İçeriğe atla

İmam Ali'nin (a.s) Hükümeti

wikishia sitesinden
İmam Ali'nin Hükümeti
İmam Ali’nin (a.s) hükumetinin toprakları – Resul Caferiyan’ın Atlas-ı Şia adlı eserinden alınmıştır. Haritada yeşil bölgeler İmam Ali’nin, kırmızı bölgeler ise Muaviye bin Ebu Süfyan’ın kontrolü altındadır.[1]
Genel Bilgiler
ÖzellikAdalet • Dine bağlılık • Halkın iradesine dayalı • Raşid halifeler döneminin sonu
ÜlkeHicaz, Irak, İran, Mısır, Yemen, Umman ve Cezire
Yerel adAlevi Hükümeti (H.35–40)
Tarihi Bilgiler
Önemli hadiselerHakemiyyet OlayıCemel SavaşıSıffin SavaşıNehrevan Savaşı
Mekanlar
Tarihi mekanlarKufe (başkent)
Diğer
Diğer


İmam Ali'nin (a.s) Hükümeti makalesi Hilafet, Hilafetin Gasbı, 25 Yıl Süren Sessizlik, ve İmam Ali (a.s) Velayeti makaleleriyle bağlantılıdır.

İmam Ali’nin (a.s) Hükümeti ifadesi, İslam’ın ilk dönemlerinde Müslüman toplumunun dördüncü halifesi olarak İmam Ali’nin (a.s) beş yıl süren yönetim dönemine işaret eder. Bu yönetim 35 h.k yılında başlamış ve 40 h.k yılında sona ermiştir. Bu dönem, İslam hakimiyetinin en önemli ve en belirleyici zamanlarından biri olarak kabul edilir; çünkü adalet, eşitlik, ahlaki değerler ve dini esaslara dayalı bir yönetim anlayışını yansıtır.

Şii anlayışına göre İmam Ali’nin (a.s) 35 h.k yılında halife olarak iş başına gelmesi, Gadir-i Hum’da gerçekleşen halkın biatının gecikmiş bir icrasıdır. Peygamber (s.a.a) o gün, Ali’yi (a.s) kendi halefi ve İslam ümmetinin imamı olarak ilan etmişti. Ali b. Ebi Talib’in (a.s) yönetimi, üçüncü halife Osman’ın öldürülmesi ve toplumun büyük çoğunluğunun ısrarlı talebi üzerine şekillenmiştir.

Tarihi kaynaklara göre İmam Ali (a.s), yönetime geldiğinde toplumun derin bir yozlaşma içinde olduğunu görmüştü. Bu nedenle başlangıçta hilafeti kabul etmek istemedi; zira önceki üç halife döneminde toplumda büyük sosyal uçurumlar ortaya çıkmış, Peygamber’in (s.a.a) düşmanları güç kazanmış ve İslam devletinde onun sünneti terk edilerek yeni bir cahiliye dönemi başlamıştı.

Tarih araştırmacılarının ifadelerine göre, İmam Ali’nin (a.s) bu bozulmuş düzenle mücadelesi, onun hilafet dönemi boyunca birçok zorlukla karşılaşmasına yol açtı. O, her şeyden çok adaletin tesisine, Peygamber’in (s.a.a) sünnetinin yeniden canlandırılmasına, toplumda kökleşmiş yolsuzlukların ortadan kaldırılmasına ve bütün Müslümanlar arasında eşitliğin sağlanmasına büyük önem veriyordu. Bu doğrultudaki kararlılığı, onu üç büyük iç savaşla karşı karşıya bıraktı: Cemel, Sıffin ve Nehrevan. Bu savaşlar, hükümetin hem zamanını hem de enerjisini büyük ölçüde tüketti.

İmam Ali’nin (a.s) yönetimi, dört yıl dokuz ay süren yoğun bir mücadele döneminden sonra onun şehadetiyle sona erdi. Tarihçiler, her ne kadar İmam Ali (a.s) bütün ideallerini tamamen hayata geçirememiş olsa da, liyakat esasına dayalı, adil ve eşitlikçi bir yönetim kurarak ırki ve ekonomik ayrıcalıkları ortadan kaldırdığını, böylece sonraki İslam hükümetleri için örnek bir yönetim modeli bıraktığını ifade ederler.

İslam ve Şii Düşüncesinde İmam Ali’nin (a.s) Hükümetinin Önemi

Üçüncü halife Osman b. Affan’ın ölümünden sonra, İmam Ali’nin (a.s) yönetimi 35 h.k yılında resmen başlamıştır.[2] Bu olay, İslam toplumunda hem siyasi hem de ahlaki anlamda derin bir dönüm noktası oluşturmuştur. Lübnanlı tarihçi ve araştırmacı Hasan Zeyn, İmam Ali’nin (a.s) hükümetini, İslam’ın adalet, eşitlik, ahlak ve yönetişim ilkelerini en saf biçimde temsil eden bir dönem olarak tanımlar. Ona göre Ali (a.s), devletin işleyişini Kur’an ve sünnet ilkeleriyle uyumlu hale getirmiş, böylece sonraki yüzyıllarda Müslüman toplumlar için bir rehberlik mirası bırakmıştır.[3]

İranlı İslam tarihi araştırmacısı Resul Caferyan, önceki üç halifeden tamamen farklı olarak, İmam Ali’nin (a.s) kurduğu yönetimin “saf ve katıksız bir İslam devleti” olduğunu belirtir. Ona göre Ali (a.s), devletin temelini yalnızca Kur’an’ın hükümleri, Resulullah’ın (s.a.a) sünneti ve ilahi adalet ilkesi üzerine kurmuş, kişisel çıkar veya kabile temelli ayrıcalıklara asla yer vermemiştir.[4] Caferyan’a göre, İmam Ali (a.s) o dönemin çalkantılı toplumsal koşullarına rağmen, adaletin yaygınlaştırılmasına, Peygamber’in (s.a.a) yönteminin yeniden diriltilmesine, yozlaşmış idari yapının ıslah edilmesine ve Arap ile Acem halkı arasında tam bir eşitliğin sağlanmasına öncelik vermiştir.[5]

Her ne kadar İmam Ali (a.s) toplumu köklü bir biçimde yeniden inşa etme yönündeki tüm hedeflerine bütünüyle ulaşamamışsa da,[6] Mustafa Dilşad Tahrani gibi Nehcü’l belağa uzmanları onun çok sayıda alanda büyük başarılar elde ettiğini vurgular. Dilşad Tahrani, Ali’nin (a.s) uyguladığı yönetişim tarzının sadece İslam tarihinde değil, genel yönetim düşüncesinde de bir dönüm noktası olduğunu ve sonraki nesillere adalet merkezli bir devlet anlayışı bıraktığını ifade eder.[7] İran İslam Cumhuriyeti’nin ikinci lideri Seyyid Ali Hüseyni Hamaney de benzer biçimde, İmam Ali’nin (a.s) hükümetini “zaman ve mekan üstü bir model” olarak tanımlamış ve onu bütün çağlar için geçerli, tam ve örnek bir yönetim örneği saymıştır.[8]

Nehcü’l belağa’nın en tanınmış Sünni şarihlerinden İbn Ebi’l Hadid, İmam Ali’nin (a.s) siyaset anlayışının doğruluğu, idari tecrübesi ve stratejik zekasının hiçbir yöneticiyle kıyaslanamayacağını söyler.[9] Onun aktarımına göre, bazı Sünni kelamcılar da Ali’nin (a.s) zor koşullar altındaki adaletli yönetimini “mucizevi” bir olay olarak değerlendirmiştir.[10]

İmam Ali’nin (a.s) şehadetiyle birlikte, Raşid Halifeler dönemi olarak bilinen ve Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat tarafından en ideal yönetim çağı olarak kabul edilen dönem sona ermiştir. Bu çağ, Sünni siyasi düşüncede adalet, sadelik ve doğruluğun sembolü sayılır. Ancak bu dönemin ardından İslam dünyasında farklı bid’atlar ortaya çıkmış, dini yönetim anlayışında sapmalar yaşanmış ve hilafetin ruhu giderek siyasi bir biçime dönüşmüştür.[11]

Oluşum Süreci

Hz. Ali (a.s)
şiilerin ilk imamı
Hayat
ŞecerenameGadir VakıasıLeyletü'l MebitYevmu'd Dar HadisiPeygamber'in halefiHayat Çizelgesiİmam Ali'nin (a.s) HükümetiTorunları
Lakaplar
Ebu'l-HasanEbu’r ReyhaneteynEbu’s SibteynEsedullahFarukHasıfün Na'lSaki-i KevserYa'subuddinZevcü’l-Betül
Miras
Nehcü'l BelagaGureru'l Hikem ve Dureru'l Kelim (kitap)Şıkşıkiyye Hutbesiİmam Ali'nin (a.s) Elifsiz Hutbesiİmam Ali'nin (a.s) Noktasız Hutbesiİmam Ali’nin (a.s) Türbesi
Faziletler
Ehlibeytin FaziletleriVelayet AyetiEhle’z-Zikr AyetiŞira AyetiUlu'l-Emr AyetiTathir AyetiMubahele AyetiMeveddet AyetiSadıkin AyetiMedinetu’l-İlm (İlmin Şehri) HadisiSekaleyn HadisiKırtas HadisesiBayrak HadisiSefine HadisiKisa (Aba) HadisiGadir HutbesiMenzilet HadisiYevmu'd Dar HadisiSeddu'l-EbvabPutları Kırma Olayı
Ashab
Ammar bin YasirMalik EşterEbu Zer GifariAbdullah b. Ebi RafiHucr b. AdiyDiğerleri



Halife Osman’ın öldürülmesinden sonra, Ensar ve Muhacirlerden oluşan Medine halkı topluca İmam Ali’nin (a.s) yanına koşarak onunla biat etmek ve kendisini hilafet makamına getirmek istediler.[12] Mısırlı Sünni yazar Taha Hüseyin’e göre, halk o günlerde halifelik konusunda büyük bir şaşkınlık içindeydi; çünkü Kufe halkı Zübeyr b. Avvam’ı, Basra halkı Talha b. Ubeydullah’ı, Mısır halkı ise Ali’yi (a.s) halife olarak görmek istiyordu. Ancak her üçü de ilk anda hilafeti kabul etmekte tereddüt gösteriyordu.[13]

Her ne kadar Osman’ın hilafeti muhaliflerinin eliyle sona ermişse de, o muhalifler yine de hilafet kurumunun meşruiyetine bağlı kalmışlardı. Onlar iyi biliyorlardı ki yeni halifenin yönetimi ancak Medine halkının onayıyla geçerli olabilirdi.[14] Bu sebeple, sahabilerin ileri gelenleri etrafında toplandılar ve ısrarlı bir şekilde birini halife olarak seçmelerini istediler. Nihayetinde Ali (a.s) bu görev için en uygun kişi olarak seçildi.[15] O dönemde Osman’a muhalif olan gruplar, sadece biat sürecinin düzgün ilerlemesini sağlamak amacıyla süreci dışarıdan takip ettiler.[16] Tunuslu tarihçi Hişam Cuayt da İmam Ali’nin (a.s) halife olmasını Ensar ve Muhacirlerin ortak tercihi olarak görür; ona göre bu olay, Osman’ın muhaliflerinin değil, İslam toplumunun genel iradesinin sonucudur.[17]

Tarihi rivayetlere göre halkın İmam Ali’ye (a.s) biati, 35 h.k Zilhicce ayının 18’inden sonra gerçekleşmiştir. Kaynaklara göre bu biat günü 18 Zilhicce[18] veya 19 Zilhicce[19] yahut da 23 Zilhicce günü olmuştur.[20]

Şii bakış açısına göre, İmam Ali’nin (a.s) 35 h.k yılında yönetime gelmesi, aslında Peygamber’in (s.a.a) daha önce özellikle Gadir-i Hum Olayı’nda açıkça ilan ettiği biatin gecikmiş bir uygulamasıdır. Çünkü Resulullah (s.a.a), Ali b. Ebi Talib’i (a.s) kendi halefi ve İslam ümmetinin imamı olarak belirlemişti.[21]

Ayrıca İmam Ali’ye (a.s) yapılan biatte yalnızca Ensar ve Muhacirler değil, Irak ve Mısır’dan gelen birçok Müslüman da hazır bulunmuştu. Bu durum, onun seçiminin tamamen halk iradesine dayandığını göstermektedir.[22]

Sünni tarihçi Diyarbekri’nin (10. h.k yüzyıl) rivayetine göre, Bedir Gazvesi’ne katılan ve o dönemde hala hayatta olan bütün sahabiler Ali’ye (a.s) biat etmişlerdir.[23] Cafer Subhani ise, İslam hilafet tarihinin hiçbir döneminde, hiçbir halifenin Ali (a.s) kadar oy birliğiyle seçilmediğini belirtir.[24]

Arka Plan

Nehcü’l belağa üzerine araştırmalar yapan Dilşad Tahrani’ye göre, İmam Ali’nin (a.s) hilafete gelmesinden önce İslam adı altında yeni bir cahiliye dönemi ortaya çıkmıştı. Bu yeni cahiliye anlayışı toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik yapısında köklü değişimlere yol açmış, adaletin yerini sınıf ayrılıkları ve kabile çıkarları almıştı.[25] Ömer b. Hattab’ın hilafeti döneminde sınıf esasına dayalı bir sistem oluşmuş ve toplumsal adalet ilkesi büyük ölçüde ihmal edilmiştir;[26] çünkü ikinci halife, İslam’daki geçmiş hizmetlere, kabile kökenine ve soy üstünlüğüne göre bazı kişilere özel imtiyazlar tanımıştı.[27] O, Kureyş kabilesini diğer Arap kabilelerine, muhacirleri ensara ve Arapları Arap olmayanlara üstün sayıyordu.[28] Lübnanlı İslam tarihi profesörü İbrahim Beyzun’un değerlendirmesine göre, Ömer döneminde İslam devleti siyasi ve askeri açıdan zirveye ulaşmıştı; fakat Osman b. Affan iktidara geçtiğinde yönetim anlayışı yavaş yavaş hilafet çizgisinden uzaklaşıp monarşik (krallığa benzer) bir yapıya dönüştü.[29]

Osman b. Affan zamanında toplumda zenginlerle fakirler arasındaki uçurum dayanılmaz bir hale gelmiş, ganimet gelirleri, cizye ve vergiler yalnızca belirli ailelerin ve yönetime yakın kimselerin elinde toplanmıştır.[30] İslam fetihleri sonucu büyük miktarda servet Müslümanların eline geçmişti; ancak bu servet adaletli biçimde paylaşılmadığı için güçlü ve zengin bir sınıf ortaya çıkmış, bu sınıf dini kendi menfaatleri uğruna bir araç haline getirmişti.[31] Mısırlı yazar Me’mun Garib’e göre, Osman’ın uygulamaları hakkındaki hoşnutsuzluk bir anda değil, zamanla ve çeşitli sebeplerin birikmesiyle oluştu; sonunda bu memnuniyetsizlik o kadar büyüdü ki artık engellenemez hale geldi.[32] Osman’ın Emeviler’i devletin en önemli görevlerine getirme biçimi, bazı tarihçiler tarafından “Emevileştirme” yani yönetimi tamamen Emevi ailesinin kontrolüne verme süreci olarak adlandırılmıştır.[33] O dönemde Şam bölgesinde, kabile temelli bir iktidar anlayışı oluşmuş, dini değerler kabile çıkarlarına göre yeniden yorumlanmış ve böylece eski cahiliye taassupları yeniden canlanmıştır.[34] Bu kabileci ve cahili eğilimler, İmam Ali’nin (a.s) hilafete geliş zamanında en yüksek düzeye ulaşmıştı.[35]

Osman’ın yönetim tarzından duyulan derin hoşnutsuzluk sonucunda Mısır, Basra, Kufe ve Medine halkından oluşan bir grup onun evini kuşatma altına aldı.[36] Kuşatma sırasında bazı kişiler evi bastı ve Osman’ı öldürdü.[37] Osman’ın öldürülmesinin ardından halkın dikkati hilafet için Ali’ye (a.s) yöneldi; insanlar onu İslam ümmetinin yönetimini kabul etmeye çağırdılar.[38]

Hükümeti Reddetmek

İmam Ali’nin (a.s):
Beni bırakın ve başka birini arayın; çünkü biz, yüzleri farklı, yönleri değişik bir işin karşısındayız. Gönüller bu işe sebat edemez, akıllar da kararlı kalamaz. Hakikatin ufkunu karanlık fesat bulutları kaplamış ve doğruluk yolu tanınmaz hale gelmiştir.

Nehсü'l Belağa, Subhi Salih neşri, Hutbe 92, s.136.

Tarihi kaynakların çoğuna göre, halkın ısrarlı çağrılarına rağmen İmam Ali (a.s), hilafeti üstlenmek istememiş ve onlardan başka birini seçmelerini istemiştir.[39] İbn A‘sam Kufi’nin (3. ve 4. yüzyıl tarihçisi) aktardığına göre, İmam Ali (a.s) halka Talha ve Zübeyr’e başvurmalarını tavsiye ediyor, onlardan da yönetimi üstlenmelerini istiyordu.[40] Ne var ki Ali (a.s), hilafeti Talha ve Zübeyr’e teklif ettiğinde, her ikisi de onun bu makama en layık kişi olduğunu söyleyerek bunu reddettiler.[41] Aynı tarihçi, Talha ve Zübeyr’in daha sonra Ali’ye (a.s) bizzat hilafeti teklif ettiklerini, ancak İmam’ın onların ileride sorun çıkarabileceğinden endişe ettiğini; buna rağmen ikisinin, Ali’nin yönetimine muhalif hiçbir hareket yapmayacaklarına dair söz verdiklerini de nakleder.[42]

Abdülhüseyin Zerrinkub, Bamdad-ı İslam adlı eserinde, Ali’nin (a.s) hilafeti kabul etmeme hususunda samimi olduğunu ve bu tavrının dikkat çekmek için yapılmış bir gösteri olmadığını belirtir.[43] Resul Caferiyan ise, İmam Ali’nin (a.s) hilafeti hemen kabul etmemesinin sebebini mevcut toplumun manevi ve ahlaki yozlaşmışlığında görür. Ona göre İmam, o dönemdeki halkın, kendi adalet ölçülerini ve yönetim ilkelerini anlayıp uygulayabilecek bir seviyede olmadığını düşünüyordu. Bu nedenle İmam Ali (a.s), fesada uğramış bir toplumu ıslah etmeden adil bir yönetim kurmanın mümkün olmadığını bildiği için, başlangıçta hilafeti almaktan çekinmişti.[44]

İmam Ali’nin (a.s): Beni bırakın ve başka birini arayın; çünkü biz, yüzleri farklı, yönleri değişik bir işin karşısındayız. Gönüller bu işe sebat edemez, akıllar da kararlı kalamaz. Hakikatin ufkunu karanlık fesat bulutları kaplamış ve doğruluk yolu tanınmaz hale gelmiştir.

Hükümeti Kabul Etme Şartları

Halkın İmam Ali (a.s)’ye biat etme konusundaki ısrarı üzerine,[45] o, yönetimin yalnızca Allah’ın Kitabı ve Peygamber’in (s.a.a) sünnetine göre yürütülmesi şartıyla hilafeti kabul etti. Halk da bu ilkeye bağlı kalacaklarına dair açıkça söz vererek onunla biat etti.[46] Ali (a.s), biatın gizli yapılmamasını, aksine açık bir şekilde ve Mescidde gerçekleşmesini şart koştu. Ayrıca biatın hiçbir şekilde zorlamayla değil, yalnızca biat edenlerin özgür iradesiyle yapılması gerektiğini belirtti.[47] Dördüncü yüzyılın tanınmış Şii fakihi ve kelamcısı olan İbn Cüneyd İskafi, eserinde, halkın yönetime tam destek vermesinin, İmam Ali’nin (a.s) hilafeti kabul etmesi için bir diğer önemli şart olduğunu yazar.[48] Ayrıca Taberi’nin naklettiğine göre, İmam Ali’nin (a.s) hükümeti kurulduktan sonra bir kişi, onunla biat ederken yönetimini iki halifenin sünnetine göre yürütmesini istedi. Fakat Ali (a.s) bu şartı kesin bir şekilde reddetti. Bunun gerekçesi olarak, Ebu Bekir ve Ömer’in uygulamaları eğer Allah’ın Kitabına ve Peygamber’in (s.a.a) sünnetine aykırıysa, bu uygulamaların hiçbir değeri olmadığını ifade etti.[49]

Biatın Zorunlu Olmaması

İmam Ali’nin (a.s) yönetimine halkın katılımı ve ona yapılan biat, hiçbir zorlama olmaksızın, tamamen gönüllü bir şekilde gerçekleşti.[50] Mısırlı yazar ve düşünür Taha Hüseyin, İmam Ali’nin (a.s) hiç kimsenin biata zorlanmasına izin vermediğini ve kimsenin baskı altına alınmamasını açıkça emrettiğini belirtir.[51] Bazı kimseler biatten kaçındıklarında, Ali (a.s) onları serbest bıraktı ve can güvenliklerini garanti altına aldı.[52] Malik el-Eşter, herkesin biat etmesi gerektiğini, aksi halde gelecekte devlete karşı isyan edilebileceğini savundu; fakat Ali (a.s) bu öneriye kesinlikle karşı çıktı.[53] Buna rağmen, Alman Şii araştırmacı Wilferd Madelung, Osman’a karşı ayaklanan bazı grupların, İmam Ali’nin (a.s) isteğine rağmen halkı biat etmeye zorladıklarını ileri sürer.[54] Cafer Sübhani ise bu görüşü reddeder ve bu tür iddiaların, tarih boyunca yalan uydurmuş kimselerin sözlerinden kaynaklandığını belirtir.[55]

Biat Etmeyenler

Ünlü Sünni tarihçi Muhammed b. Cerir et-Taberi’nin (3. ve 4. h.k yüzyıl) rivayetine göre, Ensarın tamamına yakını, birkaç kişi dışında, Ali’ye (a.s) biat etti.[56] Faslı tarih araştırmacısı İbrahim Harakat’a göre, Ali’ye biat etmeyen kişiler, Osman döneminde makam, mal veya ayrıcalık elde etmiş kimselerdi.[57] Biat etmeyenler arasında şu isimler bulunuyordu: Hassan b. Sabit, Ka‘b b. Malik, Mesleme b. Muhalled, Muhammed b. Mesleme ve birkaç kişi daha; bunların tümü Osmaniyye akımına mensuptu.[58] Ayrıca Abdullah b. Ömer, Zeyd b. Sabit ve Üsame b. Zeyd gibi Ensar dışından bazı isimler de biat etmeyi reddetmişti; bunların tamamı Osman’ın yakın çevresinden sayılıyordu.[59]

Hükümetin Coğrafi Alanı

İslam topraklarının başlangıçtan Emevi halifeliğinin sonuna (130 h.k) kadar genişlemesi.[60]

İmam Ali’nin (a.s) hilafete gelmesiyle birlikte, Şam bölgesi hariç olmak üzere, Osman dönemine ait bütün topraklar onun yönetimi altına girdi.[61] O dönemde İslam coğrafyasının sınırları kuzeyde Kostantiniyye ve Hazar Denizi’ne, kuzeybatıda Roma’ya, kuzeydoğuda Nişabur ve Merv’e, güneyde Yemen’e, batıda Mısır’a, doğuda Sicistan’a ve güneydoğuda Umman’a kadar uzanıyordu. Bu nedenle İslam devleti, Hicaz, Irak, İran, Şam, Mısır, Yemen, Umman ve Cezire gibi geniş bölgeleri kapsıyordu.[62] Ancak bu geniş topraklara rağmen, Şam bölgesi üzerinde İmam Ali (a.s) tam bir otorite kuramadı; orası Muaviye bin Ebu Süfyan’ın yönetiminde kaldı.[63]

İran’ın birçok bölgesi, merkezden uzak olduğu için stratejik açıdan fazla önem taşımıyordu.[64] Buna karşın Basra büyük bir öneme sahipti; çünkü bu şehir Ahvaz, Fars, Kirman, Sicistan, Bahreyn ve Umman gibi bölgeleri kapsıyor ve bu yerlerden gelen tüm vergiler Basra’da toplanıyordu.[65] Mısır ise, Nil Nehri, verimli toprakları, yoğun nüfusu, köklü medeniyeti ve bilimsel kültürü sayesinde yalnızca İslam dünyası için değil, bütün devletler için stratejik bir değer taşıyordu. Bu nedenle İmam Ali (a.s) orada düzeni sağlamak amacıyla derhal idari tedbirler aldı.[66] Hükümetin kontrolündeki bölgeler yalnızca coğrafi olarak değil, aynı zamanda etnik yapı, toplumsal gelenek ve kültürel alışkanlıklar açısından da birbirinden farklıydı. Dolayısıyla her bölgeye, o toprakların özelliklerini iyi tanıyan, deneyimli ve akıllı valilerin atanması gerekiyordu.[67]

Başkent

Kufe Mescidi’nin eski bir görüntüsü.

İmam Ali (a.s), Cemel Ehli üzerine kazandığı zaferin ardından Kufe’ye gitti ve orayı İslam devletinin merkezi haline getirdi.[68] Ona göre Cemel Savaşı, Muaviye’nin gizli planları sonucunda çıkmıştı; bu nedenle devlet merkezini Şam’a daha yakın bir noktaya taşıyarak fitnenin asıl kaynağını ortadan kaldırmak istiyordu.[69] Öte yandan Hicaz halkı da, İmam Ali’nin (a.s) hilafetini kolaylıkla kabul edememişti; zira o, Peygamber’in (s.a.a) savaşlarında aktif rol almış ve Hicaz’ın birçok ileri geleni onun eliyle öldürülmüştü.[70] Bu nedenle Hicazlıların bir kısmı biatten kaçınmış, bazıları da isteksizce biat etmişti.[71]

Seyyid Cafer Murtaza amili, İslam ve Şiilik tarihinin uzmanlarından biri olarak, başkent değişikliğinin tamamen stratejik nedenlere dayandığını belirtir. Ona göre Kufe’nin üstünlükleri arasında Irak’ın zengin ekonomisi, Medine ve Hicaz’a göre daha güçlü bir altyapı, halkın İmam Ali’ye (a.s) olan derin bağlılığı, askeri kaynaklara ve insan gücüne kolay erişim ile diğer bölgelere ulaşım kolaylığı bulunuyordu.[72] İmam Ali (a.s) hilafete geldiğinde Kufe, İslam dünyasının tam merkezinde yer alıyordu ve İran, Hicaz, Şam ve Mısır’a olan uzaklığı yaklaşık olarak eşitti.[73] Bu nedenle Ali (a.s) orayı “Kubbetü’l İslam” (İslam’ın kubbesi ve kalbi) olarak adlandırmıştı.[74] Kufe’nin İslam devletinin başkenti olarak seçilmesinin ardından Medine, siyasi önemini kaybetti; yalnızca Kur’an ve Sünnet’in öğretildiği bir ilmi ve manevi merkez olarak varlığını sürdürdü ve artık hilafet merkezi olmaktan çıktı.[75]

Müslüman Fetihlerinin Durması

14. yüzyılda yaşamış olan Şii düşünür ve alimlerinden Murtaza Mutahhari, İmam Ali’nin (a.s) yönetim anlayışını değerlendirirken, onun Müslümanların gerçekleştirdiği fetih hareketlerine ve İslam coğrafyasının sınırlarını genişletmeye yönelik faaliyetlere pek önem vermediğini, bunun yerine bütün gücünü ve dikkatini İslam toplumunun iç yapısının ıslahına, ahlaki ve toplumsal düzenin yeniden kurulmasına yönelttiğini belirtir.[76] Mutahhari’nin yorumuna göre, Ali (a.s) döneminde İslam dış görünüş itibarıyla genişlemiş ve toprak bakımından büyümüş olsa da, içsel olarak yozlaşmaya uğramış ve ruhani derinliğini kaybetmişti; bu sebeple İmam Ali (a.s), öncelikle toplumun manevi yapısını onarmayı kendine vazife bilmişti.[77] Buna karşılık bazı İslam tarihçileri ve çağdaş yazarlar, İmam Ali’nin (a.s) hilafeti döneminde dış fetihlerle meşgul olamamasının nedenini, onun iç karışıklıklarla, özellikle biatini bozan, sözleşmelerine ihanet eden ve isyan çıkaran gruplarla mücadele etmek zorunda kalmasına bağlarlar. Bu iç savaşlar — Cemel Savaşı, Sıffin Savaşı ve Haricilerle yapılan mücadeleler — onun bütün kaynaklarını tüketmiş, böylece Müslüman fetihlerinin o dönemde durma noktasına gelmesine yol açmıştır.[78]

Hükümetin Yapısı

İmam Ali’nin (a.s) hilafeti döneminde İslam devleti, siyasal bakımdan merkezi bir yönetime sahip olmakla birlikte, idari açıdan yerinden yönetim esasına dayalı, yani kısmen özerk bir yapıya sahipti.[79] Onun kurduğu yönetim düzeni, genel hatlarıyla ilk iki halifenin idari sistemine benzese de, hem siyasi anlayış hem de uygulama bakımından onlardan köklü bir biçimde farklıydı. Bu nedenle İmam Ali’nin (a.s) kurduğu hükümet, Şii düşünce çevrelerinde olduğu kadar birçok İslam mezhebine mensup düşünür tarafından da, adalet ve ahlak ilkelerine dayalı örnek bir yönetim modeli olarak değerlendirilir.[80] Üçüncü halife Osman döneminde, tüm devlet görevlilerinin ve valilerin neredeyse tamamı Beni Ümeyye soyundan, hatta bir kısmı Peygamber’in (s.a.a) eski düşmanlarından seçilmişti; bu durum Emevilerin siyasi güç kazanmasına ve sonuçta İmam Ali’nin (a.s) döneminde patlak veren ciddi krizlerin temelini oluşturmuştu.[81] Bu yüzden İmam Ali (a.s), hilafeti devraldığında öncelikli hedef olarak devletin siyasi ve idari sistemini kökten ıslah etmeye girişti.[82] Tunuslu tarihçi Hişam Ca‘it’e göre, Ali (a.s) hilafetin yozlaşmış yapısını onarmak, ümmetin birliğini yeniden tesis etmek ve yönetsel istikrarı sağlamak istiyordu. Bu sebeple, Osman’ın öldürülmesinde doğrudan rolü bulunmayan Malik el-Eşter gibi şahsiyetleri idari görevlerde istihdam etti ve bu yaklaşımı Medine halkı tarafından da olumlu karşılandı.[83]

Devlet Görevlileri ve Valiler

İmam Ali (a.s), devletin çeşitli bölgelerinde görev yapan valilerinin işlerini hızlı ve etkili biçimde yürütebilmeleri için bazılarına geniş yetkiler tanımıştı.[84] Valiler ve görevliler iki sınıfa ayrılıyordu: geniş, stratejik ve önemli bölgelere atananlar ile daha küçük, tali bölgeleri yönetenler. Geniş yetkilere sahip yöneticiler arasında Osman bin Huneyf, Malik el-Eşter, Muhammed bin Ebi Bekir ve Küsem bin Abbas gibi isimler yer alıyordu.[85] Bu valilere verilen tam yetkiler; askeri düzenin korunması, kadıların atanması, şer‘i cezaların (hudud) uygulanması, hac yönetimi, düşmanlarla savaş, ganimetlerin ve vergilerin (haraç) toplanması gibi geniş sorumlulukları kapsıyordu.[86] İmam Ali (a.s), yöneticilerinin yozlaşmaması ve halkın haklarının korunması için onları sürekli denetim altında tutar, mallarını ve davranışlarını dikkatle gözetlerdi.[87] Valiler, performanslarına göre ödüllendirilir veya cezalandırılır, ayrıca geçim sıkıntısına düşmemeleri için İmam Ali (a.s) onların maddi ihtiyaçlarını da devlet hazinesinden karşılatırdı.[88] Tarihçi Abdülhüseyin Zerrinkub’a göre ise, yeni tayin edilen bu yöneticiler ne Kufe’de ne de Şam’da halk tarafından kolaylıkla kabul görmemiş, bu da yönetimin uygulamalarını zorlaştırmıştı.[89]

Liyakat Esasına Dayalı Yönetim

İmam Ali’nin (a.s) siyasi hayatında liyakat esasına dayalı yönetim anlayışının en temel ilkelerden biri olduğu belirtilmiştir.[90] O, devlet görevlilerini yalnızca ehliyet, beceri ve ahlaki temizliklerine göre seçerdi; hiçbir zaman kabile, soy veya akrabalık bağlarını ölçü kabul etmezdi.[91] Muğire bin Şu‘be, İmam Ali’ye (a.s) bir süreliğine Muaviye’nin ve diğer Osman dönemindeki valilerin görevlerinde kalmalarını teklif etti;[92] böylece yeni kurulan yönetimin istikrar bulacağını düşündü.[93] Abdullah bin Abbas da bu teklifi iyi niyetli bir öneri olarak değerlendirmişti.[94] Ancak Ali bin Ebi Talib (a.s) bu öneriyi açıkça reddetti.[95] Onun bu tutumu, adalet ve liyakat ilkelerine olan derin bağlılığından kaynaklanıyordu.[96] İmam Ali (a.s) yönetimi devraldığında, sadece akrabalık ilişkileri nedeniyle göreve getirilmiş olan bütün Osman dönemi valilerini görevden uzaklaştırdı.[97] Ayrıca Talha ve Zübeyr’in Basra ve Kufe valiliğini istemelerini de kabul etmedi;[98] bu durumdan rahatsız olan iki sahabi Mekke’ye giderek Aişe’ye katıldılar ve böylece Cemel Savaşı’nın zeminini hazırladılar.[99]

Şurtetu'l Hamis

Ali bin Ebi Talib (a.s), toplum güvenliğini sağlamak ve olayları kontrol altında tutmak amacıyla Şurtetu'l Hamis adında özel bir askeri birlik kurmuştu.[100] İslam devletinde “şurta” kurumu büyük öneme sahipti; çünkü bu görev, şehir yöneticisinden sonra en yetkili idari konum olarak kabul edilirdi.[101] Şurtetu'l Hamis’in temel görevleri arasında suçluların yakalanması, suçların önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması, kamu düzeninin ve genel güvenliğin korunması, ayrıca halkın mallarının ve haklarının gözetilmesi bulunmaktaydı.[102]

Yargı Yapısı

Hilafet topraklarının genişliği dikkate alındığında, Ali (a.s) yargı işlerini bazı güvenilir kişilere devretmişti. Bu kişiler arasında Basra’da Ebü’l Esved Düeli, Kufe’de Şüreyh b. Haris Kindi ve Ahvaz’da Rifaa b. Şeddad Biceli bulunuyordu.[103] Iraklı tarihçi Bakır Şerif Kureşi’ye göre, İmam Ali (a.s) hilafete geldiğinde zaman zaman bizzat hüküm verse de, Kufe’de yargı görevini Şüreyh el-Kadi’ye vermişti. Ali (a.s) ondan, verdiği hükümleri kendisine arz etmesini istemiş, böylece kararların doğruluğunu bizzat denetlemiştir.[104] İmam Ali’nin (a.s) yönetiminde yargı sistemi bağımsızdı ve toplumun her kesimine eşit muamele edilirdi.[105] Hakim, gerekirse Müslümanların halifesini bile mahkemeye çağırabiliyor ve yargı kuralları gereğince aleyhine hüküm verebiliyordu.[106] Nitekim bir defasında Ali (a.s), kendisine ait bir malı bir Hristiyan’ın elinde bulmuş, fakat şahit getiremediği için hakim davayı o Hristiyan’ın lehine sonuçlandırmıştı.[107]

Kureşi’nin aktardığına göre, ilk defa zindan (Hapishane) inşa eden halife Ali (a.s) olmuştur.[108] Her ne kadar İslam’dan önce hapishaneler mevcut olsa da,[109] Peygamber (s.a.a) ve Şeyhayn dönemlerinde zindan bulunmuyordu. Medine’de mahpuslar Mescid-i Nebevi’nin yanındaki bir evde, Mekke’de ise Safvan b. Ümeyye’nin evinde tutulurdu.[110] Ali’nin (a.s) yönetiminde tutuklular için özel bir eğitim ve ahlak programı hazırlanmıştı: Onlara Kur’an öğretmek, okuma-yazma eğitimi vermek zorunluydu.[111] Ayrıca mahkumlar cuma namazına katılabiliyor, ardından tekrar hapishaneye dönüyorlardı.[112] Hanefi fakihi Kadı Ebu Yusuf’un nakline göre, mahkumların yiyecek ve giyecek ihtiyacını karşılayan ilk kişi de Ali (a.s) olmuştur. Bu uygulama daha sonra gelen halifeler tarafından da sürdürülmüştür. Eğer mahpusun kendi malı varsa, giderleri ondan; yoksa beytülmaldan karşılanırdı.[113]

Yönetim Tarzı

Adalet

Ebu Nevar, keten kumaş satıcısı:
Ali b. Ebi Talib (a.s), kölesiyle birlikte bana geldi ve iki adet keten gömlek satın aldı. Ardından kölesine dönüp “Hangisini istersen onu al” dedi. Köle gömleklerden birini aldı, sonra Ali (a.s) diğerini giydi.

—İbn Hanbel, Fezailü Emiri’l Mü’minin Ali b. Ebi Talib (a.s), 1433 h.k, ss.128–129.

Adaletin tesis edilmesi, İmam Ali’nin (a.s) yönetiminde en temel hedeflerden biri olarak değerlendirilmiştir.[114] Iraklı yazar Aziz Seyyid Casim’e göre, Ali’nin (a.s) iktidara geldikten sonraki ilk uygulaması ekonomik eşitliği sağlamak olmuştur.[115] Önceki halifeler Beytülmal gelirlerini, Müslümanların Bedir ve diğer savaşlardaki hizmetleri ya da erken dönemdeki iman geçmişlerine göre dağıtıyorlardı; ancak Ali (a.s), bu yöntemi Kur’an’a aykırı bularak kesin biçimde reddetti.[116] Ali b. Ebi Talib (a.s) hilafeti üstlendiğinde, Osman’ın çeşitli kişilere bağışladığı tüm arazileri “Allah’ın malı” olarak ilan etti ve onların Beytülmal’e iade edilmesini emretti.[117]

Adaletin uygulanmasındaki titizliği ve uzun yıllar boyunca biriken yolsuzluk düzenini ortadan kaldırma çabası, Ali’ye (a.s) karşı düşmanlıkların doğmasına neden olmuştur.[118] Bu yaklaşımı sadece Talha ve Zübeyr’i değil, kardeşi Akil b. Ebi Talib’i ve amcasının oğlu Abdullah b. Abbas’ı da rahatsız etmiştir.[119] Ali (a.s), Beytülmal’dan yapılan ödemelerde Kureyş’in zenginleriyle Acem köleleri arasında fark gözetmemiştir. Bu eşitlik ilkesi, Arap ileri gelenlerini öfkelendirmiştir.[120]

Ebu Nevar, keten kumaş satıcısı: Ali b. Ebi Talib (a.s), kölesiyle birlikte bana geldi ve iki adet keten gömlek satın aldı. Ardından kölesine dönüp “Hangisini istersen onu al” dedi. Köle gömleklerden birini aldı, sonra Ali (a.s) diğerini giydi.

Beytülmalin Dağıtımı

İmam Ali’nin (a.s) yönetimi, kamu malının toplanması ve korunmasında son derece titiz bir idare olarak tanımlanmıştır.[121] Ali (a.s), Beytülmal konusunda büyük bir hassasiyet gösterirdi; hatta kızı bir inci kolyeyi Ali b. Ebi Rafi‘’den emanet olarak aldığında, hem kızını hem de Beytülmal emanetçisini sorguya çekmiştir.[122] İmam Ali (a.s), Müslümanların İslam’a giriş sırasını ya da iman derecesini mal paylaşımında ölçüt olarak kabul etmemiş, bunları yalnızca manevi üstünlükler saymıştır. Tüm Müslümanların maddi haklarını eşit görmüştür.[123] Bazı zenginlerin, neden Ömer b. Hattab’ın uyguladığı gibi eski iman geçmişine göre pay verilmediğini sorması üzerine, Ali (a.s) onlara Peygamber’in (s.a.a) sünnetini Ömer’in sünnetine tercih ettiğini belirtmiş ve bu talepleri reddetmiştir.[124]

Halkla İlişki

Lübnanlı tarih araştırmacısı Hasan Zeyn’e göre, İmam Ali’nin (a.s) hilafeti döneminde halk, devletin en yüksek idari mercileriyle kolayca iletişim kurabiliyor ve yönetim sürecine doğrudan, etkin bir şekilde katılım gösterebiliyordu.[125] Ali’nin (a.s) kurduğu yönetim düzeninde, halkın fikirlerini açıkça ifade edebileceği, yönetime karşı eleştirilerini dile getirebileceği bir ortam sağlanmıştı.[126] Bazı araştırmacılara göre, o dönemde her şehirdeki insanlar, kendi yöneticilerini denetleme hakkına sahipti ve eğer yöneticilerden bir haksızlık görürlerse, doğrudan Ali’nin (a.s) huzuruna çıkarak şikayetlerini dile getirebiliyorlardı.[127]

Nehcü’l Belağa’nın 216. hutbesine göre, İmam Ali (a.s) halktan kendisiyle dürüstçe konuşmalarını, çekinmeden düşüncelerini açıkça ifade etmelerini istemekteydi. Onlara, hükümdar karşısında suskunluk veya aşırı saygı göstererek hakikati gizlememeleri gerektiğini hatırlatıyordu.[128]

Yine 51. mektubunda, Ali (a.s), vergi (haraç) toplayan memurlarına halk karşısında adaletli, insaflı ve sabırlı olmalarını emretmiştir.[129] Ayrıca Mısır valiliğine atadığı Malik el-Eşter’e gönderdiği 53. mektubunda, ona hem Müslümanlara hem de gayrimüslimlere karşı merhametli, anlayışlı ve insanca davranmayı tavsiye etmiş; toplumun her kesimini eşit haklara sahip insanlar olarak görmesini istemiştir.[130]

Muhaliflerin Özgürlüğü

Mustafa Dilşad Tahrani’nin belirttiğine göre, İmam Ali’nin (a.s) yönetiminde özgürlük açık biçimde var olmuştur; çünkü hilafetinin başında halkın kendisine biatı tamamen özgür iradeyle gerçekleşmiş, Ali (a.s) muhaliflerinin de güvenliğini bizzat garanti altına almış ve onlara karşı hiçbir zorlayıcı işlem yapılmasına izin vermemiştir.[131] Ali (a.s), Müslüman ve gayrimüslim bütün vatandaşları devletin koruması altında kabul ederdi. Onun yönetiminde hiçbir kimse, yalnızca inancı veya düşüncesi nedeniyle, insani veya toplumsal haklarından mahrum bırakılmamıştır.[132]

14. yüzyılın önde gelen Şii tarihçilerinden Seyyid Cafer Şehidi’ye göre, Ali b. Ebi Talib (a.s), Hariciler gibi kendisine muhalif gruplara karşı bile büyük bir hoşgörü göstermiş, onları fikirlerinden dolayı cezalandırmamış, sadece halkın canına veya malına saldırdıkları zaman onlarla savaşmıştır.[133]

Dinin ve Yasanın Uygulanmasında Titizlik

Ali b. Ebi Talib (a.s), dini konularda, şer‘i hükümlerin tam anlamıyla uygulanmasında ve doğru bir yönetim anlayışının tesisinde son derece ciddi, kararlı ve tavizsiz bir tutum sergilemiştir.[134] O, yasal düzenlemelerin uygulanması konusunda, toplumun ileri gelenleri ve aristokratları da dahil olmak üzere, hiç kimseye ayrıcalık tanımamış; hatta kendi yakınlarına karşı bile adaletten sapmamıştır.[135] İmam Ali’nin (a.s) yasaya bağlılığı o kadar güçlüydü ki, bu durum zamanla bazı yakın çevrelerince bile ağır ve tahammül edilmesi güç bir disiplin olarak görülmüştür.[136]

İmam (a.s), adaletin ihlali söz konusu olduğunda, en yakın yardımcılarına dahi müsamaha göstermemiştir. Örneğin kölesi Kamber, bir kişiye uygulanacak had cezasında yanlışlıkla üç darbe fazla vurduğunda, İmam Ali’nin (a.s) emriyle aynı sayıda ceza Kamber’e uygulanmıştır.[137] Ayrıca Osman b. Huneyf’e gönderdiği ünlü mektubunda (Beytü’l Mal’in denetçisi ve Basra valisi), onun fakirlerin bulunmadığı bir elit davetine katılmasını kınamış, onu sade yaşamaya, takvaya ve zühde davet etmiştir.[138] Dilşad Tahrani’nin ifadesine göre, Nehcü’l Belağa’daki mektuplar incelendiğinde, İmam Ali’nin (a.s) yöneticilerinin yasa dışı davranışlarına karşı ne kadar duyarlı ve sert davrandığı açıkça görülmektedir.[139]

İlme ve İmara Önem Vermek

İmam Bakır’dan (a.s) nakledilen bir rivayete göre, halk her sabah güneşin doğuşuyla birlikte Ali’nin (a.s) etrafında toplanır, o da onlara fıkıh ve Kur’an öğretirdi.[140] İmam (a.s), Küsem b. Abbas’a, yani Mekke’deki valisine yazdığı bir mektupta, okuma yazma bilmeyenlerin eğitilmesini sağlamasını, alimlerle dostluk kurmasını ve onlarla istişare içinde olmasını tavsiye etmiştir.[141] Ayrıca Malik Eşter’e gönderdiği mektupta da toplumda yerleşmiş güzel adetlerin korunmasını ve halkın yararına olan geleneklerin bozulmamasını emretmiştir.[142]

İmam Ali (a.s), bir başka mektubunda valilerinden birine, şehirlerin bayındırlığına ve imarına özel önem vermesi yönünde talimat vermiştir.[143] Ali (a.s) ayrıca tarım arazilerinin ıslahı, yeni kanalların ve su yollarının açılması, kuyuların korunması gibi pek çok bayındırlık projesi başlatmıştır.[144] İmam (a.s), çiftçilerin üretime teşvik edilmesi ve ülkenin refah düzeyinin artırılması için, onların ödemesi gereken haraç vergilerini azaltmıştır.[145] Ali’den (a.s) nakledilen hadislerde, ziraat (tarım) ile uğraşmayı[146] ve ticareti[147] teşvik eden tavsiyeler bulunmaktadır. İmam’ın bu tutumu, yalnızca ekonomik refahı değil, aynı zamanda toplumun ilim, üretim ve adalet temelinde yeniden inşasını hedeflemekteydi.

İmam Ali’nin (a.s) Yönetimde Karşılaştığı Zorluklar

İmam Ali Hükümeti
Hicri 35 yılı
18 Zilhicce, 19 Zilhicce veya 23 Zilhicce Halkın İmam Ali’ye (a.s.) biat ederek hilafetini kabul etmesi[148]
Hicri 36 yılı
10 Cemaziyelevvel veya 10 Cemaziyelahir İmam Ali’nin (a.s.) Medine’den Cemel Savaşı için yola çıkması[149]
15 Cemaziyelahir Cemel Savaşı[150]
12 Recep Kufe’ye giriş ve şehrin hilafet merkezi olarak seçilmesi[151]
5 Şevval İmam Ali (a.s.) ordusunun Şam’a doğru Sıffin Savaşı için hareketi[152]
Hicri 36 yılının sonları Muaviye ordusunun öncü birlikleriyle İmam Ali’nin öncü kuvvetlerinin karşılaşması ve Şam ordusunun geri çekilmesi[153]
Hicri 37 yılı
1 Safer Sıffin Savaşı’nın resmen başlaması[154]
17 Safer Savaşın sona ermesi ve hakemliğin yer ve zamanının belirlenmesi[155]
Ramazan Dûmetü’l-Cendel’de Hakem Olayı’nın gerçekleşmesi; Ebu Musa el-Eş’ari’nin Amr bin As tarafından aldatılması; İmam Ali’nin sonuçlara karşı çıkması[156]
Hakem olayından sonra Muaviye ordularının saldırı serisinin (Ğarat) başlaması[157]
Hicri 38 yılı
- Malik el-Eşter’in şehadeti[158]
Safer ayı Muhammed bin Ebu Bekir’in şehadeti ve Amr bin As’ın Mısır’a hâkim olması[159]
9 Safer Nehrevan Savaşı ve Haricilerin yenilgisi[160]
Hicri 40 yılı
21 Ramazan İmam Ali’nin (a.s.) şehadeti[161]




Lübnanlı tarih araştırmacısı Hasan Zeyn’in belirttiğine göre, İmam Ali (a.s) hilafeti devraldığı sırada İslam toplumunun siyasi, ekonomik ve toplumsal yapısı derin bir çürüme ve yozlaşma sürecine girmişti; dini hüküm ve esaslardan sapmalar, İslam düzenini büyük bir tehlikeyle karşı karşıya bırakmıştı.[162] Zeyn ayrıca, İslam Devleti makamının artık dini bir sorumluluk değil, dünyevi bir çıkar ve iktidar aracı olarak görülmeye başlandığını belirtmektedir.[163]

Mustafa Dilşad Tahrani de, İmam Ali’den (a.s) önce Cahiliye dönemine ait örf ve geleneklerin yeniden canlandığını, bu geri dönüşün ise onun hilafeti döneminde karşılaştığı birçok sorunun temelini oluşturduğunu ifade eder.[164] Ona göre, dönemin en belirgin problemleri arasında yöneticilerin makam hırsı, halkın basiretsizliği ve bilinçsizlikleri, toplumun farklı kesimlerinin birbiriyle çelişen talepleri, dünyevileşme ve servet düşkünlüğü, kabilecilik ve ırk üstünlüğü anlayışı, liyakat sisteminin çökmesi, siyasi ve ekonomik aristokrasinin güç kazanması, ayrıca bazı dost ve sahabelerde görülen taassup ve dar görüşlülük yer almaktaydı.[165]

Tarihçi Resul Caferyan da, Osman’ın öldürülmesinin ardından İslam toplumundaki siyasi atmosferi son derece karmaşık ve gergin olarak nitelendirmiş, bu durumun yaklaşan kaotik bir dönemin habercisi olduğunu belirtmiştir.[166] Caferyan, İmam Ali’nin (a.s) yönetimini zorlayan en önemli sorunları şu başlıklar altında toplamıştır:

  • Ekonomik Ayrımcılık: Ömer b. Hattab döneminde, Müslümanların Beytülmal’dan aldıkları pay, kişinin İslam’daki hizmetine ve kabilesine göre belirlenmeye başlamıştı. Osman döneminde ise bu adaletsizlik çok daha belirgin hale geldi. İmam Ali (a.s), tüm Müslümanlara eşit pay dağıtılmasını emredince, menfaatlerini kaybeden kesimler büyük tepki göstererek Muaviye’ye katıldılar.[167]
  • Irkçı Ayrım: Müslümanların fetihleriyle birlikte Arap olmayan birçok kavim İslam’a girmişti; ancak bu gruplar Araplarla eşit haklara sahip değildi. İmam Ali (a.s), bu ırksal ayrıcalıkları kaldırdı ve Müslümanlar arasında eşitliği tesis etti. Ne var ki birçok Arap ileri geleni bu adaleti kabullenemedi ve yönetim bu kesimlerin itirazlarıyla karşı karşıya kaldı.[168]
  • Dini Sapmalar ve Şüpheler: Önceki halifeler döneminde, Peygamber’in (s.a.a) sünnetiyle uyuşmayan birçok yeni uygulama yerleşmişti. Ancak İmam Ali (a.s) bu bid‘atları benimsemeyi reddederek yalnızca Nebevi geleneğe bağlı kalmıştır.[169]
  • Toplumsal ve Ahlaki Bozulma: Osman döneminde, özellikle Sahabe aristokrasisi ve onların çocukları arasında ahlaki gevşeklik ve dünyevi eğilimler yaygınlaşmıştı. Nehcü’l Belağa’da İmam Ali (a.s) bu durumu, “İslam’dan yalnızca adı kalmıştır” sözleriyle tanımlamaktadır.[170] Caferyan’a göre, İmam Ali’nin (a.s) yönetimi, tam da böyle bir yozlaşma ortamında adaleti, eşitliği ve dini saflığı yeniden inşa etme çabasıydı.[171]

Savaşlar ve İsyanlar

İmam Ali’nin (a.s) hilafeti dönemi neredeyse bütünüyle savaşlar, iç karışıklıklar ve siyasi mücadelelerle geçmiştir.[172] Onun dönemindeki ilk büyük savaş Cemel Savaşı olmuştur.[173] Bu savaş, “Cemel Ehli” olarak bilinen Talha, Zübeyr ve Aişe’nin verdikleri biati bozarak isyan etmeleriyle patlak vermiştir.[174] İmam Ali’nin (a.s) ordusu bu savaşta galip gelmiş ve isyan bastırılmıştır.[175]

İmam Ali’nin (a.s) ikinci büyük savaşı, Muaviye ile yaptığı Sıffin Savaşı olmuştur. İmam (a.s), Muaviye’yi Şam valiliğinden azletmek istemiş,[176] fakat Muaviye bunu reddetmiş, böylece iki taraf büyük bir savaş hazırlığına girişmiştir.[177] Savaş uzun ve kanlı geçti. Yenilgi tehlikesiyle karşılaşan Muaviye ve Amr b. As hileye başvurarak Kur’an sayfalarını mızrakların ucuna takıp karşı tarafı Hakem Olayı’na (tahkime) çağırdılar.[178] Bu hile işe yaradı ve savaş kararsız bir şekilde son buldu; ne galip ne de mağlup açıkça belirlenemedi.[179]

Bu olaydan sonra Hariciler, İmam Ali’yi (a.s) tahkimi kabul ettiği için suçladılar ve ondan tövbe edip bu kararı iptal etmesini istediler.[180] Ancak İmam Ali (a.s) bu taleplerini reddedince, Hariciler büyük karışıklıklara yol açarak Müslüman halk arasında cinayetler işlediler.[181] Bunun üzerine Ali (a.s), onların üzerine yürüdü ve Nehrevan Savaşı’nda Haricileri ağır bir yenilgiye uğrattı.[182][183]

Alman şarkiyatçı Wilferd Madelung’a göre, Ali’nin (a.s) halifeliğe gelişiyle birlikte İslam ümmeti üç ana gruba ayrılmış ve iç savaşlar başlamıştır: 1. Ali’nin (a.s) yandaşları; 2. Emeviler ve Osman taraftarları; 3. Kureyş kabilesinin çoğunluğu ki bunlar, hilafetin Şeyhayn’ın (Ebu Bekir ve Ömer) yönetim tarzına dönmesini istiyorlardı.[184] Tarihçi Resul Caferiyan’a göre, İmam Ali’nin (a.s) siyasi reformları, çıkar çevrelerinin menfaatlerini tehdit ettiği için en temel savaş ve muhalefet sebeplerini oluşturmuştur.[185]

Hasan Zeyn ve Resul Caferiyan’ın da belirttiği üzere, Ali b. Ebi Talib (a.s) hiçbir savaşı başlatan taraf olmamıştır.[186] O, yalnızca zorunlu hallerde savaşmış, her çatışmadan önce muhaliflerini barışa davet etmiştir.[187] Her ne kadar İmam Ali’nin (a.s) hilafet dönemi savaşlarla meşgul geçmiş olsa da, onun yönetiminin siyasi, toplumsal ve ekonomik boyutları zayıflamamış; aksine bu mücadeleler içinde bile adalet, eşitlik ve toplumsal düzeni koruma ilkeleri canlı kalmıştır.[188] Lübnanlı araştırmacı İbrahim Beyzun’a göre, İmam Ali’nin (a.s) hükümeti, sürekli savaş ve direnişlerle iç içe geçmiş olması yönüyle Peygamber’in (s.a.a) Medine dönemindeki yönetimine benzer; bu bakımdan Ali’nin yönetimi, nübüvvet döneminin bir devamı niteliğindedir.[189]

Sonuç

Ali Bahreyni’nin, İmam Ali’nin (a.s) vurulduğu anı tasvir eden tablosu

İmam Ali’nin (a.s) hilafeti dört yıl dokuz ay sürmüş ve onun şehadetiyle sona ermiştir.[190] Devletin askeri kuvvetleri uzun süren savaşlardan bıkkınlık duymuş, birlik arasında fikir ayrılıkları doğmuş ve hatta zaman zaman Ali’nin (a.s) emirlerine itaat etmemişlerdir.[191] Muaviye b. Ebi Süfyan ise hükümetin bazı komutanlarıyla — özellikle Eş’as b. Kays gibi isimlerle — gizli ilişkiler kurmuş, onlara çeşitli hediyeler ve yüksek makam vaatleriyle yaklaşmış, bu yolla İmam Ali’nin (a.s) ordusunda korku ve dedikodu yayılmasını sağlamıştır.[192] İmam Ali’nin (a.s) şehadetinin ardından, ona bağlı sahabeler İmam Hasan Mücteba’ya (a.s) biat ederek halifelik görevini ona devrettiler.[193] Ali’nin (a.s) vefatından altı ay sonra, İmam Hasan’ın (a.s) hilafetten çekilmesiyle Müslümanlar arasındaki savaşlar sona erdi; Muaviye b. Ebi Süfyan’ın yönetimiyle görünürde bir birlik sağlandıysa da, bu birlik kalplerin derinliklerine nüfuz etmemişti.[194] Tunuslu tarihçi Hişam Cüayt’a göre bu görünürdeki birlik, içten içe derin bölünmeler ve mevcut yönetime karşı gizli faaliyetlerle dolu bir toplum gerçeğini gizliyordu.[195]

Başarı mı, Yenilgi mi?

Her ne kadar İmam Ali (a.s) hükümeti döneminde bütün hedeflerine tam anlamıyla ulaşamamışsa da, Hz. Peygamber’in (s.a.a) yönetim tarzını yeniden canlandırmış ve özellikle Peygamber’i hiç görmemiş nesillere Nebevi siyaset ve adalet anlayışını fiilen göstermiştir.[196] İmam Ali (a.s), bütün ıslahat projelerini eksiksiz uygulayamasa da,[197] Mustafa Dişad Tahrani’nin tahliline göre büyük başarılar elde etmiş, hikmet ve adalet esasına dayalı yönetimiyle sonraki dönemlerin örnek modeli haline gelmiştir.[198]

Şii tarihçi Resul Caferiyan’a göre, İmam Ali’nin (a.s) görünürdeki başarısızlığının temel sebepleri; toplumda kökleşmiş fesat ve fitneler, Irak kabilelerinin karmaşık yapısı, kabile reislerinin artan nüfuzu ve yönetimi güçlendirmek için zalimlerden yararlanmayı reddetmesidir.[199]

Mısırlı düşünür Ahmed Emin’in değerlendirmesine göre, Ali b. Ebi Talib’nin (a.s) yönetimdeki başarısızlığı, onun dini metinlere ve sünnete olan katı bağlılığından kaynaklanmıştır. Buna karşılık Ömer b. Hattab ve Muaviye b. Ebi Süfyan zaman zaman nasslara aykırı hareket etmiş, kendi görüş ve maslahatlarını ön plana alarak siyaseten başarı sağlamışlardır.[200] Nitekim bazı Sünni kaynaklarda nakledildiğine göre, Ömer’e “Neden Peygamber’in (s.a.a) uygulamasının aksine günahkarları ve münafıkları devlet işlerinde görevlendiriyorsun?” denildiğinde, o “Onların gücünden yararlanmak gerekir, günahları kendilerine aittir.” diyerek karşılık vermiştir.[201] Bu bağlamda Şii düşünür Allame Tebatebayi de, münafıkların Peygamber’in (s.a.a) döneminde açıkça İslam’a karşı çıktıklarını, ancak ilk üç halife devrinde iktidar çevrelerinde güç kazanarak muhalefetlerini gizlediklerini belirtir.[202]

Neden İmam Ali (a.s) iktidarının güçlenmesi için taviz vermedi?

Tarihçi Cafer Subhani’ye göre, İmam Ali (a.s) eğer Muaviye’nin fesat ve bozulmalarına karşı yumuşak davranmış olsaydı, bu tutum sorunlarını çözmek yerine daha da artırırdı.[203] Ona göre, Ali (a.s) eğer Muaviye’yi Şam valiliğinde bırakmış olsaydı, daha ilk günlerde kendi destekçilerinin çoğunu kaybederdi; çünkü bu kimseler, Osman b. Affan döneminde valilerin zulüm ve adaletsizliklerinden bıkmış, bu sebeple ayaklanmışlardı. Dolayısıyla Osman’ın valilerini görevde tutmak, onları umutsuz ve kırgın hale getirirdi.[204] Öte yandan, Muaviye’nin geçici olarak görevde kalmasına izin verilmesi de fayda sağlamazdı; zira Muaviye zeki, siyasi manevra kabiliyeti yüksek bir kişiydi ve bu taktiği fark ederdi.[205] Subhani, Osman’ın öldürülmesi olayını Muaviye için en büyük fırsat olarak değerlendirmiştir; öyle ki eğer o, bu olaydan hemen sonra faydalanmasaydı, bu fırsatı sonsuza dek yitirirdi.[206]

Bazı tarihçiler, İmam Ali’nin (a.s) devlet yönetiminde siyasi hile ve manevra yöntemlerine başvurmadığı için iktidarının zayıfladığını söylemişlerdir.[207] Alman Şii araştırmacı Wilferd Madelung da, Ali’yi (a.s) siyaset alanında sade, saf ve geleceğe yönelik plan yapmayan biri olarak tanımlamıştır. Madelung’a göre, Ali (a.s), kuzeni Abdullah b. Abbas’ın, “Muaviye’yi hemen görevden alma; aksi takdirde ileride büyük sıkıntılar yaşarsın” şeklindeki tavsiyesini dikkate almamıştır.[208]

Buna karşılık, Lübnanlı tarihçi Hasan Zeyn, tarihi olayların dikkatle incelendiğinde İmam Ali’nin (a.s) yönetimden fesadı uzaklaştırmak amacıyla yaptığı tüm girişimlerin — kendi iktidarının son bulmasına yol açmış olsa bile — tamamen doğru ve ilkeli adımlar olduğunu vurgular.[209] Ona göre, Ali’nin (a.s) Muaviye ve Osman’ın valilerini görevde tutmaması, ayrıca Talha ve Zübeyr gibi şahıslara siyasi makamlar vermeyi reddetmesi, onun ilkelere dayalı, adalet merkezli ve tam anlamıyla İslami değerlere bağlı bir yönetim kurmasını sağlamıştır. Zeyn, bu tutumu sayesinde Ali’nin (a.s) sonraki çağlarda örnek alınacak ideal bir İslam devleti modeli oluşturduğunu ifade eder.[210]

Kaynakça

  1. Caferiyan, Atlas-ı Şia, 1387 HŞ, s.52.
  2. Taberi, Tarihu’l ümem ve’l muluk, 1387 h.k, c.4, s.427.
  3. Zeyn, el-İmam Ali b. Ebi Talib ve tecribetü’l hukm, 1994, s.33.
  4. Caferyan, Tarih-i tahavvul-i devlet ve hilafet, 1373 h.ş, s.138.
  5. Caferyan, Tarih-i tahavvul-i devlet ve hilafet, 1373 h.ş, s.171.
  6. Zerrinkub, Bamdad-i İslam, 1376 h.ş, s.109.
  7. Dilşad Tahrani, Hükumet-i Hakimane, 1395 h.ş, s.19.
  8. Hüseyni Hamaney, "21 Ramazan Cuma Hutbesi (16 Azer 1380 h.ş)", ayetullah Hamaney Eserlerini Koruma ve Yayın Merkezi.
  9. İbn Ebi’l Hadid, Şerhu Nehcü’l belağa, 1404 h.k, c.7, s.73.
  10. İbn Ebi’l Hadid, Şerhu Nehcü’l belağa, 1404 h.k, c.7, s.73.
  11. Caferyan, Tarih-i tahavvul-i devlet ve hilafet, 1373 h.ş, s.168.
  12. Cuayt, el-Fitne, 2000, s.141.
  13. Taha Hüseyin, Ali ve Benuh, Darü’l Maarif, s.8.
  14. Cuayt, el-Fitne, 2000, s.141.
  15. Hüseyin, Ali ve Benuh, Darü’l Maarif, s.8.
  16. Beydun, el-İmam Ali fi ru’yeti’n nehc ve rivayeti’t tarih, 2009, s.70.
  17. Cuayt, el-Fitne, 2000, s.141.
  18. Hatib Bağdadi, Tarihu Bağdad, 1417 h.k, c.1, s.145.
  19. İbn Sa’d, et-Tabakatü’l kübra, 1410 h.k, c.3, s.22.
  20. Ya’kubi, Tarihu’l Ya’kubi, Dar Sadır, c.2, s.178.
  21. Halm, eş-Şia, 1389, s.27-28.
  22. Caferyan, Tarih-i tahavvul-i devlet ve hilafet, 1373 h.ş, s.143.
  23. Diyarbekri, Tarihu’l Hamis, Dar Sadır, c.2, s.262.
  24. Subhani, Feruğu’l Vilaye, 1380 h.ş, s.368.
  25. Dilşad Tahrani, Devlet-i aftab, 1395 h.ş, s.47.
  26. Dilşad Tahrani, Devlet-i aftab, 1395 h.ş, s.33-34.
  27. Nasiri, Tahlili ez Tarih-i Tashayyu‘ ve İmaman (a.s), 1386 h.ş, s.107.
  28. Nasiri, Tahlili ez Tarih-i Tashayyu‘ ve İmaman (a.s), 1386 h.ş, s.106.
  29. Beyzun, el-İmam Ali fi Ru’yeti’n Nehc ve Rivayeti’t Tarih, 2009, s.191.
  30. Nasiri, Tahlili ez Tarih-i Tashayyu‘ ve İmaman (a.s), 1386 h.ş, s.106.
  31. Dilşad Tahrani, Devlet-i aftab, 1395 h.ş, s.43-44.
  32. Garib, Hilafet-i Osman b. Affan, 1997, s.103.
  33. Bahtiyari, “Sakhtar-ı Siyasi-yi Hokumet-i Osman”, s.65.
  34. Beyzun, el-İmam Ali fi Ru’yeti’n Nehc ve Rivayeti’t Tarih, 2009, s.191.
  35. Beyzun, el-İmam Ali fi Ru’yeti’n Nehc ve Rivayeti’t Tarih, 2009, s.191.
  36. İbnü’l Esir, Üsdü’l Ğabe, 1409 h.k, c.3, s.490.
  37. İbn A‘sam Kufi, el-Fütuh, 1411 h.k, c.2, s.426-428.
  38. İbn Kuteybe Dineveri, el-İmame ve’s Siyase, 1410 h.k, c.1, s.65-66; Taberi, Tarihu’l Ümem ve’l Muluk, 1387 h.k, c.4, s.427; Ya‘kubi, Tarihu’l Ya‘kubi, Dar Sadır, c.2, s.179; İbn A‘sam Kufi, el-Fütuh, 1411 h.k, c.2, s.434.
  39. Nehсü'l Belağa, Subhi Salih neşri, Hutbe 92, s.136; Taberi, Tarihu’l Ümem ve’l Muluk, 1387 h.k, c.4, s.434; İbn Şehraşub, el-Menakıb, 1379 h.ş, c.2, s.110; Misküveyh, Tecaribü’l Ümem, 1379 h.ş, c.1, s.458.
  40. İbn A‘sam Kufi, el-Fütuh, 1411 h.k, c.2, s.434-435.
  41. İbn A‘sam Kufi, el-Fütuh, 1411 h.k, c.2, s.434.
  42. İbn A‘sam Kufi, el-Fütuh, 1411 h.k, c.2, s.434-435.
  43. Zerrinkub, Bamdad-ı İslam, 1376 h.ş, s.105.
  44. Caferiyan, Hayat-ı Fikri ve Siyasi-i İmaman-ı Şi‘e, 1390 h.ş, s.65; Nehсü'l Belağa, Subhi Salih neşri, Hutbe 92, s.136.
  45. Bkz. İbnü’l Esir Kufi, el-Fütuh, 1411 h.k, c.2, s.435-436.
  46. Ya’kubi, Tarihu’l Ya’kubi, Dar Sadır, c.2, s.179; İbnü’l Esir Kufi, el-Fütuh, 1411 h.k, c.2, s.435-436.
  47. Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Müluk, 1387 h.k, c.4, s.427.
  48. İskafi, el-Mi’yar ve’l Muvazene, 1402 h.k, s.51.
  49. Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Müluk, 1387 h.k, c.5, s.76.
  50. Zeyn, el-İmam Ali b. Ebi Talib ve Tecrübetü’l Hukm, 1994, s.123.
  51. Hüseyin, Ali ve Benuh, Darü’l Maarif, s.9.
  52. Harizmi, el-Menakıb, 1388 h.k, s.15.
  53. Dineveri, el-Ahbaru’t Tıval, 1368 h.ş, s.143.
  54. Madelung, Hz. Muhammed (s.a.a)’in Halefliği, 1377 h.ş, s.200-202.
  55. Sübhani, Feruğu’l Vilaye, 1380 h.ş, s.370.
  56. Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Müluk, 1387 h.k, c.4, s.428-431.
  57. Harakat, es-Siyase ve’l Mucteme’ fi ‘Asri’r Raşidin, 1985, s.125.
  58. Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Müluk, 1387 h.k, c.4, s.429-430.
  59. Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Müluk, 1387 h.k, c.4, s.428-431.
  60. “Expansion of the Caliphate”, EmperorTigerstar kanalı.
  61. Muininiya, Sire-i Edari-yi İmam Ali (a.s) der Dovre-i Hilafet, 1379 h.ş, s.84.
  62. Muininiya, Sire-i Edari-yi İmam Ali (a.s) der Dovre-i Hilafet, 1379 h.ş, s.81–82.
  63. Muininiya, Sire-i Edari-yi İmam Ali (a.s) der Dovre-i Hilafet, 1379 h.ş, s.83.
  64. Muininiya, Sire-i Edari-yi İmam Ali (a.s) der Dovre-i Hilafet, 1379 h.ş, s.83.
  65. Muininiya, Sire-i Edari-yi İmam Ali (a.s) der Dovre-i Hilafet, 1379 h.ş, s.83.
  66. Muininiya, Sire-i Edari-yi İmam Ali (a.s) der Dovre-i Hilafet, 1379 h.ş, s.84.
  67. Muininiya, Sire-i Edari-yi İmam Ali (a.s) der Dovre-i Hilafet, 1379 h.ş, s.85.
  68. Subhani, Furuğ-i Vilayet, 1380 h.ş, s.467–468.
  69. Subhani, Furuğ-i Vilayet, 1380 h.ş, s.467.
  70. Recabi, “Kufe’nin İslam Hilafeti Merkezi Olarak Seçilmesi Üzerine İnceleme”, s.7–8.
  71. Recabi, “Kufe’nin İslam Hilafeti Merkezi Olarak Seçilmesi Üzerine İnceleme”, s.7–8.
  72. amili, “İmam Ali (a.s) Hilafetinde Kufe’nin Stratejik Önemi”, Seyyid Cafer Murtaza el-amili’nin sitesi.
  73. Recabi, “Kufe’nin İslam Hilafeti Merkezi Olarak Seçilmesi Üzerine İnceleme”, s.6.
  74. İbnü’l Fakih, el-Büldan, 1416 h.k, s.203; Meclisi, Biharü’l Envar, 1403 h.k, c.22, s.386.
  75. Zerrinkub, Bamdad-ı İslam, 1376 h.ş, s.107.
  76. Mutahhari, On Beş Konuşma (Panzdah Goftar), 1402 h.k., s.254.
  77. Mutahhari, On Beş Konuşma (Panzdah Goftar), 1402 h.k., s.254.
  78. Muini-Niya, İmam Ali’nin (a.s) Hilafet Dönemindeki İdari Sireti, 1379 h.ş., s.154.
  79. Muini-Niya, İmam Ali’nin (a.s) Hilafet Dönemindeki İdari Sireti, 1379 h.ş., s.91.
  80. Muhacirniya, “İmam Ali’nin (a.s) Hükümetinin Yapısı”, s.161.
  81. Muhacirniya, “İmam Ali’nin (a.s) Hükümetinin Yapısı”, s.147.
  82. Muhacirniya, “İmam Ali’nin (a.s) Hükümetinin Yapısı”, s.148.
  83. Ca‘it, el-Fitne, 2000, s.142.
  84. Muini-Niya, İmam Ali’nin (a.s) Hilafet Dönemindeki İdari Sireti, 1379 h.ş., s.93.
  85. Muini-Niya, İmam Ali’nin (a.s) Hilafet Dönemindeki İdari Sireti, 1379 h.ş., s.224.
  86. Muini-Niya, İmam Ali’nin (a.s) Hilafet Dönemindeki İdari Sireti, 1379 h.ş., s.93–96.
  87. Hüseyin, Ali ve Evlatları, Darü’l Ma‘arif, s.147.
  88. Muhacirniya, “İmam Ali’nin (a.s) Hükümetinin Yapısı”, s.149–150.
  89. Zerrinkub, İslam’ın Şafağı (Bamdad-ı İslam), 1376 h.ş., s.106.
  90. Edak, “İmam Ali’nin (a.s) Hükümetinde Liyakat Esası”, s.56.
  91. Edak, “İmam Ali’nin (a.s) Hükümetinde Liyakat Esası”, s.56.
  92. Yakubi, Tarihü’l Yakubi, Dar Sadır, c.2, s.180.
  93. Edak, “İmam Ali’nin (a.s) Hükümetinde Liyakat Esası”, s.45.
  94. Dinuri, el-Ahbarü’t Tıval, 1368 h.ş., s.142.
  95. Şeyh Tusi, el-Emali, 1414 h.k., s.87.
  96. Edak, “İmam Ali’nin (a.s) Hükümetinde Liyakat Esası”, s.46.
  97. Zeyn, el-İmam Ali bin Ebi Talib ve Tecürebetü’l Hükm, 1994, s.28.
  98. Taberi, Tarihü’l Ümem ve’l Müluk, 1387 h.k., c.4, s.429.
  99. Zerrinkub, İslam’ın Şafağı (Bamdad-ı İslam), 1376 h.ş., s.106.
  100. Kureşi, Mawsuatü’l İmam Emirü’l Mü’minin Ali bin Ebi Talib (a.s), 1429 h.k., c.11, s.31.
  101. Muini-Niya, İmam Ali’nin (a.s) Hilafet Dönemindeki İdari Sireti, 1379 h.ş., s.194.
  102. Muini-Niya, İmam Ali’nin (a.s) Hilafet Dönemindeki İdari Sireti, 1379 h.ş., s.194.
  103. Muininiya, Sire-i İdari-i İmam Ali (a.s) der Dovran-i Hilafet, 1379 h.ş, s.138.
  104. Kurşi, Mawsuatü’l İmam Emirü’l Mü’minin Ali b. Ebi Talib (a.s), 1429 h.k, c.9, s.63.
  105. Edak, “Şayeste-salari der Hukumet-i İmam Ali (a.s)”, s.56.
  106. Edak, “Şayeste-salari der Hukumet-i İmam Ali (a.s)”, s.56.
  107. Sekafi, el-Garat, 1353 h.ş, c.1, s.125.
  108. Kurşi, Mawsuatü’l İmam Emirü’l Mü’minin Ali b. Ebi Talib (a.s), 1429 h.k, c.11, s.31.
  109. Muininiya, Sire-i İdari-i İmam Ali (a.s) der Dovran-i Hilafet, 1379 h.ş, s.143.
  110. Muininiya, Sire-i İdari-i İmam Ali (a.s) der Dovran-i Hilafet, 1379 h.ş, s.145.
  111. Muininiya, Sire-i İdari-i İmam Ali (a.s) der Dovran-i Hilafet, 1379 h.ş, s.146.
  112. Muininiya, Sire-i İdari-i İmam Ali (a.s) der Dovran-i Hilafet, 1379 h.ş, s.146.
  113. Kadı Ebu Yusuf, el-Harac, 1399 h.k, ss.149-150.
  114. Hakimabadi, “Dovlet ve Siyasetha-yi İktisadi”, s.373.
  115. Casim, Ali b. Ebi Talib Sultetü’l Hakk, 1427 h.k, s.359.
  116. Mahmudi, Nehcü’s Saade fi Mustedrek Nehcü’l Belağa, Müessese-i A’lami, c.1, s.224.
  117. Mes‘udi, İsbatü’l Vasiyye, 1426 h.k, s.149.
  118. Nasiri, Tahlili ez Tarih-i Teşeyyu‘ ve İmaman (a.s), 1386 h.ş, s.111.
  119. Zerrinkub, Bamdad-i İslam, 1376 h.ş, s.110.
  120. Zerrinkub, Bamdad-i İslam, 1376 h.ş, s.112.
  121. Hakimabadi, “Dovlet ve Siyasetha-yi İktisadi”, s.374.
  122. Şeyh Tusi, Tehzibü’l Ahkam, 1407 h.k, c.10, ss.151–152.
  123. Nasiri, Tahlili ez Tarih-i Teşeyyu‘ ve İmaman (a.s), 1386 h.ş, s.106.
  124. İbn Hayyun, Duaimü’l İslam, 1385 h.k, c.1, s.384.
  125. Zeyn, el-İmam Ali b. Ebi Talib ve Tecürebetü’l Hükm, 1994, s.128.
  126. Mu‘ininiya, Sire-i İdari-i İmam Ali (a.s) der Dovran-i Hilafet, 1379 h.ş, s.248.
  127. Zeyn, el-İmam Ali b. Ebi Talib ve Tecürebetü’l Hükm, 1994, s.127.
  128. Nehcü’l Belağa, tashih: Sübhi Salih, Hutbe 216, s.335.
  129. Nehcü’l Belağa, tashih: Sübhi Salih, Mektup 51, s.425.
  130. Nehcü’l Belağa, tashih: Sübhi Salih, Mektup 53, ss.427–428.
  131. Dilşad Tahrani, Hokmrani-yi Hakimane, 1395 h.ş, s.33.
  132. Dilşad Tahrani, Hokmrani-yi Hakimane, 1395 h.ş, ss.38–39.
  133. Şehidi, Ali ez Zeban-i Ali, 1380 h.ş, ss.133–134.
  134. Dilşad Tahrani, Hikmetli Yönetim (Hokmerani-yi Hakimane), 1395 h.ş, s.145.
  135. Dilşad Tahrani, Hikmetli Yönetim, 1395 h.ş, s.147.
  136. Dilşad Tahrani, Hikmetli Yönetim, 1395 h.ş, s.148.
  137. Kummi, Seffinetü’l Bihar, 1414 h.k, c.6, s.176.
  138. Nehcü’l Belağa, nşr. Sübhi Salih, mektup 45, ss.416–420.
  139. Dilşad Tahrani, Hikmetli Yönetim, 1395 h.ş, s.156.
  140. İbn Ebi’l Hadid, Şerhu Nehcü’l Belağa, 1404 h.k, c.4, s.109.
  141. Nehcü’l Belağa, nşr. Sübhi Salih, mektup 67, s.457.
  142. Nehcü’l Belağa, nşr. Sübhi Salih, mektup 53, s.431.
  143. Ya‘kubi, Tarihu’l Ya‘kubi, Dar Sadır, c.2, s.203.
  144. Mu‘ininiya, İmam Ali (a.s)’nin Hilafet Döneminde İdari Sireti, 1379 h.ş, ss.124–125.
  145. Mu‘ininiya, İdari Siret, 1379 h.ş, s.125.
  146. Hurr amili, Vesailü’ş Şia, 1409 h.k, c.9, s.213.
  147. Küleyni, el-Kafi, 1407 h.k, c.5, s.319.
  148. Hatib Bağdadi, Tarihü Bağdad, 1417 H, c.1, s.145; İbn Sa’d, Tabakatü’l-Kübra, 1410 H, c.3, s.22; Yakubi, Tarihü Yakubi, Dar Sadır, c.2, s.178.
  149. Şeyh Müfid, el-Cemel ve’n-Nusra, 1413 H, s.336; Dinveri, el-Ahbârü’t-Tıvâl, 1368 Ş, s.147.
  150. Taberi, Tarihü’t-Taberi, 1387 H, c.4, s.501.
  151. Dinveri, el-Ahbârü’t-Tıvâl, 1368 Ş, s.152.
  152. İbn Mezahim, Vak’atü Sıffin, 1404 H, s.131.
  153. Resul Caferiyan, Atlasü’ş-Şia, 1387 Ş, s.58.
  154. İbn Mezahim, Vak’atü Sıffin, 1404 H, s.202.
  155. İbn Mezahim, Vak’atü Sıffin, 1404 H, s.508.
  156. Resul Caferiyan, Atlasü’ş-Şia, 1387 Ş, s.58.
  157. Sekafi, el-Ğarat, 1353 Ş, c.2, s.416.
  158. Taberi, Tarihü’t-Taberi, 1387 H, c.5, s.95–96.
  159. Taberi, Tarihü’t-Taberi, 1387 H, c.5, s.105.
  160. Belazuri, Ensabü’l-Eşraf, 1394 H, c.2, s.375.
  161. Şeyh Müfid, el-İrşad, 1413 H, c.1, s.9.
  162. Zeyn, el-İmam Ali b. Ebi Talib ve Tecrübetü’l Hükm, 1994, s.39.
  163. Zeyn, el-İmam Ali b. Ebi Talib ve Tecrübetü’l Hükm, 1994, s.33.
  164. Dilşad Tahrani, Devlet-i aftab, 1395 h.ş, s.27.
  165. Dilşad Tahrani, Hükumet-i Hakimane, 1395 h.ş, ss.18–19.
  166. Ca‘feryan, Hayat-ı Fikri-Siyasi-yi İmaman-ı Şi‘e, 1390 h.ş, s.65.
  167. Ca‘feryan, Hayat-ı Fikri-Siyasi-yi İmaman-ı Şi‘e, 1390 h.ş, ss.65–66.
  168. Ca‘feryan, Hayat-ı Fikri-Siyasi-yi İmaman-ı Şi‘e, 1390 h.ş, ss.66–67.
  169. Ca‘feryan, Hayat-ı Fikri-Siyasi-yi İmaman-ı Şi‘e, 1390 h.ş, s.67.
  170. Nehcü’l Belağa, tahkik: Subhi Salih, hutbe 192, s.299.
  171. Ca‘feryan, Hayat-ı Fikri-Siyasi-yi İmaman-ı Şi‘e, 1390 h.ş, ss.68–69.
  172. Zerrinkub, Bamdad-i İslam, 1376 h.ş, s.109.
  173. Tabatabai, Şi‘e der İslam, 1378 h.ş, s.42.
  174. Dilşad Tahrani, Suday-i Peyman-şikenan, 1394 h.ş, s.14.
  175. Dineweri, el-Ahbarü’t Tıval, 1368 h.ş, s.151.
  176. Caferiyan, Hayat-ı Fikri-Siyasi-yi İmaman-ı Şi‘e, 1390 h.ş, s.81.
  177. Caferiyan, Hayat-ı Fikri-Siyasi-yi İmaman-ı Şi‘e, 1390 h.ş, ss.87–88.
  178. Caferiyan, Hayat-ı Fikri-Siyasi-yi İmaman-ı Şi‘e, 1390 h.ş, ss.94–95.
  179. Caferiyan, Hayat-ı Fikri-Siyasi-yi İmaman-ı Şi‘e, 1390 h.ş, ss.95–97.
  180. Caferiyan, Hayat-ı Fikri-Siyasi-yi İmaman-ı Şi‘e, 1390 h.ş, ss.99–100.
  181. Tabatabai, Şi‘e der İslam, 1378 h.ş, s.44.
  182. Taberi, Tarihu’l Ümem ve’l Müluk, 1387 h.k, c.5, ss.80–92.
  183. Caferiyan, Hayat-ı Fikri-Siyasi-yi İmaman-ı Şi‘e, 1390 h.ş, s.105.
  184. Madelung, Caneşini-yi Hazret-i Muhammed (s.a.a), 1377 h.ş, s.205.
  185. Caferiyan, Hayat-ı Fikri-Siyasi-yi İmaman-ı Şi‘e, 1390 h.ş, s.72.
  186. Zeyn, el-İmam Ali b. Ebi Talib ve Tecribetü’l Hükm, 1994, s.143.
  187. Zeyn, el-İmam Ali b. Ebi Talib ve Tecribetü’l Hükm, 1994, s.143.
  188. Beydun, el-İmam Ali fi Ru’yeti’n Nehc ve Rivayeti’t Tarih, 2009, s.149.
  189. Beydun, el-İmam Ali fi Ru’yeti’n Nehc ve Rivayeti’t Tarih, 2009, s.172.
  190. amili, es-Sahih min Sireti’l İmam Ali (a.s), 1430 h.k, c.19, s.109.
  191. Kurşi, Mevsu‘atü’l İmam Emiri’l Mü’minin Ali b. Ebi Talib (a.s), 1429 h.k, c.11, s.215.
  192. Kurşi, Mevsu‘atü’l İmam Emiri’l Mü’minin Ali b. Ebi Talib (a.s), 1429 h.k, c.11, s.215.
  193. Taberi, Tarihu’l Ümem ve’l Müluk, 1387 h.k, c.5, s.158.
  194. Cüayt, el-Fitne, 2000, s.313.
  195. Cüayt, el-Fitne, 2000, ss.324–325.
  196. Fahri, Tarihü’t Teşeyyu‘ min Sadr el-İslam ila Nihayeti Devleti’l Hulefai’r Raşidin, 1388 h.k, s.229.
  197. Zerrinkub, Bamdad-i İslam, 1376 h.ş, s.109.
  198. Delşad Tahrani, Hükümet-i Hakimane, 1395 h.ş, s.19.
  199. Ca‘feriyan, Tarih-i Tahavvül-i Devlet ve Hilafet, 1373 h.ş, s.171.
  200. Emin, Zuhrü’l İslam, Darü’l Kitabi’l Arabi, c.4, ss.37–38.
  201. Örnek olarak bkz.: İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, 1409 h.k, c.6, s.200; İbn Abdilberr, el-İstizkar, 1421 h.k, c.3, s.202.
  202. Tabatabai, el-Mizan, 1417 h.k, c.19, s.290.
  203. Subhani, Feruğ-i Velayet, 1380 h.ş, s.379.
  204. Subhani, Feruğ-i Velayet, 1380 h.ş, s.380.
  205. Subhani, Feruğ-i Velayet, 1380 h.ş, s.381.
  206. Subhani, Feruğ-i Velayet, 1380 h.ş, s.382.
  207. Zeyn, el-İmam Ali b. Ebi Talib ve Tecürebetü’l Hükm, 1994, s.33.
  208. Madelung, Hz. Muhammed’in (s.a.a) Halefliği, 1377 h.ş, s.208.
  209. Zeyn, el-İmam Ali b. Ebi Talib ve Tecürebetü’l Hükm, 1994, s.93.
  210. Zeyn, el-İmam Ali b. Ebi Talib ve Tecürebetü’l Hükm, 1994, s.93.

Bibliyografi

  • İbn Ebî’l Hadîd, Abdülhamîd b. Hebetullah, Nehcü’l Belâğa Şerhi, Kum, Âyetullah Meraşî Necefî Kütüphanesi, 1404 h.k.
  • İbn Ebî Şeybe, Abdullah b. Muhammed, el-Musannef fi’l Ehâdîs ve’l Âsâr, Riyad, Mektebetü’r Rüşd, 1409 h.k.
  • İbnü’l Fakîh, Ahmed b. Muhammed, el-Büldân, Beyrut, Âlemü’l Kütüb, 1416 h.k.
  • İbnü’l Esîr, Ali b. Muhammed, Üsdü’l Ğâbe, Beyrut, Dârü’l Fikr, 1409 h.k.
  • İbn A‘sâm Kûfî, Ahmed, el-Fütûh, Beyrut, Dârü’l Ezvâ, 1411 h.k.
  • İbn Hayyûn, Nu‘mân b. Muhammed, Duâimü’l İslâm ve Zikru’l Halâl ve’l Harâm ve’l Kazâyâ ve’l Ahkâm, Kum, Âl-i Beyt (a.s), 1385 h.k.
  • İbn Sa‘d, Muhammed b. Sa‘d, et-Tabakâtü’l Kübrâ, Beyrut, Dârü’l Kütübi’l İlmiyye, 1410 h.k.
  • İbn Şehreşûb, Muhammed b. Ali, Menâkıb Âl-i Ebî Tâlib (a.s), Kum, Allâme Neşriyat, 1379 h.ş.
  • İbn Abdilberr, Yusuf b. Abdullah, el-İstizkâr, Beyrut, Dârü’l Kütübi’l İlmiyye, 1421 h.k.
  • İbn Kuteybe Dîneverî, Abdullah b. Müslim, el-İmâme ve’s Siyâse, Beyrut, Dârü’l Ezvâ, 1410 h.k.
  • İbn Mezâhim, Nasr, Vâkı‘atü Sıffîn, Kum, Âyetullah Meraşî Necefî Kütüphanesi, 1404 h.k.
  • İbnü’n Nedîm, Muhammed b. İshâk, el-Fihrist, Beyrut, Dârü’l Ma‘rife, 1417 h.k.
  • Adak, Sabir, “İmam Ali’nin (a.s) Yönetiminde Liyakat Esaslı Yönetim”, Miskuye Dergisi, Sayı 47, 1397 h.ş.
  • İskâfî, Muhammed b. Abdullah, el-Mi‘yâr ve’l Muvâzene fî Fedâil-i Emîri’l Mü’minîn Ali b. Ebî Tâlib (a.s) ve Beyân-ı Efdaliyyetihî alâ Cemî‘i’l Âlemîn ba‘de’l Enbiyâ ve’l Mürselîn, tahkik: Muhammed Bâkır Mahmûdî, Beyrut, Y.y., 1402 h.k.
  • Emin, Ahmed, Zuhrü’l İslâm, Beyrut, Dârü’l Kitâbi’l Arabî, t.y.
  • Behtiyârî, Şehla, “Osmanlı Yönetiminin Siyasal Yapısı”, Keyhân-i Endişe Dergisi, Sayı 77, Farvardin ve Ordibeheşt 1377 h.ş.
  • Beyzun, İbrahim, el-İmam Ali fî Ru’yeti’n Nehc ve Rivâyeti’t Târîh, Beyrut, Beysân, 2009 m.
  • Belâzurî, Ahmed b. Yahyâ, Ensâbü’l Eşrâf, Beyrut, Müessesetü’l A‘lemî li’l Matbûât, 1394 h.k.
  • Sakafî, İbrahim b. Muhammed, el-Ğârât, Tahran, Encümen-i Âsâr-i Mellî, 1353 h.ş.
  • Câsim, Azîz es-Seyyid, İmam Ali (a.s) – Hak Yönetiminin Sembolü, çev. Mûsâ Dâneş, Meşhed, Âstân-ı Kudsi Rızavî İslâmî Araştırmalar Vakfı, 1381 h.ş.
  • Câsim, Azîz es-Seyyid, Ali b. Ebî Tâlib – Saltanatü’l Hakk, Kum, el-İctihâd, 1427 h.k.
  • Ca‘ferî, Seyyid Hüseyin Muhammed, Tarih Boyunca Şiîliğin Seyri, çev. Seyyid Muhammed Takî Âyetullâhî, Kum, Dâfter-i Neşr-i Ma‘ârif, 1380 h.ş.
  • Ca‘feryân, Resûl, Şiî Atlası, Tahran, Silahlı Kuvvetler Coğrafya Kurumu, 1387 h.ş.
  • Ca‘feryân, Resûl, Devlet ve Hilâfet Kurumunun Gelişimi Tarihi, Kum, Dâfter-i Tebliğât-i İslâmî, 1373 h.ş.
  • Ca‘feryân, Resûl, Mü’minlerin Emîri Ali b. Ebî Tâlib’in (a.s) Siyasî Tarihi ve Sîreti, Kum, Delîl-i Mâ, 1380 h.ş.
  • Ca‘feryân, Resûl, Şiî İmamların Fikrî ve Siyasal Hayatı, Tahran, Neşr-i ‘İlm, 1390 h.ş.
  • Cüayt, Hişâm, el-Fitne: Dîn ve Siyaset Diyalektiği (İslâm’ın İlk Döneminde), çev. Halil Ahmed Halil, Beyrut, Dârü’t Talîa, 2000 m.
  • Hurr Âmilî, Muhammed b. Hasan, Tafsîlü Vesâili’ş Şîa ilâ Tahsîli Mesâili’ş Şerîa, Kum, Müessese Âl-i Beyt (a.s), 1409 h.k.
  • Harakât, İbrahim, Raşidîn Döneminde Siyaset ve Toplum, Beyrut, el-Ehliyyet, 1985 m.
  • Hüseyin, Taha, Ali ve Oğulları, Kahire, Dârü’l Ma‘ârif, t.y.
  • Hüseynî Hâmeneî, Seyyid Ali, “21 Ramazan (16 Azer 1380 h.ş.) Cuma Hutbesi Konuşması”, Âyetullah Hâmeneî Eserleri Koruma ve Yayın Merkezi Sitesi, ziyaret tarihi: 16 Ferverdin 1404 h.ş (4 Nisan 2025).
  • Hakîmâbâdî, Muhammed Takî, “Devlet ve Ekonomik Politikalar”, İmam Ali (a.s) Ansiklopedisi, c. 7, Tahran, İslâmî Kültür ve Düşünce Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, 1380 h.ş.
  • Hatîb Bağdâdî, Ahmed b. Ali, Tarihu Bağdâd, Beyrut, Dârü’l Kütübi’l İlmiyye, 1417 h.k.
  • Havcuyân, Muhammed Kâzım, Şiîliğin Tarihi, Meşhed, Cihâd-i Dânişgâhî, 1376 h.ş.
  • Hârizmî, Muvaffak b. Ahmed, el-Menâkıb, Necef, el-Matba‘atü’l Heydariyye, 1388 h.k.
  • Delşâd Tehrânî, Mustafa, Hikmetli Yönetişim, Tahran, Derya, 1395 h.ş.
  • Delşâd Tehrânî, Mustafa, Güneş Devleti, Tahran, Derya, 1395 h.ş.
  • Diyarbekrî, Hüseyin b. Muhammed, Tarihu’l Hamîs fî Ahvâli Enfesi’n Nefîs, Beyrut, Dâr Sâdır, t.y.
  • Dîneverî, Ahmed b. Dâvud, el-Ahbârü’t Tivâl, Tahran, Neşr-i Ney, 1368 h.ş.
  • Recebî, Muhammed Hüseyin, “Kûfe’nin İslâmî Hilâfet Merkezi Olarak Seçilmesinin İncelenmesi”, Misbâh Dergisi, Sayı 3-4, Güz ve Kış 1371 h.ş.
  • Zerrînkûb, Abdülhüseyin, İslâm’ın Şafağı, Tahran, Emîr Kebîr, 1376 h.ş.
  • Zeyn, Hasan, el-İmam Ali b. Ebî Tâlib ve Hükûmet Tecrübesi, Beyrut, Dârü’l Fikr el-Hadîs, 1994 m.
  • Zeyn, Hasan, İmam Ali’nin (a.s) Hükümeti, çev. Emir Selmânî Rahîmî, Meşhed, Âstân-ı Kudsi Rızavî İslâmî Araştırmalar Vakfı, 1386 h.ş.
  • Sübhanî, Ca‘fer, Velâyet Işığı, Kum, İmam Sâdık (a.s) Enstitüsü, 1380 h.ş.
  • Seyyid Razî, Muhammed b. Hüseyin, Nehcü’l Belâğa, tashih: Subhî Sâlih, Kum, Hicret Yayınları, 1414 h.k.
  • Şehîdî, Seyyid Ca‘fer, Ali’nin Dilinden Ali yahut Mü’minlerin Emîri’nin Hayatı, Tahran, İslâmî Kültür Neşriyatı Ofisi, 18. baskı, 1380 h.ş.
  • Şeyh Tûsî, Muhammed b. Hasan, Tehzîbü’l Ahkâm, 1407 h.k.
  • Şeyh Tûsî, Muhammed b. Hasan, el-Emâlî, Kum, Dârü’s Sekâfe, 1414 h.k.
  • Şeyh Müfîd, Muhammed b. Muhammed b. Nu‘mân, el-İrşâd fî Ma‘rifeti Huceci’llah ale’l ‘İbâd, Kum, Müessese Âl-i Beyt (a.s), 1413 h.k.
  • Şeyh Müfîd, Muhammed b. Muhammed b. Nu‘mân, el-Cemel ve’n Nusra li-Seyyidi’l ‘İtra fî Harbi’l Basra, Kum, Şeyh Müfîd Kongresi, 1413 h.k.
  • Tabâtabâî, Muhammed Hüseyin, el-Mîzân fî Tefsîri’l Kur’ân, Kum, Dâfter-i Neşr-i İslâmî, 1417 h.k.
  • Taberî, Muhammed b. Cerîr, Târîhu’l Ümem ve’l Mülûk (Târîhu’t Taberî), 2. baskı, Beyrut, Dârü’t Türâs, 1387 h.k.
  • Âmilî, Seyyid Ca‘fer Murtazâ, “Hz. Ali’nin (a.s) Hilafetinde Kûfe’nin Stratejisi”, Seyyid Ca‘fer Murtazâ el-Âmilî’nin web sitesi, yayımlanma tarihi: 6 Şubat 2014, ziyaret tarihi: 1 Behmen 1403 h.ş (21 Ocak 2025).
  • Âmilî, Seyyid Ca‘fer Murtazâ, es-Sahîh min Sîreti’l İmam Ali (a.s), Beyrut, el-Merkezü’l İslâmî li’d Dirâsât, 1430 h.k.
  • Garîb, Ma’mûn, Hilâfetu Osmân b. Affân, Kahire, Merkezü’l Kitâb, 1997 m.
  • Fahri, Muhammed, İslâm’ın Başlangıcından Raşidîn Döneminin Sonuna Kadar Şiîliğin Tarihi, Meşhed, İliyâ Fahr, 1388 h.ş.
  • Kâdî Ebû Yûsuf, Ya‘kûb b. İbrâhîm, el-Harâc, Beyrut, Dârü’l Ma‘rife, 1399 h.k.
  • Kureşî, Bâkır Şerîf, Mevsû‘atü’l İmam Emîri’l Mü’minîn Ali b. Ebî Tâlib (a.s), Kum, Müessese el-Kevser li’l Ma‘ârif el-İslâmiyye, 1429 h.k.
  • Kummî, Abbâs, Safeenetu’l Bihâr ve Medînetü’l Hikem ve’l Âsâr, Kum, Usvetü’l Meşrik, 1414 h.k.
  • Kuleynî, Muhammed b. Ya‘kûb, el-Kâfî, Tahran, Dârü’l Kütübi’l İslâmiyye, 1407 h.k.
  • Gardet, Louis, İslâm: Din ve Ümmet, çev. Rızâ Meşâyihî, Tahran, Sehâmî Entişâr, 1352 h.ş.
  • Madelung, Wilferd, Hz. Muhammed’in (s.a.a) Ardıllığı, çev. Ahmed Nemâyî ve diğerleri, Meşhed, Âstân-ı Kudsi Rızavî İslâmî Araştırmalar Vakfı, 1377 h.ş.
  • Meclisî, Muhammed Bâkır, Bihârü’l Envâr, 2. baskı, Müessese el-Vefâ, 1403 h.k.
  • Mehramî, Gulâmhasen, Başlangıçtan Küçük Gaybetin Sonuna Kadar Şiîliğin Tarihi, Kum, İmam Humeynî Eğitim ve Araştırma Enstitüsü, 1387 h.ş.
  • Muhammedî Sîcânî, Ali Asgar, Tarih Aynasında İmam Ali’nin (a.s) Davranış Analizi, Tahran, İslâmî Kültür Neşriyatı Ofisi, 1379 h.ş.
  • Mahmûdî, Muhammed Bâkır, Nehcü’s Sa‘âde fî Mustedrek Nehcü’l Belâğa, Beyrut, Müessese el-A‘lemî, t.y.
  • Mes‘ûdî, Ali b. Hüseyin, İsbâtü’l Vasiyye li’l İmam Ali b. Ebî Tâlib (a.s), Kum, Ensâriyân, 1426 h.k.
  • Mutahharî, Murtazâ, On Beş Konuşma, Tahran, Sadrâ, 1402 h.k.
  • Mu‘eynîniyâ, Meryem, Hilafet Döneminde İmam Ali’nin (a.s) İdari Sîreti, Tahran, Çap ve Neşr-i Beynelmilel, 1379 h.ş.
  • Mekârim Şîrâzî, Nâsır, Nehcü’l Belâğa – Akıcı Farsça Tercümesiyle, Kum, İmam Ali b. Ebî Tâlib (a.s) Medresesi, 1384 h.ş.
  • Mûsevî Humeynî, Seyyid Rûhullah, Sahîfetü’l İmâm, Tahran, İmam Humeynî Eserlerini Düzenleme ve Yayınlama Enstitüsü, 1378 h.ş.
  • Muhacirniyâ, Muhsin, “İmam Ali’nin (a.s) Yönetim Yapısı”, İmam Ali (a.s) Ansiklopedisi, c. 6, Tahran, İslâmî Kültür ve Düşünce Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, 1380 h.ş.
  • Miskaveyh, Ahmed b. Muhammed, Tecâribu’l Ümem, Tahran, Sürûş, 1379 h.ş.
  • Nasirî, Muhammed, Şiîlik ve İmamların (a.s) Tarihine Analitik Bir Bakış, Kum, Dâfter-i Neşr-i Ma‘ârif, 1386 h.ş.
  • Halm, Heinz, Şiîlik, çev. Muhammed Takî Ekberî, Kum, Neşr-i Edyân, 1389 h.ş.
  • Ya‘kûbî, Ahmed b. Ebî Ya‘kûb, Târîhu’l Ya‘kûbî, Beyrut, Dâr Sâdır, t.y.
  • “Expansion of the Caliphate”, YouTube kanalı: EmperorTigerstar, yayımlanma tarihi: 18 Ekim 2010, ziyaret tarihi: 16 Ferverdin 1404 h.ş (4 Nisan 2025).