Casiye Suresi|
 |
Diğer İsimler | Şeriat |
---|
Sure Numarası | 45 |
---|
Cüz | 25 |
---|
|
Nüzul Sırası | 65 |
---|
Mekki/Medeni | Mekki |
---|
|
Ayet Sayısı | 37 |
---|
Kelime Sayısı | 489 |
---|
Harf Sayısı | 2085 |
---|
Casiye Suresi (Arapça: سورة الجاثیة), 45-ci suredir ve Kuran'ın 25-ci cüzünde yer alan Mekki surelerinden biridir. Bu sureye Casiye ismi verilmesinin sebebi, 28-ci ayette her ümmetin kıyamet günü amellerinin harfiyen almak için diz çökeceğinden bahsedilmesidir.Casiye kelime anlamı olarak diz çökmek anlamına gelir.
Kuran'ın sıhhati, Allah'ın birliği ve sapkın inançlarında ısrar eden sapkınların tehdit edilmesinin tartışılması, müminlere kafirleri bağışlama çağrısı ve kıyamet sahnelerinin anlatılması bu surede ele alınan konuların bazılarıdır. Bu sureyi okumanın faziletleri arasında Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'den rivayet edilmiştir ki, Casiye suresini kim okursa, Allah onun hatalarını örter ve hesap sırasında korku ve endişesini giderir.
Surenin Tanıtımı
Bu sureye ‘‘Casiye’’ (diz çökmek) demişlerdir. Zira surenin 28. ayetinde her ümmetin kıyamet günü diz çökerek amel defterlerini alacaklarına işaret edilmiştir. Bu kelime, Kur’an-ı Kerim’de yalnızca bu surede olmak üzere bir kere geçmiştir.
Mukatta harflerle (ha-mim) başlayan yirmi altıncı suredir. Havamim surelerinin ise altıncısıdır. [1] Sureye "Şeriat Suresi" de denmiştir. Bu kelime, Kur’an’da yalnızca bu surenin 18. ayetinde ve bir kere geçmiştir.
Küfe karilerine göre 37 ve diğer karilere göre ise, 36 veya 39 ayettir. Ancak birinci görüş doğru ve meşhurdur. Mushaf sırasına göre kırk beşinci ve iniş sırasına göre ise, altmış beşinci suredir. Sure Mekki surelerdendir. Sure 489 kelime ve 2085 harften oluşmaktadır. Hacim ve boyut olarak mesani surelerden ve bir hizipten daha küçüktür.[2]
İçeriği
Sure, Kur’an’ın Allah tarafından inişine işaret ederek başlamakta ve göklerde, yeryüzünde, insanın yaratılışında, yaratıklarda, gece ve gündüzün değişmesinde müminler ve yakin ehli için ibretler olduğuna değinmiştir. Allah’ın ayetlerini görmezlikten gelen, alaya alan günahkâr ve yalancılar kınanmakta, elemli ve rezil edici bir azaba çarptırılacakları beyan edilmektedir. Ayrıca nefsin heva ve hevesine uyanların durumu açıklanmaktadır.[3]
Casiye Suresi'nin İçeriği[4]
|
| | | | İlahi kanunlara uymaya ve Tevhid’e davet | | |
| | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | |
Birinci Söz: Ayet 1-13 Kâfirlerin ilahi kanunlar ve Tevhid’e karşı yanlış davranışları | | İkinci Söz: Ayet 14-20 İlahi kanunlara uyma zorunluluğu | | Üçüncü Söz: Ayet 21-37 İlahi kanunlarla muhalefet edenlerin cezalandırılması | |
| | | | | | | | | | | | |
Birinci Konu: Ayet 1-2 Allah tarafından Kur’an’ın Tevhidi maarifinin nüzulü | | Birinci Konu: Ayet 14-17 Kıyamet gününde dinin muhalifleri hakkında Allah’ın karar vermesi | | Birinci Konu: 21-23 Salihlerin ve günahkârların eşit olmayacağı | |
| | | | | | | | | | | | |
İkinci Konu: Ayet 3-5 Allah’ın birliğinin nişaneleri | | İkinci Konu: Ayet 18-20 İslam kanunlarını uygulamada peygamberin vazifeleri | | İkinci Konu: Ayet 24-28 Uhrevi ceza ve mead’ın mahal olmayışı | |
| | | | | | | | | | | |
Üçüncü Konu: Ayet 6-9 Kâfirler tarafından Kur’an’ın Tevhid’i maariflerinin alay konusu edilmesi | | | | | | Üçüncü Konu: Ayet 29-35 İlahi ayetlerle alay edenlerin kesinkes azap edileceği | |
| | | | | | | | | | | |
Dördüncü Konu: Ayet 10-11 Tevhid’i inkâr edenlerin azap edilmesi | | | | | | Dördüncü Konu: Ayet 36-37 Allah’ın evreni idaresinde hekimane oluşu | |
| | | |
Beşinci Konu: Ayet 12-13 İlahi nimetler karşısında sahip olunacak doğru yöntem; düşünmek ve şükür etmektir |
|
Meşhur Ayetler
اللَّهُ الَّذِي سخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ فِيهِ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Öyle bir Allah'tır ki üstünde gemi, emriyle kayıp gitsin ve siz de lûtfundan, ihsânından nasîbinizi arayıp elde edin de şükreyleyin diye râm etmiştir denizi size. (Casiye Suresi / 12)
وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لَّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Ve râm etmiştir size, ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde, hepsi de onun rahmetindendir; şüphe yok ki bunda da deliller var düşünen topluluğa. (Casiye Suresi / 13)
Bu ayet-i kerimeler, her daim hatiplerin ve edebiyatçıların dikkatini üzerine çekmiştir. Zira bu ayet-i kerimeden, Tevhid ve Allah’ı tanımak gibi önemli dersler çıkarmışlardır.
Bu ayet-i kerimeler yerde, gökte ve denizde olan her şeyi insan için yaratan bir Allah’tan bahsetmektedir. Zira insanoğlu hani olurda bu sayede Allah’ın fazl-u kereminden faydalanarak, Allah’ın vermiş olduğu nimetlere karşılık şükür vazifesini yerine getiriverir.
Yüce Allah, Casiye Suresi'nin 13. ayet-i kerimesinde, insanların atife ve duygularından istifade etmektedir. Bir sonraki ayet-i kerimede ise, insanların düşüncelerine hitap etmektedir.
مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاء فَعَلَيْهَا ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ
Kim iyilik ederse kendisinedir ve kim kötülükte bulunursa gene kendisine, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz. (Casiye Suresi / 15)
Bu tabir, defalarca Kur’an ayetlerinde beyan edilmiştir ( Lokman Suresi 12- Zümer Suresi 41) "bizim, Allah’a isyan etmemizin veya itaat etmemizin O’na ne faydası ve ne zararı var?" diyenlere verilmiş bir cevaptır.
Bu ayetler, şunu söylemek istiyor: Tüm bunların zarar ve karı sizin aleyh ve lehinizedir. Salih ameller karşılığında kemale erişenler sizlersiniz. İşlemiş olduğunuz günahlar sayesinde İlahi rahmetten sonra, İlahi gazaba duçar olan ve ebedi lanete uğrayan, yine sizlersiniz. [5]
Şu atasözü (İyilik de yapsan, kötülük de yapsan, her ne yaparsan yap kendine yaparsın) halkın genelde kullandığı terimlerden biridir ve bu ayet-i kerimenin manasına işaret etmektedir.
21. ayet-i kerime İmam Ali (a.s) ve bazı sahabeler hakkında nazil olmuştur
أًمْ حَسِبَ الَّذِينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّئَاتِ أّن نَّجْعَلَهُمْ كَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَوَاء مَّحْيَاهُم وَمَمَاتُهُمْ سَاء مَا يَحْكُمُونَ
Yoksa kötülük kazananlar, kendilerini de îmân edenler ve iyi işlerde bulunanlarla eşit mi tutacağız, yaşamları da, ölümleri de onlarla bir olacak mı sanıyorlar? Ne de kötü hükmediyorlar. (Casiye Suresi / 21)
İbn-i Abbas’tan nakledilen bir rivayete göre bu ayet-i kerime, iman getiren 3 kişi, yani İmam Ali (a.s), Hz. Hamza (a.s) ve Ubeyde b. Haris; müşriklerden iman getirmeyerek, günaha mürtekip olan 3 kişi, yani Rabia’nın oğulları Utbe, Şeybe ve Velid b. Utbe hakkında nazil olmuştur. [6]
Fazilet ve Özellikleri
Casiye Suresi'ni okumanın fazileti hakkında Allah Resulü’nden (s.a.a) şöyle bir hadis-i şerif nakledilmiştir: Her kim Casiye Suresi'ni okursa, Yüce Allah onun ayıplarını örter ve hesaba çekilme anında ondan korku ve endişeyi giderir. [7]
Casiye Suresi'ni okumanın fazileti hakkında İmam Bakır’dan (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: Her kim Casiye Suresi'ni okursa, onun mükâfatı şudur: Ateş ona dokunmaz, cehennem ateşinin uluma sesini işitmez ve Peygamber efendimiz (s.a.a) ile beraber olur. [8]
"El-Burhan" Tefsirinde, Casiye Suresi'ni okumanın fazileti hakkında bazı özellikler zikredilmiştir: Örneğin; zalimlerin şerrinden âmânda olur, halk arasında onurlu ve saygın olur [9] dedikoducunun şerrinden âmânda olur [10] gibi.
Casiye Suresi'nin Arapça ve Türkçe Meali
Casiye Suresi'nin Arapçası ve Türkçe Meali
|
سورة الجاثية
|
بسم الله الرحمٰن الرحيم Dosya:La bracket.png
حم ﴿۱﴾ تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ ﴿٢﴾ إِنَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِلْمُؤْمِنِينَ ﴿۳﴾ وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِنْ دَابَّةٍ آيَاتٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ ﴿۴﴾ وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ رِزْقٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿۵﴾ تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ ۖ فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَ اللَّهِ وَآيَاتِهِ يُؤْمِنُونَ ﴿۶﴾ وَيْلٌ لِكُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ ﴿۷﴾ يَسْمَعُ آيَاتِ اللَّهِ تُتْلَىٰ عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِرًا كَأَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا ۖ فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ ﴿۸﴾ وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا ۚ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ ﴿۹﴾ مِنْ وَرَائِهِمْ جَهَنَّمُ ۖ وَلَا يُغْنِي عَنْهُمْ مَا كَسَبُوا شَيْئًا وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ ﴿۱۰﴾ هَٰذَا هُدًى ۖ وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ أَلِيمٌ ﴿۱۱﴾ اللَّهُ الَّذِي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ فِيهِ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿۱٢﴾ وَسَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِنْهُ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿۱۳﴾ قُلْ لِلَّذِينَ آمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذِينَ لَا يَرْجُونَ أَيَّامَ اللَّهِ لِيَجْزِيَ قَوْمًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿۱۴﴾ مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ أَسَاءَ فَعَلَيْهَا ۖ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ ﴿۱۵﴾ وَلَقَدْ آتَيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ ﴿۱۶﴾ وَآتَيْنَاهُمْ بَيِّنَاتٍ مِنَ الْأَمْرِ ۖ فَمَا اخْتَلَفُوا إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ ۚ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿۱۷﴾ ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَىٰ شَرِيعَةٍ مِنَ الْأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ ﴿۱۸﴾ إِنَّهُمْ لَنْ يُغْنُوا عَنْكَ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا ۚ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ ۖ وَاللَّهُ وَلِيُّ الْمُتَّقِينَ ﴿۱۹﴾ هَٰذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ ﴿٢۰﴾ أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّئَاتِ أَنْ نَجْعَلَهُمْ كَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَوَاءً مَحْيَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْ ۚ سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ ﴿٢۱﴾ وَخَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿٢٢﴾ أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَٰهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَىٰ عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَىٰ سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَىٰ بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَنْ يَهْدِيهِ مِنْ بَعْدِ اللَّهِ ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿٢۳﴾ وَقَالُوا مَا هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا إِلَّا الدَّهْرُ ۚ وَمَا لَهُمْ بِذَٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ ﴿٢۴﴾ وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ مَا كَانَ حُجَّتَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتُوا بِآبَائِنَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ ﴿٢۵﴾ قُلِ اللَّهُ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٢۶﴾ وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَخْسَرُ الْمُبْطِلُونَ ﴿٢۷﴾ وَتَرَىٰ كُلَّ أُمَّةٍ جَاثِيَةً ۚ كُلُّ أُمَّةٍ تُدْعَىٰ إِلَىٰ كِتَابِهَا الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٢۸﴾ هَٰذَا كِتَابُنَا يَنْطِقُ عَلَيْكُمْ بِالْحَقِّ ۚ إِنَّا كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٢۹﴾ فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ فِي رَحْمَتِهِ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ ﴿۳۰﴾ وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنْتُمْ قَوْمًا مُجْرِمِينَ ﴿۳۱﴾ وَإِذَا قِيلَ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ فِيهَا قُلْتُمْ مَا نَدْرِي مَا السَّاعَةُ إِنْ نَظُنُّ إِلَّا ظَنًّا وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِنِينَ ﴿۳٢﴾ وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ ﴿۳۳﴾ وَقِيلَ الْيَوْمَ نَنْسَاكُمْ كَمَا نَسِيتُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا وَمَأْوَاكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِرِينَ ﴿۳۴﴾ ذَٰلِكُمْ بِأَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا وَغَرَّتْكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا ۚ فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ ﴿۳۵﴾ فَلِلَّهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَرَبِّ الْأَرْضِ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿۳۶﴾ وَلَهُ الْكِبْرِيَاءُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٣٧﴾
|
Türkçe Meali
|
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1. Hâ. Mîm.
2. Kitap, azîz ve hakîm olan Allah tarafından indirilmiştir.
3. Şüphesiz göklerde ve yerde inananlar için birçok âyetler vardır.
4. Sizin yaratılışınızda ve (Allah'ın) yeryüzünde yaydığı canlılarda, kesin olarak inanan bir toplum için ibret verici işaretler vardır.
5. Gecenin ve gündüzün değişmesinde, Allah'ın gökten indirmiş olduğu rızıkta (yağmurda) ve ölümünden sonra yeri onunla diriltmesinde, rüzgârları değişik yönlerden estirmesinde, aklını kullanan toplum için dersler vardır.
6. İşte sana gerçek olarak okuduğumuz bunlar Allah'ın âyetleridir. Artık Allah'tan ve O'nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?
7. Vay haline, her yalancı ve günahkâr kişinin!
8. O, Allah'ın kendisine okunan âyetlerini işitir de sonra büyüklük taslayarak sanki hiç onları duymamış gibi (küfründe) direnir. İşte onu acı bir azap ile müjdele!
9. (O) âyetlerimizden bir şey öğrendiği zaman onlarla alay eder. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır!
10. Ötelerinde de cehennem vardır. Kazandıkları şeyler de, Allah'ı bırakıp edindikleri dostlar da onlara hiçbir fayda vermez. Büyük azap onlaradır.
11. İşte bu Kur'an bir hidayettir. Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere gelince, onlara en kötüsünden, elem verici bir azap vardır.
12. Allah o (yüce) varlıktır ki, emri gereğince içinde gemilerin yüzmesi ve lütfedip verdiği rızkı aramanız için ve de şükredesiniz diye denizi size hazır hale getirmiştir.
13. O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütfu olmak üzere) size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.
14. İman edenlere söyle: Allah'ın (ceza) günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar. Çünkü Allah her toplumu, yaptığına göre cezalandıracaktır.
15. Kim iyi iş yaparsa faydası kendinedir, kim de kötülük yaparsa zararı yine kendinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.
16. Andolsun ki biz, İsrailoğullarına Kitap, hüküm ve peygamberlik verdik. Onları güzel rızıklarla besledik ve onları dünyalara üstün kıldık.
17. Din konusunda onlara açık deliller verdik. Ama onlar kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
18. Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin isteklerine uyma.
19. Çünkü onlar, Allah'a karşı sana hiçbir fayda vermezler. Doğrusu zalimler birbirlerinin dostlarıdır; Allah da takvâ sahiplerinin dostudur.
20. Bu (Kur'an), insanlar için basiret nurları, kesin olarak inanan bir toplum için hidayet ve rahmettir.
21. Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!
22. Allah, gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez.
23. Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?
24. Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar.
25. Onlara açıkça âyetlerimiz okunduğu zaman: Doğru sözlü iseniz atalarımızı getirin, demelerinden başka delilleri yoktur.
26. De ki: Allah sizi diriltir, sonra öldürür. Sonra sizi şüphe götürmeyen kıyamet gününde bir araya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler.
27. Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kıyametin kopacağı gün var ya, işte o gün bâtıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır.
28. O gün her ümmeti, diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağırılır, (onlara şöyle denilir:) «Bu gün, yaptıklarınızla cezalandırılacaksınız!»
29. «Bu, yüzünüze karşı gerçeği söyleyen kitabımızdır. Çünkü biz, yaptıklarınızı kaydediyorduk.»
30. İnanıp iyi işler yapanlara gelince, Rableri onları rahmetine kabul eder. İşte apaçık kurtuluş budur.
31. Ama inkâr edenlere gelince onlara: "Âyetlerim size okunmuş, siz de büyüklenip suçlu bir toplum olmuştunuz, değil mi?" denilir.
32. «Allah'ın vâdi gerçektir, kıyamet gününde şüphe yoktur» dendiği zaman: "Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz, onun bir tahminden ibaret olduğunu sanıyoruz; (onun hakkında) kesin bir bilgi elde etmiş değiliz" demiştiniz.
33. Yaptıklarının kötülükleri onlara görünmüş, alay edip durdukları şey onları kuşatmıştır.
34. Denilir ki: Bu güne kavuşacağınızı unuttuğunuz gibi biz de bugün sizi unuturuz. Yeriniz ateştir, yardımcılarınız da yoktur!
35. Bunun böyle olmasının sebebi şudur: Siz Allah'ın âyetlerini alaya aldınız, dünya hayatı sizi aldattı. Artık bugün ateşten çıkarılmayacaklardır ve onların (Allah'ı) hoşnut etmeleri de istenmeyecektir.
36. Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.
37. Göklerde ve yerde azamet yalnız O'nundur. O, azîzdir, hakîmdir.
|
|
Dış Bağlantılar
Kaynakça
- ↑ Daneşname-i Kur’an ve Kur’an Pejuhi, c 2, s 1250.
- ↑ Daneşname-i Kur’an ve Kur’an Pejuhi, c. 2, s. 1250.
- ↑ Daneşname-i Kur’an ve Kur’an Pejuhi, c. 2, s. 1250.
- ↑ Hameger, Muhammed, Kur’an sureleri, Nuru’s-Sakaleyn Kur’an ve İtret Kültür merkezi, birinci baskı, Kum, Neşri Nuşera, ş. 1392.
- ↑ Mekarim Şirazi, Bergozide-i Tefsir-i Numune, 1387 h.ş, c 4, s 404.
- ↑ Muhakkik, Numune-i Beyanat der Şan-i Nüzul-i Ayat ez Nazar-i Şeyh Tusi, 1361 h.ş, s 709.
- ↑ Tabersi, Mecmau’l-Beyan, 1390 h.ş, c 9, s 118.
- ↑ İbn-i Babeveyh, Sevabu’l-Amal, 1382 h.ş, s 114.
- ↑ Behrani, el-Burhan Tefsiri, 1416 h.k, c 5, s 23.
- ↑ Behrani, el-Burhan Tefsiri, 1416 h.k, c 5, s 231.
Bibliyografi
- Kur’an-ı Kerim, tercüme: Muhammed Mehdi Fuladvend, Tahran, Dâru'l- Kur'âni'l-Kerîm, 1418 h.k./ 1376 h.ş.
- Daneşname-i Kur’an ve Kur’an Pejuhi, c. 2, Bahaddin Hürremşahi’nin katkılarıyla, Tahran, Dustan, Nahid, 1377 h.ş.
- Behrani, Seyyid Haşim, el-Burhan, Tahran, Bonyad-i Bi’set, 1416 h.k.
- Sadi, Muslih bin Abdullah, Gülistan, Dibaçe, Tashih; Hüseyin Üstatveli, İntişarat; Gadyani, 29. Baskı, 1393 h.ş.
- Şeyh Saduk, Muhammed b. Ali, Sevabu’l-Amal ve İkabu’l-Amal, Tahkik; Sadık Hasanzade, Tahran, Ermağan Tuba, 1382 h.ş.
- Tabatabai, Seyyid Muhammed Hüseyin, el-Mizan fi Tefsiri’l-Kur’an, Tercüme; Seyyid Muhammed Bakır Hemdani, Kum, Defter-i İntişarat-i İslamiyi Camia-i Müderrisin-i Havza-i İlmiye-i Kum, 5. baskı, 1374 h.ş.
- Tabersi, Fadıl b. Hasan, Mecmau’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an, Tercüme; Bistuni, Meşhet, Astan-i Kuds-i Razavi, 1390 h.ş.
- Ali Babayi, Ahmet, Bergozide-i Tefsir-i Numune, Tahran, Daru’l-Kutubi’l-İslamiye, 1387 h.ş.
- Muhakkik, Muhammed Bakır, Numune-i Beyanat der Şan-i Nüzul-i Ayat ez Nazer-i Şeyh Tusi, Tahran, İntişarat-i İslami, 4. baskı, 1361 h.ş.
- Marifet, Muhammed Hadi, Amuzeş-i Ulum-i Kur’an, Merkez-i Çap ve Neşr-i Sazman-i Tebligat-i İslami, 1. baskı, 1371 h.ş.