Şirk

Öncelik: c, kalite: c
linksiz
kategorisiz
navbox'siz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
(Müşrik sayfasından yönlendirildi)
Şia İnançları
Teoloji
TevhidZati TevhidSıfati TevhidEfali Tevhidİbadette Tevhid
FüruuTevessülŞefaatTeberrük
Adalet (İlahi Fiiler)
Hüsn ve KubhBedaEmru'n Beyne'l Emreyn
Nübüvvet
Peygamberlerin İsmetiİslam Peygamberinin HatemiyetiGaybet İlmiMucizeKur’an’ın Tahrif Olmadığı
İmamet
İnançlarİmam'ın Tayin Edilmesinin Gerekliliğiİmamların İsmetiTekvini Velayetİmamların Gayb İlmiGaybet (Küçük Gaybet, Büyük Gaybet), İntizar, ZuhurRic'at
İmamlar
Mead
BerzahCismani MeadHaşirSıratAmel DefteriMizan
Belirgin Konular
EhlibeytOn Dört MasumTakiyeMerceiyyet

Şirk (Arapça: الشرك) Allah’a ortak ve eş koşmak anlamına gelen dini bir terimdir. Hadis ve ahlak kitaplarında şirk için farklı aşamalardan bahsedilmiş ve büyük günahlardan sayılmıştır.

Etimoloji

Şirk, sözlükte denk ve eş anlamına gelir ve İslami kelam terminolojisinde Allah Teâlâ’ya mahsus olan işlerde Allah’a ortak ve eş koşmak anlamındadır. Örneğin: vücudun vucubu, ulûhiyet, yaratılmışların kulluk ve işlerinin tedbir ve idaresi.[1]

Şirk kavramı, tevhidin karşısında yer almaktadır. Zira tevhit Allah’ın yegâne ve birliğine inanç, buna karşı şirk, çokluk, müşareket, ortaklık ve Allah’ın tekliğini inkâr etmek anlamındadır.[2]

Şirkin Kısımları

Şirk-i zati (zatta şirk)

zatta şirk iki anlama sahiptir: insanın Allah’ın zatını mürekkep ve bileşik bilmesidir. Başka bir ifade ile Müslümanlardan “Mücessime” diye meşhur olan bir grubun inandığı gibi Allah’ın cisim biçiminde olduğuna inanmak.[3]

Şirk-i Sıfati (Sıfatta şirk)

Allah’ın zatı ile sıfatlarının birbirine karşıt ve O’nun zatından bağımsız bir varlık olduğuna inanmak. Bu esasa göre eğer bir Müslüman “Eş’eriler” gibi “halikiyet/yaratma” sıfatının bir şey, Allah’ın zatının ise başka bir şey olduğuna inanırsa müşrik sayılır. Bu şirk, yalnızca filozoflar ve mütekellimler arasında gündemdedir; zira bununla ilgili konular uzmanlık isteyen konulardır.[4]

Şirk-i Efali (Fiillerde Şirk)

Şirk-i efali, tevhid-i efalinin karşısındadır ve onun gibi farklı dallara ayrılmaktadır. Örneğin: halikiyette/yaratmada şirk, ibadette şirk, rububiyette şirk ve itaatte şirk.[5]

Halikiyette/Yaratmada Şirk

Yaratmada bir veya daha çok yaratıcının doğrudan ve bağımsız varlığına inanmaktır. Öyle ki onlardan hiç biri bir diğerinin emri ve kontrolünde değil. Bunun en belirgin örneklerinden birisi hayır ve şer tanrılarına inanmaktır. Bu inanca göre Allah yalnızca iyi ve güzel şeyleri yaratır, ancak şeytan veya iblis gibi şerli ve kötü varlıklar da vardır, bunların doğrudan ve bağımsız olarak kötü ve şerli varlıkların yaratılmasında elleri vardır. Bu inanç biçimi Mani dini ve bazı Zerdüşt dinine mensuplarda görülmektedir.[6]

Rububiyette Şirk

Bu çeşit şirk biçimi çeşitli millet ve topluluklarda oldukça yaygın bir biçimde görülmektedir. Bu tür inanç sahipleri rüzgâr, yağmur, bitkilerin büyümesi… gibi doğal olaylarda Allah’a inanmakta, ancak onların bağımsızlığına ve rububiyetine de inanmaktadırlar.

İbadette Şirk

Allah’tan başka bir kişiye veya bir şeye tapmak, huzu ve huşu etmek, ibadette şirk anlamına gelir. Müşriklerin çoğunluğu bu tür şirke müpteladır. Bu tür şirkin örnek ve numuneleri; taştan, ağaçtan, altından yapılan putlara ve yine güneş, ay ve bazı hayvanlara tapınmada görülmektedir.

İtaatte Şirk

İtaatte şirk, insanın kanun koymada Allah’tan başka bağımsız bir mercinin olduğunu kabul etmesi ve onun emirlerinin icrasının Allah’ın hükümlerine karşı gelme doğrultusunda lazım olduğunu bilmesi demektir. Nitekim İmam Sadık (a.s) “Onlar, kendilerine bir itibar ve kuvvet (vesilesi) olsun diye Allah'tan başka tanrılar edindiler.” (Meryem, 81) ayet-i kerimesinin açıklaması hakkında şöyle buyurmuştur: “Tapınmak yalnızca rükû ve secde değildir, birisine itaat etmek demek tapınmak demektir ve her kim yaratana (Allah’a) günah işleme anlamında bir başkasına itaat ederse, gerçekte ona tapınmıştır.”[7]

Kur’an’da Şirk

Kur’an-ı Kerim’de şirk hakkında sayısız ayetler mevcuttur. Bu ayetlerin bazılarında şirkin delillerine tepki konulmuş ve reddedilmiştir. Allah Teâlâ, çeşitli ayetlerde şirk için hiçbir delil ve kanıtın olmadığını buyurmuştur.[8] Örneğin:
“Her kim Allah ile birlikte diğer bir tanrıya taparsa ki bu hususla ilgili hiçbir delili yoktur o kimsenin hesabı ancak Rabbinin yanındadır.” (Müminun, 117)
Bazı ayetlerde de müşriklerin kendi putperest iddiaları için yalnızca tahmin, zan veya nefsani heva ve heveslere dayandıkları belirtilmektedir.[9] “Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Hâlbuki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.” (Necm, 23)[10]

Hakeza Yunus Suresi 66. Ayetinde Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “(O halde) Allah’tan başka ortaklara tapanlar neyin ardına düşüyorlar! Doğrusu onlar, zandan başka bir şeyin ardına düşmüyorlar ve onlar sadece yalan söylüyorlar.” Yine Enbiya Suresinin 24. Ayetinde müşriklere hitaben şöyle buyurmaktadır: “Yoksa O'ndan başka birtakım tanrılar mı edindiler? De ki: Haydi delillerinizi getirin!...”
Ancak açıktır ki müşriklerin inanç ve amellerini destekleyecek hiçbir delil ve burhan yoktur.[11]

Rivayet ve Hadislerde Şirk

İmam Ali (a.s) Kur’an perspektifinden şirkin kısımlarını şu şekilde beyan etmiştir: “Kur’an’da zikredilen şirk dört kısımdır[12]:

  • Birinci kısım: Dille izhar edilen şirk: Nitekim şöyle buyurmuştur:

“«Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesîh'dir» diyenler andolsun ki kâfir olmuşlardır.” (Maide, 17)

  • İkinci kısım: Ameli ve pratik şirk: Nitekim şöyle buyurmuştur:

“Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler.” (Yusuf, 106) Yine şöyle buyurmuştur:

“(Yahudiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh'i (İsa'yı) rableri edindiler.” (Tövbe, 31) Zira onlar ulemalarını Allah diye anmamaktaydılar (ki dille şirk olmuş olsun) bilakis onlara itaat ettikleri için müşrik olmuşlardı. Şöyle ki eğer helal bir şeyi haram, haram bir şeyi helal saysalar onları kabul etmekteydiler. Dolayısıyla pratik olarak ve bilinçsizce onlara tapmaktaydılar.

  • Üçüncü kısım: Zina şirktir. Kur’an şeytana hitaben şöyle buyurmaktadır:

“Onlardan gücünün yettiği kimseleri dâvetinle şaşırt; süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ; mallarına, evlâtlarına ortak ol, kendilerine vaatlerde bulun.” (İsra, 64)

Muhtemelen zina eden kişi şeytanı spermin tekvininde Allah’a ortak koştuğu için bu şekilde anılmıştır.

  • Dördüncü kısım: Riya şirktir; nitekim şöyle buyurmuştur:

“Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.” (Kehf, 110) Böyle kişiler namaz kılmakta, oruç tutmakta ve diğer hayırseverler gibi güzel ve hayır işleri yapmaktadırlar, ancak onların bu işlerden amacı riya ve halkın övgüsünü kazanmaktan başka bir şey değildir.

İmam Cafer Sadık (a.s) riyanın şirk olduğunun açıklaması hakkında şöyle buyurmaktadır:

“Eğer birisi namaz kılıp, oruç tutup, köleleri azat edip, hacca gidip ve bu tür amelleri halkın övgüsünü kazanmak için yaparsa gerçekte amellerinde başkalarını Allah’a ortak koşmuş olur, ancak bu tür şirkler bağışlanabilir şirklerdendir.”[13]

Gizli ve Açık Şirk

Şirk gizli ve açık olma yönünden “celi” ve hafi” diye iki kısma ayrılır. Celi (açık, aşikâr) şirk rükû, secde, kurban kesmek… vb. gibi ibadet ve amellerin Allah dışında başka birisi (tanrı, ilah, put…) için yapılmasıdır. Elbette o kişinin, Allah makamına layık biri olduğu inancıyla bunların yapılmasıdır. Bu, tapınma fiilinde celi ve açık şirkin en belirgin örneğidir.

Hafi ve gizli şirk hakkında ise her türlü dünya perestlik, makam perestlik, heva perestlik, riya… vb. gibi şeylere işaret edilebilir. Nitekim Kur’an bu konu hakkında şöyle buyurmuştur:

“Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü?” (Furkan, 43; Casiye, 23)

Doğal sebep ve sonuçlara inanmak, dayanmak, sıkıntı ve düğümleri çözdüklerine iman etmek de bunun bir başka örneğidir.[14] İmam Cafer Sadık (a.s) “Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler.” (Yusuf, 106) ayet-i kerimesinin tefsiri hakkında şöyle buyurmuştur:

“‘Eğer şu kişi olmasaydı helak olurdum’, ‘eğer şu kişi olmasaydı, şöyle bir sıkıntıya düşerdim’ ve ‘eğer şöyle olmasaydı eşim elimden çıkardı’, gibi sözler bunlardandır. Böyle bir kimse Allah’ın hükumetinin kapsamı alanında ona rızık veren ve ondan belaları def eden bir kimseyi Allah’a ortak koşmuş olur.” Ravi: ‘Allah şu kişinin vesilesi ile bana yardımda bulundu ve helak olmadım’ derse doğru mudur? Diye sorduğunda, İmam Sadık (a.s): ‘Evet, sakıncası yoktur’ diye buyurdular.”[15]

Hz. Resul-ü Kibriya Efendimiz (s.a.a) de hafi şirk hakkında şöyle buyurmuştur:

“Şirk, karanlık gecede saf bir taşın üzerinde bir karıncanın yürümesinden daha gizlidir.”[16]

Şirkin Kök ve Faktörleri

İnsanın tüm bilgi ve malumatı ilk önce somut ve mahsustan alınmaktadır, zira dünyaya gözünü ilk açtığında madde âlemini görmekte ve maddi dünyayı tanımaktadır. İnsanın his ve duygu âlemindeki yürüyüşü hatta akli ve ruhani meselelerden arınmış, çözümlenmiş ve analizinden sonra zamandan, mekândan ve maddeden soyutlanmış bir varlığın tasavvurudur. Dolayısıyla putperest kavimlerin dinlerinin gelişmemiş olması şaşırtıcı değildir.[17] Öte yandan putperestler şöyle demektedirler: bizler beşeriyet ve maddiyatın kirliliğinden, günah ve hataların çirkinliklerinden dolayı Allah’a bir yol bulamamaktayız, çünkü O’nun makamı pak ve kutsaldır ve bizlerle Onun arasında hiçbir nispet yoktur. Dolayısıyla Onun katında her şeyden daha değerli ve sevgili olan şeyle Ona yakınlaşmalıyız. Yani yaratılış işlerini bıraktığı tanrılarla (yakınlaşmalıyız). Onlar, bizler bu putlar ve mücessem şeylerin vesilesi ile Allah’ın yanında bizim şefaatçimiz olsunlar, hayır ve bereketi bize sunsunlar ve şer ve zararı bizden def etsinler diye böyle yapmamız gerekir demektedirler.[18] Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de onların inançlarını şu şekilde açıklamaktadır:

“O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler.” (Zümer, 3)

Elbette Kur’an’da başka şirke eğilim faktörleri de zikredilmiştir. Örneğin: günah, heva ve heveslere tapmak gibi. Nitekim Kur’an şöyle buyurmaktadır: “Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü?” (Furkan, 43).

Dış Bağlantılar

Kaynakça

  1. Mu’cemu’l Makayis fi’l Lügat, c. 1, s. 133; Lisanu’l Arab, c. 1, s. 223, 227.
  2. Et-Tahkik fi Kelimati Kur’an-ı Kerim, c. 1, s. 150, 151.
  3. El-Mu’cemu’l Mufehres li-Elfazi’l Kur’ani’l Kerim, s. 103, 118.
  4. Mecmeu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 8, s. 458.
  5. Mecmeu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 8, s. 458.
  6. Müfredatu’l Elfazi’l Kur’an, s. 91; Et-Tibyan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 1, s. 280.
  7. Biharu’l Envar, c. 69, s. 94.
  8. Peyamı Kur’an, c. 3, s. 209, 210.
  9. Peyamı Kur’an, c. 3, s. 211, 213.
  10. Peyamı Kur’an, c. 3, s. 211, 215.
  11. Peyamı Kur’an, c. 3, s. 214, 215.
  12. Biharu’l Envar, c. 90, s. 61, 62.
  13. Müstedreku’l Vesail, c. 1, s. 104.
  14. Kelamı İslami, c. 1, s. 160, 161; Mecmua Asar, c. 2, s. 124.
  15. Biharu’l Envar, c. 5, s. 148.
  16. Vesailu’ş Şia, c. 16, s. 254; Müstedreku’l Vesail, c. 1, s. 313.
  17. Peyamı Kur’an, c. 3, s. 227.
  18. El-Mizan, c. 10, s. 30; Peyamı Kur’an, c. 3, s. 238.

Bibliyografi

  • Hurremşahi, Bahaddin, Danışname Kur’an ve Kur’an Pejuhi, Tahran, Dustan ve Nahid, ş. 1377.
  • Tabatabai, Muhammed Hüseyin, el-Mizan fi Tefsiri’l Kur’an, Beyrut, müessese A’lemi, ş. 1403.
  • Sadru’l Muteellihin, Tefsir, Kum, Bidar, ş. 1361.
  • İbn Manzur, Muhammed bin Mükrim, Lisanu’l Arab, Kum, Edebu’l Havza, ş. 1405.
  • Saidi Mehr, Muhammed, Amuzeş Kelam İslami, Kum, Taha, ş. 1383.
  • Mutahhari, Murtaza, Mecmua Asar, Tahran, Sadra, ş. 1387.
  • Gateha, Surudhayi Minevi Zerdüşt, Guzareş Vahidi, Hüseyin, Tahran, Farzin, ş. 1376.
  • Hinlez, Can Er, Ferheng Edyan Cihan, Viraste, Paşayi, Tahran, Merkezi Mutaalat ve Tahkikat Edyan ve Mezahib, ş. 1385.
  • Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, Beyrut, müessese el-Vefa, k. 1404.
  • Nuri, Hüseyin, Müstedreku’l Vesail, Kum, Müessese Alulbeyt, k. 1408.
  • Şeyh Hürrü Amuli, Vesailu’ş Şia, Kum, Müessese Alulbeyt, k. 1409.
  • Mekarim Şirazi, Nasır, Peyamı Kur’an, Kum, Matbuaati Hedef, ş. 1374.
  • Misbah Yezdi, Muhammed Taki, Hudaşinasi der Kur’an, Kum, müessese Amuzeş ve Pejuheşi İmam Humeyni, ş. 1384.
  • Mıuhammed bin Abdulvahhab, Mecmua el-Fetva ve Resail ve’l Ecvibe, Beyrut, k. 1407.
  • Abdurrahman ibn Hasan Al-i Şeyh, Fethu’l Mecid.
  • Subhani, Cafer, el-İlahiyat, Muhammed Mekki Amuli’nin kalemi ile, Kum, Kudüs.
  • Rabbani Gulpeygani, Ali, Akaid İstidlali, Kum, müessese İmam Sadık, 1380.

Dış Bağlantılar