Dua
Yakarış |
Dualar
Kumeyl Duası • Tevessül Duası • Ahd Duası • İftitah Duası • Ebu Hamza Duası • Arefe • Nudbe Duası • Simat Duası • Ferec Duası • Salavatı Şabaniye • Cevşen-i Kebir • Mucir Duası • Seher Duası • Alkame Duası |
Meşhur Ziyaretler
Aşura Ziyareti • Nahiye-i Mukaddese Ziyareti • Varis Ziyareti • Eminullah • Camie Kebire • Al-i Yasin |
Dua Kitapları
Mefatihu'l Cinan • Sahife-İ Seccadiye • Misbahu'l Müteheccid • İkbalu'l A'mal • Miftahu'l Felah |
Dua (Arapça: الدعا), kulların Allah’tan veya mabut kabul ettikleri varlıktan istek ve dilektir. Dua, dünyevi ve uhrevi güzel yaşam için olabileceği gibi, maddi ve manevi şeyler için de olabilir. Bu da ister rahatlık ve huzur durumunda, ister çaresizlik durumunda olsun dileklerine ulaşmak, sahip olduğu şeylerin devamlılığını sağlamak veya sıkıntıları gidermek için yapılmaktadır. Dua, temelde insanın mutlak ihtiyaç sahibi olmasından kaynaklanarak, ibadet ve kulluğun ikrarıyla bir bütün içindedir. Genelde ibadet ve davranışlar kalıbında kendini gösterir. Tarih boyunca tüm insan toplumlarında ve bir dine mensup kişilerde dua, ferdi ve toplumsal olmak üzere çeşitli şekillerde gerçekleşir.[1]
Kelimeler
Dua, "د-ع-و" (d-e-v) kökünden, "ses ve sözlerle bir şeyi kendine doğru çekmek" anlamındadır.[2] Ancak Ebu Hilal Askeri[3] bu kelimenin aslının "bir işin yapılmasını istemek" olduğunu söyler. Duanın çoğulu ise “ادعیه” (Ediye)dir.[4]
"Dua" terim olarak, talep edilen kimseden bir işin yapılmasını emir veya nehiy cümlesi ve bazen de örneğin ”غَفَر اللّه لَک“ (ğeferallahu leke) cümlesinde olduğu gibi, haber cümlesi şeklinde istemektir. Bunun emir ile farkı şudur: Duada muhatabın derecesi, dua eden kimseden yukarıdır ve emirde ise, aşağıdır. Duanın karşılığı icabet ve emrin karşılığı ise, itaattir.[5]
Namaz,[6] kunut,[7] soru istemek manasında,[8] nida, yüksek sesle istemek,[9] Evvah hayra dua eden ve çokça tespih ve sena eden,[10] lanet ve kin bir kimsenin aleyhinde dua,[11] Behl tarafların bir diğerini lanet etmesi anlamında kin ve mübahele,[12] Kuran’da geçen diğer kelimelerdir ki duanın terim anlamı ile bir bağlılığa sahiptir. [13]
Kuran’da Dua
Dua ve bu kelimeden türemiş sözcükler, Kur'an’da 215 defa bir şeye çağırmak ve davet etmek, soru ve ibadet, Allah’tan bir şey istemek, söz ve iddia[14] ve evlatlık[15] manalarında kullanılmıştır.[16]
Bir şeye davet anlamında eğer isteyen taraf Allah ise, şu iki şekildedir:
- Tekvini (Yaratılışsal): İrade ettiği bir şey için başka bir şeyi hazırlamak; örneğin insanlar için kıyamet günü[17] tekvini (yaratılışsal) daveti kabul etmek kesindir ve insanın iradesi dışında gerçekleşir.[18]
- Teşrii: Vahiy yoluyla insanları dine[19] ve onlara gerçek hayatı bahşeden şeye[20] davet etmek. Bu kısımda Peygamberler ve müminler de talep etme makamında insanları Allah’a[21], hidayete[22], dosdoğru yola (Sırat-ı Müstakim'e) [23] ve kurtuluşa[24] çağırırlar. İnsan, şer'i davetin karşısında seçim hakkına sahiptir. Eğer kabul ederse, güzel bir son[25] ve bunun haricinde ise, kötü bir son onu bekliyor olacaktır.[26] Bu kelimenin olumsuz manasında talep eden daha çok Şeytan veya müşriktir ki insanı şirke, küfre ve ateşe davet eder.[27]
Birçok ayette dua, kulluk etme ve ibadet manasında kullanılır ve bunun en önemli kanıtı dua yerine ibadetin kullanılmasıdır. “Bana dua edin, size icabet edeyim. Bana ibadet etmekten büyüklenen (kibirlenen) kimseler …” (Gafir Suresi, 60)
“Sizi ve Allah’tan başka taptıklarınızı terk ediyor ve Rabbime ibadet ediyorum. Rabbime ibadet etmekle de mutsuz olmayacağımı umuyorum.” “İbrahim, onları da onların taptıklarını da terk edince, ona İshak ile Yakub’u bağışladık ve her birini peygamber yaptık.” (Meryem Suresi, 48-49) Bu manada (ibadet ve kulluk etme) geçen ayetler iki kısımdır:
- Bazı ayetlerde Allah hususunda kullanılmıştır.[28] Müfessirler bunun “İbadet ve Allah’ı tek olarak anmak” manasında olduğunu savunurlar.[29]
- Bazen de Allah’ın duasından maksadın bazı ibadetler olduğu söylenmiştir. Örneğin "namaz" kelimesinin farizaları, nafileleri veya beş vakit namaz ya da sabah ve akşam namazının dışında[30] Allah’ı zikretme, methetme, tespih etme ve övme,[31] veya Kuran tilaveti ve secde[32] manalarında mutlak halde kullanılır.
Duanın Şartları
Belirli zaman ve mekan, taharet, kıbleye yönelme ve… gibi sabit şartlara sahip namazın aksine, dua belli bir zaman ve mekanla sınırlı değildir. Duanın sabit zikirleri yoktur. İnsan, sahip olduğu iç ve dış ruh haline göre istediği duayı seçebilir, dile getirebilir ve hatta kalbinden de geçirebilir.
Birçok ayette dua, terim manasında olduğu gibi, "birisinden bir şeyi yapmasını isteme" anlamında kullanılmıştır. Bu ayetlerden önemli bir kesimi tevhidin ispatı ve şirkin nefyi üslubundadır. Bir taraftan insanın zorluk ve sıkıntılarda içgüdüsel olarak Allah’ı andığını hatırlatır ve diğer taraftan Allah’ın insanların hacetini giderebildiğini ve müşriklerin mabutlarının duaya icabetten aciz olduklarını vurgular. Bu delil, yani zorluklarda Allah’tan başkasını unutmak ve O'nun dergahında yalvarmak, Allah’ın tek oluşuna en açık delildir.[33]
Kur’an-ı Kerim bazen kulli ve genel tabirlerle insanın durumunu şöyle tasvir eder: İnsan, zorluklarla karşılaştığında içgüdüsel olarak bu elem, keder ve sıkıntıları sadece Allah’ın ortadan kaldırmaya kadir olduğunu anlar.
“İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her halinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş (hoş gösterilmiş)tir.” (Yunus Suresi, 12.)
“İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, Rablerine yönelerek O’na dua ederler. Sonra Allah, onlara kendinden bir rahmet tattırınca da bir bakarsın ki içlerinden bir grup, Rablerine ortak koşuyorlar.” (Rum Suresi, 33.)
“İnsana bir zarar dokunduğu zaman, Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra kendi tarafından ona bir nimet verdiği zaman, daha önce O’na yalvardığını unutur ve Allah’ın yolundan saptırmak için O’na eşler koşar. De ki: “Küfrünle az bir süre yaşayıp, geçin! Şüphesiz sen cehennemliklerdensin.” (Zümer Suresi, 8.)
“İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir ve yan çizer. Başına bir kötülük gelince de yalvarmaya koyulur.” (Fussilet Suresi, 51.)
Allah’ın Dergahında Duanın Hakikati ve Önemi
Kur’an’da duanın önemine değinilmiş, duanın adabına ve icabet şartlarına da işaret edilmiştir. Duanın Allah katında değerini ve mahlukattan ümidi kesmenin faziletini anlatan en önemli ayetlerden biri Gafir Suresinin 60. ayetidir ki[34] insanlara dua etmeyi emreder ve onlara icabet ümidini verir. Duayı ibadet sayar ve Allah’a ibadeti kibirden ötürü terk edenleri Cehennemle korkutur.
Allame Tabatabai ve İbn-i Aşur[35] hadislere dayanarak, duanın bir ibadet şekli olduğunu söylerler ve her ibadetin de bir dua olduğunu anlatırlar.[36] Zira kulun duasının hakikati, ilahi rahmeti elde etmektir ve ibadet de gerçekte duadır. Kul, ibadet makamında Allah karşısındaki tevazusunu belli etmekle kendisini Allah’ın ona inayet etmesi için köle yerine koyar.
“Sizin duanız olmasaydı, Rabbim size değer verir miydi?...” (Furkan Suresi, 77) ayetinin tefsirinde söylenen “Eğer dualarınız olmasaydı Allah-u Teala size inayet etmezdi.”[37] söylemi, ayetin devamı ile uyumsuz bilinmektedir. Duanın önemine değinen şahitlerden biri de önceki peygamberlerden, farklı insan gruplarından nakledilen sayısız dua ve aynı şekilde farklı ayetlerde İslam Peygamberine (s.a.a) duanın öğretilmesidir.
Kuran’da Duanın İcabet (Kabul Olma) Şartları
İcabet “ج و ب” (c-v-b) kökündendir ki eski kelime kaynaklarının çoğunda "parçalamak ve kesmek" anlamına gelmektedir.[38] "İcabet" ve "isticabet" kelimelerinin her ikisi de cevap vermek, duanın ve isteğin kabul olması demektir.[39] Ayrıca Allah’ın güzel isimlerinden biridir, dua ve isteğin karşısında "kabul" ve "ihsan" manasını taşır.[40]
Duanın icabeti bazı ayetlerde sadece “Allah’ı çağırmak (dua etmek)” ile sınırlı kalmıştır[41] ama bazı ayetlerde ise, “Allah’ın iradesi (meşiyyeti)”[42] şartı veya “çaresizlik”[43] de (zorda kalmışa cevap veren) ona eklenmiştir.
Bu konudaki en önemli ayetlerden biri Bakara suresinin 186. ayetidir ki bu ayette yedi defa birinci şahıs zamiri kullanılmıştır. Malikiyet, kudret ve Allah’ın mutlak gani olması; mutlak ihtiyaç ve bağlılık sahibi olmalarına rağmen, kullarına yakınlığı duanın icabetini gerektirir. İcabetin tek şartı, kulun bir şeyi gerçekten Allah’tan istemesidir. Gerçek isteme ise, kalbin dil ile uyumlu olmasıdır. Zira kalp gerçekten bir istekte bulunur ve fıtrat diliyle konuşur. Bu hal ise, insan için zor ve çaresizlik durumlarında hasıl olur.
Allah’tan gerçek istem ise, maddi her türlü sebepten ayrılarak, Allah’ın makam ve saltanatını tanımakla gerçekleşir. Elbette bu sözden kasıt, sebep-sonuç ilişkisinin iptali ve vasıta sebepleri yok saymak değildir. Bunun yerine sebepleri müstakil bir illet (sebep) ve varlık feyzinde bulunma makamında görmemektir. Aksine bu sebepler, varlık feyzi kanalıdır ve tek başlarına etkin değildirler. Gerçek emir ve etki Allah’ın elindedir. Her ne kadar akıl, Kuran ve rivayet, vasıta sebeplerin varlığını ispat etse de bunun maddi sebeplerle sınırlandırılmasını batıl bilmektedir.
Allah’ı tanımanın gerekliliği, her ne kadar duanın aklen zatı itibariyle imkansız olmadığını ve normal şartlar altında imkansız olduğunu bilse de icabet edileceğine insanın inanmasıdır. Öyle ki peygamberlerin mucizelerinin çoğu bu şekildedir. Diğer taraftan, sebep-sonuç ilişkisi açısından bir şeyin vuku bulması için ilk önce sebebin var olması gerekir. Dua eden ve duası kabul olan bir kimse, aslında sebebin bileşenlerinden birini hazırlamıştır.[44]
Duanın Kabul Edilmemesi
Bazı müfessirler, bir takım ayetlerde duanın icabeti hususunda ilahi mutlak ve kesin vaadin bulunduğu ayetlerle bazı duaların kabul edilmemesi arasındaki çelişkiyi şöyle anlatırlar:
- Duanın icabeti ya maslahata ve hikmete uygun değildir,
- Veya bu mutlak ayetlerin diğer bazı ayetlerle kayıtlandırılması ve sınırlandırılması gerekir.[45]
Bu müfessirler, “وَ آتاکُک مِن کلِّ ما سالتُمُوهُ...” (İbrahim 34) ayetindeki “مِن” (min) harfini “bazı” manasında kullanmışlar ve bunun Allah’ın, kulun her istediğini vermemesini gösterdiğini söylemişlerdir.[46] Allame Tabatabai,[47] “من” (min) harfinin “başlangıç” manasında olduğunu ve ihsan etmenin ayette mutlak anlamda kullanıldığına işaretle şuna inanır ki ayetin muhatabı insan kavramıdır. Kavramsal olarak insan Allah’tan başka bir ilah tanımaz, bütün istekleri gerçektir ve neticede dualarına icabet edilir.
Bazı müfessirler de Enam suresinin 41. ayetindeki “اِن شاءَ” (Eğer isterse) şartını, Allah’ın kulun maslahatı veya kendi iradesi ile bazen duayı kabul ettiği ve bazen de kabul etmediğine yorarlar. Bk. Tusi, Et-Tibyan, Fahr-i Razi, ayetin tefsiri. Ya da umum ifadesinin nefyi için “المضطر” (el-Muzter) kelimesini (Bk: Neml 62) “tür” anlamında olduğunu varsaymışlar ki bu surette “herkes” veya “bazıları” için kullanılması doğrudur.[48] Ya da hüviyet ve mahiyete delalet ettiğini söylemişlerdir ki bu surette de birisi için gerçekleşmesi yeterli olacaktır.[49] Veyahut onu, günahkârın tövbe etmesi gibi bazı özel örneklerde tatbik ederler.[50] Allame Tabatabai,[51] Allah’tan bir şeyi talep etmenin iki şekilde olabileceğine inanır:
- Hakiki ve gerçek
- Mecazi
Eğer müşriklerin duası kıyametin olmaması içinse, bu imkansızdır. Çünkü ilahi kaza kesindir. Eğer azabın kaldırılmasını istemişler ise, gerçek yolla yani tövbe yoluyla istemişlerse, duaya icabet edilir. Hz. Yunus’un (a.s) kavmi gibi. Ancak hile amacıyla dua edilmişse, Firavun'un tövbesi gibi gerçek bir istek olmadığından icabet edilmez.
Duanın Kabul Olmasında İmanın Rolü
Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetlerinde iman ve amelin duanın kabul olmasındaki rolüne işaret edilmiştir.
- Allah’ın birliğini ikrar etmek (Tevhid), Allah’ı bütün noksanlıklardan tenzih etmek ve kendi nefsine zulüm ettiğini itiraf etmek; örneğin Yunus (a.s).[52]
- Hayır işlerde aceleci olmak (yarışmak), rahmet ve itaat şevki umarak yaradana ibadet ve dua etmek. İlahi azaptan korkmak veya günahtan sakınmak. Allah’ın karşısında alçak gönüllü olmak, O'na karşı ibadette tekebbür etmemek ve kalbi olarak gerçek manada ondan korkmak; örneğin Hz. Eyüb (a.s), Hz. Yunus (a.s), Hz. Zekeriya (a.s) ve eşinin duası.[53]
- Korkutma ve uyarma; “… Çünkü O, haddi aşanları sevmez.” (A’raf Suresi, 55). Gizlide ve huşu ile dua etmeyi emrettikten ve yeryüzünün ıslah edilmesinin ardından[54] fesat işlemekten men edilmesinden sonra “Şüphesiz, Allah’ın rahmeti iyilik edenlere çok yakındır” (A’raf Suresi, 56) beşaretiyle (müjdesiyle) korkudan ve güzel amelin rolüne tamah etmeden dolayı dua etme ve duanın kabul olmasında dua adaplarına riayet edilmesi konularına işaret edilmiştir.[55]
- İman ve Salih amel: “Allah, iman edip, salih ameller işleyenlerin dualarına karşılık verir; lütfundan onlara fazlasını da verir. Kâfirler için ise, çetin bir azap vardır.” (Şura Suresi, 26.)[56]
- Duada İhlas.[57]
Duanın Adabı
Kur’an-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde duanın adabı, bazen açıkça ilahi emirler kalıbında ve bazen de peygamber ve değerli şahıslardan nakledilmiş duaların içeriğinde telmihi olarak göze çarpmaktadır.
- Allah-u Teala’ya güzel isimleri (Esmaü’l Hüsna) ile dua etmek.[58] İnsan, isteklerine uygun bir şekilde Allah’ı uygun isimleri ile anmalı ve dua etmelidir. Allame Tabatabai A’raf suresinin 180. ayetinin açıklamasında şöyle yazmaktadır: Dua eden kimse, Allah’ın rıza ve rahmetine nail olma sadedinde ise, Allah-u Teala’yı Rıza, Rahmet veya buna benzer sıfatlarla anmaktadır (dua etmektedir). Allah-u Teâlâ’nın rahmet sıfatını uyandıran (hareketlendiren) en genel isimlerinden bir tanesi “Rab” ismidir. Bundan dolayı Kur’an’ın şahitliği ile peygamberler ve saygın insanlar Allah’a bu isimle seslenirler (dua ederler.)[59]
- Allah-u Teala’ya gizlide ve alçak gönüllülükle dua etmek[60]: Duanın aslı (kulun duasının riya şaibesinden korunması için) hem kendinin fakr ve güçsüzlüğünü ve hem de Allah’ın Rububi izzeti ve kemali sıfatlarını tanıdığında tahakkuk eder.[61]
- Allah’a azabından korkarak ve rahmetini umarak dua etmek.[62] Kur’an’da teheccüd (gece namazı) ehli bundan dolayı övülmüştür.[63] Korkudan maksat, ilahi azaptan korkmak ve duanın amellerin azlığı ve liyakatsizlikten dolayı kabul olmamasından korkmaktır. Tamah ise, Allah’ın rahmeti ve fazlını ummak manasında zikredilmiştir.[64]
- Duayı uzatmamak ve Allah’tan lütuf istemek.[65] Bazı müfessirler Peygamber Efendimiz'e (s.a.a) isnat ettikleri bir hadisle, “Çünkü O, haddi aşanları (Mu’tedin) sevmez.” ayetindeki “Mu'tedin” kelimesinin duayı uzatanlar hakkında olduğuna inanmışlardır.[66]
- İhlas; dil ve kalbin bir olması, diğer etkenlerden soyutlanmak ve Allah’ın “.وَتَبَتَّلْ إِلَیهِ تَبْتِیلًا” (Müzzemmil Suresi, 8.) ayetinde buyurduğu gibi bütün benlikle ona yönelmek.[67]
Kur’an-i Dualar
Kur’an-ı Kerim’de, Adem, Nuh, İbrahim, Lut, Yusuf, Musa, Süleyman, Zekeriya, İsa (aleyhimu's selam) gibi birçok peygamberin [68] ve Hz. Meryem’in (s.a) annesi, Ashab-ı Kehf, Firavun’un sihirbazları ve Hz. İsa’nın (a.s) havarileri gibi özel fertlerin [69] ve aynı şekilde Ulu’l Elbab, Mustazaflar, İbadurrahman, Muttakin ve İlim Ehli ve… [70] gibi çeşitli halk gruplarının duaları ve ayrıca Peygamber Efendimize (s.a.a) öğretilen diğer farklı dualar gibi çok sayıda dua bulunmaktadır. Çoğunluğu isteklerden oluşan bu dualar, aslında dünya ve ahiret hasenatlarının toplamıdır. Örneğin, ilahi af, rahmet ve mağfiret talebi, Allah’tan kendisi, anne, baba ve müminler için mağfiret istemek; günahların gizlenmesi; hata ve unutkanlıktan dolayı azap edilmeme; iman ve hidayet üzere olma; sabır ve sebat; kafirlere galip gelme…[71]
Enbiya ve Salihlerin duası, dua konusunun önem ve azametinin göstergesidir. Bu duaların beyan edilmesi, hem insanlara dua ederken ne tür isteklerde bulunmaları gerektiği ve hem de dua etmenin adabını öğretmektedir.[72]
Peygamber ve Salihlerin Dua Adabı
Kur’an-ı Kerim’de peygamber ve Salihlerden nakledilen dualar, duanın bazı adaplarını ortaya çıkarmaktadır ki dua veya Allah-u Teala’dan bir şey talep ederken, o adaba uymak iyidir.
- Allah’ın Rububiyyet Sıfatından Yararlanmak: Bu yüce şahsiyetlerin duadaki ortak adabı, Allah’ın Rububiyet sıfatına tevessül etmek, yani duaya “Rabbi” kelimesiyle başlamak, ilahi rahmeti cezbetmek ve harekete geçirmek için "Rabbi" kelimesini tekrar etmektir. [73]
- Duayı Hacetimize (isteğimize) Uygun Bir Sıfatla Bitirmek: Peygamberler dualarını Allah-u Teala’nın güzel isimlerinden hacetlerine uygun bir sıfatı zikrederek bitirirlerdi. Örneğin, Hz. Zekeriya (a.s) evlat isterken duasının sonunda “خیر الوارثین” demesi[74]; “ربّنا افتح” duasıyla başlayan Hz. Şuayb’ın duasının sonunda “خیر الفاتحین” duası ile bitirmesi[75] ve “ربّ اَنزلنی مُنزلاً مبارکاً” duasıyla başlayan Hz. Nuh’un (a.s) ise “خیر المُنزِلین” duasıyla bitirmesi gibi.[76]
- Bağışlanma Talebini Diğer Hacetlerden Öncelikli Kılmak: Hz. Süleyman’ın (a.s) mülk talep etmeden önce bağışlanmayı talep etmesi vs. gibi.[77] Bu adaba uymanın sırrı şudur: Bağışlanma talebi Allah-u Teala’nın kullar tarafından kendisinden talep edilmesini sevdiği hacetlerin en iyisidir ve rahmet kapılarının açılmasına vesile olur.[78]
- Duanın Başında Allah’a Hamd-u Sena Ederek O’nun Azamet ve Nimetlerini Zikretmek: Dua eden kişi bu yolla, Hz. İbrahim’in (a.s) Allah’ın yaratılıştan sonsuza kadar olan bütün nimetlerini zikretmesi veya İsmail ve İshak’ı ona inayet etmesi gibi, kendisini ilahi marifet ve muhabbetinin içinde bulur.[79]
- Duanın İlleti ve Hacetinin Amaç ve Hedefini Beyan Etme: Hz. Zekeriya (a.s) evlat istemesinin sebebini, kendisinin ve Âl-i Yakup (a.s) ailesinin varisi olması ve ehli olmayanların değil de Allah’ın vereceği evladın kendi yerine geçmesini istemesi.[80]
- Hacetlerin Sırasına ve Her Birinin Sonucunun İnsanın Saadetindeki Rolüne Dikkat Etmek: Örneğin, Nimet şükrü, salih amel işlemek ve zürriyetin (ailenin) ıslahı gibi üç duanın sıralanışı insanın saadet mertebelerine, yani tertibi olarak insanın nefsani, bedeni ve harici saadetine işaret etmektedir.[81] Ya da “Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın.” (Bakara suresi, 286) duasında üç cümlenin peş peşe sıralanışı ile ayrıntıdan temel olana yönelik bir sıralama gözetildiği fark edilecektir. Diğer bir ifadeyle, sonuç ve fayda bakımından özelden genele doğru bir sıra gözetilmiştir. Buna göre yüce Allah'ın affı, günahkâr için öngörülen ceza gibi, günahın kaçınılmaz izinin onun tarafından silinmesi ve giderilmesi demektir. Bağışlaması (mağfiret) da günahın nefis içindeki biçiminin giderilmesi ve üzerinin örtülmesi; rahmet ise, ilâhî şefkat ve acımanın günah ve izlerini bürümesi anlamını ifade eder.[82]
- Başkalarını Duaya Ortak Etmek: Örnek olarak, Allah-u Teala Peygamber-i Ekrem’e (s.a.a) anne ve babasına dua etmesini emretmekte[83] ve ayrıca kendisi ve müminler için de bağışlanma talebinde bulunmasını istemektedir.[84]
Kur’an’da Sorgulanabilir Dualar
Peygamber ve Salihlerin mutlak manada mağfiret talep etmek, hataların affedilmesi, peygamberler tarafından yapılan zulümlerin itirafı ve Allah Resulüne (s.a.a) istiğfar etmesi emri gibi,[85] (peygamberlerin ismetine ters düşen) ettiği dualardan bazıları insanların akıllarında soru işaretleri meydana getirmektedir.
- Bazı müfessirler bu istiğfarı, peygamberlerin yaratılanları bırakıp Allah’a yönelme ve takarrüp (yakınlaşma) olarak bilmektedirler.[86]
- Bazı diğer müfessirler tevazu göstergesi ve ümmetler içinde örnek olarak saymış ve onlara değinerek, günahlardan uzaklaşma ve eksikliklerden istiğfar etme olarak bilmişlerdir.[87]
- Bazıları ise, hata ve günahları kulun ubudiyyet makam ve derecelerine göre aşamalı olarak bilmişlerdir. “Ebrarın hasenatı, mukarrebinin seyyiatı gibidir” meşhur görüşe göre iyi insanların yaptıkları iyilikler mukarribler için günah sayılmaktadır ve Enbiya gibi mukarribler Allah-u Teâlâ’dan, hayatın zorunluluklarından olan yeme, içme ve uyuma gibi her çeşit gafleti bile günah olarak saymaktadırlar.[88]
Kelam’da Kur’an-i Dualara İstinat Etmek
Kuran’daki dualar, müfessirler için kelam konularında da kaynak ve senet unvanı taşır. Bu konuda en çok bahsedilen ayet, Hz. İbrahim’in (a.s) kendi zürriyetinin de imamet makamına erişmesi yönündeki dolaylı duasıdır. “Rabbi şöyle buyurmuştu: “Ben seni insanlara önder yapacağım.” İbrahim de, “Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)” demişti. Bunun üzerine Rabbi, “Benim ahdim (verdiğim söz) zalimleri kapsamaz” demişti.” Bakara suresi 124. Ehlisünnet müfessirlerinin çoğu bu ayetin fasık birisinin imametinin geçersizliğine, ona itaatin farz olmadığına ve emirlerinin geçerli olmadığına delil olduğunu savunurlar. Aynı şekilde hakim, şahit ve cemaat imamı için adalet ve liyakat gerekliliğinin ispatı konusunda bu ayeti delil göstermişler ve peygamberlerin ismetinin de delili olduğunu söylemişlerdir.[89] Şia müfessirler, bu ayeti imamın masum olmasının farz olduğuna ve kıyamet gününe kadar her türlü zalimin imametinin batıl olduğuna tanık göstermişlerdir. Ayrıca imamet ve nübüvvetin farklı olduğunun ispatını da bu ayetle delil göstermişlerdir.[90]
Allame Tabatabai[91] bu ayete diğer ayetlerin de eklenmesiyle, imamet hususundaki en önemli meselelerde sonuca varır. Yani imamın ilahi kararla seçilmesi, imamın masumiyetinin farz oluşu, insanın yeryüzünde var olduğu müddetçe dünyanın hak imamdan yoksun olmayışı, Allah tarafından imamın teyit edilişinin farz oluşu, kulların amellerinin imamdan gizli kalmaması ve imamın, insanların dünya ve ahiret işlerinde ihtiyaç duyduğu şeylerin farkında olması.
Allah Resulüne (s.a.a), müminler için istiğfarda bulunması[92] hususunda defalarca verilen ferman ve Allah’ın Müslümanlara, onlar için istiğfar etmesi üzere Peygamberin (s.a.a) yanına gitmeleri emri[93] ve diğer ayetler, İslam Peygamberinin (s.a.a) şefaat sahibi olduğuna delalet eder.[94] Bu ayetler, Hz. Yakup’un (a.s) oğullarının babalarından kendileri için istiğfar etmesini istemeleri ve Hz. Yakup’un da (a.s) onlara bunu vaat etmesi[95] masumlara ve evliyalara tevessülün sıhhatine delildir.
Hadislerde Dua
Masumlardan (a.s) nakledilen birçok duanın dışında, duanın hakikat ve önemi, duanın adap ve şartları, duanın kabul olmasına engel olan etkenler hakkında birçok hadis, Müslümanların hadis mirasları arasında yer almakla birlikte, çoğu hadis kitaplarında dua konusunda bir bölüm ihtisas edilmiştir.
Duanın Hakikat ve Önemi
Hadislerde dua şöyle nitelendirilmiştir.
- Müminin silahı.
- İbadetlerin temeli.
- Göklerin ve yerin nuru ve ziyneti.
- Rahmetin anahtarı.
- Doğruluğun şifresi.
- Her derdin şifası.
- Rızkın artma sebebi.
- Şeytanın hile ve vesveselerinden korunma ve güvende kalma sebebi.
- Belaların defedilme ve inişini engelleme vesilesi.[96]
Aynı şekilde nebevi hadisler ve imamların (a.s) rivayetlerinde, Gafir suresinin 60. ayetine değinerek, ibadetin künhünün dua olduğu ve duanın, ibadetlerin en iyisi olduğu belirtilmiştir.[97] Masumlar (a.s) insanları çeşitli beyanatları ile ilahi dergahta dua ve yakarışa teşvik etmişlerdir. Bazen bütün herkese buyurmuşlar ve bazen de bazı has insanlara emretmişlerdir.[98]
Dua konusu ile ilgili meselelerden biri de "Beda" ve onun duayla ispat edilme konusudur. "Beda" inancına sahip olmak, hakikatte evrenin hudus ve bekasında Allah’ın gücünün altında olduğunu ve ilahi iradenin ezelden ebede bütün şeylerde nüfuzu olduğunu itiraf etmektedir. Bu inanç, kulun her yönüyle Allah’a yönelmesine, duasının kabul olması, sıkıntılarının giderilmesi ve günahlardan sakınmayı istemesine sebep olmaktadır. Bunun karşısında bedayı inkar etmek ve her ne mukadder kılındıysa mutlaka ve istisnasız vuku bulacağı inancı duanın kabul olacağından ümitsizliğe ve netice itibari ile de ilahi dergahta dua, münacat ve yakarışı terk etmeye neden olacaktır.[99] Diğer taraftan İmam Rıza’nın (a.s) beda üzerine yapılan bir münazarada “Bana dua edin, duânıza cevap vereyim (icabet edeyim).” (Mü’min suresi, 60) ayetini delil ve şahit olarak göstermesi, Beda’nın ispatının delillerinden bir tanesidir.[100]
Duanın Adabı
Dua etmenin adabı, bazen imamların emir ve tavsiyelerinde, bazen sünnet ve bazen de mesur dualarda bulunabilir.
Abdest almak, kıbleye doğru dönmek ve iki rekat namaz kılmak gibi ameller, duadan önce yapılması gereken uygun amellerdir.[101] Dua, bu sözlü adap ile başlar.[102]
- Besmele.
- Hamd
- Allah’ı övmek ve methetmek (sena).
- Nimetleri anmak.
- Muhammed (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’ine (a.s) salâvat göndermek.
- Allah’ın lütuf ve rahmetini istemek.
- Allah-u Teala’ya yavaş bir sesle dua etmek.
- Başkalarına da dualarda yer vermek. (Herkes için dua etmek).
- Fakr ve aczi izhar etmek.
- Günahı ikrar etmek ve yaratana sığınmak.
- Önceliği kendimiz yerine komşuya vermek (Hz. Zehra’nın (s.a) meşhur sözü ( الجار ثم الدار)).[103]
- Elleri gökyüzüne doğru kaldırarak yalvarma ve yakarış [104] haliyle yalnızca ona doğru[105] yönelmek.[106]
- Huşu ve huzu ile secde halindeyken gözyaşı dökmek.[107]
- Kur’an, Peygamber-i Ekrem’e (s.a.a) ve Ehlibeyt’e (a.s) tevessül etmek.
- Gizli dua
- Duada ısrarcı olmak ve kabul olacağından emin olmak.[108]
- Duanın sonunda “Allah’ım kabul et” manasına gelen Amin demek.[109]
- Duayı “ماشاءالله لاحول و لاقوة الا بالله ” (Maşaallah la havle vela kuvvete illa billah) cümlesi ile sonlandırmak.[110]
Hadislerde dua eden kişiye yakışmayacak bazı konulara da işaret edilmiştir:
- İnsan için doğru olup olmayacağı belli olmayan ve ölümün kaldırılması gibi tekvini nizama aykırı (imkânsız) bir şeyi istemek[111]
- Mazlumun zalim konumuna düşecek kadar bedduada aşırıya kaçmak.[112] Elbette bu söz Allah düşmanları ve sitemkarlar için değildir. Zira Kur’an’da bazılarına lanet edilmiştir. Kur’an onlara beddua ve lanet edilmesini emretmiştir.[113]
- İnsanın, sanki kendisinin saadete ulaşmasının yolunu Allah’a öğretircesine iyi istekleri uzatması. Aynı şekilde “Allah’tan, O’nun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Nisa suresi, 32) ayetindeki Allah’ın emrine karşı gelmek.
- Duanın cevabını almakta acele etmek.
- Duaları kafiyeli (Şece’) yapmayı vazife edinmek:[114] Duaları kafiyeli yapmayı vazife edinmek huzu, huşu ve ihlası yok etmekle birlikte kulun fakr ve acz haleti ve kalbin sadece Allah’a yönelmesiyle de çelişmektedir. Ancak İmamlardan nakledilen bazı dualarda vazife gereksinimi olmadan meydana gelenler iyidir.[115] Aynı zamanda rivayetlerde masum İmamların (a.s) inşa ettiği duaların lafızlarını kullanmak, vurgulanmış ve rivayet edilen (مأثور ) dualar nehiy edilmiştir.[116]
Duanın Vakitleri
Masumların (a.s) dua babındaki öğretilerinden bir tanesi de duaların zaman ve mekanının tanıtılması hakkındadır. Yılın bazı önemli günleri dua için en iyi vakitlerdendir:
- Kadir Gecesi.
- Şaban Ayının 15'i.
- Receb Ayının 27’si.
- Ramazan Bayramı.
- Arefe Günü.
- Kurban Bayramı.
- Muharrem Ayının İlk Günü.
- Özel Aylar, örneğin:
- Haftanın Özel Günleri:
- Gece Gündüz İçerisindeki Özel Vakitler.
- Önceki Gecenin Üçte Biri
- Gece Yarısı
- Gecenin Son Üçte Biri
- Seher Vakti
- Güneşin Doğmasından ve Batmasından Önce
- Günün Yarısı
- Ezan Vakti
- Farz Namazlardan Sonra
- Yağmur Yağdığı Zaman
- Kabe’ye Bakıldığı Zaman.
Ve…[117]
Dua Mekanları
- Mekke Şehri
- Mescidu’l Haram
- Kabe ve Kabe’nin yanındaki özel mekanlar:
- Haceru’l Esved’in yanı
- Rükn-ü Yemani
- Hicr-i İsmail
- Mültezem
- Müstecar
- Kabe’nin Kapısı
- Arefe Günü Arafat Sahrası
- Peygamber Efendimizin (s.a.a) kabrinin yanı
- Nebevi Ravza
- İmamların (a.s) Türbeleri
- Kufe ve Sehle Mescidi[118]
Duanın Kabul Olması (İcabeti)
Rivayetlerde duanın kabul olması için bazı şartlar zikredilmiştir. O şartlardan en önemlisi Allah’tan gayrısından vazgeçmek ve bütün benlik ile Allah’a doğru yönelmektir. Eğer kul tamamıyla kullardan ayrılır (ümidini keser) ve hakiki manada Allah’a yönelirse, Allah-u Teala ona her istediğini verir.[119] Bundan dolayı Hz. Ali (a.s) ve diğer İmamların (a.s) sürekli ettiği[120] Münacatı Şabaniye’deki (الهی هب لی کمال الانقطاع الیک) “Allah'ım! Her şeyden kopup, sana yönelmeyi bana bağışla.” dua, en önemli isteklerden biridir.
Hadislerde Allah-u Teala’nın güzel isimlerinden (Esmaü’l Hüsna) bazılarının duanın kabul olmasında etkili olduğuna işaret edilmiştir. Duada, "Rabbi", "Erhame’r Rahimin", "Zü’l Celali ve’l İkram" vb. söylenilmesi tekit edilmiştir.[121] Bazı rivayetlere göre Masumlar (a.s) Allah’ın Esmaü’l Hüsna’sının bir ölçüsü sayılmış ve onların vasıtasıyla duaların kabul olacağı belirtilmiştir.[122]
Aynı şekilde rivayetlerde Allah-u Teala’ya "İsm-i A’zam" ile seslenildiğinde (dua edildiğinde) cevap vereceği ve kulun Allah’tan istediğini ona lütuf edeceği zikredilmiştir.[123]
Duası Kabul Olanlar
Hadis ve tarih kitaplarında Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve diğer masumların (a.s) dualarının kabul olduğu noktasında birçok rivayetler bulunmaktadır. Rivayetler esasınca imamın nişanelerinden biri, duasının (her zaman) kabul olmasıdır.[124] Peygamberler ve imamların yanı sıra, duasının kabul olacağı umudu taşınan başkaları da bulunmaktadır. Örneğin:
- Evliyalar
- Müminler
- Alimler
- Mücahitler
- Müezzinler
- Oruç olan kimse
- Oruç tutan birine iftar veren kimse
- Mazlumlar
- Zor durumda olanlar
- Hastayı ve onu ziyaret eden kişi
- Bebekler
- Babalar
- Gece vakti Allah’ı ananlar
- Allah’ın kazasına razı olanlar.
- Bütün yaratılanlardan umudunu kesen ve yalnızca Allah’a ümit besleyenler.[125]
- Ayrıca başkalarından çokça dua istemek ve hiçbir duayı hatta diğer dinlerin takipçilerinin duasını dahi küçük saymamak tavsiye edilmiştir. Zira insan duasının kimin dilinden kabul olacağını bilmemektedir.[126]
Başkaları İçin Dua
Özellikle anne ve babası olmak üzere insanın, ailesi, çocukları, müminler ve zor durumda kalanlar için dua etmesi iyidir. Çünkü başkalarına dua etmek, duanın kabul olmasına daha yakın ve kendi dualarının da kabul olma sebeplerinden biridir. Rivayetlere göre salih bir babanın evladı için ve salih bir evladın da babası hakkında ettiği dua kabul olur. Aynı şekilde başkalarına hayır duada bulunmak, hayır duasının melekler, geçmiş ve gelecek bütün müminler tarafından dua edene geri dönmesine, gönülden nefret ve kinin temizlenmesine, bereket ve rızkın inişine, meydana gelen olumsuzlukların defedilmesine, günahlardan temizlenmesi ve derecesinin artmasına sebep olur.[127]
Her ne kadar hayır dualarda başkalarını duamıza ortak etmek güzel bir sünnet olsa da, ayet ve rivayetlerde[128] kafir, müşrik ve zalimler hakkında bağışlanma talep etmek nehiy edilmiştir. Çünkü zulmün baki kalması aslında yeryüzünde Allah’ın emirlerine itaatsizliğin olması anlamına gelmektedir.[129] Bundan dolayı Şia mütekellimlerin Hz. Ebu Talib’in iman ettiği noktasında Hz. Peygamberin (s.a.a) Ebu Talip hakkında yaptığı hayır duasını delil olarak getirmektedirler.[130]
Duanın Kabul Olmasını Engelleyen Etkenler
- Günahtan, duanın kabul olmasına engel olan unsurlardan biri olarak söz edilmektedir.[131] Kumeyl duasındaki[132] “Allah'ım! Duanın icabetini önleyen günahlarımı affet.” “Ey Efendim! İzzetinin hakkına senden istiyorum ki amelimin kötülüğü, duamın kabulünü önlemesin” ibaretler bu sözü onaylamaktadır.
- Duaların kabul olmasına engel olan bazı günahlar şunlardan ibarettir:
- Zulüm etmek
- Anne ve Babaya itaatsizlik etmek
- Akrabalarla bağları koparmak
- Zina
- İçki İçmek
- Namazı hafife almak
- Haram yemek
- Haksız yere kan dökmek
- Laf taşımak
- Müzik – şarkı
- İlahi ahitlere vefa göstermemek
- İyiliği Emretmek ve Kötülüğü Nehyetmeyi terk etmek.[133]
- Allah’ın emir ve yasaklarına itina göstermemek.[134]
- Bazı Hatalar:
- Duanın, bazen Allah’ın ilim ve hikmeti esasınca kulun maslahatına uygun olmadığından dolayı kabul olmaması mümkündür. Müminlerin Emiri Hz. Ali’den (a.s) nakledilen bir rivayette Allah’ın kereminin onun hikmetini nakız etmediği belirtilmiş ve bundan dolayı edilen bütün duaların kabul olmayabileceği belirtilmiştir.[139] Çeşitli rivayetlerde şöyle belirtilmiştir: Eğer kulun duası kabul olmazsa, ya daha iyisi ona verilir veya ahiret için biriktirilir veyahut ettiği duası kadar ondan bela defedilir, günahları bağışlanır veya kendisine hasene yazılır.[140]
Bazı hadislerde müminin duasının kabul edilmesinin geciktirilmesi şöyle açıklanmıştır: Allah-u Teala mümin kulunun ses ve inlemesini duymayı sevmekte ve kafirin duasına ise, hemen icabet etmektedir. Zira onun sesini duymayı sevmemektedir. Bundan dolayı duanın geç kabul olması ümitsizliğe veya duayı terk etmeye neden olmamalıdır.[141]
Kelamda Dua
Her ne kadar mütekellimlerin çoğu, kulların bazı isteklerinin gerçekleşmesi hususunda duanın etkili olduğunu kabul etseler de onlardan bazıları, bunun faydasız olduğu ve duanın bazı ahlaki faziletlerle uyuşmadığı temeline dayanarak deliller sunarlar. Bu deliller ahlaki ve kelami olmak üzere iki kısımda incelenebilir:
- Ahlaki bakış açısıyla:
- Dua, gaflet sahibine bir nevi uyarı ve cahil bir kişi için ise, farkındalık yaratmaktadır ki bu durum kulluk adabıyla ters düşmektedir.
- Dua, dua edenin muradının Allah’ın muradına tercih edilmesi ve Allah’a değil de istenilen şeye teveccühtür. Bu da ilahi kazaya razı olmakla terstir.[142]
- Kelami bakış açısıyla:
İlahi ihsan, hikmet ve ilme istinaden şöyle bir delil getirilmiştir ki Allah-u Teala kullarının maslahat ve ihtiyaçlarını bilir ve onları kendi başlarına bırakmaz. Buna binaen, onlar için maslahat olanı muhakkak kılar. Diğer taraftan, kulları için maslahat olmayan şeyleri istemek, caiz değildir. Her iki surette de duanın neticesinde bir fayda yoktur.[143] Yaratılış sisteminde obje ve fenomenler, önceden belirlenmiş ilahi kaza ile varlık kazanacakları bellidir. Varlığı imkansız olan objeler ise, vücuda gelmezler. Bu sebeple her iki halde de duanın, objelerin varlık kazanması veya var olmaması açısından bir rolü yoktur. [144] Mütekellimler bu delilleri tenkit etmişlerdir. Duanın ilk şartı şudur ki dua eden kimse, istediği şeyin Allah’ın kudreti dahilinde olduğunu bilmeli; O'nun kudret ve hikmetini tanımalıdır. Diğeri ise, istediği şeyin güzel bir şey olmasıdır.[145] Ayrıca duadan maksat, ubudiyet ve ihtiyacı belirtmek ve dünyadan koparak tamamen Allah’a yönelmektir. İşte bu delile göre dua, zati itibariyle (icabet edilmesi ya da edilmemesine bakmadan) ibadetten sayılır. Bu durumda duanın ahlaki ve kelami nefyine yer kalmamaktadır.[146]
Gazali, Allah’ın nasıl şerri takdir etmişse, ortadan kalkması için de bir sebep (dua gibi) mukadder kılmış olduğuna inanır.[147]
“Dua, vuku bulacağını bildiğimiz şeyler için olmamalıdır” sorusunun cevabında şunlar söylenmiştir: Kuran’daki duaların bazıları gerçekleşmiş ve gerçekleşeceği belli olan şeyler içindir. Dua, sırf bir fiilin gerçekleşmesi yönünden değildir. Duanın hakikati yakınlaşma ve tevazudur.[148]
Felsefede Dua
İbn-i Sina’nın özellikle "Ta’likat" gibi eserleri, İslam felsefesinde duanın felsefesi beyanının başlangıcı kabul edilir. Sohreverdi, Mir Damat, Sadreddin Şirazi ve hatta Fahr-i Razi gibi Eş’eri mütekellimler, İbn-i Sina’nın bu açıklamalarından oldukça faydalanmışlardır.[149]
İbn-i Sina, duanın felsefesini açıklama hususunda şöyle der: Dua anında, Allah tarafından bir güç olarak dua eden kimseye feyizde bulunur. Bunun etkisiyle dua eden kişi diğer unsurlar üzerinde etki bırakır ve bu unsurlar insanın iradesine teslim olurlar.[150] Aslında filozoflar, duayı felsefi bir asıl ile yani "âli (üstün) olan, safilden (aşağıdaki) etkilenmez ve müteessir olmaz ve âli safile teveccüh etmez" aslı ile uyumlu hale getirme peşindedirler. İbn-i Sina zikredilen bu aslı tevil etmez ve duayı bu durumun ihlali durumlarından saymaz. O, âliyi, safilde dua hissi yaratan ve duanın sebebi olarak değerlendirir.[151]
Ancak Molla Sadra, bu asıl için dua ile de uyumlu olan kendine has bir tefsire sahiptir. Molla Sadra “Allah ve emir alemindeki melekut gibi yenilenme ve değişimden münezzeh olan âli” ve “nefis alemindeki melekut gibi değişim ve etkilenmeye müsait olan âli” şeklinde "âli"yi ikiye ayırır. Duayı da melekuti nefsani cevherlerde etki ettiği ve onların da icabet ettiği şeklinde yorumlar.[152]
Filozoflar, düşünce ve fikrin akıl ve zihin aleminin neticesiyle hasıl olması gibi, duanın da istenilen şeyin dış ve gerçek alemde hasıl olmasına bağlar. Bu yüzden duanın, ilke ve esasları harekete geçiren ve hekimin zikri olduğunu söylemişlerdir.[153]
Filozoflar, duanın kaza ve kader ile ilişkisi hakkında duanın, kaza ve kader egemenliğindeki şeylerin vuku bulmasındaki sebeplerinden biri olduğuna inanırlar. Buna binaen dua, sebep-sonuç düzenini oluşturan sebeplerin dışında ve bir dış etken değildir. İbn-i Sina’ya göre Allah, nasıl ilacı tedavi için sebep kılmışsa, duayı da istenen şeylerin gerçekleşmesi için gerekli sebeplerden biri kılmıştır.[154]
Duanın önemi bazı filozoflar katında o kadar büyüktür ki bazı yerlerde Masum İmamlardan (a.s) gelen dualara açıklama ve haşiye yazmışlardır. Örneğin Sahifei Seccadiye’ye Şehy Bahai ve Feyzi Kaşani’nin haşiye yazması ve Molla Hadi Sebzivari’nin Cevşen-i Kebir ve Sabah duasına açıklama yazması gibi. Bazen de Farabi’nin Duası,[155] İbn-i Sina’nın Hutbe’tut-Temcid duası[156] ve Sohreverdi’nin Hikmetu’l Eşrak [157] ve Heyakilu’n Nur [158] gibi bazı eserlerinin sonunda olduğu gibi, kendileri felsefi terim ve sözcükler kullanarak dualar oluşturmuşlardır.
Tasavvuf ve İrfanda Dua
Dua, ariflerin dilinde günahkarların merdiveni, mahbuba olan iştiyak dili, dost ile yazışma,[159] Hz. Hak karşısında utangaç bir dille söylenen söz[160] ve kulun bedenini onunla süslediği bir hizmet olarak vasfedilmiştir. Allah’ın kullarına dua etmelerini emrettiği için de dua, Allah’ın fermanına uymaktır.[161]
Hicri beşinci yüzyılda yaşayan Ebul Kasım Kuşeyri risalesinde, duayı “İrfani Makamlar” zümresine ekleyerek, sofilerin bu alanda belirttikleri görüşler içerisinden nispeten kapsamlı bir şekil sunmuştur. Bu durum, ondan sonraki eserlerde ve sözlerde az çok tekrar edilmiş ve daha da genişletilmiştir. Kuşeyri, ariflerin “Dua etmek mi daha iyi, yoksa susmak mı?” alanındaki görüşlerini dört kısma ayırmıştır:
- Dua, icabet edilsin ya da edilmesin bir çeşit ibadettir ve yerine getirmek, onu terk etmekten daha iyidir.[162]
- İlahi kaza ve isteğe karşı susmak ve sükut etmek, dua etmekten iyidir.[163] Bazen de kulun edep ve hayası, duayı terk etmeye sebep sayılmıştır.[164]
- Bir grup da bu iki görüşü bir araya getirmiş ve dua etmenin ilahi mukadderata kalben razı olmakla ters düşmediğini söylemişlerdir.[165]
- Bazıları da duayı irfani bir kavram olan “vakit” ile birleştirip, dua etmenin veya sükut etmenin, dua eden kimsenin vaktine bağlı olduğunu söyleyerek, bu vaktin (insana galebe çalan hal) kulun dua etmesini ya da sükut etmesini tayin ettiğine inanırlar.[166]
Kuşeyri[167] basit bir bölme ile duayı ifade etme açısından üç kısma ayırmıştır ki sonraları İbn-i Arabi bunu daha da genişletmiştir.
- Sözleriyle olan umumun duası.
- Ameliyle olan zahitlerin duası.
- Halleriyle olan ariflerin duası.
İbn-i Arabi, duanın icabeti kavramı ve mekanizması hakkında şu inancı taşır ki duanın icabeti ve kulların istemleri aslında, Allah’ın bir nevi onlar üzerinde minnet koymasıdır. Allah’ın kuluna yakınlığı, insanın kendine yakınlığı gibi olduğundan, o halde dua ve ona icabet arasında zamansal bir aralık yoktur.[168] Ve Bakara suresinin 186. ayetine göre Allah-u Teala, kullarının duasına icabet etmeyi garanti etmiş olduğundan, kullar kendi istem şekillerini sunmakta dikkatli olmalıdır. Tercihen dualarını kesin bir şekilde belirlememeli ve eğer etmişlerse de kendileri için hayır ve selamet olanı istemelidirler..[169]
Ariflerin bakışında dua altı kısımdan oluşmaktadır:
- İstek (Fakr-ı Zati)
- Garez ve Hedef (Ma Yehtacu ileyh)
- İhtiyacın Kaynaklandığı Şey
- Dua ve İsteğin Tahakkuk Etmesine Neden Olan Teveccüh
- Duanın Zahir Olduğu Dil
- İlahi İcabet.[170]
Ariflerin Bakışında Duanın Adabı
- Edebe uymak ve hükmeder gibi değil de yoksulluk ve muhtaçlık dilinden yararlanmak.[171]
- Sadece dilde değil, kalben olmalı.[172]
- Duada ısrarcı olmak.[173]
- Günahları itiraf etmek.[174]
- Dua vakitlerine dikkat etmek.[175]
Ariflerin Bakışında Duanın Kabul Olma Şartı
- Helal lokma yemek.[176]
- Dua edenin doğru ve basiretli bir şekilde dua edileni tanıması.[177]
- Kırık kalp, üzüntü ve sıkıntıdan dolayı dua etmek.[178]
Hasan Basri, Hallac, Beyazıtı Bestami, Cüneyd-i Bağdadi, Zunnunu Mısri ve İbn-i Ataullah İskenderi gibi bazı ariflerin duası önemli telakki edilmiş ve önemli tasavvuf kitaplarının bazı bölümlerinde bu zatların duasına yer verilmiştir.[179]
Me’sur Dualar
Şia ve Sünni hadis kitaplarında günün saatleri, kameri aylar, bazı özel zaman ve mekanlar için, ayrıca insanın karşılaştığı olaylar, durumlar ve haller için Kuran’dan ve Kuran dışı dualar ve zikirler mevcuttur. "Amelu'l Yevm ve Leyletu'n Nisai", "Ed-Dua Taberani" kitabı, İbn-i Tavus’un "İkbalu'l-Amal" kitabı ve Yahya b. Şeref Nevevi’ye ait "Kitabu'l-Ezkar" eserlerine kısa bir bakış, herhangi bir duanın rivayet edilmediği hemen hemen hiçbir zamanın veya mekanın olmadığını gösterir.
Ehlisünnette zikredilen rivayetler, daha çok kısa ve yakın zamandaki dualar haricindeki duayı nakleden veya yazan kişinin adıyla tanınır ve genellikle özel bir isim taşımaz. "Kerehi" adıyla meşhur olan "Hızır Duası" gibi.[180] Ancak Şia kaynaklarda rivayet edilen dualar genelde uzundur. İlk Şia kaynaklarda duaların genelde bir ismi yoktur. Öyle görünüyor ki daha yakın döneme ait dualar, özel isimler almaya başlamıştır. Şia kaynaklarında yer alan bazı uzun dualar şunlardır:
- İhticab Dualar
- İtikadi Dualar
- Ümmü Davud’un Duaları
- Tevessül Duaları
- Cevşen-i Sağir Duası
- Harik Duası
- Kur’an Hatmi Duası
- Tayir-i Rumi Duası
- Eberat Duası
- Aşerat Duası
- Ahd Duası
- Karik Duası
- Mucir Duası
- Meşlul Duası
- Mekarimu’l Ahlak Duası
- Nur Duası
- Kumeyl Duası
- Nudbe Duası
- Ziyaret-i Camiayı Kebire
- Aşura Ziyareti
- Varis Ziyareti
Kaynakça
- ↑ Makalenin kaynağı: Danişname-i Cihan-ı İslam, c. 14, s. 745 – 769.
- ↑ İbn-i Faris, “دعو” (d-e-v) kelimesi.
- ↑ Ebu Hilal Askeri, s. 534.
- ↑ Cuheri, “دعو” (d-e-v) kelimesi.
- ↑ Tusi, et-Tibyan, A’raf Suresi, 55.
- ↑ Tevbe Suresi, 103; Ahzab Suresi, 56.
- ↑ Zümer Suresi, 9.
- ↑ Örnek olarak bkz: İbrahim Suresi, 34; Hud Suresi, 47.
- ↑ Hud Suresi, 45; Enbiya Suresi, 76.
- ↑ Hud Suresi, 75.
- ↑ A’raf Suresi, 38; Gafir Suresi, 52.
- ↑ A’li İmran Suresi, 61.
- ↑ Halil b. Ahmed, “Behl” ve “Evvah” kelimesi; Ebu Ubeyd, c. 4, s. 231; İbn-i Kuteybe, “Salat” kelimesi; Cuheri, “Behl”; Ebu Hilal Askeri; İbn-i Manzur, “Evvah” ve “Kunut” kelimesi.
- ↑ A’raf Suresi, 5; Enbiya Suresi, 15; Meryem Suresi, 91.
- ↑ Ahzab Suresi, 4 - 37.
- ↑ Muhammed Fuad Abdulbaki, “Deave” kelimesi.
- ↑ İsra Suresi, 52; Rum Suresi, 25.
- ↑ İsra Suresi, 52.
- ↑ Tabatabai, Yunus Suresi, 25. ayetin açıklaması.
- ↑ Enfal Suresi, 24.
- ↑ Yusuf Suresi, 108; Rad Suresi, 36; Fussilet Suresi, 33.
- ↑ Kehf Suresi, 57.
- ↑ Müminun Suresi, 73.
- ↑ Gafir Suresi, 41.
- ↑ Al-i İmran Suresi, 172; Rad Suresi, 18.
- ↑ Rad Suresi, 18; Ahkaf Suresi, 32.
- ↑ Bakara Suresi, 221; İbrahim Suresi, 220; Kasas Suresi, 41; Lokman Suresi, 21; Fatır Suresi, 6.
- ↑ Örnek olarak bkz: Meryem Suresi, 48; Gafir Suresi, 12; Cin Suresi, 18 - 20.
- ↑ Taberi, Tusi, et-Tibyan; Zamahşeri; Fazl b. Hasan Tabersi; Fahr-i Razi; Tabatabai, Meryem Suresi, 48; Gafir Suresi, 12 ve Cin Suresi, 18 - 20.
- ↑ Taberi, Ayyaşi; Tusi, et-Tibyan; Fazl b. Hasan Tabersi; Tabatabai, Enam Suresi, 52.
- ↑ Taberi, Tusi, et-Tibyan, a.g.e.
- ↑ Taberi, Tusi, et-Tibyan; Zamahşeri; Tabatabai, Cin Suresi, 18 - 20.
- ↑ Tusi, et-Tibyan; Fahr-i Razi; Tabatabai, Enam Suresi, 40 – 41; İsra Suresi, 67.
- ↑ Fazl b. Hasan Tabersi, Gafir Suresi, 60.
- ↑ Tabatabai; İbn-i Aşur, Gafir Suresi, 60.
- ↑ Tabersi; Kurtubi, Bakara Suresi 186.
- ↑ Fazl b. Tabersi; Fahr-i Razi ve Tabatabai, ayetin açıklamasında.
- ↑ Halil b. Ahmed; Cuheri; İbn-i Fars, “Cevebe” kelimesi.
- ↑ Cuheri; İbn-i Manzur, “جوب” (c-v-b) ve “مجیب” (mucib) kelimesi; Hud Suresi, 61.
- ↑ İbn-i Esir, “جوب” (c-v-b) kelimesi.
- ↑ Bakara Suresi, 186; Gafir Suresi, 60.
- ↑ Enam Suresi, 41.
- ↑ Neml Suresi, 62.
- ↑ Tabatabai, Bakara Suresinin 186. ayetinin açıklamasında.
- ↑ Tusi, et-Tibyan; Fahr-i Razi, İbrahim suresi 34, Enam suresi 41 ve Gafir suresi 60; Zamahşeri; Fazl b. Hasan Tabersi, İbrahim suresi 34.
- ↑ Tusi, et-Tibyan; Zamahşeri; Fazl b. Hasan Tabersi; Fahr-i Razi, ayetin açıklamasında.
- ↑ İbrahim suresi 37. ayetin açıklamasında.
- ↑ Zamahşeri, ayetin açıklamasında.
- ↑ Fahr-i Razi, ayetin açıklamasında.
- ↑ Fazl b. Hasan Tabersi, ayetin açıklamasında.
- ↑ Neml suresi, 62; Enam suresi, 41.
- ↑ Taberi, Fazl b. Hasan Tabersi, Feyz-i Kaşani; Tabatabai, Enbiya Suresi, 87 – 88. ayetin açıklamasında.
- ↑ Mekatıl b. Süleyman; Taberi; Tusi, et-Tibyan; Zamahşeri; Fazl b. Hasan Tabersi; Fahr-i Razi; Tabatabai, Enbiya Suresi 90. ayetin açıklamasında.
- ↑ A’raf Suresi, 56.
- ↑ Mekatıl b. Süleyman; Taberi; Tusi, et-Tibyan; Zamahşeri; Tabatabai, ayetinin açıklamasında.
- ↑ Taberi; Tusi, et-Tibyan; Zamahşeri; Fazl b. Hasan Tabersi; Fahr-i Razi; Tabatabai, ayetinin açıklaması ve Tabatabai, Bakara Suresinin 186. ayetinin açıklamasında.
- ↑ Kurtubi; Tabatabai, Gafir Suresinin 14. ayetinin açıklamasında.
- ↑ A’raf Suresi, 180.
- ↑ Allame Tabatabai, A’raf Suresi, 155 ve 180. ayetin açıklamasında; Bakara Suresi 285 ve 286; Meryem Suresi, 3.
- ↑ A’raf Suresi, 55.
- ↑ Fahr-i Razi, A’raf Suresi, 55. ayetin açıklamasında.
- ↑ A’raf Suresi, 56.
- ↑ Secde Suresi, 16.
- ↑ Taberi; Fazl b. Hasan Tabersi; Feyzi Kaşani, A’raf Suresi, 55 – 56; Meryem Suresi, 2 – 3; Secde Suresi, 16.
- ↑ Nisa Suresi, 32.
- ↑ İbn-i Ebi Hatem; Zamahşeri; Beyzavi, A’raf Suresi, 55.
- ↑ Taberi; Fazl b. Hasan Tabersi; Fahr-i Razi, Müzzemmil suresi, 8. ayetin açıklamasında; Bakara suresi, 186 ve Gafir suresi, 14.
- ↑ A’raf suresi, 33; Müminun suresi, 26; İbrahim suresi, 37 – 41; Ankebut suresi, 30; Yusuf suresi, 101; Yunus suresi 88; Neml suresi, 19; A-li İmran suresi, 38 ve Maide suresi, 114.
- ↑ Al-i İmran suresi, 36 – 36; Tahrim suresi, 11; Kehf suresi, 10; A’raf suresi, 12; Al-i İmran suresi, 53.
- ↑ Al-i İmran suresi, 160, 147, 193 – 194; Nisa suresi, 75; Furkan suresi, 65; Tahrim suresi, 8 ve …
- ↑ İsra suresi, 24, 80; Taha suresi, 114; Müminun 118; Kur’an-i dualarda fert ve grupların dualarının ayrıştırılması bkz: c. 13, s. 527 - 548.
- ↑ Tusi, et-Tibyan, Şuara suresi 83. ayetin açıklamasında; Fahr-i Razi; Tabatabai, Al-i İmran suresi 147.
- ↑ İbrahim suresi, 35 -41; Meryem suresi, 4 – 10; Şuara suresi, 83.
- ↑ Enbiya suresi, 89.
- ↑ A’raf suresi, 89.
- ↑ Müminun suresi, 89.
- ↑ Zamahşeri; Fahr-i Razi, bu ayetin açıklamasında; Al-i İmran 147.; Fahr-i Razi; Tabatabai, bu ayetin açıklamasında: A’raf suresi, 151 ve 155.
- ↑ Fahr-i Razi, s. 35; Tabatabai, A’raf Suresi, 155.
- ↑ Fahr-i Razi, Şuara suresi, 78 – 87; Gafir suresi, 7; Tabatabai, İbrahim suresi, 39 ve c. 6, s. 268 – 274.
- ↑ Meryem suresi, 4 – 6.
- ↑ Fahr-i Razi, Ahkaf suresi, 15. ayetin açıklamasında .
- ↑ Tabatabai, Bakara suresi, 286. ayetin açıklamasında.
- ↑ İsra suresi, 24.
- ↑ Muhammed suresi, 19.
- ↑ A’raf suresi, 151; İbrahim suresi, 41; Nuh suresi, 28; Şuara suresi, 82; Enbiya suresi, 87; Gafir suresi, 55; Muhammed suresi, 19 ve Nasr suresi 3..
- ↑ Tusi, et-Tibyan; Fazl b. Hasan Tabersi, A’raf suresi, 151, Şuara suresi, 82, Muhammed suresi, 19 ve Nasr suresi 3. ayetinin açıklamasında.
- ↑ Zamahşeri; Fazl b. Hasan Tabersi, Şuara suresi 82. ayetin açıklaması.
- ↑ Fahr-i Razi, Şuara suresi, 87; Tabatabai, Şuara suresi, 82. ayetinin açıklamasında ve c. 6, s. 366 - 377.
- ↑ Taberi; Cessas; Zamahşeri; Beyzavi, Bakara suresi, 124. ayetin açıklaması.
- ↑ Tusi, et-Tibyan; Fazl b. Hasan Tabersi, Feyzi Kaşani; Tabatabai, Bakara suresi, 124. ayetin açıklaması.
- ↑ Allame Tabatabai, Bakara 124.
- ↑ Al-i İmran suresi, 159; Nur suresi, 62, Mümtehine suresi, 12.
- ↑ Nisa suresi, 64.
- ↑ Tusi, et-Tibyan, Zamahşeri; Fazl b. Hasan Tabersi, Nisa suresi, 64; Fahr-i Razi, Nisa suresi, 64 ve Al-i İmran suresi, 193 - 195. ayetin açıklaması.
- ↑ Yusuf Suresi, 97 - 98.
- ↑ Kuleyni, c. 2, s. 468 – 470; İbn-i Babeveyh, Sevabu’l A’mal, s. 26; Hakim-i Nişaburi, c. 1, s. 490.
- ↑ Buhari, 1406, s. 154; Kuleyni, c. 2, s.466 – 467; Hakim-i Nişaburi, c. 1, s. 491.
- ↑ Kuleyni, c. 2, s.466 – 470.
- ↑ Hoi, S. 391 - 393.
- ↑ İbn-i Babeveyh, Uyun-u Ahbaru’r Rıza (a.s), s. 137.
- ↑ Berki, c. 1, s. 52; Nesai, c. 5, s. 313; Kuleyni, c. 3, s. 478; Tusi, Tehzibu’l Ahkam, c. 3, s. 313.
- ↑ Buhari, c. 4, s. 16; Tirmizi, c. 5, s. 325; Kuleyni, c. 2, s. 476, 486 – 487, 491, 504, c. 8, s. 407 – 408; İbn-i Babeveyh, Kitabu Men la Yehduruhu’l Fakih, c. 1, s. S. 432; Hazzaz-ı Razi, s. 39.
- ↑ İbn-i Babeveyh, İlelu’ş Şerai’, c. 1, s. 1782; Hürrü Amuli, c. 7, s. 114.
- ↑ Mü’minun suresi 74.
- ↑ Müzzemmil suresi, 8.
- ↑ Kummi, c. 2, s. 392; Ebu Davud, c. 1, 254; Kuleyni, c. 2, 479 – 480; Hakim-i Nişaburi, c. 2, s. 538; Hasan b. Fazl Tabersi, s. 317.
- ↑ Kuleyni, c. 2, s. 476 – 478; Meclisi, c. 90, 343 – 352.
- ↑ Nehcü’l Belağa, 176. Hutbe; Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 138; Kuleyni, s. 474 – 476, c. 3, s. 309; Taberani, 1413, s. 28; Gazali, 1412, c. 1, s. 406.
- ↑ İbn-i Babeveyh, Meaniu’l Ahbar, c. 349; es-Sahifetu’s Seccadiye, 34, 36 ve 44. Dua; Taberani, 1413, s. 89; Tusi, el-Emali, s. 371; Meclisi, c. 83, s. 249 ve c. 91, s. 87.
- ↑ Ebu Davud, c. 1, s. 254; Kuleyni, c.2, s. 471, 521; Tusi, Misbahu’l Müctehit, s. 46, 68, 82.
- ↑ Kuleyni, c. 3, s. 260; İbn-i Babeveyh, el-Emali, s. 600 – 601, İbn-i Fehd-i Hilli, s. 30.
- ↑ .
- ↑ Bakara suresi, 88, 159; Nisa suresi, 93 ve Mesed suresi, 1.
- ↑ Müslim b. Haccac, c. 8, s. 18; İbn-i Babeveyh c. 2, s. 1422; Kuleyni c. 2, s. 472 – 490; İbn-i Babeveyh, el-Emali, s. 398; İbn-i Hacer-i Askalani.
- ↑ Gazali, 1412, c. 1, s. 405 – 406; İbn-i Tavus, 1409, s. 19; Nevevi, c. 17, s. 41.
- ↑ Kuleyni, c. 2, s. 527; Ramhormozi, s. 531; İbn-i Babeveyh, Kemaluddin, c. 2, s. 351.
- ↑ Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 383, c. 3, s. 94; Müslim b. Haccac, c. 2, s. 176; Tirmizi, c. 5, s. 223; Kuleyni, c. 2, s. 477 – 478, 522 – 525, c. 3, s. 414 – 416, c. 4, s. 67, 155; İbn-i Babeveyh, el-Emali, s. 671, 354, 701; Taberani, 1404, c. 8, s. 169; Gazali, 1361, c. 1, s. 260 – 261.
- ↑ Eş’ari Kummi, s. 140; Kuleyni, c. 4, s. 409 – 411, 530 – 532, 551; Gazi Numan, c. 1, s. 293; İbn-i Babeveyh, el-Emali, s. 684; Tusi, Tehzibu’l Ahkam, c. 6, s. 35, 108; Muttaki Hindi, c. 12, s. 194 - 222.
- ↑ Kuleyni, c. 2, s. 66, 148; Muttaki Hindi, c. 3, s. 703.
- ↑ İbn-i Tavus, 1414 – 1415, c. 3, s. 295 - 299.
- ↑ Berki, c. 1, s. 35; Tirmizi, c. 5, s. 190 – 194; İbn-i Babeveyh, et-Tovhid, s. 195.
- ↑ Kuleyni, c. 3, s. 309; İbn-i Babeveyh, el-İmame, s. 54.
- ↑ es-Sahifetu’s Seccadiye, 43. Dua; Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 245; Ebu Davud, c. 1, s. 254; İbn-i Babeveyh, Fezail, s. 35.
- ↑ İbn-i Babeveyh, Kitabu el-Hisal, c. 2, s. 528; İbn-i Babeveyh, Meaniu’l Ahbar, s. 102.
- ↑ Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 477; Kuleyni, c. 2, s. 62, 148, 178, 352, 509 – 510, c. 3, s. 117, c. 8, s. 48; Taberani, 1413, s. 33; Muttaki Hindi, c. 4, s. 314; Meclisi, c. 90, s. 357.
- ↑ Kuleyni, c. 4, s. 17; İbn-i Fehd-i Hilli, s. 120; Suyuti, c. 1, s. 152.
- ↑ Sahife-i Seccadiye, 63 ve 64. Dua; İbn-i Babeveyh İlelu’ş Şerai’, c. 1, s. 182; Kef’emi, s. 617 – 618; Sen’ani, c. 2, s. 217; Ahmed b. Hanbel, c. 6, s. 452; Kuleyni, c. 2, s. 507 – 508, 510; İbn-i Babeveyh, Sevabu’l A’mal ve İkabu’l A’mal, s. 145; Mufid, 1414, c. 1, s. 304 ve Nevevi, c. 5, s. 246 - 249.
- ↑ Tevbe suresi, 113 - 114.
- ↑ Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 99; Ayyaşi, c. 2, s. 114.
- ↑ Mufid, 1413, s. 27; İbn-i Ebi’l Hadid, c. 14, s. 65 – 84; Emini, c. 8, s. 3 - 29.
- ↑ Kuleyni, s. 271 - 296.
- ↑ Tusi, Misbahu’l Müctehit, s. 844 - 845.
- ↑ Berki, c. 1, s. 107; Tirmizi, c. 3, s. 317; Kuleyni, c. 2, s. 334, 448, c. 6, s. 433; Taberani, 1404, c. 19, s. 374; Taberani, 1415 – 1416, c. 2, s. 99; Gazali, 1361, c. 1, s. 262.
- ↑ İbn-i Ebi Şeybe, c. 8, s. 609; Kuleyni, c. 2, s. 510 – 511, c. 5, s. 77 – 79; Hakim-i Nişaburi, c. 2, s. 302.
- ↑ Cuma suresi, 10.
- ↑ Furkan suresi, 67.
- ↑ Bakara suresi, 282.
- ↑ Nisa suresi, 5.
- ↑ Leysi Vasıti, s. 151.
- ↑ İbn-i Ebi Şeybe, c. 7, s. 24; Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 18; Tirmizi, c. 5, s. 240; Kuleyni, c. 2, s. 253; Hakim-i Nişaburi, c. 1, s. 494.
- ↑ Himyeri, s. 386; Kuleyni, c. 2, s. 488 – 490; Taberani, 1415 – 1416, c. 8, s. 216.
- ↑ Fahr-i Razi, 1364, s. 84; Fahr-i Razi, 1407, s. 270 - 271.
- ↑ Fahr-i Razi, 1364, s. 83; İbn-i Fehd-i Hilli, s. 22.
- ↑ Fahr-i Razi, 1364, s. 83; Fahr-i Razi, 1407, c. 7, s. 269.
- ↑ Alemu’l Huda, 1411, s. 605.
- ↑ Fahr-i Razi, 1364, s. 87; İbn-i Fehd-i Hilli, s. 22.
- ↑ Gazali, 1406, c. 4, s. 370 - 373.
- ↑ Alemu’l Huda, 1411, s. 605 – 606; Tusi, Hamd suresi, 6.
- ↑ Mir Damat, Kabasat, s. 452 – 454; Sadruddin Şirazi, Hikmeti Mütaaliye, Sefer 3, c. 1, s. 403 - 406.
- ↑ İbn-i Sina, 1404, s. 48.
- ↑ İbn-i Sina, 1404, s. 47 - 48.
- ↑ Sadruddin Şirazi, el-Hikmetu’l Mütaaliye, Sefer 3, c. 1, s. 402 - 403.
- ↑ Sohreverdi, c. 1, s. 119; Baba Efzel Kaşani, s. 656; Sadruddin Şirazi, Sefer 3, c. 1, s. 404.
- ↑ İbn-i Sina, 1404, s. 48; Sadruddin Şirazi, Sefer 3, c. 1, s. 403 - 404.
- ↑ Farabi, Duayı Azim, s. 89 - 91.
- ↑ Ağa Bozorg-u Tahrani, c. 7, s. 202; Minzevi, c. 1, s. 225 - 226.
- ↑ Mecmuayı Musannefat, c. 2, s. 260.
- ↑ Mecmuayı Musannefat, c. 3, s. 108.
- ↑ Kuşeyri, s. 385.
- ↑ Kuşeyri, 386.
- ↑ Ebu Nasr-i Sarrac, s. 262 - 263.
- ↑ Kuşeyri, s. 380; İbn-i Ataullah İskenderi, s. 120.
- ↑ Kuşeyri, s. 380; Ensari, 343.
- ↑ İbn-i Ataullah İskenderi, 123 - 131.
- ↑ Kuşeyri, s. 380.
- ↑ Kuşeyri, s. 380; İzzuddin Kaşani, s. 326 - 327.
- ↑ Kuşeyri, s. 385.
- ↑ İbn-i Arabi, el-Futuhatu’l Mekkiyye, c. 4, s. 255, s. 177; Sadruddin Konevi, 1374, s. 80.
- ↑ İbn-i Arabi, el-Futuhatu’l Mekkiyye, c. 4, s. 177 ve Sadruddin Konevi, 1374, s. 80.
- ↑ Daha fazla bilgi için: Fenari, s. 561 - 573.
- ↑ Mevlevi, c. 1, Defter 1, Beyt 2506 – 2507, c. 3, Defter 5, Beyt 773 – 779; Sülemi, s. 51.
- ↑ Kuşeyri, s. 382; Attar, s. 610.
- ↑ Mevlevi, c. 3, Defter 6, Beyt 2344.
- ↑ Mevlevi, c. 2, Defter 4, Beyt 1388 - 1389.
- ↑ İbn-i Arabi, el-Futuhatu’l Mekkiyye, c. 4, s. 477.
- ↑ Kuşeyri, 382.
- ↑ Sadruddin Konevi, 1381, s. 280 - 281.
- ↑ Herkuşi, s. 404; Kuşeyri, 385; Mevlevi, c. 3, Defter, 5, Beyt 493.
- ↑ Ebu Nasr-i Sarrac, s. 257 – 263; Herkuşi, s. 404 – 409; İbn-i Ataullah İskenderi, s. 195 – 213.
- ↑ Ebu Talip Mekki, c. 1, s. 21 – 31; Gazali, s. 425 - 431.
Bibliyografi
- Kur’an-ı Kerim.
- İbn-i Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, Baskı: Muhammed Ebulfazl İbrahim, Kahire, 1385 – 1387 / 1965 – 1967, Baskı: ofset, Beyrut.
- İbn-i Ebi Hatem, Tefsiru Kur’anu’l Azim, Baskı: Es’ad Muhammed Tayyib, Sayda, 1419 / 1999.
- İbn-i Babeveyh, Ali b. Hüseyin, el-İmame ve’t Tebsire mine’l Hiyre, Kum, 1363.
- İbn-i Babeveyh, Muhammed b. Ali, el-Emali, Kum, 1417.
- İbn-i Babeveyh, Muhammed b. Ali, et- Tovhid, Baskı: Haşim Hüseyni Tahrani, Kum, 1398.
- İbn-i Babeveyh, Muhammed b. Ali, Sevabu’l Amal ve İkabu’l A’mal, Kum, 1368.
- İbn-i Babeveyh, Muhammed b. Ali, İlelu’ş Şerai’, Necef, 1385 – 1386 / Baskı: ofset, Kum.
- İbn-i Babeveyh, Muhammed b. Ali, Uyunu Ahbaru’r Rıza (a.s), Kum, 1384.
- İbn-i Babeveyh, Muhammed b. Ali, Fezailu’l Eşhuru’s Selase, Baskı: Kulam Rıza İrfaniyan, Beyrut, 1412 / 1992.
- İbn-i Babeveyh, Muhammed b. Ali, Kitabu’l Hisal, Baskı: Ali Ekber Gaffari, Tahran, 1362.
- İbn-i Babeveyh, Muhammed b. Ali, Kitabu Men la Yehduruhu’l Fakih, Baskı: Ali Ekber Gaffari, Tahran, 1392.
- İbn-i Babeveyh, Muhammed b. Ali, Kemalu’d Din ve Tamamu’n Nime, Baskı: Ali Ekber Gaffari, Tahran, 1363.
- İbn-i Babeveyh, Muhammed b. Ali, Meaniu’l Ahbar, Baskı: Ali Ekber Gaffari, Tahran, 1361.
- İbn-i Tavus, 1409, el-Eman mine’l Ahtari’l Asfari ve’l Ezman, Kum, 1409.
- İbn-i Fehd-i Hilli, Uddedu’t Dai ve Necahu’s Sa’i, Baskı: Ahmed Muvahhidi Kummi, Kum, Mektebetu’l Vicdani.
- İbn-i Kuteybe, Garibu’l Hadis, Beyrut, 1408 / 1988.
- İbn-i Manzur.
- Ebu Davud, Süleyman b. Eş’a Süneni Ebi Davud, Kahire, 1421 / 2000.
- Ebu Abiyd, Garibu’l Hadis, Haydarabad Diken, 1384 – 1387 / 1964 – 1967.
- Ebu Hilal Askeri, Mu’cemu’l Furuku’l Lugaviyye, el-Havi li Kitabi Ebi Hilal el-Askeri ve cüz’en min kitabi es-Seyyid Nuruddin el-Cezayiri, Kum, 1412.
- Ahmed b. Hanbel, Müsned-ü el-İmam Ahmed b. Hanbel, Beyrut, Daru Sadır.
- Eş’ari Kummi, Ahmed b. Muhammed, Kitabu en-Nevadir, Kum, 1408.
- Emini, Abdu’l Hüseyin, el-Gadir fi’l Kitabi ve’s Sünne ve’l Edeb, c.8, Beyrut, 1387 / 1967.
- Buhari, Edebu’l Müfred, Beyrut, 1406 / 1986.
- Berki, Ahmed b. Muhammed, Kitabu’l Mahasin, Baskı: Celaluddin Muhdis Ermevi, Tahran, 1330.
- Beyzavi, Abdullah b. Ömer, Envaru’t Tenzil ve Esraru’t Te’vil, Mısır, 1388 / 1968, Baskı: ofset, Tahran, 1363.
- Tirmizi, Muhammed b. İsa, Sünenu’t Tirmizi ve Huve’l Camiu’s Sahih, c. 3 ve 5, Baskı: Abdurrahman Muhammed Osman of, Beyrut, 1403 / 1983.
- Cessas, Ahmed b. Ali, Ahkamu’l Kur’an, Baskı: Abdusselam Muhammed Ali Şahin, Beyrut, 1415 / 1994.
- Cuheri, İsmail b. Hammad, es-Sihah: Tacu’l Lugat ve Sihahu’l Arabiyye, Baskı: Ahmed Abdulgafur Attar, Kahire, 1376, Baskı: ofset, Beyrut, 1407
- Hakim-i Nişaburi, Muhammed b. Abdullah, el-Müstedrek ale’s Sahiheyn, Baskı: Yusuf Abdurrahman Maraşlı, Beyrut, 1406.
- Hürrü Amuli, Vesailu’ş Şia.
- Himyeri, Abdullah b. Cafer, Kurbu’l Esnad, Kum, 1413.
- Hazzaz-ı Razi, Ali b. Muhammed, Kifayetu’l Eser fi’n Naksi ale’l Eimmetu’l İsna Aşer, Baskı: Abdullatif Hüseyni Kuh Kemeri-i Hoi, Kum, 1401.
- Halil b. Ahmed, Kitabu’l Ayn, Baskı: Mehdi Mahzumi ve İbrahim Samerrai, Kum, 1409.
- Hoi, Ebu’l Kasım, el-Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, Beyrut, 1395 / 1975.
- Ramhormozi, Hasan b. Abdurrahman, el-Muhaddisu’l Fadıl beyne’r ravi ve’r Rai, Baskı: Muhammed Uccac Hatib, Beyrut, 1420 / 2000.
- Zamahşeri, Tefsir.
- Es-Sahifetu’s Seccadiyye, Ali b. Hüseyin (a.s), Dördüncü İmam, Baskı: Muhammed Bakır Muvahhidi Ebtehi, Kum, 1411.
- Sen’ani, Abdurrezzak b. Hammam, el-Müsennif, Baskı: Habiburrahman A’zami, Beyrut, 1403 / 1983.
- Tabatabai, Muhammed Hüseyin, el-Mizan.
- Taberani, Ahmed, Kitabu’d Dua, Baskı: Mustafa Abdulkadir Ata, Beyrut, 1413.
- Taberani, Ahmed, el-Mucemu’l Evset, Baskı: Ebu Muaz Tarık b. Evzullah, Kahire, 1415 – 1416.
- Taberani, Ahmed, el-Mucemu’l Kebir, Baskı: Muhammed Abdulmecid Selefi, Baskı: ofset, Beyrut, 1404.
- Tabersi, Hasan b. Fazl, Mekarimu’l Ahlak, Baskı: Muhammed Hüseyin A’lemiof, Beyrut, 1392 / 1972.
- Tabersi, Fazl b. Hasan.
- Taberi, Cami’.
- Tusi, Muhammed b. Hasan, el-Emali, Kum, 1414.
- Tusi, et-Tibyan fi Tefsiri’l Kur’an, Baskı: Ahmed Habib Kasir Amuli, Beyrut.
- Tusi, Tehzibu’l Ahkam, Baskı: Hasan Musevi Horsan, Beyrut, 1401 / 1981.
- Tusi, Misbahu’l Müctehid, Beyrut, 1411 / 1991.
- Ayyaşi, Muhammed b. Mes’ud, Kitabu’t Tefsir, Baskı: Haşim Rasuli Mahallati, Kum, 1380 – 1381.
- Gazali, Muhammed b. Muhammed, İhyau Ulumu’d Din, Beyrut, 1412 / 1992.
- Gazali, Kimyayı Saadet, Baskı: Hüseyin Hadiycum, Tahran, 1361.
- Fahr-i Razi, Muhammed b. Ömer, et-Tefsiru’l Kebir, Kahire, Baskı: ofset, Tahran.
- Feyz-i Kaşani, Muhammed b. Şah Murtaza, Tefsiru’s Safi, Baskı: Hüseyin A’lemi, Tahran, 1416.
- Gazi Numan, Numan b. Muhammed, Daaimu’l İslam ve Zikru’l Helali ve’l Haram ve’l Kazayai ve’l Ahkam, Baskı: Asıf b. Ali Askar Feyzi, Kahire, 1963 – 1965, Baskı: ofset, Kum.
- Kurtubi, Muhammed b. Ahmed, el-Caiu’l Ahkami’l Kur’an, Beyrut, 1405 / 1985.
- Kummi, Ali b. İbrahim, Tefsiru’l Kummi, Baskı: ofset, Kum.
- Kef’emi, İbrahim b. Ali, Cennetu’l Emani’l Vakiye ve Cennetu’l İmani’l Bakiye, el-Müşteher bi’l Misbah, Beyrut, 1403 / 1983.
- Kuleyni, el-Kafi.
- Leysi Vasıti, Ali b. Muhammed, Uyunu’l Hükm ve’l Mevaiz, Baskı: Hüseyin Haseni Bircendi, Kum, 1376.
- Muttaki Hindi, Ali b. Hisamuddin, Kenzu’l Ummal fi Süneni’l Akval ve’l Ef’al, Baskı: Bikri Hayyani ve Saffet Saka, Beyrut, 1409 / 1989.
- Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar.
- Muhammed Fuad Abdulbaki, el-Mucemu’l Müfehres li Elfazi’l Kur’ani’l Kerim, Kahire, 1363, Baskı: ofset, Tahran, 1397.
- Müslim b. Haccac, el-Camiu’s Sahih, Beyrut, Daru’l Fikr.
- Mufid, Muhammed b. Muhammed, el-İrşad fi Marifeti Hucecullahi ale’l İbad, Beyrut, 1414 / 1993.
- Mekatil b. Süleyman, Tefsiri Mekatil b. Süleyman, Baskı: Ahmed Ferid, Beyrut, 1424 / 2003.
- Nesai, Ahmed b. Ali, Kitabu Sünenü’l Kübra, Baskı: Abdulgaffar Süleyman Bendari ve Seyyid Kesrevi Hasan, Beyrut, 1411 / 1991.
- Nevevi, Yahya b. Şeref, Sahih-i Müslim bi Şerh-i Nevevi, Beyrut, 1407 / 1987.
- Nehcü’l Belağa, Ali b. Ebi Talib (a.s), Birinci İmam, Baskı: Muhammed Abdu, Beyrut.
- Ağa Bozorg-u Tahrani.
- İbn-i Sina, et-Ta’likat, Baskı:: Abdurrahman Bedevi, Kum, 1404.
- Baba Efzel Kaşani, Muhammed b. Hüseyin, Musannifat, Baskı:: Mücteba Minevi ve Yahya Mehdevi, Tahran, 1366.
- Sohreverdi, Yahya b. Habeş, Mecmuai Musannifatı Şeyh-i Eşrak, c. 1 ve 2, Baskı:: Hanry Korben, c. 3, Baskı:: Seyyid Hüseyin Nasr, Tahran, 1380.
- Sadruddin Şirazi (Molla Sadra), el-Hikmetü’l Mütealiye fi’l Asfari’l Akliyyeti’l Erbaa, Beyrut, 1981.
- Gazali, Muhammed b. Muhammed, İhyau Ulumud’din, Beyrut, 1406 / 1986.
- Farabi, Muhammed b. Muhammed, Kitabu’l Mille ve Nususun Uhra, Baskı: Muhammed b. Mehdevi, Beyrut, 1991.
- Fahr-i Razi, Muhammed b. Ömer, Şerh-u Esmaü’l Hüsna lir-Razi ve Hüve Kitabu’l Müsemma Levamiu’l Beyyinat Şerh-u Esmaullahi Teala ve’s Sıfat, Baskı: Taha Abdurrauf Sa’d, Kahire, 1396 / 1976, baskı ofset, Tahran, 1364.
- Fahr-i Razi, el-Metalibu’l A’liye mine’l İlmi’l İlahi, Baskı: Ahmed Hicazi Saka, Beyrut, 1407 / 1987.
- Münzevi, Alinaki, Fihristi Kitabhane-i İhdaiyi Ağa Seyyid Muhammed Meşku be Kitabhane-i Danişgahı, c. 1 ve 2, Tahran, 1330 – 1332.
- Mir Damad, Muhammed Bakır b. Muhammed, Kitabu el-Gabasat, Baskı: Mehdi Muhakkık ve Diğerleri, Tahran, 1367.
- İbn-i Arabi, el-Futuhatu’l Mekkiyye, Beyrut, Daru Sadır.
- İbn-i Ataullah İskenderi, el-Hükmü’l Ataiyye, Zimni Şerhu’l Hükmü’l Ataiyye, Abdulmecid Şernubi, Demeşk, 1417 / 1997.
- Ebu Nasr-i Sarrac, Kitabu’l Lüme fi’t Tasavvuf, Baskı: Rinold Elin Nikolson, London, 1914.
- Herkuşi, Abdulmelik b. Muhammed, Kitabu Tehzibu’l Esrar, Baskı: Bessam Muhammed Barud, Ebu Dabi, 1999.
- Sadruddin Konevi, Muhammed b. İshak, İ’cazu’l Beyan fi Tefsiri Ümmü’l Kuran, Baskı: Celaluddin Aştiyani, Kum, 1381.
- Sadruddin Konevi, Miftahu’l Kayb, Baskı: Muhammed Hacevi, Tahran, 1374.
- Attar, Muhammed b. İbrahim, Tezkiretu’l Evliya, Çak Muhammed İstimali, Tahran, 1374.
- Fenari, Muhammed b. Hamza, Misbahu’l Üns, Muhammed b. İshak Sadruddin Konevi’nin Miftahu’l Kayb, Baskı: Muhammed Hacevi, Tahran, 1374.
- Kuşeyri, Abdulkerim b. Havazen, er-Risaletu’l Kuşeyriye, Baskı: Abdulhalim Mahmud ve Mahmud b. Şerif, Kahire, Baskı ofset, Kum, 1374.