Alkame Duası

Öncelik: c, kalite: c
linksiz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
Alkame Duası
Dua Bilgileri
Diğer İsimlerSafvan duası • Aşura ziyaretinden sonraki dua
KonuEhlibeyt İmamlarının (a.s) makam ve faziletlerinin beyanı
Me'sur/Me'sur OlmayanMe'sur
Yayınlayanİmam Cafer Sadık (a.s)
RavıSafvan bin Mehran
Şii kaynaklarıMisbahu’l-Muteheccid
ZamanAşura ziyaretini okudukdan sonra
Meşhur Dualar ve Ziyaretler
Tevessül DuasıKumeyl DuasıNudbe DuasıSimat DuasıFerec DuasıEbu Hamza Sumali DuasıAşura ZiyaretiCamia Kebire ZiyaretiVaris ZiyaretiErbain Ziyareti


Alkame Duası (Arapça: دعاء علقمة) Aşura ziyaretinden sonra okunan bir duadır. Bu duayı Safvan bin Mehran, Hz. İmam Sadık’tan (a.s) nakletmiştir. Ancak bu duayı rivayet edenin adının "Alkame" olması ve "Aşura ziyareti" hadisinin peşi sıra gelmesinden dolayı “Alkame Duası” diye meşhur olmuştur. Bazıları bu duayı "Aşura ziyaretinden sonraki dua" diye anmıştır. Şeyh Tusi (r.a) bu duayı “Misbahu’l-Muteheccid” kitabında nakletmiştir. Dua daha çok Ehlibeyt İmamlarının (a.s) makam ve faziletlerini beyan etmektedir. Alkame duası, Mefatihu’l-Cinan kitabında Aşura ziyaretinden sonra yer almıştır.

İsminin Konulması

Bu duaya bazı araştırmacılar “Alkame duası" diye meşhur olan "Safvan duası” demiş ve bazıları da ravisine değinmeden, "Aşura ziyaretinden sonraki dua" demiştir. Her ne olursa olsun, ravisinin adının "Alkame" olduğundan ve Aşura ziyareti hadisinin ardıca geldiğinden dolayı bu dua “Alkame duası” diye meşhur olmuştur.[1]

Alkame Duasının İçeriği

Alkame duası, yüce anlamları olan, dünyevi ve uhrevi ihtiyaçları içeren, özellikle de Tevella ve Teberra kapsamlı bir duadır. Okuyucu duada ilk olarak Allah’ı sıfatları ile anmakta ve "penç ten" (Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin) hakkı hürmetine Allah’a tevessül etmekte ve Ehlibeyt İmamlarını (a.s) kendisine şefaatçi kılmaktadır. Alkame duası, Ehlibeyt İmamlarının (a.s) makam ve faziletlerini beyan etmekte ve mümin kişilerden, Allah’tan Hz. Peygamber ve Ehlibeytine salavat göndermesini istemekle birlikte, O'ndan (Celle Şa’nuhu) dilek ve isteklerini yerine getirmesini, onu düşmanların şerrinden korumasını, bu ziyareti onun son ziyareti olarak kılmamasını ve onunla Ehlibeyt arasında ayrılık oluşturmamasını istemektedir.

Alkame Duasının Kaynakları

Şeyh Tusi, Alkame duasını “Misbahu’l-Muteheccid” kitabında nakletmiştir.[2] Bu kitapta, Safvan bin Mehran’ın, Aşura ziyaretini okuduktan sonra “Ya Allah-u, Ya Allah-u, Ya Allah, ya muciybe de’vetil muztarriyne, ya kaşife kurebil mekrubine…” diye başlayan bu duayı okuduğu zikredilmiştir. Seyf bin Umeyre diyor ki "Safvan’a ‘‘Alkame bin Muhammed’’ bu duayı bize Hz. Bakır’dan (a.s) rivayet etmedi ve yalnızca ziyareti (Aşura’yı) rivayet etti" dedim. Safvan "Buraya İmam Sadık’ın (a.s) yanına geldim, o da bizim gibi bu ziyareti okudu. Sonra bizim yaptığımız gibi iki rekat namaz kıldı ve bizim gibi veda etti ve ardıca bu duayı okudu" dedi.

Yine Safvan dedi ki; ‘Hz. Sadık (a.s) bana buyurdu ki bu ziyarete (İmam Hüseyin’in ziyaretine) dikkat et (çok önem ver) ve bu duayı (Alkame duasını) oku ve onunla (Aşura ziyareti ile) ziyaret et. Öyle ki ben Allah adına güvence veriyorum ki her kim bu ziyaretle (Aşura ziyareti ile İmam Hüseyin’i) ziyaret eder ve bu duayla (Alkame duası ile) dua ederse, (ister) uzak (yerden) olsun (ister) yakın (yerden) olsun ziyareti kabul ve çabası meşkur olur. Selamı o hazrete (İmam Hüseyin’e) ulaşır ve mahcup (bloke) olmaz, Allah-u Teâlâ her ne kadar isterse, dileği o derecede yerine getirilir ve onu ümitsiz geri çevirmez.

Ey Safvan! Bu duayı bu güvence ve bu garanti ile babamdan, babam babası Ali bin Hüseyin’den (a.s), o da aynı güvence ve garanti ile Hüseyin’den (a.s), Hüseyin de (a.s) aynı güvence ve garanti ile kardeşi Hasan’dan (a.s), Hasan da (a.s) aynı güvence ve garanti ile babası Müminlerin Emirinden (a.s), Müminlerin Emiri de aynı güvence ve garanti ile Resulullah’tan (s.a.a), Resulullah da (s.a.a) aynı güvence ve garanti ile Cebrail’den (a.s), o da aynı güvence ve garanti ile Allah-u Teâlâ’dan almıştır. Kuşkusuz Allah Azze ve Celle, kendi Zatı Mukaddes’ine and içmiştir ki; her kim Hüseyin’i (a.s) ister yakından olsun, ister uzaktan olsun bu şekilde (Aşura ziyareti ile) ziyaret eder ve bu dua ile (Alkame duası ile) dua ederse, onun ziyaretini kabul ederim; her ne kadar olursa olsun onun istek ve dileklerini yerine getiririm. Dolayısıyla benim huzurumdan ümitsiz ve hüsranla değil, dilekleri yerine getirilmiş, cenneti kazanmış, cehennemden kurtulmuş ve gözü aydın bir şekilde geri gönderirim. Her kim için dilerse, onun şefaat ve aracılığını kabul ederim. İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Biz Ehlibeyt düşmanları dışında -ki onlar hakkında bu kabul olmaz- Hak Teâlâ kendi Zatı Akdes’ine ant içmiş ve melekut meleklerinin tanıklıkta bulunduğu şeye bizleri tanık tutmuştur… Sonra Cebrail dedi ki: ‘Ya Resulullah! Allah beni, seni, Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin ve senin evlatlarından kıyamet gününe kadar gelecek İmamları mutlu etmek ve müjdelemek için gönderdi. Öyleyse senin, Ali’nin, Fatıma’nın, Hasan’ın, Hüseyin’in, İmamların ve senin Şialarının diriliş gününe kadar mutluluk ve sevinci sürekli ve kalıcı olsun."

Sonra Safvan şöyle dedi: Hz. Sadık (a.s) bana şöyle buyurdu: ‘Ey Safvan! Her ne zaman Allah Azze ve Celle’ye yönelik bir dileğin olursa, her nerede olursan ol bu (Aşura) ziyareti ile (İmam Hüseyin’in kabrini) ziyaret et ve bu duayı (Alkame duasını) oku. Sonra Allah’tan ne hacet ve dileğin varsa iste. Allah tarafından dileğin yerine getirilir. Allah, Resulullah’a ettiği vaadinin aksini yapmaz; ikram ve cömertliği ile. Allah’a hamdolsun.”[3]

Alkame Duası

Alkame Duasının Arapçası

يا اَللهُ يا اَللهُ يا اَللهُ، يا مُجيبَ دَعْوَةِ الْمُضْطَرِّينَ، يا كاشِفَ كُرَبِ الْمَكْرُوبينَ، يا غِياثَ الْمُسْتَغيثينَ، يا صَريخَ الْمُسْتَصْرِخينَ، وَيا مَنْ هُوَ اَقْرَبُ اِلَيَّ مِنْ حَبْلِ الْوَريدِ، وَيا مَنْ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ، وَيا مَنْ هُوَ بِالْمَنْظَرِ الاَْعْلى وَ بِالاُْفـُقِ الْمُبينِ، وَيا مَنْ هُوَ الرَّحْمنُ الرَّحيمُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوى، وَيا مَنْ يَعْلَمُ خائِنَةَ الاَْعْيُنِ وَما تُخْفِي الصُّدُورُ، وَيا مَنْ لا يخْفى عَلَيْهِ خافِيَهٌ، يا مَنْ لا تَشْتَبِهُ عَلَيْهِ الاَْصْواتُ، وَيا مَنْ لا تُغَلِّطُهُ الْحاجاتُ، وَيا مَنْ لا يُبْرِمُهُ اِلْحاحُ الْمُلِحّينَ، يا مُدْرِكَ كُلِّ فَوْت، وَيا جامِعَ كُلِّ شَمْل، وَيا بارِئَ النُّفُوسِ بَعْدَ الْمَوْتِ، يا مَنْ هُوَ كُلَّ يَوْم فِي شَأن، يا قاضِىَ الْحاجاتِ، يا مُنَفِّسَ الْكُرُباتِ، يا مُعْطِيَ السُّؤُلاتِ، يا وَلِيَّ الرَّغَباتِ، يا كافِىَ الْمُهِمّاتِ، يا مَنْ يَكْفي مِنْ كُلِّ شَىْء وَلا يَكْفي مِنْهُ شَيءٌ فِي السَّماواتِ وَالاَْرْضِ،

اَسْاَلُكَ بِحَقِّ مُحَمَّد خاتَمِ النَّبِيّينَ وَعَلِيِّ اَميرِ الْمُؤْمِنينَ، وَبِحَقِّ فاطِمَةَ بِنْتِ نَبِيِّكَ، وَبِحَقِّ الْحَسَنِ وَالْحُسَيْنِ فَاِنّي بِهِمْ اَتَوَجَّهُ اِلَيْكَ فِي مَقامي هذا وَبِهِمْ اَتَوَسَّلُ وَبِهِمْ اَتَشَفَّعُ اِلَيْكَ، وَبِحَقِّهِمْ اَسْأَلُكَ وَاُقْسِمُ وَاَعْزِمُ عَلَيْكَ، وَبِالشَّأنِ الَّذي لَهُمْ عِنْدَكَ وَبِالْقَدْرِ الَّذي لَهُمْ عِنْدَكَ، وَبِالَّذي فَضَّلْتَهُمْ عَلَى الْعالَمينَ، وَبِاسْمِكَ الَّذي جَعَلْتَهُ عِنْدَهُمْ وَبِهِ خَصَصْتَهُمْ دُونَ الْعالَمينَ، وَبِهِ اَبَنْتَهُمْ وَاَبَنْتَ فَضْلَهُمْ مِنْ فَضْلِ الْعالَمينَ، حَتّى فاقَ فَضْلُهُمْ فَضْلَ الْعالَمينَ جَميعاً، اَسْاَلُكَ اَنْ تُصَلِّيَ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد وَاَنْ تَكْشِفَ عَنّي غَمّي وَهَمّي وَكَرْبي، وَتَكْفِيَنِى الْمُهِمَّ مِنْ اُمُوري، وَتَقْضِيَ عَنّي دَيْني وَ تُجيرَني مِنَ الْفَقْرِ وَتُجيرَني مِنَ الْفاقَةِ وَتُغْنِيَني عَنِ الْمَسْأَلَةِ اِلَى الَْمخْلُوقينَ، وَتَكْفِيَني هَمَّ مَنْ اَخافُ هَمَّهُ، وَعُسْرَ مَنْ اَخافُ عُسْرَهُ، وَحُزُونَةَ مَنْ اَخافُ حُزُونَتَهُ، وَشَرَّ مَنْ اَخافُ شَرَّهُ، وَمَكْرَ مَنْ اَخافُ مَكْرَهُ، وَبَغْيَ مَنْ اَخافُ بَغْيَهُ، وَ جَوْرَ مَنْ اَخافُ جَوْرَهُ، وَسُلْطانَ مَنْ اَخافُ سُلْطانَهُ، وَكَيْدَ مَنْ اَخافُ كَيْدَهُ، وَمَقْدُرَةَ مَنْ اَخافُ مَقْدُرَتَهُ عَلَيَّ، وَتَرُدَّ عَنّي كَيْدَ الْكَيَدَةِ وَمَكْرَ الْمَكَرَةِ، اَللّـهُمَّ مَنْ اَرادَني فَاَرِدْهُ، وَمَنْ كادَني فَكِدْهُ، وَاصْرِفْ عَنّي كَيْدَهُ وَمَكْرَهُ وَبَأسَهُ وَاَمانِيَّهُ، وَامْنَعْهُ عَنّي كَيْفَ شِئْتَ وَاَنّى شِئْتَ،

اَللّـهُمَّ اشْغَلْهُ عَنّي بِفَقْر لا تَجْبُرُهُ، وَبِبَلاء لا تَسْتُرُهُ، وَبِفاقَة لا تَسُدّها، وَبِسُقْم لا تُعافيهِ، وَذُلٍّ لا تُعِزُّهُ، وَبِمَسْكَنَة لا تَجْبُرُها، اَللّـهُمَّ اضْرِبْ بِالذُّلِّ نَصْبَ عَيْنَيْهِ، وَاَدْخِلْ عَلَيْهِ الْفَقْرَ فِي مَنْزِلِهِ، وَالْعِلَّةَ وَالسُّقْمَ فِي بَدَنِهِ، حَتّى تَشْغَلَهُ عَنّي بِشُغْل شاغِل لا فَراغَ لَهُ، وَاَنْسِهِ ذِكْري كَما اَنْسَيْتَهُ ذِكْرَكَ، وَخُذْ عَنّي بِسَمْعِهِ وَبَصَرِهِ وَلِسانِهِ وَيَدِهِ وَرِجْلِهِ وَقَلْبِهِ وَجَميعِ جَوارِحِهِ، وَاَدْخِلْ عَلَيْهِ فِي جَميعِ ذلِكَ الْسُّقْمَ وَلا تَشْفِهِ حَتّى تَجْعَلَ ذلِكَ لَهُ شُغْلاً شاغِلاً بِهِ عَنّي وَعَنْ ذِكْري، وَاكْفِني يا كافِيَ مالا يَكْفي سِواكَ، فَاِنَّكَ الْكافِي لا كافِىَ سِواكَ، وَمُفَرِّجٌ لا مُفَرِّجَ سِواكَ، وَمُغيثٌ لا مُغيثَ سِواكَ، وَجارٌ لا جارَ سِواكَ، خابَ مَنْ كانَ جارُهُ سِواكَ، وَمُغيثُهُ سِواكَ، وَمَفْزَعُهُ اِلى سِواكَ، وَمَهْرَبُهُ اِلى سِواكَ، وَمَلْجَأُهُ اِلى غَيْرِكَ، وَمَنْجاهُ مِنْ مَخْلُوق غَيْرِكَ، فَاَنْتَ ثِقَتي وَرَجائي وَمَفْزَعي وَمَهْرَبي وَمَلْجَئي وَمَنْجاىَ فَبِكَ اَسْتَفْتِحُ وَبِكَ اَسْتَنْجِحُ، وَبِمُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد اَتَوَجَّهُ اِلَيْكَ وَاَتَوَسَّلُ وَاَتَشَفَّعُ، فَاَسْاَلُكَ يا اَللهُ يا اَللهُ يا اَللهُ، فَلَكَ الْحَمْدُ وَلَكَ الشُّكْرُ وَاِلَيْكَ الْمُشْتَكى وَاَنْتَ الْمُسْتَعانُ فَاَسْاَلُكَ يا اَللهُ يا اَللهُ يا اَللهُ بِحَقِّ مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد اَنْ تُصَلِّيَ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد، وَاَنْ تَكْشِفَ عَنّي غَمّي وَهَمّي وَكَرْبي فِي مَقامي هذا كَما كَشَفْتَ عَنْ نَبِيِّكَ هَمَّهُ وَغَمَّهُ وَ كَرْبَهُ وَكَفَيْتَهُ هَوْلَ عَدُوِّهِ، فَاكْشِفْ عَنّي كَما كَشَفْتَ عَنْهُ وَفَرِّجْ عَنّي كَما فَرَّجْتَ عَنْهُ وَاكْفِني كَما كَفَيْتَهُ، وَاصْرِفْ عَنّي هَوْلَ ما اَخافُ هَوْلَهُ، وَمَؤُنَةَ ما اَخافُ مَؤُنَتَهُ، وَهَمَّ ما اَخافُ هَمَّهُ بِلا مَؤُنَة عَلى نَفْسي مِنْ ذلِكَ، وَاصْرِفْني بِقَضاءِ حَوائِجي، وَكِفايَةِ ما اَهَمَّني هَمُّهُ مِنْ اَمْرِ آخِرَتي وَدُنْياىَ، يا اَميرَ الْمُؤْمِنينَ وَيا اَبا عَبْدِاللهِ، عَلَيْكُما مِنّي سَلامُ اللهِ اَبَداً ما بَقيتُ وَبَقِيَ اللَّيْلُ وَالنَّهارُ وَلا جَعَلَهُ اللهُ آخِرَ الْعَهْدِ مِنْ زِيارَتِكُما، وَلا فَرَّقَ اللهُ بَيْني وَبَيْنَكُما،

اَللّـهُمَّ اَحْيِني حَياةَ مُحَمَّد وَذُرِّيَّتِهِ وَاَمِتْني مَماتَهُمْ وَتَوَفَّني عَلى مِلَّتِهِمْ، وَاحْشُرْني فِي زُمْرَتِهِمْ وَلا تُفَرِّقْ بَيْني وَبَيْنَهُمْ طَرْفَةَ عَيْن اَبَداً فِي الدُّنْيا وَالاْخِرَةِ، يا اَميرَ الْمُؤْمِنينَ وَيا اَبا عَبْدِاللهِ اَتَيْتُكُما زائِراً وَمُتَوَسِّلاً اِلَى اللهِ رَبّي وَرَبِّكُما، وَمُتَوَجِّهاً اِلَيْهِ بِكُما وَمُسْتَشْفِعاً بِكُما اِلَى اللهِ (تَعالى) فِي حاجَتي هذِهِ فَاشْفَعا لي فَاِنَّ لَكُما عِنْدَ اللهِ الْمَقامَ الَْمحْمُودَ، وَالْجاهَ الْوَجيهَ، وَالْمَنْزِلَ الرَّفيعَ وَالْوَسيلَةَ، اِنّي اَنْقَلِبُ عَنْكُما مُنْتَظِراً لِتَنَجُّزِ الْحاجَةِ وَقَضائِها وَنَجاحِها مِنَ اللهِ بِشَفاعَتِكُما لي اِلَى اللهِ فِي ذلِكَ، فَلا اَخيبُ وَلا يَكُونُ مُنْقَلَبي مُنْقَلَباً خائِباً خاسِراً، بَلْ يَكُونُ مُنْقَلَبي مُنْقَلَباً راجِحاً (راجِياً) مُفْلِحاً مُنْجِحاً مُسْتَجاباً بِقَضاءِ جَميعِ حَوائِجي وَتَشَفَّعا لي اِلَى اللهِ، انْقَلَبْتُ عَلى ما شاءَ اللهُ وَلا حَوْلَ وَلا قُوَّةَ اِلاّ بِاللهِ، مُفَوِّضاً اَمْري اِلَى اللهِ مُلْجِأً ظَهْري اِلَى اللهِ، مُتَوَكِّلاً عَلَى اللهِ وَاَقُولُ حَسْبِيَ اللهُ وَكَفى سَمِعَ اللهُ لِمَنْ دَعا لَيْسَ لي وَراءَ اللهِ وَوَراءَكُمْ يا سادَتي مُنْتَهى، ما شاءَ رَبّي كانَ وَمالَمْ يَشَأْ لَمْ يَكُنْ، وَلا حَوْلَ وَلا قُوَّةَ اِلاّ بِاللهِ، اَسْتَوْدِعُكُمَا اللهَ وَلا جَعَلَهُ اللهُ آخِرَ الْعَهْدِ مِنّي اِلَيْكُما، اِنْصَرَفْتُ يا سَيِّدي يا اَميرَ الْمُؤْمِنينَ وَمَوْلايَ وَاَنْتَ يا اَبا عَبْدِاللهِ يا سَيِّدي وَسَلامي عَلَيْكُما مُتَّصِلٌ مَا اتَّصَلَ اللَّيْلُ وَالنَّهارُ واصِلٌ ذلِكَ اِلَيْكُما غَيْرُ مَحْجُوب عَنْكُما سَلامي اِنْ شاءَ اللهُ، وَاَسْأَلُهُ بِحَقِّكُما اَنْ يَشاءَ ذلِكَ وَيَفْعَلَ فَاِنَّهُ حَميدٌ مَجيدٌ، اِنْقَلَبْتُ يا سَيِّدَىَّ عَنْكُما تائِباً حامِداً للهِ شاكِراً راجِياً لِلاِْجابَةِ غَيْرَ آيِس وَلا قانِط تائِباً عائِداً راجِعاً اِلى زِيارَتِكُما غَيْرَ راغِب عَنْكُما وَلا مِنْ زِيارَتِكُما بَلْ راجِعٌ عائِدٌ اِنْ شاءَ اللهُ وَلا حَوْلَ وَلا قُوَّةَ اِلاّ بِاللهِ، يا سادَتي رَغِبْتُ اِلَيْكُما وَاِلى زِيارَتِكُما بَعْدَ اَنْ زَهِدَ فيكُما وَفِي زِيارَتِكُما اَهْلُ الدُّنْيا فَلا خَيَّبَنِيَ اللهُ ما رَجَوْتُ وَما اَمَّلْتُ فِي زِيارَتِكُما اِنَّهُ قَريبٌ مُجيبٌ

Anlamı

"Ya Allah, ya Allah, ya Allah, ey zor durumda olanın duasını kabul eden, ey üzüntüde olanın üzüntüsünü gideren, ey imdat isteyenlerin imdadına koşan, ey feryada çağıranın feryadına yetişen, ey bana şah damarımdan daha yakın olan, ey insanla kalbi arasında engel oluşturan, ey en yüce görünümde ve apaçık ufukta olan, ey Rahman ve Rahim olan ve arşa musallat olan, ey gözlerin ihanetini ve kalplerin gizlediğini bilen, ey hiçbir gizli şey kendisine gizli olmayan, ey seslerin kendisine karışık gelmeyen, ey ihtiyaçların kendisini yanlışlığa düşürmeyen, ey ısrar edenlerin ısrarı kendisini usandırmayan, ey elden çıkan her şeyi idrak eden, ey bütün dağınıkları toplayan, ey ölümden sonra canları yaratan, ey her gün yeni bir işte olan, ey hacetleri reva eden, ey gam ve üzüntüleri gideren, ey istekleri veren, ey rağbetlerin velisi, ey önemli işlere yeten, ey her şeyden kifayet eden, göklerde ve yerde hiçbir şey kendisinden kifayet etmeyen!

Peygamberlerin sonuncusu Muhammed'in, Emirulmüminin Ali'nin hakkı hürmetine, peygamberinin kızı Fatıma'nın, Hasan ve Hüseyin'in hakkı için, ben bu halde onların vasıtasıyla sana yöneldim. Sana onları aracı ve şefaatçi kıldım; onların hakkı hürmetine senden istiyorum. Sana ve onların senin yanındaki mevkilerine, onların senin katındaki kadirlerine, onları alemdekilerden üstün kıldığı şeye, senin alemdekiler arasında sadece onlara has kıldığın onların yanındaki ismine ve o isim vasıtasıyla onların alemdekilere üstünlüğünü açıklamanla onların faziletini alemdekilerden üstün kıldığın ismine yemin ediyorum ve yemine veriyorum (bunların hakkı için) Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle. Üzüntümü, gamımı, sıkıntımı gider; önemli işlerimde bana yet; borcumu öde, fakirlikten ve yoksulluktan beni kurtar; senin yaratıklarından istemekten beni gani et. Sıkıntısından korktuğum kimsenin sıkıntısından, zorluğundan korktuğum kimsenin zorluğundan, sertliğinden korktuğum kimsenin sertliğinden, kötülüğünden korktuğum kimsenin kötülüğünden, hilesinden korktuğum kimsenin hilesinden, azgınlığından korktuğum kimsenin azgınlığından, zulmünden korktuğum kimsenin zulmünden, sultasından korktuğum kimsenin sultasından, tuzağından korktuğum kimsenin tuzağından, gücünden korktuğum kimsenin gücünden bana yeterli ol ve benden hilecilerin hilesini, düzenbazların düzenini gider.

Allah'ım! Bana kötülük yapmak isteyenin kötülüğünü kendisine çevir. Bana hile yapmak isteyene hile yap ve onun hilesini, düzenini, şiddetini ve arzusunu benden çevir; istediğin bir şekilde ve dilediğin bir zamanda onu benden alıkoy.

Allah'ım! Bana kötülük ulaştırmaması için onu telafi etmeyeceğin bir fakirliğe, örtmeyeceğin bir belaya, kapamayacağın bir yoksulluğa, şifa vermeyeceğin bir derde, izzet vermeyeceğin bir zillete ve telafi etmeyeceğin bir miskinliğe düşür.

Allah'ım! Zilleti onun gözleri önüne dik. Onun evine fakirlik, bedenine dert ve hastalık ver. Böylece beni bırakıp kendisiyle uğraşması için kurtulamayacağı bir uğraşıyla meşgul et. Ona seni hatırlamasını unutturduğun gibi beni hatırlamasını da unuttur. Onun kulağını, gözünü, dilini, elini, ayağını, kalbini ve bütün uzuvlarını bana kötülük ulaştırmaktan engelle. Bu uzuvlarının hepsine hastalık ver ve bunlarla uğraşıp bana kötülük ulaştırmaması ve beni hatırlamaması için şifa verme. Ey kendisinden başka kifayet edecek bulunmayan -Allah-! Bana kifayet et. Doğrusu Sen, kendisinden başka kifayet edici bulunmayan kifayet edici, kendisinden başka genişletici (sıkıntıdan kurtarıcı) olmayan genişletici (sıkıntıdan kurtarıcı), kendisinden başka imdada koşan olmayan imdada koşan, kendisinden başka sığınak olmayan sığınaksın! Sığınağı Senden başkası olan, imdatçısı Senden başkası olan, sığınağı Senden başkası olan, kaçacağı Senden başkası olan, iltica edeceği Senden başkası olan, kurtarıcısı Senden başkası ve Senin yarattıklarından biri olan, mahrum olmuş ve ümidi boşa çıkmıştır. Sen benim güvenim, ümidim, sığınağım, kaçtığım, iltica edeceğim ve kurtuluşa kavuşacağımsın. O halde, Senin vasıtanla genişlik ve Seninle kurtuluş istiyorum. Muhammed ve Ehl-i Beyt'ini vasıta kılarak Sana yöneliyor, Sana tevessül ediyor ve Senden şefaat umuyorum. O halde, Senden istiyorum ey Allah, ey Allah, ey Allah! Hamd Sana hastır, şükür Sana mahsustur, şikayet yalnız Sana yapılır ve yalnız Senden yardım istenir. O halde, Senden istiyorum ey Allah, ey Allah, ey Allah! Muhammed ve Ehl-i Beyt'inin hakkı hürmetine, Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine rahmet eyle. Peygamberinin gamını, kederini ve sıkıntısını giderdiğin ve düşmanlarının korkusundan ona yettiğin gibi, burada benim gamımı, kederimi ve sıkıntımı gider. Ondan bertaraf ettiğin gibi, benden de bertaraf et. Onun sıkıntısını giderdiğin gibi, benim sıkıntımı da gider. Ona kifayet ettiğin gibi, bana da kifayet et. Korkusundan korktuğum şeyin korkusunu, zahmetinden korktuğum şeyin zahmetini, gamından korktuğum şeyin gamını bana bir zahmeti olmadan benden çevir. Beni buradan haceti reva olmuş, dünya ve ahiretim konusunda, önemli olan konuda bana kifayet etmiş olarak geri çevir.

Ey Emirulmüminin ve ey Eba Abdullah! Ben kaldığım, gece ve gündüz kaldığı sürece benden sana selam olsun. Allah bunu sizi son ziyaretim karar vermesin ve Allah beni sizden ayırmasın.

Allah'ım! Beni, Muhammed ve soyundan gelenlerin yaşamıyla yaşat; beni onların ölümüyle öldür; beni onların dini üzere öldür; beni onların safında haşret; beni dünya ve ahirette hiçbir zaman bir göz kırpacak kadar onlardan ayırma.

Ey Emirulmüminin ve ey Eba Abdullah! Ben sizin ziyaretinize geldim. Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a tevessül ettim. Sizin vasıtanızla O'na yöneldim ve hacetlerim için sizi Allah'a şefaatçi kıldım. O halde bana şefaatçi olun. Doğrusu sizin Allah katında beğenilmiş bir makamınız, değerli mevkiniz, yüce makamınız var ve siz Allah'a vesilesiniz. Ben, Allah'tan, sizin Allah yanında bana şefaatçi olmanızla hacetlerimin kesinleşmesini, reva olmasını ve gayeye varmasını beklediğim halde, sizin ziyaretinizden dönüyorum. O halde ümit kesmeyeyim ve benim -bu ziyaretten- dönüşüm mahrum ve zarar etmiş bir dönüş olmasın. Benim bu dönüşüm, gayeye varmış, mutluluğa ermiş ve bütün hacetlerim reva olmuş bir dönüş olsun ve Allah katında bana şefaat ettiğiniz ki Allah'ın irade ettiği şey üzere döneyim. Güç ve kuvvet ancak Allah'tandır. Ben işimi Allah'a bırakıyorum; Allah'a sığınıyorum; Allah'a tevekkül ediyorum ve diyorum ki: Allah bana yeter, kifayet eder ve Allah kendisini çağıranı işitir.

Ey velilerim! Benim Allah'tan ve sizden başka varacak bir sığınağım yoktur. Allah'ın istediği olur ve istemediği de olmaz. Güç ve kuvvet ancak Allah'tandır. Sizi Allah'a emanet ediyorum. Allah bunu size son ahdim etmesin. Ben döndüm ey efendim, ey Emirulmüminin, ey Mevla’m ve ey Eba Abdullah, ey efendim! Selamım, gece ve gündüzün birbirini izlediği müddetçe sürekli sizin üzerinize olsun. Bu selamım sürekli size ulaşsın ve inşallah hiçbir zaman selamım sizden engellenmesin. Siz ikinizin hakkı hürmetine Allah'tan bunu istemesini ve yapmasını istiyorum. Doğrusu O çok övülmüş ve bağış sahibidir.

Ey efendim! Ben tövbe ederek, Allah'a hamdederek, şükrederek, kabul etmesini ümit ederek, ümitsizliğe kapılmadan ve meyus olmadan, tekrar sizin ziyaretinize dönüp rücu etmeyi dileyerek, sizden ve sizin ziyaretinizden başka bir şeye rağbet etmeksizin, inşallah tekrar size dönmek ve size müracaat etmek kastıyla ayrılıyorum. Güç ve kuvvet ancak Allah'tandır.

Ey velilerim! Dünya ehli size ve sizin ziyaretinize eğilim göstermezken, ben size ve sizin ziyaretinize eğilim gösterdim. O halde Allah umduğum şeyde ve sizin ziyaretinizde arzu ettiğim şeyde benim ümidimi boşa çıkarmasın. Doğrusu O -kullara- yakın ve duaları kabul edendir."

Kaynakça

  1. Seyyid Cevadi, Dairetu’l-Maarif Şia, c. 7, s. 530.
  2. Tusi, Misbahu’l-Muteheccid, s. 543.
  3. Tusi, Misbahu’l-Muteheccid, s. 543.

Bibliyografi

  • Tusi, Muhammed bin Hasan Tusi, Misbahu’l-Muteheccid, Beyrut, müessese el-A’lemi lil-Matbuaat, k. 1418.
  • Seyyid Cevadi, Ahmed Sadr Hacı Seyyid Cevadi, Dairetu’l-Maarif Şia, Tahran, Neşr Şehid Said Muhubbi, 1380.