İmam Hasan'ın (a.s) Barış Antlaşması
İmam Hasan'ın (a.s) Barış Antlaşması veya İmam Hasan'ın (a.s) Sulhu (Arapça: صلح الإمام الحسن عليه السلام), İmam Hasan (a.s) ile Muaviye arasında 41 h.k yılında gerçekleşmiş olan ve iki taraf arasında meydana gelen savaşın ardından yapılan barış sözleşmesidir. Bu antlaşma, İmam Hasan’ın (a.s) zorunlu olarak hilafetten çekilmesi sonucunu doğurmuştur. Savaşın asıl sebebi, Muaviye’nin Müslümanların halifesi olarak İmam Hasan’a (a.s) biat etmemesiydi. Tarih araştırmacılarına göre, İmam Hasan’ın (a.s) barışı kabul etmesinin en önemli gerekçeleri arasında taraftarların zayıflığı ve isteksizliği, bazı kumandanların ihaneti ve aynı zamanda Hariciler tehlikesi bulunuyordu. Şii tarihçilerin naklettiğine göre İmam Hüseyin (a.s), ağabeyi İmam Hasan’a (a.s) tabi olarak insanları barışa çağırmış ve barışın değerini savaşın üstününde görmüştür. Tarihi kaynaklarda yer aldığı üzere, barış antlaşmasının maddeleri arasında Allah’ın Kitabı ve Resulullah’ın (s.a.a) sünneti ile amel edilmesi, Muaviye’nin ölümünden sonra herhangi bir halef tayin edilmemesi, İmam Ali’ye (a.s) sövülmemesi ve Şiilerin canlarının korunması şartları vardı.
Barıştan sonra Süleyman b. Surad ve Hucr b. Adi gibi bazı Şiiler, üzüntülerini ve memnuniyetsizliklerini açıkça dile getirdiler. Hatta bazıları İmam Hasan’ı (a.s) “Müzillü’l mü’minin” yani “müminleri küçük düşüren” olarak nitelendirdiler. Tarih kaynaklarında belirtildiği üzere, Muaviye sulh şartlarının hiçbirine riayet etmedi; birçok Şiiyi öldürttü, oğlu Yezid’i kendisine veliaht tayin etti ve İmam Ali’ye (a.s) sövmekten geri durmadı. Ehl-i sünnet alimleri ise, Peygamber’in (s.a.a) İmam Hasan (a.s) eliyle Müslümanların birleşeceğini önceden haber verdiğini rivayet ederek, onu barışsever bir şahsiyet olarak görmüş ve iç savaşı sona erdirerek sulhu kabul etmesinden ötürü övgüyle anmışlardır.
Önemi ve Konumu
İmam Hasan’ın (a.s) Muaviye ile yaptığı sulh, onun hayatındaki en önemli ve en hassas olaylardan biri olarak kabul edilir. Bu sulh, İmam Hasan’ın (a.s) İslam hilafetinden zorunlu olarak çekilmesine sebep olmuş ve ardından birçok tartışma ve eleştiriye yol açmıştır.[1] Seyyid Ali Hamaney, İnsan-ı 250 Sale (250 yaşında bir adam) adlı eserinde, İmam Hasan’ın (a.s) yaptığı sulhun günümüzde siyasi ve toplumsal müzakereler için bir referans kaynağı olduğunu ifade etmektedir.[2] Tarihçilerin naklettiğine göre, sulh şartları Muaviye’den her türlü ayrıcalığı ortadan kaldırmış ve onu Müslümanların meşru halifesi olarak tanımamıştır;[3] ancak İmam Hasan’a (a.s) zorla kabul ettirilen bu sulh,[4] hilafetin Peygamber’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’inden alınarak Beni Ümeyye’ye geçmesine zemin hazırlamıştır.[5] Ehl-i sünnet alimleri, Resulullah’ın (s.a.a) İmam Hasan’ın (a.s) eliyle Müslümanların birleşeceğini önceden haber verdiğine dair rivayete dayanarak,[6] onu barışçı bir şahsiyet olarak görmüşler ve Muaviye ile sulhu kabul ederek iç savaşı sona erdirmesinden dolayı övgüyle anmışlardır.[7] Çeşitli kaynaklarda, bu sulhun yapıldığı yıl “Amu’l Cemaa” (Topluluk Yılı) olarak bilinmektedir.[8]
Tarihçi Kareşi’nin belirttiğine göre, sulhun kesin zamanı hakkında ihtilaf vardır. Bazı rivayetler onun Rebiu’l Evvel 41 h.k yılında, bazıları Rebiu’s Sani’de, bir kısmı ise Cemaziye’l Evvel ayında yapıldığını bildirmiştir.[9] Kareşi’nin güvenilir kaynaklara dayanarak verdiği bilgiye göre, sulh sözleşmesi Mesken bölgesinde yapılmış ve anlaşma hükümleri Iraklılar ve Şamlılardan oluşan büyük bir topluluğun huzurunda ilan edilip uygulanmıştır.[10]
İmam Hüseyin’in (a.s) Sulh Hakkindaki Görüsü
Bazı Ehl-i sünnet kaynaklarında İmam Hüseyin’in (a.s) sulha muhalefet ettiği yönünde bilgiler nakledilmektedir.[11] Ancak Şii tarihçileri arasında yer alan Mehdi Pişevai ve Resul Caferiyan gibi araştırmacılar, İmam Hüseyin’in (a.s) sulhu savaştan daha üstün gördüğünü, Müslümanları İmam Hasan’ın (a.s) yolunu takip etmeye davet ettiğini ve bu tutumunu İmam Hasan’ın (a.s) vefatına kadar, hatta onun şehadetinden on ila on bir yıl sonrasına dek sürdürdüğünü belirtmişlerdir.[12] Hatta bazı Şii arasında aşırı görüşlü gruplar İmam Hüseyin’in (a.s) liderliğini talep ettiklerinde, o kendilerine isyan etmekten uzak durmalarını tavsiye etmiştir.[13] Seyyid Ali Hamaney, İnsan-ı 250 Sale adlı eserinde, İmam Hasan’ın (a.s) yaptığı sulhun, İmam Hüseyin’in (a.s) desteğiyle gerçekleştiğini vurgulamaktadır. Hatta İmam Hasan’ın (a.s) ashabından birinin bu karara itiraz etmesi üzerine, İmam Hüseyin’in (a.s) kararlı bir şekilde sulhu savunduğunu belirtir. Dolayısıyla İmam Hüseyin’in (a.s) İmam Hasan’ın (a.s) yerinde olsaydı sulhu kabul etmeyeceği iddia edilemez.[14]
Muaviyenin Anlaşmayı Bozması
Birçok tarih kaynağında Muaviye'nin barış anlaşmasının hükümlerine sadık kalmadığı aktarılmıştır.[15] Altıncı yüzyıl tarihçilerinden Mekdisi'ye göre Muaviye, barıştan sonra Kufe'ye girmiş ve halka yaptığı konuşmada şu ifadeyi kullanmıştır: "Koyduğum bütün şartlardan vazgeçiyorum ve verdiğim bütün sözleri çiğniyorum."[16] O, İmam Ali'nin (a.s) yakın ashabınadn olan Amr b. Hamik ile Hucr b. Adiy gibi birçok kişiyi öldürtmüş,[17] ve oğlu Yezid'i kendi yerine veliaht tayin etmiştir.[18] Yedinci yüzyıl tarihçilerinden İbnü'l Esir'e göre ise Muaviye, anlaşmaya göre İmam Hasan'a ödemesi gereken Darabgerd vergisini dahi vermemiştir.[19]
Seyyid Muhsin Emin'in A'yanü'ş Şia adlı eserinde nakledildiğine göre, Muaviye barış anlaşmasından bir yıl sonra valilerine emir vermiştir ki, kim İmam Ali (a.s) ve Ehl-i Beyt'in faziletlerini rivayet ederse cezalandırılsın. Hatipler minberlerde Ali (a.s) ve ailesine lanet okumaya başlamışlardır. Kufe halkı, Şiilerin çokluğundan dolayı büyük sıkıntılar yaşamıştır. Muaviye, Ziyad b. Sumeyye'yi Kufe ve Basra valiliğine atamış ve o da Şiileri sürgün, işkence ve öldürmelerle Irak topraklarından kökünü kazımaya çalışmıştır.[20]
Sulh Anlaşmasına Tepkiler
Bakır Şerif Kareşi'nin Hayatü'l İmam el-Hasan b. Ali (a.s) adlı eserinde naklettiğine göre, İmam Hasan (a.s) ile Muaviye arasındaki barışın ardından, Süleyman b. Surad ve Hucr b. Adiy gibi bazı Şii şahsiyetler üzüntü ve hoşnutsuzluklarını dile getirmişlerdir.[21] Hatta bir grup, İmam'ı (a.s) eleştirerek ona "Muzillü'l Müminin" (müminleri zelil eden) lakabını yakıştırmıştır.[22] Bununla birlikte, Haricilerin tavrının aksine bu hoşnutsuzluklar İmam'a (a.s) karşı fiili bir muhalefete dönüşmemiştir.[23] İmam (a.s), kendisine yöneltilen sorulara ve itirazlara verdiği cevaplarda bu kararın gerekliliğini vurgulamış, barışının gerekçesini Hudeybiye Antlaşması ile aynı sebebe dayandırmış ve bu sulhun hikmetini, Hz. Musa (a.s) ile birlikte yolculuk yapan Hızır’ın (a.s) işlerinin hikmetiyle aynı türden görmüştür.[24]
Barışın Kabul Edilmesine Zemin Hazırlayan Faktörler
4. h.k yüzyıl tarihçilerinden İbn A'sam Kufi’nin (tarihçi) rivayetine göre, İmam Ali’nin (a.s) şehadetinden sonra Irak halkı İmam Hasan’a (a.s) biat teklif etti. Ancak İmam (a.s), biatı kabul etmeye yanaşmadı; şart koştu ki, kendisi kimle savaşırsa onlar da onunla savaşsınlar ve kendisi sulh ederse onlar da sulh etsinler.[25] Bu şartın kabulünden sonra İmam (a.s) onlarla biat yaptı.[26]
Çatışma Öncesi Mektuplaşmalar
İmam (a.s) öncelikle Muaviye’ye mektuplar yazarak onu itaate ve teslimiyete çağırdı,[27] fakat bu yazışmalar herhangi bir sonuç vermedi. Muaviye, çeşitli entrikalardan sonra, İmam (a.s) ile savaşmak üzere ordusunu harekete geçirdi.[28] Resul Ca'feriyan’ın (tarih araştırmacısı) ifadesine göre, İmam (a.s) Muaviye’nin bu mektuplara boyun eğmeyeceğini biliyordu; onun için asıl önemli olan bu mektupların tarihi bir belge olarak kalmasıydı.[29] Muaviye’nin ordusunun yola çıkmasının ardından İmam (a.s), Ubeydullah b. Abbas komutasında on iki bin kişilik bir orduyu Muaviye ile karşılaşmak üzere gönderdi.[30]
Sulh Söylentisi
3. h.k yüzyıl tarihçilerinden Dinveri’nin rivayetine göre, Muaviye Abdullah b. Amir’i bir orduyla Enbar şehrine gönderdi ki oradan Medain’e doğru ilerlesin. İmam Hasan (a.s), bu durumu görünce bizzat Medain’e doğru yola çıktı.[31] İmam’ın (a.s) ordusu samimi ve sadık Şiilerden, Haricilerden, dünyaperestlerden (mal ve makam düşkünleri), fırsatçılardan ve aşırı kabile taassubu taşıyan bazı gruplardan meydana gelmişti.[32] İmam (a.s), Sabat şehrine vardığında askerlerinin gevşekliğini görünce orada konakladı ve bir hutbe irad etti.[33] Resul Ca'feriyan’ın ifadesine göre, tarihçilerin tamamı — Dinveri ve Belazuri dahil — nakletmişlerdir ki, İmam (a.s) hutbesinde öyle bir tarzda konuştu ki bu, sulh havası taşıyordu. Bu durum, Haricilerin ona saldırmasına ve taraftarlarının ondan uzaklaşmasına yol açtı.[34] Ancak Ca'feriyan, bu rivayeti Tarihu’l Ya'kubi’ye dayanarak reddeder.[35] Ya'kubi’nin kaydına göre, Muaviye, Muğire b. Şu'be ile Abdullah b. Amir’i sulh müzakeresi için İmam’a (a.s) gönderdi. Ancak onlar döndüklerinde, Haricileri tahrik etmek için İmam’ın (a.s) sulhu kabul ettiği yönünde söylentiler yaydılar. Bu söylenti, orduda tedirginlik doğurdu ve Medain Olayı meydana geldi.[36] İmam (a.s), Sabat’tan sonra Medain’e doğru hareket ederken yolda bir Harici, hançerle onun (a.s) ayağını yaraladı. Bu yüzden İmam Hasan (a.s) ağır bir yara ile Medain’e ulaştı.[37]
Ubeydullah b. Abbas, Muaviye’nin ordusuna karşı saf tutunca, Muaviye Abdurrahman b. Semure’yi gönderdi. O, İmam Hasan’ın (a.s) sulhu kabul ettiğine dair yalan bir iddiada bulundu ve ayrıca büyük ödüller vaat ederek Ubeydullah’ı kendi tarafına çekti.[38] Ubeydullah’ın gitmesiyle Irak ordusunun çoğu Muaviye’ye katıldı[39] ve Kays b. Sa'd onun yerine komutan oldu.[40] Ya'kubi (3. h.k yüzyıl tarihçisi), Muaviye’nin, İmam’ın (a.s) ordusuna adamlar göndererek Kays b. Sa'd’ın sulhu kabul ettiği yolunda söylenti yaydığını; aynı şekilde Kays’ın ordusuna da adamlar sokup İmam Hasan’ın (a.s) Muaviye ile sulhu kabul ettiği haberini yaydığını aktarır.[41] Ayrıca İmam’ın (a.s) kumandanı Kays b. Ubade’nin öldürüldüğü şeklinde yalan haberler de Medain’de dolaştırılıyordu ki bu, İmam’ın (a.s) ordusunu zaafa uğratsın.[42] Ca'feriyan’ın ifadesiyle, Muaviye, Kufe’de, Sabat’ta ve savaş meydanında türlü söylentiler yayıp Kufelilere artık işin bittiğini inandırdı.[43]
Sulhun Kabulü
Şeyh Müfid’in el-İrşad adlı eserinde aktardığına göre, İmam Hasan (a.s) Medain’de yaralandıktan sonra, Kufe’nin ileri gelenleri gizlice Muaviye’ye mektup yazarak ya İmam’ı (a.s) ona teslim edeceklerine ya da suikast düzenleyeceklerine dair söz verdiler.[44] Aynı günlerde, İmam (a.s) ordusunun kumandanı Ubeydullah b. Abbas’ın rüşvet karşılığında Muaviye’ye katıldığını öğrendi.[45] Bu gelişmelerin ardından Muaviye, İmam’a (a.s) bir mektup gönderip sulh teklifinde bulundu ve mektubun yanında, İmam’ın (a.s) bazı taraftarlarının imzaladığı, onu Muaviye’ye teslim edip biat edeceklerine dair yazıları da yolladı.[46] Bunun üzerine İmam (a.s) şöyle dedi: “Muaviye öyle bir teklif getirmiştir ki bu, bizim izzetimiz ve hedefimizle çelişmektedir. Eğer Allah yolunda şehadeti arzuluyorsanız, kılıçla cevap verelim; eğer dünya hayatını ve rahatlığı istiyorsanız, teklifini kabul edelim. ” Halk ise yüksek sesle “Biz hayatı istiyoruz” diye bağırdı.[47]
Ehl-i sünnet alimlerinden (v. 654 h.k) İbnü’l Cevzi’ye göre, İmam Hasan (a.s) halkın ondan uzaklaştığını, Iraklıların ihtilaf içinde olduğunu ve Kufelilerin kendisine ihanet ettiklerini görünce sulha meyletti.[48] Tarih araştırmacısı Resul Ca'feriyan, sulhun kabulünü değerlendirirken şöyle yazar: İmam (a.s) elbette az bir orduyla savaşabilir ve şehid olabilirdi; fakat onun asla kabul etmediği şey, belirsiz sonuçlar doğuracak, faydasız ve boşuna kan dökülmesiydi. Bu sebeple sulh, Irak’ı talan ve yağmadan korumak için bir vesile oldu.[49] Seyyid Ali Hüseyni Hamaney de İnsan-ı 250 Sene adlı eserinde, belirli şartlar yerine gelmediğinde öldürülmenin şehadet sayılamayacağını ve o şartların İmam Hasan’ın (a.s) zamanında mevcut olmadığını ifade eder. Bu yüzden o gün öldürülseydi şehid sayılmazdı.[50] Ona göre, savaş çıkması halinde İmam Hasan (a.s) büyük ihtimalle kendi taraftarlarının eliyle öldürülecekti. Böyle bir durumda Muaviye, onun kendi adamlarınca öldürüldüğünü ileri sürerek bütün Şiileri ve İmam Ali’nin (a.s) ashabını yok etme fırsatını elde edecekti.[51]
Barış Anlaşması ve Maddeleri
Tarih araştırmacısı Pişvayi’ye göre, her tarihçi sulh anlaşmasının sadece bazı şartlarına işaret etmiştir; fakat bu parçalar bir araya getirildiğinde, anlaşmanın metni hakkında nispeten eksiksiz bir tasvir elde etmek mümkündür.[52] İbn A'sam (ö. 320 h.k)’ın rivayetine göre, Muaviye boş ve beyaz bir kağıdı imzaladı ve İmam’ın (a.s) elçisi olan Abdullah b. Nüfel’e teslim etti ki İmam Hasan (a.s) dilediği bütün şartları bu kağıda yazsın.[53] İmam’ın (a.s) bu anlaşmada şart koştuğu maddelerden bazıları farklı kaynaklarda şu şekilde nakledilmiştir: Halkın ve Ehl-i Beyt’in emniyetinin sağlanması, Muaviye’nin ölümünden sonra kendisinden sonra birini veliaht tayin etmemesi,[54] Allah’ın Kitabı ve Resulullah’ın (s.a.s) sünnetine bağlı kalması,[55] ayrıca İmam Ali (a.s)’ye lanet ve hakaret edilmesi adetine, ne namazlarda ne de namaz dışındaki yerlerde devam edilmemesi.[56]
Tarih araştırmacısı Resul Ca'feriyan, çeşitli kaynaklara dayanarak, sulh anlaşmasının şartları arasında İmam Hasan’ın (a.s) Muaviye’den sonra hilafeti üstleneceği maddesinin de bulunduğunu aktarmaktadır.[57] Bazı kaynaklar ayrıca, İmam Hasan’ın (a.s) Kufe’nin beytülmalinden beş milyonluk tahsisat, Fars bölgesindeki Darbicird’in (Darabgerd) vergisi,[58] Ahvaz’ın vergileri[59] gibi şartları da ileri sürdüğünü nakleder. Dinüveri’nin aktardığına göre, İmam (a.s) ayrıca her yıl kardeşi İmam Hüseyin’e (a.s) iki milyon dirhem ödenmesini ve Beni Haşim’in bağış ve yardımların dağıtımında Beni Ümeyye’ye (Beni 'Abdüşşems) üstün tutulmasını talep etmiştir.[60] Bununla birlikte Ca'feriyan, bazı tarihi kaynaklara atıf yaparak bu tür mali şartların sahih olmadığı görüşünü dile getirir.[61] İbn A'sam, sulh maddeleri arasında “salih halifelerin yoluna uymak” şartını da zikreder; fakat bu madde diğer birçok tarih kaynağında yer almamaktadır.[62]
Sulhu Kabul Etmenin Sebepleri
Tarihçiler ve hadis alimleri (muheddisler), sulhu kabul etmenin sebeplerinin dinin muhafazası,[63] İmam (a.s) ile ailesinin canını koruma,[64] Şia’nın hayatını güvenceye alma,[65] taraftarların Muaviye ile savaşta gevşeklik göstermesi,[66] kumandanların ihaneti[67] ve Hariciler tehlikesi[68] olduğunu naklederler.
Şeyh Saduk’a göre Muaviye, Eş'as b. Kays ve bazı kimselere, İmam Hasan’ı (a.s) öldürmeleri için iki yüz bin Dirhem ile birlikte Şam valiliğini vaat etmişti. Bu sebeple İmam (a.s), kendisini korumak için zırh giyer, topluluklardan uzak dururdu. Hatta bir namaz sırasında ona ok atıldıysa da zarar görmedi; ancak Sabat’ta bir Harici tarafından yaralandı.[69] Üçüncü asır müverrihlerinden (tarihçilerinden) Dinveri ise, İmam Hasan’ın (a.s) Hucr b. Adiy’ye sulh sebebini halkın sulha meyli ve savaştan isteksizliği olarak açıkladığını, ayrıca Şia’nın hayatını korumak ve büyük kıyımı önlemek için sulhu kabul ettiğini aktarır.[70]
Şeyh Saduk, dördüncü asır Şia alimlerinden biri olarak, İmam Hasan’dan (a.s) rivayet eder ki savaşın devam etmesi Şia’nın bütünüyle yok olmasına yol açacaktı.[71] Altıncı asır müfessirlerinden İbn Arabi ise, sulhun sebeplerinden birinin İmam Hasan’ın (a.s) etrafının Haricilerle çevrili olduğunu görmesi olduğunu belirtir; zira eğer Muaviye ile savaşsaydı, Hariciler bölgelere hakim olacaktı; eğer Haricilerle savaşsaydı, Muaviye galip gelecekti.[72]
Tarih araştırmacısı Mehdi Pişvai ise İmam Hasan (a.s) ile Muaviye ordularının karşı karşıya gelme haberini alan Doğu Roma (Bizans) komutanlarının, her iki tarafın da ortak düşmanı olarak, İslam topraklarına saldırı planladıklarını ifade eder. Muaviye, sulhtan sonra Bizans ordusunun harekete geçtiğini öğrenince, bu güçle baş edemeyeceğini anladı ve Doğu Roma İmparatorluğu ile barış yaparak onlara yüz bin dinar ödemeyi kabul etti. Dolayısıyla savaş gerçekleşseydi, kazanan taraf ne İmam Hasan (a.s) ne de Muaviye olacaktı; zafer Bizans’ın eline geçecekti.[73]
Bu Konuda Yazılı Eserler
Tarih araştırmacısı Şeyh Razi Al-i Yasin’in aktardığına göre, İslam’ın ilk asırlarında İmam Hasan’ın (a.s) sulhu hakkında çok sayıda eser telif edilmiş, fakat günümüzde bu kitapların yalnızca isimleri ulaşmış, metinleri ise elimizde bulunmamaktadır. Bu eserlerden bazıları şunlardır:
- Ahbaru’l Hasan (a.s) ve Vefatih, yazar: Heysem b. Adi et-Sa'lebi (207 h.k)
- Kıyamu’l Hasan (a.s), yazar: İbrahim b. Muhammed (283 h.k)
- Sulhu’l Hasan (a.s) ve Muaviye, yazar: Ahmed b. Muhammed (333 h.k)
- Sulhu’l Hasan (a.s), yazar: Abdurrahman b. Kesir el-Haşimi (Beni Haşim mevalilerinden olup, doğrudan Haşim soyundan değildir)
- Kıyamu’l Hasan (a.s), Hişam b. Muhammed b. Sa'ib.[74]
Ayrıca, Ali Raci tarafından yazılmış Felsefe-i Sulh-i İmam Hasan Mücteba (a.s) ile Sulhu’l Hasan (a.s) adlı eser (Şeyh Razi Al-i Yasin’a ait olup Ayetullah Hameney tarafından Farsçaya tercüme edilmiştir) bu konuda telif edilmiş diğer kitaplar arasındadır.
Kaynakça
- ↑ Pîşvâyî, Sîretu’l Pîşvâyân, 1390 h. ş, s.116.
- ↑ Hamaney, İnsan-ı 250 Sâle, 1396 h. ş, s.113-117.
- ↑ Cemâat-i Müellifîn-i Müctema-i Âlemî Ehl-i Beyt (a.s), Pîşvâyân-ı Hidâyet: Sıbt-i Ekber İmam Hasan Müctebâ (a.s), c.4, s.196.
- ↑ Pîşvâyî, Sîretu’l Pîşvâyân, 1390 h. ş, s.118.
- ↑ Âl-i Yâsîn, Sulhu’l Hasan (a.s), 1373 h. ş, s.39.
- ↑ İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n Nihâye, Beyrut, c.8, s.16; Zehebî, Târîhu’l İslâm, 1409 h.k, c.4, s.7.
- ↑ İbnü’l Arabî, Ahkâmu’l Kur’ân, 1408 h.k, c.4, s.1719; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n Nihâye, Beyrut, c.8, s.16.
- ↑ Askalânî, el-İsâbe fî Temyîzi’s Sahâbe, 1415 h.k, c.6, s.120; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n Nihâye, Beyrut, c.8, s.21; Şûştarî, İhkâku’l Hakk ve İzhâku’l Bâtıl, 1409 h.k, c.33, s.542.
- ↑ Karşî, Hayâtu’l İmam el-Hasan b. Ali (a.s), 1413 h.k, c.2, s.231.
- ↑ Karşî, Hayâtu’l İmam el-Hasan b. Ali (a.s), 1413 h.k, c.2, s.230.
- ↑ İbn Asâkir, Târîhu Medîneti Dımaşk, 1415 h.k, s.13, s.267; et-Tabakâtü’l Kübrâ, 1418 h.k, c.10, s.331; İbn Cevzî, Tezkiretü’l Havâs, 1418 h.k, s.180.
- ↑ Caferiyan, Hayât-ı Fikrî ve Siyâsî-yi Eimme (a.s), 1381 h. ş, s.157; Pişevai, Sîretu’l Pîşvâyân, 1390 h. ş, s.147.
- ↑ Caferiyan, Hayât-ı Fikrî ve Siyâsî-yi Eimme (a.s), 1381 h. ş, s.157.
- ↑ Hamaney, İnsan 250 Sene, 1393 h. ş, s.117.
- ↑ Maqrîzî, İmtâʿü'l esmâʿ, 1420 h.k, c.5, s.360; Seyyid Muhsin Emin, A'yanü'ş Şia, 1403 h.k, c.1, s.27; İbnü'l Esîr, el-Kâmil fi't-târîh, 1385 h.k, c.3, s.405.
- ↑ Makdisî, el-Bedʾ ve't-târîh, Mektebetü's-sekâfe'd-dîniyye, c.5, s.237.
- ↑ Qureşî, Hayâtü'l İmâm el-Hasan b. Ali (a.s), 1413 h.k, c.2, s.186.
- ↑ İbn Ebî'l Hadîd, Şerhu Nehci'l belâğa, 1404 h.k, c.16, s.17.
- ↑ İbnü'l Esîr, el-Kâmil fi't-târîh, 1385 h.k, c.3, s.405.
- ↑ Emin Amilî, A'yanü'ş Şia, 1403 h.k, c.1, s.27.
- ↑ Kareşî, Ḥayâtü'l İmâm el-Ḥasan b. ʿAlî (a.s), 1413 h.k, c.2, s.265.
- ↑ Kareşî, Ḥayâtü'l İmâm el-Ḥasan b. ʿAlî (a.s), 1413 h.k, c.2, s.269.
- ↑ Caʿferî, Teşeyyuʿ der mesîr-i târîh, 1382 h. ş, s.186.
- ↑ Şeyh Ṣadûk, ʿİlelü'ş şerâyiʿ, 1385 h. ş, c.1, s.211.
- ↑ İbn A‘ṣam el-Kûfî, el-Futûḥ, 1411 h.k, c.4, s.283.
- ↑ İbn A‘ṣam el-Kûfî, el-Futûḥ, 1411 h.k, c.4, s.283.
- ↑ İṣfahânî, Maḳātilu’ṭ Ṭâlibiyyîn, Beyrut, s.63-68.
- ↑ Mufîd, el-İrşâd fî Maʿrifeti Ḥucceti’llâh ʿalâ’l ʿibâd, 1413 h.k, c.2, s.9.
- ↑ Caʿferiyân, Ḥayât-ı Fikrî ve Siyâsî-i Eimme (a.s), 1381 h. ş, s.138.
- ↑ İṣfahânî, Maḳātilu’ṭ Ṭâlibiyyîn, Beyrut, s.71.
- ↑ Dînüverî, el-Aḫbârü’ṭ ṭıvâl, 1368 h. ş, s.216.
- ↑ Pîşnevâî, Sîre-i Pîşvâyân, 1390 h. ş, s.122.
- ↑ Dînüverî, el-Aḫbârü’ṭ ṭıvâl, 1368 h. ş, s.216.
- ↑ Caʿferiyân, Ḥayât-ı Fikrî ve Siyâsî-i Eimme (a.s), 1381 h. ş, s.143.
- ↑ Caʿferiyân, Ḥayât-ı Fikrî ve Siyâsî-i Eimme (a.s), 1381 h. ş, s.143.
- ↑ Caʿferiyân, Ḥayât-ı Fikrî ve Siyâsî-i Eimme (a.s), 1381 h. ş, s.143.
- ↑ Dînüverî, el-Aḫbârü’ṭ ṭıvâl, 1368 h. ş, s.217.
- ↑ Belâzurî, Ensâbü’l Eşrâf, 1417 h.k, c.3, s.37.
- ↑ Caʿferiyân, Ḥayât-ı Fikrî ve Siyâsî-i Eimme (a.s), 1381 h. ş, s.144.
- ↑ Belâzurî, Ensâbü’l Eşrâf, 1417 h.k, c.3, s.38.
- ↑ Yaʿḳûbî, Târîḫu’l Yaʿḳûbî, Beyrut, c.2, s.214.
- ↑ Ṭaberî, Târîḫu’l Ümem ve’l Mulûk, 1387 h.k, c.5, s.159.
- ↑ Caʿferiyân, Ḥayât-ı Fikrî ve Siyâsî-i Eimme (a.s), 1381 h. ş, s.145.
- ↑ Mufîd, el-İrşâd fî Maʿrifeti Ḥucceti’llâh ʿale’l ʿibâd, 1413 h.k, c.2, s.12.
- ↑ Mufîd, el-İrşâd fî Maʿrifeti Ḥucceti’llâh ʿale’l ʿibâd, 1413 h.k, c.2, s.12.
- ↑ Mufîd, el-İrşâd fî Maʿrifeti Ḥucceti’llâh ʿale’l ʿibâd, 1413 h.k, c.2, s.13.
- ↑ İbnü’l Esîr, el-Kâmil, 1385 h.k, c.3, s.406.
- ↑ İbnü’l Cevzî, Teẕkiratu’l Ḫavâṣṣ, 1418 h.k, s.180.
- ↑ Caʿferiyân, Ḥayât-ı Fikrî ve Siyâsî-i Eimme (a.s), 1381 h. ş, s.150.
- ↑ Ḫâmeneî, İnsan 250 Sene, 1393 h. ş, s.118.
- ↑ Ḫâmeneî, İnsan 250 Sene, 1393 h. ş, s.122.
- ↑ Pîşnevâî, Sîre-i Pîşvâyân, 1390 h. ş, s.131.
- ↑ İbn Aʿṣam el-Kûfî, el-Futûḥ, 1411 h.k, c.4, s.290.
- ↑ İbn Aʿṣam el-Kûfî, el-Futûḥ, 1411 h.k, c.4, s.290-291.
- ↑ ʿAṭârdî, Mesnedü’l İmam el-Müctebâ Ebî Muḥammed el-Ḥasan b. ʿAlî (a.s), 1373 h. ş, s.322.
- ↑ Mufîd, el-İrşâd fî Maʿrifeti Ḥucceti’llâh ʿale’l ʿibâd, 1413 h.k, c.2, s.14.
- ↑ Caʿferiyân, Ḥayât-ı Fikrî ve Siyâsî-i Eimme (a.s), 1381 h. ş, s.161.
- ↑ İbnü’l Esîr, el-Kâmil fî’t Târîḫ, 1385 h. ş, c.3, s.405.
- ↑ Dînüverî, el-Aḫbârü’ṭ Ṭıvâl, 1368 h. ş, s.218.
- ↑ Dînüverî, el-Aḫbârü’ṭ Ṭıvâl, 1368 h. ş, s.218.
- ↑ Caʿferiyân, Ḥayât-ı Fikrî ve Siyâsî-i Eimme (a.s), 1381 h. ş, s.161.
- ↑ ʿAṭârdî, Mesnedü’l İmam el-Müctebâ Ebî Muḥammed el-Ḥasan b. ʿAlî (a.s), 1373 h. ş, s.322; Kerkî Ḥâʾirî, Tesliyetü’l Mecâlis ve Zînetü’l Mecâlis, 1418 h.k, c.2, s.49; İbn Şehrâşûb, el-Menâḳıb, 1379 h. ş, c.4, s.33.
- ↑ İbn ʿAsâkir, Târîḫu Medîneti Dımaşḳ, 1415 h.k, c.13, s.280.
- ↑ Ṭabarsî, el-İḥtijâc ʿalâ Ehli’l Licâc, 1403 h.k, c.2, s.290.
- ↑ İbn Bâbûye, ʿIlalu’ş Şerâʾiʿ, 1385 h. ş, c.1, s.211.
- ↑ Dînûrî, el-Aḫbâru’ṭ Ṭiwâl, 1368 h. ş, s.220.
- ↑ ʿAllâme Meclisî, Biḥâru’l Envâr, 1403 h.k, c.44, s.60; İbn ʿArabî, Aḥkâmu’l Ḳurʾân, 1408 h.k, c.4, s.1719.
- ↑ İbn ʿArabî, Aḥkâmu’l Ḳurʾân, 1408 h.k, c.4, s.1719.
- ↑ İbn Bâbûye, ʿIlalu’ş Şerâʾiʿ, 1385 h. ş, c.1, s.220.
- ↑ Dînûrî, el-Aḫbâru’ṭ Ṭiwâl, 1368 h. ş, s.220.
- ↑ İbn Bâbûye, ʿIlalu’ş Şerâʾiʿ, 1385 h. ş, c.1, s.211.
- ↑ Âl-i Yâsîn, Ṣulḥu’l Ḥasan (a.s), 1373 h. ş, s.39.
- ↑ Pîşvâyî, Sîre-i Pîşvâ-yân, 1390 h. ş, s.118.
- ↑ Âl-i Yâsîn, Ṣulḥu’l Ḥasan (a.s), 1373 h. ş, s.20.
Bibliyografya
- Âl-i Yâsîn, Şeyḫ Râzî, Ṣulḥu’l Ḥasan (a.s), Kum, el-Şerîfu’r Râzî, 1373 h. ş / 1414 h.k.
- İbnü’l Esîr, ʿAlî b. Muḥammed, el-Kâmil fi’t Târîḫ, Beyrut, Dâr Ṣâdir, 1385 h.k.
- İbn Aʿṣam, Muḥammed b. ʿAlî, el-Futûḥ, Beyrut, Dârü’l Aḍwâʾ, 1411 h.k.
- İbn Şehrâşûb, Muḥammed b. ʿAlî, el-Menâḳıb, Kum, ʿAllâme, 1379 h.ş.
- İbn ʿAsâkir, Ebü’l Ḳâsim ʿAlî b. Ḥasan, Târîḫu Medîneti Dımaşḳ, thk. ʿAmr b. Ġarâme el-ʿAmrevî, Beyrut, Dârü’l Fikr, 1415 h.k.
- İbn Ebî’l Ḥadîd, ʿIzzuddîn Ebû Ḥâmid, Şerḥu Nehci’l Belâġa, tsh. Muḥammed Ebü’l Faẓl İbrâhîm, Kum, Kütüphâne-i ʿUmûmî-yi Âyetullâh Meraʿşî Necefî, 1404 h.k.
- İbn ʿArabî, Muḥammed b. ʿAbdillâh, Aḥkâmu’l Ḳurʾân, thk. ʿAlî Muḥammed Bicâvî, Beyrut, Dârü’l Cîl, 1408 h.k.
- İbn Keṯîr, Ḥâfiẓ, el-Bidâye ve’n Nihâye, Beyrut, Dârü’l Fikr, ts.
- Erbelî, Keşfü’l Ğumme fî Maʿrifeti’l Eʾimme, Naşirü’r Raḍî, ts. , by.
- Iṣfahânî, Ebü’l Ferec, Mekâtilu’ṭ Ṭâlibiyyîn, Beyrut, Dârü’l Maʿrifa, ts.
- Emîn ʿÂmilî, Seyyid Muḥsin, Aʿyânü’ş Şîʿa, thk. Ḥasan Emîn, Beyrut, Dâru’t Taʿâruf, 1403 h.k.
- Belâẓurî, Ensâbü’l Eşrâf, thk. Muḥammed Bâḳır el-Maḥmûdî, Beyrut, b.y. , 1398 h.k.
- Caʿferî, Ḥüseyn Muḥammed, Teşeyyuʿ der Mesîr-i Târîḫ, Tahran, Dâfter-i Neşr-i Ferheng-i İslâmî, 1382 h.ş.
- Caʿferyân, Resûl, Ḥayât-i Fikrî ve Siyâsî-i İmâmân-i Şîʿa, Kum, Neşr-i Anṣâriyân, 1381 h.ş.
- Ḫâmeneʾî, Seyyid ʿAlî, İnsân-i 250 Sâle, Tahran, Müessese-i Îmân-ı Cihâdî, 1393 h.ş.
- Dîneverî, Aḥmed b. Dâvûd, el-Aḫbâru’ṭ Ṭıvâl, thk. ʿAbdü’l Münʿim ʿÂmir, Cemâlüddîn Şeyyâl, Kum, Menşûrâtü’r Raḍî, 1368 h.ş.
- Zehebî, Muḥammed b. Aḥmed, Târîḫu’l İslâm ve Vefeyâtü’l Meşâhîr ve’l Aʿlâm, Beyrut, Dârü’l Kitâbi’l ʿArabî, 1409 h.k.
- Şûştarî, Ḳâḍî Nûrullâh Meraʿşî, İḥḳâḳu’l Ḥaḳ ve İzhâḳu’l Bâṭıl, Kum, Mektebetü Âyetullâh Meraʿşî Necefî, 1409 h.k.
- Şeyḫ Ṣadûḳ, Muḥammed b. ʿAlî, ʿİlelü’ş Şerâʾiʿ, Kum, Kitâb Furûşî Dâverî, 1385 h.ş.
- Şeyḫ Müfîd, Muḥammed b. Muḥammed, el-İrşâd fî Ḥuccaci’llâh ʿalâ’l ʿIbâd, trc. Ḫorâsânî, Tahran, İslâmiyye, 1380 h.ş.
- Ṭaberî, Muḥammed b. Cerîr, Târîḫu’l Ümem ve’l Mülûk, Beyrut, Dârü’t Türâs, 1387 h.k.
- ʿAsḳalânî, İbn Ḥacer, el-İṣâbe fî Temyîzi’s Saḥâbe, Beyrut, Dârü’l Kutub el-ʿİlmiyye, 1415 h.k.
- ʿAṭârudî, ʿAzîzullâh, Mesnedü’l İmâm el-Müctebâ Ebî Muḥammed el-Ḥasan b. ʿAlî (a.s), Tahran, ʿAṭârd, 1373 h.ş.
- ʿAllâme Meclisî, Muḥammed Bâḳır, Biḥâru’l Envâr, Beyrut, Dâr İḥyâʾi’t Türâs el-ʿArabî, 1403 h.k.
- Ḳareşî, Bâḳir Şerîf, Ḥayâtü’l İmâm el-Ḥasan b. ʿAlî (a.s), Beyrut, Dârü’l Belâġa, 1413 h.k.
- Ḳuṭb Râvendî, Saʿîd b. Hibe’llâh, el-Ḫarâʾiç ve’l Cerâʾiḥ, Kum, Müessese-i İmâm Mehdî (ʿAc), 1409 h.k.
- Kerḳî, Seyyid Muḥammed, Tesliyetu’l Mecâlis ve Zînetü’l Mecâlis, Kum, Müessesetü’l Maʿârif el-İslâmiyye, 1418 h.k.
- Müellifler Heyeti (Meclis-i Cihânî-i Ehl-i Beyt (a.s)), Pîşvâyân-i Hidâyet: İmam Ḥasan Müctebâ (a.s), trc. ʿAbbâs Celâlî, Kum, Meclis-i Cihânî-i Ehl-i Beyt (a.s), 1385 h.ş.
- Müfîd, Muḥammed b. Muḥammed, el-İrşâd fî Maʿrifeti Ḥuccaci’llâh ʿalâ’l ʿIbâd, tsh. Müessesetü Âl-i Beyt (a.s), Kum, Kongre-i Şeyḫ Müfîd, 1413 h.k.
- Maḳdisî, Muṭahhar b. Ṭâhir, el-Bedʾ ve’t Târîḫ, Mektebetü’s Saḳâfe ed-Dîniyye, ts.
- Maḳrîzî, Aḥmed b. ʿAlî, İmtâʿu’l Esmaʿ, thk. Muḥammed ʿAbdü’l Ḥamîd, Beyrut, Dârü’l Kutub el-ʿİlmiyye, 1420 h.k.
- Yaʿḳûbî, Aḥmed b. Yaʿḳûb, Târîḫu’l Yaʿḳûbî, Beyrut, Dâr Ṣâdir, ts.