Zuhur Alametleri

Öncelik: a, kalite: c
linksiz
kategorisiz
navbox'siz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden

Zuhur alametleri veya Zuhur nişaneleri (Arapça: علائم الظهور), teolojik(ilahi bilgi) açıdan Masumların (a.s) öngörüleri esasınca, İmam Mehdi’nin (a.f) zuhurundan önce veya zuhur eşiğinde yaşanacak olan olaylardır. Her bir alametin yaşanması, evrensel ayaklanmanın yakınlaşmasına bir müjdedir. Öngörülmüş alametlerin tamamının yaşanması ve zuhurun son nişanesinin gerçekleşmesi ile İmam Mehdi (a.f) ayaklanacaktır. Gökten duyulacak bir ses, Süfyani’nin isyanı… vb. gibi olaylar yaşanacak alametlerden bazılarıdır.

Zuhur Alametlerinin Eşratu’s-Saatle (kıyamet alametleri) İlişkisi

Dinî kaynaklarda, İmam Mehdi(a.f.)’nin ayaklanması, kıyamet alametlerinden biri sayılmıştır. Bu sebepten zuhur alametlerinden bazıları, kıyamet alameti olarak da zikredilmiştir.

Alametlerin Çeşitliliği

Dinî metinlerde çok sayıda doğal ve doğal olmayan gelişmeler, politik ve sosyal değişiklikler zuhur alametleri unvanı ile zikredilmiştir. Açıktır ki tüm bu alamet ve gelişmelerin doğruluk ve güvenilirliği bir değildir.

Zuhurla ilgili bazı rivayetler güvenilir dinî kaynaklarda zikredilmiş ve senet ve delalet yönünden sağlamdırlar. Bazıları ise güvenilir olmayan kişilerce nakledilmiş ve itibar edilmeyen kitaplarda zikredilmiştir. Bu nişanelerden bazıları yalnızca zuhur alameti, bazıları hem zuhur alameti ve hem de kıyamet alametidir.

Rivayetlerin çokluğunun sebebi, İmam Mehdi’nin (a.f) zuhuru arifesinde yaşanacak bazı olayların kapsayıcı ve kuşatıcı içerikte ve bazı olayların ise önemli sayılmayacak konuları içermesi ve bazılarının da farklı konuları bir arada göstermesidir.

Kesin ve Kesin Olmayan Alamet ve Nişaneler

Zuhur alametleri arasında bazıları açık bir şekilde “zuhurun kesin alametleri” adı altında zikredilmiştir. —Kesin olmayan alametlerin karşısında olan- “Kesin Alametlerden” maksat her türlü kayıt ve şart altında alametlerin kesin ve kati bir şekilde yaşanacak olmasıdır. Öyle ki onlar yaşanmadan, Hz. İmam Mehdi (a.f) zuhur etmeyecektir.

Elbette bilmek gerekir ki bu alametlerin kesin ve kati olmasının anlamı, onların meydana gelmemesinin imkânsız olduğu değildir, bilakis koşulların ve gereksinimlerin oluşması ve engellerin olmaması durumunda –ve eğer Allah irade ederse- bu alametlerin meydana gelmesi kesindir.

İçlerinde doğru hadislerin de olduğu çok sayıdaki bu rivayetlerden istifade edildiğine göre bu alametlerden beş tanesinin kesin olduğu ortaya çıkmaktadır. O alametler şunlardan ibarettir: Süfyani’nin çıkışı, Yemani’nin ayaklanması, gökten bir sesin duyulması, Nefs-i Zekiyye’nin katledilmesi ve Beyda’nın batması.

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Kaim’in (İmam Mehdi’nin) ayaklanmasından önceki beş şey nişanelerdendir: Gökten duyulacak bir ses, Süfyani’nin çıkışı, Beyda’da batışı, Yemani’nin çıkışı ve Nefs-i Zekiyye’nin katledilmesi.”[1]

Kesin ve kati alametlerin mukabilinde, kesin olmayan alametler yer almaktadır. Yani bazı şart ve koşulların oluşmasına bağlıdır. Eğer o koşullar oluşursa nişane olarak ortaya çıkacaklardır. Başka bir ifadeyle kesin olmayan alametler ister yaşansın ister yaşanmasın İmam Mehdi (a.s) zuhur edecektir.

Kesin olduğu açıkça beyan edilmemiş bazı nişaneler şunlardan ibarettir:

1. Ölümler

2. Depremler

3. Kapsayıcı savaşlar ve isyanlar

4. Zamansız ay ve güneş tutulmaları

5. Sürekli ve şiddetli yağışlar

Gerçekleşmesi Kesin Olan Zuhur Alametleri

İmam Caferi Sadık (a.s):

{{{text}}}

Şeyh Saduk, Kemalu’d Din ve Temamu’n Nimet, c. 2, s. 650.

Süfyani’nin ortaya çıkışı birçok rivayette nakledilmiş ve zuhur alametlerinden olduğu bildirilmiştir. Süfyani, Ebu Süfyan’ın soyundan gelmektedir. İmam Mehdi’nin (a.f) zuhurundan kısa bir süre önce Şam bölgesinde ayaklanacaktır. Kan dökücü bir insandır. Öldürmekten ve savaştan çekinmeyen birisidir. Düşmanlarına karşı çok feci bir şekilde davranacaktır.

İmam Sadık (a.s) onu şöyle anlatmaktadır:

“Eğer Süfyani’yi görsen, insanların en alçağını görmüşsün demektir.”[2]

Recep ayında ayaklanacaktır. Şam bölgesini ve etrafını ele geçirdikten sonra Irak’a saldıracaktır. Orada büyük katliamlar yapacaktır.

Rivayetlere göre Süfyani’nin ortaya çıkışı ile ölümünün arasındaki zaman on beş aydır.[3]

  • Hasf-i Beyda

Hasf; “Çökmek” anlamına gelir. Beyda ise; Mekke ve Medine arasındaki bölgeye denir.

Hasf-i Beyda’dan maksat; Süfyani, İmam Mehdi’nin (a.f) ordusuyla savaşmaları için Mekke’ye doğru bir ordu gönderecektir. Gönderdiği ordu, Beyda bölgesine ulaşınca mucizevî bir şekilde yerin dibine gömülecektir.

İmam Bakır (a.s) bu konu hakkında şöyle buyurmuştur:

“Mehdi’nin (a.f) Mekke’ye doğru gittiği haberi Süfyani ordusunun komutanına ulaşacaktır. O da, onun izini bulmaları için bir ordu gönderecektir. Fakat onu bulamayacaklar... Süfyani ordusu Beyda’ya ulaşacak ve tam o sırada gökten şöyle bir ses işitilecektir: “Ey Beyda! Bu kavimi yok et.” (Beyda) çölü de onları toprağın içine çekecektir.”[4]

  • Yemenlinin Ortaya Çıkışı

Yemen’de ortaya çıkacak bir komutanın ayaklanması da zuhur alametlerindendir. Bu olay, ayaklanmasından kısa bir süre önce gerçekleşecektir. Yemenli salih ve mümin bir insandır. Fesat ve kötülüklere karşı ayaklanacaktır. Var gücüyle kötülükler ve fesada karşı savaşacaktır. Elbette ayaklanmasının ayrıntıları ve detayları hakkında elimizde net bilgiler bulunmamaktadır.

İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmaktadır:

“(Mehdi’nin (a.f) ayaklanmasından önce açılan )Bayrakların içindeki tek hidayet bayrağı, Yemenlinin bayrağıdır. Çünkü sizi sahibiniz olan Hz. Mehdi’ye (a.f) davet edecektir.” [5]

  • Gök Sesi

Zuhurdan önce yaşanacak olaylardan ve alametlerden birisi de gökten bir sesin duyulmasıdır. Bu ses, bazı rivayetlere göre Cebrail’in (a.s) sesidir ve Ramazan ayında duyulacaktır. Genel ıslahçının ayaklanması, evrensel bir inkılâp olacağından ve herkesin bu inkılâbı beklemesinden dolayı; İnsanların bu olaydan haberdar olmalarının yollarından biri de gök sesini duymalarıdır.

İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:

“ Doğudakiler ve batıdakilerin duymaları için gökten seslenecek olan seslendiği zaman, Kaim (a.f) zuhur edecektir.”[6]

Bu ses, müminlerin sevinç kaynağı olacaktır. Kötü insanlar için ise; kötü işlerini bırakıp ve evrensel ıslahçının dostlarından ve yardımcılarından olmaları için uyarı olacaktır.

Bu sesin nasıllığı ve niteliği hakkında elimize çeşitli rivayetler ulaşmıştır. Bunlardan birisinde İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir seslenici, gökten Kaim’in (a.f) ve babasının adını seslenecek

  • Nefs-i Zekiyye’nin Öldürülmesi

Nefs-i Zekiyye; kamil olmuş, rüşte ulaşmış veya hiç kimseyi öldürmemiş temiz ve günahsız insan manasına gelir. Nefs-i Zekiyye’nin öldürülmesi; İmam Mehdi’nin (a.f) ayaklanmasından önce günahsız birisinin hazretin muhalifleri tarafından öldürülmesi demektir.

Rivayetlere göre; bu cinayet, İmam Mehdi’nin (a.f) ayaklanmasından on beş gün önce gerçekleşecektir. İmam Sadık (a.s) bu konu hakkında şöyle buyuruyor:

“Kaim’in (a.f) ayaklanması ile Nefs-i Zekiyye’nin öldürülmesinin arasında yalnızca on beş gece ara vardır.”[7]

İmam Mehdi’nin (a.f) zuhuru hakkında rivayetlerde birçok nişane ve alamet nakledilmiştir. Onlardan bir kısmı şunlardır:

Deccal’in çıkışı (Deccal; çok çirkin, hilekâr ve birçok insanı sapıklığa sürükleyen bir kimsedir), Ramazan ayında güneş ve ay tutulması, fitnelerin aşikâr olması, birisinin Horasan’dan ayaklanması.”

Bu nişaneler bazı kitaplarda kapsamlı bir şekilde açıklanmıştır.[8]

Zuhurla Birlikte Ve Birlikte olmayan alametler

Bazı rivayetlere göre, zuhur alametlerinden bazıları, zuhurla birlikte cereyan edecektir. Öyle ki onlar ile İmam Mehdi’nin (a.f) zuhuru arasında fazla bir uzaklık olmayacaktır. Elbette o alametlerin zuhura kadarki uzaklık süresi ve kaç gün olduğu net bir şekilde açık değildir, ancak kesin olan fazla bir uzaklığın olmadığıdır ve muhtemelen zuhura birleşik olan alametler, zuhur yılında yahut zuhurdan önceki yıl gerçekleşecektir.

Dolayısıyla zuhur alametlerinden bazılarının, zuhura yakın ve onunla birlikte olacağından hiçbir kuşku yoktur. Buna karşın birlikte olmayan alametler, büyük gaybet döneminde yaşanmış ve yaşanacaktır.

Doğal Olmayan Alametler

Zuhur alametlerinin tahakkuku – ve öteki alametlerin yaşanması- doğal bir şekilde gerçekleşecektir, ancak onlardan bazılarının öngörüsü, rivayetlerde yankı bulmuş ve bazılarının gerçekleşmesinin doğal yollardan olması mümkün değildir. Bu olayların gerçekleşmesi mucize çerçevesi altında doğal olmayan yollarla gerçekleşecektir. Örneğin güneşin batıdan doğması ve gökten bir sesin duyulması, eğer bunların görünüşteki anlamı kastediliyorsa, mucize olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Zira böyle olayların yaşanması, genel olarak mümkün değildir. Elbette bu alametlerden bazılarının kendisine has bir sırrının olması ve kinaye şeklinde yer alarak yaşanabilecek olaylara işaret etmiş olabilir.

Zuhur alametlerini anlatan hadislerin bir çoğu rivayi kaynaklarda yer almaktadır. Bu rivayetlerin senetleri zayıf ve güvenilir değildir. Delalet açısından da aralarında olması gereken uyum ve bağdaşımdan yoksundur.

Öyle anlaşılıyor ki bir yandan Mehdeviyet konusunun oldukça önemli olması ve bir yandan da Müslümanların gelecekte yaşanacak olaylara ve Hz. Mehdi’nin (a.f) zuhur alametlerine olan şiddetli ilgisi, düşmanların ve kötü niyetlilerin –özellikle egemen zalim güçlerin- kendi politik çıkarlarını elde etme düşüncesiyle rivayetlerde değişiklikler yapmaya koyulmuşlardır.[9] Şu anda zuhur alametleriyle ilgili olarak oldukça çok sayıda doğru ve yanlış rivayetlerle karşı karşıyayız. Onlardan bazıları sahte ve bazıları da değişime uğradıkları için korunamamıştır. Maalesef bazı kitaplarda da ya cehalet, merhamet veya bilerek ve maksatlı bir şekilde bu konu körüklenmiştir.

Elbette zuhur alametleri konusunda bazı rivayetlerin uydurma ve bazılarının ise tahrife uğraması ve aynı şekilde Mehdi iddiasında bulunan yalancıların varlığı, öteki doğru rivayetlerin itibarını sarsmayacağı gibi zuhur alametlerinin gerçekliğini de güvensiz kılmayacaktır. Zira bu rivayetlerin bir kısmı doğru ve alametlerin bazıları da kesin ve katidir.

Zuhur Zamanı

İnsanların akıllarını genellikle “İmam Mehdi (a.f) ne zaman ayaklanacaktır? Acaba ayaklanması için bir zaman belirlenmiş midir? gibi bir takım sorular meşgul etmektedir.

Bu soruların cevaplarını, din önderlerinden nakledilen hadisler ışığında vermeye çalışacağız. İmam Mehdi’nin (a.f) zuhur zamanı insanlardan gizlenmiştir. İmam Sadık (a.s) bu konu hakkında şöyle buyuruyor:

“Biz geçmişte zuhur için bir vakit belirlemedik. Gelecekte de bir vakit belirlemeyeceğiz.”[10]

Bundan dolayı, zuhur için zaman belirten kimseler; düzenbaz, hilekâr ve yalancıdırlar. Bu konu rivayetlerde ısrarla vurgulanmıştır.

İmam Bakır (a.s), ashabından zuhurun ne zaman olacağını soran birisine şöyle buyurdu:

“Vakit belirtenler yalan söylemektedirler. Vakit belirtenler yalan söylemektedirler. Vakit belirtenler yalan söylemektedirler.”[11]


Bu hadislerden şunları anlamak mümkündür:

Tarih boyunca bir takım insanlar şeytani amaçları ve şahsi garezleri için İmam Mehdi’nin (a.f) zuhuru konusunda vakit belirtmişlerdir. Bu gibi insanlar gelecekte de olacaktır. Bundan dolayı masum önderler (a.s), Şiilerinden, vakit belirleyenlerin karşısında duyarsız kalmamalarını ve onları yalanlamalarını istemişlerdir.

İmam Sadık (a.s) bu konu hakkında dostlarından birisine şöyle buyurmuştur: “Zuhur için vakit belirleyen birini yalanlamaktan çekinme. Çünkü biz, hiç kimse için zuhur vakti belirtmedik.”[12]

Önemli Bir Nokta

Bu alamet ve nişanelerin bazıları genel olarak, anlam ve mesaj yönünden açık ve net, bazıları ise son derece belirsiz, mücmel(açık olmayan) ve karmaşıktır. Başta çağımız yazarları olmak üzere çok sayıda yazar, bu rivayetleri kitaplarında naklederek kendi kişisel görüşleri esasına göre yorumlamış ve analiz etmişlerdir.

Ancak anlaşıldığı kadarıyla bu yazarlar rivayetlerin işaret ettiği noktaları ve görüşleri belirlemekte, hem bilimsel hem de tarihi açıdan ispat etmekten yoksundurlar. Bundan dolayı onların görüşlerini ve tevillerini izlemek ve takip etmek doğru değildir. Zira onların gerçek mesajları belirsizdir. Allah, Peygamber ve İmamlar olayların hakikatlerine daha alimdirler.

Burada bazı örneklere değinmemiz yerinde olacaktır:

Merhum Şeyh Müfid, “İrşat” kitabında zuhur alametleri konusunda şöyle yazmaktadır: “… Türkler adaya inecek, Rumlar Ramle’ye…”[13]

1- Şu anda Türkler, Türkiye’de, İran’da, Irak’ta, Azerbaycan’da, Kafkaslarda ve Orta Asya’da yaşamaktadırlar, öyleyse bu sözden maksat nedir? Tam olarak açık değildir.

2- Cümlede geçen ada sözcüğü de belirsizdir. Dünyada çok sayıda ada bulunmaktadır. Hakkında bahsedilen ada hangi adadır? Bu da tam olarak belirsizdir.

3- Rumlardan maksat tüm Avrupalılar mıdır? Bu da açıktır ki günümüz Avrupası çok sayıda devletlerden oluşmakta ve hepsi eski “Rum”u oluşturmaktadır. Rumlardan maksadın İsrail olma ihtimali var mıdır? Şöyle ki Müslümanlarla savaşmak için Muta savaşına gelen Rumlar, şimdiki Ürdün ve Filistin’de sükûnet etmekteydiler. Cümlede geçen Rum’lardan maksadın Amerika olma ihtimali var mıdır? Bilemiyoruz, çünkü Amerikalıların çoğunluğunu Avrupa’dan göç edenler teşkil etmektedir.

4- Ayrıca zuhur ve alametleri ile ilgili rivayetlerde defalarca “maşrık”(doğu) ve “mağrip”(batı) sözcükleri kullanılmıştır. Maşrık ve Mağripten maksat nedir? Uzak Doğu mu? Orta doğu mu? Uzak Batı mı? Yahut Libya, Tunus, Cezayir ve Fas’tan oluşan Arap Mağribi mi? Hangisi?

5- Yine rivayetlerde “falanca oğulları” sözcüğü geçmiştir. “Falanca Oğullarından” maksat kim veya kimlerdir? Bazıları falanca oğullarından maksadın Abbasiler olduğunu sanmıştır. Abbasi hükumetinin 656 yılında yıkıldığını herkes bilmektedir. Acaba şu anki bazı Arap ülke liderlerinin Abbasilerin ırk ve soyundan gelmesi mümkün müdür? Tüm bunlarla birlikte bizler bazı esrar ve muammaya benzer sözcüklerin ne anlama geldiğini net olarak bilemeyiz ve kendi başımıza bunlardan maksadın ne olduğunu net bir şekilde kavrayamayız. Dolayısıyla zuhur alametleri ile bu tür nişaneleri rivayetlerde geldiği gibi ortaya koymak daha doğru olacaktır. Gelecekteki nesiller bu sözcüklerin ne anlama geldiğini örnekleri ile birlikte açıklayıp tatbik edebilirler.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. Şeyh Saduk, Kemalu’d Din ve Temamu’n Nimet, c. 2, s. 650.
  2. Kemaluddin, c.2, bab.57, h.10, s.557
  3. Gaybet-i Numani, bab.18, h.1, s.310
  4. Gaybet-i Numani, bab.14, h.67, s.289
  5. Gaybet-i Numani, bab.14, h.13, s.264
  6. Gaybet-i Numani, bab.14, h.14, s.265
  7. Kemaluddin, c.2, bab.57, h.2, s.554
  8. Biharu’l-Envar, c.52, s.181 ve 278’e müracaat ediniz.
  9. Ali Devani, Nur-u Mehdi, s. 70.
  10. Gaybet-i Tusi, fasıl. 7, h.412, s.426
  11. Gaybet-i Tusi, fasıl. 7, h.411, s.425
  12. Gaybet-i Tusi, fasıl. 7, h.414, s.426
  13. Şeyh Mufid, İrşad, C. 2, s. 373.

Bibliyografi

  • Şeyh Saduk, Kemalu’d Din ve Temamu’n Nimet, Tahran, Daru’l Kutubu’l İslamiyye, h. 1359.
  • Şeyh Mufid, el-İrşad fi Marifeti Hucecullah ale’l İbad, Kum, Şeyh Mufid Kongresi, h. 1413.