Huneyn Gazvesi
Huneyn Gazvesi | |
---|---|
Cirane Mescidi.jpg | |
Tarih | Hicri 8 / Miladi 630 |
Yer | Huneyn Vadisi |
Özellikleri | Mekke'nin kuzeydoğusu |
Sonucu | Müslümanların zaferi ve Müşriklerin yenilerek kaçması |
Nedeni | Havazin ve Sakif kabilesi eşraflarının Hz. Resul-ü Ekrem’in (s.a.a) Mekke’yi fethettikten sonra kendilerine savaş açmasından korktukları için İslam ordusu harekete geçmeden savaş kararı alması. |
Savaşanlar | Mekke Fethi’nde bulunan on bin kişi ve Mekke’nin Fethiyle yeni Müslüman olan iki bin kişiden oluşan İslam Ordusu Havazin ve Sakif kabilesi |
Komutanlar | Hz. Muhammed (s.a.a) Malik b. Avf |
İslam Ordusunun Kayıpları | - |
Müşriklerin Telefatları | Ben-i Sakif kabilesinin Ben-i Malik taifesinden 70 kişi |
Huneyn Gazvesi (Arapça:غزوة حُنين); Hicretin sekizinci yılında, Mekke’nin fethinden hemen sonra Huneyn Vadisi’nde meydana gelmiştir. Bu Gazve Hz. Resul-ü Ekrem’in (s.a.a) komutasındaki İslam ordusu ile Taif bölgesinde sükûnet eden Havazin ve Sakif kabileleri arasında gerçekleşmiştir. Müşriklerin baskınları ve yeni Müslüman olan Mekke’lilerin de katılımı nedeniyle, Huneyn Gazvesi’nin başlarında İslam ordusu sarsılmış ve hatta Allah Resulü’nün (s.a.a) canı tehlikeye girmiştir. Fakat neticede Müslümanlar galip gelerek, çok fazla ganimet elde etmiştir.
Huneyn Gazvesi’nin Tarihi ve Diğer Adları
Huneyn Gazvesi’nin tarihi hakkında, Allah Resulünün (s.a.a) hicretin sekizinci yılı Ramazan ayının bitimine on gün kala, Cuma günü Mekke’yi fethettikten sonra on beş gün Mekke’de kaldığı ve daha sonra Şevval ayının altısı cumartesi günü kuzeydoğudaki Huneyn bölgesine doğru hareket ettiği rivayet edilmiştir.[1]
Bu savaşa "Yevm-u Huneyn" (Huneyn Günü),[2] "Vak’atu Huneyn" (Huneyn Vakıası),[3] "Gazvetu Huneyn",[4] "Gazvetu Havazin"[5] ve "Vak’atu Havazin"[6] de denmiştir.
Huneyn Gazvesi’nin Nedenleri
Huneyn savaşının nedeni, Havazin ve Sakif kabilesi eşraflarının Hz. Nebiyi Ekrem’in (s.a.a) Mekke’yi fethinden sonra artık sıranın kendilerine geldiğini düşündüklerinden, o sırada topluca Mekke'de bulunan Müslümanlara saldırı yapılmasına karar vermelerinden kaynaklandığı rivayet edilmiştir.[7] Başka bir rivayete göre de bu savaş, Allah Resulünün (s.a.a) Mekke’yi fethetmek için Medine’den hareket ettiği zaman Havazin ve Sakif kabilelerinin İslam ordusunun kendileriyle savaşmak üzere harekete geçtiğini zannederek, bir araya toplanmaları ve Huneyn bölgesinde karargâh kurmalarından ötürü meydana gelmiştir.[8]
Gazve Öncesi Hadiseleri
Müşriklerin Savaş Öncesi Girişimleri
Nasr, Cuşem, Sa’d b. Bekr ve Ben-i Hilal’den bir grup olmak üzere Havazin kabilesi taifelerinin çoğu Malik b. Avf Nasri önderliğinde bir araya geldiler. Fakat Ka’b, Kilab ve Ben-i Numeyr gibi Havazin kabilesinin bazı önemli taifeleri bunlara katılmadılar. Sakif kabilesi ile müttefik olan kabilelerin tamamı da Karib b. Esved ve Zul-Himar Şubey b. Haris ve kardeşi Ahmar b. Haris (Ben-i Malik kabilesinden) rehberliğinde onlara katıldılar.[9]
Malik b. Avf, Hz. Resulullah’a (s.a.a) karşı savaşmak üzere harekete geçme kararı alınca, erkeklerin cesurca savunması için mal, kadın ve çocukları da yanına aldı. Evtas bölgesine (toprağı düz, sert ve atların koşuşturması için uygun zemini olan bir yer) ulaşınca savaş tecrübesi ve görüş sahibi Cüşemli kör ihtiyar Dureyd b. Simme, "Eğer bu savaş şeref ve onur kaynağı olsaydı, Ka’b ve Kilab kabilelerinin cesur erkekleri gelmemezlik etmezlerdi" dedi. Bu nedenle Malik b. Avf’a sadece erkeklerle savaşa gitmesini ve savaşı kazanmaları durumunda diğerlerinin onlara katılmasını ve yenilmeleri durumunda ise, kadın ve çocukların zarar görmemesini tavsiye etti. Ancak Malik b. Avf gurur ve kibrinden dolayı onu küçümseyerek, sözlerine kulak asmadı.[10]
Evtas bölgesinde, her taraftan onlara yardımlar ulaşıyordu.[11] İslam Peygamberi (s.a.a) onların eylemlerinden haberdar olunca, Abdullah b. Ebi Hadred Eslemi’yi gizli ve tanınmayacak bir şekilde bilgi toplamak üzere gönderdi. Ebi Hadred’de müşriklerin Müslümanlarla savaşmak üzere birleştiği haberini getirdi.[12]
Hz. Resul-ü Ekrem’in (s.a.a) Savaş Öncesi Girişimleri
İbn-i İshak’ın İmam Bakır’dan (a.s) naklettiğine göre, Allah Resulü (s.a.a) Havazin kabilesine karşı savaş kararı aldığında, birisini Safvan b. Ümeyye’ye (Kureyş’in ileri gelenlerinden ve o zaman müşrik olan) göndererek, geri vermek üzere emanet olarak ondan Müslümanlara zırh ve silah vermesini istedi. Safvan’da Resul-ü Ekrem’in (s.a.a) bu istediğini kabul ederek, yüz zırh verdi.[13]
Hz. Fahr-i Kainat Efendimiz (s.a.a) Mekke fethinde beraberinde bulunan on bin yareni ve Mekke’nin fethiyle yeni Müslüman olan iki bin kişi ile birlikte, Havazin kabilesine karşı savaşmak üzere Mekke’den ayrıldı.[14] Ganimet elde etme hedefiyle sadece savaşı kimin kazanacağını görmek için bu savaşa katılan Mekkelilerden bazıları, İslam ordusunun yenilmesini bile arzuluyorlardı.[15] İslam ordusu ve bazılarının henüz Müslüman olmadığı Kureyş’li erkekler Hicretin sekizinci yılı, Şevval ayının onu Salı akşamı Huneyn bölgesine ulaştılar.[16]
İki Ordunun Düzeni
Malik b. Avf üç kişiyi İslam ordusundan haber almaları için yolladı. Onlar İslam ordusunun azametinden korkmuş bir şekilde döndüler. Bunun üzerine Malik b. Avf Müslümanlara baskın yapmaları için askerlerini gece vakti Huneyn vadisine yerleştirdi. Hz. Nebiyi Ekrem (s.a.a) de sabahın erken vaktinde yaranlarının saflarını düzenledi ve sancakları sancaktarlara teslim etti.
İslam Ordusunun Sancaktarları
Muhacirlerin sancağı İmam Ali’nin (a.s), Hazrec’in bayrağı Hubab b. Munzir’in (başka bir görüşe göre de Sa’d b. Ubade’nin) ve Evs kabilesinin sancağı ise, Useyd b. Hudeyr’in elindeydi. Evs ve Hazrec kabileleri ile diğer Arap kabilelerin her birinin de ayrı sancakları bulunmaktaydı.
Huneyn Gazvesi Hadiseleri
Savaşın Başlaması
"Allah birçok yerde ve Huneyn günü size yardım etmiştir. Hani çokluğunuz sizi gururlandırmış, ancak bu size hiçbir yarar sağlamamıştı ve tüm genişliğine rağmen yeryüzü size dar gelmişti. Sonra geriye dönüp kaçmıştınız."
Allah Resulü (s.a.a) savaş elbisesini kuşanmış bir şekilde ordusunun saf düzenini denetledi; onları savaşa ve sabırlı olmaya davet ederek, zafer müjdesi verdi. Ardından sabahın alaca karanlığında askerleri ile birlikte Huneyn vadisine indi.[17]
Huneyn vadisinin çevresinde gizlenerek pusu kuran Havazin ve Sakif müşrikleri aniden Müslümanlara saldırdılar. Önce Süleym oğulları kabilesinin atlı birlikleri ve ardından da Mekkeliler ve diğerleri dağılarak, artlarına bakmadan kaçışmaya başladılar.[18]
Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) askerlerine "Bana doğru gelin, ben Allah’ın resulü Muhammed b. Abdullah’ım" diyordu. Ancak askerler dağılmış ve Allah Resulü'nün (s.a.a) yanında çok az kişi kalmıştı.[19]
Hz. Peygamber'i (s.a.a) Savunanlar ve Savaştan Kaçanlar
Kaynaklar, Allah Resulü'nün (s.a.a) yanında sabit kalanların sayısı hakkında farklı görüşler nakletmiştir. Bazı nakillerde sadece dört kişiden söz edilmiştir: İmam Ali (a.s), Abbas b. Abdulmuttalib, Ebu Süfyan b. Haris b. Abdulmuttalib (Ben-i Haşim’den) ve İbn-i Mes’ud.[20] Başka bir rivayette de İmam Ali (a.s), Abbas b. Abdulmuttalib, Ebu Süfyan b. Haris b. Abdulmuttalib gibi Haşim oğullarından dokuz veya on kişinin bulunduğu ve Haşim oğulları dışında da Eymen b. Ümmü Eymen’in Hz. Peygamber'in (s.a.a) yanında kaldığı belirtilmiştir.[21]
Savaştan kaçanların sayısını ise, 100 ila 300 kişi olarak yazmışlardır.[22] Ebu Süfyan b. Harb ve Keledete b. Hanbel gibi kaçan Mekke halkından bazıları (Tuleka) İslam ve Müslümanlara olan kinlerini aşikar etmişlerdir. Hatta babası Uhud savaşında öldürülen Şeybe b. Osman b. Ebi Talha, Allah Resulü'nün (s.a.a) canına kastederek, suikast düzenlemek girişiminde bulunmuş ve bunda başarısız olmuştur.[23]
Allah Resulü'nün (s.a.a) Kaçanları Geri Döndürme Stratejisi
Hz. Fahr-i Kâinat efendimiz (s.a.a) bu durum üzerine, atının dizginlerini tutan ve gür bir sese sahip olan Abbas b. Abdulmuttalib’e “Ey Ensar! Ey Semure (Semure ağacı altında biat eden sahabeler) Ashabı! Ey Bakara Suresi Ashabı!” diye bağırmasını buyurdu. Abbas b. Abdulmuttalib’in bu nidası işitilir işitilmez, kaçanlar dört bir koldan Allah Resulü'nün (s.a.a) yanına dönmeye başladılar[24]; öyle ki bir anda yüz kişi Allah Resulü'nün (s.a.a) yanında bitiverdi. Daha sonra Hz. Resulullah (s.a.a) onlarla birlikte kahramanca müşriklerle savaştı.[25] Diğerleri de "lebbeyk" nidalarıyla dört bir taraftan hızla geri döndüler.[26]
Hz. Ali’nin (a.s) Cesareti
İslam’ın ilk dönemlerindeki savaşlarda olduğu gibi, bu savaşta da Hz. Ali (a.s) diğerlerinden daha güçlü ve daha cesur bir şekilde savaştı.[27] İmam Ali (a.s) düşman ordusunun sancaktarına saldırarak, onu öldürdü ve bu durumu gören müşrikler kaçışarak, dağılmaya başladılar.[28] Bir rivayete göre muttakilerin önderi Hz. Ali (a.s) bu gazvede düşman ordusundan kırk kişiyi helak etmiştir.[29]
Huneyn Gazvesindeki Gaybi Yardımlar
Rivayetlere göre Allah Resulü (s.a.a) bir avuç toprak aldı ve “yardım görmesinler” ve başka bir nakle göre “yüzleri kara” olsun diyerek, düşman askerlerine doğru attı ve bu onların yenilip kaçmasına neden olmuştur.[30] Ayrıca Kur’an-ı Kerim’in[31] ve rivayetlerin[32] tasrihine göre Huneyn günü melekler Müslümanlara yardım etmek için yeryüzüne inerek Müslümanlarla birlikte düşmana karşı savaşmışlardır.
Öldürülenler ve Esir Alınanlar
Müşrikler kaçmaya başlayınca Sakif kabilesinin Malik oğulları taifesinden 70 kişi öldürüldü.[33] Bazı rivayetlerde Havazin savaşında öldürülenlerle Bedir savaşında öldürülen müşriklerin sayısının aynı olduğu; yani yetmiş kişi olduğu belirtilmiştir.[34] Ancak Mes’udi bu sayının yaklaşık 150 kişi olduğunu yazmıştır.[35] Müslümanlar Huneyn gazvesinde kadın ve çocuklar dahil altı bin müşriki esir aldılar. Bunun yanı sıra 24000 deve, 40 binden fazla koyun ve dört bin ukiyye (eski bir ağırlık ölçüsü birimi) gümüş ganimet aldılar.[36]
Gazve Sonrası Hadisleri
Müşrikler Malik b. Avf ile birlikte Taif’e gittiler. Onlardan bazıları Evtas bölgesinde karargâh kurdu ve diğerleri; yani Sakif kabilesinden Enize oğulları da Nahle bölgesine yöneldi.[37] Allah Resulü (s.a.a) bir grubu Nahle bölgesine giden müşriklerin peşi sıra ve Ebu Amir Eş’ari’yi de Evtas bölgesine giden müşriklerin üzerine gönderdi. Ebu Amir onlarla girdiği savaşta öldürüldü ve yerine geçen amcasının oğlu Ebu Musa Eş’ari savaşarak onları yenilgiye uğrattı.[38]
Bu savaşta Haris b. Abduluzza’nın kızı ve Allah Resulü'nün (s.a.a) sütkardeşi olan Şeyma, Müslümanların eline düştü. Şeyma Hz. Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna getirilince, Hz. Fahr-i Alem (s.a.a) ona saygı gösterdi ve kendi isteği üzerine onu kavminin yanına geri gönderdi.[39] Şeyma’nın Allah Resulü (s.a.a) ile konuşması ve Havazin esirleri hakkındaki ara buluculuğu, Havazin esirlerinin azat edilmesinin delillerinden biri olduğu rivayet edilmiştir.[40]
Müslümanların Huneyn Savaşı Sonrası Girişimleri
Huneyn savaşının sona ermesinin ardından Allah Resulü (s.a.a) her Müslümanın, öldürdüğü müşrikin savaş elbisesini kendisi için almasına izin verdi.[41] Daha sonra esir ve ganimetleri Hz. Resulullah’ın (s.a.a) yanında bir araya topladılar. İslam Peygamberi (s.a.a) esir ve ganimetlerin Huneyn vadisinin kuzeybatısındaki Ci'rane bölgesine götürülerek, orada muhafaza edilmesini emretti.[42] Savaştan sonra Allah Resulü (s.a.a) de Hicretin sekizinci yılı Zilkade ayının beşi Perşembe akşamı Ci'rane’ye gitti.[43]
Esirlerin Azat Edilmesi
Havazin kabilesinden bir heyet Ci'rane’de Allah Resulü'nün (s.a.a) yanına gelerek, esirlerin Hz. Peygamber (s.a.a) ile olan sütkardeşliğini ileri sürerek esirlerin serbest bırakılmalarını istediler. Allah Resulü (s.a.a) kendisi ve Abdulmuttalib oğullarının payına düşen esirleri onlara bağışlayınca, Muhacir ve Ensar da kendi paylarından vazgeçerek, onları Hz. Peygamber'e (s.a.a) havale ettiler. Esirleri azat etmeyi kabul etmeyen bazıları da, daha sonra kendi esirlerini serbest bıraktılar.[44]
Ganimetlerin Dağıtılması
Hz. Resul-ü Kibriya (s.a.a) ganimetlerin taksiminde, ilk olarak onların ve kavimlerinin kalplerini İslam’a ısındırmak için, Kureyş ve Arap kabilelerinin ileri gelenlerine pay verdi. Daha sonra Ebu Süfyan b. Harb gibi bazılarına 100 deve ve diğerlerine de 50 veya 40 deve verdi. Bunlardan sonra halkın ve ganimetlerin sayılmasını emretti ve her birine birer pay dağıttı. Allah Resulü'nün (s.a.a) Arap ve Kureyş’in ileri gelenlerine çok fazla pay vermesi üzerine, Ensar’dan bir grup iğneleyici sözlerle itiraz etmeye başladılar. Bunun üzerine Resul-ü Ekrem (s.a.a) Ensar arasında bir konuşma yaptı ve bu konuşmayla önce onları utandırdı ve daha sonra onları hoşnut ederek, haklarında dua etti.[45]
Medine’ye Doğru Hareket
Hz. Fahr-i Kainat efendimiz Ci'rane’de on üç gece kaldıktan sonra Zilkade ayının 18'i Çarşamba akşamı Umre yaptı ve Perşembe günü de Medine’ye doğru yola çıktı.[46]
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- ↑ Vakıdi, Muhammed b. Ömer, Kitabu’l Meğazi, c. 3, s. 889; İbn-i Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 2, s. 137 ve 150; Belazuri, Ahmed b. Yahya, Ensabu’l Eşraf, c. 1, s. 438.
- ↑ Tevbe Suresi, 25. ayet; İbn-i Hazm, Cevamiu’s-Sire ve Hamse Resailin Uhra, s. 241.
- ↑ Yakubi, Tarih-i Yakubi, c. 2, s. 62.
- ↑ Ahmed b. Yahya Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 1, s. 438.
- ↑ İbn-i Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 2, s. 149; Mes’udi, et-Tenbih ve’l İşraf, s. 269.
- ↑ İbn-i Hazm, Cevamiu’s-Sire ve Hamse Resailin Uhra, s. 241.
- ↑ Vakıdi, Muhammed b. Ömer, Kitabu’l Meğazi, c. 3, s. 885; Belazuri, Ahmed b. Yahya, Ensabu’l Eşraf, c. 1, s. 438.
- ↑ Taberi, Tarih-i Taberi, c. 3, s. 70
- ↑ Vakıdi, Muhammed b. Ömer, Kitabu’l Meğazi, c. 3, s. 885; İbn-i Hişam, es-Siretu’n-Nebeviyye, c. 4, s. 80; Mes’udi, et-Tenbih ve’l İşraf, s. 270.
- ↑ İbn-i Hişam, es-Siretu’n-Nebeviyye, c. 4, s. 80 - 82.
- ↑ Vakıdi, Muhammed b. Ömer, Kitabu’l Meğazi, c. 3, s. 886 - 887.
- ↑ İbn-i Hişam, es-Siretu’n-Nebeviyye, c. 4, s. 82 - 83.
- ↑ Taberi, Tarih-i Taberi, c. 3, s. 73; Şems Şami, Muhammed b. Yusuf, Subulu’l Huda ve’r-Reşad fi Sireti Hayri’l İbad, c. 5, s. 312.
- ↑ İbn-i Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 2, s. 150; Yakubi, Tarih-i Yakubi, c. 2, s. 62.
- ↑ Vakıdi, Muhammed b. Ömer, Kitabu’l Meğazi, c. 3, s. 894 – 895.
- ↑ Vakıdi, Muhammed b. Ömer, Kitabu’l Meğazi, c. 3, s. 892; İbn-i Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 2, s. 150.
- ↑ Vakıdi, Muhammed b. Ömer, Kitabu’l Meğazi, c. 3, s. 895 - 897; İbn-i Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 2, s. 150 - 151.
- ↑ İbn-i Hişam, es-Siretu’n-Nebeviyye, c. 4, s. 83.
- ↑ İbn-i Hişam, es-Siretu’n-Nebeviyye, c. 4, s. 85.
- ↑ İbn-i Ebi Şeybe, el-Musannef fi’l Ahadis-i ve’l Asar, c. 8, s. 552 – 553; Şems-i Şami, Muhammed b. Yusuf, Subulu’l Huda ve’r-Reşad fi Sireti Hayri’l İbad, c. 5, s. 329.
- ↑ Yakubi, Tarih-i Yakubi, c. 2, s. 62; Tabersi, Fazl b. Hasan, E’lamu’l Vera bi A’lamu’l Huda, c. 1, s. 386.
- ↑ Nuveyri, Ahmed b. Abdulvahhab, Nihayetu’l İrb fi Fununi’l Edeb, c. 17, s. 328.
- ↑ İbn-i Hişam, es-Siretu’n-Nebeviyye, c. 4, s. 86 - 87.
- ↑ Vakıdi, Muhammed b. Ömer, Kitabu’l Meğazi, c. 3, s. 898 - 899.
- ↑ Taberi, Tarih-i Taberi, c. 3, s. 75 - 76.
- ↑ Vakıdi, c. 3, s. 900 – 901; Taberi, Tarih-i Taberi, c. 3, s. 75 - 76.
- ↑ Şems-i Şami, Muhammed b. Yusuf, Subulu’l Huda ve’r-Reşad fi Sireti Hayri’l İbad, c. 5, s. 324.
- ↑ Yakubi, Tarih-i Yakubi, c. 2, s. 63; İbn-i Esir, el-Kamil fi’t-Tarih, c. 2, s. 263.
- ↑ Kuleyni, Usul-u Kafi, c. 8, s. 376; Tabersi, Fazl b. Hasan, E’lamu’l Vera bi A’lami’l Huda, c. 1, s. 3787.
- ↑ Taberi, Tarih-i Taberi, c. 3, s. 78.
- ↑ Tevbe Suresi, 26. ayet.
- ↑ Nuveyri, Ahmed b. Abdulvahhab, Nihayetu’l İrb fi Fununi’l Edeb, c. 17, s. 334.
- ↑ İbn-i Hişam, es-Siretu’n-Nebeviyye, c. 4, s. 92.
- ↑ Zehebi, Muhammed b. Ahmed, Tarihu’l İslam ve Vefayatu’l Meşahir ve’l A’lam, c. 1, s. 582.
- ↑ Mes’udi, et-Tenbih ve’l İşraf, c. 1, s. 270.
- ↑ İbn-i Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 2, s. 155.
- ↑ Vakıdi, Muhammed b. Ömer, Kitabu’l Meğazi, c. 3, s. 914.
- ↑ Belazuri, Ahmed b. Yahya, Ensabu’l Eşraf, c. 1, s. 439 - 440.
- ↑ Vakıdi, Muhammed b. Ömer, Kitabu’l Mağazi, c. 3, s. 913 - 914.
- ↑ Yakubi, Tarih-i Yakubi, c. 2, s. 63.
- ↑ Vakıdi, Muhammed b. Ömer, Kitabu’l Meğazi, c. 3, s. 908.
- ↑ İbn-i Hişam, es-Siretu’n-Nebeviyye, c. 4, s. 101.
- ↑ İbn-i Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 2, s. 154.
- ↑ İbn-i Hişam, es-Siretu’n-Nebeviyye, c. 4, s. 130 - 133.
- ↑ İbn-i Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 2, s. 152 - 156.
- ↑ İbn-i Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, c. 2, s. 154.
Bibliyografi
- İbn-i Ebi Şeybe, el-Musannef fi’l Ahadis-i ve’l Asar, baskı: Said Muhammed Lehham, Beyrut, 1409 / 1989.
- İbn-i Hazm, Cevamiu’s-Sire ve Hamse Resailin Uhra, baskı: İhsan Abbas ve Nasıruddin Esed, Kahire, 1950.
- İbn-i Sa’d, et-Tabakatu’l Kubra, Beyrut, Dar'u Sadır, 1968.
- İbn-i Hişam, es-Siretu’n-Nebeviyye, takik: Mustafa Sakka, İbrahim Ebyari ve Abdulhafiz Şelebi, Beyrut, Dar'u İhyau’t-Turasu’l Arabi.
- Belazuri, Ahmed b. Yahya, Ensabu’l Eşraf, baskı: Mahmud Firdevs Azm, Demeşk, 1996 – 2000.
- Zehebi, Muhammed b. Ahmed, Tarihu’l İslam ve Vefayatu’l Meşahir ve’l A’lam, el-Meğazi, tahkik: Ömer Abdusselam Tedmuri, Beyrut, 1407 / 1987.
- Şems-i Şami, Muhammed b. Yusuf, Subulu’l Huda ve’r-Reşad fi Sireti Hayri’l İbad, tahkik: Adil Ahmed Abdulmevcut ve Ali Muhammed Muavviz, Beyrut, 1414 / 1993.
- Tabersi, Fazl b. Hasan, E’lamu’l Vera bi A’lamu’l Huda, Kum, 1417.
- Taberi, Muhammed b. Cerir, Tarih-i Taberi, Beyrut.
- Mes’udi, Ali b. Hüseyin, et-Tenbih ve’l İşraf, tercüme: Ebu’l Kasım Payende, Tahran, İntişarat-ı İlmi ve Ferhengi, 1365.
- Nuveyri, Ahmed b. Abdulvahhab, Nihayetu’l İrb fi Fununi’l Edeb, Kahire, 1990 – 1923.
- Vakıdi, Muhammed b. Ömer, Kitabu’l Mağazi, tahkik: Marsden Johannes, Londra, 1966, baskı ofset Kahire.
- Yakubi, Ahmed b. İshak, tercüme: Muhammed İbrahim Ayeti, Tahran, İntişarat-ı İlmi ve Ferhengi, 1382.
Dış Bağlantılar
- Makalenin Kaynağı: Danişnameyi Cihan-ı İslam