Bedir Savaşı

Öncelik: a, kalite: c
linksiz
resimsiz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
Bedir Gazvesi
TarihHicretin ikinci yılı Ramazan ayı
YerHicaz nahiyesinde bulunan Bedir bölgesi
ÖzellikleriMedine'nin 130 km güneybatısı
SonucuMüslümanların kesin zaferi
NedeniMekke müşriklerinin Müslümanlara yaptığı işkence ve zulümlerin telafisi
Savaşanlar313 kişilik İslam Ordusu
950 kişiden oluşan Kureyş müşriklerinin ordusu
KomutanlarHz. Muhammed (s.a.a)
Ebu Cehil
İslam Ordusunun KayıplarıMüslümanlardan on dört kişinin (Muhacilerden 6 ve Ensar’dan 8) şehadeti
Müşriklerin Telefatları70 ölü ve 70 esir

Bedir gazvesi veya Bedru’l-Kübra (Arapça: غَزْوَة بدر), Hicretin ikinci yılının Ramazan ayının 17’sinde Bedir’de Müslümanlar ve Kureyş müşrikleri arasındaki meydana gelen ilk ve en önemli savaştır. Bu savaşta Müslümanlar müşriklerden sayıca az olmalarına rağmen galip gelmişlerdir. Tarihi kaynaklara göre Müslümanların bu savaşı kazanmalarının ana nedeni, başta Hz. Ali (a.s) ve Hz. Hamza olmak üzere Müslümanların fedakarca ve yiğitçe çarpışmalarıdır. "Bedru’l-U’la" ve "Bedru’l-Mev’ud" gazveleri de "Bedir" adıyla zikredilmiştir. Ancak tarihi kaynaklardaki Bedir savaşı veya gazvesinden kasıt Bedru’l Kübra’dır.

Bedir Bölgesi

Medine’nin 130 km güneybatısında bulunan Bedir bölgesi, Mekke’ye yaklaşık 310 km ve Kızıl denize ise, yaklaşık 45 km uzaklıktadır. Günümüzde gelişmiş bir şehirdir. Büyük Hicret yolu yapılmadan önce, Mekke'den gelip Medine'ye ve Medine’den gelip Mekke’ye giden yolcuların geçiş güzergahı idi. Günümüzde yolcular buradan geçmemektedir. Bu bölgede bulunan Bedir savaşı şehitlerinin anıtı, Müslümanların ziyaretgahıdır. Şehitlerin kabristanının yanında bir de umumi mezarlık bulunmaktadır.[1]

Bedir Savaşının Nedenleri

Meşhur görüşe göre bu önemli hadise, Hicretin ikinci yılı Ramazan ayının on yedisi[2] Cuma sabahı ve başka bir rivayete göre de Ramazan ayının on yedisi veya on dokuzu pazartesi günü[3] meydana gelmiştir. Hicretten öncesine kadar farklı şekillerde müşriklerin işkence, eziyet ve sürgünlerine maruz kalarak, ev ve yurtlarından edilen[4]Müslümanların hac yapmaları da yasaklanmıştı.[5] Ama bütün bunlara rağmen, Allah tarafından Kureyş’li müşriklerle savaşma izinleri olmayan Müslümanlar, sadece sabırlı olmaya davet ediliyorlardı. Müslümanların Medine’ye hicret etmesinden sonra, Allah-u Teâlâ Müslümanlara karşı yapılan bu zulümlere karşılık, onlara savaşma izni verdi.[6] Müslümanlar, Bedir savaşı öncesine kadar Kureyş’e darbe vurma ve onların kervanlarını ele geçirme hedefiyle birkaç seriyye ve gazve yaptılarsa da Nahle seriyyesinin dışında, diğerlerinin hiçbirinden bir sonuç alamadılar.

Bedir savaşından yaklaşık bir buçuk ay önce, Haram ayda ve Abdullah b. Cahş’ın komutası altında meydana gelen bu Seriyye (Nahle seriyyesi), müşriklerden bir kişinin (Amr b. Hadremi) öldürülmesi, iki kişinin esir alınması ve ticaret kervanının da ganimet olarak ele geçirilmesi ile sonuçlandı.[7] Bu yenilgiyi Arap kabileleri arasında kendileri için bir utanç kaynağı sayan Kureyş, Amr b. Hadremi’nin intikamını alma peşindeydi. Bu konunun Bedir savaşının meydana gelmesinde önemli bir rolü bulunmaktadır. Müslümanların eline geçmeyen ticaret kervanlarından biri de Gazze’ye doğru giden ve Ebu Süfyan’ın başını çektiği kervandı.[8] İslam Peygamberi (s.a.a) Zu’l Üşeyre’ye kadar (Medine’den 5 menzil ileri) ilerledi ve onu ele geçiremeyince[9] tekrar Medine’ye döndü.

Ebu Süfyan aldığı uyarı ve duyumlarla, dönüşte Müslümanların kendini beklediğini ve onların taarruzlarına maruz kalacağını çok iyi biliyordu. Bundan dolayı Tebuk bölgesinde Damdam b. Amr’ı Kureyş’i yardıma getirmesi için Mekke’ye gönderdi.[10] Diğer taraftan, Peygamber efendimizin (s.a.a) habercileri ve bir rivayete göre de Cebrail, kervanın Gazze’den Mekke’ye doğru yöneldiği haberini verdiler.[11]

İki Ordunun Savaş Öncesi Eylemleri

Müslümanların Medine’den Çıkması

Kervanın Gazze’den Mekke’ye dönmesiyle Allah-u Teala, Resulünü (s.a.a) müşriklerin kervanına veya ordusuna karşı muzaffer olmaları için Medine’den çıkmasını emretti.[12] Allah Resulü de (s.a.a) bunu ilan ederek Medine’den ayrıldı. İslam peygamberi (s.a.a) meşhur bir görüşe göre, Ramazan ayının 12’si veya 13’ünde ashabından 313 kişiyle[13] birlikte Medine’den ayrıldı.[14] İlk duraklama (mola) yerine varınca, orduyu kontrol eden Allah Resulü (s.a.a) birkaç kişiyi yaşlarının küçük olmasından dolayı geri döndürdü.

Ebu Süfyan’ın Mekke’deki Eylemleri

Öte yandan Şam’da, Müslümanların Kureyş kervanıyla mücadele etmek için hazırlık yaptığına dair bilgi alan Ebu Süfyan, Mekke’ye bir elçi yollayarak, Mekke ahalisinden mallarını korumak için yardım istedi. Tamamının veya çoğunluğunun bu kervanda payı olan Mekke halkı, Ebu Süfyan’ın emriyle kışkırtıcı bir şekilde iletilen haberi duyar duymaz, Ben-i Adiy b. Ka’b haricinde bütün aşiretlerden oluşan 950 kişilik bir orduyla ve yerine As b. Haşim’i gönderen Ebu Leheb dışında Mekke’nin bütün eşrafları Ebu Cehil (Amr b. Hişam) Mahzumi’nin önderliğinde Bedir’e doğru hareket ettiler. Oysa Utbe, Şeybe ve Ümeyye b. Halef gibi bu savaşta öldürülen Kureyş büyüklerinden bazıları, bu savaşa karşı idiler.[15]

Müslümanların Bedir’deki Düzeni

Peygamber Efendimiz (s.a.a) birkaç menzili geçtikten sonra, Ramazan ayının on beşinde Ravha’ya ulaştı ve orada bulunan kuyunun yanında namazını eda ettikten sonra, Ebu Cehil ve Zem’ b. Esved gibi Kureyş büyüklerine beddua etti.[16] Cebrail (a.s) Bedir yakınlarında, Allah Resulü'ne (s.a.a) Kureyş ordusunun yakınlaştığını haber verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.a) meşveret (görüş almak) için ashabını bir araya topladı ve savaş konusundaki görüşlerini aldı. Nakledilenlere göre, ilk olarak Ebu Bekir ve Ömer söz aldı. Ancak sözleri nakledilmediğinden[17] belirttikleri görüşlerin benimsenmediği anlaşılmaktadır. Sadece Vakid-i, ikinci halifenin Kureyş ordusu karşısında Müslümanların gücünden tamamen ümitsizlik ve korku içeren sözlerini nakletmiştir. Ama Muhacirlerden Mikdad şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü! Kalplerimiz seninledir. Allah’ın sana emrettiği neyse ona uy. Allah’a andolsun ki biz asla sana, İsrailoğulları’nın Musa’ya (a.s) söylediği sözü söylemeyeceğiz. Hz. Musa (a.s) onları cihada davet ettiğinde, İsrailoğulları, Kelimullah’a şöyle dediler: “Ey Musa! Sen ve rabbin gidin ve cihat edin, bizler de burada oturacağız.” Fakat biz, bunların tam tersini sana diyoruz: Rabbi’nin himayesi altında cihat et ve biz de senin yanında savaşalım.”[18]

O ana kadar görüşünü bildirenlerin hepsi Mekkeli'ydi. Bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.a) Ensar’ın görüşünü öğrenmek için sözlerini tekrar etti ve görüşlerini bildirmelerini istedi. Evs kabilesinin reisi Sa’d b. Muaz Ensari, Ensar adına, Ensar’ın Allah Resulünün (s.a.a) emirlerine tabi olduğunu ilan ederek, şöyle dedi:

“Ey Allah’ın resulü! Biz sana iman ettik; dininin hak olduğuna dair seni tasdik ettik. Bu konuda biat ettik ve sözleşme düzenledik. Siz neye karar verirseniz, biz size tabi olacağız. Seni risalete seçen Allah’a andolsun ki eğer şu denize de dalsanız (Kızıl denize işaret ederek), biz de sizin peşinizden dalarız ve içimizden bir kişi bile size tabi olmaktan kaçınmaz. Biz asla düşmanla yüz yüze gelmekten korkmuyoruz; gözlerimiz aydınlık olsun diye, biz bu yolda hizmet ve fedakarlıklarımızı göstermeye hazırız. Bizi Allah’ın emri ile nereyi uygun bilirsen, oraya götür.”

Mikdad ve Sa’d’ın sözlerinden dolayı sevinen Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Allah-u Teâlâ bana iki gruptan birine (ticaret kervanına veya Mekke’den gelen orduya) karşı zafer kazanacağımızın müjdesini verdi.”[19] Müslümanlar, Hz. Peygamber’in (s.a.a) bu sözleriyle savaş bayraklarını dalgalandırarak, yola koyuldular. Ramazan ayının on yedisinde Bedir’e ulaşan İslam ordusu Cubab b. Munzir’in tavsiyesi üzerine, düşmana en yakın olan kuyunun yanına yerleştiler. O gece yağmurun yağması da Müslümanların ayakları altındaki kumlu toprağın sertleşmesine ve Mekkelilerin hareket bölgesinin ise, bataklığa dönüşmesine neden oldu.[20]

Müşriklerin Bedir’deki Düzeni

Diğer taraftan, korku içerisinde olan Ebu Süfyan ihtiyatlı bir şekilde Bedir yakınlarında mola verdi ve yaptığı incelemeden sonra, Müslümanların Bedir havalisinde olduğunu öğrendi. Bunun üzerine hemen kervanın yolunu değiştirerek, sahil yolundan Mekke’ye doğru yola koyuldu. O sıra henüz Cuhfe’de bulunan Kureyşlilere haber göndererek, onları Mekke’ye geri dönmeleri için teşvik etti. Bu haber üzerine, Talib b. Ebi Talib ve Ben-i Zuhre kabilesinin bütün fertleri (ve aynı şekilde Ben-i Adiy de) yolun yarısından geri döndüler. Bir grupta, Arap kabileleri ve Müslümanlar karşısında gövde gösterisi yapmak isteyen Ebu Cehil'in baskısı sonucu yollarına devam etmek zorunda kaldılar.

İslam ordusunun Bedir’e girmesinden önce Bedir’e ulaşan Kureyş ordusu, Akankal tepelerinin arkasına yerleşti. Umeyr b. Vehb Cumehi ve Ebu Usame Cuşemi, sırayla Müslümanların durumu hakkında bilgi almak için görevlendirildiler. Her ikisi de Müslümanların sayılarının ve askeri techizatlarının az olduğunu, ancak tek vücut savaşmaya ve ölmeye (İslam için canlarını feda etmeye) hazır olduklarını bildirdiler.[21] Vakıd-i, Mekkelilerin Bedir’e yerleşmesinden sonra, Allah Resulünün (s.a.a) bir mesaj göndererek onları savaş konusunda uyardığı ve kendisinin de savaşa eğilimi olmadığını ilan ettiğini nakletmiştir.[22]

Kur’an’ın İki Ordunun Düzeni Hakkındaki Tabiri

Kur’an-ı Kerim Müslümanların ve müşriklerin konumu hakkında şöyle bir açıklamada bulunmuştur: “Hani siz (vadinin Medine'ye) yakın yakasında idiniz, onlar da uzak yakasında idiler, kafile ise sizden aşağıda yer almıştı. Birbirinizle sözleşseydiniz, karşılaşma zamanı (ve yeri) konusunda anlaşamazdınız. akat Allah, gerçekleşecek olan işi gerçekleştirsin, helak olan apaçık delil üzere helak olsun, yaşayacak olan da apaçık delil üzere yaşasın diye böyle yaptı. Gerçekten Allah işitendir, bilendir.”[23]

Peygamber Efendimizin (s.a.a) Udvetu’d Dünya’daki Eylemleri

Allah Resulünün (s.a.a) emriyle İslam ordusunun elinde bulunan kuyu dışında bütün kuyular dolduruldu. Kureyş kervanı ve ordusu hakkında bilgi almak için de görevliler yollandı.[24]

Peygamber Efendimiz (s.a.a) Hz. Ali (a.s) gibi birkaç kişiyi bilgi almaları için Kureyş ordusunun yakınında bulunan kuyuya doğru gönderdi. Onlar, Kureyş’e su taşıyan iki kişiyle karşılaşarak, onları esir aldılar. Yapılan sorgulamanın ardından, çoğunu Kureyş’in ileri gelenlerinin oluşturduğu 900 ile 1000 kişilik Kureyş ordusunun bölgedeki tepelerin arkasına çadır kurdukları belli oldu.[25]

Gazve Hadiseleri

İki Ordunun Dağılımı

Sabah vakti Peygamberimizin (s.a.a) İslam ordusunun düzenini belirlediği sırada, Kureyş ordusu Akankal tepelerinden belirdi. Allah Resulü (s.a.a) onları görünce şöyle buyurdu: “Ya Rabbi! Kureyş gurur ve kibir ile seninle savaşmaya, resulünü yalanlamaya kalkışmıştır. Ya Rabbi! Bana vadettiğin yardımı gönder ve onları bu sabah vakti helak et.”[26] İslam ordusunun arkası güneşe ve Kureyş ordusunun ise, yüzü güneşe doğru dönüktü.[27] Bu savaşta sadece büyüklere ve belirli özel insanlara verilen liderlik sancağı ikab[28] ise Hz. Ali’nin elindeydi.[29]

İlk önce İslam peygamberi (s.a.a) bir mesajla, Kureyş ile savaşmaya eğilimi olmadığını ilan ederek, onları savaştan sakındırmaya çalıştı. Hakim b. Hüzzam gibi bazıları Allah Resulü'nün (s.a.a) bu mesajının insaflı olduğunu kabul ederek, dönme taraftarı oldular. Ancak Ebu Cehil’in savaşma isteği ve dik başlılığı (kibri) buna engel oldu.[30]

Daha sonra Allah Resulü (s.a.a) için bir gölgeliğin[31] yapıldığı ve Sa’d b. Muaz’ında Ensar’dan birkaç kişiyle peygamberi koruma görevini üstlendiği zikredilmiştir. Ancak Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde[32] ve tarih kaynaklarının çoğunda[33] Hz. Ali’den (a.s) nakledilen bir rivayete göre, Allah Resulü'nün (s.a.a) Bedir savaşı gününde düşmana en yakın olan bölgede yer aldığı ve Müslümanların savaşın şiddetlendiği anlarda ona sığındığı belirtilmiştir. Gölgeliğin savaşın komuta merkezi olarak yapıldığı ve Peygamberimiz'in (s.a.a) de bazen orada bulunduğu muhtemeldir.

Savaşın Başlaması ve Teke tek Savaş

Birebir ve teke tek savaşın başlamasından önce Ebu Cehil halkın duygularını tahrik etmek için Amir b. Hadremi’ye kafasını tıraş edip, başına toprak saçarak kardeşinin kanını talep etmesini emretti. Ayrıca İslam ordusunun saflarını dağıtmak için ilk hücum edenin Amir olduğu ama Peygamberimiz'in (s.a.a) ordusunun sebatla buna karşı koyduğu nakledilmiştir. Ebu Cehil ve Kureyş’in Utbe’ye söyledikleri iğneleyici sözleri, başlamaması için çaba gösterdiği savaşta Utbe'nin, iki oğlu Velid ve Şeybe ile beraber savaş meydanına ayak basan ve birebir savaşı başlatan ilk kişiler olmasına sebep oldu.[34]

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.a) Hz. Hamza, Hz. Ali (a.s) ve Ubeyde b. Haris’i savaş meydanına gönderdi. Hz. Hamza, Utbe’yi ve İmam Ali (a.s) de Velid’i öldürdü. Ubeyde de Hz. Hamza ve İmam Ali’nin (a.s) yardımıyla Şeybe’yi öldürdü. Hz. Ali’den (a.s) nakledilen bir rivayete göre, İmam Ali (a.s) her üçünün öldürülmesinde ortak idi.[35]

Savaşın Sonucu

Bedir şehitlerinin isimlerinin yer aldığı anıt

Utbe, Şeybe ve Velid’in öldürülmesinden sonra savaş şiddetlendi ama Allah’ın gaybi yardımları ve Müslümanların yiğitçe direnişiyle müşrikler kısa sürede mağlup oldu. Tarih kaynaklarında, İslam Peygamberi'nin (s.a.a) savaşın ortasında bir avuç toprak alıp Kureyşlilerin tarafına atarak onlara beddua ettiği ve bu hadisenin müşriklerin yenilip kaçmasına sebep olduğu nakledilmiştir. Kureyş ordusu ise, bütün varlıklarını savaş meydanında bırakıp kaçtılar ve Mekkelilere yenilgi haberini götürdüler.[36]

Bedir savaşı, Müslümanlardan on dört kişinin (Muhacilerden 6 ve Ensar’dan 8) şehadeti ve Kureyş’ten de yetmiş kişinin öldürülmesi ve aynı sayıda (70) müşrikin de esir alınmasıyla son bulmuştur.[37] İbn-i Kuteybe Kureyş ordusundan öldürülenlerin sayısının 50 ve esirlerin sayısının ise, 44 olduğunu zikretmiştir.[38] Ayrıca Ebu’l Futuh-u Razi öldürülenlerden 35’inin İmam Ali’nin (a.s) eliyle helak edildiğini yazmıştır.[39] Savaştan kaçıp çöle dağılanların ise, Müslümanlardan kurtulmak için gece olması için dakikaları saydıkları belirtilmiştir.[40]

Peygamber Efendimiz (s.a.a) Ebu Cehil’in (onu küfrün başı ve ümmetin Firavun'u olarak nitelemişti[41]) öldürüldüğü haberini alınca şöyle buyurdu: “Ey Rabbim! Vaadini gerçekleştirdin.”[42] Ebu Cehil iki genç tarafından, yani Muaz b. Amr ve Muaz b. Afra tarafından öldürülmüştü ve ölmesine ramak kala Abdullah b. Mes’ud gelerek başını bedeninden ayırdı.[43]

Allah Resulü'nün beddua ettiği ve öldürülmesini istediği Nufel b. Huveylid de Hz. Ali’nin (a.s) kılıcıyla öldürüldü. Onun öldürülmesinden sonra tekbir getiren Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Duamı kabul (icabet) eden Allah’a şükürler olsun.”[44]

Yarım günden fazla sürmeyen[45] Bedir savaşı, İslam tarihinin en önemli olaylarından birini meydana getirdi. Nitekim Allah Resulü (s.a.a) Bedir savaşı hakkında şöyle buyurmuştur: “Şeytan, Bedir günü dışında hiçbir gün, arefe gününde görüldüğü kadar zelil, hakir, huysuz ve öfkeli görülmedi.”[46]

Savaştan Sonraki Hadiseler

Ganimetlerin Taksimi ve Esirlerin Akıbeti

Kureyş ordusundan geriye kalan mallar peygamberin emriyle bir araya toplandı. Şehitlerin naaşları toprağa verildikten ve müşriklerin cesetleri kuyuya (Galib) atıldıktan, Hz. Muhammed’in (s.a.a) onlarla konuşmasından ve onların sözlerini çok iyi işittiklerini vurguladıktan sonra Müslümanlar, esirler ve savaşa katılanlar arasında dağıtılan ganimetlerle Medine’ye döndüler.

Mekke’de Müslümanlara işkence eden ve bu savaşta esir alınan iki kişi yolda ölüme mahkum edildi. Hz. Ali de (a.s) hükmü icra etti. Ümeyye b. Halef de esaretinin ilk anlarında Mekke’de vahşi bir şekilde işkence ettiği Bilal b. Ribah’ın eline düştü ve onunla girdiği mücadelede öldü. Ebu’l Bahteri (As b. Hişam) ise, Şi’bi Ebi Talip’deki iktisadi muhasara döneminde Müslümanlara yaptığı hizmetlerden dolayı ve zorla savaşa getirilen Ben-i Haşim fertleri ve bir veya iki kişi daha Peygamber'in (s.a.a) emriyle öldürülmekten muaf edildiler. Diğer esirler Medine’de Müslümanlar arasına dağıldılar ve Allah Resulü (s.a.a) onlara karşı iyi davranılmasını emretti. Hz. Peygamber'in (s.a.a) amcası Abdulmuttalib b. Abbas gibi çoğu fidye ödeyerek serbest kaldılar. Okuma ve yazma bilenler de Zeyd b. Sabit ve Ensar’ın diğer çocuklarına okuma yazma öğretme karşılığı serbest kaldılar. Fakir ve düşkün olan esirler de fidye ödemeden azat edildiler.[47]

Bedir Savaşının Medine’deki Yankıları

Resul-ü Kibriya (s.a.a) üç gün Bedir’de kaldı ve daha sonra Müslümanların zafer haberini Medine’ye ulaştırması için Zeyd b. Harise ve Abdullah b. Revaha’yı Esil’den Medine’ye gönderdi.[48] Medine’de Bedir savaşının hem Müslümanlar ve hem de Yahudi ve münafıklar[49] arasında büyük yankıları oldu. Bu zafer o kadar büyük ve önemliydi ki sadece Müslümanlar değil, belki münafık ve Yahudilerin geneli bile Zeyd b. Harise ve Abdullah b. Revaha’nın sözlerine inanmıyorlar ve "bunlar ne söylediklerini bilmiyorlar" diyorlardı.[50]

Hazrec büyükleri gibi insanlar bu haberi duyunca, Ravha’ya gelerek Bedir zaferinden dolayı Peygamber'i (s.a.a) tebrik ettiler ve bu gazveye katılmayanlar da Allah Resulü'nden (s.a.a) özür dilediler.[51]

Şarap içmenin henüz yasaklanmadığı o sıralarda birinci halife ve ikinci halife gibi bir grup Ebu Talha Ensari’nin evinde toplanarak, şarap içip Kureyş’in ölülerinin yasında şiirler okudular.

Allah Resulü onların bu eyleminden haberdar olur olmaz, kızgın ve hızlı bir şekilde Ebu Bekir'in yanına gitti. Peygamber’in (s.a.a) öfkeli yüzünü gören Ömer b. Hattab da Peygamber'in gazabından Allah’a sığınarak bir daha şarap içmeyeceğine dair yemin etti.[52] Zemahşeri bu şiirleri Ömer’e nispet vermiştir.[53]

Bedir zaferinin Medine'deki sonuçlarından biri de Ensar'ın müttefik oldukları Yahudilerin durumlarından kaygılanmalarıydı. Bundan dolayı da onlara “Kureyş’in Bedir’de başına gelenler sizin başınıza gelmeden İslam'ı kabul edin” dediler.[54]

Bedir Savaşının Mekke’deki Yankıları

Bedir savaşının Mekke’deki yankıları Medine’dekinden çok daha büyüktü. Mekkeliler de Medineliler gibi bu önemli olay karşısında, ilk önce duyduklarını inkar ederek, haberi getiren kişiyi hezeyanla itham ettiler.[55]

Ebu Süfyan müşriklerin Müslümanlara olan kin ve nefretlerini canlı tutmak için, onları ölülerine ağlamaktan, ağıt ve mersiye okumaktan ve aynı şekilde her türlü sevinç ve sürurdan men etti.[56] Ama Mekke bir ay boyunca yasa bürünmüştü; ölmüşlerine ağıt ve mersiye okumayan hiçbir ev yoktu. Kadınlar da saçlarını başlarını dağıtmışlardı. Kureyşliler kendi ölmüşlerine tarihi ve edebi kitaplarda zikredilen çok fazla hüzünlü ve kederli şiirler yazmışlardı.[57]

Mekkelilerin Bedir savaşında aldığı büyük musibet, bir yıl sonra Uhud savaşına yol açmakla kalmayıp, özellikle Emeviler olmak üzere Kureyş büyüklerinin kalplerinde büyük bir kin ve nefret oluşturdu. Bu kini hatta Müslüman olmalarından sonra bile ellerine geçirdikleri her fırsatta farklı şekillerde aşikar ettiler. Bu kin ve nefretin hedefinde de daha çok Allah Resulü'nün Ehlibeyti (a.s) ve Ensar vardı. Nitekim İmam Ali (a.s) Kureyş ve Emeviler'den şikayet ederek, onların kendisine yaptıkları zulüm ve düşmanlıklara işaret etmiştir.[58] Ehlibeyt'e (a.s) olan bu düşmanlığın doruk noktası ise, Kerbela’da zahir olmuştur. Nitekim Yezid şiirlerinde açıkça Bedir’in intikamının alındığını itiraf etmiştir.[59]

Kur’an’da Bedir Savaşı

Kur’an-ı Kerim’de Al-i İmran suresinin 12 – 13, 123 – 127; Nisa suresinin 77 – 78; Enfal suresinin 1 – 19, 36 – 51 ve 67 – 71. ayetlerinde Bedir savaşına değinilmiş ve ondan "Yevmu’l Furkan" olarak anılmıştır. Bu ayetlerde müşriklerin boş çabaları, özellikle A-li Firavun gibi geçmiş kavimlerin yaptıklarına benzetilmiş ve onların bu savaşa katılmalarının sebebi ise, Şeytanın aldatmacasına kanmak olarak zikredilmiştir.

Kur’an’ın buyruğuna göre, bazı Müslümanlar cihada gitmeye gönüllü değillerdi. Oysaki Müminlerin destekçisi olan Allah kafirlerin kalplerini titreterek, Müslümanların gözünde onların sayısını az göstermiş ve yağmur gibi diğer bütün yaptıklarıyla zaferi Müslümanlara nasip etmiştir. Bunlardan daha önemlisi, Bedir gününde melekler Müslümanların yardımına gelerek, onların kalplerinin kuvvetlenmesine sebep olmuştur.

Meleklerin nazil olması konusunu, Kur’an ayetlerinin yanı sıra, Bedir savaşında bulunan Müslüman (Hz. Ali (a.s)) ve müşriklerden (Ebu Süfyan gibi) bir grup da rivayet etmiştir. İslam düşünürlerine göre nazarında bu konu hakkında hiçbir şüphe yoktur. Peygamber Efendimiz'den (s.a.a) veya diğer Bedir ashabından nakledilen tefsiri ve tarihi rivayetlerde de bu olayın özellikleri zikredilmiştir.[60]

Kaynakça

  1. El-Ali, Salih Ahmed, Devlet-i Resulü Huda, s. 312; Resul Caferiyan, Asar-ı İslami-i Mekke ve Medine, s. 393.
  2. İbn-i Sa’d, et-Tabakat, c. 2, s. 14 – 15, Yakubi, Tarih-i Yakubi, c. 2, s. 45.
  3. İbn-i Sa’d, et-Tabakat, c. 2, s. 14 – 15.
  4. Bakara Suresi, 217.
  5. Hac Suresi, 39 - 40.
  6. Hac Suresi, 39 - 40.
  7. İbn-i Hişam, el-Siretu’n Nebeviyye, c. 2, s. 252 - 254.
  8. Vakıdi, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 28.
  9. İbn-i Hişam, el-Siretu’n Nebeviyye, c. 2, s. 248 - 249.
  10. Vakıdi, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 28.
  11. Vakıdi, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 131.
  12. Enfal Suresi; 6 - 7.
  13. İbn-i Hişam, el-Siretu’n Nebeviyye, c. 2, s. 263 – 264; İbn-i Sa’d, el-Tabakatu’l Kubra, c. 2, s. 19 – 20.
  14. Behramiyan, Ali, Dairetu’l Mearif-i Bozorg-u İslami, c. 11, s. 527.
  15. Tarım-i, Hasan, Danişname-i Cihan-ı İslam, c. 2, s. 480.
  16. Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 46.
  17. İbn-i Hişam, el-Siretu’n Nebeviyye, c. 2, s. 266.
  18. Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 48.
  19. Enfal Suresi; 7.
  20. Tarım-i, Hasan, Danişname-i Cihan-ı İslam, c. 2, s. 481.
  21. Tarım-i, Hasan, Danişname-i Cihan-ı İslam, c. 2, s. 481.
  22. Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 61.
  23. Enfal Suresi; 42.
  24. Tarım-i, Hasan, Danişname-i Cihan-ı İslam, c. 2, s. 481.
  25. İbn-i Hişam, el-Siretu’n Nebeviyye, c. 2, s. 269.
  26. İbn-i Hişam, el-Siretu’n Nebeviyye, c. 2, s. 273.
  27. Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 56.
  28. İbn-i Ebi Şeybe, el-Musannif, c. 7, s. 721.
  29. İbn-i Hişam, el-Siretu’n Nebeviyye, c. 2, s. 264.
  30. Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 61.
  31. Şu anda o gölgeliğin yerine Mescidu’l Ariş inşa edilmiştir. [1]
  32. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 126.
  33. İbn-i Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 2, s. 23.
  34. Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 66 - 67.
  35. Razi, Ebu’l Futuh, Rovzu’l Cenan, c. 5, s. 48.
  36. Tarım-i, Hasan, Danişname-i Cihan-ı İslam, c. 2, s. 480.
  37. Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 145 - 152.
  38. İbn-i Kuteybe, el-Maarif, s. 155.
  39. Razi, Ebu’l Futuh, Rovzu’l Cenan, c. 5, s. 50.
  40. Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 95.
  41. Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 95.
  42. Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 91.
  43. Sahihu’l Buhari, c. 2, s. 68 - 69.
  44. Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 91.
  45. Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 75.
  46. Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 77 - 78.
  47. Tarım-i, Hasan, Danişname-i Cihan-ı İslam, c. 2, s. 481.
  48. Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 114 - 115.
  49. İbn-i Hişam, el-Siretu’n Nebeviyye, c. 2, s. 300 - 302.
  50. Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 115.
  51. Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 116 - 117.
  52. Tefsir-i Kummi, c. 1, s. 180.
  53. Zemahşeri, Mahmud b. Ömer, Rebiyü’l Ebrar, c. 4, s. 51 - 53.
  54. Tabersi, Fazl b. Hasan, Mecmeu’l Beyan, c. 3, s. 354.
  55. Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 120.
  56. Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, el-Magazi, c. 1, s. 121.
  57. İsfahani, Ebu’l Ferec, el-Egani, c. 1, s. 23 - 24.
  58. Şeyh Müfid, el-Cemel, s. 123 – 123 ve 171.
  59. Şeyh Müfid, el-Cemel, s. 186.
  60. Tarım-i, Hasan, Danişname-i Cihan-ı İslam, c. 2, s. 481.

Bibliyografi

  • İbn-i Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, Beyrut, Daru Sadır, 1968.
  • İbn-i Hişam, el-Siretu’n Nebeviyye, baskı: Mustafa Saka, İbrahim Ebyari ve Abdukhafiz Şelebi, Beyrut, Daru İhyau’t Turasu’l Arabi.
  • Ebu Bekir b. Ebi Şeybe, el-Musannif fi’l Ahadisi ve’l Asar, el-muhakkık: Kemal Yusuf el-Hovt, er-Riyad, Mektebetu’r Rüşd, et-Tab’atu’l U’la, 1409.
  • Ebu’l Ferec İsfahani, el-Egani, Beyrut, Daru’l İhya li Turasu’l Arabi.
  • Ebu’l Futuh Razi, Hüseyin b. Ali, musahhih: Yahki, Muhammed Cafer, Meşhed, Bonyad-ı Pejuheşha-i İslamiyi Astan-ı Kudsü Rezevi.
  • Buhari, Sahihu’l Buhari, Beyrut, Daru İbn-i Kesir, 1414.
  • Behramiyan, Ali, Dairetu’l Mearifi Bozorgu İslami, 1381, c. 11, Bedir kelimesi - [2]
  • Caferiyan, Resul, Asar-ı İslamiyi Mekke ve Medine, Neşr-i Meş’ar, Tahran, sekizinci baskı, 1386.
  • Zemahşeri, Mahmud b. Ömer, Rebiyü’l Ebrar ve Nususu’l Ahbar, muhakkık: Mehna, Abdulemir, Beyrut, Müessesetu’l A’lemi li’l Matbuat.
  • Şeyh Müfid, el-Cemel, tahkik: Ali Mirşerifi, Kum, Kongreyi Şeyh Müfid.
  • Tarım-i, Hasan, Danişname-i Cihan-ı İslami, Tahran, Bonyad-ı Dairetu’l Mearif-i İslami, 1375, c. 2, "Bedir" kelimesi (2) – (3) [3]
  • Tabersi, Fazl b. Hasan, Mecmeu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, Tahran, Nasır Hosro, 1383.
  • Kummi, Ali b. İbrahim, Tefsir-i Kummi, Kum, Daru’l Kitab, 1363.
  • Vakıd-i, Muhammed b. Ömer, Kitabu’l Megazi, Marsden Johannes, Londra, 1966, baskı ofset Kahire.

Dış Bağlantılar