Kevser Suresi

wikishia sitesinden
Kevser Suresi
Kevser
Diğer İsimlerİnna Atayna
Sure Numarası108
Cüz30
Nüzul
Nüzul Sırası15
Mekki/MedeniMekki
İstatistiksel Bilgiler
Ayet Sayısı3
Kelime Sayısı10
Harf Sayısı43


Kevser Suresi (Arapça:سورة الكوثر), Kur'an-ı Kerim'in 30-cu bölümünde yer alan 108-ci suredir ve Mekke surelerinden biridir. Bu sure, Kur'an-ı Kerim'in en küçük suresidir ve ilk ayette Peygamber Efendimiz (s) için Kevser denilen bir nimetten bahsedildiğinden dolayı Kevser ismi verilmiş ve Peygamberimizden bu büyük nimetden dolayı dua etmesi ve kurban kesmesi istenmiştir.

Kevser havuzu, gökte bir nehir, bol hayır, İslam, peygamberlik, Kur'an, çok sayıda sahabe ve şefaat ve neslin bolluğu Kevser'e örnek olarak tanıtılmıştır. Pek çok Şii alimine göre Hz. Fatıma (s) ve çocukları Kevser'in örneklerindendir; Çünkü surenin indirilişi, Peygamber Efendimiz (s)'in neslinin olmadığını düşünenlere bir cevaptır. Kevser Suresi'ni okumanın fazileti, her kim bu sureyi günlük namazlarda okursa, kıyamet günü Kevser havuzundan içecek ve Tuba ağacının altında Resulullah'ın (s) yanında olacaktır.

İmam Hüseyin'in (a.s) türbesinin revaklarından birinin tavanındaki Kevser Suresi

Sure’nin Tefsir ve Tevili

Müfessirlerin görüşüne göre Kevser kelimesinin bir tefsiri ve bir de tevili bulunmaktadır. Kevser hayırla dolu cennette insanı hayrete düşüren (muhteşem) bir havuz (bazılarına göre ise nehir) olarak tefsir edilmektedir.

“Kevser” kelimesi, Peygamber Efendimizle (s.a.a) dalga geçen ve Allah Resulünü “ebter” (çocuk sahibi olmayan; soyu ve zürriyeti kesik) sayan As b. Vail’in sözlerinin aksine, Allah-u Teâlâ’nın Hz. Fatıma Zehra (s.a) vasıtasıyla Allah Resulüne birçok evlat bağışlayacağı manasında tevil edilmiştir.[1]

İsimleri

  • Bu sureye birinci ayette Allah Resulüne (s.a.a) kevser nimeti bahşedilmesinden söz edildiğinden dolayı “Kevser” Suresi adı verilmiştir. “İnnâ a'taynâkel-kevser” (tercüme: Şüphesiz, biz sana Kevser'i (bol hayrı) verdik).
  • Surenin ilk sözü olan "İnna Atayna" adıyla da anılır.[2]
سورة الكوثر

 بسم الله الرحمٰن الرحيم Dosya:La bracket.png إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ ﴿١﴾ فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ ﴿٢﴾ إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ ﴿٣﴾

Türkçe Meali
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

1. Şüphesiz, biz sana Kevser'i (bol hayrı) verdik. 2. Öyleyse sen Rabbine ibadet et (namaz kıl) ve (Allah yolunda) kurban kes.[3] 3. Şüphesiz, asıl sonu kesik olan, sana kin besleyendir.

Önceki Sure
Ma'un Suresi
Kevser Suresi Sonraki Sure
Kafirun Suresi

Ayrıca bakınız

Dış Bağlantılar

Kaynakça

  1. Danişname-i Kur’an ve Kur’an Pejuhi, c. 2, s. 1268 - 1269.
  2. Danişname-i Kur’an ve Kur’an Pejuhi, c. 2, s. 1268 - 1269.
  3. Kevser suresinin 2. ayetini şu şekilde de tercüme edebiliriz: "Öyleyse sen Rabbine ibadet et ve (namazda tekbir alırken) ellerini yüzünün hizasına kadar kaldır." Konunun açıklaması: Ehl-i Beyt'ten gelen hadislerde bu surenin ikinci ayeti yani " Fe salli li rabbike venhar " ayeti hakkında üç tefsir zikredilmiştir: 1- "… ve namazda tekbir alırken elleri yüzlerinin hizasına kadar kaldır." Tabersî, ayetin bu anlama geldiğini Hz. Emîrü'l-Müminin Ali (a.s) vasıtasıyla Hz. Peygamber'den (s.a.a) ve beş senetle İmam İmam Cafer Sadık'tan (a.s) nakletmiştir. (bkz. Mecmau'l-Beyan Tefsiri.) 2- "… ve namazda düz dur; göğsünü ve boğazını, ön kısımları kıbleye gelecek şekilde düz tut." Kuleynî, İmam Muhammed Bakır'dan (a.s) naklettiği hadiste ayette “ve'nhar” kelimesinden maksadın düz durmak ve belini ve boynunu namazda düz tutmak olduğu nakledilmiştir. (bkz. el-Kâfi, c.3 s.337.) Bu anlamın ayetin nüzul sebebiyle uyumu hakkında şöyle denebilir: Düşmanların seni sonsuzlukla suçlayarak yermesi, sende etki yapmasın. Rabbin sana bol ve geniş hayrı vermiştir, öyleyse sen göğsünü gererek ve düz durarak iftiharla Rabbine yönel ve O'na şükret. 3- "…ve kurban kes." Bu anlamı Şeyh Tusî, İmam Muhammed Bakır (a.s) ve İmam Cafer Sadık’tan (a.s) bir senet vermeden nakletmiştir. (bkz. et-Tibyan tefsiri.) “Nahr” kelimesinin yaygın kullanışı bu anlamı andırdığı için biz Meâl'in birinci baskısında bu anlamı tercih etmiştik. Şia'nın büyük fakihlerinden olan Ayetullah Hoi, her üç ihtimalin de ayetin tefsiri hakkında geçerli olduğuna işaretle şöyle demiştir: “Nahr” kelimesinden maksat Mina'da kesilen kurbanlık veya Kurban Bayramında şehirlerde kesilen kurbanlıklar veyahutta namazda tekbir alırken ellerin boğaza kadar kaldırılması ya da namazda düz durmaktır. Bütün bu anlamlar ayetin anlamıyla uyum içindedir, çünkü bütün bu ameller o nimetlere karşı bir çeşit şükür mahiyetini taşırlar." (bk. el-Beyan Tefsiri, s.101) Lügat anlamına gelince, bu kelime (“en-nahr” kelimesi) Lisânü’l-Arab ve diğer önemli eserlere göre üç temel anlama gelmiştir: 1- Boğaza dokunmak. Bu mana, genel anlamda elin boğazın hizasına kaldırılmasını da kapsar. Böylece bu mana Ehl-i Beyt'ten gelen birinci tefsiri teyit etmektedir. 2- Namazda düz durmak ve göğsünü ileri vermek. Bu anlamı İbn-i Manzur mezkûr kitapta Ferra gibi meşhur lügatçilerden nakleder. 3- Boğazlanmak istenen hayvanın boğazına bıçak sokmak ve ona darbe indirmek. Görüldüğü gibi ayette geçen “ve'nhar” kelimesi hakkında Ehl-i Beyt'ten gelen her üç tefsir “en-nahr” kelimesinin lügat anlamlarıyla tam bir uyum içindedir. Çünkü bu kelime sadece devenin boğazına bıçak sokmak anlamında değildir. Hatta bu mana, bu kelimenin asıl anlamı değil, sonradan türemiş ikinci veya üçüncü anlamı niteliğindedir. Kur’an’daki ayetlerin aynı zamanda çeşitli anlamları içerebileceği kaidesi nazara alındığında her üç anlamın da ayet hakkında geçerli olduğu söylenebilir. Hatta bu üç anlam, bir ortak mananın çeşitli örnek ve tecellileri de sayılabilir. Çünkü her üç anlamdaki ortak mana: Rabbin için Nahret, yani göğsü ve boğazı Rabbine yönelt, demektir. Başka bir ifade ile ayetten anlaşıyor ki varlığın en hassas bölgesi olan ve hayatın bekasını sağlayan boğazın ve göğsün, -ister bu boğaz ve göğüs insanın kendisine ait olsun ister malına- Rabbe yönelik olması ve onun emrine hazır durması gerekir. (Elbette bu açıklama ayetin anlaşılması doğrultusunda bir ihtimalden ibarettir. Kesin olan mana Ehl-i Beyt'ten gelen lügatin de teyit ettiği zikrettiğimiz manalardır.) Bazıları da bu ayetteki “ve'nhar” kelimesinden maksadın namazda elleri bağlamak olduğunu iddia etmişlerdir ve bu anlamda bir rivayeti de Hz. Ali'den (a.s) nakletmişlerdir. Ancak bu rivayet sahih değildir. Çünkü bu anlam “nahr” kelimesinin lügat anlamıyla çeliştiği gibi Ehl-i Beyt'ten gelen onlarca hadis de bunu açıkça reddetmiştir. (bk. et-Tibyan tefsiri, Mecmau'l-Beyan Tefsiri ve el-Kâfi, c.3, s.337). Kur'an-ı Kerim ve Meali, Murtaza Turabi.

Bibliyografi

  • Kur’an-ı Kerim, tercüme: Muhammed Mehdi Fuladvend, Tahran, Dâru'l-Kur'âni'l-Kerîm, 1418 h.k. / m. 1376.
  • Danişname-i Kur’an ve Kur’an Pejuhi, c. 2, Bahaddin Hürremşahi’nin katkılarıyla, Tahran, Dustan, Nahid, 1377 h.ş.