Yolcu
Bu makale konuyu genel bakımdan ele almış açıklayıcı bir amaçla yazılmıştır ve fıkhi hükümleri ayrıntılı olarak anlamak için yeterli değildir. |
Fıkıh Hükümlerı |
---|
Yolcu (Arapça: المسافر), İslam fıkhında kişinin (mükellef) şer’i vatanından uzaklaşmasıyla bazı dini hükümlerin uygulanmasıdır. Şia fıkhında yolcunun vatanından en az sekiz fersah (40 ile 45 kilometre) uzaklaşma niyeti ile yola çıkması gerekir. Bakara suresinin 184. Ayeti ile Nisa suresinin 101. Ayeti ve rivayetlerde böyle kişinin namazlarını kısaltarak kılmasını yani dört rekâtlı namazların iki rekâtlı olarak kılmasını ve oruç tutmamasını ortaya koymaktadır.
Yolcu Kime denir
İslam fıkhında eğer kişi (mükellef), vatanından en az 8 fersah (40 ile 45 kilometre) uzaklaşma niyeti ile yolculuğa çıkarsa, o kişinin yolcu olduğu kabul edilir. Ya da dört fersah gitmesi ve ara bir yerde on gün kalmaması şartıyla dört fersah da geri gelmesi, toplamda sekiz fersah ile yolcu olur. Bakara Suresinin 184. Ayeti: “Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar.”, Nisa suresinin 101. Ayeti: “Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur.”Ayrıca Vesailu’ş-Şia ve Müstedreku’l-Vesail kitaplarında nakledilen 312 rivayet bu konuyu detaylı bir şekilde ortaya koymaktadır.
Yolcu Olmanın Şartları
Fakihlerin çoğuna göre, yolcu sekiz şartın olması durumunda dört rekâtlı namazlarını iki rekât olarak kılmalı ve oruç tutmamalıdır:
- Yolculuğu (gidiş-dönüşü) şer'i sekiz fersahtan az olmamalıdır.
- Yolculuğun başında sekiz fersahı kat etme kastı olmalıdır.
- Yolda geri dönme kastı olmamalıdır.
- Sekiz fersaha ulaşmadan kendi vatanından geçmemeli veya bir yerde on gün ve daha fazla kalmamalıdır.
- Haram bir iş için yolculuğa çıkmamalıdır.
- Sahra ve çöllerde gezen göçebelerden olmamalıdır.
- Meslek ve işi yolculuk yapmak olmamalıdır.
- “Hadd-i Tarahhus” Yolcunun şehrin(vatanının) en son duvarlarını görmeyeceği ve ezan sesinin duyulmayacağı yere ulaşması. Burdan itibaren yolculuk kastını değiştirmemek kaydıyla namazını gasri kılabilir ve orucunu iftar edebilir.
Yolcunun bir yerde on gün kalma kastı olur ve orada 13 veya 15 gün kalırsa oradan bir yere gitmedikçe, namazlarını tam kılmalıdır ve ayrıca yeniden bir on gün kalma niyetine gerek yoktur.
Yolcu Namazı Hükümleri
- Yolcu vatanına ulaşmadan namazını kısaltır ve dört rekâtlı namazlarını iki rekât kılarsa, vatanına yetiştikten sonra namazını yeniden tam kılmasına gerek yoktur, ancak henüz namazını kılmamışsa vatanına ulaştıktan sonra tam kılmalıdır.
- Namazın edası nasılsa kazası da o şekilde olmalıdır. Şöyle ki namazını kısaltarak kılması gereken birisinin namazı kazaya kalmışsa kazasını da kısaltarak kılmalıdır ve eğer namazını tam kılması gerekirse ve namazı kazaya kalmışsa kazasını da tam kılmalıdır.
Öğretmen ve Öğrencilerin Namazı
İşçi ve öğrencilerin çalışma ve eğitim aldığı yerler ile vatanları arsında şer'i mesafeden fazla bir mesafe olursa bu kişilerin namaz ve oruçlarının kendisine özgü hükümleri vardır. Her mükellefin kendi merci taklidine göre amel etmesi gerekir.
Farklı Görüşler
Son dönem alimlerinden Muhammed Sadıki Tahrani, yolcu namazının kısaltılamayacağını ve yolculukta oruçların tutulması gerektiği görüşündedir.[1]
Yolcu Orucu
Dört rekâtlı namazların iki rekât olarak kısaltılarak kılındığı yerlerde, oruç tutulmamalıdır ve namazlarını tam olarak kılan yolcuların da yolculukta oruçlarını tutmaları gerekmektedir. Örneğin iş ve mesleği yolculuk olan otobüs şoförleri veya yolculuğu günah işlemek için olan kişiler gibi.
Oruç Hükümleri
- Oruçlu olan kimse öğleden sonra yolculuğa çıkarsa, orucunu tamamlamalıdır. Öğleden önce yolculuğa çıkan kimse ise, ancak hadd-i terahhusa, yani şehrin duvarlarının görünmeyeceği ve ezan seslerinin duyulmayacağı yere vardığında orucunu bozabilir; eğer ondan önce orucunu bozarsa, farz ihtiyat gereği üzerine kefaret de gerekir.
- Öğleden önce vatanına veya on gün kalmak istediği bir yere varan yolcu, orucu bozan bir iş yapmamışsa, o günü oruç tutar. Ama eğer orucu bozan bir iş yapmışsa, o günün orucu üzerine farz değildir ve sonradan kazasını tutar.
- Ramazan ayında yolculuğa çıkmanın sakıncası yoktur; fakat yolculuk oruçtan kaçmak için olursa mekruhtur.
- Bir kimse, oruç tutmayı nezreder ama gününü belirtmezse, bunu yani günü belirlenmemiş mutlak adak orucunu, seferde tutamaz. Ama belirli bir günü seferde oruç tutmayı nezrederse, onu yolculukta yerine getirmelidir. Yine belirli bir günü ister seferde olsun, ister seferde olmasın, oruç tutmak için nezretmiş olursa, yolculukta olsa bile o günü oruç tutmalıdır.
- Yolcu olan kimse, Allah-u Tealâ'dan bir dilek dilemek için Medine şehrinde üç gün müstehap oruç tutabilir.
- Yolculukta orucun batıl olduğunu bilmediğinden dolayı oruç tutan bir kimse, oruçlu bulunduğu günün içerisinde bu hükmü öğrenmiş olursa, orucu batıl olur. Ama akşama kadar öğrenmeyen kimsenin orucu sahihtir.
- Yolcu olduğunu veya seferde orucun batıl olduğunu unutarak yolculukta oruç tutan kimsenin orucu batıldır.
- Vatanına veya on gün ikamet edeceği yere öğleden sonra varan yolcu, o günü oruç tutamaz.
- Yolculuk veya herhangi bir özür nedeniyle oruç tutmayan birisinin, Ramazan ayının gündüzünde yemek-içmekle kendini tam olarak doyurması mekruhtur.
Ehlisünnetin Görüşü
Ehlisünnet Ulemalarının çoğu, Bakara suresinin 184. Ayeti: “Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa mesela fidyeyi fazla verirse o kendisi için daha hayırlıdır.”[2] Gereği hasta ve yolculukta olan birisinin orucunu yiyebileceği ve namazını kısaltabileceği görüşündedir, ancak bunun farz değil caiz olduğu iddiasındadırlar.
Şialar ise ayetteki “başka günlerde tutar” ifadesinden seferde orucun yenilmesi ve başka günlerde tutulmasının gerekli ve farz olduğu görüşündedir. Ayet: ‘kim hasta ya da yolculukta olursa, (Ramazan ayından sonraki) başka günlerde tutar’, demektedir. Ehlibeyt’ten (a.s) ve ayrıca Abdurrahman bin Avf, Ömer bin Hattab, Abdullah bin Ömer, Ebu Hureyre ve Urve bin Zübeyr gibi bazı sahabelerden nakledilen rivayetlerde seferde oruç tutulması haramdır.[3] Yine Nisa Suresinin 101. Ayetindeki: “size bir günah yoktur.” İfadesi, Bakara Suresinin 158. Ayetindeki: “bunda bir günah yoktur.” Ayeti gibi namazın kısaltılarak kılınmasının caiz olduğu değil, bilakis gerekliliğine delalet etmektedir.
Kaynakça
Bibliyografi
- Kur’an-ı Kerim.
- Şeyh Hürrü Amuli, Vesailu’ş-Şia.
- İmam Humeyni, Tavzihu’l-Mesail.
- Emirhani, Ahmed, el-Ahkâm.