Humus Ayeti

Öncelik: a, kalite: c
linksiz
kategorisiz
navbox'siz
wikishia sitesinden
(Hums Ayeti sayfasından yönlendirildi)

Humus Ayeti (Arapça: آیه الخمس); Enfal suresinin 41. ayeti olup, humus hükmünü teşrii etmektedir. Şia müfessirlerinin birçoğu Ehlibeyt (a.s) imamlarından nakledilen rivayetler esasınca, ayetteki "ganimet" kelimesinin geniş anlamı olduğuna ve her türlü gelir, kazanç ve faydayı kapsadığına inanmaktadır. Ehlisünnet müfessirlerinin görüşüne göre ise ganimet, savaşta galebe yoluyla elde edilen mallardır. Elbette bu kayıt ve sınırlandırma lügat manasında bulunmamaktadır. Şer’i mukaddesin örfü bu kelimeyi sınırlandırmış ve kayıtlandırmıştır. Ayet-i kerime esasınca altı bölüme ayrılan humus, Şia fakihlerinin meşhur fetvalarına göre Sehm-i İmam (İmam Hakkı) ve Sehm-i Sadat (Seyyid Hakkı) olmak üzere iki kısımda toplanır. Şia fakihlerinin esasına göre "Allah", "Allah Resulü" ve "Zevi’l Kurba" hakkı Peygamber Efendimize (s.a.a) ve ondan sonra ise masum imamlara (a.s) aittir.

Humus Ayetinin Metni

Ayetin Tefsiri

Müslümanlardan bir grup Bedir savaşından sonra elde ettikleri savaş ganimetlerinin bölüşümü noktasında görüş ayrılığına düştüler. Allah-u Teala bu ihtilafın kökünü kurutmak için, ganimetleri savaşçılar arasında istediği gibi bölmesi için ganimetlerin tasarruf ve sorumluluğunu Hz. Peygamber'e (s.a.a) bıraktı. Allah Resulü de (s.a.a) ganimetleri eşit bir şekilde onlar arasında paylaştırdı.

Ayet-i kerimenin başlangıcında şöyle buyurmaktadır: “Elde ettiğiniz her türlü ganimetin (maddi yararın) beşte biri Allah'a, Resulüne, Peygamber'in yakınlarına ve (onlardan olan) yetimlere, fakirlere ve yolda kalmışlara aittir. Allah'ın her şeye gücü yeter.” Sonra daha fazla vurgu yapmak için şöyle buyurmaktadır: “Allah'a ve (hakkın batıldan) ayrılış günü olan iki topluluğun karşı karşıya geldiği gün (Bedir Savaşı'nda) kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız, bu emre amel edin ve onun karşısında teslim olun.”

Bu ayette söz konusu edilenlerin mümin ve mücahitler hakkında olmasına rağmen “Eğer Allah’a ve peygamberine iman getirdiyseniz” cümlesinin getirilmesi, sadece iman iddiasının iman göstergesi olmadığı gibi, cihat meydanında savaşa katılmakta kamil bir imanın alameti olmayabileceğini göstermektedir ve bu amel başka amaçlar doğrultusunda yapılmış olabilir. Dolayısıyla kamil bir mümin bütün ilahi emirler karşısında ve özellikle de mali emirler karşısında teslim olan ve Allah’ın emirleri arasında ayrımcılık gözetmeyendir.

Humus ayetinin sonunda da ilahi kudretin sınırsız olduğuna işaret ederek, şöyle buyurmaktadır: “Allah'ın her şeye gücü yeter.”[1]

Önemli Kelimeler

Ganimet

“Ğenem” ve “Ganimet”; bir insanın ticaret, çalışma veya savaş yoluyla bir menfaate, bir yarara ulaşması demektir. Ayetin iniş konusu hasebiyle ise, savaş ganimetine intibak ediyor.[2] Nitekim Ragıp İsfahani "el-Müfredat" adlı eserinde şöyle diyor: "Ğenem" (غَنَم) kelimesinin manası açıktır. Ama “Ğunm” (غُنم) kelimesi ise, menfaate veya faydaya ulaşmak ve onu ele geçirmek demektir. Daha sonra düşmanlardan veya başkalarından ele geçirilen her şey için kullanılır olmuştur. Yukarıdaki ayet-i kerimede de bu manada kullanılmıştır.[3]

“Ğunm” kelimesinin geniş anlamlarda kullanıldığı bu manası birçok rivayette zikredilmiştir. Örneğin Müminlerin Emiri İmam Ali (a.s) Nehcü’l Belağa’da şöyle buyurmaktadır:

  • 76. Hutbe: “Fırsat ve mühletleri ganimet bilin.” اِغتَنِم المهَلَ
  • 120. Hutbe: “Dinin hükümleri birdir, yolu düz ve doğrudur, isim, ona tabi olursa hedefe ulaşır, kazanır; kim ondan geri durur uzaklaşırsa, sapar ve pişman olur.” مَن اَخَذَها لَحِقَ وَ غَنِمَ
  • 31. Mektup: “Sen zenginken borç isteyene ganimet sayıp ver ki, o da senin zorluk gününde karşılığını ödesin.” وَ اغتَنِم مَن استَقرَضَکَ فی حالِ غِناکَ
  • 53. Mektup; Maliki Eşter'e yazdığı emirnamesinde: “Onlara karşı yenmelerini ganimet bilen yırtıcı bir canavar gibi olma.” وَ لا تَکونَنَّ عَلَیهِم سَبُعاً ضارِیاً تَغتَنِمُ اَکلَهُم
  • Sözler 331: “Allah itaati, acizlerin (zayıf iradelilerin) kusur et­tikleri bir zamanda akıllılara ganimet kıldı.” انَّ اللَّهَ جَعَلَ الطّاعَةَ غَنیمَةَ الاَکیاس

Zi’l Kurba

Zi’l Kurba; şahsın yakınları ve akrabalarıdır. Ancak Şia ve Ehlisünnetin muteber hadis kitaplarında yer alan birçok rivayetler esasınca bu ayet-i kerimedeki Zi’l Kurba’dan kasıt, sadece Ehlibeyt (a.s) İmamlarıdır.[4][5]

Yetim

“Yetim”; küçük yaşta iken babası ölen kimseye denir. Derler ki: “İnsan dışında bütün canlılar, anaları ölünce yetim kalırlar; ama insan, babası ölünce yetim kalır.”[6][7]

Miskin

Miskin; sükûn ve durgunun mübalağası olup, hareketsizlik ve durgunluğun son noktasına erişerek o sınırı aşan kimseden ibarettir. Bu nedenle hastalık, yaşlılık, bedeni veya mali zayıflık sebebiyle kendi maişetini genişletmekten aciz olan, mali güç ve imkânı naçiz ve sınırlı olan kişiye miskin denmektedir.[8]

Humus ayetindeki yetimler, miskinler ve (Allah yolunda) yolda kalmışlardan kasıt, sadece Ben-i Haşim ve Seyyidlerden olan yetimler, miskinler ve yolda kalmışlardır. Her ne kadar ayetin zahiri mutlak ve bir kayıt ve sınırlama olmasa da, ayetin tefsirinde masum Ehlibeyt (a.s) imamlarından nakledilen birçok rivayetten dolayı, Ben-i Haşim ve seyyidlere özgü kılınmıştır.[9][10] Nitekim hükümlerin çoğu Kur’an’da mutlak olarak gelmiş, onun kayıt ve şartları sünnet vesilesiyle açıklanmıştır. Bu sadece konumuz olan ayetle sınırlı değildir.[11]

Humusun Kullanımı

Ayet-i kerime esasınca altı bölüme ayrılan humus, Şia fakihlerinin meşhur fetvalarına göre üçerli şekilde iki kısımda toplanır.

  1. Sehm-i İmam (İmam Hakkı): Şia fakihlerinin esasına göre Allah, Allah Resulü ve Zevi’l kurba hakkı Peygamber Efendimize (s.a.a) ve ondan sonra ise masum imamlara (a.s) aittir.
  2. Sehm-i Sadat (Seyyid Hakkı): Ben-i Haşim fakirleri, yani yetimler, miskinler ve yolda kalmışlardır.[12]

Müfessirlerin Ayet Hakkındaki Görüşleri

Şia Müfessirlerinin Görüşü

Humus ayetinde önemli ve tartışmaların odak noktası olan konu şudur: Ayette geçen "ganimet" kelimesi sadece savaş ganimetlerini mi, yoksa her türlü kazancı mı içermekte?

Şia müfessirleri Ehlibeyt (a.s) imamlarından nakledilen rivayetler esasınca, ayetteki "ganimet" kelimesinden kasıt - lügat alimlerinin söylediği gibi –[13][14] ganimet sayılabilecek her şey olduğuna inanmaktadır. Bunun kafirlerden alınan savaş ganimeti olması ile sözlükteki anlamıyla “ganimet” kapsamına giren başka bir şey olması fark etmez. Ayetin savaş ganimetiyle ilgili olarak inmiş olması, hükmün kapsama alanını daraltmaz.[15]

"Mecmeu’l Beyan" tefsirinin sahibi ayete istinaden şöyle demektedir: Şia uleması, ister ticaret ve kazanç, ister çıkarılan gömüler ve madenler yoluyla veyahut dalgıçlıkla denizden çıkarılan şeyler olsun, insana ulaşan her türlü menfaat ve gelirden humus verilmesinin farz olduğuna inanmaktadırlar.[16] Dolayısıyla Şia alimlerinin görüşünde "ganimet" kelimesinin geniş anlamı bulunmakta ve her türlü gelir, kazanç ve faydayı kapsamaktadır. Zira "ganimet" kelimesinin lügat manası geneldir (umumiyet) ve onun sınırlandırıldığına dair elimizde açık bir delil bulunmamakla birlikte, kelimenin sırf cihat ayeti siyakında yer alması ayetin genelliliğini (umumiyetini) engelleyemez.[17]

Ehlisünnet Müfessirlerinin Görüşü

Ehlisünnet müfessirleri de "ganimet" kelimesinin savaş ganimeti olan ve olmayan şeyleri kapsayan geniş bir manası olduğuna, hatta insanın fazla bir meşakkat çekmeden ele geçirdiği her şeyin ganimet sayıldığına inanmaktadır.

Kurtubi şöyle diyor: "Ganimet" lügatte bir ferdin veya cemaatin çabaları sonucunda elde ettiğidir. O, bu hususta Ehlisünnet ulemasının icma ettiğini iddia ederek, ayetteki "ganimet" kelimesinden muradın savaşta galebe yoluyla halka ulaşan mallar olduğuna ve elbette bu kayıt ve sınırlandırmanın lügat manasında bulunmayıp, şer’i örfün bu kelimeyi sınırlandırıp kayıtlandırdığını söylemektedir.[18] Alusi ve Fahr-i Razi gibi Ehlisünnetin diğer tanınmış alimleri de bu görüşe sahiptir.[19][20] Dolayısıyla Ehlisünnetin görüşüne göre, Humus sadece savaş yoluyla elde edilen ganimetlerde geçerlidir.

Kaynakça

  1. Mekarim Şirazi, Tefsir-i Numune, c. 7, s. 172.
  2. Tabatabai, El-Mizan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 9, s. 89.
  3. Ragıp İsfahani, Müfredat fi’l Elfazi’l Kur’an, s. 615.
  4. Hürr-ü Amuli, Vesailu’ş-Şia, Kitabu’l Hums.
  5. Hasekani, Şevahidu’t-Tenzil, c. 1, s. 218 - 221.
  6. Tabatabai, el-Mizan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 9, s. 89.
  7. Tusi, et-Tibyan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 5, s. 124.
  8. Mustafevi, et-Tahkik fi Kelimati’l Kur’an, c. 5, s. 200.
  9. Hürr-ü Amuli, Vesailu’ş-Şia, c. 9, Kitabu’l Hums.
  10. Hasekani, Şevahidu’t-Tenzil, c. 1, s. 218 - 221.
  11. Mekarim Şirazi, Tefsir-i Numune, c. 7, s. 175.
  12. Allame Hilli, Muhtelefu’ş-Şia fi Ahkami’ş-Şeria, c. 3, s. 325.
  13. Ragıp İsfahani, el-Müfredat fi’l Elfazi’l Kur’an, s. 615.
  14. İbn-i Manzur, Lisanu’l Arap, c. 12, s. 445.
  15. Tabatabai, el-Mizan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 9, s. 91.
  16. Tabersi, Mecmeu’l Beyan, c. 4, s. 836.
  17. Mekarim Şirazi, Tefsir-i Numune, c. 7, s. 181.
  18. Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l Kur’an, c. 8, s. 1.
  19. Alusi, Ruhu’l Meani, c. 5, s. 200.
  20. Fahr-i Razi, Mefatihu’l Ğayb, c. 15, s. 484.

Bibliyografi

  1. Kur’an-ı Kerim
  2. İbn-i Manzur, Muhammed b. Mükrim, Lisanu’l Arab, Neşr-i Edeb-i Hovze, Kum, 1363
  3. Alusi, Seyyid Mahmud, Ruhu’l Meani fi Tefsiri’l Kur’ani’l Azim, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, 1415, Birinci baskı.
  4. Hürr-ü Amuli, Muhammed b. Hasan, Tefsilu Vesailu’ş-Şia ila Tahsili Mesailu’ş-Şeria, Müessese-i A’lu’l Beyt, Kum, 1409, Birinci baskı.
  5. Hasekani, Ubeydullah b. Abdullah, Şevahidu’t-Tenzil li Kavaidi’t-Tefzil, fi’l Ayati’n-Nazile fi Ehlibeyt (a.s), Müessesetu’l A’lemi li’l Metbuat, Beyrut (Lübnan), 1393, Birinci baskı.
  6. Hilli, Hasan b. Yusuf, Muhtelefu’ş-Şia fi Ahkami’ş-Şeria, Defter-i İntişarat-ı İslami, Kum, 1413, İkinci baskı.
  7. Ragıp İsfahani, Hasan b. Muhammed, Müfredat fi el-Fazi’l Kur’an, Daru’l Kalem, Beyrut (Lübnan), 1412.
  8. Tabatabai, Seyyid Muhammed Hüseyin, el-Mizan fi Tefsiri’l Kur’an, Neşr-i İslamiyi Camiayı Müderrisini Hovze, Kum, 1417.
  9. Tusi, Muhammed b. Hasan, et-Tibyan fi Tefsiri’l Kur’an, Daru İhyau’t-Turasu’l Arabi, Beyrut (Lübnan), Birinci baskı.
  10. Fahr-i Razi, Muhammed b. Ömer, Mefatihu’l Ğayb, Daru İhyau’t-Turasu’l Arabi, Beyrut (Lübnan), 1420, üçüncü baskı.
  11. Kurtubi, Muhammed b. Ahmed, el-Camiu li Ahkami’l Kur’an, Nasır Hosro, Tahran, 1364, Birinci baskı.
  12. Mustafevi, Hasan, et-Tahkik fi Kelimati’l Kur’ani’l Kerim, Merkez-i Neşr-i Asar-ı Allame Mustafevi, 1387.
  13. Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsir-i Numune, Daru’l Kutubu’l İslamiyye, Tahran, 1374.