Sakife-i Beni Saide Vakıası

Öncelik: aa, kalite: c
linksiz
wikishia sitesinden
(Sakife vakıası sayfasından yönlendirildi)

Sakife-i Ben-i Saide Vakıası (Arapça: واقعة سقیفة بنی‌ساعده), bir grup Müslümanın Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) vefatından hemen sonar, daha efendimizin mübarek naaşı kaldırılmadan ve defnedilmeden önce toplanarak, Ebu Bekir’i “halife” unvanı ile seçtikleri hadisedir. Bu seçim hadisesinde Ben-i Haşim ve Ehlibeytten (a.s) kimse yer almamıştır. Bu olay olduğu esnada Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) tarafından kendisinden sonra yerine seçtiği Hz. Ali b. Ebu Talip (a.s) Peygamber Efendimizin (s.a.a) cenaze ve defin işlemleri ile ilgilenmekteydi. Bir grup Muhacir, Ebu Bekir’in halife olması ve bir grup Ensar da Sa’d b. Ubade’nin halife olması amacı ile toplanmış ve her bir grup kendi adamlarının halife olması için uğraşmıştır.

Bu vakıa, hicretin 11. yılında “Sakife-i Ben-i Saide” denen yerde gerçekleşmiştir. Bazı sahabelerin Ebu Bekir’e biat etmesi bir süre Medine’de anlaşmazlıkların yaşanmasına neden olmuş ve bu durum bazı sahabelerce kabul görmemiştir. Şialar, bu biati, Hz. Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) Gadir-i Hum’daki vasiyetine aykırı bilmekte, İmam Ali’nin (a.s) Allah tarafından belirlenmiş olan hilafetinin başkaları tarafından değiştirilmesi olarak değerlendirmekte ve bu durumu şiddetle eleştirmektedirler. Şialara göre bu biat, doğru İslam yolundan sapma olarak değerlendirilmektedir.

Sakife Mekânı

Ana Madde: Sakife-i Ben-i Saide

Sakife-i Ben-i Saide, Ben-i Saide b. Ka’b b. Hazrec’e ait bir mekan ve Mescid-i Nebi’ye yakın bir yerde bulunmakta ve tarihi bir üne sahipti. Sakife, Mescid-i Nebevi’nin batı yönünde, Bida’e kuyusunun yanında yer almaktaydı. Ensar’ın halife adayı olan Sa’d b. Ubade onun yakınlarında yaşamaktaydı.[1]

Hz. Peygamberin (s.a.a) Vefatı

Hz. Resul-ü Kibriya Efendimiz (s.a.a) Ehlisünnet kaynaklarına göre hicretin 11. yılında Rebiülevvel ayının 12’sinde Pazartesi günü ve Şia muhaddislerin belirttiğine göre, aynı yılın Sefer ayının 28’inde Pazartesi günü vefat etmiştir. Peygamber Efendimizin (s.a.a) vefatı o zaman küçük bir şehir olan Medine’de kısa bir süre içinde herkes tarafından duyulmuştur. Öyle anlaşılıyor ki Efendimizin (s.a.a) son günlerdeki hastalığının şiddetlenmesi ve muhtemelen vefat edeceğinin düşünülmesi iktidar ve güç hırsı besleyen bazılarının o günlerde iktidarı ele geçirme iştahını kabartmaktaydı. Dolayısıyla neredeyse Efendimiz'in (s.a.a) vefatı duyulur duyulmaz ve Hz. Ali (a.s) ve Fazıl b. Abbas daha Efendimizin (s.a.a) cenaze ve defin işlemleriyle uğraşırken, bazıları hilafeti ele geçirmek için hızlıca çalışmalara koyulmuştur.

Ensar’ın, Sakife-i Ben-i Saide’de Toplanması

Hazrec kabilesinin lideri Sa’d b. Ubade, hasta ve ateşi olduğu halde, Ensar grubu (Evs ve Hazrec) arasında, Sakife-i Ben-i Saide’de oturmaktaydı. Onun adına bir kişi Ensar’ın Muhacirlere oranla hilafete daha öncelikli olduğu ve faziletleri hakkında konuşmaktaydı.[2] Sa’d b. Ubade’nin bu girişimi ve Ensar’ın Sakife’de toplanmasının nedeni, onların liderliğe olan şevklerinden dolayı mı, yoksa bazı Kureyş ileri gelenlerinin davranış ve tutumlarından kuşku duyduklarından dolayı mı olduğu tam olarak anlaşılmamaktadır. Mantıklı olan Ensar’ın o anlarda (Hz. Resulullah’ın (s.a.a) vefatı esnasında) bu tarz konuşmalar yapması, bazı Muhacirlerin girişimlerine yönelik bir tepkisel yaklaşım olduğudur, yoksa Hz. Resulullah’ın (s.a.a) defalarca ettiği vasiyetler karşısında (örneğin: Yevmu’d-Dar, menzilet, Gadir-i hum… vb. gibi hadislerde Hz. Ali’yi (a.s) yerine vasi olarak tayin etmiştir) bu tür bir pozisyon almak onlar için uygun değildir. Belki de bazı Muhacirlerin Hz. Resulullah’ın (s.a.a) onca vurgulama ve emri olmasına ragmen, Usame b. Zeyd’in ordusuna katılma emrine uymaması[3] ve Hz. Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) vasiyet yazmak için kâğıt ve devat getirilme isteğine karşı çıkmaları gibi nedenlerden dolayı, sosyal haklarının ellerinden alınarak, bu tür haklardan mahrum bırakılma endişesi ve yakın gelecekte baş gösterebilecek isyanlar[4] gibi nedenlerden dolayı Ensar’ın konum ve çıkarını koruma adına Sakife’de toplandığı daha tutarlı bir görüştür.[5] Ancak Ensar’ın hesaplanmamış bu girişimi kendi eliyle İslam tarihi boyunca[6] baş gösteren en büyük fitnenin şekillenmesine neden olmuştur. Tarihin de tanıklık ettiği üzere Hz. Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) önceden öngörüde bulunduğu bir çok isyan ve ayaklanmalar oradan alevlenmiştir.

Ebu Bekir ve Hz. Peygamberin (s.a.a) Vefatı

Hz. Resul-ü Kibriya Efendimizin (s.a.a) vefat ettiği esnada Ebu Bekir’in nerede olduğu konusundaki rivayetler farklıdır:

  • Bazı rivayetlere göre Hz. Resulullah’ın (s.a.a) yanında hazır olduğu ve başka bir rivayette Medine halkından bir kabileyi görmek için onların yanına gittiği yönündedir.[7]
  • Başka bir rivayete göre, mescitte veya Hz. Resulullah’ın (s.a.a) yanında olmadığı ve nerede olduğuna dair bir belirsizliğin olduğu yönündedir.
  • Ünlü görüşe göre ise, Seneh’te olduğu[8] ve Salim b. Ubeyd’in onu bu vefattan haberdar ettiği yönündedir.[9]

Rivayetlere göre Ebu Bekir mescide gittiğinde Ömer, halkın içinde durmuştu ve kim Hz. Resulullah’ın (s.a.a) vefat ettiğini söylerse, onlara münafık yakıştırması yaparak, ölümle tehdit etmekteydi. Bu rivayetlere göre Ebu Bekir bu sahneyi görünce, bir şey olmamış gibi Hz. Resulullah’ın (s.a.a) evine gider. Hz. Peygamber'in (s.a.a) üzerinde bulunan örtüyü yüzünden kaldırıp, anlından öperek, bir iki cümle konuştuktan sonra mescide gider ve Ömer’e şöyle der: “Sakin ol, Ömer! Sessiz”. Daha sonra Kur’an’dan[10] bir ayetle Hz. Resulullah’ın (s.a.a) ölümünü teyit eder.[11] Ebu Bekir oraya gelmeden önce Hz. Resulullah’ın (s.a.a) vefatını Abbas ve başkaları aynı ayetle hatırlatarak uyarmış, ancak Ömer onların sözlerine kayıtsız kalarak, önemsememiştir.[12]
Bazı araştırmacı yazarlar, Hz. Resulullah’ın (s.a.a) ölümü hakkında Ömer’in böyle anlamsız bir tutum takınmasının ve Ebu Bekir’in onu sakinleştirmek için okuduğu ayetten haberdar olmadığının gerçekleri yansıtmadığını ileri sürmüşlerdir. Bu araştırmacı yazarlara göre, büyük bir ihtimalle Ömer, Hz. Resulullah’ın (s.a.a) vefat ettiğini kesin olarak bilmekteydi. Ancak kendi düşüncesindeki kişi dışında birinin halife seçilmesi ve ona biat edilmesi endişesi taşıdığından, uygun bir zamanın gelmesini ve beklediği kişinin (Ebu Bekir’in) çıkıp gelmesi için böyle bir kurgu düzenleyerek, Efendimiz'in (s.a.a) vefatını inkâr etmeye koyulmuştur.[13] Ebu Bekir’in oraya gelerek Ömer’i bu ayetle sakinleştirene kadar kimsenin sözünü dinlememesi ve aynı ayeti defalarca başkalarının ona hatırlatmasına rağmen tutumundan vazgeçmemesi[14] ve yine sakinleşir sakinleşmez Hz. Resulullah’ın (s.a.a) naaşını yerde koyarak, defin, kefen, gusül ve cenaze namazı işlemelerine katılmayıp, hiçbir şey olmamış gibi arkadaşı Ebu Bekir’le birlikte Sakife’ye giderek, halife seçimine iştirak etmesi bu görüşü teyit etmektedir.

Muhacirlerden 3 Kişinin Sakife’den Haberdar Olmaları

Sakife ile ilgili hadiselerin bu aşaması ve Ebu Bekir’in hilafete seçilmesi, yani Ebu Bekir’in mescitte hazır olması ile birlikte Ömer ve Ebu Ubeyde b. Cerrah ile Ensar’ın toplandığı Sakife’ye gitmeleri hakkında çeşitli rivayetler bulunmaktadır.[15] Elde olan bazı rivayetlere göre, Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın Esnar’ın Sakife’de kendi aralarında toplantı yaptıklarını duymadan ve onların toplantılarına katılmadan önce, Ebu Ubeyde’nin evinde halife seçimi hakkında kısa bir istişare toplantısı yaptıkları muhtemeldir.[16] Sakife’de yaşananlar ile Muhacir ve Ensar arasında yapılan konuşmalar hakkında nakledilen rivayetler oldukça ünlüdür. Tarihi kaynakların belirttiğine göre, Ebu Bekir’in halife olarak seçilmesinin büyük tartışma ve çekişmelerden sonra olduğu, Esnar’dan Habbab b. Munzir’in Muhacirlere kılıç çektiği ve Sa’d b. Ubade’nin Ömer’in sakallarından tutarak çektiği[17] ve bu hengâmede Sa’d b. Ubade’nin ayaklar altında kalarak ezilme tehlikesi geçirdiği, ciddi yaralanma ve ölümlerin yaşanabileceği kargaşa ve çekişme ortamında Ömer’in bir konuşma yaparak, Ebu Bekir’in halife seçilmesini sağlaması ve ona biat alınması konusunda ana oyuncu olduğunu hilafeti döneminde Mescid-i Nebi’de minberde ona (Ebu Bekir’e) biat alınması konusunu açıkladığında itiraf etmiş ve orada hazır bulunan İbn-i Abbas da bunu teyit etmiştir. Bu tarihi belgeyi ünlü tarihçiler İbn-i Hişam[18], Taberi[19], İbn-i Habban[20] ve başkaları nakletmiştir. Ömer’in okuduğu bu hutbe ve başka kaynaklara göre, Ebu Bekir’in müdahalesi ile Sa’d b. Ubade’nin hasta olmasına rağmen toplantıdan dışarı atılması ile Sakife’deki toplantı normale dönmüş ve tartışmalar son bulmuştur.

Ensar ve Muhacir’in İleri Sürdüğü Gerekçeler

Muhacir ve Ensar arasında Hz. Resulullah’ın (s.a.a) halifesi ve hilafet seçimi konusunda çekişme ve tartışmalar yaşanmış ve her iki grup da kendi üstünlüklerinden dem vurmuştur. Dolayısıyla her grup kendi fazilet ve menkıbelerini zikrederek, karşı gruba karşı üstünlüklerini ortaya koymaya çalışmıştır.[21]

Sakife gününde, ilk önce Sa’d b. Ubade, orada olanlar için bir konuşma yapmış, Ensar grubunu oldukça övmüş, onların faziletlerini saymış ve onların İslam’daki fedakârlık ve hizmetlerini sayarak, şöyle demiştir: “Resulullah’ın (s.a.a) vasi ve halifeliğine yalnızca Ensar layıktır.” Sonra Ensar, Sa’d b. Ubade’ye “Hz. Resulullah’ın (s.a.a) halifesi” unvanı ile biat etmek istemiştir. Sonra aralarında şöyle bir konuşma geçmiştir: Eğer Muhacirler, “Bizler Muhaciriz; Peygamberin yardımcıları, yârenleri ve kabilesindeniz; siz (Ensar) neden Peygamberin halifeliği konusunda tartışıyorsunuz” derlerse, ne diyeceksiniz? Bu soruya karşı şöyle cevap vereceklerini demişlerdir: “Biz Ensar’dan bir emir, siz Muhacirlerden bir emir seçilsin ve bizler bunun dışında hiçbir şeye razı değiliz. Zira Peygamber ve Müslümanlara biz sığınma verdik ve İslam’ın galip gelmesini sağladık.”[22]
Bu esnada Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubeyde b. Cerrah gelirler ve oradakilerin Sa’d b. Ubade’ye olan ilgisini kırarak, Ebu Bekir’e biat alırlar. Orada yaşanan tartışma sırasında Ömer, Ensar’a şöyle demiştir: “İki kılıç bir kılıfa sığmaz, Arap halkı size itaat etmez.” İki grup (Ensar ve Muhacir) üstünlüklerini, iyiliklerini İslam’daki geçmişlerini saymış ve sonuçta Muhacirler Ensar’a galip gelerek, hilafeti ele geçirmişlerdir. Bu şekilde Ömer’in isteği ile Ebu Bekir’e biat alınır…”[23]

Kureyş’in Hz. Resulullah’ın (s.a.a) ardıl ve vasisi olduğunu kanıtlamak için ileri sürdüğü delil şuydu: “Kureyş, Hz. Resulullah’ın dalı olduğu bir ağacın başka bir dalıdır.”[24]

Muhacirin (Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubeyde b. Cerrah) Ensar’a galip gelmek için istifade ettiği delillerinden biri de Hz. Peygamber’in (s.a.a) Kureyş’ten olduğu ve onların da Hz.Peygamber’in (s.a.a) taifesinden olduğuydu.

Ünlü tarihçi İbn-i Ebi’l Hadid, Nehcü’l-Belağa’nın (65. hutbesinin) açıklamasında şöyle yazmaktadır: “Ömer, Ensar’a şöyle dedi: ‘Araplar asla sizin emirlik ve hükümetinize razı olmaz. Zira Peygamber sizin kabilenizden değil, ama Peygamberin akrabalarından birisi hükümet ederse, kesinlikle ona itaatten kaçınmazlar.’ (Burada Hz. Ali’nin (a.s) şu sözünü nakletmektedir): ‘Hükümet ve Muhammedî miras konusunda bizimle yarışabilecek ve çatışabilecek birisi var mıdır? Oysa bizler onun yakınları ve akrabalarıyız.”[25]

Ebu Bekir’in Sakife’de Galip Gelmesinin Nedenleri

  1. Kureyş boyları (Muhacirler, bilhassa Ben-i Haşim, Ben-i Ümeyye ve Ben-i Mahzum) arasında yaşanan taife rekabetleri, az bir öneme sahip Ben-i Teym kabilesinden Ebu Bekir’in liderliğini kabul etmelerini kolaylaştırmıştır. Zira Ben-i Teym hanedanı, Kureyş kabilesi arasında aciz bir konuma sahipti ve asla herhangi bir savaşta övgüye değer bir başarı kazanamamış veya siyasi çekişmelerde adlarını duyuracak bir oluşumda bulunmamışlardı. Bu yüzden Ebu Bekir üzerinde bir anlaşma sağlanabilir ve halk arasında büyük bir sorun yaşanmayabilirdi.[26]
  2. Evs ve Hazrec kabileleri arasında süregelen köklü ve tarihsel düşmanlık ve bu iki kabile içindeki aşiretlerin birbirlerini çekememe ve kıskançlıkları, Ebu Bekir’in Sakife’deki başarısı için güçlü bir neden olmuştur. Habbab b. Munzir’in, Ömer ve Ebu Ubeyde b. Cerrah’tan sonra Ebu Bekir’e biat eden Sa’d b. Ubade’nin amcaoğlu Beşir b. Sa’d’a yönelik sözleri ve yine Evs kabilesinin ileri gelenlerinden Useyd b. Hadir’in, Evs kabilesine yaptığı konuşma ve Hazrec kabilesinin[27] emir olma ihtimaline karşı onları korkutarak uyarması, bu görüşün doğruluk ve sıhhatini ortaya koymaktadır.[28]
  3. Hz. Ali (aleyhi selam), Abbas ve diğer Ben-i Haşim’in ileri gelenlerinin Hz. Resul-ü Kibriya Efendimiz'in (s.a.a) cenaze işlemleriyle meşgul olmaları ve onların seçim ve biatten[29] habersiz olmaları, Ebu Bekir’in hükümeti ele geçirmesini kolaylaştırmıştır. Ensar’dan Zeyd b. Erkam’ın Abdurrahman b. Avf’a: ‘Adını andığın kişi, yani Ali b. Ebu Talip bu işi (halifeliği) talep etmiş olsaydı, hiç kimse ona karşı gelmez ve muhalefet etmezdi’[30] sözü de bu görüşü teyit etmektedir.

Ünlü Şia âlimi Şeyh Mufid, Ebu Bekir’in bu başarısını birkaç cümlede şöyle özetlemiştir: “Hz. Ali’nin (a.s) Hz. Peygamber'in (s.a.a) cenaze işleri ile meşgul olması; Ben-i Haşim’in (halife seçimi) sahnesinden uzak olması ve Hz. Peygamber’in (s.a.a) yas ve matemine bürünmesi; Ensar arasında ihtilaf ve anlaşmazlık; “Tulega ve müellefetu’l-Gulub”/azat edilmişler ve kalpleri İslam’a ısındırılacaklar”ın isteminin hoş karşılanmaması.”[31]

Biatin Medine’de Yayılması

Sakife’de Ebu Bekir’e biat edilmesi ve ardından orada hazır olanların da biat etmesi ile Medine’de biat alınma işlemlerini hızlandıran ve yayan neden, Ben-i Eslem kabilesinin orada hazır olmasıdır. Nakledildiğine göre, Sakife’de biat işlemi bittikten sonra Muhacire bağlı olan Ben-i Eslem kabilesi Medine’ye girmiş ve cadde ve sokakları doldurarak, Ebu Bekir’e biat almışlardır.[32] Öyle ki hatta Ömer[33]: “Ben-i Eslem kabilesi sahneye çıkmadan önce ben, zafer kazanılacağından emin değildim” demiştir.[34]

Şeyh Mufid’in Ebu Mihnef’ten naklettiğine göre, Ben-i Eslem kabilesi yiyecek ve gıda temini için Medine’ye gelmişlerdi. Muhacir onlara şöyle demiştir: “Peygamberin halifesi unvanı ile (Ebu Bekir’e) biat almamıza yardımcı olursanız, size yiyecek ve gıda vereceğiz.” Bu şekilde Ben-i Eslem kabilesi gıda ve yiyecek alma ümidi ile Ebu Bekir’e yardım etmiştir. Hatta Ebu Bekir’e biat etmeğe yanaşmayanlara baskı yaparak, zorla biat almış ve yerine göre karşı çıkanları döverek, biate mecbur etmişlerdir.”[35]

Hz. Ali’nin (a.s) Karşı Çıkmamasının Nedenleri

İmam Ali (a.s), Sakife’de yaşanan hilafet seçimi sırasında Abbas b. Abdulmuttalib ve bazı Muhacirlerle birlikte Hz. Resulullah’ın (s.a.a) gusül, kefen ve defin işlemleri ile meşguldü.[36]

Sahih-i Buhari” ve “Sahih-i Müslim” gibi Ehlisünnet'in en önemli iki kitabında İmam Ali (a.s), Hz. Resulullah’ın (s.a.a) vefatından altı ay boyunca Hz. Fatıma’nın (s.a) yaşadığı sürece Ebu Bekir’e biat etmemiştir.[37]

Yine Buhari’nin üstadı Abdurrezzak el-Musannef kitabında şöyle yazmaktadır: “Yalnızca Ali (a.s) değil, aynı zamanda Ben-i Haşim’den hiç kimse altı ay boyunca (Ebu Bekir’e) biat etmemiştir.”[38]

Şia’nın Sakife Hakkındaki Soruları

Sakife hakkında Şialarca çok sayıda sorular ileri sürülmüştür. O sorulardan bazıları şunlardır:

  • Ensar’a karşı koymak için neden yalnızca 3 kişi (Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubeyde b. Cerrah) Sakife’ye gitmiştir?
  • Ben-i Eslem kabilesi neden ve niçin o saatlerde Medine’de hazır bulunmaktaydı? Neden kâinatın efendisi Hz. Resul-ü Kibriya Efendimizin (s.a.a) cenaze işlemlerine katılmak yerine hepsi birden topluca Sakife’ye gitmiş ve Ebu Bekir’e biat ederek ona biat almışlardır?

Şialar, Ehlisünnet mensupları tarafından bu konuda verilen cevapları ikna edici bulmamakta ve bu cevapların Ebu Bekir’e biat alınma sıhhatine yönelik şüpheler oluşturduğuna inanmaktadırlar.

Bazı araştırmacı Şialar[39] aşağıda belirtilen kanıt ve delillerle sorulan sorulara net bir cevap vermeye çalışmışlardır:

  1. Hz. Peygamber'in (s.a.a) Emri ile kurulan Usame ordusuna itaatsizlik edilerek, Medine’ye geri dönülmesi[40]
  2. Ömer tarafından Hz. Resulullah’ın (s.a.a) öldüğünün inkâr edilmesi[41]
  3. Hz. Peygamber'e (s.a.a) kâğıt kalem getirilmesinin önlenmesi[42]
  4. Hz. Resulullah’ın (s.a.a) hastalığı döneminde onun yerine cemaat imamı olarak namaz kılmaya çalışılması[43]
  5. Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) Ömer’e şöyle demesi: “Hilafet sütünü iyi sağ; çünkü senin için de bir nasibi olacaktır. Bugün Ebu Bekir için onun dizginlerini sıkıca eline al ki yarın senin ihtiyarında olsun.”[44]
  6. Muaviye’nin Ebu Bekir ve Ömer’in Hz. Ali karşıtlığının alt yapısı ve hilafetin gasp edilişine değindiği Muhammed b. Ebu Bekir’e yazdığı mektubun varlığı[45]
  7. Hilafetin Ebu Bekir tarafından Ömer’e bırakılması
  8. Ömer’in, Ebu Lulu tarafından yaralandığında “Eğer Ebu Ubeyde yaşasaydı, onu kendi yerime (halife olarak) atardım” demesi.[46]

Dolayısıyla eldeki veriler ve kanıtlar ışığında Ebu Bekir’e biat edilmesi önceden düşünülmemiş, kendiliğinden gelişen bir oldu-bitti değil, bilakis önceden tasarlanmış ve programlanmış bir hadisedir.[47] Bazı rivayetlerde de bunun çok daha öncelerden (Hz. Resulullah (s.a.a) zamanında) tasarlandığı açıklanmıştır.[48] Lammens, “Üç kişilik Şura” adlı makalesinde bu üç kişinin (Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubeyde b. Cerrah) çok öncelerden işbirliği yaptığını detaylı bir şekilde ele almış ve orada Ehlisünnet'ten naklettiği hadislerde Ömer’in sonralardan İbn-i Abbas’a Ebu Bekir’in Ben-i Haşim’i bir kenara itme planını tasarladığını itiraf ettiğinden bahsetmiştir. Zira Ebu Bekir’e göre “hilafet ve nübüvvet bir ailede (Ben-i Haşim ailesinde) birleşemezdi.” İşte bu yüzden bu üç kişilik yüksek şuranın iki üyesi (Ebu Bekir ve Ömer) hilafet ve idareyi peş peşe ele geçirmişti; eldeki rivayetlere göre Ebu Ubeyde b. Cerrah, o dönemde yaşıyor olsaydı, Ömer’in vasiyeti gereği[49] üçüncü halife olarak ortaya çıkacaktı.[50]

Ayrıca Bakınız

Dış Bağlantılar

Kaynakça

  1. Mu’cemu’l-Buldan, c. 3, s. 229.
  2. El-İmamet ve’s-Siyaset, İbn-i Kuteybe, c. 1, s. 12, 15.
  3. İbn-i Ebi’l-Hadid, 1/159-162; Mufid, s. 96, 98.
  4. İbn-i Sa’d, 2/204; Buhari, 8/86 ve sonrası; Vakıdi, 2/1113; İbn-i Mace, 2/130-1307; İbn-i Hişam, 4/304,305; Mufid, 96, 98.
  5. Caferi, s. 27; Behbudi, s. 23, 25.
  6. Mesela, Kuleyni, s. 58; Şehristani, 1/30.
  7. İbn-i Sa’d, 2/265, 269; Taberi, 3/200, 202.
  8. Buhari, 5/142, 143.
  9. İbn-i Kesir, 5/244.
  10. Al-i İmran, 3/144, Zümer, 39/30 veya her ikisi.
  11. İbn-i Hişam, 4/305,306; Taberi, 3/200,203; İbn-i Sa’d, 2/265, 270.
  12. İbn-i Sa’d, 2/267; Belazuri, Ensab, 1/567.
  13. Örneğin İbn-i Sa’d, adı geçen yerler.
  14. Bkz. Ebu Bekir, Dairetu’l-Maarif-i Bozorgi İslami.
  15. İbn-i Hişam, 4/306,308; İbn-i Sa’d, 3/181,182; Taberi, 3/203,204; el-İmamet, 1/5; Belazuri, 1/581.
  16. Caferi, 45.
  17. Taberi, 3/220,223; Halebi, 3/359.
  18. İbn-i Hişam, 4,308,310.
  19. Taberi, 3/204,206.
  20. İbn-i Habban, 2/152, 156.
  21. Haşimi Hoi, Seyyid Habibullah, Minhacu’l-Beraat fi Şerhi Nehcü’l-Belağa, Tahran, Mektebetu’l-İslami, dördüncü baskı, c. 5, s. 82, hutbe: 66, 1405 h.k.
  22. Caferi, Muhammed Taki, Tercüme ve Tefsir-i Nehcü’l-Belağa, Tahran, c. 11, s. 104.
  23. Kazvini, Molla Salih, Şerh-i Nehcü’l-Belağa, tashih Seyyid İbrahim Miyanci, Tahran, İslamiye baskısı, c. 1, s. 215.
  24. Mutahhari, Murtaza, Seyr-i der Nehcü’l-Belağa, Tahran, Sadra, ikinci baskı, s. 152.
  25. Mutahhari, Murtaza, Seyr-i der Nehcü’l-Belağa, Tahran, Sadra, ikinci baskı, s. 152.
  26. Caferi, s. 47, 49.
  27. Taberi, 3/220, 222; Yakubi, 2/124; el-İmamet, 1/8, 9.
  28. Mufid, 101; Caferi, aynı yer; Behbudi, 14, 15; Sadr, s. 79.
  29. Mufid, aynı yer; Tabersi, 1/ 94; el-İmamet, 1/12.
  30. Yakubi, 2/123.
  31. Müfid, s. 101.
  32. Taberi, 3/205; Feyyaz, 131.
  33. Belazuri, Ensab, 1/590, 591.
  34. Taberi, 3/222.
  35. El-Cemel, 59.
  36. Et-Tenbih ve’l-Eşraf, s. 247.
  37. Sahih-i Buhari, c. 5, s. 82; Sahih-i Muslim, c. 5, s. 154.
  38. El-Musannef, c. 5, s. 472.
  39. Bkz. Örneğin, Sadr, 71, 75.
  40. İbn-i Ebi’l-Hadid, 1/159, 160; ayrıca Bkz. Taberi, 3/184, 186.
  41. İbn-i Hişam, 4/305; İbn-i Sa’d, 2/266, 267, 270; Taberi, 3/200.
  42. Muslim, 2/1259; Buhari, 1/37; İbn-i Sa’d, 2/242, 245.
  43. Ahmed b. Hambel, aynı yerler; Taberi aynı yerler, 3/190; Mufid, el-İrşad, 97, 99.
  44. İbn-i Ebi’l-Hadid, 6/11.
  45. Mesudi, Muruc, 3/21, 22.
  46. İbn-i Sa’d, 3/413.
  47. Halili, 37.
  48. Tabersi, Ahmed, 1/110.
  49. Ahmed b. Hambel, 1/18; İbn-i Sa’d, 3/342, 343; Taberi, 4/227.
  50. Lammens, s. 113, 117, 137, 138, 142, 143.

Bibliyografi

  • İbn-i Ebi’l-Hadid, Abdulhamid b. Hibetullah, Şerh-i Nehcü’l-Belağa, Muhammed Ebu’l-Fazl İbrahim baskısı, Kahire, m. 1959.
  • İbn-i Sa’d, et-Tabakatu’l-Kubra, Beyrut, Daru Sadr.
  • İbn-i Kesir, Ebu’l-Feda İsmail b. Ömer b.Kesir ed-Demeşki, el-Bidayet ve’n-Nihayet, Beyrut, Daru’l-Fikr, m. 1986.
  • İbn-i Mace, Muhammed b. Yezid, Sünen, Muhammed Fuad Abdulbaki baskısı, Kahire, m. 1954.
  • İbn-i Hişam, es-Siyretu’n-Nebeviyye, Muhammed Ebu’l-Fazl İbrahim baskısı, Kahire, m. 1936.
  • Ahmed b. Hambel, Müsned, Kahire, 1313 h.k.
  • el-İmamet ve’s-Siyaset, Kuteybe, m. 1937.
  • Buhari, Muhammed b. İsmail, Sahih, Kahire, 1315 h.k.
  • Belazuri, Ahmed b. Yahya, Ensabu’l-Eşraf, c. 1, Muhammed Hamidullah baskısı, Kahire, m. 1959.
  • Behbudi, Muhammed Bakır, Siyre Alevi, Tahran, 1368 h.ş.
  • Caferi, Muhammed Taki, Tercüme ve Tefsir-i Nehcü’l-Belağa, Tahran, Defter-i Neşr-i Ferhengi İslami, yedinci baskı, 1376 h.ş.
  • Halebi, Ali, es-Siyretu’l-Halebiye, Beyrut, el-Mektebetu’l-İslamiye.
  • Halili, Muhammed Ali, Havaşi ve Talikat-ı Ali ve Ferzendaneş.
  • Şehristani, Muhammed b. Abdulkerim, el-Milel ve’n-Nihel, Muhammed b. Fethullah Bedran baskısı, m. 1956.
  • Sadr, Muhammed Bakır, Fedek der Tarih, Tercüme Mahmut Abidi, Tahran, 1360 h.ş.
  • Tabersi, Ahmed b. Ali, el-İhticac, Muhammed Bakır Musevi Horasani baskısı, Necef, m. 1966.
  • Taberi, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir, Tarih el-Umem ve’l-Muluk, tahkik, Ebu’l-Fazl İbrahim, Beyrut, Daru Turas, ikinci baskı, 1967.
  • Abdurrezzak, Ebu Bekir b. Humam es-Sinani, el-Musannef, el-Meclisi İlmi, Güney Afrika, m. 1970.
  • Feffaz, Ali Ekber, Tarih-i İslam, Tahran, 1335 h.ş.
  • Kazvini, Molla Salih, Şerh-i Nehcü’l-Belağa, Tashih Seyyid İbrahim Miyaneci, Tahran, İslamiye baskısı, 1380 h.k.
  • Kuleyni, Muhammed b. Yakub, er-Ravzat mine’l-Kafi, Ali Ekber Gaffari baskısı, Tahran, 1348 h.ş.
  • Mesudi, Ali b. Hüseyin, et-Tenbih ve’l-Eşraf, Beyrut, Daru Suab.
  • Mesudi, Murucu’z-Zeheb, Muhammed Muhyiddin Abdulhamid baskısı, Beyrut, 1367.
  • Muslim b. Hüccac, Sahih, İstanbul, 1401 h.k.
  • Mutahhari, Murtaza, Seyri der Nehcü’l-Belağa, Tahran, Sadra, ikinci baskı, 1354 h.ş.
  • Mufid, Muhammed bin Muhammed, el-İrşad, Kum, Mektebet Basireti.
  • Mufid, Muhammed b. Muhammed, el-Cemel, Kum, Mektebetu’d-Devari.
  • Vakıdi, Muhammed b. Ömer, el-Mağazi, Marseden Conz, Londra, m. 1966.
  • Haşimi Hoi, Seyyid Habibullah, Minhacu’l-Beraat fi Şerhi Nehcü’l-Belağa, Tahran, Mektebetu’l-İslamiye, dördüncü baskı, 1405 h.k.
  • Yakut Hamevi, Şahabeddin Ebu Abdullah b. Abdullah, Mu’cem el-Buldan, Beyrut, Daru Sadır, ikinci baskı, m. 1995.
  • Yakubi, Ahmed b. İshak, Tarih, Beyrut, m. 1960.