Vahiy
İslam |
---|
Vahiy (Arapça: وحی), İlahi bir mesajın Peygambere aktarıldığı, peygamberle gayb âlemi arasındaki ruhsal bir bağlantı ve ilişkidir. Bu irtibatta bazen vasıta bulunmakta ve bazen de hiçbir vasıta olmadan ilahi mesaj Peygambere aktarılmaktadır. Kelam ilmi terminolojisinde kendisine “Teşrii Vahiy” ve “Risali Vahiy” denilen bu aktarım peygamberlere mahsustur. İlham ve tehdisten (meleklerin tarafa gözükmeden onunla konuşması) farklıdır. Çağımızda bu konu araştırmacı düşünürlerin ilgisini çekmiş ve vahiy süreci hakkında yeni analizler yapılmıştır. Bunların birçoğu dinî deneyimlere dayanmaktadır.
Vahiy ile gelen her türlü söz Allah’ın sözü kabul edilir. Dolayısıyla vahiy sonucu yazıldığına inanılan kitapların (kutsal kitaplar) Allah’a ait olduğuna ve mutlak doğrular olduklarına inanılır. İslam dininde Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an kutsal kitaplardır ama Kur’an dışındaki kutsal kitapların insanlar tarafından değiştirildiğine inanılır.
Vahiy Kavramı
Vahiy, sözlükte “hızlı bir şekilde[1] ve gizlice söylemek, işaret etmek,[2] ilham etmek ve başka birisine bir konuyu gizlice aşılamak”[3] anlamındadır.
Terim olarak, peygamberle gayb alemi arasında ruhsal irtibat ve ilişki anlamındadır. Bu ilişki sırasında Allah’ın mesajı Peygambere aktarılmaktadır. Bu sürecin sonunda, Allah tarafından seçilmiş bazı insanlara kesin bilgi ve haber ulaşmaktadır.[4]
Kur’an’da Kullanıldığı Yerler
Kur’an-ı Kerîm’de bildirildiğine göre Allah Teâlâ’nın peygamberlere vahyetmesi ilk insan Hz. Âdem’le başlamıştır. Hz. Âdem’in ardından Hz. Nuh’a ve sonraki peygamberlere, nihayet Hz. Muhammed’e (s.a.a) vahyetmiş ve onu bütün insanlara son peygamber olarak göndermiştir. Bu lafız, Kur’an-ı Mecid’de çeşitli yerlerde kullanılmıştır:
- Hz. Zekeriya’nın hikayesinde olduğu gibi gizli işaret anlamında (Meryem, 11)
- فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِهٖ مِنَ الْمِحْرَابِ فَاَوْحٰى اِلَيْهِمْ اَنْ سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِيًّا (Tercüme: Bunun üzerine Zekeriya, mabetten kavminin karşısına çıkarak onlara: «Sabah akşam tesbihte bulunun» diye işaret verdi.)
- Bal arısına yapılan doğal yönlendirme gibi içgüdüsel yönlendirme (Nahl, 68)
- وَاَوْحٰى رَبُّكَ اِلَى النَّحْلِ اَنِ اتَّخِذٖى مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَ (Tercüme: Ve Rabbin, bal arısına, dağlarda, ağaçlarda ve çardak kurulan yerlerde kovan yapın diye vahyetti.)
- Cansız varlıklar hakkındaki doğal yönlendirme (Fussilet, 12)
- وَاَوْحٰى فٖى كُلِّ سَمَاءٍ اَمْرَهَا (Tercüme: Ve her göğe görevini vahyetti)
- Şeytani hile ve vesveselerin fısıldanması (En’am, 112)
- وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِىٍّ عَدُوًّا شَيَاطٖينَ الْاِنْسِ وَالْجِنِّ يُوحٖى بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا (Tercüme: Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar.)
- Allah tarafından peygamber olmayan birisine ilham ve esin (Kasas, 7)
- وَاَوْحَيْنَا اِلٰى اُمِّ مُوسٰى اَنْ اَرْضِعٖيهِ فَاِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَاَلْقٖيهِ فِى الْيَمِّ (Tercüme: Musa'nın anasına: Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden endişelendiğinde onu denize (Nil nehrine) bırakıver diye vahyettik.)
- Peygamberlere mahsus teşrii vahiy (Zümer, 65)
- وَلَقَدْ اُوحِىَ اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِكَ لَئِنْ اَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرٖينَ (Tercüme: (Resûlüm!) Şüphesiz sana da senden öncekilere de şöyle vahyolunmuştur ki: Andolsun! Allah'a ortak koşarsan, işlerin mutlaka boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun)
Vahyin Özellikleri
Peygamberlere teşrii vahyin birkaç özelliği vardır:[5]
- Bu süreçte, insan olmayan bir vasıta ve öğretmen tarafından resullere öğreti ve emirler aktarmaktadır: عَلَّمَهُ شَدٖيدُ الْقُوٰى اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰى (Tercüme: O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir. Çünkü onu güçlü, kuvvetli ve üstün yaratılışlı biri (Cebrail) öğretti.) (Necm, 4-5)
- Çoğunlukla, ilahi mesajın aktarılma işlemi vahiy meleği tarafından gerçekleşmektedir. Şu ayette de buna vurgu yapılmıştır: نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمينُ (Tercüme: Onu Ruhu'l-Emin indirdi.) (Şuara, 193)
- Peygamber, bu işlemin kendi kuruntuları olmadığını,bilakis onun kaynağının kendi vücudu dışında gerçekleştiğinin farkındadır.
Vahiy Yöntemleri
Allah’ın mesajı, vahyin iblağ aktarılmasının da birkaç çeşidi bulunmaktadır. Bu yöntemler Şura suresinin 51. ayetinde şöyle açıklanmıştır:
- وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ اَنْ يُكَلِّمَهُ اللّٰهُ اِلَّا وَحْيًا اَوْ مِنْ وَرَائِ حِجَابٍ اَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِىَ بِاِذْنِهٖ مَا يَشَاءُ اِنَّهُ عَلِىٌّ حَكٖيمٌ (Tercüme: Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir insan için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.)
- Hiçbir vasıta olmadan Allah Teâlâ’nın peygamberi ile konuşması (Müşafai vahiy)
- Başka bir aracı olmadan Allah kelamının Peygamberin kalbine direk olarak indirilmesi (İlhami vahiy)
- Uyku sırasında sadık(doğru) rüyalar şeklinde.[6] Örneğin Hz. İbrahim’in (a.s) oğlu Hz. İsmail’i (a.s) kurban ettiğini gördüğü sadık rüyası: فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْیَ قَالَ يَا بُنَیَّ اِنّٖى اَرٰى فِى الْمَنَامِ اَنّٖى اَذْبَحُكَ (Tercüme: İsmail (a.s.) kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, “Yavrum, ben rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm.) (Saffat, 102)
- Hz. Cebrail veya başka bir vahiy meleği gibi insan olmayan bir vasıta ile.
- Bir şeyin arkasından ve gizlice, örneğin Tur dağında Hz. Musa’ya (a.s) bir ağacın içinden vahiy olunmuştur:[7]
- فَلَمَّا اَتٰیهَا نُودِىَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْاَيْمَنِ فِى الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ اَنْ يَا مُوسٰى اِنّٖى اَنَا اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَمٖينَ(Tercüme: Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah benim;" diye seslenildi.) (Kasas, 30)
Vahy-i Tesdidi (İlham)
Tesdidi vahiy, kâmil insanlara olunan bir çeşit ilham ve teşrii olmayan vahiydir. Bu ilham ve vahiy, “tesdidi ve te’dibi vahiy” diye meşhurdur.[8]
Bu vahiy çeşidinde vahyi alabilecek liyakate sahip kişinin kalbine bazı hakikatler aktarılmaktadır. Bu çeşit ilham ve vahiyde, duyu organları kullanılmadan ve herhangi bir sözlü ilişki olmadan insan bu kalbi emirden kendiliğinden haberdar olmakta ve ona uymaktadır. Süt emen çocuğunu Nil nehrine bırakmasının ilham olunduğu Hz. Musa’nın (a.s) annesine olan ilham gibi.[9] Yahut Masum İmamlara (a.s)[10] ve Evliyalara olan ilham gibi.[11]
Bu vahiy, şeriat hükümlerinin beyan edilmesi için değildir, bilakis kişisel emirler, sosyal yönlendirme, gelecekten haber vermek, sakinleştirmek ve güven vermek içindir. Bu da kişinin güvenini ve gücünü arttırmaktadır.[12]
Şeytani Vesveseden Farkı
Şeytani vesveseler de vahiy gibi hızlı ve gizlicedir, ancak ilahi vahiyle, şeytani vesvese arasındaki fark şudur ki ilahi vahiy ve ilham alındığında insanda rahatlık, huzur ve genişleme hissedilir. Oysa (bozulmamış) insan fıtratıyla uyum içinde olmadığı için şeytani vesvese sırasında insanda bir çeşit daralma, rahatsızlık ve huzursuzluk oluşmaktadır.[13]
Günümüzdeki Konular
On altıncı yüzyıla kadar batılı bilim adamları arasında vahyin gaybi bir inanç olduğuna inanılmaktaydı, ancak bilimin gelişmesi ve materyalist düşüncelerin yaygınlık kazanmasıyla bazıları vahyin doğaüstü olduğunu inkâr etmeye başladılar. İlk önce vahyin batıl inanç olduğu söylendi, ancak 1846 yılında Amerika’da ruh biliminin yaygınlık kazanmasıyla onlardan bazıları vahiy hakkında görüşlerini yeniden gözden geçirdiler. Bu kişiler vahyin, deneyimlerle elde edilen psikolojinin temel ilkeleriyle örtüştüğü ve insanların ve peygamberlerin ruhsal ve altıncı hissi olduğunu ve bunun sayesinde bu kişilerin geliştiğini söylemişlerdir.[14]
Batılı bilim adamlarından bir başka grup ise dinî ve vahyi deneyimlerin aynı şey olduğu düşüncesiyle, insan ihtiyaçlarını gidermek için kendi doğasına uygun olan vahye inandılar. Ancak doğal yaşamdaki ayrımcılık, insanın ahlaki ve marifet eksikliği, yalnızlık hissi gibi sorunlar insanların kaygı duymadığı konular değildir. Dolayısıyla bazı insanlar, büyük kaygılar duyan yüce maneviyat ile yavaş yavaş toplumdan soyutlanmış ve daha yüce âleme yönelmişlerdir. Onlar, nefislerini riyazete çekerek özel alıştırmalarla başka insanların idrak edemeyecekleri ve bilemeyecekleri bazı hallere sahip olmuşlardır.[15] Bu esasa göre din, peygamberin ruhi ve sosyal tecrübesidir ve Allah’ın sözü de peygamberin sözüdür. Vahiy, peygambere tabidir ve peygamberin kişiliği genişledikçe o da genişlemektedir.
Çağımızda, vahiy olgusu ve süreci hakkında yeni düşünceler ve açıklamalar yapılmıştır. Arap dünyasında Nasır Hamid Ebu Zeyd, Muhammed Erkenun, Fazlurrahman Pakistani, Hasan Hanefi, Muhammed Halefullah, İran’da ise Abdulkerim Suruş ve Muctehid Şebisteri, vahiy algısı hakkında yeni yorumlarda bulunmuşlardır.[16]
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- ↑ Halil bin Ahmed, c. 3, s. 321.
- ↑ Rağıb, s. 858.
- ↑ İbn Manzur, c. 3, s. 379.
- ↑ Tabatabai, Vahiy Yahut Şuur Mermuz, s. 104.
- ↑ Mutahhari, Nübüvvet, s. 81 – 84.
- ↑ Saduk, et-Tevhid, s. 264.
- ↑ Ali bin İbrahim, Tefsiri Kummi, c. 2, s. 279; Tabatabia, el-Mizan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 18, s. 74; Mutahhari, Nübüvvet, s. 81 – 84.
- ↑ Tabatabia, el-Mizan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 6, s. 373.
- ↑ Kasas, 28.
- ↑ Amuli, c. 1, s. 446.
- ↑ Sadru’l Muteellihin, Tefsiru’l Kur’an-ı Kerim, s. 100; Alusi, s. 393.
- ↑ Cevadi Amuli, Edeb Fenayi Mükerriban, c. 1, s. 141.
- ↑ Daver Penah, c. 3, s. 370.
- ↑ Dairetu’l Maarif el-Karnu’l Işrin, c. 10, s. 712 – 719.
- ↑ Ali Deşti, s. 43.
- ↑ Katra sitesi.
Bibliyografi
- İbn Manzur, Muhammed bin Mükerrem, Lisanu’l Arab, Beyrut, daru sadır, 2000.
- Alusi, Seyyid Mahmud, Ruhu’l Maani fi Tefsiri’l Kur’anı’l Kerim, (7. Cilt), Beyrut, daru’l kutubu’l ilmiye, k. 1415.
- Amuli, Seyyid Haydar, Tefsiru’l Muhitu’l A’zam ve’l Bahru’l Hazm, üçüncü baskı, Tahran, vezarat irşadı İslami, k. 1422.
- Cevadi Amuli, Abdullah, Edeb Fenayi Mükerriban, beşinci baskı, Kum, c. 2, İsra yayınları, ş. 1388.
- Ferahidi, Halil bin Ahmed, El-Ayn, ikinci baskı, Kum, hicret yayınları, k. 1409.
- Daver Penah, Ebu’l Fazl, Envaru’l İrfan fi Tefsiri’l Kur’an, Tahran, Sadr yayınları, ş. 1375.
- Deşti, Ali, bisto se sal.
- Rağıb İsfahani, Hüseyin bin Muhammed, Müfredat fi Garibi’l Kur’an, Beyrut, daru’l ilm, k. 1412.
- Sadru’l Müteellihin, Muhammed bin İbrahim, Tefsiri’l Kur’an-ı Kerim, ikinci baskı, Kum, Bidar baskısı, ş. 1366.
- Tabatabai, Muhammed Hüseyin, el-Mizan fi Tefsiri’l Kur’anı’l Kerim, beşinci baskı, Kum, Camiu Müderrsin baskısı, k. 1417.
- Tabatabai, Muhammed Hüseyin, Vahiy vey Şuuru Mermuz, merkezi neşr ve tavzii kitab, ş. 1377.
- Kummi, Ali bin İbrahim, Tefsiri Kummi, dördüncü baskı, Kum, daru’l kitab, ş. 1367.
- Mutahhari, Murtaza, Nübüvvet, Tahran, neşri sadra, ş. 1373.
- Vecdi, Ferdi, Dairetu’l Maarif el-Karni’l İşrin.