Hz. Ali Ekber

Öncelik: b, kalite: c
linksiz
resimsiz
kategorisiz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
(Ali Ekber sayfasından yönlendirildi)
Hz. Ali Ekber (a.s)
Tam İsmiAli b. Hüseyin (a.s)
KünyeleriEbu'l Hasan
LakaplarıEkber
Doğum TarihiH. 33, 11 Şaban
Doğum YeriMedine
Ölüm TarihiH. 61, 10 Muharrem (Aşura), Kerbela
Baba AdıHz. İmam Hüseyin (a.s)
Anne AdıLeyla (s.a)
Ömrü28 yıl
TürbesiKerbela
Eşi-
ÇocuklarıHasan

Ali Ekber diye meşhur olan Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib (Arapça:علي بن الحسين بن علي بن أبي طالب); Şiaların üçüncü imamı olan İmam Hüseyin’in (a.s) oğludur. Hicretin 33. yılında Medine’de dünyaya geldi. Denildiğine göre dış görüntüsü ve ahlaki yapısı Hz. Peygamber-i Ekrem’e (s.a.a) çok benzemekte idi. Aşura Vakıasında olağanüstü cesaret ve fedakârlık sergilemiş ve Yezid ordusuna karşı savaşırken Kerbela sahrasında şehit olmuştur. Nakledilen rivayetlere göre, Aşura’da şehit olan Ben-i Haşim’den ilk kişidir. Kabr-i şerifleri değerli babası İmam Hüseyin’in (a.s) türbesinin yanındadır.

Lakap ve Künyesi

Tarihi kaynaklarda lakabının “Ekber” ve künyesinin ise, “Ebu’l Hasan” olduğu geçmiştir.[1]

Doğumu ve Şehadeti

Hicretin 33. yılında Şaban ayının 11’inde Medine’de dünyaya gelmiştir. Hicretin 61. yılında Muharrem ayının 10’unda Aşura hadisesinde babası ve çok sayıda Ben-i Haşim’le birlikte Kerbela’da şehit olmuştur.[2] Kabr-i şerifleri Kerbela’da değerli babası İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinin ayak ucundadır. Ulema, Hz. Ali Ekber’in (a.s) “Ekber” lakabı ile İmam Hüseyin’in (a.s) en büyük oğlu olduğunu rivayet etmiştir.[3]

Ancak bazı Şia âlimleri Hz. Ali Ekber’in (a.s) İmam Seccad’ın (a.s) küçük kardeşi olduğunu açıklamışlardır.[4] Bu görüş Merhum Tusteri tarafından tenkit edilmiştir.[5]

Ailesi

Hz. Ali Ekber’in (a.s) babası, Şiaların üçüncü imamı olan İmam Hüseyin (a.s) ve annesi ise, Leyla binti Ebu Mürre’dir.[6]

Eşi ve Çocukları

Kendisine hitaben okunan ziyaretnameler dikkate alındığında, kendisinin eşi ve ailesi bulunmaktaydı. Kendisine ait ziyaretname [7] şu şekildedir:

Nitekim İmam Cafer-i Sadık (a.s) Ebu Hamzali’ye şöyle buyurmaktadır: “Kabr-i şeriflerine vardığında dur ve şöyle söyle:

Bu pasaja baktığımızda Hz. Ali Ekber’in (a.s) "Hasan" adlı bir çocuğu vardır. Ancak bazı nesep yazarları ve araştırmacılar, Hz. Ali Ekber’in (a.s) kendisinden geriye evladının kalmadığını ve İmam Hüseyin’in (a.s) neslinin yalnızca İmam Zeynelabidin’den (a.s) devam ettiği görüşündedir.[8]

İsminin Konulması

İmam Hüseyin (a.s), çocuğunun adını “Ali” koymuş ve bu şekilde İmam Ali’nin (a.s) adını ortadan kaldırmak isteyen veya silinmesi için gayret sarf edenlerle mücadele etmiştir. İmam Hüseyin (a.s) yalnızca bu oğlunun adını değil, her üç oğlunun da adını "Ali" koymuştur.[9]

Eğitim ve Öğretim

Tüm eğitim metotlarına vakıf olan İmam Hüseyin (a.s) kendisini çocukların dünyasıyla adapte etmiş ve çocukların davranışlarına uygun olan şeyleri yapmıştır. Bu şekilde çocuklarının çocukluk psikolojisinden uzak kalmamıştır.

İmam Hüseyin (a.s) çocuğuna Fatiha suresini öğreten Abdurrahman’a çok değerli bir hediye vermiş ve şöyle buyurmuştur: “Bu hediyelerin, Ali’nin öğretmeninin yaptıkları karşısında değeri yoktur. Çünkü Kur’an’ı öğretmek mukabilinde tüm hediyeler yetersizdir.[10]

Ali Ekber’in Dış Görünüşü

Dış görünüşü çok heybetli olup, mübarek yüzü ay gibi parlamaktaydı. Çok yakışıklı ve güzel çehreli idi. Açık tenli ve kırmızıya çalan rengi, iri ve siyah gözleri, uzun kirpikleri olup, fiziği orantılı ve dengeli, sine ve omzu ise genişti.

Hızla yol yürür ve yol yürüdüğünde sanki yamaçtan iner gibi yürür veya bir taşın üzerinden aşağı iner gibi yürürdü. Birisine doğru döndüğünde tüm bedeni ile dönerdi. Gökten ziyade daha çok yere bakardı. Kendisinden misk ve amber kokusu yayılırdı.[11]

Bundan dolayı İmam Hüseyin (a.s) onu, yaratılış, huy, ahlak, ruhsal özellikler, konuşma ve sosyal davranışlarda Hz. Resulullah’a (s.a.a) en çok benzeyen kişi olarak tanıtmıştır.[12]

Fazilet, Erdem ve Özellikleri

Ceddi Hz. Ali’den (a.s) çok sözler naklettiği için kendisi muhaddis olarak tanınmıştır.[13]

Düşmanların Hz. Ali Ekber’in (a.s) Üstünlüğünü İtiraf Etmesi

Muaviye, Hz. Ali Ekber’i (a.s) hilafete layık bilmekte ve şöyle demektedir: “Hükümete en layık kimse, ceddi Resulullah olan Hüseyin b. Ali’nin oğlu Ali Ekber’dir. Ben-i Haşim’in cesaretini, Ben-i Ümeyye’nin sahavetini ve Sakif kabilesinin güzelliğini kendisinde toplamıştır.”[14] [Not 1]

Hz. Resulullah’ın (s.a.a) Aynası

İmam Hüseyin’in (a.s) tanıklık ve ikrarı ile Ali Ekber (a.s) Hz. Resul-ü Kibriya’nın (s.a.a) zahir ve batınının aynası idi…[15]

İmam Hüseyin’i (a.s) Himaye Etmesi

Aşura günü, Hz. Ali Ekber (a.s) Kerbela meydanına çıktığında, düşman birliklerinden birisi şöyle bağırdı: “Ey Ali! Senin Emirü’l Mü'minin (Yezid) ile akrabalık bağın var. Bizler onunla bağı olanları gözetmekte ve durumunu göz önünde bulundurmaktayız. Eğer istersen senin için aman verelim.” Hz. Ali Ekber (a.s) cevaben şöyle buyurdular: “Resulullah’ın yakınlığına riayet etmek hakikate daha yakındır.”[16][Not 2]

Ben-i Haşim’in İlk Şehidi

Kendisi, Aşura günü Kerbela’da şehit olan Ben-i Haşim’den ilk kişidir.[17] Şüheda ziyaretnamesinde[18] şu şekilde okumaktayız:

Hak Yolundaki Kararlılığı

İmam Hüseyin (a.s) Ben-i Makatil’in evinde uykuya dalmış ve bir süre sonra uyandığında şu sözcükleri tekrar etmekteydi: “İnna lillah ve inna ileyhi raciun ve’l Hamdulillahi Rabbil Âlemin”. Hz. Ali Ekber (a.s) bunun nedenini sorunca, İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdular: “Yavrucuğum! Rüyamda bana bir süvarinin şöyle dediğini duydum: "Bu topluluk hareket etmekte ve ölüm onları takip etmektedir." Bu sözden ölümümüzün yakın olduğunu anladım. Bunun üzerine Hz. Ali Ekber (a.s) şöyle dedi: “Babacığım! Allah sizde kötülük görmesin; bizler hak üzere değil miyiz?” İmam Hüseyin (a.s) şöyle cevap verdi: “Evet, tüm kulların döneceği Hakk’a and olsun ki biz hak üzereyiz.”

Hz.Ali Ekber (a.s) şöyle dedi: “Ey Babacığım! Hak üzerinde kaldığımız sürece, ölümden korkum yoktur.” İmam Hüseyin (a.s) Ali Ekber hakkında dua ederek, şöyle buyurdular: “Allah, babanın oğluna vereceği en üstün mükâfat ve sevabı oğul olman karşılığında sana versin.”[19]

Aşura Günü Attığı Şiar

Hz. Ali Ekber (a.s), İbn-i Sa'd ordusunun amanname teklifini reddettikten sonra, peş peşe düşmana saldırarak şu şekilde recez okumaktaydı: “Ben Ali oğlu, Hüseyin’in oğlu Ali’yim. Allah’ın evine (Kabe’ye) and olsun ki bizler Peygambere daha evla ve layıkız. Allah’a yemin olsun ki bu haramzade bize hükmedemez. Kılıcımla sizleri öldüreceğim ve babamı savunacağım; hem de Haşimî ve Kureyşî soyundan bir gencin vuruşuyla.”[20][Not 3]z

Hz. Hüseyin’in (a.s) Hz. Ali Ekber (a.s) Hakkındaki Sözleri

Hz. Ali Ekber’in (a.s) yiğitlik ve kahramanlığını izleyen[21] İmam Hüseyin (a.s) şöyle feryat etti: “Ey İbn-i Sa’d! Benim soyumu kestiğin gibi Allah da senin soyunu kessin. Bizimle Allah Resulü arasındaki akrabalık bağına riayet etmedin. Allah seni yatağında başını kesen kimseye musallat etsin.”[22]

Daha sonra şöyle buyurdu: “Allah’ım! Sen şahit ol ki halk içinde Peygamberin Muhammed’e yaratılış, huy ve ahlak[23] bakımından en çok benzeyen kişidir.”[24] Daha sonra şöyle buyurdu: “Her ne zaman Peygamberin görmesini arzu etseydik, ona (Ali Ekber’e) bakıyorduk.”[25]

Allah’ım! Toprağın bereketini onlardan al ve aralarını aç. Onları acı bir şekilde birbirlerinden ayır. Bizleri davet ederek yardım edeceklerine söz verdiler. Ancak bize düşmanlık ettiler ve bizimle savaşa kalkıştılar. Hiçbir zaman vali ve yöneticileri onlardan hoşnut etme ve farklı fırkaları onlara musallat et.” İmam Hüseyin (a.s) daha sonra Al-i İmran suresinden iki ayet tilavet etti.[26]

Hz. Ali Ekber’in (a.s) Savaşları

Hz. Ali Ekber’in (a.s) İlk Saldırısı

Hz. Ali Ekber (a.s) düşman ordularına karşı saldırısını bazen sağ kanattan, bazen sol kanattan ve bazen de orta alandan yapmaktaydı. Hiçbir grup kendisine karşı koyamıyordu. Dediklerine göre bu saldırılarda düşman birliklerinden 120 süvariyi öldürmüş ve artık Hz. Ali Ekber (a.s) susuzluğa yenik düşmüştü.

Güç toplamak ve durumdan babasını haberdar etmek için, babasının yanına geri döndü. İmam Hüseyin (a.s) Hz. Ali Ekber’in (a.s) durumunu görünce, ağlamaya başladı ve şöyle buyurdu: “Dilini yaklaştır ve daha sonra Ali Ekber’in dilini ağzına aldı. İmam Hüseyin bu davranışıyla belki de "Yavrucuğum babanın dili seninkinden daha kuru ve susuz" demek istemiştir. Sonra yüzüğünün kaşını oğluna vererek, şöyle buyurdu: “Oğlum! Bu yüzük kaşını al ve ağzına koy. En kısa zamanda ceddine (Resulullah’a) kavuşacağını ve onun vereceği su kasesiyle suya kanacağını ve asla bir daha susamayacağını ümit ediyorum.”[27] Bu ibareler Seyyid İbn-i Tavus’dan da az bir farkla nakledilmiştir.[28]

Hz. Ali Ekber’in (a.s) İkinci Saldırısı

Ali b. Hüseyin İmam Hüseyin’le (a.s) görüştükten sonra, tekrar savaş meydanına geri döndü. 200 kadar Kufe ehlini yerlere serdi.[29] Tüm bunlara rağmen, Kufe ehli Ali Ekber’i öldürmek için çok rağbet etmemekteydiler.[30]

Şehadeti

Hz. Ali Ekber (a.s) düşman ordusuna karşı kahramanca savaştığı sırada, birden "Murret b. Munkiz" adlı birisi Hz. Ali Ekber'e gizlice saldırarak, şöyle dedi: “Arapların günahı benim üzerime olsun ki babasını acılara boğacağım.”[31] Daha sonra kılıcıyla Hz. Ali Ekber’in (a.s) başına vurdu. Hz. Ali Ekber (a.s) o darbeyle yere yığıldı ve başkaları da aynı anda saldırmaya başladı.[32]

Düşman her yerden Hz. Ali Ekber’e (a.s) saldırıyor, kılıç ve mızraklarla vuruyorlardı. Ruhunu teslim etmesine ramak kala şöyle feryat etti: “Ey Babacığım! Sana selam olsun. İşte bu ceddim Resulullah’tır. O bana dolu bir kâse ile su verdi. O diyor ki bize doğru acele gel.” Daha sonra bir nefes aldı ve canını teslim etti.[33]

Şehadet Sonrası

İmam Hüseyin’in (a.s) Yanına Gelişi

İmam Hüseyin (a.s) oğlunun yanına gelerek, yüzünü oğlunun yüzüne koydu ve öylece kaldı.[34] İmam Hüseyin (a.s) Hz. Ali Ekber’in (a.s) katillerine beddua ederek şöyle buyurdu: “Allah seni öldüren topluluğu öldürsün.”[35] Sonra şöyle buyurdu: “Ey oğlum! Bunlar Allah’a karşı ne kadar da küstah ve hayâsızdırlar. Resulullah’ın haremini çiğniyorlar.” Daha sonra şöyle buyurdu: “Senden sonra bu dünyaya yazıklar olsun.”[36]

Ali Ekber’in (a.s) Kanını Göğe Savurması

İmam Hüseyin (a.s) Hz. Ali Ekber’in (a.s) kanından bir avuç alarak, göğe doğru savurdu. Ondan bir damla bile yere dökülmedi.[37] Sahih kaynaklı bir rivayette İmam Cafer-i Sadık (a.s) Ebu Hamza Sumalî’ye şöyle öğretmiştir: “Babam ve anam sana feda olsun, babandan öne geçtin. Hâlbuki baban seni sayıyor ve sana ağlıyordu. Kalbi senin için yanıyordu. Kanından bir avuç alarak, göğe savurdu ve bir damla bile geri gelmedi. Baban senin acından dolayı asla huzur bulmadı.[38]

Şehidin Çadırlara Götürülüşü

Hz. Ali Ekber’in (a.s) naaşının alınması için İmam Hüseyin (a.s) Ehlibeyt gençlerine şöyle seslendi: “Kardeşinizi alınız.” Hepsi toplu olarak gidip Hz. Ali Ekber’in (a.s) mübarek naaşını getirerek, çadırların karşısına koydular.[39] Hz. Zeynep (s.a) diğer kadınlarla birlikte[40] ağlayarak şöyle feryat etti: “Vah kardeşim! Vah kardeşim!” Daha sonra kendisini Hz. Ali Ekber’in (a.s) naaşının üzerine attı. İmam Hüseyin (a.s) kız kardeşi Hz. Zeyneb’i (s.a) çadırlara gönderdi ve Ehlibeyt gençlerine Hz. Ali Ekber’i (a.s) almalarını emretti.[41]

Hz. Ali Ekber’in (a.s) Katiline Lanet

Nahiye-i Mukaddese ziyaretinde Hz. Ali Ekber’in (a.s) katili İmam Mehdi (a.f) tarafından lanete uğramıştır. Nahiye-i Mukaddese ziyaretindeki lanetin yer aldığı cümleler şu şekildedir: “Allah’ın kendisi Ali’nin katili Murret b. Munkiz b. Numan el-Abdi’ye hükmetsin. Allah ona lanet etsin ve zelil etsin. Her kim senin ölümüne yardım edip destek verdiyse, Allah onları cehenneme yapıştırsın ki orası ne kötü bir yerdir.”[42]

Ayrıca Bakınız

Kaynakça

  1. Ebu’l Ferec-i İsfahani, Makatilu’t-Talibin, s. 86.
  2. Es-Semavi, Muhammed b. Tahir, Selahşuran Taf, s. 61.
  3. Tesmiyetu Men Katlu Maa’l Hüseyin (a.s), Sayı: 8; İbn-i Saad, Tabakat, c. 5, s. 211; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk, c. 5, s. 446; Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 361.
  4. Şeyh Müfid, el-İrşat, c. 2, s. 114; Şeyh Tusi, Rical, s. 76.
  5. Kamusu’r-Rical, c. 7, s. 419 – 420.
  6. Makatilu’t-Talibin, s. 86; Ebu Mihnef, Vakatu’t-Taf, s. 276; Yakubi, Tarih-i Yakubi, c. 2, s. 184.
  7. Kamilu’z-Ziyarat, 239, b. 79, ziyaret. 18.
  8. İbn-i Saad, et-Tabakatu’l Kubra, c. 5, s. 211; Yakubi, Tarihi, c. 2, s. 184.
  9. Maali Sibteyn, c. 1, s. 206.
  10. Lu’lu ve’l Mercan, s. 44 ve 45; Raz-ı Hoşbehti, s. 189.
  11. Fersanu’l Heyca, s. 293 ve 294.
  12. Seyyid İbn-i Tavus, Luhuf, s. 139; Harezmî, Maktelu’l Hüseyin (a.s), c. 2, s. 34.
  13. Ebu’l Ferec-i İsfahani, Makatilu’t-Talibin, s. 86.
  14. Ebu’l Ferec-i İsfahani, Makatilu’t-Talibin, s. 86.
  15. İbn-i E’sem, el-Futuh, c. 5, s. 114; Mesiru’l Ahzan, s. 68.
  16. Tercümetu’l Hüseyin İbn-i Asakir, s. 227.
  17. Ebu’l Ferec-i İsfahani, Makatilu’t-Talibin, s. 86; Ebu Mihnef, Vakatu’t-Taf, s. 276.
  18. Şeyh Abbas Kummi, Münteha’l A’mal, c. 2, s. 867.
  19. Ebu Mihnef, Vakatu’t-Taf, s. 276; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk, c. 3, s. 309.
  20. Maktelu’l Hüseyin Mukrim, s. 321; el-İrşat, c. 2, s. 106.
  21. Mesiru’l Ahzan, s. 68.
  22. Harezmî, Maktelu’l Hüseyin, c. 2, s. 35.
  23. Mesiru’l Ahzan, s. 68.
  24. Seyyid İbn-i Tavus, Luhuf, s. 139.
  25. Harezmî, Maktelu’l Hüseyin (a.s), c. 2, s. 35; Seyyid İbn-i Tavus, Luhuf, s. 139.
  26. Harezmî, Maktelu’l Hüseyin (a.s), c. 2, s. 35.
  27. Harezmî, Maktelu’l Hüseyin (a.s), c. 2, s. 35.
  28. Seyyid İbn-i Tavus, Luhuf, s. 49.
  29. Maktelu’l Hüseyin Mukrim, c. 2, s. 36.
  30. Şeyh Mufid, el-İrşat, s. 459.
  31. Şeyh Mufid, el-İrşat, s. 459; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk, c. 3, s. 335.
  32. Makatilu’t-Talibin, s. 115; Şeyh Mufid, el-İrşat, s. 459.
  33. Makatilu’t-Talibin, s. 115; Seyyid İbn-i Tavus, Luhuf, s. 49; Meclisi, Biharu’l Envar, c. 45, s. 44.
  34. Seyyid İbn-i Tavus, Luhuf, s. 4.
  35. Şeyh Mufid, el-İrşat, c. 2, s. 106; Hilli, İbn-i Nema, Mesiru’l Ahzan, s. 247; Ebu Mihnef, Vakatu’t-Taf, s. 278.
  36. Seyyid İbn-i Tavus, Luhuf, s. 139; Şeyh Mufid, el-İrşat, s. 459.
  37. Mukrim, Hadise-i Kerbela der Maktelu’l Mukrim, s. 257.
  38. Kamilu’z-Ziyaret, s. 416.
  39. Şeyh Mufid, el-İrşat, s. 459; Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk, c. 3, s. 336.
  40. Hilli, İbn-i Nema, Mesiru’l Ahzan, s. 247; Maktelu’l Hüseyin Mukrim, c. 2, s. 36.
  41. Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk, c. 3, s. 336.
  42. İkbalu’l A’mal, c. 3, s. 74.
  1. اولی الناس بهذالامر علی بن الحسین بن علی جده رسول الله و فیه شجاعة بنی هاشم و سخاه بنی امیه و زهو ثقیف.
  2. اِنَّ قَرابَةَ رَسولِ اللهِ اَحَقُّ اَنْ تُرعی
  3. انا علي بن الحسين بن عليّ نحن و بيت الله اولي بالنّبي تالله لايحکم فينا ابن الدّعي اضرب بالسّيف اُحامي عن ابي ضرب غلامٍ هاشميٍّ قرشي

Bibliyografi

  • el-Kûfi, İbn-i E’sem, el-Futuh, tahkik: Ali Şiri, Beyrut, Daru’l Advau’l Ula, 1411 / 1991.
  • Ebu Mihnef, Vakatu’t-Taf, tahkik: Muhammed Hadi el-Yusufi el-Garevi, el-Mecmeu’l Âlemi, li-Ehlibeyt, ikinci baskı, 1427 h.k.
  • İbn-i Saad, Tabakatu’l Kubra, Beyrut, Daru’l Fikr.
  • Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk, Beyrut, Daru’l Kutubu’l İlmiyye, ikinci baskı, 1408 / 1988.
  • Şeyh Müfid, el-İrşat, tercüme: Muhammed Bakır Saidi, Tahran, intişar-ı İslami, 1380 h.ş.
  • Şeyh Tusi, İhtiyar Marifetu’r-Rical.
  • Kamusu’r-Rical.
  • İsfahani, Ebu’l Ferec, Makatilu’t-Talibin, tahkik: Ahmed Sagar, Beyrut, Müessese el-Âlemi lil-Matbuat, ikinci baskı, 1408.
  • eş-Şeyh Abbas Kummi, Münteha’l A’mal, tahkik: Nasır Bakıri Bidhendi, Kum, İntişar-ı Delil, 1379 h.ş.
  • İkbalu’l A’mal.
  • Mukrim, Hadise-i Kerbela der Maktelu’l Mukrim, tercüme: Muhammed Cevad Mevlayi Niya, Kum, intişar-ı Cilve-i Kamil, üçüncü baskı, s. 1387.
  • İbn-i Asakir, Tercümetu’l Hüseyin.
  • Harezmî, Ebu’l Muid, Maktelu’l Hüseyin, tahkik: Muhammed es-Semavi, Kum, Envaru’l Huda, el-Ula, 1418 h.k.
  • Hilli, İbn-i Nema, Mesiru’l Ahzan, tercüme: Ali Keremi, Kum, Hazık, birinci baskı, 1380 h.ş.
  • Hairi, Muhammed Mehdi, Maali’s-Simteyn, Beyrut, Müessese-i Numani.
  • Lu’lu ve’l Mercan.
  • Yakubi, Ahmed b. Ebu Vazıh, Tarih-i Yakubi, tercüme: Muhammed İbrahim Ayeti, Tahran, İntişar-ı İlmi ve Ferhengi, sekizinci baskı, 1378 h.ş.
  • Fersanu’l Hica.
  • es-Semavi, Muhammed b. Tahir, tercüme: Abbas Celali, Kum, İntişar-ı Zair, birinci baskı, 1381 h.ş.
  • Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar.
  • Müessese-i Kelimatu’l İmamu’l Hüseyin (a.s)
  • Kamilu’z-Ziyarat.
  • Seyyid İbn-i Tavus, el-Luhuf, tercüme: Akiki Behşaişi, Kum, Defter-i Neşr-i Nevid İslam, beşinci baskı, 1378 h.ş.