Kıyamet

Öncelik: a, kalite: c
linksiz
kategorisiz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
(Kıyamet Günü sayfasından yönlendirildi)

Kıyamet (Arapça:القيامة), tüm insanların dünyada yaptıkları işlerin hesabını vermek için bir araya toplandığı günün adıdır. Ayet ve rivayetlerde bin veya elli bin yıl içinde gerçekleşeceği belirtilen kıyametten önce adına “Eşratu’s Saat” denilen bazı olaylar gerçekleşecektir. Bunlardan bazıları şunlardır: Dağların paramparça olması, güneş, ay ve yıldızların karanlık olması, gökyüzünün açılıp yarılması, şiddetli depremlerin olması.

Kıyametin ne zaman gerçekleşeceğini Allah ve Onun haber verdiği kimselerden başka kimse bilmemektedir. Allah’ın mustazaflara, çocuklara ve delilere nasıl davranacağına dair konular bu meseledeki önemli bahislerdendir.

Amellerin muhasebe edilmesi için insanın yaptıkları mücessem ve canlı olarak insanın gözleri önünde sergilenmesi dışında, insanın yaptıklarının tamamının yazıldığı amel defteri de insana sunulacaktır. Amel defteri sol tarafından verilenler cehenneme, sağ tarafından verilenler ise salih insanlar oldukları için cennete gideceklerdir. Ayrıca insanın amellerine şahitlik edenler de orada tanıklıkta bulunacaklardır.

O gün insanların yapmış oldukları ameller dini önderlerin (Hz. Peygamber, Ehlibeyt İmamları ve Salihler) amelleri ile karşılaştırılacak ve her kimin ameli, yaptıkları ve inançları onların amel, inanç ve yaptıklarına daha çok benzerse daha çok saadetli ve mutlu olacaktır.

Kıyametin İsimleri

Şia İnançları
Teoloji
TevhidZati TevhidSıfati TevhidEfali Tevhidİbadette Tevhid
FüruuTevessülŞefaatTeberrük
Adalet (İlahi Fiiler)
Hüsn ve KubhBedaEmru'n Beyne'l Emreyn
Nübüvvet
Peygamberlerin İsmetiİslam Peygamberinin HatemiyetiGaybet İlmiMucizeKur’an’ın Tahrif Olmadığı
İmamet
İnançlarİmam'ın Tayin Edilmesinin Gerekliliğiİmamların İsmetiTekvini Velayetİmamların Gayb İlmiGaybet (Küçük Gaybet, Büyük Gaybet), İntizar, ZuhurRic'at
İmamlar
Mead
BerzahCismani MeadHaşirSıratAmel DefteriMizan
Belirgin Konular
EhlibeytOn Dört MasumTakiyeMerceiyyet

Kur’an-ı Kerim’de yaklaşık 70 isim Kıyamet için kullanılmıştır. Onlardan en meşhur olanları şunlardır: yevmi saat (saat günü), yevmi kıyamet (kıyamet günü), yevmi ahir (son gün), yevmi hesap (hesap günü), yevmi din (ceza günü), yevmi cem (toplanma günü), yevmi fasl (ayrılık günü), yevmi huruç (çıkış günü), yevmi mev'ud (kararlaştırılan gün), yevmi hulud (ebedi kalınan, ölümsüzlük günü), yevmi hasret (hasret günü), yevmi tegabun (pişmanlık günü), yevmi ba’s (diriliş günü).[1]

Kıyamet Nişaneleri

Kıyametten önce adına “Eşratu’s saat” da denilen bir takım olaylar gerçekleşecektir. Kur’an-ı Kerim’in de değindiği bu alametlerden bazıları şunlardır:

  • Dağların un ufak olarak darmadağın olması[2]
  • Denizlerin kaynaması[3]
  • Yıkıcı şiddetli depremlerin yaşanması[4]
  • Güneşin kararması[5]
  • Ayın kararması[6]
  • Yıldızların kararması[7]
  • Göklerin yarılıp açılması[8]
  • İsrafil sur’unun üfürülmesi[9]

Kıyametin Zamanı

Hiç kimse kıyametin ne zaman gerçekleşeceğini bilmemektedir. Bunu yalnızca yüce Allah bilmektedir. Dolayısıyla kıyamet ansızın gerçekleşecek ve insanların çoğu o anda gaflette olacaktır.

يَسْئَلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ أَيَّانَ مُرْساها قُلْ إِنَّما عِلْمُها عِنْدَ رَبِّي لا يُجَلِّيها لِوَقْتِها إِلاَّ هُوَ ثَقُلَتْ فِي السَّماواتِ وَ الْأَرْضِ لا تَأْتيكُمْ إِلاَّ بَغْتَةً يَسْئَلُونَكَ كَأَنَّكَ حَفِيٌّ عَنْها قُلْ إِنَّما عِلْمُها عِنْدَ اللَّهِ وَ لكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لا يَعْلَمُونَ
“Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vaktinde ancak O (Allah) ortaya çıkaracaktır. O göklere de, yere de ağır basmıştır. O, size ancak ansızın gelecektir.” Sanki senin ondan haberin varmış gibi sana soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi sadece Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.”(A’raf, 187)

Elbette ansızın ve şiddetle gerçekleşeceği düşünülürse diriliş gününden habersiz olunmasına rağmen insanlar hiçbir zaman kıyameti uzak bir ihtimal görmemeli ve her zaman onun intizarında/beklentisi içinde olmalıdır. Bundan dolayı kendilerini o günde kurtulanlardan kılmak için hazırlıklı olmalıdırlar. Kıyametten habersizlik, insanların eğitimi ve terbiye edilmesinde olumlu ve açık bir faktördür. Bu da onların sorumluluklarına ve günahlardan sakınmalarına neden olacaktır.[10]

Kıyametin Yeri

Kur’an ayetleri esasına göre, kıyamet gününde tüm ölüler ansızın ve bir anda Allah’ın yüce kudreti ile dirilecek ve kabirlerden dışarı çıkacaklardır. Yaptıklarının hesabını vermek için Mahşer sahrasında toplanacaklardır. Toplanılacak ve hesaba çekilecekleri yer, üzerinde yaşadığımız bu dünyada değildir:

يَوْمَ تُبَدَّلُ الْأَرْضُ غَيْرَ الْأَرْضِ وَ السَّماوَاتُ وَ بَرَزُوا لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ “Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere) dönüştürüldüğü gün tek ve kahhar (gücüne karşı durulamaz) olan Allah'ın huzuruna çıkarılacaklardır.” (İbrahim, 48)

Kıyametin Miktar ve Süresi

Kur’an-ı Kerim’de kıyamet gününün süresi hakkında iki ayet bulunmaktadır: bin yıl[11] ve 50 bin yıl.[12] İmam Cafer Sadık’tan (a.s) nakledilen bir rivayete göre kıyametin 50 durak ve duraklama yeri vardır, her duraklama yerinden geçmek bin yıl çekecektir.[13]

Kıyamet Alametleri

İnsanların Dirilmesi

Kur’an-ı Mecid, çok sayıda ayette insanların kıyamet gününde nasıl dirileceklerini açıklamıştır. Zümer suresinin 68. Ayetinde İsrafil surunun bir defa üfürülmesi ile Allah’ın diledikleri dışındaki tüm canlılar ölecektir. Daha sonra bir yeniden sura üflenecek ve herkes dirilerek hesaba çekileceklerdir.

وَ نُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّماواتِ وَ مَنْ فِي الْأَرْضِ إِلاَّ مَنْ شاءَ اللَّهُ ثُمَّ نُفِخَ فيهِ أُخْرى‏ فَإِذا هُمْ قِيامٌ يَنْظُرُون ‏ “Sûr’a üflenir ve Allah’ın dilediği kimseler dışında göklerdeki herkes ve yerdeki herkes ölür. Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar.” (Zümer, 68)

Hesaba Çekilmek

Kıyamette gerçekleşecek en önemli şey, insanların hesaba çekilerek yaptıklarının sorgulanmasıdır. Bu sorgulama ve hesaba çekilmeler peygamberler (a.s) tarafından insanlara tebliğ edilerek ulaştırılan inançlar ve pratik ameller (ahkâm) esasına göre gerçekleşecektir. Herkes kendi yaptıklarının karşılığını görecek ve kimse bir başkasının günah ve hatalarını üstlenmeyecektir.[14] Ayrıca kimseye zulüm edilmeyecektir.

İnsanların amellerinin hesaba çekilmesinde bazı şeyler ön plana çıkacaktır. Onlardan bazıları şunlardır:

  • Kıyamet Soruları Kıyamet gününde insanlar bazı şeylerden sorguya çekileceklerdir. Onlardan bazılarını Kur’an-ı Mecid açıklamıştır.

Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) bu konu hakkında şöyle buyurmuştur:

“Kıyamette hiçbir kul dört şeyden sorgulanmadan bir adım dahi atamaz: Ömrünü hangi yolda harcadı? Malını nereden kazandı ve nerede kullandı? Ameli olarak neler yaptı? Ve biz Ehlibeyt'in muhabbeti!”
  • Gayri Müslimlerin İyi İşleri:

Allah’a ve ahiret gününe iman edenlerin Allah’a yakınlaşmak kastı ile yaptıkları ameller kabul edilecek ve onlara mükâfat ve ödülleri verilecektir. Ancak Allah’a ve ahiret gününe iman edip yakınlaşma kastı ile hayır amel eden gayri Müslimler, eğer iman etme (Müslüman olma) konusunda taksirleri olmazsa, imanlarıyla ilintili olmayan amelleri kabul edilecek ve onlardan yararlanacaklardır, ancak eğer iman getirmeme konusunda kusur ve taksirleri olursa; yani İslam ve öğretilerini bilmelerine rağmen taassup ve inatları yüzünden onu kabul etmezlerse, yaptıkları tüm hayır işler boşa gider ve heder olur.[19]

  • Mustazafların Durumu

Mustazaflardan maksat dinsel konular bağlamında cahillik, insanın kendisinden kaynaklanmayan bir kusurdan veya yetersizlikten ileri geliyorsa, bu insan Allah katında mazurdur. Bu anlam, etrafı kuşatılmış bir yerde tutulan ve bu nedenle dini bilen, dinin ayrıntılarından haberdar olan bir âlim bulunmadığı için dinsel bilgileri öğrenemeyen ya da bu bilgilere sahip olduğu hâlde dayanılmaz ağır işkencelerden dolayı onları pratize etmenin bir yolunu bulamayan, bunun yanında düşünce zayıflığı, hastalık, bedensel noksanlık veya malî yetersizlik gibi bir olumsuzluk yüzünden bulunduğu yerden çıkamayan, İslam yurduna hicret edip Müslümanlara katılamayan bir kimse için geçerli olduğu gibi, zihni dinsel bilgiler bağlamında sabit gerçekleri kavrayamayan, düşünsel olarak hakka ulaşamayan, hakka karşı inatçı, burun kıvırıcı bir tavrı kesinlikle söz konusu olmadığı ve hatta hakkın net bir şekilde önüne konulması durumunda ona kesinlikle tâbi olacağı hâlde değişik etkenler yüzünden hakkı algılayamayan bir kimse için de geçerlidir.

Buna göre, dinden bütünüyle habersiz olan veya hak nitelikli dinsel bilgilerin bir kısmını bilmeyen cahil insanın bu cehaleti [ve dinî vazifeyi terk edişi], kendisinin kusurundan veya kötü seçiminden kaynaklanıyorsa, bu terk etmişlik ona isnat edilir ve kendisi günahkâr sayılır.

Şayet dinde cahil olması ve görevini yerine getirmemesi kendi kusuruna veya buna yol açacak kimi ön davranışlarına dayanmıyorsa, aksine cahilliği veya gafleti ya da amel etmemeyi ona dayatan dış faktörlerden kaynaklanıyorsa, bu tarz bir dini terk etmişlik kişinin tercihine isnat edilmez. Böyle bir insan günahkâr, taammüden muhalefet eden, hakka karşı burun kıvıran müstekbir ve körü körüne inkârcı kabul edilmez. Dolayısıyla böyle bir insan eğer iyilik [olarak bildiği bir şeyi] kazanmışsa lehinedir, kötülük [olarak bildiği bir şeyi] de kazanmışsa aleyhinedir. Şayet [yaptığı işin iyi ya da kötü oluşundan habersiz kaldığı için, iyilik veya kötülük unvanıyla] bir şey kazanmamışsa, lehine veya aleyhine de bir şey yok demektir.

Böyle bir insan da mustazaftır; zayıf düşürülmüş, aciz ve çaresizdir; [içinde bulunduğu olumsuz koşullardan çıkacak ve] herhangi bir yol bulacak durumda değildir. Bunun böylesi bir konuma düşmesindeki etken, hak ve din düşmanları tarafından kılıç ve kırbaç zoruyla kuşatılıp çıkış yolu bulamaması değil kuşkusuz. Bilâkis onu başka faktörler zayıf düşürmüş, sonuç itibariyle de gafleti ona musallat kılmıştır. Dolayısıyla böyle bir gafletin etkisine giren insan artık hiçbir çareye güç yetirmez ve böyle bir cehaletin pençesindeki insan da hiçbir yol bulmaz mustazaftır.[20] “Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Çünkü Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.” (Nisa, 99)

  • Deli ve Divanelerin Durumu

Deli ve divaneler de bu dünyada akılları olmadığı ve hakla batılı teşhis edecek güçlerinin olmadığı zamana kadar teklif ve sorumlulukları yoktur. Ahirette de sorgulanmayacaklardır, zira teklifin şartlarından birisi akıldır. İmam Cafer Sadık (a.s) bu konu hakkında şöyle buyurmuştur:

“Allah Teâlâ, kıyamette insanlara bu dünyada verdiği akılları ölçüsünde sorgularında titizlik ve zorlukta bulunacaktır.”[21]
  • Çocuk ve Küçüklerin Durumu

Çocuk yaşta ve henüz hakla batılı teşhis edecek yaşa ulaşmadan ölen kafir çocukları Kur’an-ı Kerim ayetleri ve Şia itikadına göre kesinlikle azaba uğramayacaklardır. Zira Allah’ın mesajının insana ulaşması, kişinin teklif çağına ulaşması, akıl sahibi olması durumunda kendi iradesi ile Allah’ın emirlerine karşı çıkan kişilere azap söz konusu olacaktır. Dolayısıyla küçük yaşta ölenler, teklif çağına ulaşmadıkları için cehenneme de gitmeyeceklerdir.[22]

  • Hayvanların Dirilişi

Bazı ayet ve hadislerden[23] anlaşıldığı kadarıyla, hayvanlar da insanlar gibi kıyamet günü dirilecek ve kendi anlayış ve sorumlulukları oranında yargılanacaklardır. Elbette hayvanlar insanlar gibi hesaplarının ardından cennet veya cehenneme gitmeyeceklerdir. Hayvanlar hesaba çekilip adaletle yargılandıktan sonra yeniden öleceklerdir. Yani eğer zulüm etmişlerse kıyamet sahnesinde kısas edileceklerdir.

Ebu Zer Gaffari’den nakledilen bir hadiste, Hz. Resulullah’ın huzurunda bulunduğu bir gün, önlerinde iki keçi bir birlerine boynuzlarıyla vurdular. Hz. Resulullah, sahabelere onların neden birbirlerine boynuzlarıyla vurduklarını sordu? Onlar bilmediklerini söylediler. Bunun üzerine Hz. Resulullah, nedenini Allah’ın bildiğini ve yakında aralarında bir hüküm verileceğini buyurdu.[24]

Amel Defteri

Ana Madde: Amel Defteri

Tüm insanların yaşamları boyunca yaptıkları ameller, maddi olmayan bir kitapta kayıt altına alınmaktadır. Bu kitaba amel defteri denir. Bu kitap maddi olmadığı gibi hat ve yazıları da inkâr edilemez bir gerçektir.[25]

“Kitap ortaya konmuştur: Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. «Vay halimize! derler, bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş!” (Kehf, 49) Ayetlerden anlaşıldığı kadarıyla salih ve iyi insanların amel defteri sağ taraflarından, kötü ve günahkâr insanların amel defteri sol taraflarından verilecektir.[26]

Tecessüm-ü A’mal

Tecessüm-ü A’mal’dan maksat, bu dünyada insanın yapmış olduğu her şeyin öteki dünyada, o dünyaya uygun bir şekilde bir şekle dönüşmesidir. Başka bir ifade ile sevaplar, azaplar, nimetler ve zorluklar, insanın dünyada yaptığı gerçeklerdir ve öteki dünyada tüm bunların hakikati görülecektir. Bununla birlikte insanın yaptığı ameller iki türlüdür. Birincisi bizlerin gördüğü dünyevi şekli, ikincisi bizlerin göremediği uhrevi ve batını şekil. Diriliş gününden sonra bazı değişiklikler yaşandıktan sonra, uhrevi gerçekler görülecek ve dünyevi şekli ortadan kalkacaktır. Bu da o ameli yapanın mutlu ve sevinçli olmasına yahut mutsuz olup acı çekmesine neden olacaktır. Dolayısıyla bu görüşe göre, her insanın yaptığı amelin cezası, o amelin aynısı olacaktır.

“Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun.” (Al-i İmran, 30)

Şahit ve Tanıklar

Kıyamet günü, insanlar yaptıkları işlerin karşılığında elde ettikleri sevap ve cezaların hesabını vermek için toplandıkları günde (mahşer) amel defterlerinin yanı sıra, amellerimize tanıklık eden tanıklar da olacaktır. Bu tanıklar mahşer sahrasında leh veya aleyhimizde yaptıklarımız her ne ise ona göre tanıklıkta bulunacaklardır. Dini metinlerde belirtilen tanıklar şunlardan ibarettir:

“De ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Resûlü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” (Tevbe, 105)

Amellerin Mizanı

Diriliş günü, insanın amelleri kendisine has bir gereçle ölçülüp tartılacaktır, dünyevi terazi benzeri şeylerle değil.[34] Bu ölçü aracı da insanların amellerini ortaya koyan bir ölçü ve mizana dayanmaktadır. Rivayetlerin naklettiğine göre mizandan maksat, Peygamberlerin, İmamların ve salih insanların amelleri, diğer insanların amellerinin ölçülme gereci olacak ve onlarla mukayese edilecektir. Ve her bir insanın ameli, düşünce ve inancı onlara her ne kadar benzerlik arz ederse, o oranda ameli daha ağır olacaktır.[35] İmam Cafer Sadık (a.s) kıyametin mizanı hakkında şöyle buyurmuştur: “O gündeki mizan ve ölçü, peygamberler ve onların vasileridirler.”[36] Başka bir rivayette ise, kıyametin mizanı olarak Müminlerin Emiri Hz. Ali ve ondan sonraki Şii İmamlar (a.s) tanıtılmıştır.[37]

İhbat ve Tekfir

Kelam ilmi terminolojisinde, “ihbat”tan maksat, bazı günahların insanın yaptığı ibadet ve sevapları yok etmesi anlamındadır. Tekfir’in anlamı ise insanın bazı yaptığı ibadetlerin, önceki günahları örterek ortadan kaldırmasıdır. Daha çok Mutezile taraftarları “ihbat” ve “tekfir” görüşünü savunmaktadırlar, ancak İmamiye Şiileri, akli ve nakli delillerle her ikisini de çürütmektedir.[38] Şiaların görüşüne göre, insan yaptıklarının sevap veya cezasının karşılığını yaptığı başka şeylerin onların eserini ortadan kaldırmaması koşuluyla elde ettiğine inanmaktadır. Dolayısıyla örneğin eğer bir insan bir yoksula yardım eder, ancak bunun için minnet koyarsa, bu işin eserini ortadan kaldırmıştır. Veya eğer kâfir veya müşrik olur, ancak ölmeden önce iman getirirse, küfrün eserini ortadan kaldırmış olur ve önceki küfründen dolayı azaba duçar olmaz. Ancak önceki iyi veya kötü amel ortadan kaybolmaz, bilakis onun eseri ortadan kaybolur.[39] İhbat ve Tekfir’in batıl olduğunun delili şudur: akli olarak bu iş zulmün bir örneğidir; buna ek olarak Kur’an-ı Kerim ayetlerine göre hiçbir hayır ve şer amel ortadan kalkmaz, isterse zerre miktarı kadar olsun.[40]

“Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.” (Zilzal, 7 -8)

Dolayısıyla, mutezilenin görüşüne aykırı olarak, insanın yaptığı hiçbir şey ortadan kaybolmamaktadır ve insan kıyamet günü, yaptığı tüm amelleri görecektir. Özellikle tecessüm-ü amal esasına göre, insana gösterilen şey onun amel dosyası değil, amellerinin kendisidir.

Sırat Köprüsü

Ana Madde: Sırat Köprüsü

İslami kaynak ve metinlere göre, sırat, cennet yolu üzerinde cehennem ateşinin üzerinde kurulan ve tüm insanların üzerinden geçeceği bir köprüdür. Salih ve iyi insanlar ondan hızla geçecek, kötü ve günahkârlar ise oradan düşerek cehenneme varit olacaklardır. Bazı hadislerde, insanların bu köprüden geçiş hızları onların iman, ihlas ve salih amellerine bağlı olacağı kaydedilmiştir.[41] Hz. Fahri Kâinat Efendimiz (s.a.a) bu konu hakkında şöyle buyurmuştur:

“Cehennem üzerinde kıldan daha ince ve kılıçtan daha keskin bir köprü vardır.”[42] Başka bir rivayette ise efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Kıyamet günü, cehennem üzerine sırat köprüsü kurulduğunda, yalnızca izni olanlar oradan geçebileceklerdir. İzin ise Ali bin Ebi Talib’in velayeti olacaktır.”[43]

Ayrıca Bakınız

Kaynakça

  1. Mekarim Şiraz, Mead der Kuran, c. 5, s. 122- 123.
  2. Hakka, 14; Vakıa, 5 ve 6.
  3. İnfitar, 3; Tekvir, 6.
  4. Hac, 1 ve 2; Zilzal, 1 ve 2.
  5. Şems, 1 ve 2.
  6. Mürselat, 8.
  7. İnfitar, 2.
  8. İnşikak ve Nebe, 19.
  9. Zümer, 68; Neml, 87.
  10. Mekarim Şirazi, c. 7, s. 43.
  11. Secde, 5.
  12. Maaric, 4.
  13. Tusi, Emali, s. 110.
  14. Fatır, 18.
  15. Kummi, c. 2, s. 440.
  16. Tekvir, 8 ve 9.
  17. Kısas, 65.
  18. Tekvir, 8 ve 9.
  19. Haşimi, Porsiman Kur’ani, Mead, s. 121.
  20. Tabatabai, el-Mizan, c. 5, s. 50 ve 51.
  21. Kuleyni, c. 1, s. 11.
  22. Bkz. Haşimi, s. 135.
  23. En’am, 38; Tekvir, 5.
  24. Tabersi, Mecmeu’l Beyan, c. 4, s. 49.
  25. Nisa, 98.
  26. Hakka, 19 ve 25; İnşikak, 7 ve 10
  27. Nisa, 79; Ankebut, 52; Nisa, 105.
  28. Nisa, 41.
  29. Tevbe, 105.
  30. Kaf, 21.
  31. Zilzal, 4 ve 5.
  32. Nur, 24.
  33. Kuleyni, c. 2, s. 533.
  34. Tahrani, c. 8, s. 157.
  35. Haşimi, s. 137.
  36. Meclisi, Biharu’l Envar, c. 7, s. 251.
  37. Meclisi, Biharu’l Envar, c. 7, s. 252.
  38. Hilli, Keşfu’l Murad, s. 272 -273.
  39. Bkz. Şeyh Tusi, el-İktisat, s. 193.
  40. Hilli, Keşfu’l Murad, s. 272.
  41. Saduk, Emali, Meclis, 33.
  42. Muhammedî Reyşehri, Mizanu’l Hikmet, c. 5, s. 348.
  43. Meclisi, Biharu’l Envar, c. 8, s. 68, h. 11.

Bibliyografi

  • Bu makale, Ali Haşimi’nin yazdığı, porsiman Kur’ani mead makalesinden özgür bir iktibasla alınmıştır.
  • Tahrani, Muhammed Hüseyin, Mead Şinasi, Meşhed, Nuru Melekût, k. 1423.
  • Hilli, Keşfu’l Murad, Talike, Cafer Subhani, Kum, Müessese İmam Sadık (a.s), ikinci baskı, ş. 1382.
  • Saduk, Muhammed bin Ali, el-Emali, Tahran, Kitapçı, altıncı baskı, ş. 1376.
  • Tabatabai, Muhammed Hüseyin, el-Mizan fi tefsiri’l Kur’an, Kum, Neşri İslami, beşinci baskı, k. 1417.
  • Tabersi, Mecmeu’l Beyan, tahkik: Muhammed Cevad Belaği, Tahran, Nasır Husrev, üçüncü baskı, 1375.
  • Tusi, Muhammed bin Hasan, el-Emali, Kum, daru’s sekafet, k. 1414.
  • Tusi, Muhammed bin Hasan, el-İktisat fiyem yeteellaku bil-İtikad, Beyrut, daru’l adva, ikinci baskı, k. 1406.
  • Kummi, Ali bin İbrahim, tefsiri Kummi, tashih: Musevi Cezairi, Kum, daru’l kitab, üçüncü baskı, k. 1404.
  • Kuleyni, Muhammed bin Yakub, el-Kâfi, tashih: Ali Ekber Gaffari ve Muhammed Ahundi, Tahran, daru’l kutubu’l İslamiye, dördüncü baskı, k. 1407.
  • Meclisi, Biharu’l Envar, Beyrut, daru ihyau’t turas el-Arabi, ikinci baskı, k. 1403.
  • Muhammedî Reyşehri, Mizanu’l Hikmet, Kum, Daru’l Hadis, ş. 1384.
  • Mekarim Şirazi, Nasır, Mead der Kur’n, Tahran, daru’l kutubu’l İslamiye, ş. 1375.
  • Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsiri Numune, Tahran, daru’l kutubu’l İslamiye, ş. 1374.
  • Haşimi, Ali, Porsiman Kur’ani Mead, Kum, Bostanı Kitab, dördüncü baskı, ş. 1384.