Ayet

Öncelik: b, kalite: c
linksiz
kategorisiz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
(Kuran ayetleri sayfasından yönlendirildi)

Ayet (Arapça: آیة), Kur’an-ı Kerim’i oluşturan harf, kelime veya cümlelerdir. Kendisine has bir şekilde birbirinden ayrılmış ve Kur’an surelerini oluşturmuşlardır. Kur’an-ı Kerim’de “ayet” kelimesi bu anlamda kullanılmış ve Kur’an ayetlerinin “beyyinat” (açık alâmet, delil, ibret, işaret, aşikâr ve vazıh) olduğu belirtilmiştir.

Ulum-u Kur’an] araştırmacıları Kur’an ayetleri hakkında çeşitli bahislerde bulunmuşlardır. Onlardan bazıları şunlardan ibarettir: “Ayetlerin sayısı, ayetlerin tevkifi olması, Kur’an ayetleri arasında uyumun olup olmaması.”

Aynı şekilde Kur’an-ı Kerim "ayet" kelimesini başka bir anlamda da kullanmıştır. Peygamberler tarafından gösterilen “mucizeler” gibi, Allah’ın varlık ve sıfatlarını gösteren ve işaret eden her öğe ve varlık için de ayet ifadesi kullanılmıştır. Kur’an-ı Kerim, Allah’ın delil (ayet) ve göstergelerini “afaki ve enfüsi” olmak üzere ikiye ayırmıştır. Afaki, insan varlığının dışındaki gösterge ve ayetler, enfüsi ise insanın iç ve derinliklerinde bulunan ve onu Allah’ın varlığına yönlendiren delil ve göstergelerdir.

Sözlük Anlamı

Ayet kelimesi, delil, alamet, gösterge[1] veya “açık ve belli olan şey” demektir.[2]

Kur’an ayetinin ıstılah ve terminolojik açıdan anlamı hakkında ise şöyle demişlerdir: Kur’an’ın bir parçasıdır; surelerde yer almakta, başı ve sonu bulunmaktadır ve birkaç cümle veya kelimeden –isterse takdirde olsun- teşkil olmuştur.[3] Başka bir ifadeyle “ayet” terminolojik açıdan (bu anlamı da yine alamet, delil ve göstergeden türemiştir) Kur’an surelerinin oluştuğu kelime, kelimeler, cümle ve cümlelerden teşkil olmuş ve sayıları her bir surede belirlenmiş ve tevkifidir (Allah tarafından belirlenmiştir).

Bunların her bir bölümü Allah-u Teâlâ’nın doğal alametleri gibi bir alamettir veya maksadı Allah-u Teâlâ olan inanç, ameli hükümler yahut ahlaki asılların bir bölümüne delalet etmektedir.[4]

Kur’an’da Ayet

Ayet kelimesi tekil, tesniye (iki ayet) ve çoğul olarak Kur’an’da tam olarak 382 kere geçmiştir.[5] Buradaki asıl anlamı da yine alamet, delil ve göstergedir. Bazen de alamet (Bakara, 248), ibret (Yunus, 92), mucize (Bakara, 12), olağanüstü ve şaşkınlık verici bir şey (Mü’minun, 50), burhan ve delil (Rum, 22) anlamlarında kullanılmıştır.[6]

Kur’an ayetlerinin marifeti tevkifidir[7] ve onu ilahî ilim olmadan tanımak mümkün değildir. Çünkü, örneğin bazen “elif-lam-mim-sad” gibi harf ve kelimeler ayettir, ancak bazen “elif-lam-mim-ra” gibi kelime ve harfler ayet değildir.[8]

Kur’an’ın İlk ve Son Ayetleri

En doğru ve yaygın görüşe göre, Hz. Fahri Kâinat Efendimize (s.a.a) nazil olan ilk ayetler Alak suresinin ilk beş ayetidir.[9] Ancak son ayet ve ayetler hakkında görüş ayrılıkları bulunmaktadır.

Bir görüşe göre nazil olan son ayet “İkmal ayeti”dir: “Bugün size dininizi bütünledim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim.” (Maide, 3) Bu ayet, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) son haccı olan veda haccından dönerken, Gadir-i Hum denen yerde Efendimize nazil olmuştur. Zira Maide suresi, İslami hükümleri kapsamakta ve İslam’ın artık istikrarlı bir hale geldiği, kemale erdiği ve savaşların sona erdiğini anlatmaktadır. Bilhassa bu ayet, Peygamberimizin risaletinin sonunu haber vermektedir. Dolayısıyla son ayetin, son surede (Maide) yer alması daha uygundur.[10]

En Kısa ve En Uzun Ayetler

Mukattaa harflerini saymazsak, kelime açısından en kısa ayet, Rahman suresi'nin 64. ayetidir: “mudhammetan” (İkisi de (cennetler) koyu yeşildirler).[11] Harf sayısı açısından Fecr suresinin birinci ayeti: “Velfecr” ve Asr suresinin birinci ayetidir: “Velasr” vb. gibi ayetlerdir.[12] Kur’an’ın en uzun ayeti ise “din ayeti” diye ünlenen ve neredeyse bir sayfa olan Bakara suresinin 282. ayetidir.

Ayetlerin Kısımları

Kur’an ayetlerini farklı şekillerde kategorize etmişlerdir. Bu kısımlardan bazıları şunlardan ibarettir:

Muhkem ve Müteşabih

Kur’an’da ayetler “Muhkemat” ve “Müteşabihat” olmak üzere ikiye ayrılır.[13] Allame Tabatabai şöyle demektedir:[14]

Muhkemat, anlamları açık olan ayetlerdir ve kastedilmeyen anlamlarla karıştırılmaz. Bu tür ayetlere iman etmek ve amel etmek gerekir. Müteşabihat ayetler ise, zahirinin maksat olmadığı ve Allah’tan başka kimsenin tevilini bilmediği gerçek anlamları olan ayetlerdir. Elbette Şii âlimlerin görüşüne göre, müteşabih ayetlerin tevilini Hz. Peygamber (s.a.a) ve İmamlar da (a.s) bilmektedir.

Allame Tabatabai’ye göre, müteşabih ayetler de muhkem ayetlere dönmektedir. Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla müteşabih ayetlerin kendi medlullerini ulaştırmada bağımsızlıkları yoktur ve muhkem ayetlere irca edilmesiyle manaları anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Kur’an’da hakiki anlamına vakıf olunmayan hiçbir ayet bulunmamaktadır.[15]

Müteşabih ayetler en çok Allah’ın sıfat ve fiilleri hususundadır. Bu ayetlerin muhkem ayetlere irca edilmesiyle onlar da muhkem özelliğine kavuşmaktadır. Müteşabih ayetlerin Kur’an’daki sayısı iki yüzü geçmemektedir.[16]

Başka Bir Bölünme

Kur’an bilimleri araştırmacıları, Kur’an ayetleri için farklı kategoriler zikretmişlerdir.[17] Örneğin: Ahkâm ayetleri, istidrac ayetleri, nasih ayetleri, mensuh ayetler.

Meşhur Ayetler

Bazı Kur’an ayetleri, çeşitli sebeplerle kendine özgü bir unvan ve adla meşhur olmuşlardır. Bu ayetler yüzün üzerindedir. Bu ayetlerin okunması, ezberlenmesi, yazılması ve yanında taşınması hakkında insanların yanında hadisler veya sözler bulunmaktadır. Elbette bunların bazılarının senedi bulunmakta ve bazılarının senedi bulunmamaktadır.

Özel adları olan bazı ayetler şunlardan ibarettir:

  1. Ayete’l Kürsi (Bakara, 255, 257)
  2. Nur ayeti (Nur, 35)
  3. Şehadet ayeti (Al-i İmran, 18)
  4. İfk ayeti (Nur, 12)
  5. Emanet ayeti (Ahzab, 72)
  6. Mülk ayeti (Al-i İmran, 26)
  7. Mübahele ayeti (Al-i İmran, 61)
  8. Tathir ayeti (Ahzab, 33)
  9. Seyf ayeti (Tevbe, 5)
  10. Tebliğ ayeti (Maide, 67)
  11. Velayet ayeti (Maide, 55)
  12. Hicab ayeti (Nur, 31)
  13. İkmal ayeti (Maide, 5)
  14. İbtila ayeti (Bakara, 124)
  15. Sadıkin (sadıklar, doğrular) ayeti (Tövbe, 9)
  16. Leyletü’l Mebit ayeti (Bakara, 207)
  17. Hayrü’l Beriyye ayeti (Beyyine, 7)

Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamlarının (a.s) rivayetlerinde bazı ayetlere has isim ve unvanlar nakledilmiştir. Örneğin: En sağlam ve muhkem ayet: (Nahl, 90), en kapsayıcı ve korkutucu ayet: (Zilzal, 7 ve 8). Örnek olarak Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “En büyük ve azametli ayet, Ayete’l Kürsi’dir.”

“Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür.” (Bakara, 255)

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En ümit verici ayet şu ayettir:[18] “Şüphesiz, Rabbin sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın.”(Duha, 5)

Ayetlerin Sıralaması

Kur’an ayetlerinin düzen ve sıralaması konusunda Kur’an araştırmacıları arasında iki farklı görüş bulunmaktadır. “Ehli sünnet ve Şia araştırmacılarının çoğuna göre ayetlerin surelerdeki yeri, Cebrail’in yönlendirmesi ve Hz. Peygamberin liderlik ve emri ile belirlenmiştir. Dolayısıyla mevcut sıralama tevkifidir (Allah tarafından belirlenmiştir) ve yerlerinin değiştirilmesi caiz değildir.[19]

Buna karşın bazıları, Kur’an ayetlerinin Hz. Peygamber (s.a.a) zamanında düzenlenmiş olabileceğini, ancak ondan sonra ayetlerin düzen ve sıralamasında ashabın zevk, tarz ve takdirinin rol oynamış olduğunu söylemektedirler. Allame Tabatabai’ye göre Kur’an’ı ilk toplayanlar (Ebu Bekir zamanı) hakkındaki rivayetler, ashabın ayetlerin sıralamasına karıştıklarını ortaya koymaktadır. Ama eğer tüm ayetlerin Hz. Resulullah’ın emri ile düzenlendiğini söyleyecek olursak bile, bunun anlamı ashabın düzenlediği ve derlediği tertiple Hz. Resulullah zamanında düzenlenen tertibin aynı olmadığıdır… Günümüzdeki sıralama ve düzenin Hz. Peygamber Ekrem’in (s.a.a) zamanındaki ile aynı olduğu konusundaki icma, icma-i menkul’dür ve ona istinat edilemez.[20]

Ayetlerin Sayısı

Kur’an ayetlerinin sayısı hakkında görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Bu görüş ayrılıklarının sebeplerinden biri, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) Kur’an tilaveti sırasında her ayetin sonunda vakfetmesiyle ayetin son bulduğu sanılmaktaydı. Daha sonra söz arasındaki uyum ve tekmil için onu bir sonraki ayete bağlamaktaydı. Dinleyenler bazen orada ara olmadığını sanmakta ve iki ayeti bir ayet olarak saymaktaydılar. Dolayısıyla ayetlerin sayısı konusundaki anlaşmazlıklar birleştirme ve ara verme konusundan kaynaklanmaktadır. Bununla ilintili olarak farklı ekoller ortaya çıkmıştır. O ekoller şunlardır:

  • Kûfe ekolü: 6236 ayet.
  • Medine ekolü (iki sayı belirtmektedir): 6000 ve 6214.
  • Basra ekolü: 6204 ayet.
  • Şam ekolü: 6225 ayet.

Kufe ekolü, Hz. Ali’ye (a.s) mensup olduğu için, Kur’an bilimleri muhakkik ve araştırmacıları ile müfessirler açısından doğru ve gerçeğe daha yakın olduğu düşünülmekte; özel bir itibar ve prestije sahiptir. Ayetlerin Mushaf’taki sayısı Kufe ekolüne göredir.

Allame Tabatabai’ye göre, söylenen sayılar, mütevatir nass ve istinat edilecek haberi vahide dayanmadığından hiç birisine itikat gerekmemektedir. Bilakis araştırma ve incelemelere dayanarak onlardan her biri kabul edilebilir veya reddedilebilir.[21]

Ayetler Arasındaki Uyum

Uyumdan maksat, bir surenin bir dizi ayetleri arasındaki uyum veya müfessirlerin tevafuk ettikleri biçim birlikteliği yahut amaç veya amaçları güden ve sonrasında onunla surenin sona erdiği bir suredeki ayetler arasındaki münasebettir. Surelerin kısa veya uzun oluşunun nedeni de buna dönmektedir.[22]

Ayet sıralamasının tevkifi olduğuna inanan Kur’an araştırmacıları, bu uyumun ortaya çıkmasının gerekliliğine vurgu yapmaktadırlar. Tüm Müslüman müfessirler arasında ayet ve sureler arasındaki uyuma önem veren en ünlü kişi Tabersi’dir (1153). Her surenin başlangıcında bir önceki sure ile o sure arasındaki uyum ve ilintiyi açıklamış ve her bir ayetin tefsirinde “el-Nezm” tartışması altında onunla bir önceki ve sonraki ayet arasındaki manevi bağı beyan etmiştir. Bu konuya az çok temas eden müfessirler şunlardır: Zemahşeri "el-Keşşaf" tefsirinde, Fahri Razi "Tefsiri Kebir"inde, Alusi "Ruhu’l Maani"de, Muhammed Reşit Rıza "Tefsiri el-Menar"da ve Şeyh Mahmut Şeltut "Tefsiri Kur’an-ı Kerim"de. Ayetler arasında uyum olduğuna inanan başka müfessirler ise şöyle demektedir:

Kur’an, fasıl ve intizamı olan bir teknik ve ders kitabı değildir. Ayetler arasındaki uyumu bilmek iyidir. Ancak bu uyumun detayları arasındaki ilişki ve ilintilerin başı ve sonuyla bağlantılı olmalıdır. Dolayısıyla Allah’ın kelamına uyumsuz ilinti ve bağları nispet vermemek gerekir.[23] Allame Tabatabai’nin dediğine göre, birkaç ayet muterize cümle suretinde başka bir konunun açıklayıcısı olarak gelebilir ve aynı tarz ve biçimdeki iki ayet arasında ara olabilir. Dolayısıyla ayetler arasındaki ilişki ve münasebeti bulmak için çabalamanın ve zahmete düşmenin bir gereği yoktur. Ancak bir yerde nazil olan ayetler veya aralarındaki irtibat ve uyumun açık olduğu yerler müstesna.[24]

Ayetin Başka Bir Anlamı

Ayetin kapsayıcı bir anlamının daha olduğu söylenmiştir. İlahî ayetler, yaratıcının varlığına, kudretine, hikmetine, azametine ve O’nun diğer yüce sıfatlarına tanıklık etmektedir. Bundan dolayı, tüm yaratanlar için kullanılmaktadır. Kur’an-ı Kerim, yaratılış âlemini açıkladıktan sonra çok defalar şöyle buyurmuştur: '“Elbette bunda (dünyanın olağanüstü görüngülerinde) 'derin bir kavrayışa sahip olanlar' için gerçekten (Allah’ın işaret ve) ayetleri vardır.” (Hicr, 75)[25]

Burada üzerinde durulması gereken önemli nokta şudur ki Kur’an’ın bu suresinde “mucize” kavramından istifade edilmemiş ve onun yerine “ayet” ve “delil” kelimesinden yararlanılmıştır.[26] Mucize kavramını daha çok mütekellimler kullanmaktadır.[27]

Ayetin sözlük ve terminolojik anlamları arasındaki münasebet açısından ise, hiç kimse onun bir benzerini getiremediği için Kur’an ayetleri bir açıdan mucizedir. Öte yandan onu getirenin doğru olduğunun alamet ve göstergesi; zikir ehli için ibret; insanlar için burhan ve delil ihtiva eden bilim ve hidayettir. Ayrıca Allah’ın kudret, ilim, hikmet ve öteki sıfatlarının açıklayıcısıdır.[28]

Bir şeyin ayet olması, itibar ve çeşitli yönlerden farklılıklar göstermekte; şiddet ve zaafa sahiptir. Örneğin Kur’an’ın bir bölümü, beşerin bir benzerini getiremediğinden dolayı Allah’ın ayetidir. İlahî hükümler ve teklifler takvaya sebep olduğundan ve onunla Allah’a yakınlaşıldığından Allah’ın ayetleridir. Dışsal varlıklar, varlıkları ve hususiyetleri itibarı ile Allah’ın varlık ve hususiyetine delalet etmektedirler ve dolayısıyla Allah’ın ayetleridirler. Enbiya ve evliyalar söz ve amellerinde, insanları Allah’a davet ettiklerinden, yine Allah’ın ayetleri sayılmaktadırlar. Örneğin, İmam Sadık ve İmam Rıza’dan (a.s) “Daha nice alametler (yarattı). Onlar, yıldızla yollarını bulurlar” ayeti sorulduğunda şöyle buyurmuşlardır: “Necm” (yıldızdan) maksat, Resulullah’tır (s.a.a); alamet ve işaretten maksat ise, İmamlardır (a.s).[29] Peygamberlerin olağanüstü olayları ve mucizeleri de “ayet” hususunda kullanılmıştır. Zira hem Allah’ın azamet ve kudretine açık bir şekilde delalet etmekte ve hem de peygamberlerin nübüvveti konusunda doğru olduklarına delalet etmektedir.[30]

Teşrii ve Tekvini Ayetler

İlahî ayetleri ilk olarak “teşrii” ve “tekvini” olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Teşrii ayetler, genellikle Kur’an-ı Kerim ve öteki semavi kitaplardır.[31] Elbette Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetleri tekvini ayetleri de açıklamakta ve bazıları da inançsal, ameli hükümleri veya insanı Allah’a yakınlaştıran ahlaki konuları içermektedir.[32]

Allah’ın tekvini ayetleri dışsal ve nesneldirler. Bu dışsal varlıklar, Allah’ın yaratmada tekliğine, kemal sıfatının O’na muttasıf olduğuna ve her türlü eksiklik ve ihtiyaçtan münezzeh olduğuna delalet etmektedir.[33] Bu kategorideki ayetler de yine iki gruba ayrılırlar: Sıradan ve olağanüstü. Sıradan tekvini ayetler dünyadaki tüm olay ve olguları içerir. Ancak olağanüstü ayetler adet ve sıradan şeylerden öte ve peygamberlerin mucizelerini kapsamaktadırlar.[34]

Afaki ve Enfüsi Ayetler

Allah’ı tanımak için genel olarak iki yol bulunmaktadır:


  1. Adına enfüsi ayetler denen insanın cisim ve canı olan Allah’ın gösterge ve işaretlerini incelemek ve araştırmak.
  2. Adına afaki ayetler denen insanın vücudunun dışında olan Allah’ın gösterge ve işaretlerini incelemek ve araştırmak.[35]


Kur’an-ı Kerim’de her ikisinin de incelenerek üzerinde düşünülmesi istenmekte ve bilhassa enfüsi ayetlerin üzerinde durulması vurgulanmıştır. Nitekim Allah Subhanehu şöyle buyurmuştur:

“Varlığımızın delillerini, (kainattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur’an’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin, her şeye şahit olması yetmez mi?” (Fussilet, 53)[Not 1]

Enfüsi ve afaki ayetlerin örnekleri ve mısdakları konusunda farklı görüşler bulunmaktadır.[36] Örneğin: Gökler, yeryüzü, denizlerdeki düzen, çöller, bitkiler, hayvanlar ve gökte yaşayan varlıkların üzerinde düşünmek, insan için yol gösterici ve saliki (Allah yolunda suluk eden) vahdeti Hakk’a yöneltmektedir. Enfüsi ayetlerin kendisi de yine insanın vücudunda bulunmaktadır. İnsan organ ve azalarının karmaşıklığı[37] veya nefsin soyutluğunda seyr etmektir.

Hadislerde de afaki ve bilhassa enfüsi ayetlerin marifetine vurgu yapılmıştır. Hz. Resul-ü Kibriya Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Men arefe nefse feked arefe rabbeh” (Her kim kendisini tanırsa, Rabbini tanır.)[38]-[39]

Müminlerin Emiri İmam Ali (a.s) de afaki ayetler yoluyla Allah’ın varlığına delil getirmiştir:
“Öyleyse güneşe, aya, bitkilere, ağaca, suya, taşa gece ve gündüzün değişmesine, şu denizlerin kabarmasına, şu dağların çokluğuna ve zirvelerin yüksekliğine, şu dillerin farklılığına ve lehçelerinin çeşitliliğine bir bak! Öyleyse yazıklar olsun, tedbir ve takdir ediciyi inkar edene! Onlar, hiç bir delile dayanmadan, hiç bir araştırma yapmadan ekicisiz çıkan bitkiler gibi olduklarını ve çeşit çeşit şekillerinin yapıcısı bulunmadığını sanıyorlar. Ustasız bina veya suç işleyen olmadan suç olur mu?!”[40]

Afaki ve enfüsi ayetlere dikkat ederek üzerinde durmak, felsefe ve irfan’da da tartışma konusu olmuştur.[41]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. El-Burhan fi Ulumu’l Kur’an, c. 1, s. 363.
  2. Rağıb İsfahani, Mu’cem Müfredat Elfazı’l Kur’an, s. 34.
  3. Suyuti, el-İtkan, c. 1, s. 145.
  4. Tabatabai, el-Mizan, c. 18, s. 159.
  5. Abdul Baki, el-Mu’cemu’l Mufehres, s. 103 -108.
  6. El-Mu’cemu’l Vesit, s. 25; Menahilu’l İrfan fi Ulumu’l Kur’an, c. 1, s. 338; el-Burhan Fi Ulumu’l Kur’an, c. 1, s. 266.
  7. Garaibu’l Kur’an ve Regaibu’l Furkan, c. 1, s. 66.
  8. Menahilu’l İrfan, c. 1, s. 339.
  9. İksir-i Tefsirha, aynı ayetin zeylinde.
  10. Tarihi Kur’an, s. 46.
  11. Et-Tehrir ve’t Tenzil, c. 1, s. 77.
  12. El-İtkan, c. 2, s. 357.
  13. Al-i İmran, 7.
  14. Tabatabai, el-Mizan, c. 3, s. 32 – 43.
  15. Tabatabai, Kur’an der İslam, s. 37.
  16. Et-Temhid, c. 3, s. 14.
  17. El-İtkan, c. 1, s. 10.
  18. El-İtkan, c. 2, s. 353.
  19. El-İtkan, c. 1, s. 132.
  20. Tabatabai, el-Mizan, c. 12, s. 127 – 129.
  21. Tabatabai, el-Mizan, c. 13, s. 232.
  22. Et-Temhid, c. 5, s. 239.
  23. Şeyh İzuddin, el-İtkan’dan naklen, c. 2, s. 234.
  24. El-Mizan, c. 4, s. 359.
  25. Kur’an Şinasi, c. 1, s. 33.
  26. Mecmue Asar, Ayetullah Mutahhari, c. 2, s. 161; Rah Şinasi, s. 82.
  27. Mecmue Asar, Ayetullah Mutahhari, c. 2, s. 161; İzahu’l Murad, s. 381, dipnot.
  28. Menahilu’l İrfan fi Ulumu’l Kur’an, c. 1, s. 339.
  29. Usul-u Kâfi, c. 1, s. 207; el-Mizan, c. 1, s. 250.
  30. Kur’an Şinasi, c. 1, s. 33.
  31. Kur’an Şinasi, c. 1, s. 33.
  32. el-Mizan, c. 18, s. 159.
  33. el-Mizan, c. 1, s. 258.
  34. Kur’an Şinasi, c. 1, s. 34.
  35. Tefsiri Numune, c. 18, s. 328.
  36. Bkz. Camiu’l Beyan, c. 11, s. 4; Mecmeu’l Beyan, c. 9, s. 29; el-Mizan, c. 17, s. 405.
  37. El-Mizan, c. 18, s. 405.
  38. Biharu’l Envar, c. 2, s. 32; Gureru’l Hikem, s. 232.
  39. Bu hadisin tefsiri için Bkz. Mesabihu’l Envar, c. 1, s. 204 ve el-İlahiyat fi Medreseti Ehlibeyt (a.s).
  40. Nehcü’l Belağa, hutbe: 185.
  41. El-Esfaru’l Erbaa, c. 7, s. 14; Esraru’l Ayat, s. 16 ve el-Esfaru’l Erbaa, c. 7, s. 14.
  1. سَنُرٖيهِمْ اٰيَاتِنَا فِى الْاٰفَاقِ وَفٖى اَنْفُسِهِمْ حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُ الْحَقُّ اَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ اَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَیْءٍ شَهٖيدٌ

Bibliyografi

  • Kur’an-ı Kerim
  • Alusi, Mahmut, Ruhu’l Meani, Kahire, İdaretu’t Tabaat el-Müniyre, Cem.
  • İbn-i Derid, Cemheretu’l Lugat, 1 / 192.
  • İbn-i Faris, Ahmed, Mu’cem Mekayisu’l Lügat.
  • Emru’l Kays, Divan, Beyrut, m. 1958.
  • Bostani fa; Cevherci Adnan, “Rey fi tehdid asru’r Rağıb İsfahani”, Mehelletu’l Mecmeu’l Lügatu’l Arabi, Dimeşk, 1986.
  • Cevheri, İsmail, Sihahu’l Lügat.
  • Haci Halife, Keşfu’z Zunun, İstanbul, m. 1931.
  • Halil bin Ahmed, Kitabu’l Ayn, Mehdi Mahzumi ve İbrahim Samurai’nin katkılarıyla, Kum, k. 1405.
  • Rağıb İsfahani, Hüseyin, Mu’cem Müfredat elfazı’l Kur’an.
  • Rıza, Muhammed Reşit, el-Minar, Beyrut, Daru’l Marifet, Cem.
  • Zubeydi, Tacu’l Arus.
  • Zerkeşi, Muhammed, el-Burhan fi ulumu’l Kur’an, Muhammed Ebu’l Fazl İbrahim’in katkılarıyla, Beyrut, m. 1972.
  • Suyuti, el-İtkan, Muhammed Ebu’l Fazl İbrahim’in katkılarıyla, Kahire, m. 1967.
  • Şeyhu, Lus, Şuara’n Nasraniye Kable’l İslam, Beyrut, Daru’l Meşrik.
  • Sadru’l Muteelihhin, Esraru’l Ayat, Musessih: Muhammed Hacevi, Encümeni İslami Hikmet ve Felsefe İran, Tahran, ş. 1360.
  • Tabatabai, Muhammed Hüseyin, Kur’an der İslam, Bustanı Kitab, Kum.
  • Tabatabai, Muhammed Hüseyin, el-Mizan, Beyrut, k. 1393.
  • Tabersi, Fazıl, Mecmeu’l Beyan, Sayda, k. 1333.
  • Abdul Baki, Muhammed Fuad, el-Mu’cemu’l Mufehres, Kahire, m. 1364.
  • Urvet bin el-Vird, Divan, Beyrut, m. 1980.
  • Fahrettin Razi, Muhammed, et-Tefsiru’l Kebir, Beyrut, Daru İhyau’t Turas el-Arabi.
  • Firazabadi, Muhammed, el-Kamusu’l Muhit.
  • Misbah Yezdi, Muhammed Taki, Kur’an Şinasi, tahkik: Mahmut Recebi.
  • Mustafavi, Hasan, et-Tahkik fi Kelimati’l Kur’ani’l Mecid, Tahran, ş. 1360.
  • Tefsiru’t Tehrir ve’t Tenvir.
  • Marifet, Muhammed Hadi, et-Temhid fi Ulumu’l Kur’an, Kum.