Taklid (fıkıh)

Öncelik: a, kalite: c
linksiz
navbox'siz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden

Şablon:Ahkâm Taklid (Arapça: تقلید) İslam dininde teklif yaşına ulaşmış bir kişinin, ameli hükümlerde ve fıkhi konularda müçtehidi taklit etmesi ve ona uyması anlamına gelen fıkhi bir terimdir. Teklif yaşına ulaşmış kişi ya kendisi müçtehit olmalı veya ihtiyata amel etmeli ya da müçtehitten taklit etmelidir; yani fıkıh alanında uzman kişinin fıkhi öğretilerine göre amellerini yerine getirmelidir.
Usul-u dinde taklit caiz değildir; kişi araştırma ve incelemeyle dinin asıllarına inanıp, iman etmelidir. (Allah'ın tekliğine, peygamberlere, Kur’an’a...)

Etimoloji

“Taklit”, Arapça bir kelime olup, “k-l-d” kökünden ve tef’il babında bir mastardır. Sözlükte bir şeyin birisiyle birlikteliğine ve ona mülazım karar kılınması[1], bir işe boyun eğmek[2], takip ve peşi sıra gitmek anlamlarına gelir.

Fıkıh teriminde ise, din hükümlerinde bir müçtehidi takip etmek veya belirli bir müçtehidin füru-u din (namaz, oruç, hac gibi) hükümlerindeki görüş ve kararlarına göre amel etmek demektir.[3]

“Taklit” kelimesi fıkıh kitaplarında başka anlamlarda da kullanılmıştır. Örneğin Taklid-i Hedy onlardan birisidir. Yani Kıran haccında kurban kesmek için deve, sığır veya bir koyunu işaretlemek anlamındadır.[4] bu taklit, çoğu fakihin görüşüne göre tahyir-i vaciptir.[5]

Şia Mezhebinde Taklidin Geçmişi

Şia mezhebinde taklit, İmamların (a.s) asrında başlamıştır. İmamlar (a.s) takipçilerini hadis ravilerine[6] veya Zürare b. A’yan, Yunus b. Abdurrahman, Aban b. Tağlib, Zekeriya b. Âdem, Muhammed b. Müslim ve Ebu Basir gibi yakın yarenlerine yönlendirmekteydiler[7] ve bazen de ashabı camilerde ve umumi merkezlerde fetva vermeleri ve halka doğru yolu göstermeleri için teşvik etmekteydiler.[8] İmamların (a.s) çağında taklidin ortaya çıkması ve İmamların (a.s) bu işe teşvik etmesinin nedeni, şehirlerin uzak olması; halkın yolculuk yapması için imkânlarının olmaması ve sonuç olarak İmamlara (a.s) ulaşmalarının zorlukları; birçok alanda takiyenin olması; İmamlara (a.s) doğrudan müracaat edilmesi durumunda yaşanan zorluk ve sıkıntılardır. O çağın risalet ve nübüvvet çağına yakın olması ve şer'i hükümlerin oluşturulması ve delillendirilmesinin çok karışık olmamasından dolayı, müracaat edenlerin şer'i vazifelerini müçtehitlerden öğrenmeleri o kadar da zor değildir.[9]

Küçük gaybet döneminde şer'i hükümlerde taklide ihtiyaç daha çok hissedilmeğe başlandı. İmam Mehdi’nin (a.f) tevkisinde (kendisine sorulan soruların cevabında) yeni konuların hükümlerini öğrenmek için yer olarak kendine has şartları ile fakihler gösterilmiştir.[10]

Büyük gaybet döneminde de taklit konusu devamlı Şialar arasında süregelmiştir. Her ne kadar gelecek dönemlerde usulcüler ve ahbariler arasında şart ve kuralları hakkında fikir ayrılıkları olsa da.[11]

Taklit Hükümlerinin Fıkıh Risalelerinde Yer Alması

İçtihat ve taklit hakkındaki tartışmalardan öyle anlaşılıyor ki Usul-u Fıkıh bilimine düzenleme (kaydetme toplama zamanı) yapıldığı dönemlere rastlamaktadır. Bu konu İmamiye’nin Usul kitaplarının yazılmağa başlandığı Seyyid Murtaza’ya ait “ez-Zeriyye ile Usulu’ş-Şeriyyet” kitabının yazıldığı asırdan itibaren incelenmeğe başlanmıştır. İstidlal (delil) içerikli fıkıh kitaplarında da zaman zaman taklitle ilgili bazı konular Camiu’ş-Şerait (fetva verebilecek özelliklere sahip) fakihin şartları incelendiğinde, emri bil maruf ve nahyi anil münker konularında da ele alınmıştır.[12]-[13] Onuncu yüzyıldan sonra bu konu hakkında “el-İçtihat ve’t-Taklit” veya başka unvanlar adı altında doğrudan ve bağımsız kitaplar yazılmağa başlanmıştır. Şeyh Ensari’den sonra taklit hükümlerinin fıkıh risalelerinin başında yer alması revaç bulmağa başlamıştır. Günümüzde de fıkıh risalelerinin başında ilk olarak taklit hükümleri ve taklit merci (müçtehit) konuları ele alınmaktadır.

Seyyid Muhammed Kazım Tabatabai Yezdi’nin kaleme aldığı “El-Urvetu’l Vuska” adlı eserin yazıldığı dönemde de fıkıh kitaplarında[14] ilk olarak içtihat ve taklit konuları ele alınmaktaydı.[15]

Şia Fıkhında Taklit Hükümleri

Şia fakihlerinin meşhur görüşüne göre, içtihat, ihtiyat ve taklit, mükellefin seçmesi gereken üç yoldan biridir; yani kişi dini hükümler konusunda kendi vazifesini bilmesi için ya kendisi müçtehit olmalı ve hükümleri kendisi istihraç (dini metinlerden ve Kur'an'dan hükümleri çıkarmak) etmeli veya müçtehit değilse, ihtiyata göre amel etmeli ya da tüm şartlara sahip bir müçtehide rücuu ederek, onun verdiği hükümlere ve kararlara göre amel etmelidir.

Taklidin Caiz Olduğunun Delilleri

Şia fakihleri, ameli hükümlerde müçtehit birini taklit etmeği caiz bilmektedirler. Taklidin cevaz ve farz oluşunun delilleri, Kur’an, hadis, akıl ve icmadır.

Akli Deliller

İnsanın her alanda uzmanlık elde etmesi mümkün değildir ama istediği bölüm veya bölümlerde uzmanlığa çalışarak, ulaşabilir; mesela doktor, mühendis, bilim adamı vb. ve dini hükümleri ele getirme noktasında da önü açıktır; yani uzman (müçtehit) olabilir ama nasıl doktor olmayan birisi ihtiyaç halinde doktorun talimatlarına uyuyorsa, dini hükümler noktasında uzmanlığa ulaşmamış birinin ulaşan birisinden, yani müçtehitten taklit etmesi, yani onun çıkarımlarına ve ortaya koyduğu İslami hükümlere uyması son derece mantıklıdır.

Kur’ani Deliller

Kur’an’da iki tür taklitten bahsedilmiştir: Beğenilen ve beğenilmeyen taklit. Kur’an’ın çeşitli ayetlerinde, şirk liderlerini, müstekbirleri, mutaassıplık ve cehalet üzerine ataları taklit etmek, istenmeyen ve kınanmış taklit çeşitlerindendir. Yine Kur’an, Usul-u dinde körü körüne taklit etmeği cahilce bir iş ve akıl dışı bilmektedir. Tövbe suresinin 31. ayetinde Yahudilerin dini önderlerini sorgusuz sualsiz ve gözü kapalı bir şekilde takip ve taklit etmelerini kınamıştır.[16]

Müfessirler ve fakihler, caiz ve beğenilen taklit hakkında da bazı ayetleri zikretmişlerdir. Örnek olarak, Tövbe suresinin 122. ayeti, din konusunda tefakkuh (fıkh etmek) için sefere çıkılmasının farz olduğuna delalet etmektedir. Yine âlim olmayanların âlim ve fakih olanları taklit etmeleri de Kur’ani delillerdendir. Onlara göre İslam hükümlerini öğrenmek ve başkalarına öğretmek, Füru-u din konularında ve onların takip edilmesinin zorunluluğu taklidin kendisidir.[17]

Müfessirler Nahl suresinin 43. ayeti: “Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun.” Ve yine Enbiya suresinin 7. ayetlerini: “Eğer bilmiyorsanız bilenlerden sorunuz.” de taklidin zaruretine ve âlim ve müçtehitlere rücu edilmesine yorumlamışlardır. Allame Tabatabai, bu ayetin külli ve akli bir asıl olduğunu belirtmiş ve âlim olmayanların âlim olanlara rücu etmelerine yorumlamıştır.[18]

Hadis Delilleri

Taklidin caiz olduğuna dair İmamiye fakihlerinin ortaya koydukları hadisler birkaç kategoriye ayrılmaktadır:

  1. İmam Hasan Askeri’den (aleyhis-selam) nakledin bir hadiste “taklit” kelimesi veya türevleri hadiste bizzat geçmektedir. Hadiste şöyle geçmiştir: "Fakihlerden nefsini ve dinini koruyan; heva ve hevesi karşısında durabilen ve Allah'ın emirlerine itaat eden kimselere avam halkın taklit etmesi gerekir.”[19] Elbette bazı fakihler bu hadisin senedine yönelik bazı itirazlarda bulunmuşlardır.[20]
  2. İmamların (a.s) Şiaları hadis ravilerine yönlendirdiği hadisler. Örneğin İmam Mehdi’nin (a.f) tevkisi.[21]
  3. İmamların (a.s) kendi takipçilerini dini hükümler için belirli kişilere yönlendirdiği hadisler.[22]
  4. İmamların (a.s) kendi yarenlerini halk için fetva vermeğe teşvik etmeleri veya verdikleri fetvaları teyit ettiklerini ortaya koyan hadisler.[23]
  5. İlimsiz fetva vermek veya kıyas ve kişisel görüşe dayanan fetvalardan kaçınılmasını ortaya koyan hadislerin[24] imamlar (a.s) tarafından gelmesinin anlamı, şer'i deliller esasına göre fetva vermenin caiz olduğudur.[25]
  6. Şia imamlarının (a.s) şer'i kurallara göre fetva veren kimseleri taklit etmenin caiz olduğunu onayladıklarını ortaya koyan hadisler.[26]

Âlimlerin Görüş Birliği

İcma veya fakihlerin görüş birliği, şer'i hükümlerde taklidin caiz olduğuna dair başka bir delildir. Şöyle ki tüm Şia fakihleri mükelleflerin ya içtihat seviyesine ulaşmalarını veya bu dereceye ulaşan birine taklit etmeleri gerektiğini ve bu şekilde şer'i hükümleri öğrenmelerini zorunlu bilmektedirler.[27] Bilindiği gibi icma, Şia fıkıh kaynaklarından biridir.

Taklitsiz Amel

Taklit etmek, bir amelin doğruluğunu garantilemiyor; sadece doğru amel için bir yoldur. Dolayısıyla nitekim müçtehit olmayan bir kişi müçtehit birisine taklit etmezse (veya doğru bir kriterle müçtehidini seçmezse), eğer yaptıkları ameller şartlara sahip bir müçtehidin fetvaları ile uyumlu ise, ameli doğru sayılır. Bundan dolayı geçmişte yaptıkları amellerinin doğru olup olmadığını öğrenmek için şimdiki yaşayan müçtehitlerden birini doğru kriterle seçmelidir. Namaz, oruç vb. gibi birçok genel şey tüm müçtehitlerin fetvalarında müşterektir. Eğer geçmişte yaptıkları ameller onların fetvaları ile uyumlu olarak yapılmışsa, onları tekrar yapmağa gerek yoktur. Farkları çok az olan konularda ise, şimdiki müçtehidine başvurmalıdır.[28]

Taklidin Yasak Olduğu Yerler

Müçtehit olan birinin taklit etmesi caiz değildir. Müçtehit olmayanların da bazı yerlerde taklit etmeleri caiz değildir. Onlardan en önemlileri şunlardır:

  • Kişiye açık ve bedihi olan hükümlerde kişinin taklit etmesi caiz değildir. Zira akıl sahiplerinin nezdinde taklit fakat bilgi ve katiyetin kişi için açık ve net olmadığı durumlarda söz konusu olabilir.[29]
  • Bazı mevzularda (Usul-u din gibi) kişinin o mevzulara derin bir şekilde inanması gerekir ve dolayısıyla böyle yerlerde taklit caiz değildir. Zira taklidin her ne olursa olsun kesinliği yoktur.[30] Elbette bazı fer'i dini inançlarda cahil ve bilgisiz birinin âlim ve bilen birisine rücu etmesi mükellef için katiyet oluşturur. Örneğin kendisinden sonra imam ve halife seçmesi için Hz. Resul-i Kibriya’ya (s.a.a) müracaat etmek. Ancak bu konu taklidin terimleşmiş ölçütlerinden sayılmamıştır. Ehlisünnet de inanç konularında taklidi caiz bilmemektedir. Zira bu gibi yerlerde bir inanca ulaşmak için tefekkür ve araştırma matlup ve istenilen, taklit ise, mazmum ve kınanmıştır. Zuhruf suresinin 22. ayeti, geçmiştekilerin yöntemlerini nedensiz olarak takip etmeği uygun bulmamaktadır. Hz. Resulullah da (s.a.a) bizleri ilahî marifetle ilgili ayetlerde tefekkür etmeğe çağırmıştır.[31]

Ehli Sünnet Mezheplerinde Taklit

Taklit konusu Ehlisünnet mezhepleri arasında büyük iniş ve çıkışlar yaşamıştır. Tarihte bir dönem çeşitli mezhepler ortaya çıkmış ve bu sayısız mezheplerin varlığı anlaşmazlıkları peşi sıra getirmiştir. Bu anlaşmazlıklar sonunda içtihat kapısının kapanması ve mezheplerin sınırlandırılmasına sebep olmuştur. Sonunda yedinci asırda dört mezhep (Hanefilik, Şafiilik, Malikilik ve Hanbelilik) resmiyet kazanmış; öteki mezhepleri kabul etmek ve takip etmek yasak ilan edilmiştir.[32] Ebu’l Feth Şehristani (ö. 548) ve Ebu İshak Şatibi (ö. 790) gibi geçmiş bazı Ehlisünnet âlimleri içtihat ve fetva kapısının kapanmasına karşı çıkmışlar ve içtihat kapısının yeniden açılmasını istemişlerdir.[33] Son yüzyılda da Ehlisünnet ve El-Ezher ulemalarından bazıları Sadr-ı İslam’daki Müslümanların istedikleri sahabeyi taklit ettikleri icmasına dayanarak, dört mezhebin içtihat tekelini geçersiz saymış ve bilimsel içtihat yeniden revaç kazanmağa başlamıştır.[34]

Kaynakça

  1. Lisanu’l Arab, c. 11, s. 276.
  2. Keşşaf, İstılahatu’l Funun ve’l Ulum, c. 1, s. 500.
  3. Urvetu’l Vuska, c. 1, s. 4; Rahman Sitayeş, c. 1, s. 3752.
  4. Lisanu’l Arab, c. 11, s. 276; “k-l-d” maddesi, Zubdetu’l Beyan, s. 380.
  5. Haşimi Şahrudi, Ferhengi Fıkh-ı Mutabık-ı Mezheb-i Ehlibeyt, c. 2, s. 582.
  6. Hürr-ü Amuli, c. 27, s. 137, 140, 142, 149, 150.
  7. Hürr-ü Amuli, c. 27, s. 140, 142, 145, 147, 148.
  8. Neccaşi, s. 10.
  9. Rahman Sitayeş, Danışname-i Cihan-ı İslam, “taklit” maddesi.
  10. Hürr-ü Amuli, c. 27, s. 140; Rahman Sitayeş, Danışname-i Cihan-ı İslam, “taklit” maddesi.
  11. Rahman Sitayeş, Danışname-i Cihan-ı İslam, “taklit” maddesi.
  12. Allame Hilli, c. 1, s. 525, 526; Şehid-i Sani, c. 1, s. 236, 237.
  13. Rahman Sitayeş, Danışname-i Cihan-ı İslam, “taklit” maddesi.
  14. Garevi Tebrizi, c. 1; Muhsin Hekim, c. 1, s. 1, 29.
  15. Rahman Sitayeş, Danışname-i Cihan-ı İslam, “taklit” maddesi.
  16. Tefsir-i Numune, c. 7, s. 365.
  17. Garevi Tebrizi, c. 1, s. 65; Tefsir-i Numune, c. 8, s. 193.
  18. El-Mizan, c. 12, s. 259.
  19. Vesailu’ş-Şia, c. 1, s. 184.
  20. Garevi Tebrizi, c. 1, s. 184.
  21. Vesailu’ş-Şia, c. 27, s. 140.
  22. Vesailu’ş-Şia, c. 27, s. 143, 144, 146, 148.
  23. Vesailu’ş-Şia, c. 27, s. 148, 149.
  24. Vesailu’ş-Şia, c. 27, s. 30, 31, 35, 62.
  25. Ahunt Horasani, s. 473.
  26. Vesailu’ş-Şia, c. 2, s. 384, 386.
  27. Şehid-i Evvel, c. 1, s. 41.
  28. http://porseman.mihanblog.com/post/614
  29. Muhsin Hekim, c. 1, s. 10, 103.
  30. Muhsin Hekim, c. 1, s. 10, 103.
  31. Behveti Hambeli, c. 6, s. 306, 307.
  32. Haydar, c. 1, cüz. 1, s. 170, 173; Ağa Bozorg-u Tahrani, Tarih-i Hasru’l İçtihat, s. 25.
  33. Ağa Bozorg-u Tahrani, Tarih-i Hasru’l İçtihat, s. 26.
  34. Şevkani, s. 231, 240.

Bibliyografi

  • Muhammed Muhsin Ağa Bozorg-u Tahrani, Tarihu’l Hasru’l İçtihat, Muhammed Ali Ensari baskısı, Hansar, 1401.
  • Muhammed Muhsin Ağa Bozorg-u Tahrani, ez-Zeriyye ila Tesanifu’ş-Şia, Ali Naki Munzevi ve Ahmed Munzevi baskısı, Beyrut, 1983.
  • Muhammed b. Muhammed Gazali, Kitabu’l Mustesfi min İlmi’l Usul, Bulak, Ofset baskısı, 1324.
  • İbn-i Kayyum Cevzi, İ’lamu’l Muvakkiin an Rabbi’l Âlemin, Kahire, Daru’l Hadis.
  • Esad Haydar, el-İmam Sadık ve’l Mezahibu’l Erbea, Beyrut, 1983.
  • Ali Garevi Tebrizi, et-Tankih fi Şerhi’l Urveti’l Vuska, Takrirat-ı Dersi Ayetullah Hoi, c. 1, Kum, 1998.
  • Yusuf b. Ahmed Bahrani, ed-Dureru’n-Necefiye, taş baskı, Tahran, 1307.
  • İzzettin Bahru’l Ulum, et-Taklit fi’ş-Şeriati’l İslamiye, Bağdat, 1410.
  • Muhsin Hekim, Müstemseku’l Urvetu’l Vuska, Kum ofset baskısı, 1404.
  • Muhammed b. Ali Şevkani, İrşadu’l Fuhul ila Tahkiki’l Hak min İlmi’l Usul, Kahire, 1347, Beyrut ofset baskısı.
  • Muhammed Kazım ibn-i Abdulazim Tabatabai Yezdi, el-Urvetu’l Vuska, Beyrut, 1984.
  • Rahman Sitayeş, Muhammed Kazım, Danışname-i Cihan-ı İslam, “taklit” makalesi.
  • Paketçi, Ahmed, Dairetu’l Maarif-i Bozorg-u İslami, “taklit” makalesi.
  • Dairetu’l Maarif-i Bozorg-u İslami
  • Porsucu websitesi.
  • Şeair websitesi: Mesail dosyası.
  • Bonyad-ı Dairetu’l Maarif-i İslami, “taklit” maddesi.
  • Şebhiz, Muhammed Rıza, Usul-u Fıkh-ı Danışkahi, Neşr-i Lika, Kum, İran, 1392 h.ş.

Dış Bağlantılar

  • Bu makalenin kaynağı, Muhammed Kazım Rahman Sitayeş’in (bazı değişikliklerle) “Danışname-i Cihan-ı İslam” kitabında yazdığı “taklit” makalesi.
  • İçtihat ve Taklit der Mezhebi Şia
  • Felsefe-i Taklit