Tövbe

Öncelik: a, kalite: c
linksiz
navbox'siz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden

Tövbe (Arapça: التوبة); Kur’an-i ve çeşitli İslami ilim dalları terimlerinden olup, kulun Allah’a doğru yönelmesi veyahut dönmesi manasına gelmektedir. Kur’an-i literatürde tövbe; insan ve Allah arasında bir tür irtibatın varlığına işaret etmektedir ki o irtibatta Allah-u Teâlâ insana fazilet ve üstünlük vermekte, onun doğru yol üzerinde olduğunu onaylamakta ve tövbe konusunda sebatını, paklığı arayan temiz kullarının özelliklerinden saymakta ve Allah-u Teâlâ’nın tövbe eden kulları sevdiği belirtilmektedir. Fıkhi metinlerde tövbe bahsinde; tövbenin adabı ve şer’i hükümlerin beyanı konu edilmiştir.

Kelam ilminde; tövbenin inançsal boyutu ve hüsün ve kubhu akli ve onunla ilintili olan tövbenin gerekliliği ve Allah tarafından tövbenin kabul edilmesinin farz oluşu gibi diğer konular işlenmektedir. Ama tövbe ile ilgili en zarif nazari konular irfanda bulunmaktadır; özel bakışla tövbenin kısım ve çeşitleri, günahı tanıma ve farklı fertlere göre günahın tahakkuku ve tövbeden sonra günahı unutma gibi konulara değinilmiştir. Bu makalede bu meselelere yer veren fıkhi, kelami ve aynı şekilde irfan edebiyatının tarihsel seyri konularına işaret edilmiştir.

Terminoloji

Tövbe kelimesi; (ت و ب) kökünden türemiş olup farklı dillerde “dönmek” manasına gelmektedir.[1] Arapça lügat kaynaklarında da bazıları bu manayı kelimenin asıl kökü olarak bilmiştir.[2] Elbette Müslüman âlimler Arapçada tövbenin asıl manasının dönmek olduğuna her zaman teveccüh etmişlerdir.

Tövbenin bu lügat manası, çeşitli fıkhi, kelami ve irfani eserlerde kullanılmış ve tövbenin ıstılah manasını tanımada da etkili olmuştur. Hattabi, Halimi[3] ve Şeyh Tusi[4][5][6] gibi Kur’an ve Hadis alimleri, Nevevi[7][8] gibi fakihler, Maturidi[9] ve İbn Fuvrek[10] gibi mütekellimler ve Ebu’l Abbas ibn Ata[11] ve Kuşeyri[12] gibi ariflerin geneli bu mana çerçevesinde tövbeyi tefsir etmişlerdir.

Tövbe kavramı, Kur’an-ı Kerim ve hadislerde yaygın ve geniş bir şekilde açıklanmıştır ve İslami ilimlerin şekillenme döneminde de Fıkıh ve Kelam’dan tut Ahlak ve İrfan’a kadar çeşitli dallara nüfuz etmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de Tövbe

Tövbe Kelimesinin Kur’an’da Kullanılışı

Tövbe kelimesi Kur’an-ı Kerim’de birkaç şekilde kullanılmıştır:

  1. Tövbe kelimesi “تاب – یتوب” sülasi mücerred şekliyle ala “علی” cer harfiyle gelmiş ve faili Allah olan, tövbeyi kabul etmek manasında kullanılmıştır.[13]فَتَلَقَّی آدَمُ مِنْ رَبِّهِ کلِماتٍ فَتابَ عَلَیهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحیمُ “Derken, Âdem (vahiy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.” (Bakara Suresi, 37)
  2. Bir başka yerde ila “الی” cer harfiyle mecrur olan tövbe kelimesi, kulun tövbe etmesine işaret eden Allah’a geri dönüş anlamında kullanılmıştır. وَ مَنْ تابَ وَ عَمِلَ صالِحاً فَإِنَّهُ یتُوبُ إِلَی اللَّهِ مَتاب “Kim de tövbe eder ve salih amel işlerse işte o, Allah’a, tövbesi kabul edilmiş olarak döner.” (Furkan Suresi, 71)
  3. Diğer yerlerde ise tövbe etmek manasında kullanılmıştır: وَاسْتَقِمْ کما أُمِرْتَ وَ مَنْ تابَ مَعَک وَ لا تَطْغَوْا إِنَّهُ بِما تَعْمَلُونَ بَصیر “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.”(Hud Suresi, 112.)

Bu esas üzerine birinci uygulamada tevvab kelimesi Allah’ın isimlerinden (Esma’ullah) biri olarak kullanılmıştır:

فَتَلَقَّی آدَمُ مِنْ رَبِّهِ کلِماتٍ فَتابَ عَلَیهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحیمُ

“Derken, Âdem (vahiy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.” (Bakara Suresi, 37)

İkinci uygulamada ise mübalağa şekliyle “Tevvab” (tövbekar) insan için kullanılmıştır:

…إِنَّ اللَّهَ یحِبُّ التَّوَّابینَ وَ یحِبُّ الْمُتَطَهِّرین

“…Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.”(Bakara Suresi, 222)

Kur’an’da tövbe kelimesinin geçtiği bazı yerlerde ilahi tövbe ile insanın tövbesi birbiriyle ilişkilendirilmiştir ve insanın tövbe etmesi durumunda Allah’ın tövbesini kabul edeceği belirtilmiştir.

...فإنْ تابا وَ أَصْلَحا فَأَعْرِضُوا عَنْهُما إِنَّ اللَّهَ کانَ تَوَّاباً رَحیم

“… Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa, onları incitip kınamaktan vazgeçin. Çünkü Allah, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir.”

Tövbe ile İlintili Unsurlar

Kur’an-ı Kerim’in farklı ayetlerinde ilahi tövbe bazı unsurların yanında karar kılınmıştır:

  1. Af ve bağışlanmanın Allah tarafından olması[14]:وَ هُوَ الَّذی یقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبادِهِ وَ یعْفُوا عَنِ السَّیئاتِ وَ یعْلَمُ ما تَفْعَلُونَ “O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.”(Şura Suresi, 25.)
  2. Hidayet Allah’tandır[15]:یریدُ اللَّهُ لِیبَینَ لَکمْ وَ یهْدِیکمْ سُنَنَ الَّذینَ مِنْ قَبْلِکمْ وَ یتُوبَ عَلَیکمْ وَ اللَّهُ عَلیمٌ حَکیم “Allah, size (hükümlerini) açıklamak, size, sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”(Nisa Suresi, 26.)
  3. Allah tarafından insan için bazı umur ve konuları açıklamak ve netleştirmek: ثُمَّ اجْتَباهُ رَبُّهُ فَتابَ عَلَیهِ وَ هَدی “Sonra Rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi.”(Taha Suresi, 122.) Aynı şekilde tövbe kelimesi defalarca ilahi azabın karşısında zikredilmiştir ve bu durumda tövbenin kabulü azabın kaldırılması manasına gelebilir: لَیسَ لَک مِنَ الْأَمْرِ شَیءٌ أَوْ یتُوبَ عَلَیهِمْ أَوْ یعَذِّبَهُمْ فَإِنَّهُمْ ظالِمُونَ “Bu işte senin yapacağın bir şey yoktur. Allah, ya tövbelerini kabul edip onları affeder, ya da zalim olduklarından dolayı onlara azap eder.” (Bakara Suresi, 128.)

Tövbe ile Günahların Affı Arasındaki İlişki

Bazı ayetlerde tövbe ile af talep etme ve günahların bağışlanması arasındaki ilişkiden söz edilmesi de, tövbe kelimesinin Kur’an’ı Kerim’de geniş yer bulmasından kaynaklanmaktadır.[16] Bundan dolayı Hz. Adem’in (a.s) yaratılışı kıssasındaki ilk itaatsizlikten söz edilmesiyle ilk tövbe de gündeme gelmiş ve Hz. Adem (a.s) “تلقی کلمات” (Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler) almasıyla Allah-u Teala tarafından tövbesi kabul edilmiştir. [17]

Tövbenin Kısımları

Tövbenin kesinlikle işlenen bir günahtan sonra gelmesi gerekmez; yani tövbe ve istiğfarda bulunmak için günah işlemiş olmak gerekmez. Kur’an-ı Kerim’de Allah-u Teala, kendisine itaat eden Peygamber (s.a.a), Muhacir ve Ensar’ın tövbesini, onlar hakkında bir günahtan söz etmeksizin kabul etmiştir.[18] Hatta bir ayeti kerimede Hz. Adem’i (a.s) seçtiği ve ardından da Allah-u Teala’nın onun tövbesini kabul ettiği belirtilmiştir.[19]

Bundan dolayı bazen tövbe işlenen bir günahın ardından gelir ve bazen de Allah’ın lütuf ve rahmeti unvanıyla bir kimseye dönmesidir.

Kur’an-i Tövbenin Hakikati

Tövbe kelimesinin Kur’an’da geçtiği ayetleri incelediğimizde şu netice elde edilmektedir; Kur’an-i tövbe, insan ve Allah arasında bir tür irtibatın varlığına işaret etmektedir ki o irtibatta Allah-u Teâlâ insana fazilet ve üstünlük vermekte, onun doğru yol üzerinde olduğunu onaylamakta ve tövbe konusunda sebatını, paklığı arayan temiz kullarının özelliklerinden saymakta ve Allah-u Teâlâ’nın tövbe eden kulları sevdiği belirtilmektedir.[20]

Kabul Edilen Tövbe

Allah katında makbul (kabul gören tövbe), cehalet ve bilgisizlikten dolayı uygunsuz iş yapanlar için geçerlidir, ancak farkına varılır varılmaz hemen tövbe edilmesi gerekmektedir:

إنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَی اللَّهِ لِلَّذینَ یعْمَلُونَ السُّوءَ بِجَهالَةٍ ثُمَّ یتُوبُونَ مِنْ قَریبٍ فَأُولئِک یتُوبُ اللَّهُ عَلَیهِمْ وَ کانَ اللَّهُ عَلیماً حَکیماً

“Allah katında (makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir. İşte Allah, bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nisa Suresi, 17.)

Ama ölene kadar günah işleyip ecel anı gelip yaklaştığında tövbe edenlerin tövbesi kabul edilmez.

وَ لَیسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذینَ یعْمَلُونَ السَّیئاتِ حَتَّی إِذا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قالَ إِنِّی تُبْتُ الْآنَ وَ لاَ الَّذینَ یمُوتُونَ وَ هُمْ کفَّارٌ أُولئِک أَعْتَدْنا لَهُمْ عَذاباً أَلیماً

“Yoksa (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, “İşte ben şimdi tövbe ettim” diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır.” (Nisa Suresi, 18.)

Nasuh Tövbe

Kur’an-ı Kerim ayetlerinde insanlardan Allah katına Nasuh tövbe getirmeleri istenilmiştir:

یا أَیهَا الَّذینَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَی اللَّهِ تَوْبَةً نَصُوحا

“Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle tövbe edin. Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar.” (Tahrim Suresi, 8.)

Nasuh kelimesine ve cümlenin siyakına baktığımızda bu kelimenin “ن ص ح” kökünden türemiş olduğu ve “pak ve halis”[21] veya “istikrarlı ve sebatlı”[22][23] manasına geldiği muhtemeldir. Bu esas üzerine, Nasuh tövbe; her zaman pak ve halis niyetle veya istikrar ve sebatla birlikte olan tövbeye denir (ikinci mana daha meşhurdur). Bundan dolayı Nasuh tövbe, tövbe edenin istikrar ve devam kastı olduğu tövbeye denir.[24][25][26][27][28]

İslam Fıkhında Tövbe

İslami mezheplerin fıkhi kaynaklarında her zaman günahlardan tövbe etme gerekliliği vurgulanmış ve tövbede acele edilmesi farz bilinmiştir.[29][30][31][32][33]

Tövbenin Adabı

Bazı fakihler tövbeye özgü adaplar zikretmişlerdir. Örneğin bazıları tövbe guslünü müstehab gusüllerden[34][35] ve tövbe namazını da müstehap namazlardan saymıştır.[36][37][38][39][40] Tövbe guslü sadece imamiyye (Şia) kaynaklarında olup, tövbe namazı ise bütün İslam mezhepleri kaynaklarında beyan edilmiştir.

Tövbenin Neticesi

Fakihler, günahkâr birinden tövbenin bütün şartlarıyla birlikte muhakkak olması durumunda, ondan ilahi azabın kaldırılacağı gibi, belki onun övgü ve saygıya müstahak olmasına neden olabileceğini hatırlatmaktadır.[41]

Tövbenin Hakikati

Tövbe, hakiki ve zahiri olmak üzere iki yönlüdür.

Tövbenin hakiki boyutunda tövbekâr kulun tövbesinin Allah katında ne kadar kabul olduğundan ve zahiri boyutunda ise tövbekâr şahsın zahiri hükmü ve diğerlerinin ona karşı tutumundan söz edilir.

Fakihlerin tövbe hakkında yaptıkları açıklamalarda bu iki boyut birbirinden farklıdır.

Ahirette kişinin durumunun durum ve değişimiyle ilgili olan hakiki boyutunun açıklamasında fakihler, bu işi ahirete bırakıp bu tövbenin Allah tarafından ne hadde kabul olduğu noktasında sukut etmişlerdir. Hatta insanın tövbesinin bir fayda sağlamadığı ve irtidat hükmünün uygulandığı mürtetlerle ilgili konularda bile bazıları bu hükmün mürtet şahsın tövbe etmesi durumunda onun tövbesinin Allah tarafından kabul edilmeyeceği manasına gelmediğini belirtmişlerdir.[42] [43]

Ama tövbe zahiri fıkhî konularda çeşitli yönlerde birbiri arasında farklılıkları bulunmaktadır.

Hukuksal Etkilere Sahip Günahlardan Tövbe

Tövbenin hukuksal etkilerinin olduğu konularda –aile hukuku, mali veya ibadi hükümler hukuku – fakihlerin geneli, şahsın tövbesini izhar etmesinin tövbe mesabesinde olduğunu ve tövbenin diğerleri tarafından kabul edilmesi için başka bir emri gerektirmediğini belirtmişlerdir. Örneğin[44][45]; Tövbenin hukuki etkilerinin olduğu yerlerde o şahsa bir nevi itimat ve güveni gerektirmektedir; çünkü eğer tövbe eden şahsın tövbesi hakiki olmazsa veya o tövbe eder gibi görünürse, o şahsın tövbesini kabul etmek ferdi veya toplumsal olumsuzluklara (fesatlara) neden olur. Bundan dolayı fakihler bu tür konularda şahsın tövbesinin hakiki veya sahte olduğunun anlaşılması için o şahsı imtihan etmeleri gerektiğini beyan etmişlerdir. Örneğin; bazı fakihler muharip (İslam’a karşı olan ve kendileri ile savaş olan kâfirler) şahsın tövbesinin kandırmaca olabileceği için, sadece onun ahlakını ıslah ettiğine dair belirtilerin görülmesiyle ona itimat edileceğini vurgulamaktadırlar.[46][47][48][49]

Aynı şekilde bir erkek, zina yaptığını bildiği bir kadınla tövbe ettiğine inanarak evlenmek isterse, bazı fakihlerin görüşüne göre sadece o kadının tövbe etmesi yeterli değildir ve o kadının tövbesinin gerçek veya sahte olduğunun anlaşılması için imtihan edilmesi gerekmektedir.[50][51][52]

Cezai Etkilere Sahip Günahlardan Tövbe

Bir şahsın işlediği günahının mücazatı varsa, o şahsın tövbesini izhar etmesiyle tövbesi kabul olur. Bu gibi durumlarda bu şahsın tövbesinin gerçek, sahte veya yalan olup olmadığı noktasında bir araştırma yapılmasına da gerek yoktur. Bundan dolayı hatta büyük günah işlemede ısrar eden bir şahsın tövbe ettiğini izhar etmesi, onun mücazatının kaldırılması için yeterlidir.[53]

Haddi gerektiren cinsel suçlarda[54], suçlu şahitlerin şehadetinden önce şer’i hakimin yanında tövbe ederse, ona had uygulanmaz; ancak eğer şahitlerin şehadetinden sonra tövbe ederse, şer’i hakim Müslümanların maslahatını (çıkarlarını) gözeterek haddin uygulanması veya affedilmesi noktasında muhayyerdir. Ama tövbe etmemesi durumunda kesinlikle ona had uygulanması gerekmektedir.[55][56][57]

İran İslam Cumhuriyeti ceza kanununun 73. maddesinde şöyle yazmaktadır: “Bir kimse, haddi gerektiren zina suçunu itiraf eder ve daha sonra tövbe ederse, (şer’i) hakim onun affedilmesini veliyyi emirden talep edebilir veya had uygulayabilir.”[58] İran İslam Cumhuriyeti ceza kanununun 181. maddesinde de şarap (içki) içen bir şahsın mücazatı noktasında şunlar belirtilmiştir: “İçki içen birisi şahitlerin şehadetinden önce tövbe ederse, had ondan kaldırılır, ancak şahitlerin şehadetinden sonra edilen tövbe haddin uygulanmamasına sebep olmaz.” Ama soygunculuk (hırsızlıkla) haddinin uygulanması konusunda ceza kanununun 200. maddesinin bendinde şöyle belirtilmiştir: “Soygunculuk haddi, suçun kanıtlanmasından sonra veya tövbeyle düşmez ve hırsızı affetmek caiz değildir.”

Kul Hakkı Konusunda Tövbe

Bazı fakihler, kul hakkı konusunda yapılan tövbenin, haklarında zulüm yapılan kişilerin haklarının geri döndürülmesi veya onlardan af talep edilmesi durumunda kabul olacağını belirtmişlerdir.[59]

Bazı diğer fakihler ise kul hakkına sebep olan zulümleri (haksızlıkları) birkaç kısma ayırmışlardır:

Birinci kısım mali zulüm ve haksızlıktır; bu kısımda tövbenin kabul edilmesinin şartı; malın aynısı ve benzerinin mal sahibine veya mirasçılarına verilmesi veya onlardan af dilenilmesidir.

İkinci kısım mali olmayan zulümlerdir. Bu kısımda eğer yapılan zulüm (haksızlık), başkalarına kötü söz söylemek veya diğerlerinin onur ve saygınlığını zedelemek ise, kesinlikle başkasına verdiği nispetleri telafi etmelidir. Eğer adam öldürme veya yaralama ise tövbenin kabulü için ya kısası kabul etmeli yada hak sahibinden af talep etmelidir…[60]

Tövbe Babında Yazılan Fıkhi Kitaplar

  • et-Tövbe, Ahmed b. İshak İbn Subeyh-i Cuzcani (3. asır) [61][62].
  • Kitabu et-Tövbe, İbn Teymiyye, Hanbeli Fakihi (ölüm 728), (Beyrut, 1412).
  • Kitabu et-Tövbe, İbn Kayyim Cevzi, Hanbeli Fakihi, (vefat 751) (Beyrut, 1412).
  • Hükümler alanında Kitabu el-Bedaeti’l Mezca, Şerait ve Adabı Tövbe, Abdullah b. Muhammed Taki Kermanşahi.[63]

Kelam İlminde Tövbe

Kelam ilminde tövbe; günah ve hatadan dolayı pişmanlık duymak manasına gelmekte ve ilahi azabın kaldırılmasını sağlayan unsurlardan biri olarak sayılmaktadır. Mütekellimler tövbe konusunu, şefaat ve ilahi af gibi günahların bağışlanmasına yol açan konularla birlikte zikretmişlerdir. Tövbe konusunda; tövbenin tahakkuku, tövbenin farz oluşu ve tövbenin Allah Teâla tarafından kabul edilişinin gerekliliği konuları mütekellimlerin ihtilaf ettiği en önemli meselelerindendir.

Tövbenin Sahih Olma Şartları

  • Günahtan Dolayı Pişmanlık:

Tövbenin kabul olması için bazı şartların vuku bulması gerekmektedir, bu şartların en önemlilerinden biri pişmanlıktır. Bazı mütekellimler Peygamber Efendimizin (s.a.a) bir hadisi[64][65] vasıtasıyla tövbeyi pişmanlık olarak nitelemişlerdir.[66][67] Ama mütekellimlerin geneli, yaptığı amelin kötülüğü ve çirkinliği vasıtasıyla şahısta meydana gelen pişmanlık duygusunu tövbe olarak kabul etmişlerdir.[68][69][70][71][72][73]

  • Günahı Terk Etmede Kararlı (Ciddi) Olması:

Tövbenin gerçekleşmesi için diğer bir şartta, günah veya kötü fiili terk etmede veya tekrar etmemede kararlı ve azimli olunmasıdır. Elbette bu konu hakkında mütekellimler arasında görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Mutezili mütekellimlerinden İbn Ahşid’e[74] göre tövbe, günahı işlemekten duyulan pişmanlıktan başka bir şey değildir ve günahı terk etme kastının tövbenin doğruluğunda bir etkisi bulunmamaktadır.[75] Eş’ari mütekellimleri de tövbe kastını, tövbenin tahakkuku ve sıhhatinin asıl şartı olarak kabul etmemişlerdir.[76][77] Ama özellikle Basra mütekellimleri olmak üzere Mutezili mütekellimler günahı terk etme kastını tövbenin şartlarından biri olarak saymışlar ve isteksiz ve hatta güçsüzlükten dolayı yapılan tövbeyi geçerli kabul etmemişlerdir.[78][79][80][81]

Tövbenin Gerekliliği

Kelam ilmi kitaplarında tövbe hakkında belirtilen konulardan biri de tövbenin farz oluşu konusudur. Tövbe etmenin vacip oluşu noktasında farklı kelami akımlar arasında bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır. İhtilaf, tövbenin gerekliliği meselesinin nakli ve rivayi mi yoksa aklın hükmü mü olduğu konusudur.

Mutezili mütekellimler hüsün ve kubhu kaidesi ve muhtemel zararı defetmenin farz olduğu konusunu beyan eden delillere istinaden, bir kimsenin işlediği günah, kötü fiil veya farzlardan birini terk etmesinden dolayı cezalandırılmayı hak edeceğini bilmesi durumunda, yaptığı hataları telafi etmekle yükümlü olduğunu ve onu telafi etmenin yolunun da tövbeden başka bir şey olmadığını belirtmişlerdir.[82]

Mutezililerin geneli tövbenin sadece büyük günahlar için vacip olduğuna inanmaktadırlar; ancak Ebu Ali Cubai küçük günahlar için de tövbenin gerekli (farz) olduğunu söylemektedir.[83][84][85] Bunun karşısında Eş’ari mütekellimleri nakli, rivayi ve İslam ümmeti icması delillerine binaen tövbenin farz oluğuna inanmaktadırlar.[86][87][88] Bu konu hakkında İmamiyye (Şia) mütekellimleri tövbenin akli ve nakli deliller esasınca farz olduğunu bilmektedirler.[89][90][91]

Tövbenin Allah Tarafından Kabulü

Mütekellimlerin tövbe konusunda değindikleri konulardan biri de günahkar kul tarafından yapılan sahih tövbeden sonra, Allah’ın o kulun tövbesini kabul etmesinin farz olup olmadığı meselesidir.

Basralı Mutezililer sahih tövbenin Allah tarafından kabul edilmesinin farz olduğuna inanmaktadırlar. Onların bu sözlerine delili şudur; Basra Mutezililerinin inancına göre, Allah’ın, tövbenin bütün şartlarını doğru bir şekilde yerine getiren birini bağışlamaması ve azap etmesi, Allah için kötü ve uygunsuzdur. İlahi adalet Allah’ın günahkâr şahsın tövbesini kabul etmesini gerektirmektedir.[92][93][94][95]

Öbür tarafta Bağdat Mutezilileri ve Murcie, İmamiyye ve Eş’ariyye gibi diğer kelami akımlar tövbenin kabul edilmesini ve neticesinde o şahsa azap etmemesini Allah’ın fazlı ve rahmeti olarak bilmektedirler. [96][97][98][99][100] Eş’ari mütekellimlerinin inancına göre, halkın tövbelerinin kabul olduğu noktasında yakinleri olmadığı halde Allah’ın tövbelerini kabul etmeleri için zar-u nale ve yakarmaları, Allah tarafından tövbelerin kabul edilişinin kesin ve yakini olmadığının göstergesidir. Yoksa tövbeden sonra ağlamaya ve figan etmeye gerek kalmazdı.[101][102][103]

Bir Tövbe veya Her Günah İçin Ayrı Tövbe

Mütekellimlerin dikkatini çeken bir başka konu da şudur: Birçok günaha mürtekip olmuş ve henüz tövbe etmemiş birinin her günahı için ayrı ayrı tövbe etmesi mi gerekmektedir, yoksa bütün günahları için bir tövbe etmesi yeterli midir? Ebu Haşim Cubai ve Ebu Bekir Baglani’ye göre bir kimsenin farklı ve çok sayıda günah işlemesi durumunda her biri için tövbe etmesi gerekir ve bir günahı dikkate alarak edilen tövbe kabul edilmez. Oysaki diğer mütekellimler bu görüşe katılmamaktadırlar ve bir tövbenin şahsın işlediği bütün günahları için yeterli olacağına inanmaktadırlar.[104][105][106]

İrfan’da Tövbe

Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet insanı tövbe etmeye davet etmektedir.[107][108][109] Tövbe ve mertebeleri hakkında farklı konular her zaman irfanda göze çarpmaktadır. Ariflerin tövbe hakkında yaptıkları geniş tanımlara baktığımızda tövbenin onlar için büyük bir önem taşıdığını algılarız.[110][111][112][113]

Tövbenin İrfani Tanımı

Bileşenleri Tanımlama

Ariflerin geneli tövbeyi Seyr-u Suluk’un ilk makamı olarak bilmişler[114][115][116] ve İmam Ali’den (a.s)[117] tebaiyet ederek genel olarak tövbeyi; günahtan dolayı pişmanlık, Allah’a doğru yönelme kararı almak, zulüm ve haksızlığı terk etme ve başkalarının çiğnemiş olduğu haklarını geri iade etme, olarak tabir etmişlerdir.[118][119]

Konusal Tanımlama

Bazı arifler tövbeyi hüviyet ve yapısına göre tarif etmişlerdir; örneğin tövbeyi günahtan dönme ve Allah’a yönelme olarak tarif etmeleri gibi.[120]

Nihai Tanım

Hedef ve neticelerin dikkate alındığı nihai tarifte tövbe, insanın amelleri üzerinde günah etkisinin kalmayışı tarifinde oluğu gibi tanımlanır.[121]

İrfan Metinlerinde Tövbe Konusunun Tarihsel Seyri

Ariflerin irfani konu ve öğretileri yazmaktan sakınmalarından bir müddet sonra, hicri kameri 2. asrın sonlarına ve 3. asrın başlarında tasavvuf kitabet aletleri ile donandı ve yazma ve telif hareketi de bu zamanda başlamış oldu. Bu zamanda ariflerin yazmış olduğu eserlerinin bazı müstakil bölümleri tövbe konusuna ayrıldı[122] ve bu sünnet (bazı bölümleri tövbeye ayırma) son zaman yazarlarının kitaplarında da baki kalmıştır.[123][124] Elbette ilk zaman ariflerinin tövbe mefhumu hakkında yapmış oldukları açıklamalar daha çok ayet ve hadislerin şerhi ışığında yapılmıştır. kendi görüş ve tecrübelerine ise daha az yer vermişlerdir. Bu metinlerde zikredilen Kur’an-i ve rivayi delillerin kayda değer bir hacimde olması bu görüşü teyit etmektedir.[125][126]

İrfani bakış açısıyla orantılı olarak, bu dönemde tövbe hakkında yapılan konusal ve nihai tarifler, şer’i ıstılahlarla doludur ve bu ariflerin görüşüne göre tövbekâr insan, namaz ve oruç gibi dini ibadetlerini Allah’ın rızası eşliğinde ve nefisle mücadeleyle birlikte yerine getiren ve şeriata bağlı olan kişidir.[127]

Hicri kameri üçüncü asırdan sonra arifler arasında tedrici olarak hususi irfani tabirleri içeren özel bir edebiyat şekillendi. Daha sonra tasavvuf yazarları bu yeni edebiyattan yararlanarak tövbe gibi irfani ıstılahları yeninden tanımladılar ve onları irfani makam ve haletler kalıbında bölümlere ayırdılar.

Bu yazarların içinden ilk Ebu Nasr-ı Sarrac-ı Tusi, el-Lume’ fi’t Tasavvuf kitabında tövbeyi, irfani makam ve haletlerin ilki olarak saydı.[128]

Bu esnada İranlı arifler de kendi kaleme aldıkları eserlerde müstakil olarak tövbe konusuna yer verdiler[129][130][131][132] ve kendi İran-i özel bakış açılarıyla tövbe ıstılahını tarif etmeye koyuldular. Örneğin, Ebu Hamid Muhammed Gazali tövbeyi “Aklın şehvetten öne geçmesi” olarak tanımlamaktadır.[133] İran-ı Bastan tasavvuruyla yapılan, özellikle şehvet ve bencillik gibi sıfatları kontrol altına almada aklı kullanmak gibi ahlaki olarak uygun olmayan bir sıfatı, kendisiyle zıt olan bir sıfatla kontrol etmek gibi benzer tarifler dikkate alınmalıdır.[134]

Sonraki yüzyıllarda irfani ıstılahlar daha da köklendi ve ariflerin yeni tarifleri ile daha da derinlik kazandı. Örneğin Şahabuddin Ömer Suhreverdi de gafletten ayılmayı tövbenin gerekliliği olarak saydı ve İmam Ali’nin (a.s) buyruğuna istinat ederek amellerin muhasebesi, nefsi koruma, duyulara sahip olma, yaşam vakitlerine riayet etme, vesvese ve batıl tasavvurları bir kenara bırakma ve amellerde murakabe etmeyi tövbede baki kalmanın şartlarının bir parçası olarak beyan etmişti[135]

İbn Arabi tövbeyi hakka dönüş ve insan amellerinin hakikatini keşfetmeyi ve Allah’a yakınlaşmayı ardınca getiren nuru bulmak olarak tanımlamıştır. İbn Arabi hakiki tövbe edenin Allah olduğuna inanmakta ve tövbekâr kulun ise sadece ilahi tevvabiyet sıfatının zuhur mahalli olarak bilmektedir.[136]

Büyük olasılıkla arifler arasında tövbenin erkan ve şartları hakkında en kamil ve en kapsamlı ilk bölümlere ayırmayı Hacı Abdullah Ensari, Menazilu’s Sairin[137] ve Sed Meydan[138] kitaplarında kaleme almıştır. Hacı Abdullah Ensari günahkar insanların tövbesiyle ariflerin tövbesini bir tutmamakta ve bu tövbelerin her birisi için üç özellik sıralamaktadır.[139]

Tövbeden Sonra Günahı Unutmak

Bazı arifler tövbe ettikten sonra günahın unutulmasını caiz bilmemektedir; zira ucba (büyüklenme ve böbürlenmeye) sebep olmaktadır. Ama bazıları ise unutmayı caiz bilmektedir.[140][141]

Günahın Bilgi İçerikli Oluşu

Tasavvuf metinlerinde tövbe konusu günah meselesinden sonra vuku bulmaktadır ve genellikle günah farkındalık ve bilgi içeriklidir. [142][143][144]

Fertlerin Tövbesinin Farklılıkları

Buna göre her kişinin kendi günahı ve ona has tövbesi bulunmaktadır ve biri için günah sayılan amel, başka birisine göre güzel bir fiil sayılabilir.[145] Bu nedenle Zunnu-u Mısri’ye göre avam (halk) insanlar kendi günahlarından ve alimler ve havaslar da (yüce makamlara sahip insanlar) kendi gafletlerinden tövbe etmelidirler.[146][147]

Zunnun-u Mısri bu iki mertebeye kendi yaptıkları iyi işlere teveccüh ederek Evliyaların tövbesini de eklemektedir; zira o iyi amelleri Allah’ın inayet ve lütfu olarak bilmektedir ve kesinlikle onları ferdi çabalarının ürünü olarak görmemesi gerektiğini savunmaktadır.[148]

Organların Tövbesi

Bütün bunlara ek olarak beden uzuvlarından her birinin tövbeye ihtiyacı vardır. [149][150] Örneğin; arifler için ehemmiyeti çok fazla olan ve günahtan duyulan pişmanlığın gerekliliği olan dilin tövbesi istiğfarın beyanıdır.[151][152][153][154] Ama bedihi ve açık olduğu gibi tövbenin en yüksek mertebesi günahın en büyük ve kötüsüne hastır ve ariflerin nezdinde salikin kendi varlığını Allah’ın varlığıyla eşit görmesinden daha büyük bir günah yoktur. Bundan dolayı en büyük ve en iyi tövbe, diğer günahların kalmaması için tövbekar ferdin varlığını fena makamında Allah’ın zatında mahv ve unutmasıdır.[155] Bu tövbenin en son mertebesidir.[156][157]

Kaynakça

  1. bkz: Meşkur c. 1, s. 8.
  2. İbn Manzur, Tövbe konusu.
  3. İbn Hacer, Fethu’l Bari, c. 11, s. 104
  4. et-Tibyan, c. 1, s. 169.
  5. İbn Cevzi, c. 1, s. 70.
  6. Rakıb, s. 169.
  7. el-Mecmu, c. 2, s. 108.
  8. Kurtubi, c. 1, s. 324.
  9. Te’vilat…, s. 120.
  10. s. 166.
  11. Hatib, c. 5, s. 230.
  12. s. 45.
  13. Örneğin: Bakara Suresi, 37.
  14. Bakara Suresi, 187; Şura Suresi, 25.
  15. Taha Suresi, 122.
  16. bkz. Maide Suresi, 74; Hud Suresi, 3, 52, 61, 90; Gafir Suresi, 3.
  17. Bakara Suresi, 37.
  18. Tevbe Suresi, 117.
  19. Taha Suresi, 122.
  20. Bakara Suresi, 122.
  21. İbri ve Arami, Gezenyus, s. 663.
  22. İbri ve Arami, Gezenyus, s. 663.
  23. Ramit, s. 402.
  24. Taberi, c. 28, s. 168.
  25. Kuleyni, c. 2, s. 432.
  26. Ragıb, Nash kelimesi.
  27. Tabersi, c. 10, s. 62 – 63.
  28. Kurtubi, c. 8, s. 227, c. 18, s. 197.
  29. İbn Abdusselam, c. 1, s. 188.
  30. İbn Teymiyye, c. 23, s. 215.
  31. Nevevi, Rovze…, c. 11, s. 249.
  32. Şehidi Sani, Mesalik…, c. 10, s. 8.
  33. Necefi, c. 33, s. 168.
  34. Ebu’s Salah, s. 135.
  35. Muhakkık, Şerayi’ …, c. 1, s. 37.
  36. Muhakkık, el-Muteber, c. 2, s. 374.
  37. İbn Kudame, el-Mugni, c. 1, s. 438.
  38. İbn Teymiyye, c. 20, s. 237.
  39. İbn Abidin, c. 2, s. 28.
  40. Şirvani, c. 2, s. 11, 238.
  41. Ebu’s Salah, s. 244.
  42. Cessas, c. 5, s. 123.
  43. Kummi c. 5, s. 373.
  44. Mufid, el-Muknie, s. 504.
  45. Tusi, en-Nihaye, s. 458.
  46. Ebu İshak, c. 2, s. 286.
  47. Kasani, c. 7, s. 96.
  48. İbn Hebire, c. 2, s. 425.
  49. Nevevi, Rovze, c. 1, s. 159.
  50. Tusi, en-Nihaye, s. 458.
  51. İbn Teymiyye, c. 32, s. 125.
  52. Behveti, c. 5, s. 83.
  53. Mufid, el-Muknie, s. 788.
  54. Zina, Livat vb.
  55. İbn Babıveyh, el-Makne’, s. 430 – 431.
  56. Mufid, el-Muknie, s. 777, 787 - 788.
  57. İbn Kayyim, İ’lam…, c. 3, s. 144.
  58. Diğer suçlar için bkz. İran İslam Cumhuriyeti ceza kanunu 125 ve 132. maddeleri.
  59. el-Ezkar, s. 366.
  60. el-Ezkar, s. 243 - 244.
  61. Abdulkadir, s. 60.
  62. Hacı Halife, c. 2, s. 1406.
  63. Agabozork, c. 3, s. 128.
  64. Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 376.
  65. İbn Babıveyh, Men la Yehzeruhu’l Fakih, c. 4, s. 280.
  66. Mufid, Evailu’l Makalat, s. 85.
  67. Cuveyni, s. 338.
  68. Gazi Abdulcabbar, c. 14, s. 350 ve sonrası.
  69. Mandekim, s. 331 ve 789.
  70. Bağdadi, s. 175.
  71. Amedi, s. 313.
  72. Taftazani, c. 5, s. 162.
  73. Allame Hilli, Keşfu’l Murad, s. 444 - 445.
  74. Doğum tarihi yaklaşık, 326.
  75. İbn Cezm, el-Fasl, c. 4, s. 107.
  76. Cuveyni, 337 - 338.
  77. Taftazani, c. 5, s. 164.
  78. Gazi Abdulcabbar, c. 14, s. 344 - 350.
  79. İbn Ebi’l Hadid, c. 20, s. 59.
  80. Curcani, Şerhu’l Mevakıf, c. 8, s. 315.
  81. Taftazani, c. 5, s. 165.
  82. Gazi Abdulcabbar, c. 14, s. 335.
  83. İbn Ebi’l Hadid, c. 20, s. 58.
  84. Allame Hilli, envar…, s. 177.
  85. Siyveri, s. 432.
  86. Cuveyni, s. 339.
  87. Mütevelli, s. 176.
  88. Taftazani, c. 5, s. 165 - 166.
  89. Nubahti, s. 64.
  90. Allame Hilli, Envar…, s. 177.
  91. Siyveri, s. 433.
  92. Gazi Abdulcabbar, c. 14, s. 337 - 340.
  93. Mandekim, s. 790.
  94. İbn Ebi’l Hadid, c. 20, s. 58.
  95. Taftazani, c. 5, s. 166.
  96. Mandekim, s. 790 ve Nubahti, s. 64.
  97. Mufid, Evailu’l Makalat, s. 48.
  98. Seyyid Murtaza, er-Resail, c. 3, s. 89.
  99. İbn Ebi’l Hadid, c. 20, s. 58.
  100. Siyveri, s. 431.
  101. Mütevelli, s. 176 - 177.
  102. Cuveyni, s. 338 - 339.
  103. Taftazani, c. 5, s. 166 - 167.
  104. İbn Cezm, el-Fasl, c. 3, s. 286.
  105. Bağdadi, s. 175 – 176.
  106. Allame Hilli, Envar…, s. 178 – 179.
  107. Hucurat Suresi, 11.
  108. Tevbe Suresi, 118.
  109. Nur Suresi, 31.
  110. Eburuh, s. 75.
  111. Gazali, Ahmed, s. 123 – 124.
  112. Ebu Talip Mekki, c. 1, s. 179 ve sonrası.
  113. Kuşeyri, s. 48.
  114. Kuşeyri, s. 45.
  115. Suhreverdi, s. 475 – 476.
  116. Sirac (Serrac), s. 68.
  117. Nehcü’l Belağa, s. 417.
  118. Kuşeyri, s. 47.
  119. Curvani, et-Tarifat, s. 63.
  120. Ebu Talip Mekki, c. 1, s. 179 ve sonrası.
  121. Curcani, et-Tarifat, s. 63.
  122. örneğin bkz. Muhasibi, er-Riaye…, s. 19; Ebu Talip Mekki, c. 1, s. 178 ve sonrası.
  123. Hacı Abdullah Ensari, Sed Meydan, s. 6.
  124. İzzuddin, s. 366.
  125. Muhasibi, er-Riaye…, s. 20 -21.
  126. Ebu Talip Mekki, c. 1, s. 178.
  127. Muhasibi, el-Vesaya, s. 222 – 224.
  128. Muhasibi, el-Vesaya, s. 222 – 224.
  129. Sulemi, s. 167.
  130. Kuşeyri, s.45.
  131. Hacı Abdullah Ensari, Menazilu’s Sairin, s. 19.
  132. Hucviri, s. 378.
  133. Gazali, c. 4, s. 10.
  134. Müctebai, s. 35.
  135. Suhreverdi, s. 477 – 479.
  136. İbn Arabi, c. 2, s. 144.
  137. s. 19 - 22.
  138. s. 6 - 8
  139. Sed Meydan, s. 7.
  140. Kelabadi, s. 92.
  141. Hucviri, s. 381.
  142. Gazali, Muhammed, c. 4, s. 17..
  143. Hacı Abdullah Ensari, Menazil, s. 19.
  144. Müstemli, s. 1210.
  145. Müstemli, s. 1216.
  146. Müstemli, s. 1215.
  147. Kelabadi, s. 93.
  148. Serrac, s. 69.
  149. Ahmed Cam, s. 44.
  150. Müstemli, s. 1217.
  151. Müstemli, s. 1209.
  152. Baherzi, c. 2, s. 51.
  153. Ebu Talip Mekki, a.g.e.
  154. Mubeydi, c. 2, s. 278.
  155. İzzuddin, s. 370.
  156. Hucviri, s. 380.
  157. İbn Arabi, c. 2, s. 144.

Bibliyografi

  • Kur’an-ı Kerim.
  • İbn Ebil’l Hadid, Abdulhamid, Şerhi Nehcü’l Belağa, tahkik: Ebulfazl İbrahim, Kahire, 1387 / 1967.
  • İbn Babıveyh, Muhammed, el-Mekne’, Kum, 1415.
  • İbn Babıveyh, Muhammed, Men la Yehzeruhu’l Fakih, Kum, 1404.
  • İbn Teymiyye, Ahmed, Kutub ve Resail ve Fetavi, tahkik: Abdurrahman Muhammed Kasım Necdi, Beyrut, Mektebetu İbn Teymiyye.
  • İbn Cevzi, Abdurrahman, Zadu’l Mesir, Beyrut 1404.
  • İbn Hacer Askalani, Ahmed, Fethu’l Bari, tahkik: Muhammed Fuad Abdulbaki ve Muhubuddin Hatib, Beyrut 1379.
  • İbn Hazm, Ali, el-Fasl, tahkik: Muhammed İbrahim Nasr, Abdurrahman Umeyre, Riyad, 1402 / 1982.
  • İbn Abidin, Muhammed Emin, Reddu’l Muhtar, Beyrut 1386.
  • İbn Arabi, Muhyuddin, el-Futuhatu’l Mekkiyye, Beyrut Daru Sadr.
  • İbn Kudame, el-Mugni, Beyrut 1404 / 1984.
  • İbn Kayyim Cevziyye, Muhammed, İ’lamu’l Mukiin, tahkik: Taha Abdurrauf Sa’d, Kahire 1968.
  • İbn Manzur, Lisanu’l Arab.
  • İbn Hubeyre, Yahya, el-Efsah, tahkik: Muhammed Rakıp Tabbah, Haleb, 1366 / 1947.
  • İbn Cevzi, Abdurrahman, Zadu’l Mesir, Beyrut 1404.
  • İbn Şube Harrani, Hasan b. Ali, Tuhefu’l Ukul, tashih: Ali Ekber Gaffari, Kum, Camiayı Müderrisin, 1404, ikinci baskı.
  • İbn Abdusselam, Abdulaziz, Kavaidu’l Ahkam, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiyye.
  • İbn Furek, Muhammed, Mucerredu Makalatu Ebi’l Hasan el-Eş’ari, tahkik: Danyal Jiymare, Beyrut 1986.
  • Ebu İshak Şirazi, İbrahim, el-Mühezzeb, Beyrut, Daru’l Fikr.
  • Eburuh, Lutfullah, Halat ve Suhanani Ebu Said Ebu’l Hayr, tahkik: Muhammed Rıza Şefii Kedkeni, Tahran, 1384.
  • Ebu Talip Mekki, Muhammed, Kuvtu’l Kulub, Kahire 1310.
  • Ahmed Cam, Ünsü’t Taibiyn, tahkik: Ali Fazıl, Tahran, 1368.
  • Ahmed b. Hanbel, Müsned, Kahire, 1313.
  • Bağdadi, Abdulkahir, el-Fark beyne’l Firak, Beyrut, 1977.
  • Agabozork, ez-Zerie.
  • Amedi, Ali, Gayetu’l Meram fi İlmi’l Kelam, tahkik: Muhammed Abdullatif, Kahire, 1391 / 1971.
  • Bahırzi, Yahya, Evradu’l Ahbab, tahkik: İyreç Efşar, Tahran, 1345.
  • Behveti, Mansur, Keşşafu’l Kına, tahkik: Helal Müseylihi Mustafa Helal, Beyrut, 1409 / 1989.
  • Curcani, Ali, Et-Tarifat, Kahire, 1357.
  • Curcani, Ali, Şerhu’l Mevakif, Kahire, 1325 / 1907.
  • Cessas, Ahmed, Ahkamu’l Kur’an, tahkik: Muhammed Sıddik Kamhavi, Beyrut, 1405 / 1985.
  • Cuveyni, Abdulmelik, el-İrşad, tahkik: Es’ad Temim, Beyrut, 1405 / 1985.
  • Hacı Halife, Keşf.
  • Hatibi Bağdadi, Ahmed, Tarihi Bağdad, Kahire, 1349.
  • Hacı Abdullah Ensari, Menazilu’s Sairin, tahkik: Abdulgafur Revan Ferhadi, Tahran, 1383.
  • Hacı Abdullah Ensari, Sed Meydan, tahkik: Abdulhay Habibi, Kabul, 1431.
  • Ragıb-ı İsfahani, Hüseyin, Müfredatı Elfazu’l Kur’an, tahkik: Safvan Adnan Davudi, Demeşk, Beyrut, 1412 / 1992.
  • Serrac, Abdullah, el-Lüme fi’t Tasavvuf, tahkik: Abdulhalim Mahmud ve Abdulbaki Surur, Kahire, 1380.
  • Sülemi, Muhammed, “Derecatu’l Muamelat” Tis’a Kutub fi Usulu’t Tasavvuf ve’z Züdh, tahkik: Süleyman İbrahim Ateş, en-Naşir li’t Tabaetu ve’n Neşr, 1414.
  • Suhreverdi, Ömer, Avarifu’l Mearif, Beyrut, 1403.
  • Seyyid Murtaza, Ali, er-Resail, tahkik: Ahmed Hüseyni, Mehdi Recai, Beyrut, Müessesetu Nur.
  • Siyveri, Mikdat, İrşadu’t Talibin, tahkik: Mehdi Recai, Mahmud Mer’aşi, Kum, 1405.
  • Şirvani, Abulhamid, el-Havaşi, Beyrut, Daru’l Fikr,
  • Şehidi Sani, Mesaliku’l Efham, Kum, 1413.
  • Necefi, Muhammed Hasan, Cevahiru’l Kelam, tahkik: Muhammed Kuçani, Tahran, 1494.
  • Tabersi, Fazl, Mecmeu’l Beyan, Beyrut, 1415.
  • Taberi, et-Tefsir, Beyrut, 1405.
  • Tusi, en-Nihaye, Beyrut, Daru’l Endülüs: Abdulkadir Kurşi, el-Cevahiru’l Mezie, Keraçi, Kitaphane-i Mir Muhammed.
  • Tusi, Muhammed, et-Tibyan, tahkik: Kusayr Amuli, Necef, 1383 / 1964.
  • Allame Hilli, Hasan, Keşfu’l Murad, tahkik: İbrahim Musevi Zencani, Beyrut, 1399 / 1979.
  • Allame Hilli, Hasan, Envaru’l Melekut, tahkik: Muhammed Necmi Zencani, Tahran, 1388.
  • Gazali, Ahmed, Mecalis, tahkik: Ahmed Mücahit, Tahran, 1376.
  • Gazali, Muhammed, İhyau Ulumuddin, Beyrut, 1417.
  • Gazi Abdulcabbar, el-Mugni, tahkik: Mustafa Seka ve diğerleri, Kahire, 1385 / 1965.
  • Kanunu Mucazati İslami (İran), onaylanma tarihi 7 – 9 – 1370.
  • Kurtubi, Muhammed, el-Camiu’l Ahkami’l Kur’an, tahkik: Abdulalim Berduni, Kahire, 1972.
  • Kuşeyri, Abdulkerim, er-Risaletu’l Kuşeyriyye, tahkik: Abdulhalim Mahmud ve Mahmud b. Şerif, Kahire, Mektebetu Muhammed Ali Subeyh, 1367.
  • Kummi, Ebu’l Kasım, Ganaimu’l Eyyam, tahkik: Abbas Tebriziyan, Meşhed, 1417.
  • Kasani, Ebubekr, Bedaiu’s Sanai’, Kahire, 1406 / 1986.
  • Kelabadi, Muhammed, et-Taarruf li Mezhebi Ehli’t Tasavvuf, tahkik: Abdulhalim Mahmud, Beyrut, 1380.
  • Kuleyni, Muhammed, el-Kafi, tahkik: Ali Ekber Gaffari, Tahran, 1391.
  • Maturudi, Muhammed, Te’vilati Ehli’s Sünne, tahkik: Muhammed Mustefizu’r Rahman, Bağdat, 1404 / 1983.
  • Mandekim, Ahmed, Şerhu Usul-u Hamse, tahkik: Abdulkerim Osman, Kahire, 1408 / 1988.
  • Mütevelli, Abdurrahman, el-Konye fi Usulu’d Din, tahkik: İmaduddin Ahmed Haydar, 1406 / 1987.
  • Müctebai, Fethullah, Şehri Ziyabeyi Eflatun ve Şahiyi Armani der İran-ı Bastan, Tahran, 1352.
  • Muhasıbi, el-Vesaya, tahkik: Abdulkadir Ahmed Ata, Beyrut, 1986.
  • Muhasıbi, Haris, er-Riayetu li Hukukillah, tahkik: Margaret Smith, Londra, 1490.
  • Muhakkıkı Hilli, el-Muteber, tahkik: Nasır Mekarim Şirazi ve diğerleri, Kum, 1409.
  • Muhakkıkı Hilli, Cafer, Şerayiu’l İslam, tahkik: Sadık Şirazi, Tahran, 1409.
  • Merdavi, Ali, el-İnsaf, tahkik: Muhammed Hamim Feki, Beyrut, 1406 / 1986.
  • Müstemli Buhari, İsmail, Şerhu’t Taarruf, tahkik: Muhammed Ruşen, Tahran, 1365.
  • Meşkur, Muhammed Cevad, Ferhenği Tatbikiyi Arabi ba Zebanhayi Sami ve İrani, Tahran, 1357.
  • Mustafa, Hasan, Misbahu’ş Şeria, Tahran, Encümeni Hikmet ve Felsefe-i İran, 1360.
  • Mufid, Muhammed, el-Mugnia, Kum, 1410.
  • Mufid, Muhammed, Evailu’l Makalat, tahkik: İbrahim Ensari, Kum, 1413.
  • Meybudi, Ahmed, Keşfu’l Esrar, tahkik: Ali Askar Hikmet, Tahran, 1361.
  • Nubahti, İbrahim, el-Yakut, tahkik: Ali Ekber Ziyayi, Kum, 1413.
  • Nevevi, Ruvzetu’t Talibin, Beyrut, 1405.
  • Nevevi, Yahya, el-Mecmu, tahkik: Mahmud Metrehi, Beyrut, 1417 / 1996.
  • Nehcü’l Belağa, tahkik: Alinaki Feyzu’l İslam, Tahran, 1377.
  • Hucviri, Ali, Keşfu’l Mahcub, tahkik: V. Zhukovsky, Tahran, 1371.
  • gesenus,W.,A Hebrew and english lexicon of the old testament, ed. F.A.Brown, Oxford, 1955.
  • Zammit, M.R, A Compative lexial study of Quranic Arabic, leiden, 2002.