Kerbela Esirleri, Kerbela hadisesi ve İmam Hüseyin’in (a.s) şehadetinden sonra düşman orduları tarafından, Kufe ve Şam’a götürülen İmam Hüseyin'in (a.s) çocukları ve akrabaları için kullanılan bir ifadedir. Esirlerin sayısı konusunda ihtilaf vardır. Ancak esirler içinde İmam Zeynel Abidin (a.s) ve Hz. Zeyneb’in (a.s) olduğunda ittifak vardır. Her ikisinin de esaret dönemlerinde yaptığı konuşmalar, Yezid’in görünüşe göre kısa zamanda pişman olmasına neden olmuş ve onun planlarını bozmuştur.
Esirlerin Sayısı
Tarihçiler Ehlibeyt ve İmam Hüseyin’in (a.s) ashabından geriye kalan esirler konusunda ortak bir görüşe sahip değillerdir ve her biri esirlerden bazılarına değinmişlerdir. Bazı kaynaklarda Mekke’den Kufe’ye doğru yola çıkan kadınlardan 61’inin esir alındığı geçmektedir. Kerbela esirleri arasında adları geçen esirler şunlardan ibarettir:
- Erkekler:
İmam Seccad (a.s), Ömer b. Hüseyin b. Ali (a.s), Muhammed b. Hüseyin b. Ali, Zeyd b. Hasan b. Ali (a.s), Muhammed b. Amr b. Hasan b. Ali (a.s), Cafer b. Ebu Talib’in iki oğlu, Abdullah b. Abbas b. Ali (a.s), Kasım b. Abdullah b. Cafer, Kasım b. Muhammed b. Cafer, Muhammed Asker b. Akil, Rubab’ın kölesi Ukbe b. Sem’an, Abdurrahman b. Abdurrabe Ensari’nin kölesi, Müslim b. Rubah, İmam Ali’nin (a.s) kölesi, Ali b. Osman Mağribi.
- Kadınlar:
Hz. Ali’nin kızları, Hz. Zeynep, Hz. Fatıma, Hz. Ümmü Gülsüm (veya Nefise veya Zeyneb-i Suğra), Ümmü Hasan, Abdurrahman b. Akil’in eşi Hatice, Abdullah Ekber b. Akil’in eşi Ümmü Hani[1], Sakine, Rukayye ve Fatıma adlarında İmam Hüseyin’in (a.s) üç kızı, Zeynep binti Hüseyin[2], İmam Hüseyin’in (a.s) eşi Rubab, İmam Hasan’ın kızı, İmam Seccad’ın eşi ve İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) annesi Ümmü Muhammed ve Karib b. Abdullah b. Erikat’ın annesi Fakihe.[3]
Kufe’ye Doğru Hareket
İmam Hüseyin’in (a. s) şehadetinin ardından, Ehlibeyt on birinci geceyi Kerbela’da geçirdi. On birinci gün öğleden sonra Ömer b. Sa'd’ın ordusu, kendi ölülerini defnettikten sonra, İmam Hüseyin’in (a.s) Ehlibeytini, sahabe ve tabiinden şehit olan kimselerin de eş ve çocuklarını esir alarak Kufe’ye doğru yola çıktılar.
Şehitlerin Yanından Geçiş
Ömer b. Sa'd’ın ordusu Ehlibeyt kadınlarını (kasıtlı olarak) şehitlerin yanından geçirdiler. Kadınlar ağıtlar yakarak acıyla baş ve yüzlerine vurmaya başladılar. Karra b. Kays Temimi diyor ki her şeyi unutsam da Fatıma’nın (s.a) kızı Zeyneb’in (s.a) kardeşi Hüseyin’in (a.s) topraklara bulanmış naaşını görünce söylediği şu sözünü unutamıyorum:
“Ya Muhammed, ya Muhammed! Göklerdeki melekler sana salat ve selam getiriyorlar. Hüseyin ise şu otsuz bozkır çölde topraklara, kanlara bulanmış ve azaları kesilmiş yatıyor. Ey Muhammed! Senin kızların esir edilmiş, zürriyetin hep öldürülmüş. Seher yelleri onların üzerine toz toprak savuruyor.”[4][Not 1].
Allah’a ant olsun ki Zeyneb’in (s.a) bu sözleri dost ve düşman herkesi ağlattı.
Ömer b. Saad Ordusunun Davranışı
Düşman orduları esirleri eğersiz merkeplere bindirdiler.[5] Kufe’ye girdiklerinde insanlar onları görmek için yollara dökülmüş ve Kufe kadınları onlara ağlıyorlardı. Hazlem b. Suteyr adlı birisi şöyle nakletmektedir: Bu esnada Ali b. Hüseyin’i (a.s) boynunda zincir ve ellerinin boynuna bağlı olduğunu gördüm.[6]
Kufe’ye Giriş
Eski kaynaklarda esirlerin Kufe’ye tam olarak hangi zamanda girdiği konusunda net bir bilgi bulunmamaktadır. Elbette Şeyh Müfid’in “İrşad” kitabında naklettiği bir ifadeden esirlerin on ikinci gün Kufe’ye girdiklerini anlamaktayız.[7]
Esirlerin Hutbe ve Vaazları
Esirler Kufe’ye vardıklarında içlerinden bazıları Kufe halkı için konuşmalar yapmışlardır. Konuşma yapanlar şunlardır:
- İmam Seccad (a.s): İmam Seccad’ın (a.s) Kufe’deki hutbesi İbn-i Nema Hilli’nin “Mesiru’l-Ahzan” kitabı başta olmak üzere bazı kaynaklarda nakledilmiştir.[8]
- Hz. Zeynep (s.a): Hz. Zeyneb’in (a.s) Kufe’de yaptığı konuşma İbn-i Tayfur Bağdadi’nin (ö. 280) “Belagatu’n-Nisa” kitabında nakledilmiştir.[9]
- Fatıma Suğra: Fatıma Suğra’dan maksat İmam Hüseyin’in (a.s) kızıdır. Tabersi “İhticac” adlı kitabında bu konuşmayı nakletmiştir.[10]
- Ümmü Gülsüm: Hz. Ali’nin (a.s) bir diğer kızı Ümmü Gülsüm’ün Kufe’de yaptığı konuşma, Seyyid İbn-i Tavus’un kaleme aldığı “Luhuf” kitabında yer almaktadır.[11]
İbn-i Ziyad’ın Sarayında
İmam Hüseyin’in (a.s) katilleri, esirleri Kufe sokaklarında dolaştırdıktan sonra, Ubeydullah İbn-i Ziyad’ın sarayına götürdüler. Burada Hz. Zeyneb (s.a) ve Ubeydullah İbn-i Ziyad arasında sert tartışmaların yaşandığı nakledilmiştir.[12]-[13] Yine İbn-i Ziyad tarafından İmam Seccad’ın (a.s) öldürülme emri verilmesine Hz. Zeyneb’in şiddetle karşı çıkması ve İmam Seccad’ın (s.a) yaptığı ağır konuşmalar mani olmuştur.[14]
Şam Yolu
Yolun Belirlenmesi
Kerbela esirlerinin Kufe’den Şam’a hangi yoldan götürüldüğü belli değildir. Ancak İmam Hüseyin’e (a.s) mensup olan bazı müteberrik yerlerden (İmam Hüseyin'in (a.s) mübarek izlerini taşıyan yerler) muhtemel yolu belirlemek mümkündür. Bu yerler şunlardan ibarettir:
- Musul’da bulunan “Makam-u Re’su’l-Hüseyin”: Harevi’nin dediğine göre bu makam yedinci yüzyıla kadar korunmaktaydı.[15]
- Nusaybin’de bulunan İmam Zeynel Abidin Camisi ve Makam-ı Re’su’l-Hüseyin: Nusaybin şehri günümüzde Türkiye topraklarında yer almaktadır.[16] Denildiğine göre İmam Hüseyin’in (a.s) başından damlayan kanların izi bu mekânda kalmıştır.[17] Harevi, bu ziyaret yerini “Meşhed-i Nokta” diye kaydetmiştir.[18]
- Turh Makamı: “Turh”, erken dünyaya gelen bebek anlamındadır. Muhtemelen esirler arasında gebe bir kadının olduğu ve burada vaktinden önce düşük yaptığından bu ad verilmiştir.[19]
- Cevşen Dağı Makamı: Bu dağ Halep’te yer almaktadır. Güya bu isim, İmam Hüseyin’in (a.s) katili Şimr b. Zil Cevşen’in adından alınmıştır. Bazı görüşlere göre burada bir rahip yaşamakta ve İmam Hüseyin’in (a.s) kesik başını bir süreliğine Yezit ordularından emanet olarak almıştır.[20] Muhsin b. Hüseyin’in (a.s) kabrinin görüldüğü yer Meşhed-i Sakt diye de meşhurdur.[21]
- Hama Makamı: Bu makam, Halep şehrinde bulunmaktadır. İbn-i Şehraşub, bu makamı yad etmiştir.[22]
- Hıms Makamı: İbn-i Şehraşub bu makamdan da bahsetmiştir.[23]
- Baalbek Makamı: İçinde bir cami olan bu mekânda bazılarının dediğine göre önceden makam-ı Re’su’l-Hüseyin bulunmaktaydı.[24]
- Demeşk’te Makam-ı Re’su’l-Hüseyin ve Zeynel Abidin: Bu iki makam Emevi camisinin yanında yer almaktadır. İbn-i Asakir, bu makamı Re’sü’l-Hüseyin diye anmaktadır.[25] Başka kaynaklarda ise Zeynel Abidin makamının da onun yakınlarında olduğu belirtilmiştir.[26]
Kafileye Eşlik Eden Görevliler
İbn-i Ziyad, bir grubu esirlerle birlikte Şam’a göndermiştir. Onların başında Şimr b. Zil Cevşen ve Tarık b. Muhaffız b. Sa’lebe gibi ünlü isimler de bulunmaktaydı.[27] Tıpkı bazı rivayetlere göre Zahr b. Kays da onlarla birlikteydi.[28]
- Görevlilerin Davranışları: İbn-i A’sam ve Harezmî’nin naklettiğine göre, Ubeydullah b. Ziyad’ın memurları esirleri Kufe’den Şam’a kadar üstü açık ve perdesiz tahtırevanlarla bir şehirden bir şehre, bir yerden başka bir yere götürmekteydiler. Öyle ki memurlar esirlere, Deylem ve Türk (kâfir) esirlere davranıldığı gibi davranmaktaydılar.[29]-[30]
- İmam Seccad’ın (a.s) nakli: İmam Seccad’dan (a.s) nakledilen bir rivayette hükümet görevlileri esirlere şöyle davranmışlardır:
- “Bizi üstünde ahşaptan yapılmış ve altında bir şey olmayan mahvenin üzerine çelimsiz ve topal bir deveye bindirdiler. İmam Hüseyin’in (a.s) kesik başı mızrağa geçirilmiş, ailemizin kadınları peşimizden gelmekte ve mızraklar çevremizi kuşatmışlardı. Eğer içimizden birisinin gözünden bir damla yaş akarsa, mızrakla başına vururlardı. Bu şekilde Şam’a vardık. Şam’a vardığımızda birisi ‘Ey Şam halkı! Bunlar lanete uğramışların esir aileleridir’ diye bağırmaya başladı.”[31]
Şam’da
- Şehrin Süslenmesi: Yezit, esirler şehre girdiklerinde şehrin süslenmiş olması için emir vermişti. Sehl b. Sa'd Saidi, esirler şehre girerken şehrin süslendiğini, halkın şenlikler ve kutlamalar yaptığını nakledenlerden biridir.[32]
- Şehre Giriş Günü: Tarihi kaynakların naklettiğine göre şehitlerin kesik başı Safer ayının birinci günü gerçekleşmiştir.[33] Bugün esirleri Tuma veya Saat kapısından içeri alarak şehrin en büyük camisinin girişindeki alanda sergilemişlerdir.[34]
- Yezid’e Rapor Verilmesi: Memurlar esirleri Şam sokaklarında gezdirdikten sonra, Yezid’in sarayına götürdüler.[35] Zahr b. Kays, diğer memurların sözcüsü unvanı ile Kerbela vakıasını Yezid’e rapor etti.[36] Nakledilen rivayetlere göre, esirleri birbirlerine bağlı bir şekilde Yezid’in sarayına götürmüşlerdir.[37] Bu sırada Fatıma binti Hüseyin (a.s) şöyle demiştir: “Ey Yezid! Resulullah’ın kızlarının esir edilmeleri yakışıyor mu? Bu esnada oradakiler ve Yezid'in ailesi ağlamıştır .[38]
- Yezid’in esirlerin yanında İmam Hüseyin’in (a.s) kesik başına davranışı: Yezid, İmam Hüseyin’in (a.s) kesik başını altından bir kaba koymuş[39] ve bir ağaç parçası ile ona vurmuştur.[40] İmam Hüseyin’in (a.s) kızları Sakine ve Fatıma bu durumu görünce öyle feryat etmişlerdir ki Yezid’in kadınları ve Muaviye’nin kızları da ağlamıştır.[41] İmam Rıza’dan (a.s) nakledilen bir rivayette Yezid, İmam Hüseyin’in (a.s) kesik başını bir leğende yemek masası üstüne koyarak adamları ile birlikte yemek yemiştir. Sonra leğenin üstüne satranç masası koyarak üstünde satranç oynamıştır. Oynadıkları kişilere karşı galip geldiğinde arpa suyu (bira) ile dolu kadehi kaldırarak içmiş ve artakalanı kesik başın olduğu leğenin yanına serpmiştir.[42]
- Oradakilerin İtirazları: Orada bulunanlardan bazıları Yezid’in davranışlarına itiraz etmiştir. İtiraz edenlerden birisi de Mervan b. Hakem’in kardeşi Yahya b. Hakem’dir. Bu hareketinden dolayı Yezid, Yahya’nın göğsüne yumrukla vurmuştur.[43] Ebu Berze Eslemi de itiraz etmiş ve Yezid’in emri ile oradan dışarı atılmıştır.[44]
- Konuşmalar: Şam’da yaşananların ardından İmam Seccad (a.s) ve Hz. Zeynep (s.a) kamuoyunun düşüncesini değiştirmek için konuşmalar yapmışlardır. Bu konuşmalar, İmam Seccad ve Hz. Zeyneb’in hutbeleri diye meşhurdur.
- Kaldıkları yer: Tarihi ve hadis kaynaklardan anlaşıldığı kadarıyla İmam Hüseyin’in (a.s) Ehlibeyti Şam’da esir kaldığı süre zarfında iki yerde ikamet etmişlerdir. İlk olarak Şam’ın harabeleri[45] diye meşhur olan tavanı olmayan yıkık bir harabede[46] ki Hz. Rukayye’nin olayı burada yaşanmıştır. Esirler iki gün boyunca bu harabede kalmışlardır.[47] Ancak İmam Zeynel Abidin ve Hz. Zeyneb’in konuşmalarının ardından kamuoyunun düşüncesi onların lehine dönmüş ve bu sebeple Yezid’in sarayının yakınlarında bir eve taşınmalarına neden olmuştur.[48]
- Kaldıkları Süre: Tarihçilerin çoğu esirlerin Şam’da kaldıkları süreyi üç gün olarak vermişlerdir[49] Ancak İmaduddin Taberi bu süreyi 7 gün[50] ve Seyyid İbn-i Tavus 1 ay olarak belirtmiştir.[51] Elbette belirttiği görüşün zayıf olduğunu açıklamıştır.
Geri Dönüş Yolu
Esirlerin Şam’dan hangi gün geri döndükleri net değildir. Aynı şekilde dönüşlerinde Kerbela’ya uğrayıp uğramadıkları konusunda da tarihçi ve araştırmacılar arasında ihtilaf vardır. Bazıları geri döndüklerinde Erbain’de Kerbela’ya gittiklerini söylemişlerdir. Seyyid Muhammed Ali Gazi Tabatabai “Tahkik der Bare-i Evvelin Erbain Hz. Seyyidü'ş-Şüheda” kitabında bunu ispatlamaya çalışmıştır. Ancak Muhaddis Nuri[52] ve Şeyh Abbas Kummi[53] bu konuyu kabul etmemektedirler.
Medine’ye Ulaşmaları
Kerbela esirleri Medine’ye yaklaştıkları sırada İmam Zeynel Abidin (a.s) şehrin dışında çadır kurmalarını emretmiş ve Beşir b. Hazlem’e şöyle buyurmuştur: “Şehre git ve babamın şehadet haberini halka duyur.” Beşir Mescid-i Nebi’ye gitmiş ve ağlayarak şu şiiri okumuştur:
Ey Yesrib halkı! Artık sizin burada bir yeriniz yoktur
Hüseyin öldürüldü ve benim gözyaşlarım akmaktadır
Naaşı Kerbela’da kanlara bulanmıştır
Başını mızraklarda gezdirmişlerdir[54]
Beşir, İmam Seccad’ın (a.s) şehrin dışında konakladığını halka haber verdi. Bunu duyunca Medine kadınları evlerinden dışarı dökülmüş ve ah ve vah ederek, feryat etmişlerdir. Hiçbir gün o günkü gibi erkek ve kadınların ağladıkları görülmemiş ve Müslümanlar için Hz. Peygamberin (s.a.a) ölümünden sonraki en acı gün o gün olmuştur.[55]
Kaynakça
- ↑ Mevsuet Kerbela, Lebib Bayzun, c. 1, s. 528.
- ↑ İbn-i Şeddad, el-İ’laku’l Hatire, s. 48, 50.
- ↑ Zahiretu’d-Darin, eş-Şirazi, s. 327.
- ↑ Şeyh Mufid, el-İrşad, c. 2, s. 114; Tarih-i Taberi, c. 5, s. 456.
- ↑ İbn-i Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 15, s. 236.
- ↑ Şeyh Müfid, Emali, s. 321.
- ↑ Şeyh Müfid, İrşad, c. 2, s. 114.
- ↑ Mesiru’l-Ahzan, s. 89, 90.
- ↑ İbn-i Tayfur, Balagatu’n-Nisa, s. 23, 24.
- ↑ İhticac, c. 2, s. 108, 140.
- ↑ Luhuf, s. 199.
- ↑ Müfid, İrşat, c. 2, s. 115, 116.
- ↑ Taberi, c. 5, s. 457.
- ↑ İbn-i A’sam Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 123; Harezmî, Maktelu’l-Hüseyin, c. 2, s. 43.
- ↑ Cafer Muhacir, Karivan-ı Gam, s. 29.
- ↑ Cafer Muhacir, Karivan-ı Gam, s. 30.
- ↑ El-İşarat ila Marifeti’z-Ziyarat, s. 66.
- ↑ El-İşarat ila Marifeti’z-Ziyarat, s. 66.
- ↑ Cafer Muhacir, Karivan-ı Gam, s. 30.
- ↑ Mu’cemu’l-Buldan, c. 2, s. 186.
- ↑ Mu’cemu’l-Buldan, c. 2, s. 186.
- ↑ Menakib-i Al-i Ebi Talib, c. 4, s. 82.
- ↑ Menakib-i Al-i Ebi Talib, c. 4, s. 82.
- ↑ Cafer Muhacir, Karivan-ı Gam, s. 36, 38.
- ↑ İbn-i Asakir, Tarih-i Medine Demeşk, c. 2, s. 304.
- ↑ Naimi, ed-Daris fi Tarih-i Medaris, fihrist.
- ↑ Belazuri, Ensabu’l-Eşraf, c. 3, s. 416.
- ↑ Deyneveri, Ahbaru’t-Tavil, s. 384, 385.
- ↑ İbn-i A’sam, Kitabu’l-Futuh, c. 5, s. 127.
- ↑ Harezmî, Maktelu’l-Hüseyin, c. 2, s. 55, 56.
- ↑ Seyyid İbn-i Tavsu, el-İkbal, c. 3, s. 89.
- ↑ Şeyh Saduk, Emali, meclis: 31, s. 230.
- ↑ Ebu Reyhan-ı Biruni, Asaru’l-Bakiye, s. 331.
- ↑ İbn-i A’sam, Kitabu’l-Futuh, c. 5, s. 129, 130.
- ↑ Tarih-i Taberi, c. 5, s. 460.
- ↑ Tarih-i Taberi, c. 5, s. 461.
- ↑ Luhuf, s. 213.
- ↑ İbn-i Nema, Mesiru’l-Ahzan, s. 99.
- ↑ Harezmî, c. 2, s. 64.
- ↑ Yakubi, c. 2, s. 64.
- ↑ İbn-i Esir, Kamil, c. 2, s. 577.
- ↑ Saduk, Uyun-u Ahbar er-Rıza, c. 1, s. 25, h. 50.
- ↑ Tabari, c. 5, s. 465.
- ↑ Ensabu’l-Eşraf, c. 3, s. 416.
- ↑ Şeyh Saduk, Emali, meclis: 31, s. 231, h. 4.
- ↑ Kamil Bahai, c. 2, s. 179.
- ↑ Safar, Basairu’d-Derecat, s. 339.
- ↑ Şeyh Mufid, İrşad, c. 2, s. 122.
- ↑ Tabari, c. 5, s. 462; Harezmî, c. 2, s. 74.
- ↑ Kamil Bahai, c. 2, s. 302.
- ↑ El-İkbalu’l-A’malu’l-Hasanet, c. 3, s. 101.
- ↑ Nuri, s. 208, 209.
- ↑ Kummi, s. 524, 525.
- ↑ Seyyid İbn-i Tavus, Luhuf, s. 227.
- ↑ Seyyid İbn-i Tavus, Luhuf, s. 227.
- ↑ «يا محمداه، يا محمداه! صلى عليك ملائكة السماء، هذا الحسين بالعراء، مرمل بالدماء، مقطع الأعضاء، يا محمداه! و بناتك سبايا، و ذريتك مقتله، تسفى عليها الصبا قال: فابکت و الله کل عدو و صدیق»
Bibliyografi
- İbn-i Ebi’l Hadid, İzettin Abdulhamit, Şerh Nehcü’l-Belağa, tahkik: Muhammed Ebu’l Fazl İbrahim, c. 2, Ayetullah Necefi Mer’aşi Kütüphanesi, Kum, 1404 h.k.
- İbn-i Esir, Ali b. Muhammed, el-Kamil fi Tarih, Daru Turas el-Arabi, Beyrut, 1405 h.k.
- İbn-i A’sam Kûfi, Ahmed b. A’sam, el-Futuh, tahkik: Ali Şiri, Daru’l-Avda, Beyrut, 1411 h.k.
- İbn-i Cevzi, Tezkiretu’l Havas, Menşurat eş-Şerif er-Razi, Kum, 1408 h.k.
- İbn-i Şedad, Muhammed b. Ali, el-İ’laku’l-Haiter fi Zikri Umerai’l-Cezire, Demeşk.
- İbn-i Şehraşub, Muhammed b. Ali Mazenderani, Menakib Al-i Ebi Talib aleyhimu’s-Selam, Allame, Kum, 1379 h.k.
- İbn-i Tayfur, Ebu’l Fazl b. Ebi Tahir, Balagatu’n-Nisa, Mektebet Basiret, Kum.
- İbn-i Tavus, Ali b. Musa b. Cafer, el-İkbal bi’l-A’malu’l-Hasanet, tahkik: Cevad Kayyumi, Defter-i Tebliğat-ı İslami, Kum, 1415 h.k.
- İbn-i Tavus, el-Melhuf fi Marifeti ale Katli’t-Tufuf, araştırma: Fars Tebriziyan, Daru’l-Usve, 1414 h.k.
- İbn-i Asakir, Ali b. Hibetullah, Tarih Medine Demeşk, araştırma: Ali Aşur, Daru İhya Turas el-Arabi, Beyrut, 1421 h.k.
- İbn-i Nema, Cafer b. Muhammed, Mesiru’l-Ahzan, üçüncü baskı, Medrese İmam Mehdi, Kum, 1406 h.k.
- Belazuri, Ensabu’l-Eşraf, tahkik: Suheyl Zekar ve Riyad Zerkuli, Daru’l-Fikr, Beyrut, 1417 h.k.
- Biruni, Ebu Reyhan, el-Asaru’l-Bakiyat, Daru Sadır, Beyrut.
- Hemevi, Şahabattin Ebu Abdullah Yakut b. Abdullah, Mu’cemu’l Buldan, Beyrut, Daru Sadır, ikinci baskı, 1995.
- Harezmî, Muvaffak b. Ahmed Mekki, Maktelu’l-Hüseyin, tahkik: Muhammed Semavi, Zehra matbaası, Necef, 1367 h.k.
- Deyneveri, Ebu Hanife Ahmed b. Davut, el-Ahbaru’t-Tavil, tahkik: İsam Muhammed el-Hac Ali, Daru’l-Kutub el-İlmiye, Beyrut, 1421 h.k.
- Saduk, Muhammed b. Ali b. Hüseyin, el-Emali, müessese el-Biset, Kum, 1417 h.k.
- Saduk, Uyun-u Ahbari er-Rıza, Tashih Hüseyin Âlemi, müessese el-Âlemi lil-Matbuat, Beyrut, 1404 h.k.
- Saffar Kummi, Muhammed b. Hasan, Besairu’l-Deracat, tashih: Muhsin Kuçebaği, Ayetullah Necefi Meraşi kütüphanesi, Kum, 1404 h.k.
- Tabersi, Ahmed b. Ali, el-İhticac, araştırma: İbrahim Bahadıri ve Muhammed Hadibe, ikinci baskı, Usve, Kum, 1416 h.k.
- Taberi, İmaduddin Hasan b. Ali, Kamil Behai, müessese Tab ve Neşr, Kum, 1334.
- Taberi, Muhammed b. Cerir, Tarihu’l-Muluk ve’l-Umem, tahkik: Muhammed Ebu’l Fazl İbrahim, Revaiu Turas el-Arabi, Beyrut.
- Kummi, Abbas, Munteha’l-A’mal, Hüseyni matbaası, Tahran, 1372 h.ş.
- Mufid, el-İrşad fi marifeti Hücecullah ale’l-İbad, tahkik: müessese Alilbeyt, el-Mu’tember el-Âlemi elfiyye eş-Şeyh Mufid, Kum, 1413 h.k.
- Mufid, Emali, tahkik: Hüseyin Üstat Veli ve Ali Ekber Gaffari, Camiu Müderrisin, Kum, 1403 h.k.
- Muhacir, Cafer, Karivan Gam, Seyyid Hüseyin Meraşi, intişarat Musafir, Tahran, 1390 h.ş.
- Naimi, Abdulkadir b. Muhammed, ed-Daris fi tarihi’l Medaris, Demeşk, 1367 h.k.
- Harevi, Ali b. Ebu Bekir, el-İşarat ile marifeti’z-Ziyarat, Canin Surdili’nin katkılarıyla, Demeşk, m. 1953.
- Yakubi, Ahmed b. Ebu Yakup, Tarih-i Yakubi, Daru Sadır, Beyrut.