Ebu Naim-i İsfahani, Delailu’n-Nubuvve, Tahkik: Seyyid Şerefuddin Ahmed, 1397 / 1977.
  • Belazuri, Ahmed, Ensabu’l Eşraf, Tahkik: Mahmut Firdevs, Demeşk, 1977.
  • Fazl b. Hasan Tabersi, İ’lamu’l Vera bi A’lami’l Huda, Kum, 1417.
  • Fazl b. Hasan Tabersi, Camiu’l Beyan fi Te’vili’l Kur’an, Beyrut, 1999.
  • Mes’ud’i Tenbih.
  • Muhammed b. Amr Vakıdi, Meğazi, Marsden Johannes, Londra, 1966.
  • Yakubi, Tarih.
  • Muhammed b. Yusuf Salih-i Şami, Seylu’l Huda ve’r-Reşad fi Sireti Hayru’l İbad, Tahkik: Adil Ahmet Abdulmevcud ve Ali Muhammed Muavvid, Beyrut, 1414 / 1993.
  • Taberi, Tarih, Beyrut.
  • İbn-i Esir.
  • İbn-i Hişam, Es-Siretu’n-Nebeviyye, Tahkik: Mustafa Saka, İbrahim Ebyari ve Abdulhafiz Şelebi, Kahire, 1355 / 1936, baskı ofset, Beyrut.
  • Muhammed b. Muhammed Müfid, el-İrşad fi Marifeti Hucecullahi Ale’l İbad, Kum, 1413.
  • Ali b. İbrahim Nuruddin Halebi, es-Siretu’l Halebiyye, Tahkik: Abdullah Muhammed Halili, Beyrut, 1422 / 2002.
  • Muhammed b. Abdullah Hakim Nişaburi, el-Müstedrek Ale’s-Sahiheyn, ve Beziletu’t-Talhis li’l Hafız ez-Zehebi, Beyrut, Daru’l Marife.
  • Azududdin (Adududdin) el-İci, el-Mevakıf fi İlmi’l Kelam, Beyrut, Alemu’l Kutup.
  • Muhammed b. Ali Keraceki, Kenzu’l Fevaid, Tahkik: Abdullah Ni’me, Beyrut, 1405 / 1985.
  • İbn-i Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, Tahkik: Muhammed Ebu’l Fazl İbrahim, Kahire, 1385 – 1387 / 1965 – 1967, baskı ofset, Beyrut.
  • Muhammed İlyas Abdulgani, Tarihu’l Medineti’l Münevvere, Medine, 1424.
  • Ali b. Abdullah Semhudi, Vefau’l Vefa bi Ahbari Daru’l Mustafa, Tahkik: Muhammed Muhyuddin Abdulhamid, Beyrut, 1404 / 1984.

Dış Bağlantılar