Sünnet
İslam |
---|
Sünnet veya Sünnet-i Seniyye (Arapça: السنة), Masumların (Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a), Hz. Fatıma (s.a) ve 12 İmamın (a.s)) söz, fiil (eylem ve davranış) ve takrirlerine verilen addır. Sünnet, Kur’an-ı Kerim’den sonra Müslümanların dört içtihat kaynağından biri ve şeriatın Kur'an'dan sonraki ikinci ana kaynağıdır. Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) sünneti, Müslümanların icma ve ittifakı ile hüccet ve delildir. Şia İmamlarının (a.s) sünneti de Şia âlimlerine göre muteber ve güvenilirdir. Ehl-i Sünnet, sahabelerin sünnetini de muteber bilmektedir. Masumların fiilleri, o işin en azından caiz olduğunu ortaya koymakta ve takriri de bir başka fiilin (eylem ve davranışın) cevazına işaret etmektedir. Şu şartla ki masum o fiil ve eylemden haberdar olmalı ve ortada kendi inancını açıklayacak bir mani olmamalıdır. (Takiyeyi gerektirecek bir durumla karşı karşıya kalmamalıdır.)
Etimoloji
Dilbilimciler, “sünnet” sözcüğü için çeşitli manalar açıklamıştır. O manalardan bazıları şunlardır: “Devam ve süreklilik, yol ve yordam, metot, yol ve beğenilen yöntem.”
Dini terimde “sünnet”, masumların söz, fiil ve takririne denir. Hz. Resulullah’ın (s.a.a) sünneti için Müslümanlar arasında ittifak vardır. Şialar, masumların (Hz. Fatıma (s.a) ve on iki imamın (a.s)) söz, fiil ve takrirlerini de sünnetten saymaktadırlar.[1] Şu anlamda ki Şia açısından Hz. Resulullah Efendimiz (s.a.a) veya Masumlar (a.s) bir konu hakkında bir şey buyurmuş veya bir şeyi yapmışsa ya da başka birisi bir şeyi yapmış ve yaptığı şey masum (a.s) tarafından onaylanmışsa veya en azından masum tarafından o şey reddedilmemişse, o şey sünnettir.
Sünnet ve Hadis
Sünnet ve hadis arasındaki fark şudur: Sünnet, hadisin uygulamaya dönük olan tanımıdır. Şöyle ki hadis, masumların söz, fiil ve takrirlerinin açıklayıcısıdır; ancak sünnet hem bunları açıklar ve hem de masumların fiil ve takrirlerini kapsar.[2] Başka bir ifadeyle, hadis, sünnetin açıklayıcı rolünü üstlenir.
Sünnet ve Kur’an
Kur’an-ı Kerim’den sonra sünnet, şer’i hükümleri ve füruu dinin (şeriatın) istihraç edici ve istinbatına yönelik ikinci temel kaynaktır.[3] Kur’an-ı Kerim’in kendisi, birkaç yerde sünnetin itibar ve güvenini örtük ve açık bir şekilde ortaya koymuştur. Örneğin şu ayetlerde[4]:
- “O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz. O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.” (Necm, 3-4)
- “Peygamber size ne verdiyse, onu alın; size ne yasakladıysa, ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.” (Haşir, 7)
- “Allah'a itaat edin; Peygamber'e de itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen apaçık bir duyurmadır.” (Teğabun, 12)
Sünnetin Kur’an’la Nispeti
Sünnetle zikredilen hükümlerin Kur’an ayetleri ile üç yaklaşımı vardır:
- Ya Kur’an-ı Kerim’in genel hükümlerini vurgulamak için zikredilmiştir. Örneğin, namaz, oruç, zekât ve haccı farz kılan; içki, hırsızlık ve kumarı haram ilan eden hadisler. (Bu hadisler Kur’an’da belirtilen bu hükümleri vurgulamak için zikredilmiştir.)
- Ya Kur’an-ı Kerim’in genel hükümlerini açıklayarak, beyan etmektedir. Örneğin, namaz, oruç ve haccın kısımlarını, şartlarını, manilerini açıklayan hadisler.
- Veya görünüşte Kur’an’da zikredilmeyen yeni hükümlerin açıklaması için söylenen hadisler; örneğin, katilin irsten mahrum bırakılması; teyze ve halanın izni olmadan kız ve teyze ile ya da kız ve hala ile aynı anda evlenilemeyeceğini belirten hadisler.[5]
Kur’an’la (Zahirde) Olası Tearuz Şekilleri
Bazen bazı hadislerin Kur’an’ın zahiri ayetleri ile çeliştiği ve aralarında tezat olduğu kanısı doğmaktadır. Bu durum iki şekilde görülebilmektedir:
- Kur’an’ın sünnet ile tahsis edilmesi: Sünnet ile Kur’an-ı Kerim arasında var olan nispet, şer'i hükümleri genel ve umumi bir şekilde beyan eden ayetlerin kesin sünnet tarafından tahsis edilerek, ayetlerin maksadının beyan edilmesidir. Aynı şekilde hüccet ve delil olduğu kabul edilen görüşe göre, haber-i vahit yoluyla elimize ulaşan sünnet de Kur’an’ın umumi ve genel ayetlerini tahsis edebilir.
- Kur’an’ın sünnetle neshedilmesi (geçerliliğinin kaldırılması): Kur’an-ı Kerim’in sünnet aracılığı ile nesh edilmesi caizdir.[6]
Farklar
Kur’an ve sünnet arasında üç fark vardır:
- Kur’an-ı Kerim, sünnetin aksine ilahi sözdür ve teheddi ve i’caz (tehdit ve mucize) makamında nazil olmuştur.
- Kur’an’ın vahiy membasından sadır olması kesindir; ancak bir çok yerde nakledilen rivayetlerin sünnete delalet ettiğini söylemek kesin değil, uydurma ve sahte olma ihtimali vardır.
- Kur’an’da genel hükümler ve düzenlemeler açıklanmıştır; ancak sünnette genel hükümlerin yanı sıra, detay ve ayrıntılara da yer verilmiştir.[7]
Sünnete Ulaşmanın Yolları
Bizi sünnete ulaştıran yollar iki türlüdür: Kesin sünnet ve kesin olmayan sünnet.
- Kesin yollar: Kesin bir şekilde masumların söz ve görüşlerini ortaya koyan metotlardır. Kesin sünnete ulaşmanın en önemli yolu şunlardır:
- Mütevatir haber;
- Masumdan (a.s) sadır olduğunu ortaya koyan karine ve kanıtlarla birlikte olan mütevatir olmayan haberler;
- İcma;
- Sire-i Ukale (Akillerin metot ve yöntemi);
- Sire-i Müteşerrie (Müslümanların metot ve yöntemleri);
- Masumun sünnetini ortaya çıkaran müteşerrienin ilk algı ve anlayışı.[8]
- Kesin olmayan yollar: Son dönem fakih ve usulcülerin tamamı ve eski dönem müçtehitlerin bir çoğu tarafından kabul edilen kesin delillerle hüccet olduğu ispat edilen tek kesin olmayan yol, ravisi güvenilir ve itminan edilen haber-i vahittir.
Sünnetten Yararlanma Yolları
Sünnet zikredilen tüm bölümleriyle (masumların söz, fiil ve takrirleri) Allah’ın hükümlerinin açıklayıcısıdır. Örneğin yemek, içmek, yatmak gibi, ister masumun insanoğlu doğası ile ilgili olsun veya ticaret, çiftçilik gibi, ister kişisel yaşantısı ile ilgili olsun; ister sivil ve askeri konular ve toplumun liderliği konusunda olsun ya da isterse şer'i hükümlerin insanlara açıklanması konusunda olsun.[9] Bundan dolayı sünnet, şer'i hükümlerin teşrii kaynaklarındandır.
Sünnetin Ölçü ve İçermeleri
Sünnet konusunda en önemli mevzulardan birisi, sünneti teşkil eden her bir içermenin ölçüsünün incelenmesi konusudur. Burada onların her biri tek tek ele alınacaktır:
a) Kavli (Sözel) Sünnet
Hz. Resulullah Efendimiz (s.a.a) veya diğer masumların çeşitli münasebet ve ortamlarda muhtelif amaç ve güdülerle konuştukları sözlere “kavli” (sözel) sünnet denir. Örneğin, Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) buyurduğu şu söz: “Ameller niyetlere göredir.”[10] kavli sünnettir.
b) Fiili Sünnet
Masumların teşrii kastıyla yapmış olduğu fiil ve eylemlere denir. Örneğin, abdest almak, namaz kılmak ve hac ibadetlerini yerli yerinde yapmak gibi. Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) ashabına buyurduğu şu söz gibi: “Benim kıldığım gibi namaz kılın.”
Masumlardan biri tarafından yapılan herhangi bir fiilden anlaşılan en az şey, o şeyin haram olmadığı ve caiz olduğudur. Nitekim masum tarafından bir fiilin yapılmaması, o şeyin en azından yapılmasının farz olmadığıdır.[11] Sahabelerin döneminde Hz. Peygamberin (s.a.a) fiillerine isnat edilmesinin yanı sıra, bazı yerlerde Efendimizin (s.a.a) terk ettiği ve yapmadığı şeylerle de istidlal edilmiştir. Bu tür istinat edilmiş yapılmayan fiilleri, ya masumların fiillerine döndürmek gerekir ya da fiillerin terk edilmesini de sünnete eklemek gerekir (ki söz, fiil ve takrirlere şamil olmaktadır).[12]
c) Takriri Sünnet
Masumların (a.s) takrir veya imzasından maksat, masumların yanında bir şey yapıldığında veya bir şey denildiğinde takiye gibi bir mani olmaksızın, o fiil ve sözü masumun sessiz kalarak onaylamasıdır. Bu suskunluk, o fiilin ya sözün ya da inancın mühürlendiği ve imzalandığı anlamındadır; buna “takriri sünnet” denir.[13] Takrir, fiil gibi hükmün türünü belirlememektedir; ancak onun için karineler varsa, o zaman fiil gibi olur.[14]
Sünnetin Yerlerinin İncelenmesi
Hz. Peygamberin (s.a.a) Sünneti
“Nebevi sünnet”, Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) söz, fiil ve takrirleri anlamındadır.[15] Bu sünnet, tüm İslam âlimleri tarafından muteber ve içtihat kaynaklarından biri olarak kabul edilmektedir.
Ehlibeyt'in (a.s) Sünneti
Ehlibeyt'in (a.s) sünneti, nebevi sünnetin karşısındadır ve masum imamların (a.s) -ki birincisi İmam Ali (a.s) ve sonuncusu İmam Mehdi’dir (a.f)- ve Hz. Fatıma’nın (s.a) söz, fiil ve takrirlerine denir. Ehlisünnet'e göre sadece nebevi sünnet, izlenmesi gerekli sünnet ve hüccettir ama Şii-İmami âlimlerine göre, Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) Ehlibeyti (a.s) de (12 İmam (a.s) ve Hz. Fatıma (s.a)) nebevi sünnetin hükmü ile aynıdır.
İslam âlimlerinden bir grubun görüşüne göre, İmamlar (a.s) bir hükmü açıkladıklarında, sırf bir ravi gibi ya da teşrii kaynaklarından içtihat ve istinbat yolu olarak değil, bilakis o İmamların (a.s) kendileri Hz. Resulullah’tan (s.a.a) veya bir önceki imam ya da ilham yoluyla aldıkları, talimlerle vakıi ve gerçek hükümlerin açıklayıcısıdırlar. Dolayısıyla onların sözleri sünnetin sadece nakli değil, sünnetin kendisidir.[16]
Sahabelerin Sünneti
Sahabenin sünnetinden maksat, Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) her bir sahabesinin söz, fiil ve takriridir. Ehlisünnet âlimlerinden bazılarına göre, sahabelerin söz, fiil ve takrirleri de sünnetten sayılmaktadır. İmamiyeye göre, masum dışında kimsenin sünneti muteber değildir. Dolayısıyla sahabelerin sünneti de muteber değildir.[17]
Kaynakça
- ↑ Usul-u Fıkh, c. 2, s. 64, 65.
- ↑ Meşriku’ş-Şemseyn, s. 22, 24.
- ↑ Şahabi, Edvar-ı Fıkıh, c. 1, s. 403.
- ↑ Şahabi, Edvar-ı Fıkıh, c. 1, s. 404.
- ↑ Tabatabai Hekim, Muhammed Taki, Usulu’l-Amme lil-Fıkhi’l-Mukarin, s. 241, 247.
- ↑ Tabatabai Hekim, Muhammed Taki, Usulu’l-Amme lil-Fıkhi’l-Mukarin, s. 241, 247.
- ↑ Corcani, Muhammed b. Ali, Kitabu’t-Tarifat, s. 53; Usul-u fıkıh, c. 2, s. 63; Tabatabai Hekim, Muhammed Taki, Usulu’l-Amme lil-Fıkhi’l-Mukarin, s. 121, 123; Ferhengname-i Usul-u Fıkıh, s. 491.
- ↑ Tabatabai Hekim, Muhammed Taki, Usulu’l-Amme lil-Fıkhi’l-Mukarin, s. 197, 201.
- ↑ Tabatabai Hekim, Muhammed Taki, Usulu’l-Amme lil-Fıkhi’l-Mukarin, s. 229, 230.
- ↑ Muzaffer, Muhammed Rıza, Usul-u Fıkıh, c. 2, s. 63; Ferhengname-i Usul-u Fıkıh, s. 492.
- ↑ Zuheyli, Vehbe, el-Veciz fi Usul-u Fıkıh, s. 35; Velayi, İsa, Ferhengi Teşrihi İstılahat-ı Usul, s. 216; Muhammedi Ali, Şerh-i Usul-u Fıkıh, c. 3, s. 119, 120; Ebu Zehra, Muhammed, Usul-u Fıkıh, s. 97; Ferhengname-i Usul-u Fıkıh, s. 492.
- ↑ Şehabi, Edvar-ı Fıkıh, c. 1, s. 403.
- ↑ Muhammedi Ali, Şerh-i Usul-u Fıkıh, c. 3, s. 130; Muzaffer, Muhammed Rıza, Usul-u Fıkıh, c. 2, s. 67, 68.
- ↑ Tabatabai Hekim, Muhammed Taki, Usulu’l-Amme lil-Fıkhi’l-Mukarin, s. 236, 237.
- ↑ Bahru’l-Ulum, Muhammed, el-İçtihat Usuluhu ve Ahkamuhu, s. 68; Cennati, Muhammed İbrahim, Menabi İçtihat, s. 77; Musevi Bocnurdi, Muhammed, Makalat-ı Usuli, s. 25; Ebu Zühre, Muhammed, Usul-u Fıkıh, s. 97; Muzaffer, Muhammed Rıza, Usul-u Fıkıh, c. 2, s. 63.
- ↑ Muzaffer, Muhammed Rıza, Usul-u Fıkıh, c. 2, s. 63; Muhammedi, Ali, Şerh-i Usul-u Fıkıh, c. 3, s. 115, 117; Tabatabai Hekim, Muhammed Taki, Usulu’l-Amme lil-Fıkhi’l-Mukarin, s. 147.
- ↑ Fazıl Lenkerani, Muhammed, Seyr-i Kamil der Usul-u Fıkıh, c. 6, s. 452, 433. Ayrıca Bkz. Mezheb-i Sahabe, Cenneti, Muhammed İbrahim, Menabi-i İçtihat, s. 75; Musevi Bocnurdi, Muhammed, Makalat-ı Usuli, s. 25; Bahru’l-Ulum, Muhammed, el-İçtihat Usuluhu ve Ahkamuhu, s. 70.
Bibliyografi
- Ebu Zühre, Muhammed, Esul-u Fıkıh, Daru’l-Fikr el-Arabi, m. 1957.
- Bahru’l-Ulum, Muhammed, el-İçtihat Usuluhu ve Ahkamuhu, Beyrut, Daru Zehra.
- Corcani, Ali b. Muhammed, Kitabu’t-Tarifat, Tahran, Nasır Hüsrev, 1370.
- Cenneti, Muhammed İbrahim, Menabi-i İçtihat (İslam mezheplerine göre), Tahran, Keyhan, 1370.
- Zuheyli, Vehbe, el-Veciz fi Usuli Fıkh, Tahran, Neşr-i İhsan.
- Şehabi, Mahmut, Edvar-ı Fıkıh, Tahran, Vezaret-i Ferheng ve İrşad-ı İslami, 1366 h.ş.
- Şeyh Bahai, Muhammed b. Hüseyin, Meşriku’ş-Şemseyn ve İksiri’s-Saadeteyn.
- Tabatabai, Hekim, Muhammed Taki, Usulu’l-Amme lil-Fıkhi’l-Mukarin, Kum, Mecmeu Cihani Ehlibeyt.
- Fazıl Lenkerani, Muhammed, Seyr-i Kamil der Usul-u Fıkıh, Kum, Neşr-i Feyziye.
- Ferhengname-i Usulu Fıkıh, Kum, Pejuheşgah-ı Ulum ve Ferhengi İslami.
- Muhammedi, Ali, Şerh-i Usul-u Fıkıh, Kum, Daru’l-Fikr, 1387.
- Muzaffer, Muhammed Rıza, Usul-u Fıkıh, Kum, Neşr-i Müellif, 1387.
- Musevi Bocnurdi, Muhammed, Makalat-ı Usuli, Tahran.
- Velayi, İsa, Ferheng-i Teşrihi İstilahat-ı Usul, Tahran, Neşr-i Ney, 1374.