Ebu Zer Gifari

Öncelik: aa, kalite: c
linksiz
resimsiz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
Ebu Zer Gifari
Tam İsmiEbu Zer Cündeb b. Cünade b. Süfyan el-Gıfari
LakabıEbu Zer Gıfârî
KünyesiEbu Zer
KonumuSahabe
Doğum TarihiDoğum târihi net olarak bilinmemektedir
Doğum YeriHicaz
Ölüm Tarihih.32/653
Defnedildiği YerRebeze
Ün ve ŞöhretiHz. Peygamber'in (s.a.a) seçkin sahabesinden ve Hz. Ali'nin (a.s) Şia'larından oluşu
ÖzelliğiÜç halifeye şiddetli itirazları, Sakife'ye karşı çıkması, Ebu Bekir'e biat etmeyişi...

Hz. Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Allah, bana kendisinin de sevdiği dört kişiyi sevmem için emirde bulundu: Ali, Mikdad, Ebu Zer ve Selman.”

El-Gadir, c. 9, s. 117.

Hz. Ali (a.s), Ebu Zer’e Rebeze’ye sürgün edilirken şöyle buyurmuştur:
“Ey Ebu Zer! Sen Allah için kızdın. Kendisi için gazaplandığın kimseye ümit bağla. Bu kavim, dünyaları için senden korktu. Sen de dinin için, onlardan korktun. Senden korktukları şeyi onlara bırak ve onlardan korktuğun şey için de onlardan kaç. Onları menettiğin şeye ne kadar da muhtaçtırlar. Sen ise, menettikleri şeyden tamamen müstağnisin (kendi varlığıyla yetinip başkasına muhtaç olmayan). Yarın kimin kazandığını ve kimin daha çok gıpta edildiğini bileceksin. Gökler ve yerler bir kula kapansa, eğer o kul Allah’tan sakındıysa, Allah ona bir çıkış yolu bağışlar. Sana ancak hak arkadaş olur ve senden yalnız batıl kaçar. Onların dünyalarını kabul etseydin, seni severlerdi; dünyadan bir şey alsaydın, sana aman verirlerdi (seni rahat bırakırlardı).”

Nehcü'l-Belağa, 130. hutbe.

Ebu Zer Gıfârî diye bilinen Cündeb b. Cünâde b. Süfyân el-Gıfârî (Arapça: جُندب بن جُناده بن سفیان الغِفاری), Hz. Resulullah’ın (s.a.a) büyük sahabe’lerinden, İmam Ali’nin (a.s) en yakın yârenlerinden ve tarihte bilinen ilk Şialardandır. Ebu Zer, Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeytin (a.s) sadık muhiplerinden, Şia ve Ehlisünnet yanında fazilet, erdem ve menkıbe sahibi, Rical âlimleri yanında ise, “Erkan-ı Erbaa”dan biridir. Üçüncü halifenin akrabalarını kayırması ve beytülmâlı haksızca kendi tayfası (yanında bulunan yardakçılar, koşuntu) arasında paylaştırması üzerine, halifeye itirazlarını arttırmış; bu durum onun önce Şam’a ve sonra da Rebeze çölüne sürgün edilmesine neden olmuştur. Sonunda Rebeze çölünde hayatını kaybetmiştir.

Doğumu, Nesebi ve Zahirî Sıfatları

Ebu Zer, İslam’dan yirmi yıl önce, asil Arap kabilelerinden biri olan “Gifr” kabilesinde dünyaya geldi.[1] Babası “Cünâde” Gıfâr tayfasından ve annesi “Remle binti Vakîa” de Ben-i Gıfâr b. Melil kabilesindendir.[2] Tarihçiler, Ebu Zer’in babasının ismi konusunda ihtilaf ederek, "Yezîd", "Cündeb" (Cundub), "Işreke", "Abdullah" ve "Seken" gibi isimleri zikretmişlerdir.[3]

İbn-i Hacer-i Askalani şöyle yazmaktadır: “Ebu Zer, uzun boylu, buğday tenli ve zayıf bir bedene sahipti.[4] İbn-i Sa’d ise, uzun boylu, saç ve sakalının ak olduğunu yazmıştır.[5] Zehebi ise, şöyle yazmaktadır: “Ebu Zer, güçlü ve iri bir bedene ve sık sakala sahipti.[6]

İsim ve Lakapları

Oğlu “Zer”den dolayı, ona "Ebu Zer" künyesi verilmiş ve genellikle herkesin yanında bu isimle tanınmaktadır. Ancak gerçek ismi hakkında ihtilaf vardır. Tarihî kitaplarda Ebu Zer için “Bedir b. Cündeb (Cundub)”, “Berir b. Abdullah”, “Berir b. Cünade ”, “Berir b. Işrake”, “Cündeb b. Abdullah”, “Cündeb b. Seken” ve “Yezid b.Cünade” gibi isimler zikredilmiştir.[7] Ancak öyle anlaşılıyor ki “Cündeb b. Yezid” ismi en doğru ve en meşhur olanıdır.[8]

Eş ve Çocukları

Kaynakların belirttiğine göre Ebu Zer’in “Zer” adlı bir çocuğu olmuş ve Kuleynî, “Zer”in vefatı babıyla bu konuda bir rivayet nakletmiştir.[9] Eşi de “Ümmü Zer” diye bilinmekteydi.[10]

İslam ve Müslümanlığı

Ebu Zer, İslam’ın öncü ve ilklerindendir.[11] Bazı araştırmacıların naklettiğine göre Ebu Zer, İslam’dan önce de tek tanrılı inanca sahip biri olarak tanınmakta ve Hz. Resulullah’ın (s.a.a) peygamberliğinden üç yıl önce Allah’a tapmaktaydı.[12] İbn-i Habîb el-Bağdâdî, Ebu Zer’i Cahiliyet Dönemi'nde şarap ve ezlâm’ı haram bilen kişilerden saymaktadır.[13] İslam’ın doğuşuyla Hz. Peygamber'e (s.a.a) iman eden ilk kişilerdendir.

Nakledildiğine göre, Ebu Zer şöyle demiştir: “Ben, Resulullah’ın (s.a.a) yanına giderek, ona şöyle diyen dördüncü kişiyim: "Selam sana olsun ey Allah’ın Resul-ü! Tanıklık ediyorum ki Allah’tan başka ilah yoktur ve tanıklık ediyorum ki Muhammed Onun kulu ve elçisidir." Sonra Resulullah’ın çehresindeki mutluluğu gördüm.”[14]

İbn-i Abbas, Ebu Zer’in Müslümanlığı hakkında şöyle demiştir: “Ebu Zer, Peygamberin Mekke’de ortaya çıktığını duyunca, kardeşi Üneys’e şöyle dedi: ‘O topraklara git ve göklerden kendisine haberlerin indiğini tahmin ettiğim kişiden bana haber getir. Konuşmalarına kulak ver ve yanıma gel.” Ebu Zer’in kardeşi Mekke’ye gider ve Hz. Peygamberin (s.a.a) konuşmalarını dinleyerek, kardeşinin yanına geri döner. Sonra Ebu Zer Mekke’ye giderek Hz. Resulullah’ı (s.a.a) araştırmaya koyulur. Ebu Zer şöyle diyor: “Sabah olduğunda İmam Ali (a.s) ile birlikte Hz. Peygamber'in (s.a.a) evinin yolunu tuttuk.”.[15]

Ebu Zer’in Müslüman oluşu Şia rivayetlerde daha farklı bir şekilde nakledilmiştir. Kuleyni, İmam Cafer Sadık’tan (a.s) Ebu Zer’in Müslüman oluşunu hayranlık uyandırıcı bir şekilde nakletmiştir.[16]

Ebu Zer’in Fazilet ve Menkıbesi

Hz. Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.a) Ebu Zer’e şöyle demiştir: “Selam ey Ebu Zer! Sen biz Ehlibeyttensin.”[17] Yine başka bir yerde şöyle buyurmuştur: “Ebu Zer’den daha doğru ve düzgün sözlü hiç bir kimseyi, ne yeryüzü barındırmış ve ne de gök kubbe gölgelemiştir.”[18] Efendimiz (s.a.a) başka bir yerde Ebu Zer’i züht ve takvada Hz. İsa b. Meryem’e benzetmiştir.[19]

İmam Ali’ye (a.s) Ebu Zer’i sorduklarında, Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ebu Zer, insanların kendisinden aciz oldukları ilme sahiptir; bir şey eksilmeden ona dayanmıştır.”[20] İmam Ali (a.s) Ebu Zer’i cennetin kendisine iştiyak duyduğu kişilerden saymaktadır.”[21]

İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah’tan (s.a.a) sonra üç kişi dışında herkes mürtet oldu: Selman, Ebu Zer ve Mikdad. Ammar’da tereddüt oluşmuş, ancak o da (onlara) dönmüştür.”[22]

İmam Sadık (a.s) Ebu Zer’in ibadeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Ebu Zer’in en çok yaptığı ibadet, tefekkür etmekti... Allah korkusundan o kadar çok ağlamıştı ki gözleri yaralanmıştı.”[23] İmam Sâdık (a.s) başka bir yerde şöyle buyurmuştur: "Ebu Zer dedi ki: Ben, insanların düşman olduğu ölüm, fakirlik ve belayı seviyorum." İmam devamında şöyle buyurmuştur: "Ebu Zer’in maksadı şudur: Allah’a ibadet, günah işlerken yaşamaktan; Allah’a ibadet ederken belaya düşmek, Allah’a itaatsizlikten; Allah’a itaat ederken fakirlik çekmek, Allah’a günah işlerken ihtiyaçsızlıktan daha üstündür."[24]

Ebu Zer el-Gıfârî şîa kaynaklarında, Selmân, Mikdâd ve Ammâr’la birlikte İslam’ın dört ileri gelenlerinden biri sayılmıştır.[25] Şeyh Mufid’in, İmam Kazım’dan (a.s) naklettiği bir rivayette,Kıyamet günü nida edici "Ahitlerini bozmayan Resulullah’ın havarileri nerededir?" diye nida edecek. Bunun üzerine, Selman, Mikdad, Ebu Zer yerlerinden kalkacaklardır.[26]

Ağa Bozorg-u Tahranî, Ebu Zer’in yaşamı ve faziletleri hakkında Ebu Mansur Zafer b. Hamdûn Badrai’nin[27] kaleme aldığı “Ahbar-ı Ebu Zer” ve Şeyh Sadûk’un[28] yazdığı “Ahbâr-ı Ebu Zer el-Gıfârî ve Fezâilühu” adlı iki kitabı nakletmiştir.

Seyyid Alihan el-Medenî, Ebu Zer hakkında şöyle yazmıştır: Kendisi büyük âlimlerden ve yüce zahitlerden biridir. Yılda dört yüz dinar bağışta bulunur ve bir şey biriktirmezdi.[29]

Bahrü'l-Ulûm, Ebu Zer’in Seyyidü'l-Mürselîn’in (Peygamberlerin efendisi) metodunda hareket eden Havarilerden biri olduğunu ileri sürmüş; Ehlibeytin (a.s) menkibelerini zikretmekte ve düşmanlarının yanlışlık ve kötülüklerini açıklamakta çok zorlu ve sert olduğunu belirtmiştir.[30] Ebu Naim İsfahani de şöyle yazmaktadır: Ebu Zer, İslam Peygamberine (s.a.a) hizmet eder, usulleri öğrenir ve onların dışındakileri atardı… Faizi İslam’dan ve ilahî hükümler nazil olmadan terk edenlerdendi. Kınayıcıların kınaması onu alt edememiş; yönetici ve iktidar sahiplerinin gücü onu yıldırmamış ve alçaltamamıştır.[31]

İmam Ali (a.s) ile Olan Dostluk ve Yakınlığı

Erbilî kitabında, Ebu Zer’in Hz. Ali’yi (a.s) kendisine vasi olarak belirlediğini ve şöyle dediğini nakletmiştir: Allah’a yemin ederim ki ben, Müminlerin Emirine hak üzere vasiyet ettim. Allah’a andolsun ki her ne kadar sizden ayrılsa ve hilafet hakkı gasp edilse de onda sükûnet ve huzur vardır.[32] İbn-i Ebi’l-Hadîd-i Mutezilî de şöyle demektedir: Ebu Zer, Rebeze’de İbn-i Râfi’ye "Yakında bir fitne çıkacak. Allah’tan korkun ve Ali b. Ebu Talib’i destekleyin" demiştir.[33] Ebu Zer’in Hz. Ali’ye (a.s) olan bağlılık ve sevgisi o kadar çoktur ki hatta gece gizlice defnedilen Hz. Fatıma’nın (s.a) cenaze merasimine katılmıştır.[34]

Halifeler Zamanında

Ebu Zer, İmam Ali’nin (a.s) velayetini savunmak için, Ebu Bekir’e ilk günlerde biat etmemiştir.[35]

İkinci halife Ömer’in döneminde, Ömer’in Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) hadislerinin yazılmasına yönelik getirdiği yasağa uymamış ve şöyle demiştir: “Vallahi, ağzıma kılıç dayasalar da Resulullah’ın (s.a.a) hadislerini nakledeceğim. Kılıcın keskinliğini, Resulullah’ın (s.a.a) hadislerini terk etmeye (ve nakletmemeye) tercih ederim.”[36] Ebu Zer, Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) hadislerini naklettiği için, birkaç kişi ile beraber Ömer’in emri ile zindana atılmıştır.[37]

Şam’a Sürgün Edilişi

Dosya:Ebu Zer'in Yaptığı Mescidin Simgesel Görüntüsü.jpg
Ebu Zer'in Yaptığı Mescidin Simgesel Görüntüsü

İbn-i Ebi’l-Hadid’in nakline göre, Ebu Zer’in Şam’a sürgün edilmesinin nedeni, üçüncü halife Osman’ın beytülmal’ı Mervan b. Hakem, Zeyd b. Sabit ve başkaları arasında paylaştırmasına itirazından olduğunu belirtmiştir. İbn-i Ebi’l-Hadîd şöyle nakletmiştir: Ebu Zer, cadde ve sokaklarda feryat etmekte ve itiraz etmekteydi. Sonunda Osman onu Medine’den kovarak, Şam’a sürgün etmiştir.[38]

Şam’da da Muaviye’nin İslam’a aykırı davranışlarına itiraz etmekteydi. Bir gün Muâviye, Hz. Ebu Zer’e 300 dinar gönderdi. Ebu Zer, parayı getirene şöyle dedi: "Eğer bu pay benim Beytülmaldan bu yılki hakkım ise, şimdiye kadar vermediniz, kabul ederim. Yok eğer hediye ise, ona ihtiyacım yoktur." Sonra parayı geri gönderdi. Muâviye, Demeşk’te yeşil sarayını yaptırdığında, Ebu Zer şöyle dedi: “Ey Muâviye! Eğer bu saray Allah’ın parasından ise, hıyanettir ve eğer kendi parandan ise, israftır.”

Hz. Ebu Zer (r.a), bu şekilde her zaman Muâviye’ye şöyle derdi: "Allah’a yemin ederim ki benim kabul etmediğim işleri yapıyorsun. Allah’a yemin ederim ki bu işler ne Allah’ın kitabındadır ve ne de Peygamberinin sünnetinde. Ben, sönmekte olan hakkı görüyorum; diriltilmek istenen batılı görüyorum; yalanlanmakta olan doğruluk ve sadakati görüyorum…" Yine bir gün böyle konuşunca Muaviye, Ebu Zer’in tutuklanmasını emretti ve Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) en önde gelen büyük sahabesi Hz. Ebu Zer’i Allah ve Peygamber'inin (s.a.a) düşmanı ilan etti! Ebu Zer de cevaben şöyle buyurdu: “Ben ne Allah’ın ve ne de Peygamberinin düşmanıyım. Bilakis sen ve senin baban (Ebu Süfyan) Allah ve Peygamberinin düşmanısınız. Görüntüde Müslüman oldunuz; küfür ve inkârınızı kalbinizde gizlediniz. Kesinlikle Peygamber sana lanet etti ve kaç kere doymaman için sana bedduada bulundu.” Muâviye şöyle dedi: “Ben o dediğin kişi değilim.” Ebu Zer dedi ki: “Hayır, sen o kişisin. Resulullah (s.a.a) bana söyledi. Onun yanına gittiğim sırada şöyle dediğini duydum: Allah’ım ona (Muâviye’ye) lanet et ve onu topraktan başka bir şeyle doyurma.” Bunun üzerine Muâviye Hz. Ebu Zer’in (r.a) hapse atılmasını emretti.[39]

Yine denildiğine göre Hz. Ebu Zer (r.a) Şam’da Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeytinin (a.s) faziletlerini halka anlatırdı. Muâviye, onun toplantı ve oturumlara girmesini engelleyerek, yasak koydu. Sonunda üçüncü halife Osman’a bir mektup yazan Muâviye, Ebu Zer’in halka Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeytinin (a.s) faziletlerini ön plana çıkaran konuşma ve toplantılar yaptığına dair çalışmalarını bildirdi. Bunun üzerine Osman, Muâviye’nin Medine’ye geri gönderilmesini istedi. Böylece Hz. Ebu Zer (r.a) yeniden Medine’ye geri gönderildi.[40]

Dosya:Ebu Zer Gifari'nin Kabri.jpeg
Ebu Zer Gıfari'nin Kabri

Rebeze’ye Sürgün Edilişi

Ebu Zer, Medine’de Osman ile görüştü. Halifenin verdiği dinarları kabul etmedi ve halifenin hükumetine yönelik eleştirilerini sürdürdü. Osman da Ebu Zer’in eleştirilerine tahammül edemeyerek, onu en kötü bir şekilde "Rebeze" denen çöle sürgün etti. Hz. Ebu Zer (r.a) ve Osman arasında gerçekleşen konuşmalar ve Rebeze’ye sürgün edilişini konu alan çok sayıda tarihi kitap mevcuttur.[41]

Üçüncü halife Osman, Hz. Ebu Zer’in (r.a) Rebeze’ye sürgün edilişinde kimsenin onunla görüşmemesi, eşlik etmemesi, konuşmaması ve Mervân b. Hakem tarafından Medine’den çıkarılması emrini verdi. Bu şekilde halifenin hışmından korkan hiç kimse onunla görüşüp, eşlik etmeye cüret edemedi. İmam Ali (a.s), kardeşi Akil, oğulları Hz. Hasan (a.s) ve Hz. Hüseyin (a.s) ve Ammâr b. Yâsir (r.a) Ebu Zer’e eşlik ederek, onu yolcu ettiler.[42]

Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
Ey Ebu Zer! Sen yalnız yaşayacak, yalnız ölecek, yalnız diriltilecek ve yalnız cennete gireceksin. Sana gusül verecek, kefenleyecek ve defnedecek Iraklılar senden dolayı, mutlu olacaklardır.

Tefsir-i Kummi, c. 1, s. 295.

Vefatı

Hz. Ebu Zer (r.a), Hicretin 32. yılında Zilhicce ayında Osman’ın halifeliği döneminde Rebeze çölünde sürgün hayatı yaşarken vefat etmiştir.[43] İbn-i Kesîr şöyle yazmaktadır: Öldüğü sırada eşi ve oğlundan başka yanında kimse yoktu.[44] Ziriklî ise şöyle yazmaktadır: Ebu Zer vefat ettiğinde onu kefenlemek için evinde bir şey yoktu.[45] Mehrân b. Meymûn şöyle nakletmektedir: “Benim Ebu Zer’in evinde gördüğüm şeyin değeri iki dirhem etmezdi.”[46]

Nakledildiğine göre Ümmü Zer eşi için ağlayıp şöyle dediğinde: “Sen çölde ölüyorsun ve benim seni kefenleyecek bir örtüm bile yok.” Hz. Ebu Zer (r.a) eşine şöyle dedi: “Ağlama ve mutlu ol. Bir gün içlerinde benim de olduğum bir gruba Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: ‘Sizlerden biriniz çölde öleceksiniz, müminlerden oluşan bir cemaat onu defnedecek.’ Şu ana kadar o toplantıda benimle olan herkes şehirlerde ve halkın arasında öldüler. Peygamberin dediği kişi benim.”[47]

Daha sonra Abdullah b. Mesud ve faziletli bir grup (Hücr b. Adiy, Malik Eşter ve Ensar’dan bazıları) tesadüfen oradan geçerken, Hz. Ebu Zer’e (r.a) gusül vermiş ve kefenleyerek defnetmişlerdir. Abdullah b. Mes'ûd, Ebu Zer’in (r.a) mukaddes vücuduna cenaze namazı kıldırmıştır.[48] Yakûbî’nin naklettiğine göre, Huzeyfe b. Yemân gibi önde gelen sahabeler de defin işlemine katılmıştır.[49]

Tüm tarihi kaynakların naklettiğine göre, Hz. Ebu Zer’in mukaddes kabri şerifleri Rebeze’de bulunmaktadır.[50]

Kaynakça

  1. Ayânü’ş-Şîa, c. 4, s. 225.
  2. El-İstiyab, c. 1, s. 252;İbn-i Hacer, el-İsâbe, XII, 215; İbnü’l Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, VI, 96; İbn-i Abdülbir, el-İstî’âb, IV, 1652.
  3. Meşahir Ulemau’l-Emsar, s. 30; es-Sikât, c. 3, s. 55; Takribu’t-Tehzib, c. 2, s. 395.
  4. el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, c. 7, s. 107.
  5. et-Tabakatü'l-Kübrâ, c. 4, s. 23.
  6. Siyeru A'lâmi’n-Nübelâ, c. 2, s. 47.
  7. Üsdü'l-Ğabe, c. 5, s. 186; Tehzîbü'l-Kemâl, c. 33, s. 294; Siyeru A'lâmi’n-Nübelâ, c. 2, s. 49; A'yanu'ş-Şîa, c. 4, s. 225.
  8. El-İstîâb, c. 4, s. 1652.
  9. el-Kâfî, c. 3, s. 25.
  10. Şerh-i Nehcü’l-Belâğa, c. 15, s. 99.
  11. Tarihu’l-İslam, c. 3, s. 406; İbn-i Abdülbir, el-İstîâb, c. 1, s. 252.
  12. M. Takî et-Tüsterî, Kâmûsü'r-Ricâl, c. 11, s. 322.
  13. İbn-i Habîb, el-Muhabber, s. 237.
  14. el-Müsnedü’s-Sahîh, c. 16, s. 83.
  15. el-İstîâb, c. 4, s. 1654.
  16. el-Kâfî, c. 8, s. 297, 298.
  17. Tûsî, el-Emâlî, s. 525; Mekârimü'l-Ahlâk, s. 256.
  18. Meclisî, Bihârü'l-envâr, c. 22, s. 404.
  19. Bihârü'l-envâr, c. 22, s. 420.
  20. el-İstî'âb , c. 1, s. 255.
  21. el-Hisâl, s. 303.
  22. el-İhtisâs, s. 10.
  23. el-Hisâl, s. 40 ve 2.
  24. el-Kâfî, c. 8, s. 22.
  25. Ebu Ca'fer et-Tûsî, er-Ricâl, s. 598; Şeyh Müfîd, el-İhtisâs, s. 6, 7.
  26. el-İhtisâs, s. 61.
  27. Ez-Zarie, c. 1, s. 316.
  28. Ez-Zarie, c. 1, s. 317.
  29. Medenî,Ed-Derecatu’r-Rafie, s. 226.
  30. el-Fevâidü’r-Ricâliyye, c. 2, s. 49.
  31. Hilyetü’l-Evliyâ, c. 1, s. 156, 157.
  32. Keşfü'l-Ğumme, c. 1, s. 353.
  33. Şerh-i Nehcü’l-Belâğa, c. 13, s. 228.
  34. Târîhu’l-Yakûbî, c. 2, s. 115.
  35. Yakûbî, Târîhu’l-Yakûbî, tercüme Ayeti, c. 1, s. 524.
  36. et-Tabakatü'l-kübrâ, c. 2, s. 354.
  37. el-Mecrûhîn, c. 1, s. 35.
  38. Şerh-i Nehcü’l-Belâğa, c. 8, s. 256.
  39. İbn-i Ebi’l-Hadîd, Şerh-i Nehcü’l-Belâğa, tahkik: Muhammed Ebü'l-Fazl-ı İbrahim, c. 8, s. 256, 258; el-Emîn, A'yânü’ş-Şîa, c. 4, s. 237.
  40. A'yânü’ş-Şîa, c. 4, s. 237.
  41. Ya'kûbî, Târîhu’l-Yakûbî, tercüme Ayeti, c. 1, s. 171, 172; et-Tabakatü'l-Kübrâ, c. 4, s. 226, 229; Târîh-i Taberî, c. 3, s. 336.
  42. Mes'ûdî, Mürûcü'z-Zeheb, c. 1, s. 698.
  43. Târîh-i Taberî, c. 3, s. 354.
  44. el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 7, s. 185.
  45. el-A'lâm, c. 2, s. 140.
  46. A'yânü’ş-Şîa,, c. 4, s. 229.
  47. A'yânü’ş-Şîa, c. 4, s. 241.
  48. el-İstî‘âb fî Marifeti’l-Ashâb, c. 1, s. 251; Halîfe b. Hayyât, et-Tabakat, s. 71; İbn-i Hibbân, es-Sikât, c. 3, s. 55.
  49. Yakûbî, Târîhu’l-Yakûbî, tercüme ayeti, c. 2, s. 68.
  50. Mu'cemü'l-Buldân, c. 3, s. 24; Mu'cemü'l-Bahreyn, c. 2, s. 131.

Bibliyografi

  • İbn-i Ebi’l-Hadîd, Şerh-i Nehcü’l-Belâğa, tercüme: Seyyid Cafer Şehidi, Tahran, İlmi ve Ferhengi, 1377 h.ş.
  • el-Emîn, Seyyid Muhsin, A'yânü’ş-Şîa, Beyrut, Daru’t-Taarif.
  • el-Emînî, Abdülhüseyin Şerefüddin, el-Gadîr fi'l-Kitâbi ve's-Sünne ve'l-Edeb, c. 9, Beyrut, Daru’l-Kutubu’l-Arabi, 1977 m.
  • İbn-i Abdülbir, Ahmed, el-İstî‘âb fî Marifeti’l-Ashâb, Beyrut, Daru’l-Ceyl, 1412 h.k.
  • İbn-i Hibbân, Muhammed, Meşâhîru Ulemâ'i’l-Emsâr, Daru’l-İfa, 1411 h.k.
  • İbn-i Hibbân, Muhammed, es-Sikât, Müessese-i el-Kutubu’s-Sikafiye, 1393 h.k.
  • İbn-i Hacer el-Askalânî, Şihâbüddîn Ahmed, Takrîbi’t-Tehzîb, Beyrut, Daru’l-Kutubu’l-İlmiye, 1415 h.k.
  • Kuleynî, Muhammed b. Yakûb, el-Kâfî, Tahran, el-Kutubu’l-İslamiye, 1363 h.ş.
  • İbn-i Ebi’l-Hadîd, İzzüddîn Abdülhamîd, Şerh-i Nehcü’l-Belâğa, Daru İhya el-Kutubu’l-Arabiye, 1378 h.k.
  • İbnü'l-Esîr, Ali b. Ahmed, Üsdü’l-Ğabe fi Marifeti’s-Sahabe, Beyrut, Daru’l-Kutubu’l-Arabi.
  • el-Mizzî, Yûsuf b. Abdurrahman, Tehzîbü'l-Kemâl, Beyrut, Müessese er-Risalet, 1406 h.k.
  • Zehebi, Muhammed, Siyeru A'lâmi’n-Nübelâ, Beyrut, Müessese er-Risalet, 1413 h.k.
  • İbn-i Hacer el-Askalânî, Şihâbüddîn Ahmed, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, Beyrut, Daru’l-Kutubu’l-İlmiye, 1415 h.k.
  • Zehebi, Muhammed, Târîhu'l-İslâm, Beyrut, Daru’l-Kutubu’l-Arabi, 1407 h.k.
  • et-Tüsterî, Muhammed Takî, Kâmûsu'r-Ricâl, Kum, Camiu Müderrisin, 1419 h.k.
  • İbn-i Habîb, Muhammed b. Habîb, el-Muhabber, Matbaat Ed-Daire, 1361 h.k.
  • İbn-i Hibbân, Muhammed, el-Müsnedü’s-Sahîh, Beyrut, Müessese er-Risalet, 1414 h.k.
  • et-Tûsî, Muhammed b. el-Hasen, er-Ricâl, Kum, Camiu Müderrisin, 1415 h.k.
  • Şeyh Müfîd, Muhammed b. Muhammed, el-İhtisâs, Beyrut, Daru’l-Mufid, 1414 h.k.
  • Ağa Bozorg-i Tahrânî, Muhammed Muhsin, ez-Zarîe ilâ Tesânîfi'ş-Şîa, Beyrut, Daru’l-Avda.
  • el-Medenî, Seyyid Alihan, ed-Derecatu’r-Rafie, Kum, Basireti, 1397 h.k.
  • et-Tûsî, Muhammed b. Hasan, el-Emâlî, Kum, Daru’s-Sikafe, 1414 h.k.
  • Tabersî, Hasan b. Fazl, Mekârimü'l-Ahlâk, Razi, 1392 h.k.
  • Meclisî, Muhammed Bâkır, Bihâru’l-Envâr, Beyrut, Müessese el-Vefa, 1403 h.k.
  • İbn-i Bâbeveyh, Muhammed b. Alî, el-Hisâl, Kum, Camiu Müderrisin, 1403 h.k.
  • Bahr'ül Ulûm, Muhammed Mehdî, el-Fevâ'idü’r-Ricâliyye, Tahran, Mektebetu’s-Sadık, 1363 h.ş.
  • Erbilî, Ali b. İsa, Keşfü'l-Ğumme, Beyrut, Daru’l-Avda, 1405 h.k.
  • Yakûbî, Ahmed b. Ebi Yakūb İshâk, Târîhu’l-Yakûbî, Beyrut, Daru Sadır.
  • İbn-i Sa'd, Muhammed, et-Tabakatü'l-Kübrâ, Beyrut, Daru Sadır.
  • İbn-i Hibbân, Muhammed, Kitâbü'l-Mecrûhîn, tahkik: Mahmud İbrahim Zaid, Mekke, Daru’l-Baz.
  • Taberî, Muhammed b. Cerîr, Tarih-i Taberî, Beyrut, Müessese el-A’lemi, 1403 h.k.
  • İbn-i Kesîr, İmâdüddîn İsmâîl, el-Bidâye ve’n-Nihâye, Beyrut, Daru İhya et-Turas el-Arabi, 1408 h.k.
  • Ziriklî, Muhammed Hayrüddîn, el-A'lâm, Beyrut, Daru’l-İlm, 1980 m.
  • Kummî, Ali b. İbrâhim, Tefsîrü’l-Kummî, Kum, Müessese-i Daru’l-Kitab, 1404 h.k.
  • İbn-i Hayyât, Halîfe, et-Tabakat, Beyrut, Daru’l-Fikr, 1414 h.k.
  • el-Hamevî, Yâkût, Mu'cemü'l-Buldân, Beyrut, Daru İhya et-Turas el-Arabi, 1399 h.k.
  • Tureyhi, Fahrettin, Mu'cemü'l-Bahreyn, Vezaret-ı İrşad, 1367 h.ş.
  • Yakûbî, Ahmed b. Ebi Yakūb İshâk, Târîhu’l-Yakûbî, tercüme Muhammed İbrahim Ayeti, Tahran, İlmi ve Ferhengi, 1378.