İçeriğe atla

Taslak:İmam Ali'nin (a.s) Şehadeti

wikishia sitesinden
Yusuf Abdi Nejad tarafından yapılmış olan, İmam Ali’nin (a.s) yaralanmasını anlatan ve tarihi bir sahneyi canlandıran tablo

İmam Ali’nin (a.s) şehadeti, hicri birinci yüzyılda gerçekleşmiş olup, Şii toplumu ve İslam tarihinin sonraki dönemleri üzerinde son derece derin, sarsıcı ve kalıcı etkiler bırakmıştır. Bu acı hadise, İmam Ali’nin (a.s) taraftarlarının öldürülmesi ve onlara karşı zulüm ve baskıların başlamasına yol açmış; aynı zamanda İmam’ın (a.s) ordusunun dağılmasına ve siyasi bir boşluğun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Onun şehadetiyle birlikte Kufe halkı arasında farklı eğilimler, köklü görüş ayrılıkları ve yıllardır bastırılmış kin duyguları açıkça ortaya çıkmıştır. İmam Ali’nin (a.s) bazı yakın dostları ve ashabı ise Kufe ordusunu, çobanını yitirmiş bir sürüye benzetmişlerdir; öyle ki bu çaresiz sürü, dört bir yandan saldıran kurtların pençesinde paramparça olmaktaydı.

Haricilerden bir topluluk, Hac ibadetinin ardından bir araya gelip Müslümanların içinde bulunduğu kargaşa, adaletsizlik ve siyasi çözülmeden şikayet ettiler. Uzun tartışmalardan sonra üç kişi aralarında gizli bir antlaşma yaptılar: İmam Ali (a.s), Muaviye bin Ebi Süfyan ve Amr bin as’ı öldürmeye yemin ettiler. İbn Mülcem el-Muradi, bu tehlikeli görevi yani İmam Ali’yi (a.s) öldürmeyi üstlendi. On dokuz Ramazan gecesi, İmam (a.s), kızı Ümmü Gülsüm bint Ali’nin evinde misafir idi. O gece sabah ezanından önce ibadet niyetiyle Kufe Mescidi’ne gitti. Orada uyumakta olan insanları, aralarında İbn Mülcem’in de bulunduğu kimseleri namaz için uyandırdı ve mihrapta namaza durdu.

İbn Mülcem, İmam (a.s) secde halindeyken ya da secdeden başını kaldırdığı esnada, kılıcıyla başına ölümcül bir darbe indirdi. İmam Ali’yi (a.s) derhal evine götürdüler. “Esir bin Amr” adında, dönemin en mahir ve tecrübeli tabiplerinden biri olan bir hekim onu muayene etti. Esir, tabiin nesline mensuptu ve yaranın beyne kadar ulaştığını fark edince İmam’a (a.s) vasiyet etmesini, çünkü artık uzun süre yaşayamayacağını bildirdi. İmam (a.s) şehadetinden önce birçok kez bayılıp ayılıyordu; namazını oturarak kılıyor, zaman zaman da oğullarına, yakınlarına ve ümmete yönelik derin hikmetler içeren vasiyetlerde bulunuyordu.

İmam Ali (a.s), İmam Hasan Mücteba (a.s), İmam Hüseyin (a.s), Muhammed bin Hanefiyye ve Abdullah bin Cafer bin Ebi Talib tarafından yıkanmıştır. Cenaze namazını bizzat İmam Hasan (a.s) kıldırmıştır. İmam Ali (a.s), gece vakti gizlice defnedilmiştir. Haricilerin mezar açma tehlikesi ve Emevilerin bitmek bilmeyen düşmanlığı sebebiyle kabir yeri uzun yıllar boyunca gizli tutulmuştur. Nihayet Abbasi iktidarı döneminde, İmam Cafer Sadık (a.s) tarafından İmam Ali’nin (a.s) kabri halka açıklanmıştır, böylece orası Müslümanlar tarafından ziyaret edilen mukaddes bir türbe haline gelmiştir.

İmam Ali’nin (a.s) Şehadetinin Şiilerin Durumu Üzerindeki Etkisi

Ali Bahreyni’nin eseri olan bir tablo

İmam Ali (a.s) Ramazan ayında, hicri 40 yılında şehit edilmiştir.[1] Onun şehadeti, büyük sıkıntıların ve iç karışıklıkların yaşandığı bir dönemde meydana gelmiştir. O sırada ordusu İmam’a tam bir itaat göstermiyor, savaş hazırlıklarında gevşek davranıyorlardı. Buna karşılık, Muaviye’nin kumandası altındaki Şam ordusu oldukça güç kazanmış ve siyasi bakımdan sağlam bir konuma ulaşmıştı.[2] Bu dönemde Muaviye, İmam Ali (a.s)’nin yönetimi altındaki bölgelerin zayıf durumunu fark ederek farklı vilayetlere saldırılar düzenlemiş, İmam Ali (a.s)’nin taraftarlarını ve Şiileri öldürüp mallarını yağmalamıştır.[3]

İmam Ali (a.s), Muaviye ile savaşmak ve Şam yönüne doğru hareket etmek amacıyla yeni bir ordu hazırlığı içindeydi ki İbn Mülcem tarafından kılıç darbesine uğradı.[4] Bu hadise, Kufe ordusu içinde ciddi bir dağınıklığa yol açtı. Nuf el-Bekali adlı İmam’ın (a.s) ashabından biri, o dönemde ordunun Şam’a doğru hareket etmeye hazırlandığını; ancak İmam (a.s) darbe aldığında bütün askerlerin Kufe’ye geri döndüğünü anlatmıştır. Nuf, İmam Ali’nin (a.s) ordusunun durumunu, çobanını kaybetmiş bir sürüye benzetmiştir; öyle ki bu sürü, her yandan saldıran kurtların eline düşmekteydi.[5]

İmam Ali’nin (a.s) şehadetinden sonra Kufe halkı İmam Hasan Mücteba’ya (a.s) biat etti; ancak bazı tarihçilerin belirttiğine göre, Kufe’nin iç yapısı farklı eğilimler, derin anlaşmazlıklar ve gizli düşmanlıklarla doluydu. Bu nedenle İmam Hasan’ın (a.s) ordusu Şam ordusu karşısında direnç gösterememiştir.[6] Şii tarihçisi Ayetullah Cafer Subhani’ye göre, İmam Ali’nin (a.s) şehadeti İslam toplumunun yapısına indirilen çok ağır bir darbeydi; bu olay, düşmanların Şiilere yönelik katliamlarının, saldırılarının ve sistematik zulümlerinin başlangıcı olmuştur.[7] İmam Ali’nin (a.s) şehadetinden sonra ve kısa süren İmam Hasan’ın (a.s) hükümet döneminin bitimiyle birlikte, Emeviler dönemi başlamış ve bu dönem Şiiler için tarihlerinin en zor, en baskıcı ve en acı devri olmuştur.[8] İbn Ebi’l Hadid’in naklettiğine göre, Muaviye’nin iktidarı döneminde Şiiler nerede bulunurlarsa bulunsunlar ya öldürülüyor, ya elleri ve ayakları kesiliyor, ya malları yağmalanıyor ya da zindanlara atılıyorlardı.[9]

Şiiler, İmam Ali’nin (a.s) yirmi birinci Ramazan gecesi yani büyük ihtimalle Kadir Gecesi’nde şehit edilmesi dolayısıyla her yıl derin bir matem ve yas düzenlerler.[10] İran’ın bazı bölgelerinde bu gecede “Gamber ve Hz. Ali (a.s)” adıyla bilinen özel ta‘ziye gösterileri icra edilir.[11] Aynı zamanda birçok Şii bu kutsal gecelerde nezirler adar, iftar ve sahur yemeği dağıtır, yoksullara yardım eder.[12] Ayrıca, Ramazan’ın on dokuzuncu gecesi ve yirmi birinci gecesinde yüz defa “Allahümme’l‘an katelata emiri’l mü’minin” duasını okumak, yani “Ey Allah’ım! Müminlerin Emiri Ali’yi (a.s) öldürenleri lanetle” demek, bu gecelere ait müstehaptan sayılan amellerdendir.[13]

İmam Ali (a.s) Kendi Şehadetinden Haberdar mıydı?

Bazı güçlü rivayetlere göre İmam Ali (a.s), kendi şehadetinin ayrıntılarını, yani ne zaman, nerede ve nasıl gerçekleşeceğini önceden bilmekteydi.[14] Şiilerin dört ana hadis kaynağından (Kutub-u Erbaa) biri olan el-Kafi’de bu konuda özel bir bölüm yer almakta ve burada İmamların (a.s) ne zaman vefat edeceklerini, hangi şekilde bu dünyadan ayrılacaklarını ve hatta ölüm anını bilmekte oldukları ifade edilmektedir.[15] Bu konunun yalnızca rivayetlerle sınırlı kalmadığı, aynı zamanda klasik kelam eserlerinde de geniş biçimde tartışıldığı görülmektedir. Şeyh Müfid, Allame Hilli ve Seyyid Murtaza gibi meşhur Şii düşünürler, kendi kitaplarında bu inancı temellendirmiş, akli ve nakli delillerle açıklamışlardır.[16] Şeyh Müfid (ö. 413 h.k), bu konuda yer alan rivayetlerin “mütevatir” düzeyinde olduğunu, yani birçok farklı yoldan güvenilir biçimde nakledildiğini özellikle vurgulamıştır.[17]

O, “Eğer İmamlar kendi şehadetlerinin zamanını biliyorlarsa neden kendilerini korumadılar?” sorusuna iki temel ihtimal üzerinden açıklama getirmiştir:

  • Birinci ihtimale göre, onların bu konudaki bilgileri genel (icmali) bir bilgi niteliğinde olup, olayın zamanı, yeri ve failine dair tafsilatlı (ayrıntılı) bir farkındalıkları bulunmuyordu.
  • İkinci ihtimale göre ise, eğer İmamlar (a.s) şehadetlerinin bütün ayrıntılarını gerçekten biliyorlarsa, bu durumda onların ilahi iradeye tam teslimiyet göstermeleri ve sabırla hareket etmeleri bir tür farz görev (ilahi bir imtihan) olarak üzerlerine düşmüştür.[18] Bu anlayış, İmamların davranışlarının kader ve takdir ilahiyle uyumlu olduğunu göstermektedir.

Seyyid Murtaza (ö. 436 h.k) da bu meselede aynı genel görüşü benimsemiş; İmam Ali’nin (a.s) nasıl ve kim tarafından şehit edileceğini bildiğini, fakat kesin ölüm zamanını bilmediğini ifade etmiştir. Ona göre, eğer İmam (a.s) ölüm zamanını kesin olarak bilseydi, kendi canını korumakla yükümlü olur ve bu da ilahi takdire müdahale anlamına gelirdi.[19] Murtaza’ya göre bu bilgi türü, sıradan insanların edindiği bilgi gibi değil, doğrudan Allah tarafından ilham edilen “gaybi bir bilgi”dir.

“İmamın Şehadetini Bilmesi ve Bunun İsmet'le Çelişmesi Şüphesi” adlı makalenin yazarı ise, İmamların (a.s) şehadeti kabul etmelerinin “nefsi korumak farzdır” ilkesine zıt olmadığını belirtir. Ona göre, İmamların sahip oldukları bilgi, beşeri veya duyusal yollardan elde edilmediği için “sorumluluk doğurucu bir bilgi” sayılmaz. Bununla birlikte, farz edelim ki bu bilgi hüküm doğurucu olsun, o takdirde İmamlar ilahi hikmetin gereği olarak ümmetin saadeti, toplumun ıslahı ve dinin korunması uğruna özel bir görevle mükellef olmuşlardır; dolayısıyla bu teslimiyet, bilinçli bir itaattir.[20] Bu açıklamalar, Şii düşüncesinde İmamların bilgisi ile kader inancının çelişmediğini göstermek amacı taşır.

İmam Rıza’dan (a.s) nakledilen bir rivayette, İmam Ali’nin (a.s) on dokuzuncu Ramazan gecesi ilahi kaza ve kadere (takdir-i ilahiye) gönülden razı olduğu, yani tamamen teslimiyet gösterdiği bildirilmektedir.[21] Molla Salih Mazenderani (ö. 1081 h.k) ise el-Usul min el-Kafi şerhinde bu rivayeti açıklarken şu yorumu yapmıştır: İmam Ali (a.s), Ramazan’ın on dokuzuncu gecesinde dünya hayatında kalmakla Allah’a kavuşmak arasında seçim hakkı tanınmış ve o, ilahi rızayı tercih ederek “likaullah”ı, yani Allah’a kavuşmayı seçmiştir. Çünkü eğer bu seçim Allah’ın izni ve rızasıyla gerçekleşmişse, bu yalnızca caiz değil, aynı zamanda vacip bir davranıştır. Nitekim İmam Hüseyin (a.s) de benzer bir şekilde hareket etmiş, Allah’ın emrine uyarak şehadeti seçmiştir. Mazenderani ayrıca şöyle ekler: “Bizler de cihad esnasında Allah yolunda ölümü seçeriz; çünkü o ölüm, hakikat anlamında ebedi bir diriliştir.”[22]

İmam Ali’nin (a.s) Şehadetinde Katam’ın Rolü

Tarihi rivayetlere göre Katam bint Şecne b. Adi, İmam Ali (a.s)’nin şehadetinde etkili bir rol oynamıştır. Rivayete göre Katam, İbn Mülcem el-Muradi’nin kendisini istemesi (evlilik teklif etmesi) üzerine onunla evlenmeyi kabul etmeden önce çok ağır şartlar ileri sürmüştür. Katam, mehir olarak bin dirhem gümüş, bir cariye (kadın köle), bir erkek köle ve İmam Ali’nin (a.s) öldürmesini istemiştir.[23] İbn Mülcem, bu koşulları kabul ederek Katam ile evlenmiştir.[24] Katam’ın babası[25] ve iki erkek kardeşi[26] Nehrevan Savaşı’nda hayatlarını kaybetmişlerdi. Bu nedenle Katam, İmam Ali’ye (a.s) karşı derin bir kin ve intikam duygusu taşımaktaydı.

Hac mevsiminde, yani 39 h.k yılında, İmam Ali’nin (a.s) görevlendirdiği bir memur ile Muaviye b. Ebi Süfyan’ın görevlisi arasında ciddi bir anlaşmazlık çıkmıştı. Hac ibadetinin tamamlanmasından sonra bir grup Harici, Mekke’de bir araya gelerek bu olay üzerine tartıştılar. Onlar, “Ali ve Muaviye taraftarları Kabe’nin hürmetini çiğnediler” diyerek her iki tarafı da eleştirdiler.[27] Bu toplantıda Hariciler, Müslüman toplumun içinde bulunduğu karışıklıklardan ve Nehrevan Savaşı’nda ölen yoldaşlarının durumundan büyük bir üzüntüyle söz ettiler.[28]

Uzun tartışmalardan sonra aralarından üç kişi, “ümmetin huzuru” adına üç büyük lideri ortadan kaldırmak için ant içtiler. Planlarına göre İmam Ali (a.s), Muaviye b. Ebi Süfyan ve Amr b. as Sehmi aynı dönemde öldürülecekti. Bu suikast planında İbn Mülcem Muradi, Ali’yi (a.s) öldürmeyi üstlendi.[29]

İbn Mülcem, bu antlaşmadan kısa bir süre sonra, 40 h.k yılının Şa‘ban ayının yirminci günü Kufe’ye geldi.[30] Kufe’ye vardığında Katam ile tanıştı ve onunla yakınlık kurdu.[31] Bu tanışma, tarihte İmam Ali’nin (a.s) şehadetine giden sürecin dönüm noktalarından biri olarak kabul edilmiştir. Katam, İbn Mülcem’in hem duygularını hem de inançlarını kışkırtarak onu “ilahi adalet adına” hareket ettiğine inandırmış ve böylece İmam Ali’ye (a.s) karşı işlenecek büyük suikastın en önemli kışkırtıcısı olmuştur.

İmam Ali’nin (a.s) Yaralanması (Zarbet Olayı)

İmam Ali’nin (a.s) şehadetini tasvir eden tablo, ressam Ehsan Efşar’ın eseri

İmam Ali (a.s) Ramazan ayı’nın 19. gecesinde iftar için kızı Ümmü Gülsüm bint Ali’nin (a.s) evinde misafirdi.[32] Şii tarihçisi Resul Ca‘feryan’ın naklettiğine göre hem Ehl-i Beyt (a.s) hem de Ehl-i Sünnet kaynaklarında İmam’ın o geceki ruh halini anlatan birçok rivayet bulunmaktadır.[33] Ehl-i Sünnet tarihçilerinden İbnü’l Esir el-Kamil fi’t Tarih adlı eserinde,[34] ayrıca el-Kafi’de geçen bir rivayette,[35] İmam Ali (a.s) evinden çıkarken önüne kazların geldiği ve onları uzaklaştırmak istediklerinde “onları bırakın, çünkü onlar ağıt yakıyorlar” buyurduğu aktarılır. Allame Meclisi bu el-Kafi’deki hadisin isnadını zayıf hadis olarak değerlendirmiştir.[36]

Allame Meclisi’nin Biharü’l envar’da naklettiğine göre İmam Ali (a.s) Kufe Mescidi’ne gitti ve bizzat ezan okudu.[37] Ardından mescitte uyuyanları namaz için uyandırdı. İbn Mülcem el-Muradi’yi de uykuda gördü; o yüzüstü yatmıştı. İmam (a.s) bu şekilde yatmanın uygun olmadığını belirterek onu uyardı.[38] Daha sonra mihraba geçip namaza başladı. Rivayetlerin bazısına göre secde halindeyken,[39] bazısına göre ise secdeden kalkarken,[40] İbn Mülcem kılıcını kaldırarak İmam’ın başına ağır bir darbe indirdi.[41]

Bazı kaynaklarda ise saldırının, İmam (a.s) mescide girdiği sırada gerçekleştiği belirtilir.[42] O gece İbn Mülcem’e iki kişi — Şebib b. Bücere el-Eşca‘i[43] ve Verdan[44] — eşlik ediyordu. İbn Mülcem, saldırıdan hemen sonra “La hukme illa lillah! Hüküm yalnız Allah’ındır; senin ve taraftarlarının değildir.” diyerek Harici inancını dile getirdi.[45]

Rivayetlerden birine göre, İmam Ali (a.s) yaralandıktan sonra Cebrail (a.s) semadan nida etti ve “Hidayetin sütunları yıkıldı, gökyüzünün yıldızları sönmeye başladı, takvanın alametleri kayboldu” dedi.[46] Bu rivayet erken dönem kaynaklarında yer almaz, sadece bazı geç dönem eserlerinde görülür.[47] [Not 1]

Füztü ve Rabbi’l Ka‘be

Üçüncü yüzyıl hicri tarihçilerinden İbn Kuteybe Dineveri’ye göre, İmam Ali (a.s) darbe aldığı anda “فُزْتُ وَ رَبِّ الْكَعْبَة — Füztü ve Rabbi’l Ka‘be! Kabe’nin Rabbi’ne yemin ederim ki kurtuluşa erdim.” ifadesini söylemiştir.[48] Bu ifade Şii alimlerden Seyyid Razi[49] ve İbn Şehraşub[50] tarafından, ayrıca Ehl-i Sünnet tarihçilerinden İbnü’l Esir[51] ve Belazuri[52] tarafından da aktarılmıştır.

İbn Ebi’l Hadid’in nakline göre, darbeden sonra Kufe’deki bütün tabipler çağrılarak İmam (a.s) muayene edilmiştir.[53] Esir b. Amr isimli usta bir hekim, yaranın derinliğini inceledikten sonra darbenin beyne ulaştığını anlamış ve İmam’a (a.s) “Artık vasiyetini yap, çünkü ömrün fazla değildir.” demiştir.[54]

İmam Ali’nin (a.s) “Füztü ve Rabbi’l Ka‘be” sözü, müminlerin dilinde sabır, tevekkül ve zaferin manevi bir nişanesi olarak yaşamaya devam etmektedir.

İmam Ali’nin (a.s) Yaralandıktan Sonraki Vasiyetleri

Ali Bahreyni’nin “Veda-yı Garib” adlı eseri – İmam Ali’nin (a.s) defin törenini konu alan tablo

İmam Ali’nin (a.s) yaralandığı gece ile şehadetine kadar geçen kısa fakat son derece ağır ve manevi anlamlarla dolu süre zarfında, ondan birçok değerli söz, nasihat ve vasiyet rivayet edilmiştir. Rivayetlere göre İmam (a.s), aldığı ağır darbenin etkisiyle sık sık baygınlık geçiriyor, zaman zaman kısa süreliğine kendine geliyordu.[55] Bilinci yerine geldiğinde ise oturarak namaz kılıyor ve evlatlarına yönelik ahlaki, manevi ve toplumsal konuları kapsayan tavsiyelerde bulunuyordu.[56]

Bunların yanı sıra, sadece büyük oğulları olan İmam Hasan (a.s) ile İmam Hüseyin’e (a.s) hitaben yaptığı özel bir vasiyeti de olmuştur. Bu vasiyetin metni Nehcü’l Belağa’da ayrıntılı biçimde nakledilmiştir.[57] Aynı dönemde İmam Ali (a.s), ölümün hakikati, insanın dünya hayatındaki geçiciliği ve Allah’a dönüşün kaçınılmazlığı hakkında da derin anlamlar içeren sözler söylemiştir.[58]

Sonunda İmam Ali (a.s), Ramazan ayının 21. gecesi, yani 40 h.k yılında, aldığı yara sebebiyle şehadet mertebesine ulaştı.[59] Bazı tarih kaynaklarında ise, onun şehadet tarihiyle ilgili küçük farklılıklar yer almakta ve bu olayı başka günlere nispet eden rivayetler de bulunmaktadır.[60]

İbn Mülcem’in Kısas Edilmesi Hakkındaki Vasiyeti

İmam Ali (a.s), son anlarında adalet ve merhameti elden bırakmayarak, kendisine suikast düzenleyen Abdurrahman b. Mülcem el-Muradi hakkında da açık bir vasiyette bulundu. O, oğullarına ve yakınlarına, “Benim yaralanmama sebep olan kişiye yalnızca bir darbe vurun; eğer bu darbe onun ölümüne yol açarsa, sakın ola ki bedenini müsle etmeyin (vücuduna zarar vermeyin)” diye buyurdu.[61]

Yine bazı rivayetlere göre, İmam (a.s) İbn Mülcem’e yemek ve su verilmesini, ona karşı kötü muamele edilmemesini ve ceza uygulanana kadar insanca davranılmasını da açıkça emretmiştir.[62] Bu, onun adalet anlayışının en derin örneklerinden biri olarak İslam tarihine geçmiştir.

Bununla birlikte, bazı kaynaklarda anlatıldığına göre, İmam Hasan (a.s) tarafından kısas gerçekleştirildikten sonra,[63] halk öfkeye kapılarak İbn Mülcem’in cesedini yakmıştır.[64] Hatta bazı rivayetlerde, cesedine zarar verildiği yani müsle edildiği de ifade edilmektedir.[65]

Bu olaylar, İmam Ali’nin (a.s) son anlarındaki vakarını, adalet ve insaf konusundaki hassasiyetini, hatta kendisine saldıran düşmanına karşı bile merhametli tutumunu açıkça göstermektedir.

İmam Ali’nin (a.s) Teşyi‘i ve Defni

İmam Ali’nin (a.s) cenazesi, İmam Hasan (a.s), İmam Hüseyin (a.s), Muhammed bin Hanefiyye ve Abdullah bin Ca‘fer bin Ebi Talib tarafından yıkandı (Meyyit Guslü verildi).[66] İmam Hasan (a.s) cenaze namazını kıldırdı.[67] İmam Ali (a.s) gece vakti defnedildi ve kabrin yeri gizli kalması için birkaç farklı yer defin için hazırlandı.[68]

İmam Ali’nin (a.s) kabrinin yeri, Haricilerin olası kabir açma girişimlerinden[69] ve Emevilerin düşmanlığından korunmak amacıyla gizli tutuldu.[70] Yalnızca az sayıda Şii kabrin yerini biliyordu. İmam Cafer Sadık (a.s), Abbasiler döneminde, İmam Ali’nin (a.s) kabrinin yerini açıklayarak onu herkesin bilmesini sağladı.[71]

İmam Ali’nin (a.s) kabrinin Necef şehrinde bulunduğu konusunda Şiiler arasında görüş birliği vardır. Necef’in adı eski kaynaklarda farklı şekillerde anılmıştır.[72] Ancak tüm rivayetlerde bu bölgenin aynı yer olduğu belirtilmiştir. Necef’teki türbe, Şiiler nezdinde kutsal bir ziyaret yeri olarak kabul edilmektedir.[73]

Kaynakça

  1. İbn Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, 1407 h.k, c.8, s.130.
  2. İbn Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, 1407 h.k, c.7, s.323.
  3. Caferiyan, Hayat-ı Siyasi ve Fikri-yi İmaman-ı Şi‘e, 1381 h.ş, s.53-54.
  4. Caferiyan, Hayat-ı Fikri ve Siyasi-yi İmaman-ı Şi‘e, 1381 h.ş, s.110.
  5. Nehcü’l Belağa, 1414 h.k, s.264.
  6. Nasiri Razi, Tarih-i Tahlili-yi Sadr-ı İslam, 1384 h.ş, s.191.
  7. Subhani, eş-Şi‘a fi Mevkib et-Tarih, 1413 h.k, c.1, s.22.
  8. Nasiri Razi, Tarih-i Tahlili-yi Sadr-ı İslam, 1384 h.ş, s.135.
  9. İbn Ebi’l Hadid, Şerhu Nehc’il-Belağa, 1404 h.k, c.11, s.43.
  10. Meclisi, Mir’atü’l ‘Ukul, 1404 h.k, c.16, s.381.
  11. Mecidi Hameneh, “Şebha-yi Kadr der iran”, s.20.
  12. Mecidi Hameneh, “Şebha-yi Kadr der iran”, s.21.
  13. Kummi, Mefatihu’l Cinan, Usve, s.226.
  14. Küleyni, el-Kafi, 1407 h.k, c.1, s.530.
  15. Küleyni, el-Kafi, 1407 h.k, c.1, s.258-260.
  16. Rebbani Golpaygani ve Rahmanizade, “İmamın Şehadetini Bilmesi ve Bunun İsmetsizlikle Çelişmesi Şüphesi”, s.105.
  17. Şeyh Müfid, el-İrşad, 1413 h.k, c.1, s.319.
  18. Şeyh Müfid, el-Mesail el-‘Ukberiyye, 1413 h.k, s.69-72.
  19. Seyyid Murtaza, Resailü’ş-Şerif el-Murtaza, 1415 h.k, c.3, s.131.
  20. Rebbani Golpaygani ve Rahmanizade, “İmamın Şehadetini Bilmesi ve Bunun İsmetsizlikle Çelişmesi Şüphesi”, s.111.
  21. Küleyni, el-Kafi, 1407 h.k, c.1, s.259.
  22. Mazenderani, Şerhu Usuli’l Kafi, el-Mektebetü’l İslamiyye, c.6, s.37.
  23. Şeyh Müfid, el-İrşad, 1413 h.k, c.1, s.18-19.
  24. İbn Kuteybe, el-İmame ve’s Siyase, 1410 h.k, c.1, s.180.
  25. Şeyh Müfid, el-İrşad, 1413 h.k, c.1, s.18.
  26. İbn Kuteybe, el-İmame ve’s Siyase, 1410 h.k, c.1, s.180.
  27. İbn Kuteybe, el-İmame ve’s Siyase, 1410 h.k, c.1, s.179.
  28. İbn Ebi’l Hadid, Şerhu Nehci’l Belağa, 1404 h.k, c.6, s.113.
  29. Zehebi, Tarihu’l İslam, 1409 h.k, c.3, s.607.
  30. Ya‘kubi, Tarihu’l Ya‘kubi, Beyrut, c.2, s.212.
  31. Şeyh Müfid, el-İrşad, 1413 h.k, c.1, s.18.
  32. Hüseyni Mutlak, Şehid-i Tenha, 1386 h.ş, s.114.
  33. Ca‘feryan, Hayat-ı Fikri ve Siyasi-yi İmaman-ı Şiʿe, 1381 h.ş, s.111.
  34. İbnü’l Esir, el-Kamil, 1385 h.k, c.3, s.388.
  35. Küleyni, el-Kafi, 1407 h.k, c.1, s.259.
  36. Meclisi, Mirʾatü’l ʿUkul, 1404 h.k, c.3, s.122.
  37. Meclisi, Biharü’l envar, 1410 h.k, c.42, s.281.
  38. Meclisi, Biharü’l envar, 1410 h.k, c.42, s.281.
  39. Şeyh Tusi, el-Emali, 1414 h.k, s.365.
  40. Meclisi, Biharü’l envar, 1410 h.k, c.42, s.281.
  41. İbn A‘sam el-Kufi, el-Fütuh, c.4, s.278.
  42. Taberi, Tarihu’t Taberi, 1387 h.k, c.5, s.145.
  43. İbn Sa‘d, et-Tabakatü’l Kübra, 1418 h.k, c.3, s.25–28.
  44. İbn Haldun, Tarih-i İbn Haldun, 1408 h.k, c.2, s.646.
  45. İbn Haldun, Tarih-i İbn Haldun, 1408 h.k, c.2, s.646.
  46. Meclisi, Biharü’l envar, 1410 h.k, c.42, s.282.
  47. Meclisi, Biharü’l envar, 1410 h.k, c.42, s.282.
  48. İbn Kuteybe, el-İmame ve’s Siyase, 1410 h.k, c.1, s.180.
  49. Seyyid Razi, Ḫasaʾisu’l Eʾimme, 1406 h.k, s.63.
  50. İbn Şehraşub, Menakıbu ali Ebi Talib, 1379 h.k, c.2, s.119.
  51. İbnü’l Esir, Üsüdü’l Ğabe, 1409 h.k, c.3, s.618.
  52. Belazuri, Ensabü’l Eşraf, 1417 h.k, c.2, s.488.
  53. İbn Ebi’l Hadid, Şerhu Nehci’l Belağa, 1404 h.k, c.6, s.119.
  54. Medeni Şirazi, et-Tırazü’l Evvel, 1384 h.ş, c.7, s.14.
  55. Meclisi, Biharü’l envar, 1410 h.k, c.42, s.289.
  56. Meclisi, Biharü’l envar, 1410 h.k, c.42, s.290.
  57. Nehcü’l Belağa, 1414 h.k, s.421-422.
  58. Nehcü’l Belağa, 1414 h.k, hutbe 149, s.207.
  59. Şeyh Müfid, el-İrşad, 1428 h.k, c.1, s.9.
  60. İbn Haldun, Tarihu İbn Haldun, 1408 h.k, c.2, s.645.
  61. Makdisi, el-Bed’ ve’t Tarih, Bur Said, c.5, s.233.
  62. Fettal Nişaburi, Ravzatü’l vaizin, 1375 h.ş, c.1, s.137.
  63. Hazzaz Razi, Kifayetü’l eser, 1401 h.k, s.162.
  64. İbn Kesir, el-Bidaye ve’n nihaye, 1407 h.k, c.7, s.330.
  65. İbn Kuteybe, el-İmame ve’s siyase, 1410 h.k, c.1, s.181.
  66. İbn Kuteybe, el-İmame ve’s siyase, 1410 h.k, c.1, s.181.
  67. İbn Kuteybe, el-İmame ve’s siyase, 1410 h.k, c.1, s.181.
  68. Kaedan, Atabat-ı aliyat-ı Irak, 1383 h.ş, c.1, s.30.
  69. İbn Kuteybe, el-İmame ve’s siyase, 1410 h.k, c.1, s.181.
  70. Şeyh Müfid, el-İrşad, 1413 h.k, c.1, s.10.
  71. Meclisi, Biharü’l envar, 1410 h.k, c.42, s.338.
  72. Kaedan, Atabat-ı aliyat-ı Irak, 1383 h.ş, c.1, s.32.
  73. Meclisi, Biharü’l envar, 1410 h.k, c.42, s.338.
  1. "Vallahi, hidayet direkleri yıkıldı, takva nişaneleri silindi, Hâlık ile mahluk arasındaki sağlam bağ koparıldı. Mustafa’nın (s.a.a) amcaoğlu öldürüldü; Ali Murtaza şehadete ulaştı ve en bedbaht olan şakî onu şehit etti."

Bibliyografi

  • Nehcü’l Belâğa, tahkik: Subhî Sâlih, Kum, Hecret, 1. baskı, 1414 h.k.
  • İbn Ebî’l Hadîd, Abdurrahmân b. Hibetullah, Şerhu Nehcü’l Belâğa, tashih: Muhammed Ebü’l Fazl İbrâhim, Kum, Âyetullah el-Mer‘aşî en-Necefî Kütüphanesi, 1. baskı, 1404 h.k.
  • İbn Ebî’d Dünyâ, Abdullah, Maktelü Emîri’l Mü’minîn, Kum, Mecma‘u İhyâi’s Sekâfeti’l İslâmiyye, 1411 h.k.
  • İbn Ebî’d Dünyâ, Abdullah, Maktel-i Ali, tercüme: Mehdî Mehdavî Dâmğânî, Meşhed, Tâsuâ, 1379 h.ş.
  • İbnü’l Esîr, Ali b. Muhammed, el-Kâmil fi’t Târîh, Beyrut, Dâr Sâdır, 1385 h.k.
  • İbn A‘sam el-Kûfî, Ahmed b. A‘sam, el-Fütûh, tahkik: Ali Şîrî, Beyrut, Dârü’l Edvâ’, 1411 h.k.
  • İbn Haldûn, Abdurrahmân b. Muhammed, Târîhu İbn Haldûn (Dîvânü’l Mübtede’ ve’l Haber), tahkik: Halîl Şehhâde, Beyrut, Dârü’l Fikr, 2. baskı, 1408 h.k.
  • İbn Kuteybe, Abdullah b. Müslim, el-İmâme ve’s Siyâse, tahkik: Ali Şîrî, Beyrut, Dârü’l Edvâ’, 1. baskı, 1410 h.k.
  • İbn Kesîr, İsmail b. Ömer, el-Bidâye ve’n Nihâye, Beyrut, Dârü’l Fikr, 1407 h.k.
  • Ca‘feriyân, Resûl, Şîa İmamlarının Fikrî ve Siyâsî Hayatı, Kum, Ensâriyân, 1381 h.ş.
  • Hazzâz Râzî, Ali b. Muhammed, Kifâyetü’l Eser fi’n Nass ‘ale’l Eimmeti’l İsnâ Aşer, tahkik: Abdullatîf Hüseynî Kuhkemerî, Kum, Beydâr, 1401 h.k.
  • Rabbânî Gulpayegânî, Ali ve Muhsin Rahmânîzâde, “İmamın Şehadet Bilgisi ve Bu Bilginin İsmetle Uyumu Üzerine Şüphe”, Kelâm-ı İslâmî dergisi, sayı 110, Tir 1398 h.ş (Temmuz 2019).
  • Zehebî, Muhammed b. Ahmed, Târîhu’l İslâm, tahkik: Ömer Abdüsselâm Tedmürî, Beyrut, Dârü’l Kitâbi’l Arabî, 2. baskı, 1409 h.k.
  • Sübhanî, Ca‘fer, eş-Şîa fi Mevke-bi’t Târîh, Kum, Muâveniyyetü Şuûni’t Ta‘lîm ve’l Buhûs, 1413 h.k.
  • Seyyid Murtazâ, Ali b. Hüseyin, Resâilü’ş-Şerîf el-Murtazâ, tahkik: Mehdî Recâî ve Ahmed Hüseynî Eşkûrî, Kum, Dârü’l Kur’ân el-Kerîm, 1415 h.k.
  • Şeyh Tûsî, Muhammed b. Hasan, el-Emâlî, Kum, Dârü’s Sekâfe, 1. baskı, 1414 h.k.
  • Şeyh Müfîd, Muhammed b. Muhammed, el-Mesâilü’l ‘Ukberiyye, tahkik: Ali Ekber İlâhî Horasânî, Kum, el-Mu’temerü’l Âlemî li-Elfiyyeti’ş-Şeyh el-Müfîd, 1413 h.k.
  • Şeyh Müfîd, el-İrşâd fî Ma‘rifeti Hucce Allah ‘ale’l ‘Ibâd, Kum, Kengeretü’ş-Şeyh el-Müfîd, 1. baskı, 1413 h.k.
  • Taberî, Muhammed b. Cerîr, Târîhu’t Taberî (Târîhu’l Ümem ve’l Mülûk), tahkik: Muhammed Ebü’l Fazl İbrâhim, Beyrut, Dârü’t Türâs, 2. baskı, 1387 h.k.
  • Ali, O Allah’ın Aslanı ve Arapların Şahı”, Hûze Net sitesi, ziyaret tarihi: 26 Azer 1402 h.ş (17 Aralık 2023).
  • Fettâl Nîşâbûrî, Muhammed b. Ahmed, Ravzatü’l Vâizîn ve Basîratü’l Müte‘azzîn, Kum, Rızâ Yayınları, 1. baskı, 1375 h.ş.
  • Kummî, Abbâs, Mefâtîhu’l Cinân, Kum, Üsve, ts.
  • Kuleynî, Muhammed b. Ya‘kûb, el-Kâfî, tahkik: Ali Ekber Gaffârî, Muhammed Âhûndî, Tahran, Dârü’l Kütübi’l İslâmiyye, 4. baskı, 1407 h.k.
  • Meclisî, Muhammed Bâkır, Bihârü’l Envâr, Beyrut, Müessesetü’t Tıbâ‘a ve’n Neşr, 1. baskı, 1410 h.k.
  • Meclisî, Muhammed Bâkır, Mir’âtü’l ‘Ukûl fî Şerhi Ahbâri Âli’r Resûl, tahkik: Seyyid Hâşim Resûlî, Tahran, Dârü’l Kütübi’l İslâmiyye, 2. baskı, 1404 h.k.
  • Mecidî Hâmene, Ferîde, “İran’da Kadir Geceleri”, Gülistan-ı Kur’an dergisi, sayı 37, Azer 1379 h.ş.
  • Medenî Şîrâzî, Ali Han b. Ahmed, et-Tırâzü’l Evvel ve’l Kenâz limâ ‘aleyhi min Lugati’l Arab el-Mu‘avvel, Meşhed, Müessesetü Âl-i Beyt li-İhyâi’t Türâs, 1. baskı, 1384 h.ş.
  • Maktel-i Ali (a.s): Şehîd-i Tenhâ”, İran Kitap ve Edebiyat Evi, ziyaret tarihi: 3 Dey 1402 h.ş (24 Aralık 2023).
  • Mukaddesî, Mutahhar b. Tâhir, el-Bed’ ve’t Târîh, Mektebetü’s Sekâfeti’d Dîniyye, Bûr Sa‘îd, ts.
  • Nasîrî Razî, Muhammed, Târîh-i Tahlîlî-i İslâm, Kum, Defter-i Neşr-i Ma‘ârif, 1384 h.ş.
  • Ya‘kûbî, Ahmed b. Ebî Ya‘kûb, Târîhu’l Ya‘kûbî, Beyrut, Dâr Sâdır, 1. baskı, ts.