Cemel Savaşı

Öncelik: aa, kalite: c
linksiz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
Cemel Savaşı
TarihHicri kameri 36. yılın Cemaziyülahır ayının ortası Perşembe günü veya Cemaziyülevvel ayının onuncu günü
YerBasra’nın Hureybe nahiyesi
Sonucuİmam Ali’nin (a.s) zaferi
Nedeniİmam Ali’ye (a.s) olan biatlerini bozdukları için "Nakisin" olarak adlandırılan Müslümanlardan bazıları İmam Ali’ye (a.s) karşı ayaklandılar.
Savaşanlarİmam Ali’nin (a.s) Ashabı
Cemel (Nakisin) ashabı
KomutanlarHz. Ali (a.s)
Ayşe, Talha ve Zübeyr
Hz. Ali’nin (a.s) Ordusunun Şehitleri400 - 5000 kişi arasında
Cemel ashabının Telefatları2500 kişi

Cemel Savaşı (Arapça: حرب الجمل) veya Nakisin Savaşı; Allah Resulünün (s.a.a) eşi Ayşe, Talha ve Zübeyr önderliğindeki grubun, zamanın halifesi olan İmam Ali’ye (a.s) karşı başlattıkları savaşın adıdır. Cemel savaşı, hicri kameri 36. yılda Basra civarında meydana gelmiştir. Ayşe ve beraberindekiler, üçüncü halife Osman’ın intikamını alma bahanesiyle bu savaşı başlatmışlardır. Birinci halifenin kızı Ayşe’nin, kızıl saçlı ve “asker” adlı bir erkek deveye binerek, bu savaşa katılmasından dolayı bu savaş, Cemel (erkek deve) savaşı olarak adlandırılmıştır. Müslümanların ilk iç savaşı sayılan Nakisin savaşı İmam Ali’nin (a.s) ordusunun mutlak zaferi, Talha ve Zübeyir’in öldürülmesi ve Ayşe’nin de saygın bir şekilde Medine’ye gönderilmesiyle son bulmuştur.

Cemel ordusunun başındakilerin ilk önce halife unvanıyla İmam Ali’ye (a.s) biat etmeleri ve ardından biat ve anlaşmalarını ihlal ederek, savaşa girmelerinden dolayı onlara "Nakisin" (biat ve ahdini bozanlar) denmiştir. Bu savaş "Nakisin savaşı" olarak da adlandırılmıştır.

Nakisin savaşı, Müslümanların hilafet merkezinin Medine’den Kufe’ye taşınmasına ve birkaç sahabe ile halifenin şahsı arasında meydana gelen savaş sebebiyle de İslam mezhepleri arasında siyaset babında yeni fıkhi ve kelami görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

İsimlendirilme Sebebi

"Cemel" erkek deve anlamına gelmektedir. Birinci halifenin kızı Ayşe, kızıl saçlı ve “asker” adlı bir erkek deveye bindiğinden dolayı[1] bu savaşa "Cemel savaşı" denmiştir.

Savaşın Nedenleri

İmam Ali (a.s) Cemel savaşına giderken şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah Muhammed'i (s.a.a) gönderdiği vakit, Araplar içinde ne bir kitap okuyan vardı ve ne de bir peygam­berlik iddia eden. (Daha sonra) Peygamber (s.a.a) onlara kılavuzluk etti ve onları yurtlarına yerleştirdi. Rahat huzura erdirdi/çaresizlikten kurtardı. Böylece mızrakları doğruldu, (bağımsızlığa ve işlerinde düzene kavuştular.) Onların oynak ve titrek taşı sükunete / itminana ulaştı. (Emniyetsizlikten dolayı hasıl olan ıstırapları yok oldu.) Allah'a andolsun ki ben onları (hidayet ve kurtuluşa) sevk edenlerin arasındaydım. Ta ki batıl tümüyle yüz çevirip kaçtı. Ben bu yolda ne aciz oldum ve ne de korktum. Benim bu gidişim (Basra halkıyla savaşa gitmem), peygamberle birlikte halkın hidayet ve kurtuluşu için gidişim gibidir. Şüphesiz "hak içinden ortaya çıksın" diye batılı yaracağım. Benim Kureyşle ne işim var? (Bu kadar bana düşmanlık etmelerinin nedeni nedir?) Allah'a andolsun onlar kâfirken de onlarla savaştım. Şu anda fitne-fesada düşüp, hak yolundan sapmışlarla da onlarla savaşacağım…”

[[Nehcü’l Belağa, hutbe: 33]]

Hz. Ali’nin (a.s) Görüşü

İmam Ali’nin (a.s) sözlerine teveccühle, muhaliflerin fitne ateşini körüklemelerinin iki delili vardır:

Birinci Delil: Talha ve Zübeyr’in güç ve kudret talebi

İmam Ali (a.s) Nehcü’l Belağa’nın 148. hutbesinde şöyle buyurmaktadır: “Her ikisi de (Talha ve Zübeyr) idareciliği (hilafeti) üzerine almak; öbürüne vermeyip kendine mal etmek ister.”[2]

İkinci Delil: Kin ve nefret

Müminlerin Emiri İmam Ali’ye (a.s) karşı beslenen kin ve nefretin varlığı inkar edilemez. Hz. Ali (a.s) kendisine karşı kin ve nefret duyulmasına neden olan etkenlerin geçmişini beyan etmiştir. Onlardan bazıları şunlardı:

  1. Çünkü Peygamber (s.a.a) beni, Ayşe’nin babasına üstün kılmıştı.
  2. Çünkü Peygamber (s.a.a) beni, kendisine kardeş seçmişti.
  3. Çünkü Allah Teala mescide açılan bütün evlerin kapılarının, hatta Ayşe’nin babasının evinin kapısının bile, kapatılmasını emretti. Ancak benim evimin kapısı kapatılmadı.
  4. Çünkü Allah Resulü (s.a.a) Hayber günü, diğerlerinin başarısız olmasından sonra, bayrağı benim elime vermişti ve ben de zafer kazanmıştım. İşte benim zafer kazanmam da onların üzülmesine neden olmuştur…[3]

Ayrıca kendilerini İmam Ali (a.s) ile aynı seviyede gören Talha ve Zübeyr, devlet işlerinde Hz. Ali’nin (a.s) kendileriyle istişare edeceğini ve üçüncü halife Osman’ın ölmesiyle hükumetin bir bölümünü de elde edeceklerini ümit ediyorlardı. Ancak bunlardan hiçbiri gerçekleşmedi. Durum böyle olunca da bu ikisinin Müminlerin Emiri İmam Ali’ye (a.s) olan husumetleri aşikar oldu.

Nakisin Liderlerinin Görüşü

cçıböBirinci Delil: Talha, Basra halkı arasında yaptığı konuşmasında İmam Ali’ye (a.s) karşı savaşının nedenini Hz. Peygamber (s.a.a) ümmetinin ıslahı ve Allah’a itaati yaygınlaştırma olarak açıklamıştır.[4]

İkinci Delil: Üçüncü halife Osman’ın intikamı: Onlar Osman’ın katilinin İmam Ali (a.s) olduğunu ve İmam'ın (a.s) Osman’ın katillerini desteklediğini iddia ederek, kendilerini Osman’ın kanının talep edicileri olarak tanıtıyorlardı. Onların bu iddialarına karşılık Hz. Ali (a.s), Osman’ın asıl katillerinin kendileri olduğunu belirterek,[5] onların intikam taleplerinin kimsenin kendileri aleyhinde bir iddiada bulunmamaları için olduğunu söyledi.
Hz. Ali (a.s) Nehcü’l Belağa’da şöyle buyurmaktadır: “Vallahi, Osman'ın kanını aceleyle istemesinin sebebi, ancak o kanın kendisinden istenmesinden korkmasıydı. Çünkü bu konuda o şüphe altındadır. Toplumda Osman aleyhinde bulunmada ondan daha hırslısı yoktu. Bu nedenle işi karıştırmak ve halkı şüpheye düşürmek için buna kalkıştı.”[6]

Evvela: İmam Ali’nin (a.s) Cemel ashabı hakkındaki suçlama ve serzenişlerinin çoğunda Talha ve Zübeyr hedef alınmıştır. Zira İmam (a.s) savaşın asıl müsebbiplerini Talha ve Zübeyr bilmekteydi. Başka bir ifadeyle Ayşe’nin bu savaştaki rolü fer’i idi ve o ikisi tarafından kullanılmıştır.

İkincisi: Görüldüğü üzere Cemel ashabının kendilerini haklı kılmaları için zikrettikleri delillerden hiçbiri geçerli değildir. Osman’ın öldürülmesi ve kanının talebi sadece bahaneydi. Zira Ayşe’nin üçüncü halife Osman ile arası iyi değildi. Ayşe’nin kendisi Osman’ın evi kuşatıldığında Osman’a itiraz edenleri, hak talep edenler olarak anmıştır. Buna rağmen Ayşe, halkın İmam Ali’ye (a.s) biat ettiğini duyunca, hemen Osman’ın zulümle öldürüldüğünü dile getirmiş ve Osman’ın katillerinin cezalandırılmasını istemiştir. Hatta Ayşe’nin Allah Resulünün (s.a.a) gömleğini Osman’a götürerek, “Henüz Allah Resulü'nün (s.a.a) kefeninin rutubeti kurumadan sen onun getirdiği hükümleri tahrif ediyorsun” dediği nakledilmiştir.[7]

Mutezile’nin Görüşü

Bazı Mutezili âlimler, Ayşe ve yârenlerinin iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak niyetinde olduklarını söylemişlerdir.[8]

İbn-i Ebi’l Hadid Mutezili Cemel savaşını başlatanlar hakkında şöyle yazmaktadır: Bizim Mutezili yazarlarımıza göre, Ayşe, Talha ve Zübeyr dışındaki herkes helak olmuştur. Zira bu üçü tövbe etmiştir. Tövbe etmeden bunların hükmü de isyanında ısrar ettikleri için cehennemdir.[9]

Talha ve Zübeyr’in Biat ve Ahitlerini Bozması

İmam Ali (a.s) Medine’deki Muhacir ve Ensar’dan oluşan halkın ısrarı ve ortak kararıyla hicretin 35. yılı zilhicce ayında hilafet makamına geçti. İlk başlarda hilafet makamına göz diken[10] ve İmam Ali’nin (a.s) halife olmasıyla hedeflerine ulaşamayan Talha ve Zübeyr, İmam’la (a.s) hilafete ortak olma veya en azından vilayetlerden birinin yöneticisi olma beklentisi içine girdiler.

O ikisi, İmam Ali’den (a.s) Basra ve Kufe (veya Irak ve Yemen) valiliklerini kendilerine vermesini istediler. Ancak Ali (a.s) onları bu işe layık görmedi.[11]

İmam Ali’nin (a.s) hilafetinden dört ay sonra, İmam’ın (a.s) hilafetiyle halkın kendilerinden yüz çevirdiğini ve artık Medine’de bir yerlerinin olmadığını anlayan Talha ve Zübeyr, Umre yapma bahanesiyle İmam’dan Mekke’ye gitmek için izin istediler. Bu durum üzerine İmam (a.s) onların Umre değil, hile ve fitne çıkarma niyetinde olduklarını belirtti.[12]

Bazıları, Talha ve Zübeyr'in biat ve ahitlerini bozmalarının sebebini, İmam Ali b. Ebi Talib’e (a.s) zorla ve korkudan dolayı biat ettikleri iddiasını gerekçe göstermişlerdir.[13]

Nakisinlerin Ayşe ile İttifakı

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Her ikisi de (Talha ve Zübeyr) yönetimi üzerine almak, öbürüne vermeyip kendine mal etmek ister. Onlar ne sağlam bir ilahi ipe sarılmışlar ve ne de O'na erişmekte bil­vesile edinmişlerdir. Her biri diğerine kin güdüp durur. Pek yakında üzerinden perde kalkacak. Allah'a andolsun, ikisinden biri yönetime erişse, ya mutlaka bu öbürünün canını alır ya da öbürü bunu helak eder...”

Nehcü’l Belağa, hutbe: 148

Talha ve Zübeyr amaçlarına ulaşmak için, Osman’ın öldürülmesinden önce Umre için Mekke’ye giden Ayşe’den, Osman’ın kanını talep etmek ve (şimdilerde İmam Ali’nin (a.s) yakın yarenlerinden ve ordusunun komutanlarından olan) Osman’ın katillerinden intikam almak için kendilerine katılmasını istediler. Ayşe ise, bir müddet sonra onların bu isteğini kabul etti.[14]

İmam Ali (a.s) Nehcü’l Belağa’nın 172. hutbesinde bu noktaya değinerek, şöyle buyurmaktadır: “Çıkıp, Resulullah’ın (s.a.a) hürmetini oraya buraya sürüklediler. Bir halayığı satın alıp götürür gibi, onu alıp Basra'ya götürdüler. O ikisi kendi kadınlarını ise, evde sakladılar. Resulullah'ın (s.a.a) haremindeki zevcesini kendileri ve başkaları için meydana çıkardılar. İsteyerek ve zorlama olmaksızın bana biat etmiş bir ordu ile yollara düşürdüler. Basra'daki valime, Müslümanların beytülmalının koruyucularına ve diğer ahaliye saldırdılar. Bir kısmını işkenceyle ve bir kısmını da hileyle öldürdüler.[15]

Zübeyr, Hz.Peygamber'in (s.a.a) ve İmam Ali’nin (a.s) halasının oğlu ve Ayşe’nin ise, kardeşinin kocasıydı. Oğlu Abdullah, Ayşe, Talha ve Zübeyr’i bir araya getirmede ve savaşın ateşini fitillemede önemli bir rol oynamıştır.[16] Ayşe’nin daha önceden İmam Ali’ye (a.s) karşı olan kin ve nefreti de[17] Talha ve Zübeyr’le birlik olmasında müessir ve etkili olmuştur.

Böylece halkın teveccüh ettiği Hz. Peygamber'in (s.a.a) eşi Ayşe olmadan bir sonuç elde edemeyeceklerini bilen Talha, Zübeyr ve diğerleri, Ayşe’nin onayını kazanarak bir ordu oluşturdular.[18]

Abdullah b. Amir b. Kurayz ve Ya’li b. Ümeyye mal ve çok sayıdaki develeriyle (bazı rivayetlere göre, 600 deve ve 600 bin dirhem veya dinar) Yemen’den onlara katıldılar ve hepsi Ayşe’nin evinde bir araya geldiler.

Muhaliflerin Basra’ya Doğru Hareketi

Cemel ashabı Abdullah b. Amir’in önerisi üzerine (Medine’ye gitme görüşünde olan Ayşe’nin aksine) Basra’ya doğru hareket etme kararı aldılar. Zira Medinelilerle karşılaşma güçleri yoktu. Ayrıca Basra halkı Talha ve Zübeyr taraftarıydılar ve Abdullah’ın da orada yarenleri bulunmaktaydı. Neticede 900 kişisi Mekke ve Medine halkından olan 3000 kişilik ordu yola çıkmak üzere harekete geçti.[19]

Ayşe’nin isteği üzerine, Abdullah b. Amir onun Basra büyüklerine yazdığı bir mektupla gizlice Basra şehrine girdi. Bu arada Ayşe ve beraberindekiler de Hufeyr veyahut Hafer-i Ebu Musa’ya kadar ilerlediler.[20]

Haber Basra’ya ulaşınca, Osman b. Huneyf (İmam Ali’nin (a.s) Basra valisi), İmran b. Husayn ve Ebu’l Esved Dueli’yi gelişinin ve muhalefet edişinin sebebini sormaları için Ayşe’ye gönderdi.

Ayşe onlara şöyle dedi: “İsyancılar Hz. Peygamberin (s.a.a) haremine saldırarak Müslümanların halifesini zalimce öldürdüler, mallarını yağmaladılar, haram şehrin ve haram ayın hürmetini kırdılar. Ben Müslümanları yaptıklarından haberdar etmek ve durumu düzeltmek üzere ne yapılması gerektiğini söylemek için geldim.” Talha ile Zübeyr de (Ayşe ile) aynı görüşte olduklarını ve Osman’ın intikamını almak için geldiklerini; ayrıca kendilerinin Ali b. Ebi Talib'e zorla biat ettiklerini söylediler.

Onlar ise, Osman'ın katillerinden kimsenin burada olmadığını; Osman'ın kanını istemenin kendisinden daha çok Ali'ye düşeceğini; aynı zamanda kendisinin kadın olduğunu ve Allah’ın emriyle Hz. Peygamberin (s.a.a) diğer eşleri gibi, kendisinin de evinde oturması gerektiğini Ayşe’ye hatırlattılar.[21]

İmam Ali’nin (a.s) Ordusunun Hareketi

Bu havadisin meydana geldiği tarihi hicretin 36. yılı Rebiyülahir (ya da Cemaziyülevvel) ayının 24. veya 25. günü olarak zikretmişlerdir.[22] Müminlerin Emiri Ali (a.s), Ayşe, Talha ve Zübeyr’in Basra’ya doğru hareket ettiğinden haberdar olunca, Medine halkını savaşa davet etti ve onlar da icabet etti.[23]

Daha sonra İmam Ali (a.s) Sehl b. Huneyf Ensari’yi yerine bırakarak, isyancıları durdurma ve büyük bir savaşın önüne geçme ümidiyle 700 kişilik bir orduyla (Muhacir ve Ensar’dan 400 kişi) hızlıca Şam’a doğru yola çıktı. Ancak Medine’ye üç mil uzaklıkta olan Rebeze’ye ulaşınca[24] isyancıların uzaklaştıkları anlaşıldı. Bunun üzerine İmam (a.s) birkaç gün Rebeze’de kaldı. Rebeze’de bulundukları süre zarfında, Medine’den merkep ve silah getirildi. Ubeyd Tai oğlu Said, Tay boyundan bir toplulukla Hz. Ali’nin (a.s) ordusuna katıldı.[25]

İmam Ali’nin (a.s) ordusu çeşitli kabilelerden olmak üzere yedi gruptan müteşekkildi. Kays, Ezd, Hanzala, İmran, Temim, Dabbe ve Ribab gibi kabileler de Cemel ashabına katıldı. Ahnef b. Kays gibi bazıları da her iki taraftan uzak durdu. Ahnef b. Kays, Hz. Ali'nin (a.s) geldiğini duyunca huzuruna vardı. İmam Ali’ye (a.s) "Dilersen senin orduna katılır ve uğrunda savaşırım; dilersen kendi kabilem Ben-i Sa’d ile yerime giderim (tarafsız olurum) ve on bin (ya da dört bin) kılıcı savaştan alıkoyarım" dedi. Hz. Ali (a.s), ikinci teklifi tercih etti ve o da Temim ve Sa'd kabileleriyle gidip tarafsız kaldı.[26]

Bazı kaynaklarda İmam Ali’nin (a.s) ordusunun on dokuz veya yirmi bin kişi olduğu ve isyancıların ise, otuz bin veya daha fazla olduğu rivayet edilmiştir.[27]

İmam Ali’nin (a.s) Uzlaşma için Çabaları

Müminlerin Emiri Ali (a.s) Basra’ya "Teff" tarafından girdi ve "Zaviye" diye bilinen yerde birkaç gün ikamet ettikten sonra yola devam etti. Talha, Zübeyr ve Ayşe de "Furda" bölgesinden yola çıktılar. İmam’ın (a.s) Basra’ya ulaşmasıyla iki ordu karşılaştılar.[28] Ayşe de savaş meydanının yakınlarında bulunan Ezd kabilesinin mahallesindeki Huddan mescidine taşındı.[29]

İmam Ali (a.s) savaşa meyilli değildi ve Basra’ya girişinden üç gün sonrasına kadar gönderdiği mesajlarla isyancıları bu işten vaz geçirerek, kendisine katılmalarını sağlamak istiyordu.[30] Savaş günü de sabahtan öğleye kadar Cemel ashabını geri dönmeye davet etti.[31]

Hz. Ali (a.s) Talha ve Zübeyr’e yazdığı mektupta "Kendi hilafetinin meşruiyetini, halkın bağımsız ve hür iradeyle kendisine biat ettiğini, Osman’ın öldürülmesinde bir günahının olmadığını, Osman’ın kanının intikamını istemede haklı olmadıklarını ve Kur’an’ın emirlerine karşı (Peygamberin (s.a.a) eşini evinden çıkararak savaşa getirmeleri) geldiklerinden" söz etti.

Ayşe’ye yazdığı mektupta ise, Kur’an’ın emrine karşı gelerek evinden çıktığını ve halkın arasını düzeltme ve Osman’ın intikamını alma bahanesiyle de ordu seferber ederek, büyük bir günaha düştüğü hususunda onu uyardı.

Talha ve Zübeyr İmam’a yazdıkları mektupla itaatsizliklerine devam ettiler. Ayşe ise, bir cevap yazmadı.

Ardından Abdullah b. Zübeyr halkı İmam Ali’ye (a.s) karşı ayaklandırmak istedi. Ancak İmam Hasan (a.s) bir konuşma yaparak cevabını verdi.[32]

Daha sonra İmam Ali (a.s) Sa’sa’a b. Suhan ve ardından Abdullah b. Abbas’ı Talha, Zübeyr ve Ayşe ile konuşması için gönderdi. Ancak konuşmalar sonuç vermedi ve Ayşe o günden sonra daha da çok sertleşti.[33]

Cemel Ordusu Liderleriyle Konuşma

Muttakilerin önderi İmam Ali (a.s) Talha ve Zübeyr’le yakından konuştu ve aralarında nasihat kabul edecek gördüğü Zübeyr’e Allah Resulünün (s.a.a) hadisini (Hz. Resulullah (s.a.a): "Ey Zübeyr! Andolsun ki sen zalim olduğun bir hâlde Ali'yle savaşmaya kalkışacaksın") hatırlattı. Zübeyr de İmam’ın (a.s) sözlerini kabul ederek, eğer bunları hatırlasaydım, bu yola düşmezdim ve Allah’a andolsun ki asla seninle savaşmayacağım dedi.

Bunun üzerine Zübeyr Ayşe’ye savaşı bırakıp gideceğini söyledi. Abdullah b. Zübeyr babasına şöyle dedi: Bu iki orduyu karşı karşıya getirdin ve şimdi tam da savaşa başlanacağı sırada onları yalnız mı bırakmak istiyorsun? Sen onun sözünden değil, bayrakları altında toplanmış bulunan yiğitlerden korktun.

Taberi’nin naklettiğine göre, Zübeyr, oğlu Abdullah’ın ısrarları nedeniyle yeminin kefaretini bir köle azat etmekle vererek, savaşa hazırlandı.[34]

Savaşın Başlaması

Cemel savaşı Hicri kameri 36. yılın Cemaziyülahir ayının ortası Perşembe günü[35] veya Cemaziyülahır ayının 10'u[36] veyahut Cemaziyülevvel ayının onuncu günü[37], Basra’nın Hureybe bölgesinde başladı.[38]

İmam Ali (a.s) savaş başlamadan önce elindeki Kur’an-ı Kerim’i, isyancıları Allah’ın emirlerine uymaya ve vahdete davet etmesi için yarenlerinden birine vererek onlara gönderdi. Ancak onlar o genci ve İmam Ali’nin (a.s) yarenlerinden birkaç kişiyi de oklarla şehit ettiler. Bunun üzerine İmam (a.s) "Şimdi savaş revadır ve çarpışma vaktidir" diye buyurdu.[39] İmam (a.s) yarenlerine savaşı ilk başlatan taraf olmamaları, hiçbir yaralıyı öldürmemeleri ve azalarını kesmemeleri, evlere izinsiz girmemeleri, kimseye kötü söz söylememeleri, kadınlara eziyet etmemeleri ve Cemel ashabı karargâhında bulunanların dışında bir şey almamaları talimatını verdi.[40]

İmam Ali’nin (a.s) ordusunun sağ tarafını Malik Eşter, sol tarafını ise Ammar-ı Yasir komuta ediyordu ve bayrak da İmam’ın (a.s) oğlu Muhammed Hanefiye’nin elindeydi.[41] Bu savaşta İmam Hasan (a.s) ordunun sağ tarafında ve İmam Hüseyin (a.s) de sol tarafında yerini almıştı.[42]

Ayşe de zırh giydirilmiş deve üzerinde, savaş düzeni alan Cemel ashabı[43] ordusunun en ön saflarında idi.[44]

Savaşın Sonucu

Cemel ashabı birkaç saat süren savaşın ardından, ağır kayıplar vererek akşam üzeri mağlup oldular.[45] Cemel ashabı kaçarken Mervan b. Hakem Talha’yı okla ayağından yaraladı. Bunun üzerine Basra’da bir eve götürülen Talha, aşırı kan kaybından orada öldü. Ayrıca Mervan'ın Osman’ın oğlu Eban’a "Babanı öldürenlerden birini ortadan kaldırdım" dediği rivayet edilmiştir.[46]

Bazı kaynaklar esasınca, İmam'ın (a.s) yaptığı bir hatırlatmayla yaptıklarından pişman olan Zübeyr de savaştan önce kaçmıştır.[47] Başka bir rivayetten de Zübeyr’in Cemel ordusunun yenilmesinden sonra savaş meydanından kaçarak, Medine’ye gittiği anlaşılmaktadır.[48]

Her halükarda Zübeyr savaş meydanını terk ettiği zaman, Amr b. Curmuz yarenlerinden birkaç kişiyle onu takip etmeye koyulmuş ve "Vadiyu’s Seba" denilen yerde de onu ansızın bir kılıç darbesiyle öldürmüştür.[49]

Hz. Ali (a.s) bu hadise ve Zübeyr’in öldürülmesinden dolayı, üzüntüsünü izhar etmiştir. Zübeyr’in kılıcını görünce de Zübeyr’in İslam’ın ilk yıllarındaki kahramanlıklarını hatırlatarak, “Bu kılıç defalarca Resul-ü Ekrem’in çehresinden hüznü ve kederi yok etmiştir” diye buyurmuştur.[50]

Ayşe’nin Akıbeti

Savaştan sonra Ayşe’yi Hevdec’den dışarı çıkararak, onun için çadır kurdular. İmam Ali (a.s) savaşı körüklediği için Ayşe’ye serzenişlerde bulunmuş ve daha sonra kardeşi Muhammed b. Ebibekr’e onu Basra’ya götürmesini emretmiştir.

Birkaç gün Basra’da kaldıktan sonra Medine’ye gitmesi gereken Ayşe, müddeti bittikten sonra yola çıkmada yavaş davranınca, İmam Ali (a.s) İbn-i Abbas’ı onun yanına göndererek, onu uyarmıştır.

İmam Ali (a.s) daha sonra Ayşe’yi, erkek elbisesi giyen Basralı bir grup kadın ve ordusundan birkaç kişiyle ve Muhammed b. Ebibekr’in eşliğinde saygıyla Medine’ye yollamıştır.[51]

Daha sonra Ayşe’nin ne zaman Cemel savaşını hatırlasa, “Keşke bundan önce ölseydim de bu o hadisede yer almasaydım” diye arzu ettiği ve “Evlerinizde oturun…”[52] ayetini okuduğu zaman da peçesi ıslanıncaya kadar ağladığı rivayet edilmiştir.[53]

Savaşın İstatistikleri

Cemel savaşında şehit olan ve ölenlerin sayısı hakkında tarihte farklı görüşler belirtilmiştir. Ebu Heyseme’nin Vehb b. Cerir’den rivayet ettiğine göre, Cemel savaşında Basra ordusundan 2500 kişi öldürülmüştür.[54] Başka bir rivayete göre de Cemel ashabından 6000 - 25000 kişinin öldüğü nakledilmiştir.[55] Ayrıca bazıları İmam Ali’nin (a.s) ordusundan 400 - 5000 kişinin şehit olduğunu yazmışlardır.[56]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. Taberi, c. 4, s. 452, 456 ve 507.
  2. Nehcü’l Belağa, s. 144.
  3. Mufid, s. 409.
  4. Mufid, s. 304.
  5. Meclisi, c. 32, s. 121; Nehcü’l Belağa, s. 134.
  6. Nehcü’l Belağa, s. 250.
  7. İbn-i Ebi’l Hadid, c. 6, s. 215.
  8. Mufid, s. 64.
  9. İbn-i Ebi’l Hadid, Abdülhamit, Şerh-i Nehcü’l Belağa, Tahkik: Muhammed Ebulfazl İbrahim, Kahire, 1378 – 1384 / 1959 – 1964, c. 1, s. 9.
  10. Nehcü’l Belağa, hutbe 148; Taberi, c. 4, s. 453 - 455.
  11. İbn-i Kuteybe, c. 1, s. 51 – 52; Taberi, c. 4, s. 429 - 438.
  12. Belazuri, c. 2, s. 158; Taberi, c. 4, s. 429; Mufid, c. 1, s. 226.
  13. Belazuri, c. 2, s. 158; Taberi, c. 4, s. 435.
  14. Belazuri, c. 2, s. 159; Dinveri, c. 1, s. 144; İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. 452.
  15. Nehcü’l Belağa, s. 178.
  16. İbn-i Esir, c. 2, s. 249 – 250 ve c. 3, s. 242 - 243.
  17. Nehcü’l Belağa, hutbe 156; Taberi, c. 4, s. 544; Mufid, c. 1, s. 425 - 434.
  18. Taberi, c. 4, s. 450 - 451; Mufid, c. 1, s. 226 - 227.
  19. Belazuri, c. 2, s. 157 – 159; Taberi, c. 4, s. 454; İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. 453; Mes’udi, c. 3, s. 102.
  20. Belazuri, c. 2, s. 160; Taberi, c. 4, s. 461.
  21. Belazuri, c. 2, s. 160; Taberi, c. 4, s. 461.
  22. Belazuri, c. 2, s. 163 – 164; Taberi, c. 4, s. 468.
  23. Belazuri, c. 2, s. 165; İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. 457.
  24. Yakut Hamevi, Rebeze kelimesi.
  25. Belazuri, c. 2, s. 158; Taberi, c. 4, s. 477 - 479; Mes’udi, c. 3, s. 103 – 105; Halife b. Hayyat, c. 1, s. 110.
  26. Belazuri, c. 2, s. 186; Taberi, c. 4, s. 505 - 506; Dinveri, c. 1, s. 145 – 146; İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. 463; Mes’udi, c. 3, s. 117.
  27. Taberi, c. 4, s. 505 - 506; İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. 461.
  28. Halife b. Hayyat, c. 1, s. 111; Taberi, c. 4, s. 500 - 501; Mes’udi, c. 3, s. 104 - 106.
  29. Taberi, c. 4, s. 503.
  30. Dinveri, c. 1, s. 147; Taberi, c. 4, s. 501; Mes’udi, c. 3, s. 106; Müfid, c. 1, s. 334.
  31. Dinveri, c. 1, s. 147.
  32. İbn-i Kuteybe, c. 1, s. 70 – 71; İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. 465 - 467.
  33. Mufid, c. 1, s. 313 – 317; İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. 467.
  34. c. 3, s. 513.
  35. Taberi, c. 4, s. 501.
  36. Mes’udi, c. 3, s. 113.
  37. Yakubi, c. 2, s. 182.
  38. Belazuri, c. 2, s. 174; Yakut Hamevi, "Hureybe" kelimesi.
  39. Belazuri, c. 2, s. 170 – 171; Yakubi, c. 2, s. 182; Taberi, c. 4, s. 509.
  40. Belazuri, c. 2, s. 170.
  41. El-Müfid, el-Cemel, Kum; Mektebetu’t Daveri, s. 179 (Mektebetu Ehlu’l Beyt CD’si, 1391).
  42. El-Müfid, el-Cemel, Kum; Mektebetu’t Daveri, s. 186 (Mektebetu Ehlu’l Beyt CD’si, 1391).
  43. Belazuri, c. 2, s. 169; İbn-i Kuteybe, c. 1, s. 76; Müfid, s. 319 - 325.
  44. Belazuri, c. 2, s. 170; Dinveri, c. 1, s. 149; Taberi, c. 4, s. 507.
  45. Belazuri, c. 2, s. 171.
  46. Dinveri, c. 1, s. 148.
  47. İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. 470 - 471.
  48. Belazuri, c. 2, s. 181.
  49. Taberi, c. 4, s. 511.
  50. İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. 471 - 472.
  51. Mes’udi, c. 3, s. 113 - 114.
  52. Ahzab Suresi, 33. ayet.
  53. İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. 487.
  54. Belazuri, c. 2, s. 187.
  55. Halife b. Hayyat, c. 1, s. 112; Taberi, c. 4, s. 539; İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. 487 – 488; Mes’udi, c. 3, s. 95 - 96.
  56. Halife b. Hayyat, c. 1, s. 112; İbn-i A’sem-i Kufi, c. 2, s. 487; Mes’udi, c. 3, s. 96.

Bibliyografi

  • Kur’an-ı Kerim.
  • İbn-i Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, Tahkik: Muhammed Ebulfazl İbrahim, Kahire.
  • İbn-i Esir, Usdu’l Ğabe fi Marifeti’s Sahabe, Tahkik: Muhammed İbrahim Bina ve Muhammed Ahmed Aşur, Kahire.
  • İbn-i A’sem-i Kufi, Kitabu’l Futuh, Tahkik: Ali Şiri, Beyrut.
  • İbn-i Kuteybe, el-İmame ve’s Siyase, el-Maruf bi Tarihi’l Hulefa, Kahire.
  • Belazuri, Ensabu’l Eşraf, Tahkik: Mahmud Firdevs el Azm, Demeşk.
  • Halife b. Hayyat, Tarih-i Halife b. Hayyat, Tahkik: Mustafa Necib Fevvaz ve Hikmet Keşli Fevvaz, Beyrut.
  • Dinveri, el-Ahbaru’t Tival, tahkik: Abdulmun’im Amir, Mısır.
  • Taberi, Tarih-i Taberi, Müessesetu A’lemi li’l Matbuat, Beyrut.
  • Meclisi, Biharu’l Envar, Müessesetu el-Vefa.
  • Mes’udi, Murucu’z Zeheb ve Meadini’l Cuher, tercüme: Ebu’l Kasım Payende, İntişarat-ı İlmi ve Ferhenği, Tahran.
  • Müfid, el-Cemel ve’n Nusretu liseyyidi’l İtreti fi Harbi’l Basra, tahkik: Ali Mir Şerifi, Kum.
  • Nehcü’l Belağa, tercüme: Cafer Şehidi, Tahran, Şirketi İntişarat-ı İlmi ve Ferhengi, Bahar 1396.
  • Yakut Hamevi, Mucemu’l Buldan.
  • Yakubi, Tarih-i Yakubi, tercüme: İbrahim Ayeti, Bongah-ı Tercüme ve Neşr-i Kitap, Tahran.