Mekke'nin Fethi

Öncelik: b, kalite: c
linksiz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
(Mekke’nin fethi sayfasından yönlendirildi)

Mekke’nin Fethi (Arapça:فتح مكة); hicretin sekizinci yılında vuku bulmuştur. Hz. Resulü Ekrem’in (s.a.a) komutasındaki İslam ordusu Kureyşlilerin Hudeybiye antlaşmasını ihlal etmelerine karşılık Mekke şehrini fethetmiştir. Bu fetih, ileriki yıllarda Arabistan yarımadası müşriklerinin İslam’a yönelmesi gibi sonuçları da beraberinde getirmiştir. Ebu Süfyan gibi Kureyş müşriklerinin ileri gelenleri, İslam ordusunun Mekke’ye girmesinden önce Müslüman olmuşlardır. Allah Resulü (s.a.a) Mekke’nin fethedildiği gün “Bugün merhamet günüdür” (الیوم یوم المرحمه) nidasıyla genel af ilan etmiştir.

Savaşın Nedeni

Ana Madde: Hudeybiye Barış Antlaşması

Bu savaş Kureyşlilerin Hudeybiye antlaşmasını ihlal etmesi sonucunda meydana gelmiştir. Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarının ardından, hicretin altıncı yılında Hudeybiye bölgesinde Müslümanlar ile müşrikler arasında on yıl sürecek bir barış anlaşması imzalandı.[1]

Ancak anlaşmadan iki yıl sonra Kureyş müşrikleri anlaşmayı ihlal ettiler. Huzae Oğulları kabilesi Müslümanlarla Bekir Oğulları kabilesi de Kureyş’le müttefikti. Ama hicretin sekizinci yılında bu iki kabile arasında meydana gelen savaşta, Kureyş müşrikleri Bekir Oğulları kabilesinin lehine, Huzae Oğulları kabilesinden bazı kişileri öldürdü. Bu, Hudeybiye barış antlaşmasının ihlali anlamına geliyordu. Ebu Süfyan Medine’ye giderek şahsen özür dilese de özrü kabul edilmedi ve Allah Resulü (s.a.a) kısa bir süre sonra, barış zamanında ve İslam’ın yayılmasıyla toplanan büyük bir orduyla Mekke’nin fethi için yola çıktı.[2]

Ordunun Toplanması

Allah Resulü (s.a.a) Müslüman olan bedevi Araplara “Allah’a ve ahiret gününe inanan Ramazan ayında Medine'de bulunsun” mesajını gönderdi. Bunun yanında diğer kabilelere de elçiler göndererek onları savaşa davet etti. İslam ordusunun sayısının on bin kişi olduğunu ve farklı kabilelerden toplanan askerlerin kabile ve sayılarını ise, şöyle zikretmişlerdir:

  • Muhacirler; 700 savaşçı ve 300 at.
  • Ensar; 4000 savaşçı ve 500 at.
  • Muzeyne; 1000 savaşçı, 100 at ve 100 zırh.
  • Eslem; 400 savaşçı ve 300 at.
  • Cuheyne; 800 savaşçı ve 50 at.
  • Ka’b b. Amr Oğulları; 500 savaşçı.
  • Süleym Oğulları; 700 savaşçı.
  • Gıfar Oğulları; 400 savaşçı.
  • Diğer kabilelerden ise, yaklaşık 1500 savaşçı.[3]

Mekke’ye Hareket

Allah Resulü (s.a.a) İslam ordusu ile Mekke’ye doğru yola çıktı. Muhacirlerden “Hatib b. Ebi Beltaa” adlı biri, İslam ordusu daha harekete geçmeden önce “Sara” adındaki bir kadını, İslam ordusunun harekete geçtiği haberini Kureşylilere iletmesi için yolladı.[4] Ancak Resulü Ekrem (s.a.a) onların bu eyleminden haberdar oldu ve Hz. Ali (a.s), Zübeyr ve Mikdad’ı ne pahasına olursa olsun, o casus kadını yakalamaları için görevlendirdi.[5]

Onlar, casusluk yapan kadını Medine ve Mekke yolu arasındaki “Ravzatu’l Hah”da (Hah bahçesi) ve başka bir rivayete göre “Halika” bölgesinde yakalayarak Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) huzuruna getirdiler.[6]

Hz. Fahri Kâinat efendimiz (s.a.a) Kureyş’in İslam ordusunun harekete geçtiğinden haberdar olmaması için çok fazla özen gösterdi. Bundan dolayı İslam ordusu Mekke’nin birkaç km. uzaklığındaki “Merru’z-Zahran” bölgesine varana kadar, Mekke ahalisi ve casuslarının İslam ordusunun hareketinden hiçbir haberleri olmadı.[7]

Mekke’nin İleri Gelenlerinin Teslim Olması

İslam ordusu Merru’z-Zahran bölgesine varınca, Hz. Peygamber (s.a.a) bütün noktalarda ateş yakılmasını emretti. Toplamda on bin ateş yakıldı. Haber almak için gelen Ebu Süfyan, Budeyl b. Verka ve Hekim b. Hizam uzaktan ateşlerin yandığını görünce, endişeye kapılarak Havazin kabilesinin kendilerine saldırmak için geldiğini düşündüler. Ancak Ebu Süfyan biraz daha yakınlaşınca İslam ordusunu gördü.

Hz. Resulullah'ın (s.a.a) amcası Abbas, onları Müslüman olması için Allah Resulü’nün (s.a.a) yanına getirerek: “Ben onlara güvence verdim ve sizinle görüşmek istiyorlar” dedi. Allah Resulü (s.a.a) de onları huzuruna kabul etti. Onlar bütün geceyi Hz. Resulullah’ın (s.a.a) çadırında geçirdiler. İslam Peygamberi (s.a.a) onlardan bazı şeyler sorduktan sonra, İslam’a davet ederek şöyle buyurdu: “La ilahe illallah deyin ve benim Allah’ın Resulü olduğuma şehadet getirin.” Bunun üzerine ikisi şehadet getirdi. Ancak Ebu Süfyan “La ilahe illallah” dedikten sonra, Allah Resulü’nün (s.a.a) risaletine şehadet getireceği zaman şöyle dedi: “Ey Muhammed! Bu konuda benim gönlümde bir şüphe - sıkıntı var, bu sonraya kalsın” dedi ve ertesi günün sabahı Hz. Muhammed’in (s.a.a) peygamberliğine şehadet getirdi.[8]

Mekke’ye Giriş

Hz. Fahri Kainat efendimiz (s.a.a) Ramazan ayının onunda, Ensar, Muhacir ve Medine çevresindeki kabilelerden olmak üzere on bin Müslümandan oluşan büyük bir ordunun başında Mekke’ye doğru hareket etti.[9] Bazı siret yazarları ve tarihçiler, Mekke’nin mübarek Ramazan ayının on üçünde fethedildiğini zikretmişlerdir.[10] Ancak Şia ve Ehlisünnet âlimlerinin geneli, mübarek Ramazan ayının yirmisinde Mekke’nin fethedildiğini belirtmişlerdir.[11]

Mekke’nin Fethi gününde Müslümanlar “Bizler, gerçekten yaratanın seçkin kullarıyız ” (نحن عباداللَّه حقا حقا) sloganlarıyla Mekke’ye girdiler.[12]

Genel Af

Allah Resulü (s.a.a), Mekke’nin fethi günü kendisiyle beraber hareket eden bin kişilik zırhlı birlikle Mekke şehrine girdi. Sa’d b. Ubade İslam ordusu bayrağıyla Ebu Süfyan’ın önünden geçerken, “Ey Ebu Süfyan! Bugün savaş ve öldürme günüdür. Bugün saygıların ortadan kalkacağı gündür. Allah Kureyş’i hakir ve zelil kılacaktır” diye bağırdı. Hz. Resulullah (s.a.a) Ebu Süfyan’ın yanına geldiğinde Ebu Süfyan, Efendimize (s.a.a) şöyle dedi: "Siz akrabalarınızın öldürülmesini mi emrettiniz? Allah için kavmine acı. Çünkü sen, insanların en hayırlısı ve akrabalık bağlarını en çok gözeten kimsesin." Bunun üzerine İslam Peygamberi (s.a.a), "Bugün merhamet günüdür. Bugün Allah Kureyş’i iman vesilesi ile aziz kılacaktır" diye buyurdu[13] ve ardından İmam Ali'ye (a.s) Sa’d b. Ubade’den bayrağı alarak kendisinin Mekke'ye taşımasını emretti.[14]

Mekke’nin fethinden sonra Hz. Fahri Kâinat Efendimiz (s.a.a) Kâbe’nin kapısının önünde durarak genel af ilan etti. Daha sonra Kureyş’in ileri gelenlerine bakarak şöyle buyurdu: “Şimdi ne diyorsunuz (ne düşünüyorsunuz)?” Kureyş’in ileri gelenleri şöyle dediler: "Biz hayır düşünüyor ve hayır umuyoruz. Sen bizim için kerem sahibi bir kardeş ve kerem sahibi bir yeğensin. Şimdi de kudret sahibisin." Allah Resulü (s.a.a) onların bu cevabı üzerine şöyle buyurdu: “Ben, kardeşim Yusuf’un kardeşlerine söylediği sözü söylüyorum: Bugün sizin üzerinize bir kınama yoktur ve merhametlilerin en merhametlisi olan Allah sizi bağışlasın.[15]

Tuleka Grubu

Allah Resulü’nün (s.a.a) affına mazhar olan Ebu Süfyan ve diğerleri “Tuleka” olarak meşhur oldular. Sözlükte “âzat edilmiş ve serbest bırakılmış” anlamındaki “talikin” çoğulu olan “tuleka” kelimesi, Hz. Peygamber (s.a.a) tarafından Mekke’nin fethinde Kureyşliler’e hitaben söylenmesinin ardından terimsel anlam kazanmıştır. Mekke’yi fetheden Resulü Ekrem (s.a.a) kendilerine yapılacak muameleyi endişe ile bekleyen Kureyş’in ileri gelenlerine, “Size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?” diye sormuş ve onlar da “Bize hayırla davranacağını umuyoruz. Çünkü sen kerem sahibi bir kardeş ve kerem sahibi bir kardeşin oğlusun” cevabını verince, “Size Yusuf’un (a.s) kardeşlerine hitap ettiği gibi hitap edeceğim” diyerek, “O halde gidiniz; hepiniz serbestsiniz” buyurmuştur.[16]

Başka bir yerde Allah Resulü’nün (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Kureyş tulekası ve Sakif utekası (kölelikten azat edilenler) dünya ve ahirette birbirlerinin velileridirler” (الطلقاء من قریش و العتقاء من ثقیف، بعضهم أولیاء بعض فی الدنیا و الآخرة)[17]

Bu lakabı bir tür noksanlık sayan insanlar, bu lakabı taşıyanlara kötü gözle bakmışlardır.[18] İkinci halife Ömer de tulekayı ve evlatlarını hilafete uygun görmemiş ve bu konuyu şura ehline de hatırlatmıştır.[19] Müminlerin emiri İmam Ali de (a.s) Muaviye’ye yazdığı bir mektupta bu hususa değinmiş ve onu tuleka’dan saymıştır.[20]

Genel Aftan İstisna Edilenler

Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) genel af ilan ettikten sonra bazılarını bu aftan müstesna kıldı ve Kâbe’nin örtüsünün altında olsalar bile, onların görüldükleri yerde öldürülmelerini emretti.[21] Elbette genel aftan müstesna kılınanların tamamı öldürülmedi ve yarıdan çoğu emanname (güvence) aldılar.

Erkekler:

  • İkrime b. Ebi Cehl: İslam ordusu Mekke’ye girmeden önce İkrime kaçtı. Ama önceden Müslüman olan eşi Allah Resulünün (s.a.a) huzuruna gelerek, onun için eman aldı.[22]
  • Safvan b. Ümeyye: Cidde’ye kaçtı ve Umeyr b. Veheb Cehmi onun için eman aldıktan sonra İslam Peygamberi’nin (s.a.a) yanına geri döndü. Safvan, Müslüman olmak için Allah Resulü’nden (s.a.a) iki ay mühlet istedi ve Resulullah (s.a.a) ise, ona dört ay fırsat verdi. Neticede bir müddet sonra Müslüman oldu.[23]
  • Abdullah b. Ebi Serh: Üçüncü halife Osman’ın sütkardeşi olan Abdullah b. Ebi Serh, Müslüman olduktan sonra mürtet olmuştu. Osman b. Affan onun için eman aldı.[24]
  • Abdullah b. Hatal: Müslüman birini öldürmüş ve mürtet olmuştu.[25] Kendisi de Mekke’nin fethinden sonra Müslümanların eliyle öldürüldü.[26]
  • Huveyris b. Nukayz: Mekke’de İslam Peygamberi’nin (s.a.a) aleyhine şiirler yazan Huveyris, genel af ilan edildiğinde bu affı dikkate almayarak evinden çıkıp kaçtı ve yolda öldürüldü.[27]
  • Mikyas b. Subate veya Zubabe; Müslümanlardan birini öldürdükten sonra kaçan ve mürtet olan Subate, Numeyle b. Abdullah Kenani tarafından öldürüldü.[28]
  • Eslem b. Zeb’ari: Necran’a kaçtı. Ama bir müddet sonra Müslüman oldu ve emanname aldı.[29]
  • Vahşi b. Harb: Hz. Peygamberi Ekrem’in (s.a.a) amcası Hamza b. Abdulmuttalib’in katili olan Vahşi, bir müddet sonra Allah Resulü’nün (s.a.a) huzura gelerek eman aldı.

Kadınlar:

  • Utbe’nin Kızı Hind: Muaviye’nin annesi.
  • Amr b. Abdulmuttalib’in cariyesi Sara: İslam ordusunun hareketinden önce müşriklere casusluk yapan[30] Sara için eman alındı. Sara, ikinci halife Ömer’in hilafeti döneminde öldü.[31]
  • Abdullah b. Hatal’ın iki cariyesi: “Kureybe” ve “Fertane” adlı bu iki cariye[32] şarkıcıydı. Hz. Peygamber’e (s.a.a) hakaret içeren şarkılar söyleyerek müşrikleri eğlendirir ve içki âlemlerinde Resulullah’ı (s.a.a) öldürecek olanları öven şiirler ve şarkılar teğanni ederek, rakkaselik yaparlardı. Onlardan birisi öldürüldü ve diğeri ise, (bazı kaynaklarda Fertane olduğu nakledilmiştir) Müslüman oldu.[33]

Hz. Fahri Kâinat Efendimizin (s.a.a) Konuşmasından Bir Kesit

“Bilmelisiniz ki Cahiliye Devrine ait olup, iftihar vesilesi yapılarak gelinen her şey, kan, mal davaları... bunların hepsi, bugün şu ayaklarımın altında kalmış ve ortadan kaldırılmıştır. Allah sizden cahiliyye gururu ile ve yine o döneme ait atalarla böbürlenme geleneğini giderdi. Müslüman, Müslümanın kardeşidir ve bütün Müslümanlar kardeştirler. Hepiniz topraktan yaratıldınız ve Allah katında en değerliniz en takvalı olanınızdır. Savaşta güçlü olan da zayıf olan da eşit olarak ganimet alır. Cephenin sağında veya solunda yer almak, ganimet almada farklılık oluşturmaz. Müslümanların kanı muhteremdir ve korunması gereklidir. Müslümanlar, düşmanların karşısında bir olmalı ve el birliğiyle harekete etmelidirler. İyi bilmelisiniz ki ne bir kâfir için bir Müslüman öldürülür ve ne de onlardan taahhüt sahibi olanlar, taahhütleri döneminde öldürülürler.”[34]

Putların Kırılması

Mekke’nin fethinden sonra Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) putları kırmaya koyuldu. Peygamberi Ekrem’in (s.a.a) emri üzere, İmam Ali (a.s) Peygamberimizin (s.a.a) mübarek omuzuna çıktı ve putları birbiri ardınca alaşağı etti.[35] Putları kırdıktan sonra da “Ve de ki: Hak geldi, batıl yok olup gitti. Gerçekten batıl yok olmaya mahkûmdur.[36] ayeti nazil oldu.[37]

Müminlerin emiri Hz. Ali’nin (a.s) Allah Resulü’nün (s.a.a) mübarek omuzuna çıkarak putları alaşağı etme hadisesini Ehlisünnet âlimlerinin birçoğu kitaplarında nakletmişlerdir. Nitekim Ahmed b. Hanbel, Ebu Ya’la Mevsili, Ebu Bekir Hatib “Tarih-i Bağdadi” kitabında, Muhammed b. Sebbağ Zaferani “el-Fezail” kitabında, Hafız Ebu Bekir Beyhaki, Gazi Ebu Ömer ve Osman b. Ahmed kendi kitaplarında, Sa’lebi tefsirinde, İbn-i Mürdeveyh “el-Menakıb” kitabında, İbn-i Mende “el-Marife” kitabında, Taberi “el-Hasais” kitabında, Hatib Harezmî “el-Erbain” kitabında ve Ebu Ahmed Cürcani “et-Tarih” kitabında bu hadiseyi zikretmiştir.[38] Aynı şekilde Ebu Abdullah Ca’l, Ebu’l-Kasım Hasekani ve Ebu’l-Hasan Şazan bu hadisenin ispatı için kitaplar kaleme almışlardır.[39]

Ölenler

Mekke’nin fethi gününde yolu kaybeden Kürz b. Cabir el-Fahri[40] ve Hüneys b. Halid Eş’ari[41] veya Halid Eş’ari[42] adlı iki kişi dışında Müslümanlardan hiç kimse öldürülmedi. Bu iki kişi ayrı bir yoldan gittiklerinden dolayı müşriklerin eline düşmüş ve onlar tarafından şehit edilmişlerdir.[43]

Mekke’nin Fethinin Getirileri

Allah’ın Müslümanlara verdiği kudret vaadi Mekke’nin fethiyle gerçekleşti. Mekke, Müslümanların kontrolü altına girdi ve müşrikler sonsuza kadar yenilgiye uğratılmış oldu. Mekke’nin fethedilmesiyle Arap yarımadasında, hiçbir kabile veya kabilelerin oluşturduğu birliklerin karşı koyamayacağı büyük bir askeri kuvvet şekillendi. Bir müddet sonra da Arap yarımadasının tamamına yakını Müslüman oldu. Bu fethin Mekke’ye çok fazla dini, siyasi ve toplumsal getirileri olmuştur.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. İbn-i Hişam, c. 2, s. 784; İbn-i Esir, c. 2, s. 204.
  2. İbn-i Esir, c. 2, s. 239 - 244.
  3. Tarih-i Yakubi, c. 2, s. 58, Beyrut, 1379.
  4. Ensabu’l Eşraf, c. 1, s. 354.
  5. Tarih-i İbn-i Haldun, metnin tercümesi, c. 1, s. 441.
  6. Tarih-i İbn-i Haldun, metnin tercümesi, c. 1, s. 441.
  7. Tarihu’t-Taberi, c. 3, s. 50.
  8. Vakıdi, Meğazi, c. 2, s. 655.
  9. Tarih-i İbn-i Haldun, c. 2, s. 458.
  10. El-Bidaye ve’n-Nihaye (İbn-i Kesir), c. 4, s. 326.
  11. Tarihu’t-Taberi, c. 2, s. 343.
  12. El-Kâfi, c. 5, s. 47.
  13. Vakıdi, Meğazi, c. 2, s. 822.
  14. El-İrşad, c. 1, s. 53.
  15. Meğazi, c. 1, s. 701.
  16. Kurbu’l Esnad, s. 384; Emtau’l Esma, c. 1, s. 391.
  17. Şeyh Tusi, s. 268.
  18. El-İsabe, c. 4, s. 301.
  19. El-İsabe, c. 4, s. 70.
  20. Vak’atu Sıffin, s. 29.
  21. El-Garat, s. 124.
  22. El-İstiab, c. 3, s. 1082.
  23. El-Meğazi, metnin tercümesi, s. 653.
  24. Delailu’n-Nubuvve, c. 5, s. 63.
  25. İbn-i Esir, Kamil, tercüme, c. 7, s. 295.
  26. Emtau’l Esma, c. 1, s. 399.
  27. El-Kamil, tercüme, c. 7, s. 296.
  28. Futuhu’l Buldan, metnin tercümesi, s. 60.
  29. Futuhu’l Buldan, metnin tercümesi, s. 61.
  30. Ensabu’l Eşraf, c. 1, s. 354.
  31. Zindiganiyi Muhammed (s.a.a), tercüme, c. 2, s. 273.
  32. Ensabu’l Eşraf, c. 1, s. 357; (baskı Zekkar, c. 1, s. 453); Tarih-i Yakubi, tercüme, c. 1, s. 420.
  33. Tarihu’t-Taberi, tercüme, c. 3, s. 1187.
  34. Meğazi, c. 1, s. 639 - 640.
  35. Et-Taraif, İbn-i Tavus, c. 1, s. 80.
  36. İsra Suresi, 81. ayet.
  37. Et-Taraif, İbn-i Tavus, c. 1, s. 80.
  38. Et-Taraif, İbn-i Tavus, c. 1, s. 81.
  39. Et-Taraif, İbn-i Tavus, c. 1, s. 81.
  40. El-İstiab, c. 3, s. 1310.
  41. Usdu’l Ğabe, c. 1, s. 319.
  42. İmtau’l Esma, c. 1, s.391.
  43. El-İstiab, c. 3, s. 1310.

Bibliyografi

  • İbn-i Esir, Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed el-Cezeri (vefat 630), Usdu’l Ğabe fi Marifeti’s-Sahabe, Beyrut, Daru’l Fikir, 1409.
  • İbn-i Haldun, Abdurrahman b. Muhammed (vefat 808), Dîvânu'l Mubtede' ve'l-Haber fî Tarihi’l Arabi ve’l-Berber ve Men Asarehum min Zevi’ş-Şa’ni’l Ekber, tahkik: Halil Şahade, Beyrut, Daru’l Fikr, Tab’atu’s-Saniye, 1408 / 1988.
  • İbn-i Hacer Askalani, Ahmed b. Ali (vefat: 852), el-İsabe fi Temyizi’s-Sahabe, tahkik: Adil Ahmed Abdu’l Mevcut ve Ali Muhammed Muavvez, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, Tab’atu’l Uvla, 1415.
  • İbn-i Haldun, el-İber Tarih-u İbn-i Haldun, tercüme: Abdu’l Muhammed Ayeti, Müessese-i Mutalaat ve Tahkikat-i Ferhengi, birinci baskı, 1363.
  • İbn-i Hişam, es-Siretu’n-Nebeviyye, baskı: Süheyl Zekkar, Beyrut, 1412.
  • Belazuri, Ahmed b. Yahya b. Cabir (vefat: 279), Kitab-u Cumel-u Men Ensabu'l Eşraf, tahkik: Süheyl Zekkar ve Riyad Zerkeli, Beyrut, Daru’l Fikr, birinci baskı, 1417.
  • Sakafi, İbrahim b. Muhammed (328), el-Garat, Daru’l Kitab, Kum, 1410, birinci baskı.
  • Himyeri, Abdullah b. Cafer, Kurbu’l İsnad (Tab’atu’l Hadise), Müessese-i Alu’l-Beyt, Kum, 1413, birinci baskı.
  • Şeyh Tusi, Muhammed b. Hasan, el-Emali, Tusi, Daru’s-Sakafe, Kum, 1414, birinci baskı.
  • Şeyh Müfid, el-İrşad, tercüme: Resul Mahallati, İslamiyye, Tahran, ikinci baskı.
  • Taberi, Tarihu’l Umem ve’l-Muluk, tahkik: Muhammed Ebu’l-Fazl İbrahim Beyrut, Daru’t-Turas, Tab’atu’s-Saniye, 1387.
  • Kuleyni, Muhammed b. Yakub b. İshak (328), el-Kâfi, Musahhih: Gaffari Ali Ekber ve Ahundi, Muhammed, Daru’l Kutubu’l İslamiyye, Tahran, 1407, dördüncü baskı.
  • Makdisi, Mutahhar b. Tahir (vefat: 507), el-Bed’u ve’t-Tarih, Bur Said, Mektebetu’s-Sakafeti’d-Diniyye.
  • Nasr b. Muzahim, Vak’atu’s-Sıffin, Mektebetu Ayetullah Mer’aşi Necefi, Kum, 1404, ikinci baskı.
  • Vakıdi, Muhammed b. Ömer (vefat: 207), Kitabu’l Meğazi, tahkik: Marsden Johannes, Beyrut, Müessesetu’l A’lemi, Tab’atu’s-Saniye, 1409.
  • Yakubi, Ahmed b. Ebi Yakub b. Cafer b. Veheb b. Vadihu’l Katib el-Abbasi (vefat: 292’den sonra), Tarihu’l Yakubi, Beyrut, Daru Sadır.