Nahiye-i Mukaddese Ziyareti
Dua Bilgileri | |
---|---|
Konu | İmam Hüseyinin ziyareti |
Me'sur/Me'sur Olmayan | Me'sur |
Yayınlayan | İmam Mehdiye mensup |
Ravı | Dört naipden biri |
Şii kaynakları | Mezar kitapı İbn-i Meşhedi |
Monograflar | Muhammed Cafer Şamili Şirazi; ez-Zahiretu’l Bakiyat • Bir grup ulema; eş-Şemsu’z-Zahiye (Farsça). |
Zaman | Aşura Günü ve başka günlerde |
Mekan | Kerbela ve uzaktan |
Meşhur Dualar ve Ziyaretler | |
Nahiye-i Mukaddese Ziyareti(Arapça: زيارة الناحية المقدسة), İmam Hüseyin (a.s) için Aşura günü ve başka günlerde okunan ziyaretnamelerden biridir. Aynı isimle iki ziyaretname bulunmaktadır. Bunlardan birisi ünlü “Nahiye-i Mukaddese ziyareti” ve diğeri ise, İmam Hüseyin’in (a.s) yârenleri ve onların katillerinin isimlerinin de geçtiği “Şüheda ziyareti”dir.
Ünlü Nahiye-i Mukaddese ziyaretnamesi, peygamberlere ve masum Ehlibeyt İmamlarına selamla başlamakta, sonra İmam Hüseyin (a.s) ve yârenlerinin adları anılarak onlara selamla devam etmektedir. Daha sonra, İmam Hüseyin’in (a.s) vasıfları ve yaptıkları detaylandırılmakta, kıyamın arka planı, şehadetinin ve çektiği acıların ayrıntıları, tüm alem, yeryüzündeki ve semavi bütün varlıkların onlar için matem ve yasta olduğunu vurgulamaktadır. Ziyaretname, İmamlara (a.s) tevessül ve Allah’a dua ile sona ermektedir. Bu iki ziyaretnamenin İmam Mehdi’ye (a.f) atfedilmesi hakkında farklı görüşler bulunmaktadır.
Nahiye-i Mukaddese
Nahiye-i Mukaddese, İmamiye Şialarının içinde bulunduğu siyasi ve sosyal ağır şartlardan dolayı üçüncü yüzyılın ilk yarısından itibaren İmam Hadi (a.s), İmam Askeri (a.s) ve İmam Mehdi’den (a.f) nakledilen konular için veya onlar hakkındaki sohbetlerde bu kelimeyi (nahiye-i mukaddese) o imamın adı yerine kullanmaktaydılar. Bu terim, daha çok İmam Mehdi (a.f) için kullanılmaktadır.[1]
Meşhur Olan ve Olmayan Nahiye-i Mukaddese
İmam Hüseyin (a.s) ziyaretnameleri arasında iki ziyaret, Nahiye-i Mukaddese’ye mensuptur (İmam Mehdi’ye (a.f) atfedilmiştir).
- Ünlü ziyaretname: İmam Mehdi’nin (a.f) özel sefirlerinden birisi tarafından elimize ulaşmıştır. Bu ziyaretname şu kaynaklarda yer almıştır: Şeyh Mufid (Mezar, Mahtut), el-Mezar-ı Kebir, Biharu’l Envar, Kitabu’d-Dua ve Ziyaret, Remzu’l Musibet, es-Sahife-i Hadiye, es-Sahife-i Mehdiye, Kelimetu’l İmamu’l Mehdi (a.f)
- Şüheda ziyareti diye bilinen ve meşhur olmayan diğer ziyaretname ise, Şeyh Muhammed Galib İsfahani vesilesiyle hicri 252 yılında, Ebu Mansur b. Abdulmunim b. Numan Bağdadi’nin eline geçmiştir. Bu ziyaretnamede İmam Hüseyin’in (a.s) yârenlerinden 80’inin ve onların katillerinin isimleri zikredilmiştir. Bu ziyaretname, çıkış tarihinden dolayı İmam Hadi (a.s) (şehadeti, 254) veya İmam Hasan Askeri (a.s) ile ilintilidir. Çünkü o tarihte daha İmam Mehdi (a.f) dünyaya gelmemişti ya da yayınlandığı dönemin naklinde bir hata yapılmıştır. Bu ziyaretname: İkbalu’l A’mal, Biharu’l Envar[2], Avalim, Nasihu’t-Tavarih, Kitabu’d-Dua ve Ziyaret, Remzu’l Musibet ve Ensaru’l Hüseyin kitaplarında nakledilmiştir.
Nahiye-i Mukaddese’nin İçeriği ve Metni
Nahiye-i Mukaddese ziyareti, Peygamberlere, Ehlibeyt'e, İmam Hüseyin’e (a.s) ve Kerbela’daki yârenlerine selamla başlar: “es-Selamu ale Adem’e safvetullah min halifetihi…” Daha sonra İmam Hüseyin’in (a.s) savaş öncesi durumu ve vasıfları anlatılmakta, savaşın arka planı, şehit oluşu, kendisi ve yârenlerinin çektiği zorluklar, tüm alem ve varlıkların matem ve yası detaylandırılmaktadır. Sonunda Ehlibeyt'e tevessül ve Allah’a dua ile bitmektedir.
Selam
Ziyaretnamenin başında 22 peygamberin ismi zikredilmiştir. Sonra Ashab-ı Kisa’nın (a.s) isimleri bazı hususiyetleri ile tek tek sayılarak onlara selam gönderilmektedir. Bu ziyaretnamede İmam Hüseyin’e (a.s) bazen ismi ve bazı faziletleri anılarak ve bazen de musibeti açıklanarak aza ve pak organlarına selam gönderilmektedir.
Sonraki bölümde İmam Hüseyin’in (a.s) yâren ve yoldaşlarına selam gönderilmektedir.
İmam Hüseyin’in Sosyal ve Dinî Konumuna İşaret
Sonraki bölümde İmam Hüseyin’in (a.s) vasıfları ve makamı açıklanarak Aşura kıyamının bazı sebeplerine işaret edilmektedir: “İçinde bulunduğun durum seni, muhalefet bayrağını alıp cihad etmen için mecbur etti. Evlatların, ailen, takipçilerin ve dostlarınla yola çıktın. Gerçekleri söyleyip, Allah'ın ilahi hüccetlerini açığa çıkardın. Nasihat ve hikmetli sözlerle halkı Allah'a yönelmeye davet ettin. Allah'ın ilahi çizgilerini belirleyip, O'na itaate emretmenin yanında çirkinliklerden ve itaatsizlikten nehyettin.[Not 1] Zulüm ve acımasızlıklarla mücadele ettin.
Aşura Vakıasının Anlatımı
Bu bölümde Aşura gününün olaylarından bazılarına değinilerek şöyle denmektedir:
- “Onlar ile konuşup hücceti tamamladıktan sonra kendileriyle cihat ettin. Sana olan sözlerini ve ahdlerini ayaklar altına aldılar. Seninle savaşarak Allah'ı ve Resulünü kızdırıp öfkelendirdiler. Vurduğun her kılıç ve mızrak darbesiyle dimdik ayakta durdun. Günahkâr orduyu bozguna uğrattın. Seni korkusuz ve kararlı bir şekilde gördükleri zaman, seni öldürmek için yollarına ölüm tuzakları kurdular ve tüm kötülükleriyle seninle savaştılar. Ve o melon (İbn-i Ziyad), savaşçılarına senin sudan uzaklaştırılma emrini verdi. Seninle savaşta acele ederek, seni taş ve ok yağmuruna tuttular. Hadlerini aşıp sana el kaldırdılar ve hakkını yediler… Düşmanlar senin etrafını çevreleyip; derin yaralarla seni yaraladılar ve kurtuluş kapılarını üzerine kapattılar. Öyle ki yardıma koşacak kimse kalmamıştı… Şimr göğsüne çöküp kana susamış kılıcıyla boğazını kesti ve o iğrenç elleriyle mübarek sakalını tutup kılıcıyla başını bedeninden ayırdı. Kılıcını kana doyurdu.”
Aşura Sonrası Musibetlere bakış
Ziyaretin bu bölümünde İmam Hüseyin’in (a.s) şehadetinden sonraki olaylar ele alınmaktadır: “Biraz sonra mübarek başın mızrakların ucundaydı. Ehlibeyt'ini köleler misali elleri zincirlenmiş, ayakları prangalı şekilde esir almışlardı. Develerin üzerindeki güneşin kızgın sıcaklığı yüzlerini kavurmuş bir şekilde ıssız çöllerde oradan oraya götürülüyorlardı. Elleri enselerinde çarşıdan çarşıya dolaştırılıyorlardı.[Not 2]
İmam-ı Zaman (a.f) bu kaybı, İslam’ın öldürülmesi olarak değerlendirmekte ve şöyle devam etmektedir: “Seni öldürmekle İslam’ı yok edip, oruç ve namazı inkâr eden ve Allah’ın ilahi sünneti ve dinin ahkâmını ayaklar altına alanlar, din ve imanın sütunlarını yıktılar. Kuran’ın ayetlerini tahrif ederek sana düşmanlık eden fasık ve günahkârların vay haline!.. Ve Allah’ın kitabı yeniden kenara atılmış oldu ve hakka hıyanet edildi”. “Senin olmayışınla Allah-u Ekber ve La ilahe illallah nidaları, Allah’ın haram ve helalleri, Kuran’ın tenzil ve tevili yok oldu. Senden sonra dinde değişmeler, küfür, dinsizlik, Allah’ın sünnetlerine uymama, nefsi isteklere kapılma, sapıklık, fitne ve batıl ortaya çıktı.[Not 3]
Musibetin Evrendeki Yansıma ve Sonuçları
Bu musibet o kadar büyüktür ki varlık aleminin tamamı ezadar (ağıtlı) olmuş, matem, yas ve ağıtla göz yaşına boğulmuştur: “Peygamber bu acı günden dolayı, çok üzüldü ve ağladı. Senin şehadetinden dolayı Enbiya ve melekler, Peygamber’e başsağlığında bulundular. Ve annen Hz. Zehra (s.a) mateme boğuldu. Allah’a en yakın olan melekler ordusu baban Müminlerin Emiri'ne başsağlığı dilediler. Ve Allah’ın arşında yas merasimi yapıldı… Gökyüzündekiler, Cennet ve muhafızları, dağlar ve etekleri, deniz ve balıkları, Cennet bahçeleri ve gençleri, Kâbe, Hz. İbrahim’in makamı, Mescid’ul Haram, Meş’ar-ı Haram ve etrafının tamamı yas tutup ağladılar.”
Duanın Son Bölümü
Ziyaretnamenin son bölümünde zair (ziyaretçi) ve sair müminler için istiğfar ve dua edilmiş ve ziyaret namazı ile sona ermiştir:
Nahiye-i Mukaddese Ziyaretinin Türkçe Anlamı |
Selam olsun Allah'ın yarattıklarının içinden (arasından) seçilmiş olan Âdem'e! Selam olsun Allah tarafından seçilmiş ve O'nun velisi olan Şit (Şis)’e! Selam olsun Allah'ın hüccetini ayakta tutan İdris'e! Selam olsun duasına icabet edilen Nuh'a! Selam olsun Allah tarafından yardımına koşulan ve korunan Hud'a! Selam olsun Allah'ın kendi keramet tacını giydirdiği Salih'e! Selam olsun Allah'ın kendine has dostluk (dostluğunu) ve muhabbetini bahşettiği İbrahim'e! Selam olsun Allah'ın cennetin değerli kurbanlığını feda ettiği İsmail'e! Selam olsun Allah'ın peygamberliği, zürriyetine (bıraktığı) verdiği İshak'a! Selam olsun Allah'ın rahmetiyle tekrar görmesini sağladığı Yakup'a! Selam olsun Allah’ın (üstün) azametiyle kuyudan kurtardığı Yusuf'a! Selam olsun Allah'ın (eşsiz) kudretiyle denizi O'nun için ikiye ayırdığı Musa'ya! Selam olsun Allah'ın nübüvvet makamını ihtisas ettiği Harun'a! Selam olsun Allah'ın ümmetine galip gelmesi için yardım ettiği Şuayb'a! Selam olsun Allah'ın hatasını görmezlikten geldiği Davut'a! Selam olsun izzetinden dolayı cinlerin (bile) itaat ettikleri Süleyman'a! Selam olsun Allah'ın hastalığına şifa verdiği Eyüp’e! Selam olsun Allah'ın O'nun hakkındaki ahdini yerine getirdiği Yunus'a! Selam olsun Allah'ın ölümünden sonra tekrar dirilttiği Üzeyir’e! Selam olsun imtihan ve musibetlere karşı sabreden Zekeriya’ya! Selam olsun Allah'ın şehit oluşuyla mertebesini yükselttiği Yahya'ya! Selam olsun Allah'ın kelamı ve ruhu olan İsa'ya! Selam olsun Allah'ın seçtiği ve habibi olan Muhammed'e Selam olsun Allah'ın Resulü'nün kardeşi olmasından dolayı özel bir makama sahip olan Ebu Talib'in oğlu ve Mü'minlerin Emiri Ali'ye! Selam olsun Allah'ın Resulu'nün kızı Hz. Fatıma'ya! Selam olsun Hz. Ali'nin vasisi ve kendinden sonra yerine geçen; Muhammed’in oğlu Hasan b. Ali'ye! Selam olsun kanını vererek; canını feda eden Hüseyin'e! Selam olsun Allah'a gizli ve açıkta itaat edene! Selam olsun Allah'ın toprağını şifa kıldığı kişiye (Hüseyin’e)! Selam olsun kubbesi altında duaların kabul olduğu kişiye (Hüseyin’e)! Selam olsun İmamların O'nun evlatlarından olduğu kişiye (Hüseyin’e)! Selam olsun son Peygamberin oğluna (Hüseyin’e)! Selam olsun bütün vasilerin yerine geçecek olan Ali'nin oğluna! Selam olsun Fatıma Zehra'nın oğluna! Selam olsun Haticetu’l Kübra'nın oğluna (Hüseyin’e)! Selam olsun Sidretü'l Münteha'nın oğluna (Hüseyin’e)! Selam olsun Cennetu’l Me’va’nın (ebedi) oğluna (Hüseyin’e)! Selam olsun Zemzem ve Safa'nın oğluna (Hüseyin’e)! Selam olsun bedeni kana bulanmış olana (Hüseyin’e)! Selam olsun çadırlarına hürmet edilmeyene (Hüseyin’e)! Selam olsun Kisa ehlinin beşincisine (Hüseyin’e)! Selam olsun gariplerin en garibine (Hüseyin’e)! Selam olsun şehitlerin şehidine (Hüseyin’e)! Selam olsun haramzadeler tarafından öldürülene (Hüseyin’e)! Selam olsun Kerbela sakinine (Hüseyin’e)! Selam olsun gökyüzü meleklerinin ağladığı kişiye (Hüseyin’e)! Selam olsun nesli pak olana (Hüseyin’e)! Selam olsun dinin önderine (Hüseyin’e)! Selam olsun ilahi hüccetlerin olduğu mekanlara! Selam olsun imamların şereflisine!
Selam olsun o üstü başı parçalanmış olanlara! Selam olsun o kurumuş dudaklara! Selam olsun eziyet çeken o canlara! Selam olsun o ruhları bedenlerden çıkanlara! Selam olsun çıplak bırakılmış o bedenlere! Selam olsun rengi solmuş bedenlere! Selam olsun dökülen o kanlara! Selam olsun paramparça edilmiş o azalara! Selam olsun mızrak uçlarındaki başlara! Selam olsun çadırlardan dışarı çıkan o kadınlara! Selam olsun âlemlerin Rabbi'nin hüccetine! Selam olsun sana ve senin pak soyuna! Selam olsun sana ve senin şehit olan evlatlarına! Selam olsun sana ve sana yardım eden hanedanına! Selam olsun sana ve mezarında seninle birlikte olan meleklere! Selam olsun mazlum bir şekilde öldürülene! Selam olsun zehirlenilmiş kardeşin (Hasan)’a! Selam olsun Ali Ekber'e! Selam olsun o süt emen küçük bebeğe! Selam olsun elbiseleri ve eşyaları çalınmış o bedenlere! Selam olsun Peygamberin garip İtretine/Ehlibeyt'ine! Selam olsun çöllerde yola düşenlere! Selam olsun vatanlarından uzak kalanlara! Selam olsun kefensiz defnedilenlere! Selam olsun başları bedenlerinden ayrılanlara! Selam olsun tedbirle davranıp sabredene! Selam olsun yardımcısı olmayan mazluma! Selam olsun pak türbenin sakinine! Selam olsun o yüce makamlı türbenin sahibine! Selam olsun yüce Allah'ın tathir ettiği kişiye! Selam olsun Cebrail'in gurur duyduğu kişiye! Selam olsun Mikail'in O'nu mutlu edebilmek için beşikte konuştuğu kişiye! Selam olsun ahdine vefa edilmeyene! Selam olsun hürmeti korunmayana! Selam olsun zulümle kanı dökülene! Selam olsun yarasındaki kanıyla gusül aldırılana! Selam olsun mızraklardaki kadehlerle sarhoş olana (şehadet şerbetini içene)! Selam olsun kanı mubah olan mazluma! Selam olsun başı bedenden ayrılana! Selam olsun köy halkı (Ben-i Esed kabilesi) tarafından defnedilen bedene! Selam olsun şah damarı kesilene! Selam olsun dini savunurken yarsız kalana! Selam olsun sakalı kana boyanana! Selam olsun yüzü toprağa sürtülene! Selam olsun elbiseleri ganimet olarak alınan bedene! Selam olsun çubukla dudaklarına vurulana! Selam olsun damarı kesilene! Selam olsun başı mızraklarda taşınana! Selam olsun vahşi hayvanlar gibi etrafına üşüşülen ve aç kurtlar gibi paramparça edilen Kerbela çöllerinde çıplak bırakılmış bedenlere! (Bedenlerindeki tüm eşyaların çalınması kastedilmiş olabilir). Türbeni tavaf edip, ziyaretine gelen ve pak mezarının etrafında kanat çırpan meleklere ve sana selam olsun ey Mevla’m! Selam olsun sana! Kurtuluşun senin elinde olduğu ümidiyle sana yöneldim. Senin hürmetini bilen, velayetinde ihlâslı, senin muhabbetinle Allah'a yakınlaşan ve senin düşmanlarından nefret eden bir kişi olarak seni selamlıyorum. Musibetinden kalbi yaralanmış ve seni andığında gözyaşı döken bir kimse olarak seni selamlıyorum. Kederinle hüzünlenmiş, musibet görmüş, derbeder ve biçare bir kişi olarak seni selamlıyorum. Eğer seninle Kerbela’da olsaydım, keskin kılıçlara karşı seni canıyla koruyan, senin için ölümü göze alan, seninle cihat eden, sana zulmedenlere karşı yardımına koşan, canını, malını ve çocuklarını sana feda eden, kendi canını senin canına tercih eden ve ehlini senin ehlibeytine gelecek belalara karşı siper olacağı bir kimsenin selamıyla seni selamlıyorum. Her ne kadar asırlar geçmiş, Allah’ın takdiri beni sana yardım etmekten alıkoymuşsa da senle savaşanlarla savaşmadıysam, sana düşmanlık edenlere karşı düşmanlık etmediysem (onun yerine) her sabah ve her akşam sana mersiye okuyacak ve sana olan bu musibetler yüzünden üzülüp, ruhumu inciten ve içimi acıtan bu musibet ve üzüntüden dolayı ölene kadar gözyaşı yerine kan ağlayacağım. Senin namazı ikame ettiğine, zekât verdiğine, iyiliği emredip kötülükten nehyettiğine, Allah’a itaat edip O'na isyan etmediğine, Allah’ın ipine sarılıp O'nun rızasını kazandığına, O’ndan korktuğuna, emrini muhafaza ettiğine, O’nun isteklerini yerine getirdiğine, ilahi sünnetlere uyduğuna, fitnelere son verdiğine, halkı hidayete ve kemale davet ettiğine, hakikatin yollarını gösterdiğine, Allah yolunda hak için cihat ettiğine, Allah’a tabi olduğuna, değerli deden Muhammed'in takipçisi ve baban Ali'nin buyruğunu dinlediğine ve erkek kardeşin (İmam Hasan)'ın vasiyetini yerine getirdiğine, dini ayakta tuttuğuna, tuğyanın, itaatsizliğin ve zulmün kökünü kazıdığına, ümmetin iyiliğini istediğine, Allah yolunda ölüm girdaplarını göze aldığına, fasıkla savaştığına ve Allah'ın hüccetlerini ikame ettiğine, İslam’a ve Müslümanlara rahmet getirdiğine, hakka yardım ettiğine, zorluklar ve belalar karşısında sabırlı, dini koruyup, ona yardım ettiğine, adaleti yaydığına, dini açığa çıkardığına, dini alaya alanları bu yaptıklarından alıkoyup men ettiğine, zayıfların hakkını güçlülerden aldığına ve güçlüyle zayıf arasında hükmederken eşitliği sağladığına dair şehadet ederim. Sen yetimlerin baharı, halkın sana sığındığı, İslam’ı yücelten ilahi ahkâmın madeni, affedici ve ihsanda bulunandın. Sen, ceddinin ve babanın yolunu takip eden, erkek kardeşin gibi babanın vasisi ve ahdine vefa edendin. Antlaşmalara ve ahitlere vefakâr, beğenilen hasletleri olan, apaçık büyüklük ve bağışlayıcı özelliği olan, gecesini ibadetle geçiren, temiz geçmişe sahip, necip ve asil soylu, yüksek makam ve mertebelere mensup, birçok fazilet sahibi, iyi ahlaklı, hamdeden, çok bağışlayan, sabırla kemale eren, Allah’a yönelen, bağışlayıcı, âlim, güçlü, şehitlerin lideri, Allah’ın huzurunda ağlayan, sevilen, heybetli ve vakarlı idin. Sen, Peygamber sallallahu aleyhi ve alih’in oğlu, Kur'an’ın destekçisi (dayanak ve kurtarıcısı), İslam ümmetine yardım edip Allah'a itaat etmede çok çaba gösterirdin. Sen, ahit ve antlaşmaları koruyan, fasık ve günahkârların yolundan yüz çeviren, Allah yolunda gücünün yettiğince her şeyini feda ederdin. Rükû ve secdelerini uzun yapardın. Dünyadayken dünyadan her an göç edecekmiş gibi zahitlik ederdin. Dünyevi isteklerini kenara koydun ve dünyanın ziynetleri önemsiz oldu. Dünyanın mutluluklarına yüz çevirdin. Senin ahirete olan rağbetin ve isteğin biliniyor ve meşhurdur. Sitem, tecavüz elini uzattığı, zulmün maskesinin düştüğü, dalalet ve sapıklığın senin yolunun yolcularını cezbettiği sırada, sen, Allah Resulünün hareminde sakin iken zulümden uzak bir şekilde mihrabı kendine mekân edinmiş, her türlü şehvani istek ve lezzetlerden kendini alıkoymuş, gücünün ve imkânlarının yettiğince kalp ve dilinle çirkinlikleri inkâr edip, reddetmiştin. Vakti geldiğinde ilminle inkâr ettin. İşte o zaman düşman ve fesatçılarla cihat etmek sana vacip oldu. Daha sonra hanedanın, takipçilerin ve sevenlerinle yola çıktınız. Gerçekleri söyleyip, Allah'ın ilahi hüccetlerini açığa çıkardın. Nasihat ve hikmetli sözlerle halkı Allah'a yönelmeye davet ettin. Allah'ın ilahi çizgilerini belirleyip, O'na itaate emretmenin yanında çirkinliklerden ve itaatsizlikten nehyettin. Ama onlar sana düşman ve isyankâr olarak ayaklandılar.
Onları bu işlerinden vazgeçirdikten ve hücceti tamamladıktan sonra onlarla cihat ettin. Sana olan sözlerini ve ahitlerini ayaklar altına aldılar. Seninle savaşarak Allah'ı ve Resulünü hiddetlendirdiler. Vurduğun her kılıç ve mızrak darbeleriyle dimdik ayakta durdun. Günahkâr orduyu bozguna uğrattın. Toz toprağın birbirine karıştığı savaş meydanına Zülfikar’ınla geldiğinde Allah'ın seçkin kıldığı Ali'ye benziyordun. Seni korkusuz ve kararlı bir şekilde gördükleri zaman, seni öldürmek için yollarına ölüm tuzakları kurdular ve tüm şirretlikleriyle seninle savaştılar. Ve o melun (İbn-i Ziyad), savaşçılarına senin sudan uzaklaştırılma emrini verdi. Seninle savaşta acele ettiler; develerinden inip, senle mücadele ettiler. Seni taş ve ok yağmuruna tuttular. Hadlerini aşıp sana el kaldırdılar ve hakkını yediler. Hiçbir günahı ve haramı düşünmeksizin yarenlerini öldürüp, talan ederek, sana hürmet etmeyip hakkını yediler. Gözün gözü görmediği o savaş meydanında öyle bir azar ve eziyetlere tahammül ettin ki gökyüzündeki melekler sabır ve direnişinin karşısında hayrete düştüler. Düşmanlar senin etrafını çevreleyip derin yaralarla seni yaraladılar ve kurtuluş kapılarını üzerine kapattılar. Öyle ki yardıma koşacak kimse kalmamıştı. Her şeyi Allah’a bırakıp sabrederek seni atından düşürene dek kadınları ve çocuklarını koruyordun. Atların ayakları altında çiğnenirken yaralar-bereler içerisinde yere yıkıldın. Saldırganlar sana kılıçlarıyla vuruyorlardı. Alnında ölüm teri belirdi ve mübarek bedeninin sağ ve sol tarafı kasılıp, gevşedi. Gözünün ucuyla haremine ve çadırına bakıyordun. İçinde bulunduğun o vaziyet seni evlatlarından ve Ehlibeytinden alıkoyuyordu. Atın, senin şehit olduğun haberini Ehlibeytine ulaştırabilmek için ağıt yakarak hızla çadırların yolunu tuttu. Haremin kadınları eyeri alt üst olmuş ve belaya uğramış atını görünce kendilerini çadırlardan dışarı attılar. Hicaplarının altından saçlarını yüzlerinin önüne savurup, peçelerini çıkarıp, yüzlerini tokatlamaya başladılar. Yüksek sesle ağladılar, feryatlarla seni andılar. Onlar izzetli bir yaşamdan sonra, zillete maruz kaldılar ve süratle ölüm mahalline doğru ilerlediler. Şimr göğsüne çöküp kana susamış kılıcıyla boğazını kesti ve o iğrenç elleriyle mübarek sakalını tutup kılıcıyla başını bedeninden ayırdı. Kılıcını kana doyurdu. Son nefesini verdiğin o huzurlu anda kendinde değildin. Biraz sonra mübarek başın mızrakların ucundaydı. Ehlibeytini köleler misali elleri zincirlenmiş, ayakları prangalı şekilde esir almışlardı. Develerin üzerindeki güneşin kızgın sıcaklığı yüzlerini kavurmuş bir şekilde ıssız çöllerde oradan oraya götürülüyorlardı. Elleri enselerinde çarşıdan çarşıya dolaştırılıyorlardı.
Seni öldürmekle, İslam’ı yok edip, oruç ve namazı inkâr eden ve Allah’ın ilahi sünneti ve dinin ahkâmını ayaklar altına alanlar, din ve imanın sütunlarını yıktılar. Kur’an’ın ayetlerini tahrif ederek sana düşmanlık eden fasık ve günahkârların vay haline! Senin şahadetin ile Resülullah’ın (Allah’ın selamı onun ve Ehlibeyt'inin üzerine olsun) mazlumiyeti bir kez daha ortaya çıktı. Ve Allah’ın kitabı yeniden kenara atılmış oldu. Senin mağlubiyetinle hakkın yerini batıl aldı. Senin olmayışınla “Allah-u Ekber” ve “La ilahe illallah” nidaları, Allah’ın haram ve helalleri, Kuran’ın tenzil (zahiri) ve tevili (batini) yok oldu. Senden sonra dinde değişmeler, küfür, dinsizlik, Allah’ın sünnetlerine uymama, nefsi isteklere kapılma, sapıklık, fitne ve batıl ortaya çıktı.
Senin şahadetinin habercisi ceddin Allah Resulü’nün mezarına giderek, gözyaşlarıyla şahadet haberini Peygambere vererek şöyle buyurdu: “Ey Allah’ın Resulü! Cennet genci olan torunun öldürüldü. Ehlibeyt'inin hürmetini çiğneyip, mubah kıldılar. Senin çocuklarını ve zürriyetini senin ölümünden sonra esir aldılar. Ailen ve akrabaların musibete maruz kaldılar. Peygamber bu olaylar karşısında çok üzüldü ve ağladı. Senin şahadetinden dolayı Enbiya ve melekler Peygamber’e başsağlığında bulundular. Ve annen Zehra mateme boğuldu. Allah’a en yakın olan melekler ordusu, baban Müminlerin Emiri'ne başsağlığı dilediler. Ve Allah’ın arşında yas merasimi yapıldı. Hur’u’l Ayn, senin için kendilerini tokatlayıp, sana gözyaşı döktüler. Gökyüzündekiler, cennet ve muhafızları, dağlar ve etekleri, deniz ve balıkları, cennet bahçeleri ve gençleri, Kâbe, Hz. İbrahim’in makamı, Mescidu’l Haram, Meş’ar-ı Haram ve etrafının tamamı yas tutup ağladılar. Ey yüce Allah’ım! Bu yüksek mertebeli mekânın yüzü suyu hürmetine Hz. Muhammed’e ve hanedanına selam ve rahmet gönder. Ve bizi onlarla haşret. Onların şefaatiyle beni cennetine girenlerden eyle. Allah’ım! Sana yalvarıyorum. Ey amel defterine herkesten çabuk bakan! Ey kerametlilerin en kerametlisi! Ey en iyi hüküm veren! Senin tarafından tüm âleme gönderilen Peygambere, yüksek dereceli ilmin sahibi, kalbi imanla dolu kardeşin ve amcanın oğlu olan Emire’l Müminin'e ve âlemlerin annesi olan Hz. Fatıma’ya, muttaki ve ismet sahibi olan Hasan’a, şehitlerin en yücesi olan Eba Abdillahi’l Hüseyin’e, şehit çocuklarına ve mazlum itretine, abitlerin ziyneti olan Zeynel Abidin’e, tövbe edenlere olgu olan Muhammed b. Ali’ye, sadıkların en sadığı olan Cafer b. Muhammed’e, Allah’ın hüccetlerini ortaya çıkaran Musa b. Cafer’e, dinin yardımına koşan Ali b. Musa’ya, hidayet edenlerin lideri olan Muhammed b. Ali’ye, zahitlerin zahidi Ali b. Muhammed’e, hilafetin varisi ve âlemlerin tüm yaratıklarına ilahi hüccet olan Hasan b. Ali’ye, iyi amelde bulunup, doğru söz söyleyen Taha ve Yasin hanedanından olan Muhammed ve âl-i Muhammed’e selam ve rahmet gönder. Kıyamet gününde beni müminlerden, huzura, hidayete, saadete erenlerden, müjdelenenlerden eyle! Allah’ım! Beni gerçek Müslümanlardan eyle. Beni salih kullarınla birlikte kıl. Beni sonu hayırlı olanlardan eyle. Düşmanlar karşısında beni muzaffer kıl. Beni kıskançların tuzaklarından koru. Beni hilecilerden muhafaza et. Zalimlerin zulmünü benden uzak kıl. Beni nimet verdiğin mübarek serverlerim olan peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kullarınla birlikte melekut-i âlemde haşr eyle, ey merhametlilerin en merhametlisi! Allah’ım! Günahtan arınmış, masum Peygamber’in hakkına, senin kesin hüküm ve takdirinin hakkına, nehyettiğin gizliliklerin hakkına, mazlumca öldürülmüş masum imamın ziyaret ve ziyaretçilerinin yeri olan mezar-ı şerifinin hakkına beni üzüntülerden arındır. Beni kötü olan her türlü kazadan ve beladan beri kıl. Beni yakıcı cehennem ateşinden koru. Allah’ım! Beni nimet verdiklerinden ve nimetine razı olanlardan eyle. Üstün bağışlayıcılığınla günahlarımı affet. Ve beni intikamından ve hilenden uzak kıl. Allah’ım! Beni sapıklığa düşürme. Beni verdiğim söz ve amellerimde istikametli kıl. Bana uzun ömür ver. Hastalıklardan arındır ve bana afiyet ver. Velilerimin ve yüce ihsanının hakkına beni en faziletli emellerime ulaştır. Allah’ım! Muhammed (s.a.a) ve soyuna rahmet ve selam gönder ve tövbemi kabul et. Gözyaşlarıma acı. Ayağımı kaydırma. Üzüntü ve sıkıntılarımı gider. Günahlarımı bağışla. Benim neslimi salih olanlardan kıl. Allah’ım! Günahlarımı bağışlamadan, ayıplarımı örtmeden, üzüntümü gidermeden, bol rızık vermeden, menzilet ve makamımı yüceltmeden, fesatlığımı gidermeden, beni arzularıma ulaştırmadan, dualarımı kabul etmeden, sıkıntılarımı gidermeden, bölünmeleri toplamadan, emirlerini yerine getirmeden, varlığıma varlık katmadan, kötü hasletlerimi düzeltmeden, infakta bulunduklarımı çoğaltmadan, hayatımı abad etmeden, kıskançlık edenleri kökten kurutmadan, düşmanlarımı yok etmeden, şer ve kötülükleri uzaklaştırmadan, hastalara şifa vermeden, uzaklıklara son vermeden (yakınlaştırmadan), içimdeki bocalamaları ıslah etmeden, isteklerimi eta etmeden beni kerametli makam olan bu mezar-ı şeriften ayırma. Allah’ım! Dünya ve ahiret saadetini istiyorum. Allah’ım! Helallerinin hakkına beni haramlardan sakındır. Yüce kerametinin yüzü suyu hürmetine beni kimseye muhtaç etme. Allah’ım! Senden hayırlı bir ilim, huşulu bir kalp, şifa verici bir yakin, güzel olan bir sabır ve çokça ecir talep ediyorum. Allah’ım! Bana verdiğin nimetler karşısında şükrünü yerine getirenlerden eyle. Bana olan lütfunu arttır. Sözü halkın arasında itibar görenlerden eyle. Ve amellerimi indi ilahinde kabul eyle. Hayırlı işlerimizin insanlara örnek olmasını sağla. Düşmanımı yok et. Allah’ım! Gecenin ve gündüzün her bir anında Muhammed (s.a.a) ve onun iyi hanedanına selam ve rahmet gönder. Kötü kişilerin şerrinden beni koru. Beni her türlü günah ve çirkinliklerden arındır. Cehennem ateşinden koru. Beni cennetine koy ve beni affet. Beni ve bütün imanlı mümin ve mümine kardeşlerimi rahmetinle bağışla, ey merhametlilerin en merhametlisi! |
Nahiye-i Mukaddese Ziyaretinin Arapça Metni |
أَلسَّلامُ عَلی ادَمَ صِفْوَةِ اللهِ مِنْ خَلیقَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی شَیث وَلِی اللهِ وَ خِیرَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی إِدْریسَ الْقآئِمِ للهِِ بِحُجَّتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی نُوح الْمُجابِ فی دَعْوَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی هُود الْمَمْدُودِ مِنَ اللهِ بِمَعُونَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی صالِح الَّذی تَوَّجَهُ اللهُ بِكَرامَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی إِبْراهیمَ الَّذی حَباهُ اللهُ بِخُلَّتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی إِسْمعیلَ الَّذی فَداهُ اللهُ بِذِبْح عَظیم مِنْ جَنَّتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی إِسْحقَ الَّذی جَعَلَ اللهُ النُّبُوَّةَ فی ذُرِّیتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی یعْقُوبَ الَّذی رَدَّ اللهُ عَلَیهِ بَصَرَهُ بِرَحْمَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی یوسُفَ الَّذی نَجّاهُ اللهُ مِنَ الْجُبِّ بِعَظَمَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی مُوسَی الَّذی فَلَقَ اللهُ الْبَحْرَ لَهُ بِقُدْرَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی هارُونَ الَّذی خَصَّهُ اللهُ بِنُبُوَّتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی شُعَیب الَّذی نَصَرَهُ اللهُ عَلی اُمَّتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی داوُدَ الَّذی تابَ اللهُ عَلَیهِ مِنْ خَطیئَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی سُلَیمانَ الَّذی ذَلَّتْ لَهُ الْجِنُّ بِعِزَّتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی أَیوبَ الَّذی شَفاهُ اللهُ مِنْ عِلَّتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی یونُسَ الَّذی أَنْجَزَ اللهُ لَهُ مَضْمُونَ عِدَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی عُزَیر الَّذی أَحْیاهُ اللهُ بَعْدَ میتَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی زَكَرِیا الصّابِرِ فی مِحْنَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی یحْیی الَّذی أَزْلَفَهُ اللهُ بِشَهادَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی عیسی رُوحِ اللهِ وَ كَلِمَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی مُحَمَّد حَبیبِ اللهِ وَ صِفْوَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی أَمیرِالْمُؤْمِنینَ عَلِی بْنِ أَبی طالِب الْمَخْصُوصِ بِاُخُوَّتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی فاطِمَةَِ الزَّهْرآءِ ابْنَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی أَبی مُحَمَّد الْحَسَنِ وَصِی أَبیهِ وَ خَلیفَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلَی الْحُسَینِ الَّذی سَمَحَتْ نَفْسُهُ بِمُهْجَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی مَنْ أَطاعَ اللهَ فی سِرِّهِ وَ عَلانِیتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی مَنْ جَعَلَ اللهُ الشّفآءَ فی تُرْبَتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی مَنِ الاِْ جابَةُ تَحْتَ قُبَّتِهِ، أَلسَّلامُ عَلی مَنِ الاَْ ئِمَّةُ مِنْ ذُرِّیتِهِ، أَلسَّلامُ عَلَی ابْنِ خاتَِمِ الاَْ نْبِیآءِ، أَلسَّلامُ عَلَی ابْنِ سَیدِ الاَْوْصِیآءِ، أَلسَّلامُ عَلَی ابْنِ فاطِمَةَِ الزَّهْرآءِ، أَلسَّلامُ عَلَی ابْنِ خَدیجَةَ الْكُبْری، أَلسَّلامُ عَلَی ابْنِ سِدْرَةِ الْمُنْتَهی، أَلسَّلامُ عَلَی ابْنِ جَنَّةِ الْمَأْوی، أَلسَّلامُ عَلَی ابْنِ زَمْزَمَ وَ الصَّفا، أَلسَّلامُ عَلَی الْمُرَمَّلِ بِالدِّمآءِ، أَلسَّلامُ عَلَی الْمَهْتُوكِ الْخِبآءِ، أَلسَّلامُ عَلی خامِسِ أَصْحابِ الْكِسْآءِ، أَلسَّلامُ عَلی غَریبِ الْغُرَبآءِ، أَلسَّلامُ عَلی شَهیدِ الشُّهَدآءِ، أَلسَّلامُ عَلی قَتیلِ الاَْدْعِیآءِ، أَلسَّلامُ عَلی ساكِنِ كَرْبَلآءَ، أَلسَّلامُ عَلی مَنْ بَكَتْهُ مَلائِكَةُ السَّمآءِ، أَلسَّلامُ عَلی مَنْ ذُرِّیتُهُ الاَْزْكِیآءُ، أَلسَّلامُ عَلی یعْسُوبِ الدّینِ، أَلسَّلامُ عَلی مَنازِلِ الْبَراهینِ، أَلسَّلامُ عَلَی الاَْئِمَّةِ السّاداتِ، أَلسَّلامُ عَلَی الْجُیوبِ الْمُضَرَّجاتِ، أَلسَّلامُ عَلَی الشِّفاهِ الذّابِلاتِ، أَلسَّلامُ عَلَی النُّفُوسِ الْمُصْطَلَماتِ، أَلسَّلامُ عَلَی الاَْرْواحِ الْمُخْتَلَساتِ، أَلسَّلامُ عَلَی الاَْجْسادِ الْعارِیاتِ، أَلسَّلامُ عَلَی الْجُسُومِ الشّاحِباتِ، أَلسَّلامُ عَلَی الدِّمآءِ السّآئِلاتِ، أَلسَّلامُ عَلَی الاَْعْضآءِ الْمُقَطَّعاتِ، أَلسَّلامُ عَلَی الرُّؤُوسِ الْمُشالاتِ، أَلسَّلامُ عَلَی النِّسْوَةِ الْبارِزاتِ، أَلسَّلامُ عَلی حُجَّةِ رَبِّ الْعالَمینَ، أَلسَّلامُ عَلَیك َ وَ عَلی ابآئِك َ الطّاهِرینَ، أَلسَّلامُ عَلَیك َ وَ عَلی أَبْنآئِكَ الْمُسْتَشْهَدینَ، أَلسَّلامُ عَلَیك َ وَ عَلی ذُرِّیتك َ النّاصِرینَ، أَلسَّلامُ عَلَیك َ وَ عَلَی الْمَلآئِكَةِ الْمُضاجِعینَ، أَلسَّلامُ عَلَی الْقَتیلِ الْمَظْلُومِ، أَلسَّلامُ عَلی أَخیهِ الْمَسْمُومِ، أَلسَّلامُ عَلی عَلِی الْكَبیرِ، أَلسَّلامُ عَلَی الرَّضیعِ الصَّغیرِ، أَلسَّلامُ عَلَی الاَْبْدانِ السَّلیبَةِ، أَلسَّلامُ عَلَی الْعِتْرَةِ الْقَریبَةِ، أَلسَّلامُ عَلَی الْمُجَدَّلینَ فِی الْفَلَواتِ، أَلسَّلامُ عَلَی النّازِحینَ عَنِ الاَْوْطانِ، أَلسَّلامُ عَلَی الْمَدْفُونینَ بِلا أَكْفان، أَلسَّلامُ عَلَی الرُّؤُوسِ الْمُفَرَّقَةِ عَنِ الاَْبْدانِ، أَلسَّلامُ عَلَی الْمُحْتَسِبِ الصّابِرِ، أَلسَّلامُ عَلَی الْمَظْلُومِ بِلا ناصِر، أَلسَّلامُ عَلی ساكِنِ التُّرْبَةِ الزّاكِیةِ، أَلسَّلامُ عَلی صاحِبِ الْقُبَّةِ السّامِیةِ، أَلسَّلامُ عَلی مَنْ طَهَّرَهُ الْجَلیلُ، أَلسَّلامُ عَلی مَنِ افْتَخَرَ بِهِ جَبْرَئیلُ، أَلسَّلامُ عَلی مَنْ ناغاهُ فِی الْمَهْدِ میكآئیلُ، أَلسَّلامُ عَلی مَنْ نُكِثَتْ ذِمَّتُهُ، أَلسَّلامُ عَلی مَنْ هُتِكَتْ حُرْمَتُهُ، أَلسَّلامُ عَلی مَنْ اُریقَ بِالظُّلْمِ دَمُهُ، أَلسَّلامُ عَلَی الْمُغَسَّلِ بِدَمِ الْجِراحِ، أَلسَّلامُ عَلَی الْمُجَرَّعِ بِكَأْساتِ الرِّماحِ أَلسَّلامُ عَلَی الْمُضامِ الْمُسْتَباحِ، أَلسَّلامُ عَلَی الْمَنْحُورِ فِی الْوَری، أَلسَّلامُ عَلی مَنْ دَفَنَهُ أَهْلُ الْقُری، أَلسَّلامُ عَلَی الْمَقْطُوعِ الْوَتینِ، أَلسَّلامُ عَلَی الْمُحامی بِلا مُعین، أَلسَّلامُ عَلَی الشَّیبِ الْخَضیبِ، أَلسَّلامُ عَلَی الْخَدِّ التَّریبِ، أَلسَّلامُ عَلَی الْبَدَنِ السَّلیبِ، أَلسَّلامُ عَلَی الثَّغْرِ الْمَقْرُوعِ بِالْقَضیبِ، أَلسَّلامُ عَلَی الرَّأْسِ الْمَرْفُوعِ، أَلسَّلامُ عَلَی الاَْجْسامِ الْعارِیةِ فِی الْفَلَواتِ، تَنْهَِشُهَا الذِّئابُ الْعادِیاتُ، وَ تَخْتَلِفُ إِلَیهَا السِّباعُ الضّارِیاتُ، أَلسَّلامُ عَلَیك َ یا مَوْلای وَ عَلَی الْمَلآ ئِكَةِ الْمُرَفْرِفینَ حَوْلَ قُبَّتِك َ، الْحافّینَ بِتُرْبَتِك َ، الطّآئِفینَ بِعَرْصَتِك َ، الْوارِدینَ لِزِیارَتِك َ، أَلسَّلامُ عَلَیك َ فَإِنّی قَصَدْتُ إِلَیك َ، وَ رَجَوْتُ الْفَوْزَ لَدَیك َ، أَلسَّلامُ عَلَیك َ سَلامَ الْعارِفِ بِحُرْمَتِك َ، الْمُخْلِصِ فی وَِلایتِك َ، الْمُتَقَرِّبِ إِلَی اللهِ بِمَحَبَّتِك َ، الْبَریءِ مِنْ أَعْدآئِك َ، سَلامَ مَنْ قَلْبُهُ بِمُصابِك َ مَقْرُوحٌ، وَ دَمْعُهُ عِنْدَ ذِكْرِك َ مَسْفُوحٌ، سَلامَ الْمَفْجُوعِ الْحَزینِ، الْوالِهِ الْمُسْتَكینِ، سَلامَ مَنْ لَوْ كانَ مَعَكَ بِالطُّفُوفِ، لَوَقاك َ بِنَفْسِهِ حَدَّ السُّیوفِ، وَ بَذَلَ حُشاشَتَهُ دُونَكَ لِلْحُتُوفِ، وَ جاهَدَ بَینَ یدَیك َ، وَ نَصَرَك َ عَلی مَنْ بَغی عَلَیك َ، وَ فَداك َ بِرُوحِهِ وَ جَسَدِهِ وَ مالِهِ وَ وَلَدِهِ، وَ رُوحُهُ لِرُوحِك َ فِدآءٌ، وَ أَهْلُهُ لاَِهْلِك َ وِقآءٌ، فَلَئِنْ أَخَّرَتْنِی الدُّهُورُ، وَ عاقَنی عَنْ نَصْرِك َ الْمَقْدُورُ، وَ لَمْ أَكُنْ لِمَنْ حارَبَك َ مُحارِباً، وَ لِمَنْ نَصَبَ لَك َ الْعَداوَةَ مُناصِباً، فَلاََ نْدُبَنَّك َ صَباحاً وَ مَسآءً، وَ لاََبْكِینَّ لَك َ بَدَلَ الدُّمُوعِ دَماً، حَسْرَةً عَلَیك َ، وَ تَأَسُّفاً عَلی ما دَهاك َ وَ تَلَهُّفاً، حَتّی أَمُوتَ بِلَوْعَةِ الْمُصابِ، وَ غُصَّةِ الاِكْتِیابِ، أَشْهَدُ أَ نَّك َ قَدْ أَقَمْتَ الصَّلوةَ، وَ اتَیتَ الزَّكوةَ، وَ أَمَرْتَ بِالْمَعْرُوفِ، وَ نَهَیتَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَ الْعُدْوانِ، وَ أَطَعْتَ اللهَ وَ ما عَصَیتَهُ، وَ تَمَسَّكْتَ بِهِ وَ بِحَبْلِهِ فَأَرْضَیتَهُ، وَ خَشیتَهُ وَ راقَبْتَهُ وَ اسْتَجَبْتَهُ، وَ سَنَنْتَ السُّنَنَ، وَ أَطْفَأْتَ الْفِتَنَ، وَ دَعَوْتَ إِلَی الرَّشادِ، وَ أَوْضَحْتَ سُبُلَ السَّدادِ، وَ جاهَدْتَ فِی اللهِ حَقَّ الْجِهادِ، وَ كُنْتَ للهِِ طآئِعاً، وَ لِجَدِّك َ مُحَمَّد صَلَّی اللهُ عَلَیهِ وَ الِهِ تابِعاً، وَ لِقَوْلِ أَبیك َ سامِعاً، وَ إِلی وَصِیةِ أَخیك َ مُسارِعاً، وَ لِعِمادِ الدّینِ رافِعاً، وَ لِلطُّغْیانِ قامِعاً، وَ لِلطُّغاةِ مُقارِعاً، وَ لِلاُْ مَّةِ ناصِحاً، وَ فی غَمَراتِ الْمَوْتِ سابِحاً، وَ لِلْفُسّاقِ مُكافِحاً، وَ بِحُجَجِ اللهِ قآئِماً، وَ لِلاِْسْلامِ وَ الْمُسْلِمینَ راحِماً، وَ لِلْحَقِّ ناصِراً، وَ عِنْدَ الْبَلآءِ صابِراً، وَ لِلدّینِ كالِئاً، وَ عَنْ حَوْزَتِهِ مُرامِیاً، تَحُوطُ الْهُدی وَ تَنْصُرُهُ، وَ تَبْسُطُ الْعَدْلَ وَ تَنْشُرُهُ، وَ تَنْصُرُ الدّینَ وَ تُظْهِرُهُ، وَ تَكُفُّ الْعابِثَ وَ تَزْجُرُهُ، وَ تَأْخُذُ لِلدَّنِی مِنَ الشَّریفِ، وَ تُساوی فِی الْحُكْمِ بَینَ الْقَوِی وَ الضَّعیفِ، كُنْتَ رَبیعَ الاَْیتامِ، وَ عِصْمَةَ الاَْ نامِ، وَ عِزَّ الاِْسْلامِ، وَ مَعْدِنَ الاَْحْكامِ، وَ حَلیفَ الاِْنْعامِ، سالِكاً طَرآئِقَ جَدِّك َ وَ أَبیك َ، مُشْبِهاً فِی الْوَصِیةِ لاَِخیك َ، وَفِی الذِّمَمِ، رَضِی الشِّیمِ، ظاهِرَ الْكَرَمِ، مُتَهَجِّداً فِی الظُّلَمِ، قَویمَ الطَّرآئِقِ، كَریمَ الْخَلائِقِ، عَظیمَ السَّوابِقِ، شَریفَ النَّسَبِ، مُنیفَ الْحَسَبِ، رَفیعَ الرُّتَبِ، كَثیرَ الْمَناقِبِ، مَحْمُودَ الضَّرآئِبِ، جَزیلَ الْمَواهِبِ، حَلیمٌ رَشیدٌ مُنیبٌ، جَوادٌ عَلیمٌ شَدیدٌ، إِمامٌ شَهیدٌ، أَوّاهٌ مُنیبٌ، حَبیبٌ مَهیبٌ، كُنْتَ لِلرَّسُولِ صَلَّی اللهُ عَلَیهِ وَ الِهِ وَلَداً، وَ لِلْقُرْءانِ سَنَداً [مُنْقِذاً :خل] وَ لِلاُْ مَّةِ عَضُداً، وَ فِی الطّاعَةِ مُجْتَهِداً، حافِظاً لِلْعَهْدِ وَالْمیثاقِ، ناكِباً عَنْ سُبُلِ الْفُسّاقِ [وَ :خل[ باذِلاً لِلْمَجْهُودِ، طَویلَ الرُّكُوعِ وَ السُّجُودِ، زاهِداً فِی الدُّنْیا زُهْدَ الرّاحِلِ عَنْها، ناظِراً إِلَیها بِعَینِ الْمُسْتَوْحِشینَ مِنْها، امالُك َ عَنْها مَكْفُوفَةٌ، وَ هِمَّتُك َ عَنْ زینَتِها مَصْرُوفَةٌ، وَ أَلْحاظُك َ عَنْ بَهْجَتِها مَطْرُوفَةٌ، وَ رَغْبَتُك َ فِی الاْخِرَةِ مَعْرُوفَةٌ، حَتّی إِذَا الْجَوْرُ مَدَّ باعَهُ، وَ أَسْفَرَ الظُّلْمُ قِناعَهُ، وَ دَعَا الْغَی أَتْباعَهُ، وَ أَنْتَ فی حَرَمِ جَدِّك َ قاطِنٌ، وَ لِلظّالِمینَ مُباینٌ، جَلیسُ الْبَیتِ وَ الْمِحْرابِ، مُعْتَزِلٌ عَنِ اللَّذّاتِ وَ الشَّهَواتِ، تُنْكِرُ الْمُنْكَرَ بِقَلْبِك َ وَ لِسانِك َ، عَلی حَسَبِ طاقَتِك َ وَ إِمْكانِك َ، ثُمَّ اقْتَضاك َ الْعِلْمُ لِلاِْنْكارِ، وَ لَزِمَك َ [أَلْزَمَك َ :ظ ]أَنْ تُجاهِدَ الْفُجّارَ، فَسِرْتَ فی أَوْلادِكَ وَ أَهالیك َ، وَ شیعَتِك َ وَ مَوالیك َ وَ صَدَعْتَ بِالْحَقِّ وَ الْبَینَةِ، وَ دَعَوْتَ إِلَی اللهِ بِالْحِكْمَةِ وَ الْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ، وَ أَمَرْتَ بِإِقامَةِ الْحُدُودِ، وَ الطّاعَةِ لِلْمَعْبُودِ، وَ نَهَیتَ عَنِ الْخَبآئِثِ وَ الطُّغْیانِ، وَ واجَهُوك َ بِالظُّلْمِ وَ الْعُدْوانِ، فَجاهَدْتَهُمْ بَعْدَ الاْیعازِ لَهُمْ [الاْیعادِ إِلَیهِمْ : خل]، وَ تَأْكیدِ الْحُجَّةِ عَلَیهِمْ، فَنَكَثُوا ذِمامَك َ وَ بَیعَتَك َ، وَ أَسْخَطُوا رَبَّك َ وَ جَدَّ ك َ، وَ بَدَؤُوك َ بِالْحَرْبِ، فَثَبَتَّ لِلطَّعْنِ وَالضَّرْبِ، وَ طَحَنْتَ جُنُودَ الْفُجّارِ، وَاقْتَحَمْتَ قَسْطَلَ الْغُبارِ، مُجالِداً بِذِی الْفَقارِ، كَأَنَّك َ عَلِی الْمُخْتارُ، فَلَمّا رَأَوْك َ ثابِتَ الْجاشِ، غَیرَ خآئِف وَ لا خاش، نَصَبُوا لَك َ غَوآئِلَ مَكْرِهِمْ، وَ قاتَلُوكَ بِكَیدِهِمْ وَ شَرِّهِمْ، وَ أَمَرَ اللَّعینُ جُنُودَهُ، فَمَنَعُوك َ الْمآءَ وَ وُرُودَهُ، وَ ناجَزُوك َ الْقِتالَ، وَ عاجَلُوك َ النِّزالَ، وَ رَشَقُوك َ بِالسِّهامِ وَ النِّبالِ، وَ بَسَطُوا إِلَیك َ أَكُفَّ الاِصْطِلامِ، وَ لَمْ یرْعَوْا لَك َ ذِماماً، وَ لاراقَبُوا فیك َ أَثاماً، فی قَتْلِهِمْ أَوْلِیآءَك َ، وَ نَهْبِهِمْ رِحالَك َ، وَ أَنْتَ مُقَدَّمٌ فِی الْهَبَواتِ، وَ مُحْتَمِلٌ لِلاَْذِیاتِ، قَدْ عَجِبَتْ مِنْ صَبْرِك َ مَلآئِكَةُ السَّماواتِ، فَأَحْدَقُوا بِك َ مِنْ كُلّ ِالْجِهاتِ، وَ أَثْخَنُوك َ بِالْجِراحِ، وَ حالُوا بَینَك َ وَ بَینَ الرَّواحِ، وَ لَمْ یبْقَ لَك َ ناصِرٌ، وَ أَنْتَ مُحْتَسِبٌ صابِرٌ، تَذُبُّ عَنْ نِسْوَتِك َ وَ أَوْلادِك َ، حَتّی نَكَسُوكَ عَنْ جَوادِك َ، فَهَوَیتَ إِلَی الاَْرْضِ جَریحاً، تَطَؤُك َ الْخُیولُ بِحَوافِرِها، وَ تَعْلُوكَ الطُّغاةُ بِبَواتِرِها، قَدْ رَشَحَ لِلْمَوْتِ جَبینُك َ، وَ اخْتَلَفَتْ بِالاِنْقِباضِ وَ الاِنْبِساطِ شِمالُك َ وَ یمینُك َ، تُدیرُ طَرْفاً خَفِیاً إِلی رَحْلِك َ وَ بَیتِك َ، وَ قَدْ شُغِلْتَ بِنَفْسِك َ عَنْ وُلْدِك َ وَ أَهالیك َ، وَ أَسْرَعَ فَرَسُك َ شارِداً، إِلی خِیامِك َ قاصِداً، مُحَمْحِماً باكِیاً، فَلَمّا رَأَینَ النِّسآءُ جَوادَك َ مَخْزِیاً، وَ نَظَرْنَ سَرْجَك َ عَلَیهِ مَلْوِیاً، بَرَزْنَ مِنَ الْخُدُورِ، ناشِراتِ الشُّعُورِ عَلَی الْخُدُودِ، لاطِماتِ الْوُجُوهِ سافِرات، وَ بِالْعَویلِ داعِیات، وَ بَعْدَالْعِزِّ مُذَلَّلات، وَ إِلی مَصْرَعِك َ مُبادِرات، وَ الشِّمْرُ جالِسٌ عَلی صَدْرِكَ، وَ مُولِغٌ سَیفَهُ عَلی نَحْرِك َ، قابِضٌ عَلی شَیبَتِك َ بِیدِهِ، ذابِحٌ لَك َ بِمُهَنَّدِهِ، قَدْ سَكَنَتْ حَوآسُّك َ، وَ خَفِیتْ أَنْفاسُك َ، وَ رُفِعَ عَلَی الْقَناةِ رَأْسُك َ، وَ سُبِی أَهْلُك َ كَالْعَبیدِ، وَ صُفِّدُوا فِی الْحَدیدِ، فَوْقَ أَقْتابِ الْمَطِیاتِ، تَلْفَحُ وُجُوهَهُمْ حَرُّ الْهاجِراتِ، یساقُونَ فِی الْبَراری وَالْفَلَواتِ، أَیدیهِمْ مَغلُولَةٌ إِلَی الاَْعْناقِ، یطافُ بِهِمْ فِی الاَْسْواقِ، فَالْوَیلُ لِلْعُصاةِ الْفُسّاقِ، لَقَدْ قَتَلُوا بِقَتْلِك َ الاِْسْلامَ، وَ عَطَّلُوا الصَّلوةَ وَ الصِّیامَ، وَ نَقَضُوا السُّنَنَ وَ الاَْحْكامَ، وَ هَدَمُوا قَواعِدَ الاْیمانِ، وَ حَرَّفُوا ایاتِ الْقُرْءانِ، وَ هَمْلَجُوا فِی الْبَغْی وَالْعُدْوانِ، لَقَدْ أَصْبَحَ رَسُولُ اللهِ صَلَّی اللهُ عَلَیهِوَ الِهِ مَوْتُوراً، وَ عادَ كِتابُ اللهِ عَزَّوَجَلَّ مَهْجُوراً، وَ غُودِرَ الْحَقُّ إِذْ قُهِرْتَ مَقْهُوراً، وَ فُقِدَ بِفَقْدِكَ التَّكْبیرُ وَالتَّهْلیلُ، وَالتَّحْریمُ وَالتَّحْلیلُ، وَالتَّنْزیلُ وَالتَّأْویلُ، وَ ظَهَرَ بَعْدَكَ التَّغْییرُ وَالتَّبْدیلُ، وَ الاِْلْحادُ وَالتَّعْطیلُ، وَ الاَْهْوآءُ وَ الاَْضالیلُ، وَ الْفِتَنُ وَ الاَْباطیلُ، فَقامَ ناعیك َ عِنْدَ قَبْرِ جَدِّك َ الرَّسُولِ صَلَّی اللهُ عَلَیهِ وَ الِهِ، فَنَعاك َ إِلَیهِ بِالدَّمْعِ الْهَطُولِ، قآئِلا یا رَسُولَ اللهِ قُتِلَ سِبْطُك َ وَ فَتاك َ، وَ اسْتُبیحَ أَهْلُك َ وَ حِماك َ، وَ سُبِیتْ بَعْدَك َ ذَراریك َ، وَ وَقَعَ الْمَحْذُورُ بِعِتْرَتِك َ وَ ذَویك َ، فَانْزَعَجَ الرَّسُولُ، وَ بَكی قَلْبُهُ الْمَهُولُ، وَ عَزّاهُ بِك َ الْمَلآئِكَةُ وَ الاَْنْبِیآءُ، وَ فُجِعَتْ بِك َ اُمُّك َ الزَّهْرآءُ، وَ اخْتَلَفَتْ جُنُودُ الْمَلآئِكَةِ الْمُقَرَّبینَ، تُعَزّی أَباك َ أَمیرَالْمُؤْمِنینَ، وَ اُقیمَتْ لَك َ الْمَاتِمُ فی أَعْلا عِلِّیینَ، وَ لَطَمَتْ عَلَیك َ الْحُورُ الْعینُ، وَ بَكَتِ السَّمآءُ وَ سُكّانُها، وَ الْجِنانُ وَ خُزّانُها، وَ الْهِضابُ وَ أَقْطارُها، وَ الْبِحارُ وَ حیتانُها، [وَ مَكَّةُ وَ بُنْیانُها، :خل [وَ الْجِنانُ وَ وِلْدانُها، وَ الْبَیتُ وَ الْمَقامُ، وَ الْمَشْعَرُ الْحَرامُ، وَ الْحِلُّ وَ الاِْحْرامُ، أَللّهُمَّ فَبِحُرْمَةِ هذَا الْمَكانِ الْمُنیفِ، صَلِّ عَلی مُحَمَّد وَ الِ مُحَمَّد، وَاحْشُرْنی فی زُمْرَتِهِمْ، وَ أَدْخِلْنِی الْجَنَّةَ بِشَفاعَتِهِمْ، أَللّهُمَّ إِنّی أَتَوَسَّلُ إِلَیك َ یا أَسْرَعَ الْحاسِبینَ، وَ یاأَكْرَمَ الاَْكْرَمینَ، وَ یاأَحْكَمَ الْحاكِمینَ، بِمُحَمَّدخاتَِمِ النَّبِیینَ، رَسُولِك َ إِلَی الْعالَمینَ أَجْمَعینَ، وَ بِأَخیهِ وَابْنِ عَمِّهِ الاَْنْزَعِ الْبَطینِ، الْعالِمِ الْمَكینِ، عَلِی أَمیرِالْمُؤْمِنینَ، وَ بِفاطِمَةَ سَیدَةِ نِسآءِ الْعالَمینَ، وَ بِالْحَسَنِ الزَّكِی عِصْمَةِ الْمُتَّقینَ، وَ بِأَبی عَبْدِاللهِ الْحُسَینِ أَكْرَمِ الْمُسْتَشْهَدینَ، وَ بِأَوْلادِهِ الْمَقْتُولینَ، وَ بِعِتْرَتِهِ الْمَظْلُومینَ، وَ بِعَلِی بْنِ الْحُسَینِ زَینِ الْعابِدینَ، وَ بِمُحَمَّدِ بْنِ عَلِی قِبْلَةِ الاَْوّابینَ، وَ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّد أَصْدَقِ الصّادِقینَ، وَ مُوسَی بْنِ جَعْفَر مُظْهِرِ الْبَراهینِ، وَ عَلِی بْنِ مُوسی ناصِرِالدّینِ، وَ مُحَمَّدِبْنِ عَلِی قُدْوَةِ الْمُهْتَدینَ، وَ عَلِی بْنِ مُحَمَّد أَزْهَدِ الزّاهِدینَ، وَ الْحَسَنِ بْنِ عَلِی وارِثِ الْمُسْتَخْلَفینَ، وَالْحُجَّةِ عَلَی الْخَلْقِ أَجْمَعینَ، أَنْ تُصَلِّی عَلی مُحَمَّدوَالِ مُحَمَّدالصّادِقینَ الاَْبَرّینَ، الِ طه وَ یس، وَ أَنْ تَجْعَلَنی فِی الْقِیامَةِ مِنَ الاْمِنینَ الْمُطْمَئِنّینَ، الْفآئِزینَ الْفَرِحینَ الْمُسْتَبْشِرینَ، أَللّهُمَّ اكْتُبْنی فِی الْمُسْلِمینَ، وَ أَلْحِقْنی بِالصّالِحینَ، وَاجْعَلْ لی لِسانَ صِدْق فِی الاْخِرینَ، وَانْصُرْنی عَلَی الْباغینَ،وَاكْفِنی كَیدَ الْحاسِدینَ، وَاصْرِفْ عَنّی مَكْرَ الْماكِرینَ، وَاقْبِضْ عَنّی أَیدِی الظّالِمینَ، وَاجْمَعْ بَینی وَ بَینَ السّادَةِ الْمَیامینِ فی أَعْلا عِلِّیینَ، مَعَ الَّذینَ أَنْعَمْتَ عَلَیهِمْ مِنَ النَّبِیینَ وَالصِّدّیقینَ وَالشُّهَدآءِ وَالصّالِحینَ، بِرَحْمَتِك َ یا أَرْحَمَ الرّاحِمینَ، أَللّهُمَّ إِنّی اُقْسِمُ عَلَیك َ بِنَبِیك َ الْمَعْصُومِ، وَ بِحُكْمِك َ الْمَحْتُومِ، وَنَهْیك َ الْمَكْتُومِ، وَ بِهذَا الْقَبْرِ الْمَلْمُومِ، الْمُوَسَّدِ فی كَنَفِهِ الاِْمامُ الْمَعْصُومُ، الْمَقْتُولُ الْمَظْلُومُ، أَنْ تَكْشِفَ ما بیمِنَ الْغُمُومِ، وَ تَصْرِفَ عَنّی شَرَّ الْقَدَرِ الْمَحْتُومِ، وَ تُجیرَنی مِنَ النّارِ ذاتِ السَّمُومِ، أَللّهُمَّ جَلِّلْنی بِنِعْمَتِك َ، وَ رَضِّنی بِقَسْمِك َ، وَ تَغَمَّدْنی بِجُودِك َ وَ كَرَمِك َ، وَ باعِدْنی مِنْ مَكْرِك َ وَ نِقْمَتِك َ، أَللّهُمَّ اعْصِمْنی مِنَ الزَّلَلِ، وَ سدِّدْنی فِی الْقَوْلِ وَالْعَمَلِ، وَافْسَحْ لی فی مُدَّةِ الاَْجَلِ، وَ أَعْفِنی مِنَ الاَْوْجاعِ وَالْعِلَلِ، وَ بَلِّغْنی بِمَوالِی وَ بِفَضْلِك َ أَفْضَلَ الاَْمَلِ، أَللّهُمَّ صَلِّ عَلی مُحَمَّد وَ الِ مُحَمَّد وَاقْبَلْ تَوْبَتی، وَارْحَمْ عَبْرَتی، وَ أَقِلْنی عَثْرَتی، وَ نَفِّسْ كُرْبَتی، وَاغْفِرْلی خَطیئَتی، وَ أَصْلِحْ لی فی ذُرِّیتی، أَللّهُمَّ لاتَدَعْ لی فی هذَاالْمَشْهَدِ الْمُعَظَّمِ، وَالْمَحَلِّ الْمُكَرَّمِ ذَنْباً إِلاّ غَفَرْتَهُ، وَ لاعَیباً إِلاّ سَتَرْتَهُ، وَ لاغَمّاً إِلاّ كَشَفْتَهُ، وَ لارِزْقاً إِلاّ بَسَطْتَهُ، وَ لاجاهاً إلاّ عَمَرْتَهُ، وَ لافَساداً إِلاّ أَصْلَحْتَهُ، وَ لاأَمَلا إِلاّ بَلَّغْتَهُ، وَ لادُعآءً إِلاّ أَجَبْتَهُ، وَ لامَضیقاً إِلاّ فَرَّجْتَهُ، وَ لاشَمْلا إِلاّ جَمَعْتَهُ، وَ لاأَمْراً إِلاّ أَتْمَمْتَهُ، وَ لامالا إِلاّ كَثَّرْتَهُ، وَ لاخُلْقاً إِلاّ حَسَّنْتَهُ، وَ لاإِنْفاقاً إِلاّ أَخْلَفْتَهُ، وَ لاحالا إِلاّ عَمَرْتَهُ، وَ لاحَسُوداً إِلاّ قَمَعْتَهُ، وَ لاعَدُوّاً إِلاّ أَرْدَیتَهُ، وَ لاشَرّاً إِلاّ كَفَیتَهُ، وَ لامَرَضاً إِلاّ شَفَیتَهُ، وَ لابَعیداً إِلاّ أَدْنَیتَهُ، وَ لاشَعَثاً إِلاّ لَمَمْتَهُ، وَ لا سُؤالا [سُؤْلا :ظ [إِلاّ أَعْطَیتَهُ، أَللّهُمَّ إِنّی أَسْئَلُك َ خَیرَ الْعاجِلَةِ، وَ ثَوابَ الاْجِلَةِ، أَللّهُمَّ أَغْنِنی بِحَلالِك َ عَنِ الْحَرامِ، وَ بِفَضْلِك َ عَنْ جَمیعِ الاَْنامِ، أَللّهُمَّ إِنّی أَسْئَلُك َ عِلْماً نافِعاً، وَ قَلْباً خاشِعاً، وَ یقیناً شافِیاً، وَ عَمَلا زاكِیاً، وَ صَبْراً جَمیلا، وَ أَجْراً جَزیلا، أَللّهُمَّ ارْزُقْنی شُكْرَ نِعْمَتِك َ عَلَی، وَ زِدْ فی إِحْسانِك َ وَ كَرَمِك َ إِلَی، وَاجْعَلْ قَوْلی فِی النّاسِ مَسْمُوعاً، وَ عَمَلی عِنْدَك َ مَرْفُوعاً، وَ أَثَری فِی الْخَیراتِ مَتْبُوعاً، وَ عَدُوّی مَقْمُوعاً، أَللّهُمَّ صَلِّ عَلی مُحَمَّد وَ الِ مُحَمَّدالاَْخْیارِ، فی اناءِ اللَّیلِ وَ أَطْرافِ النَّهارِ، وَاكْفِنی شَرَّ الاَْشْرارِ، وَ طَهِّرْنی مِنَ الذُّنُوبِ وَ الاَْوْزارِ، وَ أَجِرْنی مِنَ النّارِ، وَ أَحِلَّنی دارَالْقَرارِ، وَ اغْفِرْلی وَ لِجَمیعِ إِخْوانی فیك َ وَ أَخَواتِی الْمُؤْمِنینَ وَ الْمُؤْمِناتِ، بِرَحْمَتِك َ یا أَرْحَمَ الرّاحِمینَ. |
Ziyaretnamenin Tarihi Senedi
Bu ziyaretin en eski kaynağı, İbn-i Meşhedi’nin (ö. 595 h.k.) “el-Mezaru’l Kebir” kitabıdır. Kendisi bu ziyareti senetlerini zikretmeyerek nakletmiş[Not 4][3] ve kitabın başında bu ziyaretin muttasıl (aralıksız) bir senetle ona ulaştığını, ancak kitabın ihtisar (kısaltmak) ve ziyaretnamenin masumdan (a.s) sadır (çıkan) olduğuna olan güveninden dolayı senedini getirmediğini tasrih (belirtmek) etmiştir.[Not 5][4] Âlimlerin birçoğu İbn-i Meşhedi’nin güvenilir olduğunu onaylamış, sika (yalanı duyulmamış kişiden nakledilen) ve güvenirliğini teyit etmişler, kitabını da kabul etmişlerdir. Örneğin Muhaddis-i Nuri (Müstedreku’l Vesail), Allame Meclisi (Biharu’l Envar), Şeyh Abbas Kummi[5], Şeyh Hürr-ü Amuli[6], Şehid-i Evvel[7], Seyyid Muhsin Emin[8] ve Ağa Bozorg-u Tahrani[9] yazarı ve kitabını onaylamış ve teyit etmişlerdir. Ancak Ayetullah Hoi, İbnu’l Meşhedi’nin el-Mezaru’l Kebir kitabının itibarını kabul etmemiş ve kendisini de hüviyeti meçhul kişi olarak değerlendirmiştir.
Bu ziyaretnamenin senedi daha eski kaynaklarda yer almıştır. Allame Meclisi, Biharu’l Envar kitabında bu ziyareti naklederek Şeyh Müfid’in (ö. 413 h.k.) “el-Mezar” kitabında bu ziyareti Aşura gününün amelleri bölümünde getirdiğini yazmıştır.[Not 6][10] Lakin el-Mezar’ın mevcut nüshalarında bu metin bulunmamaktadır.[11] Yine Şeyh Müfid’in öğrencisi olan Seyyid Murtaza’nın (ö. 436 h.k.) “Misbahu’z-Zair” kitabında Nahiye’-i Mukaddese’ye atfetmeden bu ziyareti getirdiğini nakletmiştir. Elbette bu kitap şu anda mevcut değildir ve yalnızca Seyyid İbn-i Tavus’un “Misbahu’z-Zair” kitabında işaret ettiği ibaretler bulunmaktadır.[Not 7][12] Allame Meclisi de bu ziyaretin naklinde Seyyid Murtaza’nın kitabına işaret etmiştir.[13]
Muhammed Hadi Yusufi Garevi’ye göre birbiriyle iç içe geçmiş üç çeşit Nahiye-i Mukaddese ziyareti vardır. Bu ziyaretler birbirleriyle mütenasip ve orantılı değildir. Nahiye ziyaretlerinin zayıf noktalarından birisi, tarihî gerçeklere ve geçerli muteber rivayetlere aykırı oluşudur.[14]
Nahiye Ziyaretinin Şerhleri
Bu ziyaretname için çeşitli şerhler yazılmıştır. Onlardan bazıları şunlardır:
- Muhammed Cafer Şamili Şirazi; ez-Zahiretu’l Bakiyat (Farsça).
- Bir grup ulema; eş-Şemsu’z-Zahiye (Farsça).
- Hacı Şeyh Muhammed Bakır Fakihi İmani; Tuhfet Kaimiyye (Farsça).
- Hindistanlı bir grup ulema; Keşfu Dahiye (Urduca).
- Seyyid Hidayetullah Talikani; Hemreh Nur, Şerh-i Ziyareti Nahiye-i Mukaddese.
- Doktor Muhammed Rıza Sengeri; Selam Mevud, Beyan Tahlili ve Tavsifi Ziyaret-i Nahiye-i Mukaddese.[15]
Meşhur olmayan Nahiye-i Mukaddese (Şüheda Ziyareti)
- Ana Madde: Şüheda Ziyareti
Nahiye ziyaretlerinden bir diğeri de Seyyid İbn-i Tavus’un “İkbal” kitabında Aşura gününün amelleri bölümünde kendi senediyle yer verdiği şüheda ziyaretidir. Bu ziyaret, Kerbela şehitlerinin isimlerinin geçtiği bir ziyarettir. Ziyaret: “es-Selamu ale Evveli Katili min Nesli Hayri Selil…” cümlesi ile başlamaktadır.[16] Bu ziyaretname, Seyyid İbn-i Tavus’tan önce Şeyh Müfid’in el-Mezar[17] ve İbn-i Meşhedi’nin Mezaru’l Kebir kitaplarında da zikredilmiştir.[18]
Kaynakça
- ↑ Danışname-i İmam Hüseyin (a.s), c. 12, s. 271.
- ↑ Biharu’l Envar, c. 45, s. 64.
- ↑ İbn-i Meşhedi, el-Mezaru’l Kebir, 496, 519.
- ↑ İbn-i Meşhedi, el-Mezaru’l Kebir, 27.
- ↑ Kummi, Şeyh Abbas, el-Künye ve’l-Elkab, c. 1, s. 409.
- ↑ El-Mezar, mukaddime, s. 6.
- ↑ El-Mezar, mukaddime, s. 6.
- ↑ Emin, Seyyid Muhsin, A’yanu’ş-Şia, c. 9, s. 202.
- ↑ Tahrani, Ağa Bozorg, ez-Zerie, c. 20, s. 324.
- ↑ Biharu’l Envar, c. 98, s. 317.
- ↑ Danışname-i İmam Hüseyin (a.s), c. 12, s. 272.
- ↑ Misbahu’z-Zair, 221.
- ↑ Biharu’l Envar, c. 98, s. 328.
- ↑ Berresi Tahlili Seyr-i Maktel Nigari Aşura.
- ↑ Pejuhe websitesi.
- ↑ Biharu’l Envar, c. 98, 269, 274.
- ↑ Biharu’l Envar, c. 98, 274.
- ↑ El-Mezaru’l Kebir, s. 485.
- ↑ ثُمَّ اقتِضاکَ العِلْم لِلاِنکارِ، وَ لَزمَکَ اَن تُجاهِدَ الفُجّارَ، فَسِرْتَ فِی اَولادِکَ وَ اَهالیکَ وَ شیعتِکَ وَ مَوالیکَ
- ↑ وَ رُفِعَ عَلَی القَناةِ رَأسُکَ وَ سُبِی اَهلُکَ کالعَبیدِ، وَ صُفِّدوا فِی الحَدیدِ، فَوقَ اَقتابِ المَطِیاتِ، تَلفَحُ وُجوهُهُم حَرَّ الهاجِراتِ، یساقونَ فِی البَراری وَ الفَلَواتِ، اَیدیهِم مَغلولَةٌ اِلی الاَعناقِ، یطافُ بِهِم فِی الاَسواقِ
- ↑ وَ فَقَدَ بِفَقدِکَ التَّکبیرُ وَ التَّهلیلُ و التَّحریمُ وَ التَّحلیلُ و التَّنزیلُ وَ التّأویلُ وَ ظَهَرَ بَعدَکَ التَّغییرُ وَ التّبدیلُ وَ الاِلحادَ و التّعطیلُ وَ الاَهواءُ وَ الاَضالیلُ وَ الفِتَنُ وَ الاَباطیلُ
- ↑ زیارة أخری فی یوم عاشورا لأبی عبدالله الحسین ممّا خرج من الناحیة إلی أحد الأبواب. قال: تقف علیه و تقول: السلام علی آدم صفوة الله;
- ↑ فإنّی قد جمعت فی کتابی هذا من فنون الزیارات.... ممّا اتصلت به من ثقات الرواة إلی السادات.
- ↑ قال الشیخ المفید قدس الله روحه فی کتاب المزار ماهذا الفظه: زیارة أخری فی یوم عاشورا بروایة اخری، إذا أردت زیارته بها فی هذا الیوم فقف علیه(ع) و قل: السلام علی صفوة اللّه...;
- ↑ زیارة ثانیة بألفاظ شافیة یزاربها الحسین صلوات اللّه علیه زاربها المرتضی علم الهدی رضوان الله علیه قال: فإذا أردت الخروج فقل: أللّهمّ إلیک توجهت.... ثم تدخل القبة الشریفة و تقف علی القبر الشریف و قل: السلام علی آدم صفوة الله...;
Bibliyografi
- İbnu’l Meşhedi, Muhammed b. Cafer, el-Mezaru’l Kebir, Müessese en-Neşr-u İslami, Kum, 1378 h.ş.
- Emin, Seyyid Muhsin, A’yanu’ş-Şia, Daru’t-Taarif lil-Matbuaat, Beyrut, 1403 h.k.
- Ensari Kummi, Nasrettin, Mecelle-i Mevud, İsfend 82, sayı: 42.
- Ayeti, Berresi Tarihi Aşura.
- Tahrani, Ağa Bozorg, ez-Zerie, ikinci baskı, Daru’l Adva, Beyrut.
- Tabesi, Necmettin, Ta Zuhur, Bonyad Ferhengi Mehdi Mevud, Tahran, 1388 h.ş.
- Tabesi, Necmettin, Mecelle-i İntizar, Bahar 86, sayı: 20.
- Kummi, Şeyh Abbas, el-Künye ve’l-Elkab, Mektebet-i Sadr, Tahran.
- Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar el-Camie Li-Dureru’l Ahbari’l Eimmetu’l Ethar, Dar’u İhya et-Turas el-Arabi, Beyrut, 1403 h.k.
- Muhammed Rey Şehri, Muhammed, Danışname-i İmam Hüseyin (a.s), Ber Paye-i Kur’an Hadis ve Tarih, İntişarat-ı Daru’l Hadis, Kum, 1388 h.ş.