İçeriğe atla

Akabe Biatı

wikishia sitesinden
Akabe Ashabıyla karıştırılmamalıdır.

Akabe Biatı (Akabe Biatları veya Akabe Sözleşmesi olarak da bilinir) (Arapca: بيعَة العَقَبة), hicretten önce Yesrib halkının Allah’ın Elçisi Hz. Muhammed (s.a.a) ile yaptıkları iki önemli ahdi ve sözleşmeyi ifade eder. Bu iki anlaşmaya göre, Yesrib’in bazı sakinleri Peygamber’e (s.a.a) bağlılıklarını sunarak yalnızca Allah’a kulluk edeceklerine, büyük günahlardan uzak duracaklarına, her durumda ve her koşulda ona destek olacaklarına ve hicretten sonra da Peygamber’in (s.a.a) canını, ailesini ve yakınlarını koruyacaklarına dair güçlü bir taahhütte bulundular. Bu iki biat, gerçekleştirildikleri yerin ismi sebebiyle tarih boyunca "Akabe" adıyla tanınmış ve bu şekilde şöhret bulmuştur.

Birinci Akabe Biatında, nübüvvetin on ikinci yılı içinde, Evs ve Hazrec kabilelerine mensup on iki kişi Peygamber (s.a.a) ile sözleşme yaptılar ve ona bağlılıklarını bildirdiler. Bu önemli biattan hemen sonra Hz. Muhammed (s.a.a), İslam dinini onlara öğretmek, inanç ve ahlaki esasları onlara aktarmak ve İslami bilgileri yaymak üzere Mus'ab b. Umeyr’i Yesrib’e görevlendirdi. Tarih kitaplarının aktardığına göre, İkinci Akabe Biatı’nda, Yesrib’den yaklaşık yetmiş erkek ve iki kadın, Hz. Peygamber (s.a.s) ile sözleşme yaptı; ayrıca, daha önce Yahudilerle yaptıkları anlaşmaları sona erdirdiklerini belirterek, Peygamber’den zaferden sonra kendilerini yalnız bırakmamasını istediler. İkinci Akabe’de ayrıca Yesrib halkından on iki temsilci seçildi: bunların dokuzu Hazrec kabilesinden, üçü ise Evs kabilesindendi. Bu temsilciler, yani nakibler, Yesrib’deki Müslümanların işlerini idare etme, sorunlarını çözme ve topluluğun düzenini koruma görevini üstlendiler.

Bazı müfessirler, Kur’an-ı Kerim’deki Ahzab Suresi 23. ayetin, Maide Suresi 7. ayetin ve yine Ahzab Suresi 15. ayetin bu tarihi ahitlere ve Akabe biatlarına işaret ettiğini kabul etmişlerdir.

Akabe Biatlarının Ortaya Çıkışı ve Şekillenme Süreci

Akabe Biatı, İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s) ile Yesrib halkından bir grup arasında gerçekleşen iki ayrı anlaşmadır. Bu iki biat, birbirinden bir yıl arayla, yani risaletin (bi'setin) on ikinci ve on üçüncü yıllarında yapılmıştır.[1] Bu anlaşmalara, Akabe adı verilen bir bölgede icra edildikleri için Akabe Biatı denilmiş,[2] [Not 1] Bir başka açıklamaya göre, bu biat Mina topraklarında gerçekleştirilmiştir;[3] ancak ikinci biat, birinciden sonra yapıldığı için topluca “Akabe Biatı” adıyla anılmıştır. Yani ilk buluşma ayrı bir tarihte olsa da, ikinci biat daha kapsamlı ve belirleyici olduğu için genel olarak Akabe adıyla anılmıştır.[4]

Tarihçilerin aktardığına göre Hz. Muhammed (s.a.a), risaletin on birinci yılında hac mevsiminde[5] Hazrec kabilesinden altı kişiyle karşılaştı.[6] Bazı rivayetlerde ise onların beşinin Hazrec, birinin ise Evs kabilesine mensup olduğu belirtilir.[7] Hz. Peygamber onlara Allah tarafından gönderilmiş bir resul olduğunu açıkladı,[8] onları İslam’a davet etti ve onlara Kur’an’dan ayetler okudu.[9] Bu altı kişi, onun peygamberliğini kabul ettiler, Müslüman oldular[10] ve Evs ile Hazrec kabileleri arasındaki uzun süredir devam eden ihtilafları da göz önünde bulundurarak, Hz. Peygamber’e Mekke’de kalmasını; ancak gelecek yıl hac mevsiminde tekrar gelip kavimlerini İslam’a çağırmasını önerdiler.[11]

İlk Akabe Biatı

Tarihi kaynakların aktardığına göre, risaletin (bi'setin) on ikinci yılında, hac mevsiminde Yesrib halkından olan Evs ve Hazrec kabilelerine mensup on iki kişi, Akabe denilen yerde Allah’ın Resulü Hz. Muhammed (s.a.a) ile bir araya gelmiş ve onunla biat ederek bağlılıklarını bildirmişlerdir.[12] Bazı tarih kitaplarında, özellikle de “Vekayi‘u’s Sinin” adlı eserde, bu toplantıya katılanların sayısının on altıya kadar çıktığına dair rivayetler yer almaktadır.[13]

Rivayetlere göre Hazrec kabilesinden biate katılanların isimleri şöyle zikredilmektedir: Es‘ad b. Zurare, Avf b. Haris ve kardeşi Muaz, Zekvan b. Abdıkays, Rafi‘ b. Malik, Ubade b. Samit, Ebu Abdurrahman Yezid b. Se‘lebe, Abbas b. Ubade b. Nazıla, Ukbe b. Amir b. Nabi, Kutbe b. Amir b. Hadide. Evs kabilesinden ise Ebü’l Heysem b. Tehyyan ve Uveyim b. Saide bu önemli biatta hazır bulunmuşlardır.[14]

Birinci Akabe Biatı’nın şartları arasında; Allah’a ortak koşmaksızın yalnızca Ona kulluk etmek, hırsızlık yapmamak, zina gibi büyük günahlardan uzak durmak, çocukları öldürmemek, iftira ve yalandan sakınmak ve her türlü hayır işinde Peygamber’e (s.a.a) itaat etmek gibi hususlar bulunuyordu. Kaynaklarda belirtildiğine göre, bu şartlara sadık kalındığında onlara cennet vaad edilmiş; eğer sözlerini bozarlarsa, affedilip edilmeyecekleri veya azap edilip edilmeyecekleri tamamen Allah’ın dilemesine bırakılmıştır.[15] Tarih kitaplarında bu biat, “İlk Akabe Biatı”[16] ve ayrıca kadınların Hudeybiye’deki biatına benzerliği sebebiyle “Bey'atu’n Nisa” ismiyle de zikredilmektedir.[17]

Tarihçilerin aktardığı bir başka rivayete göre, Yesrib halkı kendi yurtlarına geri döndükten sonra Hz. Peygamber (s.a.a), onlara Kur’an öğretmek, namaz kıldırmak ve dini bilgileri öğretmek amacıyla Mus'ab b. Umeyr’i Yesrib’e göndermiştir.[18] Ancak bazı nakillere göre, Mus‘ab’ın Medine’ye gönderilmesi Biatü’l Akabe-i Saniyye’den (İkinci Akabe Biatı’ndan) sonra gerçekleşmiştir.[19]

İkinci Akabe Biatı ve Yesriblilerin Yahudilerle Yaptıkları Anlaşmaları Bozması

Bi'setin on üçüncü yılında gerçekleşen hac mevsiminde, Yesrib’den yaklaşık yetmiş erkek ile iki kadın, Mus'ab b. Umeyr’in refakatinde Mekke’ye geldiler.[20] Onlar, teşrik günlerinin ortasında Akabe denilen bölgede İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a) ile buluştular ve biat ettiler.[21] Bu biat tarihe “İkinci Akabe Biatı” ya da bazı kaynaklarda “Bi'atü’l Harb” yani savaş biatı adıyla geçti.[22] Rivayetlerde, Hz. Ali (a.s) ile Hz. Hamza’nın Akabe’nin güvenliğini sağlamakla görevli oldukları, Abbas b. Abdülmuttalib’in ise Hz. Peygamber’in yanında hazır bulunduğu aktarılır.[23]

İkinci Akabe Biatı’nda Yesribli Müslümanlar, zor zamanlarda da kolay günlerde de Hz. Peygamber’e itaat edeceklerine, fakirlik veya zenginlik fark etmeksizin Allah yolunda infak yapacaklarına, iyiliği emredip kötülükten sakındıracaklarına, hakkı açıkça dile getireceklerine ve insanların kınamalarından korkmayacaklarına dair söz verdiler.[24] Ayrıca, Hz. Muhammed (s.a.a) Medine’ye hicret ettiğinde onu kendi ailelerini, eşlerini ve çocuklarını korudukları gibi koruyacaklarına dair yemin ettiler. Peygamber de bu sadakatin karşılığının cennet olacağını açıkladı.[25] Bunun yanında Yesribliler, Yahudilerle daha önce yaptıkları ittifakları terk ettiklerini ifade ederek, Hz. Peygamber’den zafer kazandıktan sonra kendilerini yalnız bırakmamasını talep ettiler. Hz. Muhammed (s.a.a) ise şu cevabı verdi: “Benim kanım sizin kanınız gibidir, benim hürmetim sizin hürmetiniz gibidir. Ben sizdenim, siz de bendensiniz. Siz kiminle savaş açarsanız ben de onunla savaşırım, kiminle barış yaparsanız ben de onunla barış yaparım.”[26]

Biatın ardından Yesrib halkından on iki kişi seçildi: bunların dokuzu Hazrec’ten, üçü ise Evs kabilesindendi. Hz. Peygamber (s.a.a), onları kendi kavimlerinin işlerini düzenlemek üzere nakibler tayin etti ve onları Hz. İsa’nın (a.s) havarilerine benzeterek ümmet içinde özel bir sorumlulukla görevlendirdi.[27] Ayrıca, üç Yesribli Müslüman Mekke’de kalarak Hz. Peygamber’e hicrete kadar eşlik ettiler; daha sonra Medine’ye göç ettiklerinde “Muhacir-Ensari” adıyla anıldılar.[28]

Müfessir Mukatil b. Süleyman’ın yorumuna göre, Ahzab suresi 23. ayette geçen “rical” kelimesi, doğrudan İkinci Akabe Biatı’na katılan müminlere işaret etmektedir.[29] Aynı şekilde, Maide suresi 7. ayetteki “misak” ifadesi, Akabe Biatı’na katılanlara işaret ettiği kabul edilmektedir.[30] Tevbe suresi 100. ayette geçen “Ensar” tabirinin ise Birinci ve İkinci Akabe Biatı’na katılan Müslümanları kapsadığı kabul edilir.[31] Bununla beraber Şafii mezhebine mensup büyük müfessir Âlusi, Ruhu’l Meani adlı eserinde, Ahzab suresi 15. ayetin ya Bedir Savaşı’nda verilen söze ya da hicretten önce Akabe’de yapılan ahde işaret ettiğini kaydetmiştir.[32]

Kaynakça

  1. İbn Hişâm, es-Sîretü’n Nebeviyye, Dâru’l Ma‘rife, c.1, s.431-438.
  2. Belâzurî, Ensâbü’l Eşrâf, 1417 h.k, c.1, s.275.
  3. İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l Kübrâ, 1410 h.k, c.1, s.218.
  4. İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l Kübrâ, 1410 h.k, c.1, s.170.
  5. İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l Kübrâ, 1410 h.k, c.1, s.170; Meclisî, Bihâru’l Envâr, 1403 h.k, c.19, s.23.
  6. Makrîzî, İmtâ‘u’l Esma‘, 1420 h.k, c.1, s.50.
  7. İbn Şehrâşûb, Menâkıb Âl-i Ebî Tâlib, 1379 h.k, c.1, s.174.
  8. İbnü’l Esîr, el-Kâmil fi’t Târîh, 1385 h.k, s.95-96.
  9. Makrîzî, İmtâ‘u’l Esma‘, 1420 h.k, c.1, s.50.
  10. Makrîzî, İmtâ‘u’l Esma‘, 1420 h.k, c.1, s.50.
  11. İbnü’l Esîr, el-Kâmil fi’t Târîh, 1385 h.k, s.95-96.
  12. İbn Hişâm, es-Sîretü’n Nebeviyye, Dâru’l Ma‘rife, c.1, s.431; İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l Kübrâ, 1410 h.k, c.1, s.170.
  13. Hüseynî Hâtunâbâdî, Vekâyi‘u’s Sinîn ve’l E‘âm, 1352 h.ş, c.1, s.53.
  14. İbn Heyyân, es-Sikât, 1393 h.k, c.1, s.94; İbn Abdilberr, ed-Dürrer fî İhtisâri’l Megâzî ve’s Siyer, 1415 h.k, s.67; İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l Kübrâ, 1410 h.k, c.1, s.170.
  15. İbn Hişâm, es-Sîretü’n Nebeviyye, Dâru’l Ma‘rife, c.1, s.433.
  16. İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l Kübrâ, 1410 h.k, c.1, s.170.
  17. Taberî, Târîhu’t Taberî, 1387 h.k, c.2, s.355; İbn Şehrâşûb, Menâkıb Âl-i Ebî Tâlib, 1379 h.k, c.1, s.174.
  18. Zehebî, Târîhu’l İslâm, 1409 h.k, c.1, s.293.
  19. Belâzurî, Ensâbü’l Eşrâf, 1417 h.k, c.1, s.239.
  20. İbn Hişâm, es-Sîretü’n Nebeviyye, Dâru’l Ma‘rife, c.1, s.466.
  21. İbn Hişâm, es-Sîretü’n Nebeviyye, Dâru’l Ma‘rife, c.1, s.458-459; İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l Kübrâ, 1410 h.k, c.1, s.171-172.
  22. İbn Hişâm, es-Sîretü’n Nebeviyye, Dâru’l Ma‘rife, c.1, s.454.
  23. Kummî, Tefsîrü’l Kummî, 1404 h.k, c.1, s.273.
  24. İbn Hişâm, es-Sîretü’n Nebeviyye, Dâru’l Ma‘rife, c.1, s.441.
  25. İbn Hişâm, es-Sîretü’n Nebeviyye, Dâru’l Ma‘rife, c.1, s.447; İbn Sa‘d, et-Tabakâtü’l Kübrâ, 1410 h.k, c.1, s.173.
  26. Beyhakî, Delâilü’n Nübüvve, 1405 h.k, c.2, s.442.
  27. Belâzurî, Ensâbü’l Eşrâf, 1417 h.k, c.1, s.252.
  28. İbn Hişâm, es-Sîretü’n Nebeviyye, Dâru’l Ma‘rife, c.1, s.460-465.
  29. Mukâtil b. Süleyman, Tefsîru Mukâtil, 1423 h.k, c.3, s.484.
  30. Zemahşerî, el-Keşşâf, 1418 h.k, c.2, s.212.
  31. Şah Abdülazîmî, Tefsîr-i İsna Aşerî, 1363 h.ş, c.5, s.185.
  32. Âlûsî, Rûhu’l Meânî, 1415 h.k, c.11, s.159.
  1. Akabe kelimesi sözlükte "dik yokuş, sarp geçit" anlamına gelmektedir (Kureşî, Kâmûs, 1412 h.k, c.5, s.23). Ayrıca Akabe’nin Mekke’ye olan uzaklığının yaklaşık beş kilometre olduğu rivayet edilir (Yâkût el-Hamevî, Mu‘cemü’l Büldân, 1965 m., c.3, s.692-693).

Bibliyografi

  • Âlûsî, Mahmûd b. Abdullah, Rûhu’l Meânî fî Tefsîri’l Kur’âni’l Azîm ve’s Seb‘i’l Mesânî, Beyrut, Dârü’l Kütübi’l İlmiyye, 1415 h.k.
  • İbnü’l Esîr Cezrî, Ali b. Muhammed, el-Kâmil fi’t Târîh, Beyrut, Dâr Sâdır, 1385 h.k.
  • İbn Heyyân, Muhammed b. Heyyân, Kitâbü’s Sikât, thk. Muhammed Abdülmîd Hân, Haydarâbâd, Neşrü Vizâreti’l Meârif, 1393 h.k.
  • İbn Sa‘d, Muhammed b. Sa‘d, et-Tabakâtü’l Kübrâ, thk. Muhammed Abdülkadir Atâ, Beyrut, Dârü’l Kütübi’l İlmiyye, 1410 h.k.
  • İbn Şehrâşûb, Muhammed b. Ali, Menâkıb Âl-i Ebî Tâlib (a.s), Kum, Neşriyyât-ı Allâme, 1379 h.k.
  • İbn Abdilberr, Yûsuf b. Abdullah, ed-Dürrer fî İhtisâri’l Meğâzî ve’s Siyer, thk. Şevkî Dayf, Kahire, Vizâretü’l Evkâf, 1415 h.k.
  • İbn Hişâm, Abdülmelik b. Hişâm, es-Sîretü’n Nebeviyye, tsh. Mustafa Sakkâ, Beyrut, Dârü’l Ma‘rife, ts.
  • Belâzurî, Ahmed b. Yahyâ, Cümel min Ensâbi’l Eşrâf, thk. Suheyl Zekkâr – Riyâz Zerkelî, Beyrut, Dârü’l Fikr, 1417 h.k.
  • Beyhakî, Ahmed b. Hüseyin, Delâilü’n Nübüvve ve Ma‘rifetü Ahvâli Sâhibi’ş Şerî‘a, Beyrut, Dârü’l Kütübi’l İlmiyye, 1405 h.k.
  • Hüseynî Hâtûnâbâdî, Abdülhüseyin, Vekâyi‘u’s Sinîn ve’l E‘âm, Tahran, Kitâbfuruşî-yi İslâmiyye, 1352 h.ş.
  • Zehebî, Muhammed b. Ahmed, Târîhu’l İslâm ve Vefeyâtü’l Meşâhîr ve’l A‘lâm, thk. Ömer Abdüsselâm Tedmürî, Beyrut, Dârü’l Kütübi’l İlmiyye, 1409 h.k.
  • Zemahşerî, Mahmûd b. Ömer, el-Keşşâf an Hakâiki Gawâmizi’t Tenzîl, Riyad, Mektebetü’l Ubeykân, 1418 h.k.
  • Şah Abdülazîmî, Hüseyin, Tefsîr-i İsna Aşerî, Tahran, Neşr-i Mîkât, 1363 h.ş.
  • Taberî, Muhammed b. Cerîr, Târîhu’t Taberî: Târîhu’l Ümem ve’l Mülûk, thk. Muhammed Ebû’l Fazl İbrâhîm, Beyrut, 1387 h.k.
  • Kureşî, Seyyid Ali Ekber, Kâmûsu’l Kur’ân, Tahran, Dârü’l Kütübi’l İslâmiyye, 1412 h.k.
  • Kummî, Ali b. İbrâhim, Tefsîru’l Kummî, tsh. Seyyid Tıybet Musavî Cezâirî, Kum, Müessesetü Dâru’l Kitâb, 1404 h.k.
  • Meclisî, Muhammed Bâkır, Bihâru’l Envâr el-Câmi‘a li-Düreri Ahbâri’l Eimmeti’l Ethâr, Beyrut, Dâr İhyâi’t Türâsi’l Arabî, 1403 h.k.
  • Mukâtil b. Süleyman, Tefsîru Mukâtil b. Süleyman, thk. Mahmûd Abdullah Şahâte, Beyrut, Dâr İhyâi’t Türâsi’l Arabî, 1423 h.k.
  • Makrîzî, Ahmed b. Ali, İmtâ‘u’l Esma‘ bimâ li’n Nebiyyi (s.a.s) mine’l Ahvâl ve’l Emvâl, Beyrut, Dârü’l Kütübi’l İlmiyye, 1420 h.k.
  • Yâkût el-Hamevî, Yâkût b. Abdullah, Mu‘cemü’l Büldân, thk. Ferdinand Wüstenfeld, Frankfurt, Ma‘hed Târîhi’l ‘Ulûmi’l ‘Arabiyye, 1994.