Cevşen-i Sagir Duası

Öncelik: c, kalite: c
linksiz
navbox'siz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
Cevşen-i Sagir Duası
Dua Bilgileri
Me'sur/Me'sur OlmayanMe'sur
Yayınlayanİmam Musa Kazım (a.s)
Şii kaynaklarıMehcu’d Deavat • el-Beledu’l EminBiharu'l Envar (kitap)
MonograflarŞerh-i Duayı Cevşen-i Sağir; Şeyh İsmail A’li Abdulcabbar
Meşhur Dualar ve Ziyaretler
Tevessül DuasıKumeyl DuasıNudbe DuasıSimat DuasıFerec DuasıEbu Hamza Sumali DuasıAşura ZiyaretiCamia Kebire ZiyaretiVaris ZiyaretiErbain Ziyareti


Cevşen-i Sağir Duası (Arapça:دعاء الجوشن الصغير) İmam Musa Kazım’dan (a.s) nakledilen ve düşmanın def’i ve belalardan korunmak için etkili olan duadır. Rivayetler esasınca bu dua, kefenin üzerine yazılması müstehap olan dua ve zikirlerdendir.

Duanın Senedi

İmam Musa Kazım’dan (a.s) nakledilmiş olan Cevşen-i Sağir duasını İbn-i Tavus Mehcu’d Deavat’ta,[1] Kef’emi el-Beledu’l Emin’de[2] ve Meclisi de Biharu’l Envar[3] ve Zadu’l Mead[4] kitabında zikretmiştir. Kef’em’inin Beledu’l Emin’deki nüshası ile İbn-i Tavus’un Mehcu’d Deavat kitabındaki nüshası arasında çok az bir farklılık bulunmaktadır. Şeyh Abbas Kummi Mefatihu’l Cinan’daki Cevşen-i Sağir duasını Beledu’l Emin’in nüshası[5] üzerinden nakletmiştir.

Hüseyin b. Ali – Şehidi Feh – kıyam ederek Ben-i Abbas’ın eliyle şehit edilince, Abbasi halifesi olan Musa el-Hadi, Peygamber (s.a.a) hanedanının büyüklerini ve özellikle de İmam Musa b. Cafer’i (a.s) katletme kararı aldı. Ali b. Yakteyn bir mektupla bu durumu İmam Kazım’a (a.s) haber verdi. İmam Kazım da (a.s) mektubu akrabalarına ve Şialarına okuduktan sonra şöyle buyurdu: "Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?" Orada bulunan herkes bu zalim ve sitemkardan gizlenmesini ve onun ulaşacağı yerlerden uzak durmasını söylediler. İmam tebessüm etti ve Ka’b b. Malik’in şiirinden misal getirerek şöyle buyurdu: “Korkmayın! Irak’tan gelen ilk mektupta Musa b. Mehdi’nin ölüm haberi gelecektir.” Daha sonra dua okuduktan sonra Allah Resulünü (s.a.a) rüyasında gördüğü ve düşmanın helak olacağı müjdesini Peygamber Efendimizden (a.s) işittiğini açıkladı.[6]

Duanın İçeriği

Cevşen-i Sağir duasının, “İlahi! Nice düşmanlar vardı ki” (اِلـٰهي كَمْ مِنْ), “Allah'ım! Nice kullar var ki” (اِلـٰهي وَكَمْ مِنْ), “Allah'ım ve efendim! Nice kullar var ki” (اِلهٰي وَسَيِّدي وَكَمْ مِنْ), “Mevlam ve efendim! Nice kullar var ki” (مَوْلاي وَسَيِّدي وَكَمْ مِنْ) ve “Efendim ve mevlam! Nice kullar var ki” (سَيِّدِي وَمَوْلايَ وَكَمْ مِنْ) cümleleriyle başlayan on dokuz bölümü vardır. Ama bu duanın sadece on sekizinci ve on dokuzuncu bölümleri başka cümlelerle başlamaktadır. Birinci bölümden on üçüncü bölüme kadar ve on dokuzuncu bölüm de olmak üzere, bölümlerin hepsinin sonu “Beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan kıl” (وَاجْعَلْني لِنَعْمٰائِكَ مِنَ الشّٰاكِرينَ وَلالائِكَ مِنَ الذّٰاكِرينَ) cümlesiyle son bulur. Ama on dördüncü bölümden on yedinci bölüme kadar olan bölümlerin sonları “Rahmetin hürmetine bana merhamet et, ey merhametlilerin en merhametlisi” (وَارْحَمْني بِرحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ) cümlesiyle biter. On sekizin bölümde ise, “Ey merhametlilerin en merhametlisi” (ا اَرْحَمَ الَّراحِمينَ) ibareti gelmiştir.

Bu on dokuz bölümün her birinde, müminin bu dünya yaşantısındaki musibet, sıkıntı ve zorlukları zikredildikten sonra, ilahi nimetler beyan edilmiştir. Her bölümün sonunda, Muhammed (s.a.a) ve Ehlibeytine (a.s) salat ve selam etmesini ve (duayı okuyan kişi) kendisini şükür ve ilahi nimetleri yad edenlerden karar kılmasını Allah’tan istemektedir.

Âlimlerin Bakışı

Ayetullah Muhammed Taki Misbah Yezdi, Cevşen-i Sağir duasının insana ilahi nimetleri hatırlattığına ve bu duanın haftada veya ayda bir okunması gerektiğine inanmaktadır. Ayetullah Misbah Yezdi şöyle söylemektedir:

İlahi nimetlerin defalarca tekrar edildiği ve büyük şahsiyetlerin manevi ve dünyevi eserlerinin çokluğuna vurgu yaptığı, en iyi ve en etkili dualardan birisi Cevşen-i Sağir duasıdır. İnsanın bazen gafil dolduğu ilahi nimetleri hatırlaması için, bu duanın haftada bir veya ayda bir okunması iyidir.[7]

Duanın Okunma Zamanı

Dua kitaplarında Cevşen-i Sağir duasının okunması için özel bir zaman dilimi belirtilmemiştir. Ama “bu duayı okumak, düşmanın def’i ve belalardan korunmak için etkilidir.”[8]

Şerhleri

  • Şerh-i Duayı Cevşen-i Sağir; Şeyh İsmail A’li Abdulcabbar. Duanın harekelerini (i’rab) ve lügatlerinin açıklamasını konu edinmiştir.[9]

Kefenin Üstüne Yazılmasının İstihbabı

Kur’an-ı Kerim’in tamamının ve Cevşen-i Kebir ve Cevşen-i Sağir dualarının kefen üzerine yazılması müstehaptır.[10] İmam Hüseyin’den (a.s) nakledilen bir hadiste, Cevşen-i Kebir ve Sağir dualarının kefen üzerine yazılabileceği, ancak necis olmaması için avret bölgesi ve ondan alt kısımlara yazılmaması gerektiği rivayet edilmiştir.[11]

Cevşen-i Sağir Duası'nın Metni

Duanın Arapça Metni Duanın Türkçe Anlamı

بِسْمِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اِلهى كَمْ مِنْ عَدُوٍّ انْتَضى عَلَىَّ سَيفَ عَداوَتِهِ وَشَحَذَ لى ظُبَةَ مِدْيَتِهِ وَاَرْهَفَ لى شَباحَدِّهِ وَدافَ لى قَواتِلَ سمُوُمِهِ وَسَدَّدَ اِلَىَّ صَوائِبَ سِهامِهِ وَلَمْ تَنَمْ عَنّى عَيْنُ حِراسَتِهِ وَاَضْمَرَ اَنْ يَسُومَنِى الْمَكْروْهَ وَيُجَرِّعَنى ذُعافَ مَرارَتِهِ نَظَرْتَ اِلى ضَعْفى عَنِ احتِمالِ الْفَوادِحِ، وَعَجْزى عَنِ الاْ نْتِصارِ مِمَّنْ قَصَدَنى بِمُحارَبَتِهِ وَوَحْدَتى فى كَثيرٍ مِمَّنْ ناوانى واَرْصَدَ لى فيما لَمْ اُعْمِلْ فِكْرى فى الاْ رْصادِ لَهُمْ بِمِثْلِهِ فَاَيَّدْتَنى بِقُوَّتِكَ وَشَدَدْتَ اَزْرى بِنُصْرَتِكَ وفَلَلْتَ لى حَدَّهُ وَخَذَلْتَهُ بَعْدَ جَمْعِ عَديدِهِ وَحَشْدِهِ واَعْلَيْتَ كَعْبى عَلَيْهِ، وَوَجَّهْتَ ما سَدَّدَ اِلَىَّ مِنْ مَكائِدِهِ اِلَيْهِ وَرَدَدْتَهُ عَلَيْهِ وَلَمْ يَشْفِ غَليلَهُ وَلَمْ تَبْرُدْ حَزازاتُ غَيْظِهِ وَقَدْ عَضَّ عَلَىَّ اَنامِلَهُ وَاَدْبَرَ مُوَلِّياً قَدْ اَخْفَقَتْ سَراياهُ فَلَكَ الْحَمْدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ وَذى اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاجْعَلْنى لِنَعْماَّئِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلاِلاَّئِكَ مِنَ الذّ اكِرينَ

اِلهى وَكَمْ مِنْ باغٍ بَغانى بِمَكايِدِهِ وَنَصَبَ لى اَشْراكَ مَصايِدِهِ وَوَكَّلَ بى تَفَقُّدَ رِعايَتِهِ، واَضبَاءَ اِلَىَّ اِضْباَّءَ السَّبُعِ لِطَريدَتِهِ انْتِظاراً لاِنْتِهازِ فُرْصَتِهِ وَهُوَ يُظْهِرُ بَشاشَةَ الْمَلَقِ وَيَبْسُطُ لى وَجْهاً غَيْرَ طَلِقٍ فَلَمّا رَاَيْتَ دَغَلَ سَريرَتِهِ وَقُبْحَ مَا انْطَوى عَلَيْهِ لِشَريكِهِ فى مِلَّتِهِ واَصْبَحَ مُجْلِباً لى فى بَغْيِهِ اَرْكَسْتَهُ لاُِمِّ رَاْسِهِ واَتَيْتَ بُنْيانَهُ مِنْ اَساسِهِ فَصَرَعْتَهُ فى زُبْيَتِهِ وَرَدَّيْتَهُ فى مَهْوى حُفْرَتِهِ وَجَعَلْتَ خَدَّهُ طَبَقاً لِتُرابِ رِجْلِهِ وَشَغَلْتَهُ فى بَدَنِهِ وَرِزْقِهِ وَرَمَيْتَهُ بِحَجَرِهِ وَخَنَقْتَهُ بِوَتَرِهِ وَذَكَّيْتَهُ بِمَشاقِصِهِ وَكَبَبْتَهُ لِمَنْخَرِهِ وَرَدَدْتَ كَيْدَهُ فى نَحْرِهِ وَرَبَقْتَهُ بِنَدامَتِهِ وَفَسَاْتَهُ بِحَسْرَتِهِ فَاسْتَخْذَاءَ وَتَضاَّئَلَ بَعْدَ نَخْوَتِهِ وانْقَمَعَ بَعْدَ اْستِطالَتِهِ ذَليلاً مَاْسُوراً فى رِبْقِ حِبالَتِهِ الَّتى كانَ يُؤَمِّلُ اَنْ يَرانى فيها يَوْمَ سَطْوَتِهِ وَقَدْ كِدْتُ يا رَبِّ لَوْ لا رَحْمَتُكَ اَنْ يَحُلَّ بى ما حَلَّ بِساحَتِهِ فَلَكَ الْحَمْدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ، وَذى اَناةٍ لايَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاجْعَلنى لِنَعْماَّئِكَ مِنَ الشّاكِرينَ ولاِلاَّئِكَ مِنَ الذّ اكِرينَ

اِلهى وَكَمْ مِنْ حاسِدٍ شَرِقَ بِحَسْرَتِهِ وَعَدُوٍّ شَجِىَ بِغَيْظِهِ وَسَلَقَنى بِحَدِّ لِسانِهِ وَوَخَزَنى بِمُوقِ عَيْنِهِ وَجَعَلَنى غَرَضاً لِمراميهِ وَقَلَّدَنى خِلالاً لَمْ تَزَلْ فِيهِ نادَيْتُكَ يا رَبِّ مُسْتَجيراً بِكَ واثِقاً بِسُرْعَةِ اِجابَتِكَ مُتَوَكِّلاً عَلى ما لَمْ اَزَلْ اَتَعَرَّفُهُ مِنْ حُسْنِ دِفاعِكَ عالِماً اَنَّهُ لا يُضْطَهَدُ مَنْ اَوى اِلى ظِلِّ كَنَفِكَ، وَلَنْ تَقْرَعَ الْحَوادِثُ مَنْ لَجَاَ اِلى مَعْقِلِ الاِْنْتِصارِ بِكَ فَحَصَّنْتَنى مِنْ باْسِهِ بِقُدْرَتِكَ فَلَكَ الْحْمدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ وَذى اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ واجْعَلْنى لِنَعْماَّئِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلاِلاَّئِكَ مِنَ الذّ اكِرينَ.

اِلهى وَكَمْ مِنْ سَحايِبِ مَكْرُوهٍ جَلَّيْتَها وسَماَّءِ نِعْمَةٍ مَطَرْتَها وَجَداوِلِ كَرامَةٍ اَجْرَيْتَها واَعْيُنِ اَحْداثٍ طَمَسْتَها وناشِيَةِ رَحْمَةٍ نَشَرْتَهَا وَجُنَّةِ عافِيَةٍ اَلْبَسْتَها وَغَوامِرِ كُرُباتٍ كَشَفْتَها واُمُورٍ جارِيَةٍ قَدَّرْتَها لَمْ تُعْجِزْكَ اِذْ طَلَبْتَها وَلَمْ تَمْتَنِعْ مِنْكَ اِذْ اَرَدْتَهَا فَلَكَ الْحَمْدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ وَذى اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاْجَعْلنى لِنَعْماَّئِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلاِلاَّئِكَ مِنَ الذّ اكِرينَ ،

اِلهى وكَمْ مِنْ ظَنٍّ حَسَنٍ حَقَّقْتَ وَمِنْ كَسْرِ اِمْلاقٍ جَبَرْتَ وَمِنْ مَسْكَنَةٍ فادِحَةٍ حَوَّلْتَ وَمِنْ صَرْعَةٍ مُهْلِكَةٍ نَعَشْتَ وَمِنْ مَشَقَّةٍ اَرَحْتَ لاتُسْئَلُ عَمّا تَفْعَلُ وَهُمْ يُسْئَلُونَ وَلا يَنْقُصُكَ ما اَنْفَقْتَ وَلَقَدْ سُئِلْتَ فَاَعْطَيْتَ وَلَمْ تُسْئَلْ فاَبْتَدَاْتَ وَاسْتُميحَ بابُ فَضْلِكَ فَما اَكْدَيْتَ اَبَيْتَ اِلاّ اِنْعاماً وَاْمِتناناً واِلاّ تَطَوُّلاً يا رَبِّ وَاِحْساناً واَبَيْتُ اِلا اْنتِهاكاً لِحُرُماتِكَ وَاْجْتِراَّءً عَلى مَعاصِيكَ، وَتَعَدِّياً لِحُدُودِكَ وَغَفْلَةً عَنْ وَعيدِكَ وَطاعَةً لِعَدُوّى وَعَدُوِّكَ لَمْ يَمْنَعْكَ يا اِلهى وناصِرى اِخْلالى بِالشُّكْرِ عَنْ اِتْمامِ اِحْسانِكَ وَلاَ حَجَزَنى ذلِكَ عَنْ اِرْتِكابِ مَساخِطِكَ.

اَللّهُمَّ وَهذا مَقامُ عَبْدٍ ذَليلٍ اعْتَرَفَ لَكَ بِالتَّوْحيدِ وَاَقَرَّ عَلى نَفْسِهِ بِالتَّقْصيرِ فى اَداَّءِ حَقِّكَ وَشَهِدَ لَكَ بِسُبُوغِ نِعْمَتِكَ عَلَيْهِ وَجَميلِ عادَتِكَ عِنْدَهُ واِحْسانِكَ اِلَيْهِ فَهَبْ لى يا اِلهى وَسَيِّدِى مِنْ فَضْلِكَ ما اُريدُهُ اِلى رَحْمَتِكَ واَتَّخِذُهُ سُلَّماً اَعْرُجُ فيهِ اِلى مَرْضاتِكَ وَ امَنُ بِهِ مِنْ سَخَطِكَ بِعِزَّتِكَ وَطَوْلِكَ وَبِحَقِّ نَبِيِّكَ مَحَمَّدٍ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَ آلِهِ فَلَكَ الْحَمْدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ وَذى اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَ الِ مُحَمَّدٍ وَاجْعَلْنى لِنَعْماَّئِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلاِلاَّئِكَ مِنَ الذّ اكِرينَ

اِلهى وَكَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ فى كَرْبِ الْمَوْتِ وَحَشْرَجَةِ الصَّدْرِ، وَالنَّظَرِ اِلى ما تَقْشَعِرُّ مِنْهُ الجُلُودُ وَتَفْزَعُ لَهُ القُلُوبُ واَنَا فى عافِيَةٍ مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ فَلَكَ الْحَمْدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ وَذى اَناةٍ لايَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاجْعَلْنى لِنَعماَّئِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلاِلاَّئِكَ مِنَ الذّ اكِرينَ.

اِلهى وَكَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ سَقِيماً مَوْجِعاً فى اَنَّةٍ وَعَويلٍ يَتَقَلَّبُ فى غَمِّهِ لا يَجِدُ مَحيصاً وَلا يُسيغُ طَعاماً وَلا شَراباً وَاَنَا فى صِحَّةٍ مِنَ الْبَدَنِ وَسَلامَةٍ مِنَ الْعَيْشِ كُلُّ ذلِكَ مِنْكَ فَلَكَ الْحَمْدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِرٍ لايُغْلَبُ وَذى اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ واجْعَلْنى لِنَعْماَّئِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلاِلاَّئِكَ مِنَ الذّ اكِرينَ.

اِلهى وَكَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ خآئِفا مَرْعُوبا مُشْفِقا وَجِلا هارِبا طَريدا مُنْجَحِرا فى مَضيقٍ وَمَخْبَاَةٍ مِنَ الْمَخابى قَدْ ضاقَتْ عَلَيْهِ الاْرْضُ بِرُحْبِها لايَجِدُ حيلَةً وَلا مَنْجى وَلا مَاْوى وَاَنَا فى اَمْنٍ وَطُمَاْنينَةٍ وَعافِيَةٍ مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ فَلَكَ الْحَمْدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدرٍ لا يُغْلَبُ وَذى اَناةٍ لايَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاْجعَلْنى لِنَعْماَّئِكَ مِنَ الشّاكِرينَ

وَلاِلاَّئِكَ مِنَ الذّ اكِرينَ اِلهى وَسَيِّدى وَكَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ مَغْلُولاً مُكَبَّلاً فِى الْحَديدِ بِاَيْدِى الْعُداةِ لايَرْحَمُونَهُ فَقيداً مِنْ اَهْلِهِ وَوَلَدِهِ مُنْقَطِعاً عَنْ اِخْوانِهِ وَبَلَدهِ يَتَوَقَّعُ كُلَّ ساعَةٍ بِاَىِّ قِتْلَةٍ يُقْتَلُ وَبِاَىِّ مُثْلَةٍ يُمَثَّلُ بِهِ وَاَنَا فى عافِيَةٍ مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ فَلَكَ الْحَمْدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدرٍ لا يُغْلَبُ وَذى اَناةٍ لا يَعْجَلُ، صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاجْعَلْنى لِنَعْماَّئِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلاِلاَّئِكَ مِنَ الذّ اكِرينَ

اِلهى وَكَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ يُق اسِى الْحَرْبَ وَمُباشَرَةَ الْقِتالِ بِنَفْسِهِ قَدْ غَشِيَتْهُ الاْعْداَّءُ مِنْ كُلِّ جانِبٍ بِالسُّيُوفِ وَالرِّماحِ وَآلَةِ الْحَرْبِ يَتَقَعْقَعُ فِى الْحَديدِ قَدْ بَلَغَ مَجْهُودَهُ لا يَعْرِفُ حيلَةً وَلا يَجِدُ مَهْرَباً قَدْ اُدْنِفَ بِالْجِراحاتِ اَوْ مُتَشَحِّطاً بِدَمِهِ تَحْتَ السَّنابِكِ وَالاْرْجُلِ يَتَمَنّى شَرْبَةً مِنْ ماَّءٍ اَوْ نَظْرَةً اِلى اَهْلِهِ وَوَلَدِهِ لا يَقْدِرُ عَلَيْها وَاَنَا فى عافِيَةٍ مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ فَلَكَ الْحَمْدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ وَذى اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاْجَعَلْنى لِنَعْماَّئِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلاِلاَّئِكَ مِنَ الذّاكِرينَ

اِلهى وَكَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ فى ظُلُماتِ الْبِحارِ وَعَواصِفِ الرِّياحِ وَالاْهْوالِ وَالاْ مْواجِ يَتَوقَّعُ الغَرَقَ وَالْهَلاكَ لا يَقْدِرُ عَلى حيلَةٍ اَوْ مُبْتَلىً بِصاعِقَةٍ اَوْ هَدْمٍ اَوْ حَرْقٍ اَوْ شَرْقٍ اَوْ خَسْفٍ اَوْ مَسْخٍ اَوْ قَذْفٍ وَاَنَا فى عافِيَةٍ مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ فَلَكَ الْحَمْدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ وَذى اَناةٍ لا يَجْعَلُ، صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاجْعَلنى لِنَعْماَّئِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلاِلاَّئِكَ مِنَ الذّاكِرينَ.

اِلهى وكَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى واَصْبَحَ مُسافِراً شاخِصاً عَنْ اَهْلِهِ وَوَلَدِهِ مُتَحَيِّراً فِى الْمَفاوِزِ تائِهاً مَعَ الْوُحُوشِ وَالْبَهاَّئِمِ وَالْهَواَّمِّ وَحِيداً فَريداً لا يَعْرِفُ حيلَةً وَلا يَهْتَدى سَبيلاً اَوْ مُتَاَذِّياً بِبَرْدٍ اَوْ حَرٍّ اَوْ جُوعٍ اَوْ عُرْىٍ اَوْ غَيْرِهِ مِنَ الشَّداَّئِدِ مِمَّا اَنَا مِنْهُ خِلْوٌ فى عافِيَةٍ مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ فَلَكَ الْحَمْدُ يا رَبِّ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ ، وَذى اَناةٍ لا يَعْجَلُ، صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ واجْعَلْنى لِنَعْمآئِكَ مِنَ الشّاكِرينَ ولاِلاَّئِكَ مِنَ الذّ اكِرينَ

اِلهى وَسَيِّدى وكَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ فَقيراً عاَّئِلاً عارِياً مُمْلِقاً مُخْفِقاً مَهْجُوراً جائِعاً ظَمْئانَ يَنْتَظِرُ مَنْ يَعُودُ عَلَيْهِ بِفَضْلٍ اَوْ عَبْدٍ وَجيهٍ عِنْدَكَ هُوَ اَوْجَهُ مِنّى عِنْدَكَ وَاَشدُّ عِبادَةً لَكَ، مَغْلُولاً مَقْهُوراً قَدْ حُمِّلَ ثِقْلاً مِنْ تَعَبِ الْعَناَّءِ وَشِدَّةِ الْعُبُودِيَّةِ وَكُلْفَةِ الرِّقِّ وَثِقْلِ الضَّريبَةِ اَوْ مُبْتَلاً بِبَلا ءٍ شَديدٍ لا قِبَلَ لَهُ اِلاّ بِمَنَّكَ عَلَيْهِ واَنَا الْمَخْدُومُ الْمُنَعَّمُ الْمُعافَى الْمَكَرَّمُ فى عافِيَةٍ مِمّا هُوَ فيهِ فَلَكَ الْحَمْدُ عَلى ذلِكَ كُلِّهِ مِنْ مُقْتَدرٍ لا يُغْلَبُ وَذى اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاْجَعْلنى لِنَعْماَّئِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلاِلاَّئِكَ مِنَ الذّ اكِرينَ .

اِلهى وَسَيِّدى وَ كَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ عَليلاً مَريضاً سَقيماً مُدْنِفاً عَلى فُرُشِ العِلَّةِ وَفى لِباسِها يَتَقَلَّبُ يَميناً وشِمالاً لا يَعْرِفُ شَيْئاً مِنْ لَذَّةِ الطَّعامِ وَلا مِنْ لَذَّةِ الشَّرابِ يَنْظُرُ اِلى نَفْسِهِ حَسْرَةً لايَسْتَطيعُ لَه ا ضَرّاً وَلا نَفْعاً وَاَنَا خِلْوٌ مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ بِجُودِكَ وَكَرَمِكَ فَلا اِلهَ إ لاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ مِنْ مُقْتَدرٍ لا يُغْلَبُ وَذى اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاْجعَلْنى لَكَ مِنَ الْعابِدينَ وَلِنعَماَّئِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلاِلاَّئِكَ مِنَ الذّ اكِرينَ وَارْحَمْنى بِرحْمَتِكَ ي ا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ.

مَوْلاىَ وَسَيِّدى وَكَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ وَقَدْ دَنا يَوْمَهُ مِنْ حَتْفِهِ واَحْدَقَ بِهِ مَلَكُ الْمَوْتِ فى اَعْوانِهِ يُعالِجُ سَكَراتِ الْمَوْتِ وَحِياضَهُ تَدُورُ عَيْناهُ يَميناً وَشِمالاً يَنْظُرُ اِلى اَحِبّاَّئِهِ وَاَوِدّاَّئِهِ واَخِلاَّّئِهِ قَدْ مُنِعَ مِنَ الكَلا مِ وَحُجِبَ عَنِ الخِط ابِ يَنْظُرُ اِلى نَفْسِهِ حَسْرَةً لايَسْتَطيعُ لَها ضَرّاً وَلا نَفْعاً وَاَنَا خِلْوٌ مِنْ ذلِكَكُلِّهِ بِجُودِكَ وَكَرمِكَ فَلا اِلهَ إ لاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ وَذى اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ واجْعَلْنى لِنَعْماَّئِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلاِلاَّئِكَ مِنَ الذّ اكِرينَ وَارْحَمْنى بِرَحْمَتِكَ ي ا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ.

مَوْلاىَ وَسَيِّدى وَكَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ فى مَضائِقِ الحُبُوسِ وَالسُّجُونِ وَكُرَبِها وَذُلِّها وَحَديدِها يَتَداوَلُهُ اَعْوانُها وَزَبانِيَتُها فَلا يَدْرى اَىُّ حالٍ يُفْعَلُ بِهِ وَاَىُّ مُثْلَةٍ يُمَثَّلُ بِهِ فَهُوَ فى ضُرٍّ مِنَ الْعَيْشِ وَضَنْكٍ مِنَ الْحَيوةِ يَنْظُرُ اِلى نَفْسِهِ حَسْرَةً لايَسْتَطيعُ لَها ضَرّاً وَلا نَفْعاً وَاَنَا خِلْوٌ مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ بِجُودِكَ وَكَرَمِكَ فَلا اِلهَ إ لاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ وَذى اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاجْعَلْنى لَكَ مِنَ الْعابِدينَ ولِنَعْماَّئِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلاِلاَّئِكَ مِنَ الذّ اكِرينَ وَارْحَمْنى بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ

سَيِّدِى وَمَوْلاىَ وَكَمْ مِنْ عَبْدٍ اَمْسى وَاَصْبَحَ قَدِ اسْتَمَرَّ عَلَيْهِ القَضاَّءُ وَاَحْدَقَ بِهِ الْبَلاَّءُ وَفارَقَ اَوِدّ اَّئَهُ وَاَحِبّ اَّئَهُ وَاَخِلاّئَهُ وَاَمْسى اَسيراً حَقيراً ذَليلاً فى اَيْدِى الْكُفّارِ وَالاْعْداَّءِ يَتَداوَلُونَهُ يَميناً وَشِمالاً قَدْ حُصِرَ فِى الْمَطاميرِ وَثُقِّلَ بِالْحَديدِ لا يَرى شَيْئاً مِنْ ضِياَّءِ الدُّنْيا وَلا مِنْ رَوْحِها يَنْظُرُ اِلَى نَفْسِهِ حَسْرَةً لا يَسْتَطيعُ لَها ضَرّاً وَلا نَفْعاً وَاَنَا خِلْوٌ مِنْ ذلِكَ كُلِّهِ بِجُودِكَ وَكَرَمِكَ فَلا اِلهَ إ لاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ مِنْ مُقْتَدِرٍ لا يُغْلَبُ وَذى اَناةٍ لا يَعْجَلُ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاجْعَلْنى لَكَ مِنَ الْعابِدينَ وَلِنَعْماَّئِكَ مِنَ الشّاكِرينَ، وَلاِلاَّئِكَ مِنَ الذّ اكِرينَ وَارْحَمْنى بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ

وَعِزَّتِكَ يا كَريمُ لاََطْلُبَنَّ مِمّا لَدَيْكَ وَلاَُلِحَّنَّ عَلَيْكَ وَلاَمُدَّنَّ يَدى نَحْوَكَ مَعَ جُرْمِها اِلَيْكَ يا رَبِّ فَبِمَنْ اَعُوذُ وَبِمَنْ اَلُوذُ لا اَحَدَ لى اِلاّاَنْتَ اَفَتَرُدُّنى وَاَنْتَ مُعَوَّلى وَعَلَيْكَ مُتَّكَلى اَسْئَلُكَ بِاسْمِكَ الَّذى وَضَعْتَهُ عَلَى السَّماءِ فَاْستَقَلَّتْ وَعَلَى الاْرْضِ فَاسْتَقَرَّتْ وَعَلَى الْجِبالِ فَرَسَتْ وَعَلَى اللَّيْلِ فَاَظْلَمَ وَعَلَى النَّهارِ فَاسْتَنارَ اَنْ تُصَلِّىَ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمِّدٍ وَاَنْ تَقْضِىَ لى حَواَّئِجى كُلَّها وَتَغْفِرَ لى ذُنُوبى كُلَّها صَغيرَها وَكَبيرَها وَتُوَسِّعَ عَلَىَّ مِنَ الرِّزْقِ ما تُبَلِّغُنى بِهِ شَرَفَ الدُّنْيا وَالاْخِرَةِ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ.

مَوْلاىَ بِكَ اسْتَعَنْتُ فَصَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ واَعِنّى وَبِكَ اسْتَجَرْتُ فَاَجِرْنى واَغْنِنى بِطاعَتِكَ عَنْ طاعَةِ عِبادِكَ وَبِمَسْئَلَتِكَ عَنْ مَسْئَلَةِ خَلْقِكَ وَانْقُلْنى مِنْ ذُلِّ الْفَقْرِ اِلى عِزِّ الْغِنى وَمِنْ ذُلِّ الْمَعاصى اِلى عِزِّ الطّاعَةِ فَقَدْ فَضَّلْتَنى عَلى كَثيرٍ مِنْ خَلْقِكَ جُوداً مِنْكَ وَكَرَماً لا بِاسْتِحْقاقٍ مِنّى اِلهى فَلَكَ الْحَمْدُ عَلى ذلِكَ كُلِّهِ صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَآلِ مُحَمَّدٍ وَاجْعَلْنى لِنَعْماَّئِكَ مِنَ الشّاكِرينَ وَلاِلاَّئِكَ مِنَ الذّ اكِرينَ

Sonra secdeye git ve şöyle de

سَجَدَ وَجْهِىَ الذَّليلُ لِوَجْهِكَ الْعَزيزِ الْجَليلِ سَجَدَ وَجْهِىَ البالى اْلفانى لِوَجْهِكَ الدّاَّئِم الْباقى سَجَدَ وَجْهِىَ الْفَقيرُ لِوَجْهِكَ الْغَنِىِّ الْكَبيرِ سَجَدَ وَجْهى وَسَمْعى وَبَصَرى وَلَحْمى وَدَمى وَجِلْدى وَعَظْمى وَما اَقَلَّتِ الاْرْضُ مِنّى لِلّهِ رَبِّ الْعالَمينَ اَللّهُمَّ عُدْ عَلى جَهْلى بِحِلْمِكَ وَعَلى فَقْرى بِغِناكَ وَعَلى ذُلّى بِعِزِّكَ وَسُلْطانِكَ وَعَلى ضَعْفى بِقُوَّتِكَ وَعَلى خَوْفى بِاَمْنِكَ وَعَلى ذُنُوبى وَخطاياىَ بِعَفْوِكَ وَرَحْمَتِكَ يا رَحْمنُ يا رَحيمُ.

Daha sonra şöyle de

اَللّهُمَّ اِنّى اَدْرَاُبِكَ فى نَحْرِ فُلانِ بْنِ فُلان واَعُوُذ بِكَ مِنْ شَرِّهِ فَاكْفِنيهِ بِما كَفَيْتَ بِهِ اَنْبِياَّئَكَ وَاَوْلِياَّئَكَ مِنْ خَلْقِكَ وَصالِحى عِبادِكَ مِنْ فَراعِنَةِ خَلْقِكَ وَطُغاةِ عُداتِكَ وَشَرِّ جَميعِ خَلْقِكَ بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ اِنَّكَ عَلى كُلِّ شَىْءٍ قَديرٌ وَحَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكيلُ.

Tercüme

“Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla
“İlahi! Nice düşmanlar vardır ki bana karşı düşmanlık kılıcını çekmiş, hançerlerinin ağzını bilemiş, mızraklarını sivriltmiş, beni öldürmek için öldürücü zehirlerini hazırlamış, hedefine ulaşan oklarla beni nişan almış, beni gözetmek için gözünü kırpmamış, içinde beni işkenceye tabi tutmak ve ölümün acı şerbetini bana tattırmayı saklamıştır. –Allah’ım!- sen benim güçsüzlük ve zayıflığıma baktın, onların zulüm ve sitemi karşısında güçsüz olduğumu ve benimle savaşa geçen onlara karşı yardım almaktan aciz olduğumu, beni helak etmek için tasarladığı bir çok şeyde yalnız olduğumu, onların tuzağına karşı misilleme yapmak için düşünemediğim şeyde bana tuzak kuran kimse tarafından yalnızlığımı gördün de kendi gücünle beni destekledin, yardımınla sırtımı güçlendirdin, benim için düşmanın kılıcının keskinliğini körelttin, ordusunu hazırlayıp teçhizatlandırdıktan sonra onu alçalttın, beni ona üstün kıldın, onun bana yönelttiği hileleri kendisine çevirdin ve kendi aleyhine döndürdün; fakat onun kin ateşi sönmedi, öfke alevi yatışmadı, benden dolayı bana karşı parmaklarını ısırdı da sırtını dönüp kaçmaya başladı. Ordusu bir şey elde edemedi (mağlup bir duruma düştü). Ey Rabbim! Sen mağlup düşmeyen güçlü ve acele etmeyen sabırlı oluşundan dolayı hamd sana mahsustur. Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle. Beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan kıl.

İlahi! Nice zalimler var ki benim aleyhimde hileler yapmış, beni avlamak için tuzaklar kurmuş, beni aramak için vekil tayin etmiş, avı için pusuya yatan yırtıcı bir hayvan gibi benim için pusuda fırsat kollamakta, beni aldatmak için dalkavuklukla gülümsemekte ve gerçeği olmayan güler yüz göstermekteydi; fakat sen –ey Allah’ım!- onun içinde gizlediği kini ve ihanetini, onunla aynı inancı paylaştığım halde bana karşı içinde beslediği kötü niyetini, bana karşı işlemeyi tasarladığı zulmü görünce, sen de intikam için onu başı üzerine yere vurdun ve kökünü kazıdın. Sonra onu helaket çukuruna ve azap kuyusuna düşürdün. Yüzünü ayağının toprağı ile eş kıldın ve onu kendi bedeni ile rızkını temin etmekle meşgul ettin. Yeni zulmünün taşını onun kendisine fırlattın, zulmünün kirişi ile onun boğazını sıktın, kendi okuyla onu helak ettin, yüzü üstü onu yere serdin, hilesinin kemendi ile boğazını sıktın, onu pişman ettin, hasret ve pişmanlık duygusuna düşürdün. Nitekim o kadar kibirden sonra zelil oldu. Yücelik ve üstünlük iddiasından sonra alçaldı, güç ve kuvvet sahibi olduğu dönemde beni esir görmeyi arzuladığı hile iplerine kendisi esir düştü.

Allah’ım! Eğer senin rahmetin olmasaydı, onun uğradığı acı ve ıstıraplar neredeyse benim başıma gelecekti. O halde sana hamd ediyorum. Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibisin. Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

Allah’ım! Nice kıskançlar var ki hasretinden boğazı tıkandı. Nice düşmanlar var ki öfkesinden üzüntüye uğradı ve keskin diliyle beni incitti. Beni gözünün parıltısıyla hor – hakir etti, haysiyetimi iftiralarına hedef kıldı ve bana karşı düşmanlık kemerini bağladı. Ben ey Rabbim, bu durumda sana sığınarak, duamı hemen kabul edeceğine güvenerek, senin sürekli beni iyi bir şekilde savunacağına itimat ederek, senin savunma gölgene girenin hiçbir zaman mağlup düşmeyeceğini ve senden yardım dileme siperine sığınan kimsenin hiçbir zaman olayların taşı başına isabet etmeyeceğini bilerek, sürekli seni –yardıma- çağırdım. Böylece sen de kendi kudretinle beni o düşmanlarının kötülüğünden korudun. O halde sana hamd ediyorum. Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibisin. Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

Allah’ım! Nice sıkıntı bulutları vardı ki sen onları giderdin, nimet semandan rahmet yağmuru yağdırdın, bağış nehirlerinden rahmet suyu akıttın, olaylar çeşmelerini kör ettin, büyüyen rahmetini yaydın, afiyet zırhı giydirdin, zor musibetleri giderdin, cari işleri takdir ettin, düzene soktun, -dünyada- istediğin her şey seni aciz bırakmadı ve irade ettiğin zaman iradene itaatsizlik etmedi. O halde hamd sana mahsustur. Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibisin. Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

Allah’ım! Nice hüsnü zanları gerçekleştirdin, nice fakirlikleri telafi edip giderdin, nice şiddetli fakirlikleri zenginliğe dönüştürdün, nice tehlikeli yıkılanları ayağa kaldırdın ve nice meşakkatlerden rahatlattın. Sen yaptıklarından dolayı mesul değilsin, fakat kullar –yaptıklarında- mesuldürler; bağışta bulunman senden bir şey eksiltmez; -kulların- senden istediler de sen bağışta bulundun; onlar istemediği zaman da ise, sen istemeden verdin. Senin ihsan kapın sürekli açıktı. Ey Rabbim! Sen nimet vermek, ihsanda ve bağışta bulunmaktan cimrilik etmedin, ondan sakınmadın; ben ise –cehaletle her şeyde- haramlarını çiğnemekten, sana karşı günah işlemeye cüret etmekten, senin sınırlarını aşmaktan, verdiğin azap vaadinden gaflet etmekten, benim ve senin düşmanına itaat etmekten başka her şeyden sakındım. Allah’ım! Ve ey benim yardımcım! –bütün bunlara rağmen- senin şükrünü getirmemem bana karşı ihsanlarını tamamlamaktan seni alıkoymadı ve benim nefsim seni öfkelendirecek hata ve günahları işlemekten vazgeçmedi.

Allah’ım! Senin tevhit ve birliğini itiraf eden, kendi nefsinin senin –itaat- hakkını eda etmek konusunda kusurlu olduğunu ikrar eden, nimetlerini kendisine tamamladığına ve kendisine karşı güzel bir adet ve ihsan sergilediğine şehadet eden zelil bir kulun konumu budur. O halde ey ilahım ve efendim! Bana, senin rahmetine ulaştırmaya vesile, rızana yükselmek için merdiven, azabından güvende kalmak için vesile olacak ihsanınla bağışta bulun; izzet ve ihsanın hürmetine, peygamberin Muhammed’in –Allah’ın salatı onun ve Ehlibeytinin üzerine olsun- hakkı hürmetine. O halde hamd sana mahsustur. Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibisin. Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

Allah’ım! Nice kulların var ki ölüm ve göğüs hırıltısı içerisinde, karşısında bedenlerin titrediği ve kalplerin korktuğu ölüme bakarak, akşamlayıp sabahlarlar. Ben ise, bütün bunlardan afiyet içerisindeyim. O halde hamd sana mahsustur. Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen, iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen, sabır sahibisin. Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

Allah’ım! Nice kulların var ki akşam ve sabahlarını hastalık, acı, inilti ve feryat içerisinde geçirir, -hasta yatağında- üzüntü içerisinde dönüp dururlar. Ne bir kaçış yeri bulur ve ne de yiyecek içeceklerden lezzet alırlar; ben ise sıhhatli bir vücuda, sağlıklı ve huzurlu bir yaşama sahibim. Bütün bunlar sendendir; o halde hamd sana mahsustur. Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen sabır sahibisin. Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

İlahım ve efendim! Nice kullar var ki düşmanların elinde zincire bağlanmış ve demire vurulmuştur. Kendisine merhamet edilip acınmaz, ailesinden ve çoluk-çocuğundan mahrum bir halde akşamlayıp sabahlamaktadır. Kardeşlerinden, vatanından bağlantısı kesilmiş, uzak düşmüş, her an kendisinin nasıl öldürüleceğini, vücudunun azalarını nasıl kesip koparacaklarını beklemektedir. Ben ise, bütün bunlardan afiyet içerisindeyim; o halde hamd sana mahsustur. Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen, iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen, sabır sahibisin. Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

Allah’ım! Nice kullar var ki gece ve gündüzünü savaş meydanında düşmanla karşı karşıya olarak geçirmektedir. Düşman kılıç, mızrak ve savaş aletleri ile kendisini her taraftan kuşatmıştır. Demirler arasında acıyla feryat edip, çaba harcamakta, bir çare ve kaçış bulamamaktadır. Aldığı yaralar nedeni ile ağırlaşmış, atların tırnakları ve savaşçıların ayakları altında kanlar içinde çırpınır ve bir yudum su ister veya son bir defa ailesini ve çoluk-çocuğunu görmek ister de buna gücü yetmez. Ben ise, bütün bunlardan afiyet içerisindeyim. O halde hamd sana mahsustur. Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen, iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen, sabır sahibisin. Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

Allah’ım! Nice kullar var ki gece ve gündüzünü denizlerin karanlıklarında, korkunç rüzgar ve tufanlarda boğum öldürmesi beklenen dalgaların arasında geçirmekte ve bir çare bulamamakta veya yıldırım, yıkık, yangın, güneş, deprem, yere gömülme, mesh olma (hayvan şekline çevrilme) veya iftiraya tutulmuştur. Ben ise, bütün bunlardan afiyet içerisindeyim. O halde hamd sana mahsustur. Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen, iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen, sabır sahibisin. Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

Allah’ım! Nice kullar var ki tek ve yalnız başına gece ve gündüzünü yolculukta ve sürekli çoluk-çocuğundan uzak, çöllerde şaşkın bir halde, yırtıcı, otlayan ve sürüngen hayvanlardan dehşete kapılarak geçirmekte, bunlardan kurtulmak için bir çare ve yol bulamamakta veya soğuk ya da sıcaktan, açıklık veya çıplaklıktan ya da diğer sıkıntılardan eziyet ve acı çekmektedir. Ben ise, bütün bu eziyetlerden afiyet içerisindeyim. O halde hamd sana mahsustur. Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen, iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen, sabır sahibisin. Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

Allah’ım! Nice kullar var ki gece ve gündüzünü fakir, zavallı, çıplak, yoksul, felaket içerisinde, insanlar kendisinden uzaklaşmış aç, susuz bir halde geçirmekte, haysiyeti dökülmeden birinin kendisine ihsan etmesini beklemekte veya senin yanında nice haysiyetli kullar var ki –insanların kölesi olmasına rağmen- senin yanında –özgür bir insan olmama rağmen- daha haysiyetlidir; bağlanmış ve kahredilmiş bir halde ağır kölelik yükünü taşımakta, köleliğin zorluk ve külfetine rağmen zor işler yapmakta (ve aldığı ücreti sahibine vermekte) veya senin lütuf ve ihsanın olmaksızın kurtulamayacağı şiddetli bir belaya tutulmuştur. Ben ise, hizmetçi ve köle değilim, nimet, huzur, ihsan ve afiyet içerisindeyim; onun bulunduğu tüm o sıkıntılardan uzağım. O halde hamd sana mahsustur. Allah’ım! Sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen, iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen, sabır sahibisin. Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.

Allah’ım ve efendim! Nice kullar var ki gece ve gündüzünü rahatsız, şiddetli hasta, yatalak olarak ve hasta elbisesinde geçirmekte, hastalığın şiddetinden dolayı sağa ve sola dönmekte, ne yemeğin lezzetinden ve ne de suyun tatlılığından bir tat almaktadır; kendisine hasretle bakmakta; ne kendisine bir zarar verebilmekte ve ne de bir yarar ulaştırabilmektedir. Ben ise, senin lütuf ve ihsanınla bütün bunlardan uzağım. O halde –şükürler olsun sana- senden başka ilah yoktur. Sen münezzeh ve hiçbir zaman mağlup düşmeyen, iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen, sabır sahibisin. Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle, beni sana ibadet edenlerden, senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanını ananlardan eyle. Rahmetin hürmetine bana merhamet et, ey merhametlilerin en merhametlisi!

Mevlam ve efendim! Nice kullar var ki akşam ve sabahını ölüm hastalığı ulaştığı, ölüm meleği ve yardımcıları gözlerini ona diktikleri halde geçirmektedir. Ölüm sarhoşluğu ve ölümün onu kuşatmasından kurtulmak için bir çare ve ilaç aramakta, gözleri sağa ve sola dönmekte, sevenlerine, dostlarına ve özel ashabına bakmakta, dilinin dönmesi engellenmiş ve konuşamamaktadır. O halde kendisine hasretle bakmakta, kendisine bir zarar verememekte ve bir yarar ulaştıramamaktadır. Ben ise, senin lütuf ve kereminle bütün bunlardan afiyet içindeyim. O halde senden başka ilah yoktur. Sen münezzehsin, sen hiçbir zaman mağlup düşmeyen, iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen, sabır sahibisin. Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanını ananlardan eyle. Merhametin hürmetine bana merhamet et, ey merhametlilerin en merhametlisi!

Mevlam ve efendim! Nice kullar var ki gece ve gündüzlerini zindan ve hapis sıkıntılarıyla, üzüntü ve zilletleriyle geçirmektedir. Zindan görevlileri onu elden ele ve zindandan zindana aktarmaktalar; kendisine ne yapacaklarını, vücudunun hangi uzvunu keseceklerini bilmemektedir. Bu halde yaşamında sıkıntı ve hayatında darlık içerisindedir. Kendisine hasretle bakmakta ve kendine bir zarar veremediği gibi, bir fayda da ulaştıramamaktadır. Ben ise, senin bağış ve lütfunla bütün bunlardan rahatlık içerisindeyim. Senden başka ilah yoktur. Münezzehsin sen, hiçbir zaman mağlup düşmeyen, iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen, sabır sahibisin. Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle, beni sana ibadet edenlerden, senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle. Merhametin hürmetine bana merhamet et, ey merhametlilerin en merhametlisi!

Efendim ve Mevlam! Nice kullar var ki gece ve gündüzlerini peş peşe gökyüzünün kazasına tutulduğu, bela kendisini kuşattığı, bütün dostları, arkadaşları ve özel ahbapları kendilerinden ayrılmış halde geçirmekteler. Kafirler ve düşmanların ellerinde esir, hakir ve zelil bir halde sağa ve sola çekilerek, günlerini akşam etmekteler. Demirden zincirlerle bir zindanın siyah kuyusundan diğer bir karanlık zindana aktarılmakta, gözleri dünyanın aydınlığını ve esintisini görememektedir. Kendilerine hasretle bakmakta, kendine bir zarar veremedikleri gibi, bir fayda da ulaştıramamaktadırlar. Ben ise, senin bağış ve lütfunla bütün bunlardan rahatım. O halde senden başka ilah yoktur. Sen münezzehsin, hiçbir zaman mağlup düşmeyen, iktidar sahibisin ve hiçbir zaman acele etmeyen, sabır sahibisin. Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle, beni sana ibadet edenlerden, senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanını ananlardan eyle. Merhametin hürmetine bana merhamet et, ey merhametlilerin en merhametlisi! Ve izzetin hürmetine ey Kerim! Ben ısrarla senin yanında olan şeyden talep ediyorum. Sana karşı suçlu ve günahkar olan ellerimi hacet için sana uzatıyorum. Rabbim! Kime sığınayım ve kimin korumasına gireyim? Senden başka benim kimsem yoktur. Dayanağım sensin benim, sana tevekkül ettim, -buna rağmen- beni kovuyor musun? Gökyüzüne bırakınca temelinin sağlamlaşmasına neden olan, yere bırakınca istikrar bulmasına sebep olan, dağlara bırakınca dimdik durmasını sağlayan, geceye bırakınca kararmasına neden olan, gündüze bırakınca aydınlanmasına neden olan ismin hürmetine senden diliyorum. Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle, bütün hacetlerimi reva eyle, küçük büyük bütün günahlarımı bağışla, rızkımı dünya ve ahiret şerefine ulaşmamı sağlayacak kadar genişlet, ey merhametlilerin en merhametlisi!

Mevlam! Yalnız senden yardım diledim. O halde Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle ve bana yardım et. Ben yalnız sana sığındım. O halde beni koru, sana itaat etmekle beni kullarının itaatinden ve Senden dilemekle kullarından dilemekten müstağni kıl. Beni fakirlik zilletinden zenginlik izzetine, günahların zilletinden –sana- itaatin izzetine ulaştır. Şüphesiz sen lütuf ve ihsanınla beni yarattıklarından bir çoğundan üstün kıldın. Bu üstünlüğü ben hak etmemişken –sen kendi kereminle verdin bu üstünlüğü-.

Allah’ım! Bütün bunlardan dolayı sana hamdolsun. Muhammed ve Ehlibeytine salat eyle, beni senin nimetlerine şükredenlerden ve ihsanlarını ananlardan eyle.”

Sonra secdeye giderek şöyle de:

Benim zelil yüzüm senin yüce, aziz vechin karşısında secdeye kapanmıştır. Benim işten düşmüş fani yüzüm senin daimi olan baki vechin karşısında secdeye kapanmıştır. Benim fakir yüzüm senin yüce ve zengin vechin karşısında secde etmiştir. Benim yüzüm, kulağım, gözüm, etim, kanım, derim, kemiğim ve yeryüzündeki tüm uzuvlarım alemlerin Rabbi karşısında secde etmiştir.

Daha sonra şöyle de:

Allah’ım! Sabrınla cehaletime, zenginliğinle fakirliğime, izzet ve saltanatınla zilletime, kudretinle zayıflığıma, güveninle korkuma, af ve rahmetinle günah ve hatalarımdan dön (onlara teveccüh eyle) ey Rahman ve Rahim!

Allah’ım! Falan oğlu falanın karşısında senin vesilenle kendimi savunuyor ve onun kötülüğünden sana sığınıyorum. O halde firavunlar ve düşmanın olan zalimler karşısında peygamberlerine, velilerine ve salih kullarına kifayet ettiğin gibi, bana da kifayet et ve bütün yaratıklarının şerrinden –sana sığınıyorum-. Rahmetin hürmetine ey merhametlilerin her merhametlisi! Şüphesiz senin her şeye gücün yeter. Allah bize yeter ve O ne güzel vekildir.

Cevşen-i Sağir duasını dinlemek ve indirmek için tıklayınız: ↓


Kaynakça

  1. İbn-i Tavus, Mehcu’d Deavat ve Menhecu’l İbadat, s. 220 - 227.
  2. Kef’emi, el-Beledu’l Emin ve’d Der’ul Hasin, s. 326 - 332.
  3. Meclisi, Biharu’l Envar, c. 91, s. 319.
  4. Meclisi, Zadu’l Mead, s. 442 - 449.
  5. Kummi, Mefatihu’l Cinan, s. 184 - 196.
  6. Bakınız; Meclisi, Biharu’l Envar, c. 91, s. 319; Kummi, Mefatihu’l Cinan, s. 184.
  7. Misbah Yezdi, Seccadehayı Süluk, c. 1, s. 404 - 405.
  8. Dairetu’l Mearif-i Teşeyyü, c. 7, s. 524.
  9. Ağa Bozork-u Tahrani, ez-Zerie, c. 13, s. 247.
  10. Yezdi, Urvetu’l Vuska, c. 2, s. 76.
  11. Levami-i Sahib Karani, c. 2, s. 230.

Bibliyografi

  • Muhammed Kazım, Yezdi, Urvetu’l Vuska, c. 2, Kum, Camiayı Müderrisin, 1417.
  • Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, Dar-u İhyau’t Turasu’l Arabi, Beyrut, 1403.
  • İbn-i Tavus, Ali b. Musa, Mehcu’d Deavat ve Menhecu’l İbadat, Daru’z Zehair, Kum, 1411.
  • Kef’emi, İbrahim b. Ali Amuli, el-Beledu’l Emin ve’d Der’ul Hasin, Müessesetu’l A’lemi li’l Matbuat, Beyrut, 1418.
  • Sadr Seyyid Cevadi, Ahmed, Dairetu’l Mearif-i Teşeyyü, Tahran, c. 7, Neşr-i Şehit Said Muhubbi, 1380.
  • Ağa Bozork Tahrani, ez-Zerie ila Tesanifi’ş Şia, c. 13, Beyrut, Daru’l Adva, 1378.
  • Meclisi, Muhammed Bakır, Zadu’l Mead, Beyrut, çap-ı Alauddin A’lemi, 1423 / 2003.
  • Kummi, Abbas, Mefatihu’l Cinan, Tahran, Merkez-i Neşr-i Ferhenğiyi Reca, 1369.
  • Meclisi, Muhammed Taki, Levami Sahib Karani Meşhur be Şerh-i Fakih, Müessese-i İsmailiyan, Kum, 1414.
  • Misbah, Muhammed Taki, Seccadehayi Süluk – Şerh-i Münacathayı Hz. Seccad (a.s), c. 1, İntişarat-ı Müessese-i Amuzeş-i ve Pejuheşiyi İmam Humeyni (r.a), Kum, 1390.

Dış Bağlantılar