İmam Hüseyin’in Mina Hutbesi

Öncelik: c, kalite: c
linksiz
kategorisiz
navbox'siz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden

İmam Hüseyin’in Mina hutbesi (Arapça: خطبة الامام حسین فی منا), İmam Hüseyin’in (a.s) Muaviye’nin ölümünden iki yıl[1] kadar önce Emevi hükumetinin sapkınlık ve inhiraflarına karşı hararetli ve itiraz içerikli hutbesidir. İmam Hüseyin (a.s) hutbeyi Mina ve Hac mevsiminde okuduğundan Emevi hükumetinin iç yüzünü ifşa etmek açısından çok önemlidir. Hutbeyi analiz eden bazı analizciler hutbenin sahabe ve tabiinin huzurunda okunmasını İmam Hüseyin’in (a.s) Kerbela kıyamını planladığının bir göstergesi olarak değerlendirmektedirler. Hutbenin birinci bölümünü Suleym bin Kays kitabında, hutbenin ikinci ve üçüncü bölümünü ise Hasan bin Şu’be Harrani, “Tuhafu’l-Ukul” kitabında nakletmiştir.

Hutbenin İçeriği

İmam Hüseyin’in (aleyhi selam) Mina’da yaptığı konuşmada şu noktalar dikkat çekmektedir:

İmam Hüseyin (a.s) hutbenin sonunda şöyle buyurmaktadır: “Allah’ım! Sen biliyorsun ki, bizim tarafımızdan gerçekleşen (kıyam), saltanat için yarış ve değersiz dünya mallarından bir şeye ulaşmak için değildir; bilakis senin dininin nişanelerini (öğretilerini) göstermek, beldelerinde ıslahı ortaya çıkarmak, mazlum kullarına emniyet ve güvence kazandırmak ve senin farz, sünnet ve hükümlerine amel edilmesi içindir.”[4]

Hutbenin Kaynakları

Hutbenin bağımsız olarak üç bölüme ayrılmasının nedeni tarihçiler, muhaddisler, araştırmacılar ve âlimlerin kitaplarındaki içeriğine uyumlu olan bölümü seçerek yayınlamaları diğer bölümlerini yayınlamayışlarındandır, öyle ki bazen hutbeden sadece bir cümleyle yetinmişlerdir. Bazen de hutbenin genel içeriğine işaret etmişlerdir. Örneğin:

  1. Suleym bin Kays Hilali (k. 90), kitabında yaptığı bahiste yeri geldiği için hutbenin birinci bölümüne yer vermiş (diğer bölümleri o konuyla ilintili olmadığı için nakletmemiştir) ve ayrıca hutbenin nerede ve ne zaman söylendiğini de belirtmemiştir.[5]
  2. Dördüncü yüzyıl muhaddislerinden Hasan bin Şu’be Harrani de “Tuhafu’l-Ukul”[6] kitabında hutbenin ikinci ve üçüncü bölümlerini nakletmiştir. Allame Meclisi de Bihar'ul Envar[7] kitabında Tuhafu’l-Ukul kitabından bu iki bölümü nakletmiştir.
  3. Ahmed bin Ali Tabersi (588), hutbenin okunma nedenini -Muaviye’nin haddinden fazla zulüm ve baskısından dolayı olduğunu- açıklayarak hutbenin Muaviye’nin ölümünden iki yıl kadar önce Mina’da o dönemin önemli kişilerinin de içinde olduğu binin üzerinde kişiye karşı yapıldığını açıklamıştır.[8]

Hutbenin Bütünlüğünde Kuşku

Bazılarına göre Tuhafu’l-Ukul kitabında nakledilen hutbe İmam Hüseyin (a.s) tarafından başka bir zamanda irat edilmiştir. Buna delil olarak iki hutbenin içeriklerini ve farklı muhataplarını göstermişlerdir.[9]

Hutbenin Tarihi Atmosferi

İmam Hüseyin (a.s) bu hutbeyi Muaviye’nin ölümünden iki yıl önce hicretin 58. yılında irat etmiştir.[10] O dönemde Muaviye’nin Şialara baskı ve zulümleri zirveye çıkmış ve Sosyo-politik alanda da tam bir zulüm yaşanmaktaydı.[11] Nitekim Suleym bin Kays, İmam Hüseyin’in (a.s) bu hutbeyi okumasının nedenini açıklarken hutbeden önce Muaviye’nin o dönemde yaptığı baskı, zulüm ve zorbalıklarını dile getirerek Muaviye’nin memurlarına gönderdiği dört genelgeye ve onların yansımalarına değinmektedir.[12]

Suleym bin Kays’ın yazdığına göre, Muaviye yayınladığı birinci genelgesinde her kim İmam Ali (aleyhi selam) hakkında bir fazilet ve erdem naklederse ondan uzak duracağını ve o kişilerden her türlü destek ve yardımlarını keseceğini belirtmiştir. Yine Şiaların tanıklığını kabul etmemelerini ve her kim Osman hakkında bir fazilet naklederse ona aylık maaş ve imtiyazlar verilmesini emretmiştir.[13] Muaviye yayınladığı ikinci genelgesinde Hz. İmam Ali (aleyhi selam) hakkında Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) tarafından ilan edilen ve söylenen hadislerin benzerlerini sahabeler ve iki halifenin (Ebu Bekir ve Ömer’in) hakkında da söylemelerini (uydurmalarını) istemekte ve bu işin onun (Muaviye’nin) gözünün aydın olmasına ve Ebu Turab’ın (İmam Ali’nin) kırılmasına neden olacağını belirtmiştir.[14]

Süleym bin Kays’ın naklettiğine göre Muaviye yayınladığı üçüncü genelgede halkı kontrol altında tutmalarını ve Hz. Ali ve ailesinin sevgisiyle itham edilen kişilerin, isminin divandan, aylık defterinden çıkarılmasını ve imtiyazlarının elinden alınarak beytülmaldaki payının kesilmesini istemektedir.[15] Muaviye tarafından yayınlanan dördüncü genelgede ise: Her kim Hz. Ali ailesinin sevgisiyle tanınırsa başkalarına ibret olsun diye baskı altına alınmasını ve evinin başına yıkılmasını emretmektedir.[16]

Hutbenin Önemi

Muhammed Sadık Necmi, hutbenin önemi hakkında şunları yazmaktadır: “Bu değerli hutbenin muhteva ve içeriğinden öncelikli olarak en önemli noktalarından birisi, hutbenin hassas bir zamanda seçilmesi, (Mina gibi) uygun bir mekânın tercih edilmesi, İslami karakterlerin davet edilmesi ve iki yüz kişiden oluşan Beni Haşim, Ensar ve Muhacirden elit kişilerin ve Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) ashabı olmakla övünen sahabelerin orada hazır olması ve yine sekiz yüzün üzerinde sahabe çocuğunun (tabiinin) hutbeye katılmasıdır.”[17] Bu hutbe, Muaviye hükumetinin iç yüzünü ifşa etme ve Kerbela vakıasının bir mukaddimesi hükmündedir.[18] İmam Hüseyin (a.s) o günün olanakları ve bu siyaseti ile orada bulunanlar arasında bir heyecan ve coşku yaratmıştır. Bu şekilde orada bulunanlar, İmamın bu sözlerini kendi ülkelerine döndüklerinde halklarına açıklamaları ve halkların uyanmalarına neden olacakları planlanmıştır.[19]

Hutbenin Metni

Süleym İbn Kays şöyle yazmaktadır: “Muaviye ölmeden bir yıl önce Hüseyin bin Ali (a.s), Abdullah bin Abbas ve Abdullah bin Cafer’le birlikte hacca gittiler. İmam Hüseyin (a.s) Beni Haşim’in erkeklerini, kadınlarını ve yarenlerini ve Ensar’dan kendisini ve ailesinin makamını bilen bir grubu bir araya getirdi. Sonra birkaç kişiyi göndererek şöyle buyurdu:

“Doğruluk ve ibadet ehli olarak bilinen bu yıl hacca gelmiş Hz. Resulullah’ın (s.a.a) sahabelerinin hepsini yanıma getirin.”

Bu davetten sonra çoğunluğu tabiinden, iki yüz kadarı sahabeden olmak üzere yedi yüz kişiden fazla insan Mina’da İmam Hüseyin’in (a.s) olduğu yerde bir araya geldiler. İmam Hüseyin (aleyhi selam) konuşmak için ayağa kalktı ve Allah’a hamd ve senadan sonra şunları söyledi:[20]

Hutbenin Birinci Bölümü

Bu azgının (Muaviye'nin) bize ve bizim dostlarımızın başına getirdiği belaları gördünüz, duydunuz, biliyorsunuz ve şahitsiniz. Sizlere birkaç şey soracağım. Eğer söylediklerim doğru ise beni tasdik edin, yanlış ise, tekzip edin.

Allah'ın, Resulullah'ın sizler üzerindeki hakkı ve benim Peygamberinize olan yakınlığımın hakkı hürmetine söyleyeceklerimi saklamayın, şehir ve kabilelerinize döndüğünüzde bu sözleri emin bildiğiniz kimselere söyleyin."

Başka bir rivayette ise "Sözümü dinleyin ve onları yazın. Sonra şehirlerinize ve kabilelerinize dönüp, emin bilip güvendiğiniz kimseleri, bizim hakkımızda bildiğiniz hak ve hukukumuza davet edin. Zira velayet meselesinin eskiyip ortadan kalkıp mağlup olmasından korkuyorum." "Kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır."
Râvi şöyle diyor: İmam Hüseyin (a.s) Kuran'da Ehlibeyt hakkında nazil olan ayetlerin hepsini okudu ve tefsir etti. Peygamber'in (s.a.a), Ehlibeyt, babası Hz. Ali (a.s), kardeşi İmam Hasan (a.s), annesi Hz. Fatıma (a.s) ve kendisi hakkında buyurduğu hadisleri hatırlattı.
Orada bulunan cemaat bu hadisleri işittikçe hep bir ağızdan "Evet işittik, şahit olduk" diyorlardı. Tabiînden orada bulunanlar da "Evet Allah'a ant olsun ki sahabeden güvendiğimiz ve tasdik ettiğimiz kimselerden bunları biz de duyduk" diyorlardı. Sonra İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdular: "Sizleri Allah'a ant veriyorum! Benim anlattıklarımı kendisine ve dinine güvendiğiniz insanlara iletin."

Suleym şöyle diyor: İmam Hüseyin'in (a.s) yemine verdirdiği konuların bir kısmı şunlardan ibarettir: "Allah aşkına söyleyin; acaba Ali b. Ebi Talip'in (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) kardeşi olduğunu, ashap ve yaranı arasında Uhuvvet (kardeşlik) akdi okuduğunda Ali’yi (a.s) kendisine kardeş seçip Sen dünya ve ahirette benim kardeşimsin, ben de senin kardeşinim diye buyurduğunu bilmiyor musunuz?

(Mecliste hazır bulunanlar: ) Evet, Allah’ı şahit tutarız ki öyledir dediler.[21]

İmam (a.s): Allah aşkına söyleyin; acaba Resulullah (s.a.a)’in cami ve evinin yerini aldığını, sonra caminin kenarında on oda bina ettiğini, bunlardan dokuz tanesini kendisine ve o odaların vasatında yer alan onuncusunu da babam Ali (a.s)’a mahsus kıldığını, daha sonra babam Ali’nin odasının kapısı hariç bütün odaların camiye açılan kapılarını kapattığını[22] ve sahabeden bazıları (bu hususta) itiraz edince de: Ben sizin kapılarınızı kapatıp onun (Hz. Ali -a.s-) kapısını açık bırakmadım; fakat Allah-u Teâla sizin kapılarınızın kapatılıp onun kapısının açık bırakılmasını emretti bana buyurduğunu, sonra halkı, Hz. Ali (a.s) hariç camide yatmaktan nehyettiğini ve Hz. Ali (a.s)’ın odasının caminin içerisinde ve Resulullah (s.a.a)’in odasının kenarında yer aldığını ve (bazen) bu odada cünüp olduğunu ve bu odalarda Resulullah (s.a.a) ve Ali (a.s)’a evlatlar verildiğini bilmiyor musunuz?

(Mecliste bulunanlar:) Evet, Allah şahittir ki öyledir dediler.[23]

İmam (a.s): Acaba Ömer b. Hattab’ın, camiye bakmak için evinin duvarından göz miktarınca bir delik açmak istediğini, fakat Resulullah (s.a.a)’in buna müsaade etmediğini ve sonra hitabesinde: Allah-u Teâla beni tertemiz bir cami yapmakla görevlendirdi, işte bunun için ben ve kardeşim (Ali) ve evlatlarından başka hiçbir kimsenin camide ikamet etmeye hakkı yoktur diye buyurduğunu bilmiyor musunuz?

(Mecliste bulunanlar:) Evet, Allah şahittir ki öyledir dediler.

İmam (a.s): Allah aşkına söyleyin Resulullah (s.a.a)’in, Ali’yi (a.s) Gadir-i Hum'da velayet makamına atadığını ve hazır bulunanlar gaipte olanlara bunu ulaştırsın[24] diye buyurduğunu bilmiyor musunuz?

(Mecliste bulunanlar:) Evet biliyoruz, Allah buna şahittir dediler.

İmam (a.s): Allah aşkına söyleyin bakalım; Resulullah (s.a.a)’in, Tebuk gazvesinde Ali'ye (a.s): Senin bana olan nispetin, Harun’un Musa’ya olan nispeti gibidir [25] Ve: Sen benden sonra her Müminin velisi (önderi)sin[26] diye buyurduğunu bilmiyor musunuz?

(Mecliste bulunanlar:) Evet, Allah şahittir ki biliyoruz dediler.

İmam (a.s): Allah aşkına söyleyin; Resulullah (s.a.a)’ın, Necran ehlinden olan Hristiyanları mübaheleye (lanetleşmeye) davet ettiği vakit, Hz. Ali, eşi ve iki evladından başka kimseyi getirmediğini biliyor musunuz?

(Meclistekiler:) Evet, biliyoruz, doğrudur dediler.[27]

İmam (a.s): Allah aşkına söyleyin bakalım, Resulullah’ın Hayber savaşında, İslam sancağını Ali’nin eline vererek ve şimdi bu sancağı, Allah ve Resulünü seven, Allah ve Resulü de kendisini seven, düşmana dönüp dönüp saldıran, asla firar etmeyen ve Allah’ın, Hayber kalesini kendisinin eliyle fethedeceği bir kimsenin eline veriyorum şeklindeki sözünü biliyor musunuz?

(Mecliste bulunanlar:) Evet, biliyoruz, Allah buna şahittir dediler.[28]

İmam (a.s): Acaba Resulullah (s.a.a)’ın Beraat suresini Ali (a.s) vasıtasıyla Mekke’ye ulaştırdığını ve benim mesajımı ben ve benden olan kimseden başkası ulaştıramaz. Diye buyurduğunu biliyor musunuz?

(Meclistekiler:) Evet, biliyoruz; Allah buna şahittir dediler.[29]

İmam (a.s): Acaba Resulullah (s.a.a)’in, karşılaştığı bütün zor durumlarda ve her hayati meselede Ali (a.s)’a olan sonsuz güveninden dolayı zorlukları halletmek için onu ileri sürdüğünü ve kendisini hiçbir zaman adıyla çağırmadığını ve daima kardeşim diye hitap ettiğini biliyor musunuz?

(Meclistekiler:) Evet, biliyoruz; Allah buna şahittir dediler.[30]

İmam (a.s): Acaba Resulullah (s.a.a)’in Hz. Ali, Cafer ve Zeyd arasında hakemlik yaptığında: Ya Ali sen bendensin, ben de sendenim ve sen benden sonra her müminin velisi (önderisin) diye buyurduğunu biliyor musunuz?

(Meclistekiler:) Evet, biliyoruz; Allah buna şahittir dediler.[31]

İmam (a.s): Acaba Ali (a.s)’ın Resulullah (s.a.a) ile her gün ve her gece özel bir görüşmesi olduğunu ve bu görüşmelerde Ali (a.s) soru sorduğunda Resulullah (s.a.a)’in ona cevap verdiğini, sustuğunda da Resulullah (s.a.a)’in kendisinin konuşmaya başladığını biliyor musunuz? (Meclistekiler:) Evet, biliyoruz; Allah da buna şahittir dediler.[32]

İmam (a.s): Acaba Resulullah (s.a.a)’ın kızı Fatıma'ya (s.a): Ben seni Ehl-i Beytimin en hayırlısı, İslam açısından onların en ilki, hilim açısından onların en halimi ve ilim açısından onların en âlimi olan bir kimseyle evlendirdim diye buyurarak Ali (a.s)’ı, Cafer-i Tayyar ve Seyyid-uş Şüheda Hamza'dan da üstün tuttuğunu bilmiyor musunuz?

(Meclistekiler:) Evet, biliyoruz; Allah buna şahittir dediler.[33]

İmam (a.s): Acaba Resulullah (s.a.a)’in: Ben Âdemoğullarının efendisiyim, kardeşim Ali Arapların efendisidir. Fatıma cennet ehlinin hanımlarının en üstünüdür, iki evladım Hasan ve Hüseyin de cennet gençlerinin efendileridir. Şeklindeki sözünü biliyor musunuz? (Meclistekiler:) Evet, biliyoruz; Allah buna şahittir dediler.[34]

İmam (a.s): Acaba Resulullah (s.a.a)’in Ali (a.s)’ı kendisine gusül vermekle görevlendirdiğini ve Cebrail’in bu işte ona yardımcı olacağını haber verdiğini bilmiyor musunuz?

(Meclistekiler:) Evet, biliyoruz, Allah buna şahittir dediler.[35]

İmam (a.s): Acaba Resulullah (s.a.a)’in son hutbesinde Müslümanlara hitaben: Ben sizin aranızda iki değerli şey bırakıyorum; (biri) Allah’ın kitabı, (diğeri ise) Ehl-i Beytimdir; onlara sarılırsanız kesinlikle sapmazsınız şeklinde buyurduğunu biliyor musunuz?

(Meclistekiler:) Evet, biliyoruz; Allah buna şahittir dediler.[36]

Süleym b. Kays şöyle diyor:

İmam Hüseyin (a.s) ayrıca Hz. Ali (a.s) ve Ehl-i Beyti hakkında Kur’ân’da nazil olan ve Resulullah (s.a.a)’in dilinden duyulan birçok faziletleri saydı. Resulullah (s.a.a)’in sahabesinden mecliste bulunanlar: Evet, Allah’a ant olsun ki biz bunları duymuşuz, tabiînden olanlar da: Biz de bu faziletleri falan güvenilir sahabeden duyduk diyorlardı.

İmam (a.s), Emir’ul-Müminin Ali (a.s)’ın faziletleri hakkındaki irad ettiği sözlerin devamında şöyle buyurdu:

Allah aşkına söyleyin; Resulullah (s.a.a)’in: Ali’ye buğz ettiği halde beni sevdiğini iddia eden, yalan söylüyor. Çünkü Ali’ye buğz edip de beni sevmek olmaz. Diye buyurduğunu, bunun üzerine de bir adam kalkıp: Ya Resulullah! Bunu biraz açıklar mısınız? Dediğinde Resulullah (s.a.a)’in; Çünkü Ali bendendir, ben de Ali’denim; onu seven beni sevmiştir; beni seven de Allah’ı sevmiştir; Ali’ye buğz eden bana buğz etmiştir; bana buğz eden de Allah’a buğz etmiştir diye buyurduğunu duymuş musunuz?

(Meclistekiler:) Evet, duymuşuz; Allah buna şahittir dediler.[37]

Hutbenin İkinci ve Üçüncü Bölümü

İmam Hüseyin (a.s) daha sonra sözünün devamında şöyle buyurdular:[38]

Ey insanlar! Allah’ın, kendi velilerini öğütlemek için Yahudi âlimleri hakkındaki kınamalarından ibret alın. Allah-u Teâla (Yahudi âlimlerini kınayarak) şöyle buyuruyor:

Niçin onların din âlimleri, onları (Yahudileri) suç olan sözleri söylemekten (ve haram yemekten) men etmediler.[39] Yine Allah-u Teâla buyuruyor ki:

İsrail oğullarından kâfir olanlara Davut’un diliyle de lanet edilmişti, Meryem oğlu İsa’nın diliyle de lanet edilmişti. Bu da isyan ettiklerinden, aşırı gittiklerinden ve işledikleri kötülükten, birbirlerini alıkoymadıklarındandır. Gerçekten de yaptıkları iş, ne de kötü-dür.[40]

Allah’ın onları kınamasının sebebi, onların aralarında bulunan zalimlerin yaptıkları kötü işleri ve fesatları görüp onlardan yetişen dünya mal ve makamına olan meyilleri ve maruz kalmaktan sakındıkları baskı ve zulmün korkusu yüzünden onları men etmemelerinden dolayıdır. Hâlbuki Allah-u Teâla: İnsanlardan korkmayın, benden korkun buyurmaktadır.[41]

Yine buyurmaktadır ki: Erkek ve kadın Müminler, birbirlerinin (gözetleyen ve koruyan) dostlarıdır, iyiliği emrederler ve kötülükten de alıkoymaya çalışırlar.[42]

Görüldüğü gibi Allah-u Teâla (müminlerin sıfatını saydığında) marufa emir ve münkerden nehiy etmekle başlayıp ilk olarak onu farz kılıyor. Çünkü biliyor ki, eğer bu fariza yerine getirilir ve uygulanırsa (artık) bütün farizalar ister kolay olsun, ister zor yerine getirilir, uygulanır. Çünkü marufu emir ve münkerden nehiy etmek, zulme uğrayanların haklarının alınmasını, zalimlere muhalefet, beyt’ul-malın ve ganimetlerin (adaletle) bölünmesini, zekâtın gereken yerlerden alınmasını, gerektiği şekilde sarf edilmesini sağlamasının yanı sıra İslam’a yapılan bir davettir de.

İmam Hüseyin (a.s) daha sonra sözlerine şunları da eklediler:

Sonra siz ey ilimle meşhur olup hayırla anılan, nasihatle tanınıp Allah’ın lütfuyla halkın gönüllerinde heybetli görünen topluluk! (Bilin ki) şerefli insanlar sizden çekinir, zayıflar size ihtiram gösterir, kendi derecenizde olan ve ihsan etmediğiniz kimseler (bile) sizi kendilerine tercih eder, (insanların) ihtiyaçları karşılanmadığı zaman sizin arabuluculuğunuzla karşılanır, yolda giderken padişahların heybeti ve büyüklerin izzetiyle yürürsünüz.

Acaba bunların hepsi, sizden beklenilen İlahi vazifenizi yapmanız (ve kıyam etmeniz) için yeterli değil midir? Oysaki siz vazifelerinizin çoğunu ihmal ediyorsunuz, ümmetin hakkını küçümsüyorsunuz, zayıfların hakkını çiğniyorsunuz. Fakat kendi hakkınız zannettiğiniz hakka gelince, onu talep ediyorsunuz. Siz Allah yolunda ne bir mal harcadınız, ne O’nun yarattığı canı onun yolunda bir tehlikeye attınız, ne de O’nun rızası için bir aşiretle düşmanlık yaptınız.

(Bununla birlikte) Allah’ın cennetine girmeyi peygamberleriyle komşu olmayı ve azabından kurtulmayı arzuluyorsunuz. Ey Allah’tan böyle beklentileri olanlar! Ben O’nun azabından birisinin size inmesinden korkuyorum. Zira siz, Allah’ın kerameti sayesinde onunla üstün kılındığınız bir makama eriştiniz. Ama Allah’a (ibadet etmekle) tanınan kimselere ihtiram etmiyorsunuz. Oysa siz O’nun ismiyle insanlar arasında ihtiram görmektesiniz.

Kendi gözlerinizle Allah’ın ahitlerinin çiğnendiğini görmeniz sizleri tedirgin etmiyor. Oysaki babalarınızın bazı ahitlerinin (söz ve vasiyetleri) çiğnenmesinden tedirgin oluyorsunuz. Peygamber’in ahitleri tahkir edilmekte) kör, sakat ve dilsiz kimseler şehirlerde idarecisiz ve sığınaksız kalmış acıyanları bile yoktur; sizler de ne makamınızdan yararlanıp onların hakkında bir iş yapıyorsunuz, ne de (onlar için) bir iş yapan kimselere yardımcı oluyorsunuz! Zalimlere dalkavukluk ve yaltaklık yaparak onlardan korunmaya çalışıyorsunuz. Bütün bunlar yüce Allah’ın size buyurduğu yasaklardır; oysa sizler gaflet içerisindesiniz.

Eğer şuurunuz olsaydı, insanlar arasında en büyük musibete uğrayan ve gerçek âlimlik makamından uzak düşen kimseler olduğunuzu anlardınız. Çünkü işleri yürütmek ve hükümleri uygulamak, Allah’ın helâli ve haramı konusunda emin olan, güvenilen ulemanın eliyle olmalıdır. Oysa bu mevki sizin elinizden alınmıştır. Bu mevki, sadece açık deliller geldikten sonra hakkın etrafından dağıldığınız ve sünnette ihtilaf ettiğiniz için elinizden çıkmıştır.

Eğer eziyetlere sabredip, Allah için zorluklara katlanacak olsaydınız, İlahî emirler (toplumun yönetimi) sizin elinize geçer, emirler sizden sadır olur ve size dönerdi. Siz mevkinizi bırakarak Allah’ın işlerini onlara teslim ettiniz, onlar da şüphe üzerine hareket edip nefsanî arzulara daldılar.

Zalimleri bunlara musallat kılan şey, siz âlimlerin ölümden kaçmanız ve sizden ayrılacak hayata gönül bağlamanızdır. Sizler güçsüz halkı onlara teslim ettiniz. Onlardan bazıları ezik köleler durumuna düşmüş, bazıları da geçimini sağlayamayan yenik mustaz’aflar haline gelmiştir. Onlar (zalimler), eşrara (kötü insanlara) uyarak ve Allah’a cesaret göstererek memlekette istedikleri şekilde dolaşıyor, heva ve heveslerine tabi olarak da rezillik ediyorlar.

Her şehirde belagatlı hatipleri vardır. Memleketin her tarafı onlara boyun eğmiş durumdadır. Her tarafta sultalarını sağlamışlar. Halk da köleler gibi onlara karşı kendilerini savunacak bir güce sahip değiller. Halka egemen olanlar, ya gaddar, isyankâr ve mustaz’aflara karşı baskı yapan zalimlerdir ya da Allah’a ve kıyamete inancı olmayan emir sahipleridir.

Hayret! Nasıl hayret etmeyebilirim! Oysaki İslam toprakları sahtekâr zalim, zekât toplayan hain ve müminlere karşı şefkatsiz ve insafsız olan hükümdarların tasarrufundadır. Münakaşa ettiğimiz hususlarda bizimle sizin aranızda hüküm verecek olan yalnız Allah’tır. İhtilafımızda bizleri yargılayan da O’dur.

Hüseyin b. Ali (a.s) sözünün sonunda da şöyle buyurdu: Allah’ım; sen biliyorsun ki, bizim tarafımızdan gerçekleşen (kıyam), saltanat için yarış ve değersiz dünya mallarından bir şeye ulaşmak için değildir; senin dininin nişanelerini (öğretilerini) göstermek, beldelerinde ıslahı ortaya çıkarmak, mazlum kullarına emniyet ve güvence kazandırmak ve senin farz, sünnet ve hükümlerine amel edilmesi içindir. Eğer sizler bize yardım etmez ve bize hak vermezseniz zalimler sizlere musallat olur ve Peygamber’in nurunu söndürmeye çalışırlar. Allah bize yeterlidir; O’na tevekkül etmişiz, O’na yönelmişiz ve dönüşümüz de O’nadır.

Kaynakça

  1. Süleym bin Kays’ın kitabının bazı yerlerinde bir yıl yazılmıştır.
  2. Bkz. Hutbenin birinci bölümü.
  3. Necmi, Suhenan-ı Hüseyin bin Ali Ez Medine ta Kerbela, s. 340, 341.
  4. Bkz. Hutbenin ikinci ve üçüncü bölümü.
  5. Bkz. Süleym bin Kays, s. 206.
  6. Bkz. Harrani, Tuhafu’l-Ukul, s. 168.
  7. Bkz. Meclisi, Biharu’l-Envar, c. 100, s. 79, h. 37.
  8. Necmi, s. 341, 342; Tabersi, el-İhticac, c. 2, s. 37.
  9. Bkz. Tarihi Kıyam ve Makteli Cami Seyyid-i Şüheda, c. 1, s. 394, dipnot. 1.
  10. Necmi, s. 340.
  11. Bkz. Tarihi Kıyam ve Makteli Cami Seyyid-i Şüheda, c. 1, s. 343.
  12. Necmi, Suhenan-ı Hüseyin bin Ali Ez Medine ta Kerbela, s. 343.
  13. Necmi, Suhenan-ı Hüseyin bin Ali Ez Medine ta Kerbela, s. 344, 344.
  14. Necmi, Suhenan-ı Hüseyin bin Ali Ez Medine ta Kerbela, s. 344.
  15. Necmi, Suhenan-ı Hüseyin bin Ali Ez Medine ta Kerbela, s. 345.
  16. Necmi, Suhenan-ı Hüseyin bin Ali Ez Medine ta Kerbela, s. 346.
  17. Necmi, Suhenan-ı Hüseyin bin Ali Ez Medine ta Kerbela, s. 368.
  18. Hüseyni, “İfşayı Mefasidi Muaviye ve Yezid der Suhenan-ı İmam Hüseyin (a.s).”
  19. Bkz. Tarihi Kıyam ve Makteli Cami Seyyid-i Şüheda, c. 1, s. 394.
  20. Bu bölüm Süleym bin Kays’ın kitabında gelmiştir: Süleym bin Kays, s. 206.
  21. Sünen-i Tirmizi, c. 5.
  22. Sünen-i Tirmizî, c. 5, el-Menakıb, H. 3815. Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 331, c. 2, s. 26.
  23. Sünen-i Tirmizî, c. 5. el-Menakıb, H. 3811. Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c . 1, s. 331.
  24. Müstedrek-i Sahihayn, c. 3, s. 109 ve 134.
  25. Sahih-i Müslim, c. 4, H. 2404. Sünen-i Tirmizî, c. 5. El-Menakıb, H. 3808, 3813. Sünen-i İbn-i Mace Mukaddime H. 115. Müstedrek-i Sahihayn, c. 3, s. 109, 133.
  26. Sünen-i Tirmizî, c. 5, el-Menakıb, H. 3796. Müsned-i Ahmed, c. 1, s. 331.
  27. Sünen-i Tirmizî, c. 5, el-Menakıb, H. 3808. Müstedrek-i Sahihayn, c. 3 s. 150.
  28. Sahih-i Müslim, c. 4, H. 2404. Sünen-i Tirmizî, H. 3808, 2405, 2406, Sünen-i İbn-i Mace Mukaddime H. 117.
  29. Sünen-i Tirmizî, c. 5, el-Menakıb, H. 3803.
  30. Sünen-i Tirmizî, c. 5; el-Menakıb, H. 3796.
  31. Sünen-i Tirmizî, c. 5; el-Menakıb, H. 3806.
  32. Nezm-u Durer-is Simtayn, s. 128. Şerh-i Nehc’ul-Belaga-i İbn-i Ebî’l-Hadid, c. 9, s. 174.
  33. Müstedrek-i Sahihayn, c. 3, s. 124.
  34. Müstedrek-i Sahihayn, c. 3, s. 151.
  35. Sünen-i İbn-i Mace, Mukaddime H. 118. Müstedrek-i Sahihayn, c. 3, s. 167.
  36. Sahih-i Müslim, c. 4, H. 2408. Müstedrek-i Sahihayn, c. 3, s. 14. c. 4. s. 367.
  37. Sahih-i Müslim, H. 131. Mukaddimeyi Sünen-i İbn-i Mace, H. 114.
  38. Bu bölüm Tuhafu’l-Ukul kitabında gelmiştir. Bkz. Harrani, Tuhafu’l-Ukul, s. 168.
  39. Maide / 63.
  40. Maide / 78-79.
  41. Maide / 44.
  42. Tövbe / 71.

Bibliyografi

  • Harrani, Hasan bin Şu’be, Tuhafu’l-Ukul, Kum, intişarat Şerif Razi, k. 1380.
  • Hüseyni, Seyyid Cevad “İfşayı Mefasidi Muaviye ve Yezid der Suhenan-ı İmam Hüseyin (a.s).” Mecelle Pasdar İslami, ş. 1384.
  • Süleym bin Kays Hilali, kitabı Süleym, Beyrut, Daru’l-Funun.
  • Tabersi, el-İhticac.
  • Ferheng Cami Suhenan-i Hüseyin (a.s), tedvin, Gruhu Hadis ve Pejuheşkedei Bakıru’l-Ulum, Tercüme, müeyyidi, ikinci baskı, Kum, Neşri Maruf, ş. 1385.
  • Gruhu et Tarih Pejuhan, Tarihi Kıyam ve Makteli Cami Seyyid-i Şüheda, Mehdi Pişvayi gözetiminde, birinci baskı, Kum, İntişarat Müessese Amujeşi ve Pejuheşi İmam Humeyni (r.a), 1389.
  • Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, Tahran, Mektebetu’l-İslamiye, ş. 1363.
  • Necmi, Muhammed Sadık, Suhanen-i Hüseyin bin Ali (a.s), ez Medine ta Kerbela, ikinci virayeş, dokuzuncu baskı, Kum, bustan Kitap, ş. 1381.