Takiye

Öncelik: aa, kalite: c
linksiz
kategorisiz
navbox'siz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
Şia İnançları
Teoloji
TevhidZati TevhidSıfati TevhidEfali Tevhidİbadette Tevhid
FüruuTevessülŞefaatTeberrük
Adalet (İlahi Fiiler)
Hüsn ve KubhBedaEmru'n Beyne'l Emreyn
Nübüvvet
Peygamberlerin İsmetiİslam Peygamberinin HatemiyetiGaybet İlmiMucizeKur’an’ın Tahrif Olmadığı
İmamet
İnançlarİmam'ın Tayin Edilmesinin Gerekliliğiİmamların İsmetiTekvini Velayetİmamların Gayb İlmiGaybet (Küçük Gaybet, Büyük Gaybet), İntizar, ZuhurRic'at
İmamlar
Mead
BerzahCismani MeadHaşirSıratAmel DefteriMizan
Belirgin Konular
EhlibeytOn Dört MasumTakiyeMerceiyyet

Takiye,(Arapça: التقیه), insanın kendisinin veya başkasının canını, ırzını veya kayda değer malını korumak için düşman karşısında hakkı gizlemesi ve gerçek inancını saklamasıdır. Sözlükte “korumak”, “sakınmak” ve “gizlemek” anlamında[1] olan takiyenin caiz olduğuna Kur’an ayetleri, hadisler ve akli deliller delalet etmektedir.
Ehlisünnet'teki müdara kavramına yakındır.[2]

Takiye dediğimiz şey her akıllı insanın tehlike anında kendisini koruyacak önlemler almasıdır. Birey veya toplumların, zalimlerin saldırısından korunmak veya hapis, sürgün, ölüm ve mallarına el konulması gibi zulümlerden kurtulmak için inançlarını ve siyasi görüşlerini saklamasıdır.

Sözlükte Takiyye

Lügat yazarları tarafından yapılan tanımların genelinden bu sözcük hakkında şu denilebilir: “Takiye” sözlükte korumak, sakınmak ve gizlemek anlamındadır.
Firuz Abadi’nin “Kamusu’l Muhit” Kitabında

Firuz Abadi şöyle demektedir: اتقيت الشي‏ء، وتقيته أتقيه...حذرته Kendimi onun zararından uzak tuttum.[3]

İbn-i Menzur’un “Lisanu’l Arap” Kitabında

İbn-i Menzur, “Lisanu’l Arap” kitabında şöyle demektedir: وقاه الله وقایة و واقیة، ای صانه Birisi “Vakahullah…” diyorsa, onun maksadı “Allah onu korudu”dur.[4] Cevheri’nin “Es-Sihah” Kitabında

Cevheri, şöyle demektedir: والتقاة: التقيّة (Kur’an’da zikredilen) “Tukate” sözcüğü takiye anlamındadır.[5]

Takiyenin Caiz Olduğuna Dair Deliller

Takiyenin caiz olduğuna dair çok sayıda Kur’an ayetleri, hadisler ve akli deliller zikredilmiştir.

Kur’anî Deliller

“Takiye” sözcüğü direkt olarak doğrudan Kur’an’da zikredilmemiştir ama türevleri ve mefhumu bazı ayetlerde zikredilmiştir. İslamî kaynaklarda takiyenin caiz olduğu ve hatta zaruri durumlarda farz olduğuna delalet eden çok sayıda ayete işaret edilmiştir.[6]

Nahl Suresi 106. Ayet

مَنْ كَفَرَ بِاللّٰهِ مِنْ بَعْدِ اٖيمَانِهٖ اِلَّا مَنْ اُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْاٖيمَانِ وَلٰـكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللّٰهِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظٖيمٌ ;
“Kim iman ettikten sonra Allah'ı inkâr ederse -kalbi iman ile dolu olduğu halde (inkâra) zorlanandan başka- fakat kim kalbini kâfirliğe açarsa, işte Allah'ın gazabı bunlaradır; onlar için büyük bir azap vardır.”
Bu ayet, Müşriklerin işkencelerinden kurtulmak için -Ammar b. Yasir- küfrü izhar etmek pahasına da olsa takiye yapılması gerektiği hususunda nazil olmuştur. Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) Ammar’ın kâfirler karşısındaki davranışını onaylayarak, bir daha böyle bir durumla karşı karşıya kalması halinde aynı işi bir daha yapması gerektiğini söylemiştir.[7]

Al-i İmran Suresi, 28. Ayet

لَا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرٖينَ اَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنٖينَ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّٰهِ فٖى شَیْءٍ اِلَّا اَنْ تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقٰیةً وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَصٖيرُ
“Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak onlardan korunma gayesiyle takiye etmeniz (sakınmanız) başka. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Dönüş yalnız Allah'adır.”
Bu ayet tüm Müslümanlara hitap etmektedir. Sadr-ı İslam’da müminler, müşriklerin eziyet, zorluk ve zulümleri karşısında kendilerini korumak için takiye ediyorlardı. Bugün de bu hüküm aynen geçerlidir.[8] Müfessirler, Şia[9] ve Ehlisünnet[10] âlimleri bu ayetten yola çıkarak, takiyenin caiz olduğunu ispat etmişlerdir.

Gafir (Mümin) Suresi, 28. Ayet

وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ اٖيمَانَهُ اَتَقْتُلُونَ رَجُلًا اَنْ يَقُولَ رَبِّىَ اللّٰهُ وَقَدْ جَاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْ وَاِنْ يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ وَاِنْ يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذٖى يَعِدُكُمْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدٖى مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ
“Firavun ailesinden olup, imanını gizleyen bir mümin adam şöyle dedi: Siz bir adamı «Rabbim Allah'tır» diyor diye öldürecek misiniz? Hâlbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirmiştir. Eğer o yalancı ise, yalanı kendisinedir. Eğer doğru söylüyorsa, sizi tehdit ettiği (azâbın), bir kısmı gelip sizi bulur. Şüphesiz Allah, haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez.” Mümin Suresi’nin, 28. ayeti, Firavun ailesinden olan bir mümin hakkındadır. Bu mümin kul, imanını saklayarak, zahirde Firavun ve taraftarları gibi görünüyordu. Firavun taraftarlarından bazıları Hz. Musa’nın (a.s) öldürülmesini önerdiğinde, Firavun ailesinden olup imanını gizleyen (takiye yapan) bu mümin adam, onları bu tutumlarından vazgeçirmiştir.[11] Bu ayetten anlaşılan konulardan biri de takiyenin İslam dinine has olmadığı, diğer peygamberler zamanında da caiz olduğu ve kullanıldığıdır.

Başka Ayetler

Takiyenin özel yerlerde caiz veya farz olduğunu, mecburiyet ve zorluk ile ilgili ayetlerle, örneğin Bakara Suresi’nin 173, 185 ve 195. ayetleri; En’am Suresi’nin 145. ayeti; Nahl Suresi’nin 115. ayeti ve Hac Suresi’nin 78. ayeti; ispatlayabiliriz.[20] Birçok hadis de takiyenin caiz yahut gerekli olduğunu beyan ederken, zikrettiğimiz ayetlerle birlikte başka ayetler de örnek olarak getirilmiştir.[12]

Hadis İçerikli Deliller

Takiyenin caiz olduğuna çok sayıda hadis delalet etmektedir.[13] Tıpkı takiye, müminlerin en üstün işlerindendir; ümmetin ıslahına neden olur ve din onsuz kâmil olmaz, hadisi.[14] Takiyenin meşru olduğuna ve hatta has durumlarda farz olduğuna vurgu yapan hadislerin[15] yanı sıra mecburiyet ve zorunluluk durumlarında takiyenin caiz olduğunu bildiren hadisler[16] ve ilk şer'i hükümlerin zaruret durumlarında kaldırılacağına delalet eden hadisler -örneğin “ref’ hadisi” ve “la zarar hadisi”[17] gibi- takiyenin ruhsatına delalet eden en önemli delillerdendir.[18] Yalan ve Tevriyeyi (Bir anlatım inceliği elde etmek için birden çok anlamı olan bir sözün yakın anlamının değil de uzak anlamının kullanılması sanatı.) has yerlerde caiz kılan deliller, örneğin “kitman”la ilgili hadisler de takiyenin meşruiyetine delalet etmektedir.[19] Bazı fıkhi kaynaklar, ikrahla ilgili hadisleri de takiyenin bazı örneklerinden saymışlardır.[20]

Peygamber Efendimizin Tutumu

Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) Medine’ye hicretinden sonra bazı muhacirlerin, Mekke’ye geri dönerek, mallarını getirmek için Peygamber Efendimizden (s.a.a) müşriklerin rızasını kazanmak maksadıyla kalbi temayüllerinin aksine bazı sözcükleri kullanmak için izin istedikleri ve Peygamberimizin (s.a.a) de bu isteğe olumlu yaklaştığı nakledilmiştir.[21] Hz. Peygamber’in (s.a.a) ashabından ve tabiinden de farklı yerlerde sözlü veya eylemlerinde takiyeyi kabul ettiğine delalet eden haberler nakledilmiştir. Örneğin İbn-i Abbas,[22] İbn-i Mesut,[23] Cabir b. Abdullah Ensari,[24] Ebu Derda[25] ve Said b. Musayyeb gibi.[26]

İcma (Ulemanın Bir Konu Hakkında Aynı Görüşte Olması)

Şia kaynaklarında icma, takiyenin delillerinden birisidir.[27] Ehlisünnet kaynaklarında da bazı durumlarda takiyenin caiz olduğuna dair icmanın olduğu iddia edilmiştir.[28]

Aklî Delil

Her akıllı insan, tehlike anında kendisini koruyacak önlemler alır. İnsanın kendisini, ailesini veya başka bir ferdi, onların canlarına, mallarına, ırz ve namuslarına gelebilecek tehditlere karşı savunması aklının gereğidir. Bu tehditlerden kaçmak için gerçek görüşünü ve inancını saklaması gerekiyorsa ve bu yolla kurtulabilecek ise, bunu yapmalıdır. Tarih boyu insanlar, zalim hükümdarların şerrinden korunmak için, örneğin hapis, sürgün, ölüm ve mallarına el konulması gibi zulümlerden korunmak maksadıyla inançlarını ve siyasi görüşlerini saklamışlardır. Çünkü akıl sahiplerine göre her türlü koşulda zararı defetmek caiz ve hatta zaruridir.[29] Salihlerin ve peygamberlerin yaşamında takiyenin örnekleri, İslamî metinlerde yer almıştır. Örneğin Hz. İbrahim’in (a.s) kâfirlere davranışı; Hz. Yusuf’un (a.s) Mısır’da kardeşleri ile konuşması; Firavun’un eşi Asiye binti Mezahim’in gizli ibadetleri; Hz. Musa ve Hz. Harun’un (a.s) Firavun ile karşı karşıya kalma şekli ve Ashab-ı Kehf’in[30] takiyesi. Bu örneklerden anlaşıldığı gibi takiye Şialara ve hatta Müslümanlara mahsus değil, aksine takiye, zaruret yerlerinde fıtri bir eylem ve akılsal bir davranıştır.

Takiyenin Değişik Tanımları

Şeyh Ensari

Kişinin başkalarının zararından kendisini korumak için hakka aykırı olarak söz veya eylemle niyetini ibraz etmesidir.[31]

Şeyh Mufid

Dinî veya dünyevi zararlardan korunmak için muhalifler karşısında hakkı gizlemektir.[32]

Emin-i İslam Tabersi
Takiye, can korkusuyla kalbin kabul ettiği şeyin aksini dille izhar etmektir.[33]

Fazıl Mikdad
Takiye'de şirk ve batılı gizlemek olan nifakın aksine, müminin kendisine veya başkasına gelebilecek can yahut mali zarardan korkmasından dolayı, hakikati izhar etmekten sakınmasıdır.[34] [35]

Müdara (Ehlisünnetin Tabiriyle Takiyye)
Bir kimsenin, şerrinden korktuğu birine karşı aşırıya kaçmadan iltifat etmesidir.[36]

Takiyenin Tarihçesi

Takiye konusu, hicretin ilk yıllarından günümüze kadar fıkıh ve kelam konularından olmuştur. İslam âlimlerinin birçoğunun “et-Takiyye”[37] adı altında kitaplar telif ettiğini görmekteyiz. Me’mun’un halifeliği döneminde, tarihçilerin[38] naklettiklerine göre birçok bilim adamının halifenin tehdit ve korkusundan dolayı “Kur’an’ın yaratıldığı” tezini zahirde kabul etmek zorunda kalmaları ve can korkusundan gerçek görüşlerini saklamaları da takiyenin sıkça uygulandığını göstermektedir.

Müslümanın Müslümana Takiye Etmesi

Her ne kadar bazı ayet ve hadislerde takiye, Müslümanın kâfire karşı yaptığı takiye olsa da fakihler ve müfessirlerin açıklamaları ile takiye, bu yerlere mahsus değildir. Takiyenin caiz olduğu yerlerden birisi de Müslümanların birbirine karşı takiye etmesidir.[39] Çok sayıda Ehlisünnet âlimi de örneğin Şafii, bir Müslümanının canını korumak için bir başka Müslümana karşı takiye yapabilmesinin meşru olduğunu açıkça söylemiştir.[40]

Şia’nın Takiyeye Yönelmesinin Sebepleri ve Faktörleri

Şiaların, diğer İslam mezheplerinden daha çok takiyeye yöneldikleri meşhur olmuştur. Bu yönelimin nedenini çeşitli toplumsal, kültürel, ekonomik vb. gibi durumlarla açıklamak gerekir. Bazı Ehlisünnet yazarları, takiyeyi Şiaların zaaf noktalarından saymış olsa da, Şia uleması bu eleştirilere cevap vermiş ve bu suçlamaların yersiz olduğunu beyan etmiştir.[41]Tarihî kaynakların tanıklığıyla, Şia mezhebi tarih boyunca çeşitli yönlerden sosyal, kültürel ve siyasi zorluklara maruz kalmıştır. İmam Hasan’ın (a.s) barış anlaşmasından sonra, Muaviye, valilerine Şialara karşı çok sert ve katı davranmalarını emrederek, Hz. Ali’ye (a.s) minberlerde lanet okumaları talimatını vermiştir. Bu tutum, Emeviler döneminden Ömer b. Abdülaziz dönemine kadar devam etti.[42] Abbasiler döneminde ise, farklı şekiller ile devam etti. Örneğin Abbasi halifesi Mütevekkil’in Şiaları katledip, zindanlara atmasının yanı sıra, Şiaların İmam Hüseyin’in (a.s) ziyaretine bile gitmelerini yasaklamış ve İmam Hüseyin’in (a.s) türbesini tahrip etmiştir. İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin’e (a.s) karşı muhabbetini açıkladığı için, İbn-i Sukkeyt’i feci bir şekilde katletmişti.[43] Dolayısıyla Ehlibeyt İmamları (a.s) kendi ve Şialarının canlarını korumak ve Şia toplumunun yok olmaması için takiyeyi gerekli bilmişlerdir. İmam Musa Kazım’ın (a.s) emri ile Harun Reşit’in veziri olan Ali b. Yaktin’in takiyesi, bu kategorideki örneklerdendir.[44]

Şer'i Hüküm Açısından Takiyenin Taksim Edilmesi

Teklifî Hüküm (amel yapılmasını ya da yapılmamasını gerektiren)

Takiye bir kaç kısma ayrılmıştır.[45] Şeyh Müfid, onu hükmüne göre (farz, haram, müstahap) üçe taksim etmiştir. Örneğin can korkusu durumunda onu farz; mali korku durumunda ise, onu mübah saymıştır.[46]

Farz

Takiyenin farz olduğu yerler, hadislere ve fakihlerin fetvalarına göre zorunluluk hallerine mahsustur.[47] Fakihler açısından[48] farzın önemli şartı, hadislerin ifadesiyle[49] kendisi, akrabaları veya yakınlarının can veya namus korkusunun vuku bulmasıdır.

Müstahap

Şeyh Ensari, müstahap takiyenin örneği olarak diğer din mensuplarıyla iyi geçinmek ve onlara karşı adab-ı muaşerete riayet etmek, hastalarını ziyaret etmek, ölülerini teşyi etmek, ibadet yerlerinde hazır bulunmak olarak saymıştır.[50] Yeni kaynaklarda, bu tür takiyeyi hadislerin[51] tabirine binaen “müdara takiye (idare etmek)” olarak adlandırmışlardır. Diğer insanlarla hatta müşriklerle bile iyi geçinerek ve töleranslı davranarak, ileride karşılaşabilecek muhtemel zararlardan korunmak için, muhabbetlerini kazanmak olarak açıklamışlardır.

Mübah

Şeyh Müfid, mali zarar korkusu olduğu durumlarda takiye etmeyi mübah saymıştır.[52] Fahri Razi de malı korumak için takiyeyi caiz bilmiştir.[53]

Haram Takiye

Fakihler, hadislere istinaden, bazı yerlerde takiyeyi haram bilmişlerdir. Örneğin şeriat açısından riayet edilmesi çok önemli olan ve takiye edilmesiyle dini temellerin yıkılmasına neden olacak farz ve haram hükümlerde. Örneğin, Kur’an’ı mahvetmek, Kâbe’yi ortadan kaldırmak ve zorunlu hükümleri nefyetmek veya dinin esaslarını yahut mezhep esaslarını nefyetmek, takiyenin yapılmasıyla kan dökülmesine ve ölümle sonuçlanacağı yerlerde.[54] şarap içmek, İmamlardan[55] (a.s) hoşlanmadığını ibraz etmek gibi. Bazı fakihler ise, zaruret yerleri dışında takiye etmeyi haram saymışlardır.[56]

Vaz’i (durum ve vaziyetle alakalı) Hüküm

Fakihler vaz’i hükümlerde takiye başlığı altında yapılan ibadetler hakkında şöyle demişlerdir: Eğer takiye edilen şey ibadet ise, kişinin takiye üzerine yaptığı ameli koşulları bertaraf olduktan sonra yeniden yapması (iade etmesi veya kaza etmesi) gerekli değildir. Başka bir ifadeyle, fakihler, takiye üzerine yapılan ibadetlerin geçerli olduğuna hükmetmişlerdir.[57]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. Firuzabadi, El-Kamusu’l Muhit, “veka” sözcüğü
  2. İslam Ansiklopedisi, c. 31, s. 460-461
  3. Firuz Abadi, el-Kamusu’l Muhit, c. 4, s. 646
  4. İbn-i Menzur, Lisanu’l Arab, c. 15, s. 504
  5. Cevheri, es-Sihah Tacu’l Lugat ve Sihahu’l Arabiye, c. 6, s. 25 – 27
  6. Örnek olarak Bkz. Fazıl Mikdad, s. 377- 378
  7. Vahidi, Nişaburi, s. 190; Zemahşeri, Tebersi, Kurtubi, ayetin açıklaması
  8. Tusi, Fahr-i Razi, Nesefi, Suyuti, Tabatabai, ayetin açıklaması
  9. Örnek olarak Bkz. Tusi, et-Tibyan; Tabatabai, ayetin açıklaması
  10. Örnek olarak Bkz. Zemahşeri, Alusi, Maraği, Kasimi, ayetin açıklaması
  11. Bkz. Tusi, Tebersi, Kurtubi, Suyuti, ayetin açıklaması
  12. Bkz. Hurr-ü Amuli, es-Siyretu’l Halebiye, c. 16, s. 203 – 204, 206, 212 – 214; Meclisi, Biharu’l Envar, c. 72, s. 393 – 394, 396, 408, 418, 421, 430, 432
  13. Bkz. Musevi Bocnurdi, el-Kavaidu’l Fıkhiyye, c. 5, s. 53
  14. Bkz. Kuleyni, el-Kâfi, c. 2, s. 217 – 221; Meclisi, Biharu’l Envar, c 72, s. 394, 397 – 398, 423
  15. Örnek olarak Bkz. İbn-i Hambel, Müsnedu’l İmam Ahmed b. Hambel, c. 5, s. 168; Kuleyni, el-Kâfi, c. 2, s. 218, hadis: 8; Meclisi, Biharu’l Envar, c. 72, s. 421, 428
  16. Örnek olarak Bkz. Hürr-ü Amuli, Vesailu’ş-Şia, c. 16, s. 214 – 218
  17. Bkz. İbn-i Hambel, Müsnedu’l İmam Ahmed b. Hambel, c. 1, s. 313, c. 5, s. 327; Kuleyni, el-Kâfi, c. 5, s. 280, 292 – 294; Meclisi, Biharu’l Envar, c. 5, s. 303
  18. Kurtubi, el-Camiu’l Ahkamu’l Kur’an, Nahl Suresi, 106. ayetin açıklaması; Ensari, et-Takiye, s. 40; Emin, Nakzu’l Vaş-Şia, s. 189; Musevi, Bocnurdi, el-Kavaidu’l Fikhiyye, c. 5, s. 54-55
  19. Bkz. Kuleyni, el-Kâfi, c. 2, s. 221 – 226; Gazali, İhyau Ulumu’d-Din, c. 3, s. 137; Emin, Nakzu’l Vaş-Şia, s. 188 – 189
  20. Örnek olarak, Humeyni, el-Mekasibu’l Muharreme, c. 2, s. 226 – 227
  21. Bkz. Halebi, es-Siyretu’l Halebiyye, c. 3, s. 51 – 52
  22. İbn-i Hacer Askalani, Fethu’l Bari c. 12, s. 279
  23. İbn-i Hazm, el-Muhalla, c. 8, s. 336
  24. Şemsu’l Eimme Serehsi, Kitabu’l Mebsut, c. 24, s. 47
  25. Buhari Cu’fi, Sahih Buhari, c. 7, s. 102
  26. Bkz. Emini, el-Kadir fi’l Kitabi ve’s-Sünneti ve’l Edeb, c. 1, s. 380
  27. Örnek olarak Bkz. Muhakkik Kereki, Resaiulu’l Muhakkik el-Kereki, c. 2, s. 51; Musevi Bocnurdi, el-Kavaidu’l Fıkhiyye, c. 5, s. 50
  28. Örnek olarak Bkz. Kurtubi, el-Camiu’l Ahkamu’l Kur’an, Al-i İmran Suresi, 28. ayet
  29. Fazıl Mikdad, el-Levamiu’l İlahîye fi’l Mebasihu’l Kelamiye, s. 377; Emin, Nakzu’l Veş-Şia, s. 182
  30. Bkz. Sa’lebi, Kısasu’l Enbiya, s. 69, 166; Hürr-ü Amuli, Vesailu’ş-Şia, c. 16, s. 215, 219, 230 – 231; Meclisi, Biharu’l Envar, c. 72, s. 396, 407, 425, 429
  31. Ensari, et-Takiye, s. 37
  32. Mufid, Tashihu İtikadatu’l İmamiye, s. 137
  33. Tabersi, Mecmeu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 2, s. 729
  34. Fazıl Mikdad, el-Levamiu’l İlahîye fi’l Mebasihu’l Kelamiye, s. 377; Emin, Nakzu’l Veş-Şia, s. 185
  35. Başka tanımlar için Bkz. Şemsu’l Eimme Serehsi, c. 24, s. 45; İbn-i Hacer Askalani, c. 12, s. 279; Ebu Zuhre, s. 188
  36. İslam Ansiklopedisi, c. 31, s. 460-461
  37. Örnek için Bkz. Neccaşi, s. 38, 58, 253, 330, 340, 351, 354, 391, 396; Tusi, el-Fihrist, s. 58, 112
  38. Örneğin Bkz. Teberi, c. 8, s. 631 – 6645
  39. Bkz. Fahreddin er-Razi, et-Tefsiru’l Kebir, Al-i İmran Suresi, 28. ayetin açıklaması ve Musevi Bocnurdi, el-Kavaidu’l Fıkhiyye, c. 5, s. 75
  40. Subhani, el-İnsaf fi Mesailu Dam fiha’l Hilaf, c. 2, s. 330 – 331
  41. Örneğin Bkz. Emin, Nakzu’l Veş-Şia, s. 184 – 204; Şerafuddin, Ecvibetu’l Mesail Carullah, s. 61 – 66; Muzaffer, Akaidu’l İmamiyye, s. 84 – 86
  42. Bkz. İbn-i Ebu’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 11, s. 43 – 46
  43. Teberi, Tarihu’t-Teberi, c. 9, s. 185; İbn-i Cevzi, el-Muntezim fi Tarihi’l Muluk ve’l Umem, c. 11, s. 237
  44. Bkz. Al-i Kaşifu’l Gıta, Eslu’ş-Şia ve Usuluha, c. 315 – 316; Emin, Nakzu’l Ve’ş-Şia, s. 198 – 200
  45. Takiyenin taksimatı konusunda Bkz. Şehid-i Evvel, el-Kavaid ve’l Fevaid, kısm, 2. S. 157 – 158; Humeyni, Er-Resail, c. 2, s. 174 – 175; Ayrıca el-Mekasibu’l Muharreme, c. 2, s. 236
  46. Müfid, Evailu’l Makalat fi’l Mezahibi ve’l Muhtarat, s. 135 – 136
  47. Bkz. Müfid, a.g.e ve Hürr-ü Amuli, Vesailu’ş-Şia, c. 16, s. 214 ve Şubber, el-Usulu’l Asliyye ve’l Kavaidu’ş-Şariyye, s. 321–322 ve Humeyni, er-Resail, c. 2, s. 176
  48. Bkz. Müfid, Evailu’l Makalat fi’l Mezahibi ve’l Muhtarat, s. 96; Humeyni, el-Mekasibu’l Muharreme, c. 2, s. 242 – 244
  49. Bkz. Hürr-ü Amuli, Vesailu’ş-Şia, c. 16, s. 203
  50. Ensari, et-Takiyye, s. 39 – 40
  51. Örnek olarak Bkz. Meclisi, Biharu’l Envar, c. 72, s. 396, 401, 417 – 418, 438 – 441
  52. Müfid, Evailu’l Makalat fi’l Mezahibi ve’l Muhtarat, s. 135 – 136
  53. Fahri Razi, et-Tefsiru’l Kebir, Al-i İmran Suresi, 28. ayetin açıklaması
  54. فَاِذا بَلَغَا لدم فَلا تَقیّة deliline göre
  55. örnekleri ve yerleri konusundaki tartışmalar ve daha geniş açıklamalar için Bkz. Hürr-ü Amuli, Vesailu’ş-Şia, c. 16, s. 215 – 217, 234; Humeyni, el-Mekasibu’l Muharreme, c. 2, s. 225 – 227; yine, er-Resail, c. 2, s. 177 – 184
  56. Hürr-ü Amuli, Vesailu’ş-Şia, c. 16, s. 214; Şubber, el-Usulu’l Asliyye ve’l Kavaidu’ş-Şariyye, s. 321
  57. Ensari, et-Takiye, s. 43 ve Musevi Bocnurdi, el-Kavaidu’l Fıkhiyye, c. 5, s. 55 – 57 ve Humeyni, er-Resail, c. 2, s. 188 – 191

Bibliyografi

  • Kur’an-ı Kerim
  • Al-i Kaşifu’l Gıta, Muhammed Muhsin, Eslu’ş-Şia ve Usuluha, Alau Al-i Cafer baskısı, Kum, 1415.
  • Alusi, Mahmud b. Abdullah, Ruhu’l Meani, Beyrut, Daru İhyau’t-Turasu’l-Arabi,
  • İbn-i Ebu’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, baskı: Muhammed Ebu’l Fazl İbrahim, Kum, 1404.
  • İbn-i Cevzi, el-Muntezem fi Tarihi’l Muluk, baskı: Muhammed Abdulkadir Ata ve Mustafa Abdulkadir Ata, Beyrut, 1412 / 1992.
  • Askalani, İbn-i Hacer, Fethu’l Bari, Şerh-i Sahihu’l Buhari, Beyrut, Daru’l Marifet.
  • İbn-i Hazm, el-Muhalla, baskı: Ahmed Muhammed Şakir, Beyrut, Daru’l Celil.
  • İbn-i Hambel, Musnedu’l İmam Ahmed b. Hambel, Kahire, 1313, Ofset baskısı, Beyrut.
  • İbn-i Hallakan, İbn-i Menzur, Muhammed Ebu Zuhre, el-İmamu’s-Sadık (a.s) Hayatuhu ve Asruhu, Arauhu ve Fıkhuhu, Kahire, 1993.
  • İbn-i Menzur, Muhammed b. Mukerrem, Lisanu’l Arab, c. 15, Daru’l Fikr - Daru Sadır, Beyrut.
  • Emin, Muhsin, Nakzu’l Vaş-Şia ve eş-Şia Beyne’l Hakaik ve’l Evham, Beyrut, 1403 / 1983.
  • Emini, Abdulhüseyin, el-Gadir fi’l Kitabi ve’l Sünnet ve’l Edeb, c. 1, Beyrut, 1387 / 1967.
  • Ensari, Murtaza b. Muhammed Emin, et-Takiye, Fars Hasun baskısı, Kum, 1412.
  • Bahrani, Yusuf b. Ahmed, el-Hadaiku’n-Nazire fi Ahkami’l İtretu’t-Tahire, Kum, 1363 – 1367.
  • Buhari Cu’fi, Muhammed b. İsmail, Sahihi Buhari, İstanbul, 1401 / 1981.
  • Sa’lebi, Ahmed b. Muhammed, Kısasu’l Enbiyau’l Musemma, Araisu’l Mecalis, Beyrut, el-Mektebetu’s-Sakafiye.
  • Cessas, Ahmed b. Ali, Kitabu Ahkamu’l Kur’an, İstanbul, 1335 – 1338, Beyrut Ofset baskısı, 1406 – 1986.
  • Cevheri, İsmail b. Hammad, es-Sihah: Tacu’l Lügat ve Sihahu’l Arabiyye, c. 6. Muhakkik: Attar, Ahmed Abdul Gafur, Daru’l İlm lil-Mulabin, Beyrut.
  • Hürr-ü Amuli, Vesailu’ş-Şia.
  • Halebi, Ali b. İbrahim, es-Siretu’l Halebiye, Beyrut, 1320, Ofset baskısı.
  • Humeyni, Ruhullah, er-Resail, Kum, 1385 h.ş.
  • Humeyni, Ruhullah, el-Mekasibu’l Muharreme, Kum, 1374 h.ş.
  • Subhani, Cafer, el-İnsaf fi Mesailu Dam fiha’l Hilaf, Kum, 1381 h.ş.
  • Şubber, Abdullah, el-Usulu’l Asliye ve’l Kavidu’ş-Şariyye, Kum, 1404.
  • Şerefuddin, Abdulhüseyin, Ecvibe Mesail Carullah, baskı: Abduzehra Yasiri, Kum, 1416 / 1995.
  • Şemsu’l Eimme Serehsi, Muhammed b. Ahmed, Kitabu’l Mebsut, Beyrut, 1406 / 1986.
  • Şehristani, Muhammed b. Abdulkerim, el-Milel ve’n-Nihel, baskı: Muhammed Seyyid Kilani, Beyrut, 1406 / 1986.
  • Muhammed b. Mekki, Şehid-i Evvel, el-Beyan, baskı: Muhammed Hasun, Kum, 1412.
  • Muhammed b. Mekki, Şehid-i Evvel, el-Kavaid ve’l Fevaid: Fi’l Fıkhi ve’l Usul ve’l Arabiye, baskı: Abdulhadi Hekim, Necef, 1399 / 1979, Kum Ofset baskısı.
  • Tabatabai, Tebersi; Teberi, Tarih-i Teberi, (Beyrut)
  • Tebersi, Fazıl b. Hasan, Mecmeu’l Beyan fi Tefsiru’l Kur’an, Muhakkik ve Muallik: Haşim Resuli ve Fazlullah Yezdi Tabatabai, Nasır Hosrov, Tahran, 1372.
  • Tusi, Muhammed b. Hasan, et-Tibyan fi Tefsiri’l Kur’an, baskı: Ahmed Habib Kuseyr Amuli, Beyrut.
  • Tusi, Muhammed b. Hasan, el-Fihrist, baskı: Cevad Kayyumi, Kum, 1417.
  • Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi yıl: 2006, c. 31, s. 460-461, “Müdârâ” المدارى maddesi.
  • Gazali, Muhammed b. Muhammed, İhyau Ulumu’d-Din, Beyrut, Daru’n-Nudve el-Cedid.
  • Fazıl Mikdad, Mikdad b. Abdullah, el-Levami’l İlahiye fi’l Mebahisi’l Kelamiye, Baskı, Muhammed Ali Gazi Tabatabai, Kum, 1380 h.ş.
  • Fahri Razi, Muhammed b. Ömer, et-Tefsiru’l Kebir ve Mefatihu’l Gayb, Beyrut, 1421 / 2000.
  • Firuz Abadi, Muhammed b. Yakup, el-Kamsu’l Muhit, Beyrut, 1407 / 1987.
  • Kasımi, Muhammed Cemalettin, Tefsiru’l Kasımi, el-Musamma Mahasinu’t-Tevil, baskı: Muhammed Fuad Abdulbaki, Beyrut, 1398 / 1978.
  • Kurtubi, Muhammed b. Ahmed, el-Camiu’l Ahkamu’l Kur’an, Beyrut, 1405 / 1985.
  • Kuleyni, Usul-u Kâfi.
  • Meclisi, Biharu’l Envar.
  • Muhakkik Kereki, Ali b. Hüseyin, Resailu’l Muhakkiku’l Kereki, baskı: Muhammed Hasun, c. 2, Risale 8: Risale fi’t-Takiye, Kum, 1409.
  • Maraği, Ahmed Mustafa, Tefsiru’l Meraği, Beyrut, 1365.
  • Muzaffer, Muhammed Rıza, Akaidu’l İmamiye, Kum.
  • Mufid, Muhammed b. Muhammed, Evailu’l Makalat fi’l Mezahibu ve’l Muhtarat, baskı: Abbaskuli Savacdi (Vaiz Cerendabi), Tebriz, 1371, Kum Ofset baskısı.
  • Mufid, Muhammed b. Muhammed, Tashihu İ’tikadau’l İmamiye, baskı: Hüseyin Dergahi, Beyrut, 1414 / 1993.
  • Musevi Bocnurdi, Hasan, el-Kavaidu’l Fıkhiyye, baskı: Mehdi Mehrizi ve Muhammed Hüseyin Dirayeti, Kum 1377 h.ş.
  • Neccaşi, Ahmed b. Ali, Fihrist Esma Musnefi eş-Şiatu’l Muşteher, Ricalu’n-Neccaşi, baskı: Musa Şubeyri Zencani, Kum 1407.
  • Nesefi, Abdullah b. Ahmed, Tefsiru’l Kur’anu’l Celil, El-Musamma bi-Medariku’t-Tenzil ve Hakaiku’t-Tevil, Beyrut, Daru’l Kitabu’l Arabi.
  • Nişaburi, Ali b. Ahmed Vahidi, Esbabu’n-Nuzulu’l Ayat, Kahire, 1388 / 1968.