İmam Cafer Sadık (a.s)

Öncelik: aa, kalite: c
linksiz
resimsiz
navbox'siz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
(Imam sadık sayfasından yönlendirildi)
İmam Cafer Sadık aleyhi selam
Şiilerin altıncı imamı
İmamet
KonumŞiilerin altıncı imamı,
İmamet Süresi34 Yıl (114-148 h.k)
Kişisel Bilgiler
İsimCafer bin Muhammed
KünyeEbu Abdullah
LakapSadık, Sabir, Tahir, Fazil
Doğum17 Rebiülevvel 83 h.k
Doğum YeriMedine
Yaşadığı YerMedine
Ömür65 Yıl
Şehadet25 Şevval 148 h.k
TürbeBâki Mezarlığı
Akraba
Babaİmam Muhammed Bakır (a.s)
AnneÜmmü Ferve
Hamide • Fatıma
Çocuklarİmam Musa Kazım (a.s)İsmailAbdullah • İshak • Muhammed • Ali
Şia İmamları
İmam Aliİmam Hasanİmam Hüseyinİmam Seccadİmam Muhammed Bakırİmam Cafer Sadıkİmam Musa Kazımİmam Rızaİmam Muhammed Cevadİmam Hadiİmam Hasan Askeriİmam Mehdi

}} İmam Cafer Sadık diye meşhur olan Cafer bin Muhammed bin Ali bin Hüseyin (Arapça: الإمام الصادق عليه السلام) (Medine, hicri kamerı 83/Medine, h. 148), On İki İmam'ın (a.s) altıncısıdır. 65 yaşında iken şehit oldu; babası İmam Muhammed Bakır (a.s), dedeleri İmam Seccad (a.s) ve İmam Hasan’ın (a.s) yanında Cennetü’l Baki mezarlığında defnedildi. Annesi Kasım bin Muhammed bin Ebu Bekir’in kızı Ümmü Ferve’dir. İmameti 34 yıl sürmüştür.[1] Künyesi Ebu Abdullah’tır ve Caferi mezhebi ona nispet verilmektedir.[2]

İmam Cafer Sadık’tan (a.s) fıkıh ve kelam alanında çeşitli konularda geniş ve değişik hadisler nakledilmiştir. Bundan dolayı Şia mezhebini "Caferi mezhebi" olarak adlandırmışlardır. Hz. İmam’ın (a.s) imametinin ilk yıllarında meydana gelen siyasi boşluk, insanların özgürce İmam Cafer Sadık’a (a.s) yönelmelerine neden olmuş ve fıkhi, kelami konuları ondan öğrenmişlerdir.[3]

Ehlisünnet ulemalarından İbni Hacer Heysemi şöyle diyor: "İnsanlar, onun ilmini o kadar çok nakletmişlerdir ki şöhreti şehrin her yerine ulaşmıştır. Yahya b. Said, İbni Cerih, Süfyan b. Uyeyne, Süfyan Sevri Ebu Hanife, Şu’be b. El-Haccac ve Eyüp Sahtiyani gibi büyük şahsiyetler ondan rivayet nakletmişlerdir."

Ehlibeyt İmamlarından (a.s) hiçbirinin İmam Cafer Sadık (a.s) kadar öğrencisi olmamış ve İmamlardan (a.s) nakledilen rivayetler ondan nakledilen rivayetlerin sayısına ulaşmamıştır. Hadis ashabı, ondan rivayet nakleden ravilerin sayısını 4000 olarak belirtmişlerdir.

İmam Cafer'in (a.s) Şehadeti, Mansur Devaneki tarafından tedarik edilen zehir sonucu olmuştur.[4]

Nesep, Künye ve Lakapları

Cafer bin Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Ali bin Ebu Talip (a.s), Şiaların altıncı İmamı ve Müminlerin Emiri’nin soyundan gelen beşinci imamdır. Künyesi Ebu Abdullah ve en ünlü lakabı ise “Sadık”tır. Öteki lakapları ise, şunlardan ibarettir: Sabır, Tahir ve Fazıl. Ancak Şia bile olmayan kendi asrındaki fakih ve muhaddisler, onun hadisteki doğruluğundan ve rivayetleri nakletmesindeki sadakatinden dolayı onu övdüklerinden “Sadık” lakabı ile şöhret bulmuştur.[5]

Annesinin adı Fatıma veya Garibe, künyesi ise Ümmü Ferve’dir.[6] Ümmü Ferve, Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekir’in kızıdır.[7]

Dünyaya Gelişi ve Şehadeti

İmam Cafer Sadık (a.s), hicretin 83. yılında Medine’de dünyaya geldi ve h. 148. yılında 65 yaşında iken orada şehit edildi. Babası İmam Muhammed Bakır (a.s), dedesi İmam Seccad (a.s) ve büyük amcası İmam Hasan’ın (a.s) yanında Cennetü’l Baki mezarlığında defnedildi.[8] Dünyaya geliş tarihini 17 Rebiülevvel ve şehadetini ise 25 Şevval olarak belirtmişlerdir. Şehadet günü için Recep ayı veya Şevval ayının ortasını da nakletmişlerdir.

Bazı tarihçi ve tezkire yazarları dünyaya gelişini hicretin 80. yılında,[9] İbni Kuteybe ise, şehadetini hicretin 146. yılında olduğunu belirtmiştir.[10] Ömrünün 12 yılını dedesi (İmam Seccad) (a.s), 19 yılını ise babası (İmam Muhammed Bakır) (a.s) ile geçirmiştir. İmamet süresi 34 yıl sürmüştür.[11]

Şehadeti

Fusûlü’l Mühimme ve Misbahu Kef’emi[12] kitapları ve başka kitaplarda da zikredildiği gibi, İmam Sadık (a.s)zehirlenerek şehit edilmiştir. İbn Şehraşub’un, Menakıp kitabında yazdığına göre Ebu Cafer Mansur onu zehirlemiştir,[13] Zira Mansur’un ona karşı olan kini ve İmam'ın (a.s) halkı ona karşı kışkırtma korkusu, Mansur'u rahat bırakmıyordu. Mansur’un biyografisini bilen herkes, Mansur’un hilafete ulaşmak için çaba sarf edenlere hiç acımadığını ve hatta Abbasi hükumetinin kurulmasında oldukça büyük çabalar sarf eden Ebu Müslim Horasani’ye bile acımadan katlettiğini bilirler.[14]

Eş ve Çocukları

Eşleri: Kendisine üç çocuk dünyaya getiren, Hüseyin b. Ali b. Hüseyin’in kızı Fatıma. Kendisine üç çocuk doğuran bir cariye ve öteki çocuklarını dünyaya getiren diğer kadınlar.[15]

Çocukları: Şeyh Müfid, İmam Cafer Sadık’ın (a.s) 10 çocuğunun olduğunu belirtmiştir:[16]

  • İsmail, Abdullah, Ümmü Ferve ve anneleri Hüseyin b. Ali b. Hüseyin’in kızı Fatıma’dır.
  • Musa (İmam Kazım aleyhisselam), İshak, Muhammed ve anneleri Ümmü Veled’dir.
  • Abbas, Ali, Esma ve Fatıma farklı annelerden dünyaya gelmişlerdir.

Tabersi şöyle yazmaktadır: Musa, İshak, Fatıma ve Muhammed bir anneden dünyaya gelmişlerdir. Annelerinin adı ise, Hamide Berberiye’dir.[17]

İsmail, İmam Cafer Sadık’ın (a.s) en büyük oğlu idi ve İmam (a.s) ona oldukça ilgi göstermekteydi. Hatta bir grup Şia, onun İmam Cafer Sadık’tan (a.s) sonraki imam olduğunu tasavvur etmekteydiler. Ancak kendisi daha İmam Sadık (a.s) hayatta iken vefat etmiş ve Baki mezarlığında defnedilmiştir. Rivayet edildiğine göre İmam Cafer Sadık (a.s) onun naaşının kaldırılması sırasında abasını üzerine almadan, yalın ayak bir şekilde cenazenin önünde giderek, defnedilmeden önce yol üzerinde birkaç kere cenazenin yere konularak kefeninin açılmasını emretmiş, çevredekilere ona bakmalarını ve bu şekilde İmamdan (a.s) sonra onun imam olacağını tasavvur edenlerin onun öldüğüne yakin etmelerini istemiştir.[18]

İmamet

İmam Cafer Sadık’ın (a.s), Hişam b. Abdülmelik, Velid b. Yezid b. Abdülmelik, "Nakıs" lakaplı Yezid b. Velid b. Abdülmelik, İbrahim b. Velid ve Mervan Hammar’ın hükumeti dönemine denk gelen imameti 34 yıl sürmüştür.[19] Daha sonra Pirahen Sahan siyah bayraklarla Horasan’dan Ebu Müslim ile birlikte kıyam etmiş ve "Saffah" lakaplı Ebü’l Abbas Abdullah b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas, 4 yıl 8 ay İslam beldelerine hükmetmiştir. Sonra kardeşi "Mansur" lakaplı Ebu Cafer, 21 yıl 11 ay hükümdarlık yapmıştır. İmam Cafer Sadık (a.s), Mansur’un hükumeti ele geçirmesinden 10 yıl sonra şehit olmuştur.[20]

İmamet Delilleri

Hişam b. Salim, Ebü’s-Sabah Kenani, Cabir b. Yezid Cu’fi, Abdü’l A’lâ Mevla Âl-i Sam gibi çeşitli kişiler İmam Muhammed Bakır’dan (a.s) oğlu “Cafer”in imametini ortaya koyan hadisler nakletmişlerdir.[21]

Şeyh Müfid şöyle yazmaktadır: İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) oğlu Cafer’in imametini anlatan vasiyetinin yanı sıra, İmam Cafer’in ilim, züht ve ameldeki üstünlüklerinin tüm kardeşlerine, amcaoğullarına ve öteki insanlara açık olması onun imametine bir delildir.[22]

İlmi Hareket ve Ayaklanma

Hz. Resulü Kibriya Efendimizin (s.a.a) vefatından sonra halifeler döneminde ne zaman fıkhi bir mesele halife veya sahabelere zor gelirse, İmam Ali’ye (a.s) müracaat edilir ve o da meseleyi çözerdi. İmam Ali (a.s) şehit olduktan sonra, düşmanlar ortamı onun oğulları ve Şialara karşı zorlaştırmış ve onlar ile halk arasına mesafe koymuşlardı. Öte yandan dinini dünyasına satanlar da zamanın hakimlerini memnun etmek veya kendi menfaatleri için hadis uydurmaya koyulmuşlardı. Öyle ki artık doğru hadisle uydurma hadisleri ayırmak fakihlere zor gelmeye başlamıştı. Söylenebilir ki hicretin 40. yılından neredeyse birinci asrın sonuna kadar az bir sahabe ve tabiin dışında doğru fıkıhtan –Âl-i Muhammed’in Fıkhı- kimse yararlanamamıştı. İmam Muhammed Bakır (a.s) döneminde az bir rahatlama yaşanmış ve 114-148 (İmam Cafer Sadık’ın (a.s) imamet dönemi) yıllarında Âl-i Muhammed fıkhı yayılmaya veya başka bir ifadeyle, Caferi fıkhının eğitim ve öğretim günleri başlamıştı. Medine bile bu yıllarda farklı bir yüze bürünmüştü.[23]

İmam Cafer Sadık’ın (a.s) dönemi, Mervani hükumetin önce zayıflamasına ve ardından yıkılmasına denk gelmiştir. Öyle ki bu durum siyasi özgürlükleri beraberinde getirmiş, köşe ve bucaklarda dini ve yöneticilere karşı ayaklanmalar görülmeye başlanmış, bu da çeşitli dallarda bilimsel tartışmalar için özgür bir alan oluşmasına neden olmuştur.[24]

İmam Cafer Sadık’tan (a.s) fıkhi ve kelami olan değişik konularda nakledilen hadisler, çok geniş ve çeşitlidir. Bundan dolayı Şia mezhebine Caferi mezhebi de denmektedir. İkinci yüzyılın ilk yarısında meydana gelen siyasi boşluk, insanların özgürce İmam Cafer Sadık’a (a.s) yönelmelerini sağlayarak fıkhi ve kelami sorularını ondan öğrenmelerine neden olmuştur.[25]

İbn Hacer, İmam Cafer Sadık (a.s) hakkında şöyle yazmıştır: insanlar onun ilmini o kadar çok nakletmişlerdir ki şöhreti şehrin her yerine ulaşmıştır. Yahya b. Said, İbni Cerih, Süfyan B. Uyeyne, Süfyan Servi, Ebu Hanife, Şu’be b. El-Hüccac ve Eyüp Sahtiyana gibi büyük şahsiyetler ondan rivayet nakletmişlerdir.[26]

Alimler, Hz. Muhammed’in (s.a.a) Ehlibeytinden (a.s) olan İmam Cafer Sadık’tan (a.s) naklettikleri kadar hiç kimseden hadis nakletmemiş ve hiçbirinin onun kadar öğrencisi olmamıştır. Ayrıca ondan nakledilen rivayet kadar 14 On dört Masum un (a.s) hiçbirinden rivayet nakledilmemiştir. Hadis ashabı, ondan hadis nakledenlerin sayısını 4000 olarak açıklamışlardır.[27]

Fıkıh

Zehebi’nin Ebu Hanife’den naklettiğine göre, Ebu Hanife şöyle demiştir: Cafer b. Muhammed’den, yani İmam Sadık’tan (as.) daha fakih birisini görmedim.[28] Ehlisünnetin dört büyük mezhebinden birinin imamı olan Malik b. Enes şöyle demiştir: Fazilet, bilim ve takvada ondan daha üstün birisini görmedim.[29]

Zübeyr Bekâr şöyle yazmaktadır: Ebu Hanife’nin İmam Cafer Sadık’la çeşitli mülakatları olmuştur. Bu mülakatlardan birinde İmam, Ebu Hanife’ye şöyle demiştir: Allah’tan kork ve dinde kıyas etme; kıyas eden ilk kişi şeytandır. Allah şeytana şöyle buyurmuştur: Âdem’e secde et. Şeytan: Beni ateşten onu topraktan yarattın, demiştir. (A’raf, 21) Sonra İmam, Ebu Hanife’ye şöyle sormuştur: İnsanı öldürmek mi, yoksa zina mı daha günahtır?

Ebu Hanife: İnsan öldürmek!

İmam: Öyleyse neden insan öldürmek iki şahitle sabit olmakta iken zina ise, dört şahitle? Kıyasla ne yapmaktasın? Allah katında namaz mı daha üstündür, yoksa oruç mu?

Ebu Hanife: Namaz

İmam: Öyleyse neden adet gören kadın orucunun kazasını tutmakta ama namazın kazasını kılmamaktadır? Allah’ın kulu! Allah’tan kork ve kıyas etme.[30]

İmam Caferi Sadık (a.s)-ın Kerbelada mihrab makamı

Mütekellimlerin Eğitimi

Kuleyni, kendi senediyle Yunus b. Yakub’dan şöyle rivayet etmektedir: Ebu Abdullah’ın (Cafer Sadık a.s ) yanında bulunduğum bir sırada yanına Şamlı bir adam geldi ve şöyle dedi: Ben kelam, fıkıh ve feraiz ilimlerini bilen bir kimseyim. Senin arkadaşlarınla tartışmak için geldim.

Ebu Abdullah (a.s) şöyle dedi: Acaba senin kelamın, Resulullah'ın (s.a.a) sözlerine mi dayanıyor? Yoksa kendine ait düşüncelerden mi kaynaklanıyor?

Adam şöyle dedi: Hem Resulullah’ın (s.a.a) sözlerine ve hem de kendi düşüncelerime dayanıyor.

Ebu Abdullah (a.s): “Öyleyse sen, Resulullah'ın (s.a.a) ortağısın.

- Adam: "Hayır" dedi.

İmam (a.s): “Yoksa Allah'tan vahiy mi aldın? O mu sana haber verdi?”

-Adam: "Hayır" dedi.

-İmam (a.s): “O zaman Resulullah'a (s.a.a) olduğu gibi, sana da itaat etmek farz olmalı" dedi.

Adam: "Hayır" dedi.

Bunun üzerine Ebu Abdullah (a.s) bana dönerek şöyle dedi: “Ey Yunus b. Yakup! Bu adam, konuşmadan önce kendi çelişkisini ortaya koydu.” Ardından şöyle dedi:

“Ey Yunus! Eğer sen, kelam ilmini iyi biliyorsan onunla tartış.”

Yunus der ki: "İçimden şöyle dedim:

-Vay başıma gelenler!

İmam'a (a.s) şu karşılığı verdim: Sana kurban olayım! Senin, kelam ilmiyle uğraşmayı yasakladığını ve “Bu kabul edilir; Şu kabul edilmez; Bu bir sonuca varır; Şu bir sonuca varmaz; Bunu anlayabiliriz; Şunu anlayamayız” diyerek kelamla uğraşanlara-“Yazıklar olsun!”- dediğini duymuştum.

Ebu Abdullah (a.s) şöyle buyurdu: “Benim dediklerimi bırakıp, kendi istediklerine uyanlara yazıklar olsun” demiştim. Sonra bana şöyle dedi: “Dışarı çık ve gördüğün bütün kelamcıları içeri çağır.”

Bunun üzerine kelamı iyi bilen Humran b. A'yeni, yine kelamdan iyi anlayan Ahvel'i, kelam ilminde iyi bir yeri olan Hişam b. Salim'i ve benim nazarımda kelam ilmini en iyi bilen biri olan Kays b. Masir'i içeri çağırdım. Bunlardan Kays b. Masir, Ali b. Hüseyin’den (a.s) kelam derslerini almıştı. Derken Hişam b. Hakem çıkageldi. Sakalları yeni çıkıyordu. İçimizde yaş olarak ondan büyük olmayan kimse yoktu. Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselam) ona yer açtı ve şöyle dedi:

“Bu, kalbiyle, diliyle ve eliyle, biz Ehlibeyte (a.s) yardım eden bir kimsedir.”

Sonra şöyle buyurdu: “Ey Humran! Adamla kelam tartışmasına gir.”

Humran, adamla tartıştı ve ona üstünlük sağladı.

Sonra şöyle dedi: “Ey Taki! Onunla kelam tartışmasına gir.”

Ahvel de adamla tartıştı ve ona üstünlük sağladı.

Sonra şöyle dedi: “Ey Hişam b. Salim! Onunla kelami konularda tartış.

Sonra Ebu Abdullah, Kays el-Masir'e: “Onunla kelami tartışmalara gir” dedi.

Kays da onunla tartıştı.

İmam (a.s), Şamlı adama: “Şu delikanlıyla tartış” dedi.

İmam (a.s), Hişam b. Hakem'i kastediyordu.

Adam: "Evet" dedi.

Adam, Hişam'a şöyle dedi: "Ey delikanlı! Bana bu adamın imamlığı hakkında soru sor".

Hişam, adamın bu sözlerinden dolayı öfkelenerek titremeye başladı ve Şamlıya şöyle dedi: Ey adam! Acaba senin Rabbin mi kulları hakkında daha çok hayır diler, yoksa kulların kendileri mi kendileri hakkında daha çok hayır dilerler? Adam: Bilâkis, benim Rabbim daha çok kulları hakkında hayır diler.

Hişam: Peki, kullarına yönelik hayır dilemesi açısından ne yapmıştır?

Adam şöyle dedi: Onlar için bir hüccet ve delil ortaya koymuştur ki, dağılmasınlar veya anlaşmazlığa düşmesinler. Onları birleştirerek kaynaştırsın; onları sevgiyle kucaklasın ve Rablerinin koyduğu farzları onlara haber versin.

Hişam: "Bu hüccet kimdir?" diye sordu.

Adam: Resulullah (s.a.a) dedi.

Hişam: "Peki, Resulullah'tan (s.a.a) sonra kimdir?" diye sordu.

Adam: "Resulullah'tan (s.a.a) sonra hüccet, kitap ve sünnettir."

Hişam: "Bu gün aramızdaki fikir ayrılıklarını ortadan kaldırma hususunda kitap ve sünnetin bize bir yararı oluyor mu?" diye sordu.

Şamlı adam: "Evet" dedi.

Hişam şöyle dedi: Öyleyse ben ve sen, niçin anlaşamıyoruz ve sen ne diye Şam'dan buralara kadar fikir ayrılığı yaşamamız için kalkıp geldin? Bu soru karşısında Şamlı adam sustu.

Ebu Abdullah (a.s) Şamlı adama: "Niçin konuşmuyorsun?" diye sordu.

Şamlı adam şöyle dedi: "Eğer anlaşıyoruz" desem, yalan söylemiş olurum. "Kitap ve sünnet aramızdaki anlaşmazlıkları kaldırıyor" desem, bu sefer batıl bir iddiada bulunmuş olurum. Çünkü kitap ve sünnet farklı şekillerde yorumlanabilecek mahiyettedir. Eğer "Anlaşamıyoruz ve her birimizin savunduğu haktır desem" o zaman kitap ve sünnetin bize bir yararı olmamış olur. Fakat bu kanıt benim aleyhime ve onun lehinedir."

Ebu Abdullah (a.s) şöyle dedi: “Sor, o zaman onun bilimle dolu olduğunu anlarsın.”

Şamlı adam şöyle dedi: Ey adam! Kullar hakkında kim daha çok hayır diler, onların Rabbi mi, yoksa kendileri mi?

Hişam: Müminlerin Rabbi, kullarından daha çok onlar hakkında hayır dilemektedir.

Bunun üzerine Şamlı adam şöyle dedi:

Peki, Rableri onları birleştiren, eğri taraflarını doğrultan ve hak ile batıl olanı birbirinden ayırarak onlara anlatan birini tayin etmiş midir?

Hişam: Resulullah (s.a.a) zamanını mı, yoksa şimdiki zamanı mı soruyorsun?

Şamlı: Resulullah (s.a.a) zamanında kendisiydi. Bugün kimdir?

Hişam: Bugün, şurada oturan (İmam Sadık aleyhisselam) ve kendisini görmek için kafilelerin yola çıktığı ve bize göklerin ve yerin haberlerini veren şu kişidir. O, bu yetkiyi miras olarak babasından, o da dedesinden devralmıştır.

Şamlı: Bunu nasıl bilebilirim?

Hişam: Aklına geleni ona sor.

Şamlı: Bütün bahanelerimin önünü kestin. Artık ona sormam gerekiyor.

Ebu Abdullah (a.s) şöyle dedi: “Ey Şamlı! Sana yolculuğunun nasıl geçtiğini ve hangi yolu izlediğini haber vereyim mi? Şu şekilde değil miydi?”

Şamlı döndü ve şöyle dedi: "Doğru söyledin; ben şimdi Allah'a teslim oldum." “Şimdi Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in (s.a.a) Allah'ın Resulü olduğuna ve senin de vasilerden bir vasi olduğuna tanıklık ediyorum.”[31]

Bu münazaranın benzerleri İmamla (a.s) karşıtları arasında birçok kez gerçekleşmiş ve her defasında İmamın (a.s) imamet makamını bu ilimler ortaya koymuştur.[32]

Döneminde Gerçekleşen Ayaklanmalar

Zeyd b. Ali’nin Kıyamı

İmam Cafer Sadık (a.s) Zeyd b. Ali b. Hüseyin (a.s) hakkında şöyle buyurmuştur: O, Âl-i Muhammed âlimlerinden biriydi, Allah için gazaplanmış, düşmanla savaşmış ve sonunda öldürülmüştür.[33] Bazı rivayetlerin içeriğinden anlaşıldığı kadarıyla Zeyd’in (a.s) ayaklanması İmam Cafer Sadık (a.s) tarafından teyit edilmiştir. Şeyh Saduk, Uyun-u Ahbari’r-Rıza kitabında şöyle nakletmiştir: Zeyd b. Musa b. Cafer (a.s) Basra’da ayaklanarak Abbas oğullarının evini ateşe verdiğinde, Me’mun İmam Rıza’ya şöyle dedi: Eğer kardeşin Zeyd böyle bir iş yapmışsa, ondan önce de Zeyd b. Ali (a.s) ayaklanmış ve öldürülmüştür. Eğer senin hatırın olmasaydı, onu öldürürdüm; çünkü o çok kötü bir şey yaptı.

İmam (a.s) şöyle buyurdu: Kardeşim Zeyd’i, Zeyd b. Ali (a.s) ile karşılaştırma! O, Âl-i Muhammed’in alimlerindendi. Allah için gazaplanmış, düşmanla savaşmış ve sonunda öldürülmüştür. Babam Musa b. Cafer, babası Cafer b. Muhammed’den (İmam Cafer Sadık) şöyle duymuştur:

Allah, amcam Zeyd’i (a.s) bağışlasın! O, insanları “Âl-i Muhammed’in rızasına” çağırıyordu ve eğer zafer kazansaydı, vadesine vefa gösterecekti. Kıyam etmeden önce benimle istişare etti. Ona şöyle dedim: Amca! Eğer razı olursan, öldürüleceksin ve Kufe’de darağacına asılacaksın, kendin biliyorsun.[34]

Abdullah b. Seyabe’nin naklettiği başka bir rivayette ise şöyle geçmiştir: Bizler yedi kişiydik. Medine’ye giderek İmam Sadık’ın (a.s) yanına uğradık. İmam (a.s) bize: "Amcam Zeyd’den (a.s) ne haber?" diye sordu.

Şöyle dedik: Ayaklandı veya ayaklanmak üzeredir.

İmam (a.s): Eğer bir haber alırsanız, bana haber verin.

Birkaç gün geçti ve Besam Sayrafi’den bir mektup ulaştı. Mektupta şöyle yazmaktaydı: Zeyd, Safer ayında çarşamba günü ayaklandı ve cuma günü öldürüldü. Biz, İmam Cafer Sadık’ın (a.s) yanına gittik ve mektubu ona verdik. İmam (a.s) mektubu okudu ve ağladı. Sonra şöyle buyurdu:

İnna lillah ve inna ileyhi raciun. Amcamı Allah’ın sonsuz rahmetine emanet ediyoruz. Bizim dünya ve ahiret adamımızdı. Allah’a and olsun ki amcam, Resulullah (s.a.a), Ali, Hasan ve Hüseyin’in (s.a) yanında şehit olanlar gibi dünyadan şehit olarak ayrılmıştır.[35]

Hz. Mehdi’nin (a.s) zuhurundan önce kılıçla ayaklanma babında nakledilen bir rivayette şöyle geçmiştir: Zeyd’in (a.s) ayaklandığını söylemeyin. (Onun ayaklanmasını örnek almayın) Zeyd (a.s), alim ve doğru bir adamdı. O, sizleri kendisine çağırmadı; bilakis “Âl-i Muhammed’in rızasına” çağırdı. Eğer zafer kazansaydı, vaat ettiği şeye vefa edecekti.[36]


Önceki
İmam Bakır (a.s)
Şiaların Altıncı İmamı
İmam Cafer Sadık (a.s)
Hicri Kameri 114 - 148
Sonraki
İmam Kazım (a.s)
Hz. Resulü Ekrem'in (s.a.a) Hanedanı
 
 
 
 
 
 
Hatice
 
 
 
Muhammed
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hz. Fatıma (s.a)
 
 
 
Hz. Ali (a.s)
 
 
 
 
Ümmü’l-Benin
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İmam Hüseyin
 
İmam Hasan (a.s)
 
Hz. Zeynep (s.a)
 
Ümmü Külsüm
 
Muhsin
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hz. Abbas (a.s)
 
Abdullah
 
Osman
 
Cafer
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Muhammed
 
Avn
 
Ali
 
Abbas
 
Ümmü Külsüm
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hasan
 
Kasım
 
Abdullah
 
Fatıma
 
Zeyd
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Abdullah
 
Zeynep
 
İbrahim
 
Hasan
 
Hasan
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Muhammed
 
 
İbrahim
 
 
İdris
 
 
 
Nefise
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İmam Seccad
 
Ali Ekber
 
 
Ali Asker
 
 
Fatıma
 
Sekine
 
Rukayye
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İmam Bakır
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Zeyd
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İmam Sadık
 
Abdullah
 
İbrahim
 
Ubeydullah
 
Ali
 
Yahya
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İmam Kazım
 
Muhammed
 
Ali
 
İshak
 
Ümmü Ferve
 
Abdullah
 
İsmail
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İmam Rıza
 
Hz. Masume
 
Hamza
 
İshak
 
Ahmed
 
İbrahim
 
Muhammed
 
 
 
 
 
İmam Cevad
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İmam Hadi
 
 
Musa
 
 
 
 
Fatıma
 
 
 
Emame
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İmam Hasan Askeri
 
 
Hüseyin
 
 
 
 
Muhammed
 
 
 
Cafer
 
 
 
 
 
İmam Mehdi
 
 


Başka Ayaklanmalar

Ayaklanmaların birçoğu İmam Sadık (a.s) tarafından teyit edilmemekte ve insanların yardım etme vaadini kabul etmemekteydi. İmam (a.s), Âl-i Muhammed’in fıkhı ve Ehlibeytin (a.s) bilimlerinin yayılmasını daha öncelikli bilmekteydi. Zira Haşim oğullarını ayaklanmaya davet edip yardım edeceklerini vaat edenlerin tamamı veya çoğu, zamanın hükumetlerine tahammül edememekte ya da kendileri hükumeti ele geçirmek istemekteydiler. Yoksa amaçları "bidatleri ortadan kaldırmak ve Allah'ın dinini ihya etmek" değildi.[37]

Abbasilerin davetleri İran’ın doğusunda yayılmaya başladığında, yöre insanları ve orada yaşayan Kahtani Araplar birbirleriyle ittifak kurarak Mervanilere karşı muhalefetlerini netleştirdikleri zaman Mervan’ın koltuğa oturttuğu hakim ile çekişmeye başladılar. Ebu Müslim Nasır Seyyar, Horasan hakimini kaçırttı ve Şib’in oğlu Kahtiye’yi, onun tarafından Horasan’a yönelik Mervan b. Muhammed’in ordusunu yenmesi için gönderdi. Fırat nehri yanında gerçekleşen savaşta, Kahtiye öldürüldü ve ordu onun oğlu Hasan’a biat etti. Kahtiye ölmeden önce ordusuna şöyle dedi: Kufe’ye girdiğinizde Ebu Seleme Hallal’in yanına gidin ve ona itaat edin.

Hasan ordusuyla birlikte hicretin 130. yılında ve Muharrem ayında Kufe’ye girdi. O günlerde Abbasilerin dayısı İbrahim el-İmam hapiste hayatını kaybetmişti. O, ölmeden önce takipçilerine Kufe’ye gitmelerini ve Ebü’l Abbas Seffah’a itaat etmelerini istemişti.

Ebü’l Abbas, Hicretin 132. yılında Safer ayında kendi hanedanı ile birlikte Kufe’ye gitti. Ebu Seleme onlara Velid b. Sa’d’ın evinde yer verdi. Yazdıklarına göre onların oraya geldiğini 40 gün halktan sakladı.[38] Ona “İmam kimdir?” diye her sorduklarında "acele etmeyin" derdi. O, yöneticiliği Ebu Talib oğullarına vermek istiyordu.[39]

Yakubi’nin yazdığına göre, Ebu Seleme, Ebü’l Abbas Seffah’ı gizlice Kufe’de sakladı. Bu süre zarfında Cafer b. Muhammed’e (İmam Sadık) (a.s) bir mektup yazdı ve istediğiniz şeyde ben yokum cevabını aldı. Aynı şekilde Ebu Seleme, Abdullah b. Hasan’a bir mektup gönderdi. O da "ben yaşlanmış birisiyim ve oğlum Muhammed bu işe benden daha uygundur" dedi. Kendi adamlarına haber gönderip "oğlum Muhammed’e biat edin" diye çağrıda bulundu.

Cafer b. Muhammed (a.s) ona şöyle buyurdu: Ey Şeyh! Oğlunun kanını dökme; ben onun Ehcarü’z-Zeyt’de (Medine dışında ve Muhammed’in öldürüldüğü yer) öldürüleceğinden korkuyorum.[40]

Yazdıklarına göre Ebu Seleme’nin mektubunu İmam Sadık’a (a.s) gönderen kişi İmamdan (a.s) cevap istediğinde, İmam (a.s) mektubu ateşe tutarak yaktı ve sonra şöyle buyurdu: Bu, mektubun cevabıdır.

Neden İmam Sadık (a.s) Ebu Seleme’nin davetine cevap vermemiş ve mektubunu yakmıştır? Çünkü Ebu Seleme’nin daveti siyasi idi. İmam Sadık’ı (a.s) itaati vacip bir imam (a.s) olarak bilmiyordu. Eğer böyle olsaydı, Abdullah b. Hasan’a başka bir mektup yazıp ondan ordunun komutanlığını üstlenmesini istememesi gerekirdi.

Başka bir olay ise, kendi senediyle Sedir Sayrafi’den yazdığına göre, Ebu Abdullah’ın yanına geldim ve şöyle dedim: Neden ayaklanmıyorsun?

İmam (a.s): Neden?

- Çünkü dostların, Şiaların ve yarenlerin çok fazladır. Allah’a and olsun ki eğer Ali’nin (a.s) senin kadar Şia ve yareni olsaydı, onun hakkını alamazlardı.

İmam (a.s): Sedir! Onların sayısı ne kadardır?

- Yüz bin.

İmam (a.s): Yüz bin mi?

Evet, belki de iki yüz bin.

İmam (a.s): İki yüz bin mi?

Evet, dünyanın yarısı

Ebu Abdullah sessiz kaldı. Yola koyulduk ve bir keçi sürüsünün yanından geçtik.

İmam (a.s) şöyle buyurdu: Ey Sedir! Allah’a and olsun ki eğer bu keçilerin sayısı kadar Şia’m olsaydı, benim kıyam etmemem doğru olmazdı. Sonra aşağı geldik ve namaz kıldık. Namaz sonrası keçileri saydığımda sayılarının on yedi adet olduğunu gördüm.[41]


İmam Sadıkın (a.s) Sehle mescidinde makamı

Seçilmiş Konuşmalarından

  • Adamın birisi, İmam'dan (a.s) kendisine dünya ve ahiret saadeti için kısa bir şey öğretmesini istedi. İmam (a.s) şöyle buyurdu: Yalan konuşma.[42]
  • Allah’ın faizi neden haram kıldığını sorduklarında, İmam (a.s) şöyle buyurdu: "İnsanlar birbirini bağıştan mahrum bırakmasınlar".[43]
  • Fakihler, Peygamberlerin (s.a.a) eminleridir. Eğer fakihlerin güç sahiplerinin yanına gittiklerini görürseniz, onları itham ediniz (doğru bilmeyiniz).[44]

Ashabı

İmam Cafer Sadık’ın (a.s) öğrenci sayısını dört bine kadar yazmışlardır. Bu dört bin öğrenciye, her gün İmam'ın (a.s) huzuruna gelip ondan ders alanların yanı sıra, bir süre boyunca İmam’dan (a.s) bilim öğrenenler de dahildir. Keşfü’l Gumme kitabının yazarı şöyle yazmaktadır: Yahya b. Said Ensari, Eyüp Sahtiyani, Aban b. Tağlib, Ebu Amr b. A’la ve Yezid b. Abdullah gibi bazı tabiin ondan hadis nakletmişlerdir. Malik b. Enes, Şu’be b. Haccac, Süfyan Sevri, İbn-i Cerih, Abdullah b. Ömer, Ruh b. Kasım, Süfyan b. Uyayne, Selman b. Bilal, İsmail b. Cafer, Hatem b. İsmail, Abdülaziz b. Muhtar, Veheb b. Halit ve İbrahim Tahman gibi alimler de ondan hadis nakletmiştir.[45] Cabir b. Hayyan Kufi’yi de İmam Cafer Sadık’ın (a.s) öğrencilerinden saymışlardır.[46]

Ehlisünnet Büyüklerinin Onun Hakkındaki Sözleri

İbn-i Hacer Askalani, onu şöyle anlatmıştır: El-Haşimi, el-Alevi, Ebu Abdullah el-Medeni es-Sadık.[47] Yine dediğine göre İbn-i Hayyan şöyle yazmıştır: Fıkıh, ilim ve fazilette Ehlibeytin (a.s) seyyidi idi.[48] Ehlisünnet alimlerinden İbn-i Hacer Heytemi şöyle demektedir: insanlar onun ilmini o kadar çok nakletmişlerdir ki şöhreti şehrin her yerine ulaşmıştır. Yahya b. Said, İbn-i Cerih, Süfyan B. Uyeyne, Süfyan Sevri, Ebu Hanife, Şu’be b. El-Haccac ve Eyüp Sahtiyani gibi büyük alimler ondan rivayet nakletmişlerdir.[49]

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. El-Müfid, h. ş. 1380, s. 526-527.
  2. Şehidi, 1384, s. 4.
  3. Şehidi, 1384, s. 61.
  4. Menakıp, c. 4, s. 280; Şehidi, 1384, s. 85’den naklen.
  5. Şehidi, 1384, s. 3.
  6. Şehidi, 1384, s. 5.
  7. El-Müfid, h. ş. 1380, s. 526-527.
  8. El-Müfid, h. ş. 1380, s. 526-527.
  9. Keşfü’l Gumme, c. 2, s. 155; Şehidi, 1384, s. 4’den naklen.
  10. El-Mearif, s. 215; Şehidi, 1384, s. 85’den naklen.
  11. El-Tabersi, k. 1417, s. 514.
  12. Meclisi, Bihar, c. 47, s. 1-2; Şehidi, 1384, s. 85’den naklen.
  13. Menakıp , c. 4, s. 280; Şehidi, 1384, s. 85’den naklen.
  14. Şehidi, 1384, s. 85-86.
  15. El-Müfid, h. ş. 1380, s. 553.
  16. El-Müfid, h. ş. 1380, s. 553.
  17. El-Tabersi , k. 1417, c. 1, s. 546.
  18. El-Müfid, h. ş. 1380, s. 553-554.
  19. El-Müfid, h. ş. 1380, s. 527.
  20. El-Tabersi, k. 1417, c. 1, s. 514.
  21. Bkz. El- Müfid, h. ş. 1380, s. 526-527.
  22. El-Müfid, h. ş. 1380, s. 527-528.
  23. Şehidi, 1384, s. 60.
  24. Şehidi, 1384, s. 47.
  25. Şehidi, 1384, s. 61.
  26. Ahmed b. Hacer Heytemi, 1385, s. 201.
  27. Keşfü’l Gumme, c. 2, s. 166; Şehidi, 1384, s. 61’den naklen.
  28. Tezkiretü’l Hafız, c. 1, s. 166; Şehidi, 1384, s. 61’den naklen.
  29. Şehidi, 1384, s. 60-61.
  30. El-Ahbarü’l Muvafakiyat, s. 76-77; Hilyetü’l Evliya, c. 3, s. 197; Şehidi, 1384, s. 62’den naklen.
  31. Usul-i Kafi, c. 1, s. 171-173; Menakıp, c. 2, s. 243-244; Keşfü’l Gumme, c. 2, s. 173-175, İ’lamü’l Vera, s. 280-283; Şehidi, 1384, s. 55-57’den naklen.
  32. Şehidi, 1384, s. 57.
  33. Uyun-u Ahbari’r-Rıza, s. 15; Şehidi, 1384, s. 26’dan naklen.
  34. Uyun-u Ahbari’r-Rıza, c. 1, s. 194-195; Şehidi, 1384, s. 37’den naklen.
  35. Uyun-u Ahbari’r-Rıza, c. 1, s. 197; Şehidi, 1384, s. 38’den naklen.
  36. Ravzatü’l Kafi, s. 264; Vesailü’ş- Şia, c. 11, s. 36; Şehidi, 1384, s. 38’den naklen.
  37. Şehidi, 1384, s. 34.
  38. El-Kamil, c. 5, s. 409; Şehidi, 1384, s. 34-35’den naklen.
  39. Şehidi, 1384, s. 35.
  40. Tarih-i Yakubi, c. 3, s. 86; Şehidi, 1384, s. 35’den naklen.
  41. Usul-i Kâfi, c. 2, s. 242-243; Şehidi, 1384, s. 34-37’den naklen.
  42. Şehidi, Seyyid Cafer, 1384, s. 102.
  43. Şehidi, Seyyid Cafer, 1384, s. 102.
  44. Hilyetü’l Evliya, c. 3, s. 196; Şehidi, 1384, s. 106’den naklen.
  45. Keşfü’l Gumme, c. 2, s. 186, Hilyetü’l Evliya, c. 3, s. 198-199; Şehidi, 1384, s. 65’den naklen.
  46. Şehidi, 1384, s. 65.
  47. Tehzibü’t-tehzib, İbn-i Hacer Askalani, Haydar Abad, Metbaatu’n Nizamiyye, h. k. 1325, s. 2, s. 103; Şehidi, 1384, s. 4’den naklen.
  48. Tehzibü’t- tehzib, Şehidi, 1384, Seyyid Cafer, s. 4’den naklen.
  49. Ahmed b. Hacer Heytemi, 1385, s. 201.

Bibliyografi

  • Şehidi, Seyyid Cafer, Zendegi İmam Sadık Cafer b. Muhammed (a.s), Tahran, Defter-i Neşr-i Ferhengi İslami, 1384.
  • İbn-i Hacer Askalani, Tehzibü’t-Tehzib, c. 2, Haydar Abad, Metbaatü’n- Nizamiyye, h. k. 1325.
  • Ahmed b. Hacer Heytemi, es-Savaiku’l Muhrike, Mektebetü’l Kahire, h. k. 1385.
  • Saduk, Uyun-u Ahbari’r-Rıza, tercüme, Ali Ekber Gaffari, c. 2, Tahran, Neşr-i Saduk, 1373.
  • Saduk, Men la Yahzuruhü’l Fakih, c. 4, Kum, Müessese-i en-Neşru’l İslami, 1404.
  • et-Tabersi, el-Fazl b. El-Hasan, İ’lamü’l Vera Bi-İ’lamu’l Huda, tahkik: Müessese-i Alulbeyt li-İhya’t Turas, Kum, c. 1, h. k. 1417.
  • el-Müfid, el-İrşad, tercüme ve şerhi Farsi: Muhammed Bakır Saidi, tashih: Muhammed Bakır Behbudi, intişarat-ı İslamiyye, h. ş. 1380.