Habib bin Muzahir

Öncelik: b, kalite: c
linksiz
resimsiz
kategorisiz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
(Habib b. Mezahir-i Esedi sayfasından yönlendirildi)


Habib bin Muzahir
Habib bin Muzahirin İmam Hüseyin (aleyhi selam) hareminde kabri
İsmiHabib bin Muzahir Esedi
Yaşadığı yerMedine, Kufe
Şehid olduğu tarihAşura Günü Hicri Kameri 61. Yıl
Kimin Sehabesiİmam Ali aleyhi selam, İmam Hasan Mücteba aleyhi selam, İmam Hüseyin (aleyhi selam)
FaaliyetleriŞurtetu’l-Hamis
Ehlibeyt Ashabı
Habib bin MuzahirMeysem-i TammarMüslim bin AvseceMüslim bin AkilHâni bin UrveKumeyl b. Ziyad Nahaivb.


Habib b. Muzahir Esedi (Arapça: حبیب بن مُظاهر الاسدي), Kufeli, Ben-i Esed kabilesinden ve Hz. Ali’nin (a.s) özel ashabındandı. Kendisi Muaviye’nin ölümünden sonra, İmam Hüseyin’in (a.s) Kufe’ye gelmesi için davet mektubu yazmıştır. Ancak Kufelilerin biatlerine sadık kalmadıklarını görünce, gizlice Kufe’den ayrılmış ve kendisini İmam'a (a.s) ulaştırmıştır. Sonunda 75 yaşında iken Kerbela’da İmam Hüseyin’in (a.s) yanında Aşura günü şehit olmuştur.

İsim, Künye ve Nesebi

Habib b. Muzahir (veya Muzahher veya Mezahir) b. Riab b. Eşter b. Hacevan b. Faka’s b. Tureyf b. Kays b. Haris b. Sa’lebe b. Dudan b. Esed Esedi Kindi Fekasi.[1]

Eski kaynaklarda babasının adı bazen "Muzahir",[2] bazen "Muzahher"[3] ve bazen de "Mutahhar"[4] olarak geçmiştir. Mamagani[5] ziyaretlerde ve dillerde meşhur olanın "muzahir" olduğunu belirtmiştir. Ancak Seyyid Muhsin Emin şöyle yazmaktadır: Eski tarihî ve gayri tarihi kitapların nüshalarının çoğunda “mether” vezninden “mezher” geçmektedir ve doğrusu da budur. Ancak yeni kitaplarda "Muzahir" söylenmesi eskilerin kayıtlarına aykırıdır.[6]

Faziletleri

Habib, abid ve takvalı bir insandı. Takvaya ve ilahî hudutlara riayet ederdi. Kur’an hafızıydı. Her gece ibadete koyulur; Allah’a dua ve yakarışta bulunurdu. İmam Hüseyin’in (a.s) söylediğine göre, her gece Kur’an’ı hatmederdi.[7] Temiz ve sade bir yaşantısı vardı. Dünyaya hiç önem vermez ve kendisine zahitçe bir yaşantıyı seçmişti. Her ne kadar kendisine para ve aman verildiyse de, o kabul etmemiş ve şöyle demiştir: “Hz. Resulullah’ın (s.a.a) oğlunu mazlumca öldürürlerken, bizim canlı kalmamız için Hz. Peygamber'in (s.a.a) yanında bir özrümüz yoktur.”[8]

Hz. Peygamberin (s.a.a) Dönemi

Habib İbn-i Muzahir’in (r.a) sahabe mi, yoksa tabiinden mi olduğu kesin değildir. İbn-i Kelbi[9] ve İbn-i Hacer-i Askalani[10] gibiler, İbn-i Muzahir’in Hz. Resulullah’ı (s.a.a) gördüğünü kaydetmişlerdir.

Şeyh Tusi[11] onu, İmam Ali (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin’in (a.s) ashabı kategorisine almış, ancak Hz. Peygamberin (s.a.a) ashabı kategorisine almamıştır. Şeyh Tusi’nin bu tutumundan, onun sahabe olmadığı yargısı doğmaktadır. Nitekim "Usdu’l Ğabe" ve "İstiab" kitaplarının yazarları da onu sahabelerden saymamıştır.[12]

İmam Ali (a.s) Dönemi

Habib b. Muzahir (r.a) Hz. Ali (a.s) ile birlikte Kufe’ye gitmiş ve tüm savaşlarında onun yanında yer almıştır. Kendisi İmam Ali’nin (a.s) has yarenlerinden, ilim ve bilgisini taşıyanlardan sayılmaktadır.[13] Hz. Ali (a.s) ona “Menaya ve Belaya”[Not 1] ilimlerini öğretmiştir.[14] Kendisi İmam Ali’nin (a.s) vurucu gücü ve bağlılarından olan Şurtetu’l Hamis özel grubunun bir üyesidir.[15] Onunla Meysem-i Tammar arasında Aşura vakıasından yıllar önce Ben-i Esed toplantısından kalktıklarında yaptıkları konuşmada, her birisi bir diğerinin nasıl şehit olacağını söylemiştir. İşte bu her ikisinin de Hz. Ali’den (a.s) öğrendikleri gelecekte yaşanacak olayları haber veren “Menaya” ilmidir.[16]

İmam Hüseyin (a.s) Dönemi

Kufe

Hicretin 60. yılında Muaviye’nin ölmesinin ardından, Habib ve Süleyman b. Surad, Museyyib b. Necebe, Rifae b. Şeddad Beceli gibi Kufe’nin ileri gelenlerinden bazıları, Yezid’e biat etmekten kaçındılar. İmam Hüseyin'e (a.s) mektuplar yazarak, Emevilere karşı kıyam etmesi için Kufe’ye davet ettiler.[17] Müslim b. Akil Kufe’ye gelince, ona yardıma koştular. Habib b. Muzahir, Müslim b. Avsece ile birlikte gizlice Kufe’de Müslüm b. Akil için biat aldılar. Bu yolda hiç bir kusurda bulunmadılar.[18]

İbn-i Ziyad Kufe’ye gelerek, insanlara her türlü baskıyı yapmaya başlayınca, insanlar Müslim’i yalnız bırakmış ve biatlerini bozmuşlardı. Ben-i Esed kabilesi, Habib ve Müslim b. Avsece’yi onlara bir zarar gelmemesi için gizlemiş ve her ikisi de gizlice Kufe’den ayrılarak İmam Hüseyin’in (a.s) yanına gitmişlerdir. Habib ve Müslim, gündüzleri İbn-i Ziyad’ın casuslarından gizlenip, geceleri yol kat ediyorlardı. Bu şekilde sonunda Muharrem ayının yedisinde Kerbela’da İmam Hüseyin’in (a.s) kafilesine ulaştılar.[19]

Kerbela

Ana Madde: Aşura Vakıası

Habib, Kerbela’ya varır varmaz, yine hemen İmam'a (a.s) olan vefasını amel meydanında göstermiştir. İmam Hüseyin’in (a.s) yârenlerinin az ve düşmanlarının çok olduğunu görünce, İmam Hüseyin’e (a.s) şöyle seslenir: “Bu yakınlarda ‘Ben-i Esed’ kabilesinden bazıları var. Eğer izin verirseniz, onların yanına gidip, onları sizin yardımınıza çağırayım. Belki Allah onları hidayet eder.” İmam Hüseyin (a.s) ona izin verir ve o da hızlıca oraya giderek, onlara nasihat ve öğütlerde bulunur. Ama Ömer b. Sa'd’ın, onların tarafına gönderdiği ordu İmam'a (a.s) katılmalarına mani olur.[20]

Tasua Günü İkindi Vakti

Habib b. Muzahir, Aşura gününden bir gün önce Ömer b. Sa'd tarafından İmam Hüseyin’e (a.s) bir mektup getiren ulağa zalimlerin yanına geri dönmemesi için, nasihat ve öğütlerde bulunur.[21] Habib b. Muzahir, Tasua günü ikindi vakti, İmam Hüseyin’in (a.s) kafilesinin bulunduğu çadırlara doğru saldırıya geçmeye niyetlenen düşman ordusuna giderek, onlara İmam Hüseyin’in (a.s) kim olduğunu, vasıflarını ve adamlarının kimlerden oluştuğuna dair nasihatlerde bulunarak, onları savaştan vazgeçirmeye çalıştı.[22]

Aşura Gecesi

Aşura gecesi, Hilal b. Nafi, Habib b. Muzahir’e Hz. Zeyneb’in (s.a) İmam Hüseyin’nin (a.s) ashabı konusundaki endişelerini anlattı. Hilal ve Habib, İmam Hüseyin’in (a.s) ashabını bir araya topladı ve hepsi toplu olarak İmam Hüseyin’in (a.s) yanına gittiler. Orada kanlarının son damlasına kadar Hz. Peygamber'in (s.a.a) ailesini koruyacaklarını ilan ettiler.[23]

Aşura Günü

İmam Hüseyin (a.s), Aşura sabahı Habib b. Muzahir’i az bir gruptan oluşan ordusunun sol kanat komutanı, Zuheyr b. Kayn’ı sağ kanadın komutanı ve Hz. Ebu’l Fazlı’l Abbas’ı (a.s) ordunun merkezine koyarak, sancaktarı yaptı.[24]

İmam Hüseyin (a.s) yaptığı konuşmada, nesep, soy ve faziletlerini sıraladı ve “Bu ikisi Cennet gençlerinin efendisidir” hadisini hatırlattıktan sonra, şöyle buyurdu: "Sizin aranızda bu hadisi Peygamberden duyan insanlar var." Bu esnada Şimr şöyle dedi: Ben eğer senin ne dediğini bilirsem, Allah’a şüphe ve kuşku ile ibadet etmiş olayım (yani böyle bir şeyden haberim yok!).

İmam Ali’den (a.s) gaybi ilimleri öğrenmiş olan Habib İbn-i Muzahir ona şöyle cevap verdi: “Allah’a andolsun ki ben senin Allah’a yetmiş şüphe ve kuşku ile ibadet ettiğini görüyorum. Senin dediklerini anlamadığına tanıklık ediyorum. Sen ne dediğini bilmiyor ve anlamıyorsun. Zira senin kalbin kararmış ve mühürlenmiştir.”[25]

Savaşın ilk anlarında Ömer İbn-i Sa'd’ın ordusundan birisi teke tek savaşmak için talepte bulundu. Habib ve Bureyr meydana doğru koştular. Ancak İmam Hüseyin (a.s) onlara mani oldu.

Ebu Sumame, namaz vaktinin girdiğini İmam Hüseyin’e (a.s) haber verince, İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Onlardan namaz kılmak için savaşı durdurmalarını isteyin". Husayin b. Numeyr (Husayin b. Temim) "Sizin namazınız kabul değildir" dedi. Habib b. Muzahir ona şöyle cevap verdi:
"Resulullah’ın ailesinin namazının kabul olmadığını ve senin namazının mı kabul olduğunu sanıyorsun, ey şarap içen! (veya ey merkep)". Daha sonra Habib b. Muzahir (r.a) ona saldırdı ve kılıcıyla atının yüzüne vurdu. Husayin yere düştü. Ancak düşmanlar onun yardımına koşarak, canını kurtardı.[26]

Müslim b. Avsece kanlara bulanmış ve ömrünün son anlarını geçirdiği bir halde yere yığıldı. İmam Hüseyin (a.s) Habib’le birlikte onun yanına koştular. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: “Ey Müslim! Allah seni bağışlasın.” Daha sonra şu ayeti kerimeyi tilavet etti: “Müminlerden kimi sözünü yerine getirip, o yolda canını vermiştir ve kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.”[27] Habib İbn-i Muzahir ise, şöyle dedi: “Senin ölümün bana son derece ağırdır. Ancak sana cenneti müjdeliyorum.” Müslim b. Avsece zayıf bir sesle şöyle söyledi: “Allah sana hayırları müjdelesin.” Daha sonra Habib ona şöyle söyledi: “Eğer şehadetim yakın olmamış olsaydı, dini ve akrabalık bağını yerine getirmek için senin için önemli şeyleri bana vasiyet etmeni isterdim.” Müslim b. Avsece, İmam Hüseyin’i (a.s) işaret ederek, Habib’e şöyle dedi: “Sana İmam Hüseyin’i (a.s) vasiyet ediyorum. Allah sana rahmet etsin. Canın bedeninde olduğu sürece, onu savun ve ölünceye kadar ona yardım et.” Habib İbn-i Muzahir şöyle dedi: “Senin vasiyetini yerine getireceğim ve gözlerini aydınlatacağım.”[28]

Aşura Günü Okuduğu Recez

Hz. Habib b. Muzahir (r.a), Aşura günü şu şekilde recez okuyarak, düşmana saldırmaktaydı:

Şehadeti

Habib b. Muzahir ileri yaşına rağmen, kahramanlar gibi kılıç sallıyordu. Bu şekilde düşmanlardan tam 62 kişiyi öldürmüştü. Bu esnada Bedil b. Meryem Akafani ona saldırmış ve kılıcıyla başına vurmuştu. Bir başkası mızrağı ile ona saldırmış ve atından yere düşürmüştü. Sakalları başının kanı ile kızıla boyandı. Daha sonra Bedil b. Meryem, onun başını bedeninden ayırdı.[30] Habib b. Muzahir’in Kasım adında bir oğlu vardı. Kasım, buluğ çağına erince Bedil b. Meryem’i öldürmüştür.[31]

İmam Hüseyin (a.s) kendisini Habib’in yanına ulaştırmış ve şöyle buyurmuştur: “Kendi ve ashabımın sevabını yüce Allah’tan diliyorum.”[32] Bazı maktellerde ise, şöyle söylediği geçmiştir: “Ey Habib! Bir gecede Kur’an’ı hatmeden erdemli bir insandın.”[33]

Defnedilmesi

Ben-i Esed kabilesi, Kerbela şehitlerini defnederken, kendilerinin yanında değerli ve büyüklerden olan Habib'i, İmam Hüseyin’in (a.s) on metre yanına ve bağımsız bir kabre defnetmişlerdir. Sonralardan kabri şerifleri İmam Hüseyin’in (a.s) ravzasının içinde kalmış ve doğu revaklarında yer almıştır.

Ziyaret Name

İmam Hüseyin’in (a.s) Şaban ayının on beşinde okunan ziyaretnamesinde ve başka yerlerde[34] Hz. Habib b. Muzahir’in (r.a) ismi geçmektedir.[35]

Dış Bağlantılar

Kaynakça

  1. El-Emin, A’yanu’ş-Şia, c. 4, s. 553.
  2. İbn-i Cerir, Taberi, c. 5, s. 353, 355 ve 416.
  3. Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 2, s. 462, 478 ve 480.
  4. İbn-i E’sem Kufi, el-Futuh, c. 5, s. 28, 34 ve 87.
  5. Tenkihu’l Makal fi İlmi’r-Rical, c. 17, s 394 ve 395.
  6. El-Emin, A’yanu’ş-Şia, c. 4, s. 553.
  7. Şeyh Abbas Kummi, Nefesu’l Mehmum, s. 124.
  8. El-Emin, A’yanu’ş-Şia, c. 4, s. 553.
  9. Semevai, Ebsaru’l Ayn fi Ensaru’l Hüseyin, s. 126.
  10. El-İsabet fi Temyizu’s-Sahabe, c. 2, s. 142.
  11. Ricalu’t-Tusi, s. 60, 93 ve 100.
  12. El-Emin, A’yanu’ş-Şia, c. 4, s. 554.
  13. Semevai, Ebsaru’l Ayn fi Ensaru’l Hüseyin (a.s), s. 127.
  14. El-Hüseyin fi Tarikatu’ş-Şehadet, s. 6.
  15. El-İhtisas, Şeyh Mufid, s. 2’den 7’ye kadar.
  16. Semevai, Ebsaru’l Ayn fi Ensaru’l Hüseyin (a.s), s. 127.
  17. Mufid, el-İrşat, s. 378.
  18. Muhsin El-Emin, A’yanu’ş-Şia, c. 4, s. 554.
  19. Semevai, Ebsaru’l Ayn fi Ensaru’l Hüseyin, s. 128.
  20. Muhsin El-Emin, A’yanu’ş-Şia, c. 4, s. 554.
  21. Semevai, Ebsaru’l Ayn fi Ensaru’l Hüseyin (a.s), s. 130.
  22. Belazuri, Ensabu’l Eşraf, c. 2, s. 484.
  23. Müessese-i Kelimat-ı İmam Hüseyin (a.s), s. 407 ve 408.
  24. Harezmî, Maktelu’l Hüseyin (a.s), c. 2, s. 7.
  25. Mufid, el-İrşat, s. 450.
  26. Şeyh Abbas Kummi, Nefsu’l Mehmum, s. 124.
  27. Ahzab, 23.
  28. Seyyid İbn-i Tavus, Luhuf, s. 133.
  29. Semevai, Ebsaru’l Ayn fi Ensaru’l Hüseyin (a.s), s. 130.
  30. Şeyh Abbas Kummi, Nefesu’l Mehmum, s. 124.
  31. Semevai, Ebsaru’l Ayn fi Ensaru’l Hüseyin (a.s), s. 127.
  32. Ebu Mihnef, Vakatu’t-Taf, s. 265.
  33. Şeyh Abbas Kummi, Nefesu’l Mehmum, s. 124.
  34. Biharu’l Envar, c. 45, s. 71 ve c. 98, s. 27.
  35. Seyyid İbn-i Tavus, el-İkbalu’l A’mal, s. 229.
  1. Sonralardan yaşanacak olaylara vakıf olma ilmi.

Bibliyografi

  • Mufid, Muhammed b. Muhammed Numan, el-İrşad, tercüme: Saidi Horasani, Tahran, İntişar-ı İslami, 1380.
  • Seyyid b. Tavus, İkbalu’l A’mal, Tahran, Daru’l Kutubu’l İslamiyye, 1367.
  • Seyyid b. Tavus, el-Melhuf ale Katli’t-Tufuf, toplayan: Abduzehra Osman Muhammed, Kum, el-Muid, 1988.
  • Harezmi, Muvaffak b. Ahmed Harezmi, Kum, Envaru’l Huda, 1418 h.k.
  • Şeyh Abbas Kummi, Nefsu’l Mehmum, tercüme: Kemreyi, Tahran, İslamiye baskısı, 1376.
  • Seyyid Muhsin Emin, A’yanu’ş-Şia, Beyrut, Daru’t-Taarif lil-Matbuat, 1986.
  • Semavi, Muhammed b. Tahir Semavi, Ebsaru’l Ayn fi Ensari’l Hüseyin (a.s), tercüme: Abbas Celali, Kum, İntişar-ı Zair, 1381.
  • İbn-i E’sem-i Kufi, Kitabu’l Futuh, Beyrut, Ali Şiri baskısı, 1991.
  • Ahmed b. Yahya Belazuri, Ensabu’l Eşraf, Demeşk, Mahmut Firdevsi el-Azm baskısı, 2000.
  • Müessese-i Kelimat-ı İmam Hüseyin (a.s), İ’dadu li-Cenneti’l Hadis, Muahhad Tahkikat-ı Bakıru’l Ulum (a.s), Kum, Daru’l Maruf, 1374 h.ş.
  • Abdullah Mamagani, Tenkihu’l Makal fi İlmi’r-Rical, Kum, Muhyiddin Mamagani baskısı, 1423.
  • Muhammed b. Ömer Keşşi, İhtiharu Marifeti’r-Rical, (telhis) Muhammed Hasan Tusi, Hasan Mustafavi baskısı, Meşhed, 1348 h.ş.
  • İbn-i Hacer-i Askalani, el-İsabet fi Temyizi’s-Sahabe, Adil Ahmed Abdul Mevcut ve Ali Ahmed Muavvez baskısı, Beyrut, 1415 / 1995.
  • Muhammed b. Hasan Tusi, Ricalu’t-Tusi, Cevad Kayyumi İsfahani baskısı, Kum, 1415.