Taslak:Tevessül
| İlahiyat | |
|---|---|
| Tevhid | Zati Tevhid • Sıfati Tevhid • Efali Tevhid • İbadette Tevhid |
| Füruu | Tevessül • Şefaat • Teberrük • |
| Adalet (İlahi Fiiler) | |
| Hüsn ve Kubh • Beda • Emru'n Beyne'l Emreyn • | |
| Nübüvvet | |
| Peygamberlerin İsmeti • İslam Peygamberinin Hatemiyeti • Gaybet İlmi • Mucize • Kur’an’ın Tahrif Olmadığı | |
| İmamet | |
| İnançlar | İmam'ın Tayin Edilmesinin Gerekliliği • İmamların İsmeti • Tekvini Velayet • İmamların Gaybi İlmi • Gaybet (Küçük Gaybet, Büyük Gaybet), İntizar, Zuhur • Ric'at |
| İmamlar | 1. İmam Ali |
| Mead | |
| Berzah • Cismani Mead • Haşir • Sırat • Amel Defteri • Mizan | |
| Belirgin Konular | |
| Ehlibeyt • On Dört Masum • Takiye • Merceiyyet • İsmet | |
Tevessül (Arapca: التَّوسل), bir kimseyi veya bir şeyi Allah’a yaklaşmak, yani O’na daha yakın bir konuma erişmek ve çeşitli dileklerin kabul edilmesini sağlamak amacıyla aracı kılma (vesile edinme) eylemidir. Tevessül, bütün Müslümanlar arasında ortak biçimde kabul edilen bir inançtır. Bu inancın meşruiyetini temellendirmek için Kur’an’da yer alan Vesile ayeti gibi bazı ayetlere, ayrıca Peygamber’in (s.a.a) sünnetine, Müslümanların tarihi uygulamalarına, Şia İmamları’nın (a.s) rivayetlerine ve aynı zamanda akli delillere dayanılmıştır.
Tevessül, özellikle Şii Müslümanlar arasında son derece önemli bir yere sahiptir. Onlar, sadece Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ve Şia İmamları (a.s) aracılığıyla değil, aynı zamanda bu imamların aile fertlerinden olan eşleri, anneleri ve imamzadeler gibi salih kimseler aracılığıyla da Allah’a yönelirler. Şiiler, imamlar’ın (a.s) ve imamzadeler’in kabirlerini ziyaret ettiklerinde, ziyaretname adı verilen özel duaları okurlar; bu dualarda, o ziyaretgahın sahibine çeşitli biçimlerde tevessül eder, yani onun hürmetine Allah’tan dilekte bulunurlar.
Nakledildiğine göre, tevessül inancı hicri sekizinci yüzyıla (8. h.k yüzyıl) kadar bütün Müslüman mezheplerinde yaygın ve genel bir uygulamaydı. Ancak bu dönemde, özellikle Sünni dünyanın bazı çevrelerinde, tevessülün bazı türleri tartışma konusu haline geldi. Mesela Peygamber’in (s.a.a) zatına tevessül etmek, Allah katında özel bir makam ve konuma sahip olan salih kulların vesilesiyle dua etmek ya da onların vefatlarından sonra tevessül etmek gibi uygulamalar, Selefi düşünceye mensup bazı alimler — özellikle İbn Teymiyye el-Harrani — tarafından sorgulanmıştır. Daha sonraki birkaç yüzyıl içinde, Vehhabilik akımının yayılmasıyla birlikte, tevessül kavramı tamamen reddedilen bir inanç haline getirilmiştir.
Selefi ve Vehhabi alimlerin bu karşıt tutumlarını desteklemek için ileri sürdükleri temel delil, Peygamber’in (s.a.a) ashabı arasında bu tür tevessül uygulamalarına dair açık bir rivayetin bulunmadığı iddiasıdır. Ancak hem Şii hem de Ehl-i Sünnet alimleri, bu görüşü çeşitli tarihi rivayetlerle eleştirmiş ve sahabenin, farklı durumlarda bu çeşit tevessüllerde bulunduğunu gösteren nakillere dayanarak bu iddiayı geçersiz saymışlardır.
Müslümanlar Arasında Tevessülün Yeri
Tevessülün Aslının Meşruiyeti Konusunda Müslümanların Görüş Birliği
Tevessül, Müslüman toplulukları arasında ortak kabul gören inançlardan biridir.[1] İbn Teymiyye el-Harrani, tevessülün esas itibarıyla meşru olduğunu ve bu konuda bütün Müslümanların görüş birliği içinde bulunduğunu açıkça belirtmiştir.[2] Şafii mezhebine mensup, Mısırlı büyük alim Takiyyüddin es-Subki (ö. 756 h.k), Şifaʾü’s Sekam adlı eserinde, tevessül hakkında ortaya çıkan tartışma ve çekişmeleri “dinin zaruri ilkeleri üzerine tartışma” olarak nitelendirmiştir.[3] Cafer Subhani, Şii kelamcı bir düşünür olarak, insanların hayatında sebeplere tevessül etme olgusunun fıtri, yani yaratılışın doğal bir gereği olduğunu ifade etmiştir.[4]
Vehhabilerin Tevessülün Bazı Türlerinin Meşruiyetine Karşı Çıkışı
Tarihi rivayetlere göre tevessül, İslam mezhepleri arasında, özellikle İmamiyye ekolünde ve kısmen de tasavvuf ehli (Sufiyye) arasında yaygın bir inanç olarak sürdürülmekteydi. Ancak hicri sekizinci yüzyıldan itibaren bazı Selefi alimler — özellikle İbn Teymiyye — tevessülün bazı şekillerinin meşruiyetini sorgulamaya başlamışlardır. Bu gelişme, Şiiler ile Ehl-i Sünnet mensuplarıyla Selefi çevreler arasında, tevessülün İslam şeriatındaki meşruiyeti üzerine ciddi tartışmaların doğmasına yol açmış, buna karşılık çeşitli reddiyeler ve açıklayıcı eserler kaleme alınmıştır.[5] Bu reddiyelerden en meşhuru, Takiyyüddin es-Subki’nin Şifaʾü’s Sekam adlı kitabıdır; söz konusu eser, özellikle Selefi alimlerin tevessül karşıtı görüşlerini detaylı biçimde eleştirmek amacıyla yazılmıştır.[6]
Günümüzde, yani hicri on beşinci yüzyılda (15. h.k), Vehhabiler de Selefiyye’nin bakış açısını izleyerek tevessülün bazı türlerinin meşruiyetine şüpheyle yaklaşmaktadırlar. Bu sebeple, tevessül konusu modern çağda yeniden Şii ve Ehl-i Sünnet alimlerinin dikkatini çekmiş; bu konuda, özellikle Vehhabi anlayışını eleştiren birçok ilmi eser kaleme alınmıştır.[7]
Şiilerin Tevessüle Gösterdiği Özel İlgi
Tevessül, yani Allah’a yaklaşmak ve ihtiyaçların kabulü için Peygamberler ve evliyalar gibi Allah katında değerli kimseleri vesile kılmak, Şiiler arasında son derece önemli ve derin bir yere sahiptir. Şii inancına göre tevessül, yalnızca Hz. Muhammed (s.a.a) ve masum imamlar’a (a.s) yöneltilen bir dua biçimiyle sınırlı değildir; aynı zamanda bu imamların aile fertlerinden olan eşleri, anneleri ve imamzadeler (imam soyundan gelen kutsal kişiler) de tevessül konusu olabilir.[8] Şiiler, imamlar’ın (a.s) ve imamzade’lerin türbelerini ziyaret ettiklerinde, genellikle ziyaretnameler okurlar. Bu dualarda ziyaret edilen kutsal şahsiyetlerin ruhlarına hitap edilerek farklı şekillerde tevessül edilir; kimi zaman doğrudan dua, kimi zaman da onların Allah katındaki makamına sığınma tarzında ifadeler kullanılır.[9]
Tevessül uygulaması bireysel olarak yapılabileceği gibi, toplu şekilde de gerçekleştirilir. Tevessül Duası olarak bilinen meşhur dua, Şiiler arasında özellikle İran’da yaygın biçimde toplu olarak okunur. Bu dua genellikle her hafta, çoğunlukla çarşamba geceleri, ev toplantılarında veya camilerde, ziyaretgahlarda ve hüseyniyelerde icra edilir. Bu ibadet esnasında on dört masum’a (a.s) tevessül edilir ve onların Allah katındaki makamı vesile kılınır.[10] Bazen ise belirli ihtiyaçların giderilmesi amacıyla tevessül merasimleri düzenlenir. Mesela İran’da bazı insanlar hastalarının şifa bulması veya başka dileklerinin yerine gelmesi için İmam Zeynelabidin (a.s) adına “sofra” denilen adak sofraları kurar ve misafirlere yemek dağıtırlar.[11] Aynı şekilde, Hz. Rukiyye Sofrası da evlenme, çocuk sahibi olma, maddi sıkıntıların giderilmesi gibi dilekler için halk arasında yaygın bir tevessül geleneğidir.
Elbette tevessülün örnekleri sadece Şiiler arasında görülmemiştir; Ehl-i Sünnet mensupları arasında da benzer uygulamalara rastlanmıştır. Örneğin, altıncı hicri yüzyılda yaşamış tarihçi, muheddis ve Şafii fakihi olan Sem‘ani, İmam Musa Kazım’ın (a.s) kabrini ziyaret eder ve ondan tevessül ederdi.[12] Yine üçüncü hicri yüzyılda yaşamış Ehl-i Sünnet alimlerinden Ebu Ali Hallal da şöyle demiştir: “Ne zaman bir sıkıntım olsa Musa b. Cafer’in (a.s) kabrini ziyaret eder, ona tevessül ederim ve Allah, sıkıntımı giderirdi.”[13] Ayrıca Muhammed b. İdris Şafii’nin, Ehl-i Sünnet’in dört büyük fakihinden biri olarak, Musa b. Cafer’in (a.s) kabrini “şifa kaynağı” (derman verici makam) olarak nitelediği de nakledilmiştir.[14]
Tevessül Kavramı ve Onun Meşruiyeti
Tevessül, bir kişinin Allah katında özel bir konuma sahip olan bir şahsı, varlığı ya da nesneyi, kendi duasının kabul edilmesi için bir vesile ve aracı kılması anlamına gelir.[15] Tevessül kelimesi dil bakımından “vesile” kelimesiyle aynı kökten türemiştir.[16] “Vesile” ise, bir kimsenin başka bir şeye veya birine yaklaşmak, yakınlık kurmak ya da ulaşmak için kullandığı her türlü araç, sebep veya vasıtadır.[17]
Bazı alimler, tevessül ile istiğase (yardım isteme) kavramlarını birbirine eş anlamlı olarak değerlendirmiştir.[18] Ancak bazı araştırmacılar bu iki kavram arasında fark bulunduğunu belirtmişlerdir. Onlara göre “istiğase” yalnızca sıkıntı, zorluk veya musibet zamanlarında yapılan bir yöneliştir; oysa tevessül, yalnızca zor anlara mahsus değildir; rahatlık ve huzur hallerinde de yapılabilir.[19]
Tevessülün Meşruiyetine Dair Deliller
Tevessülün dinen meşru ve caiz olduğuna dair birçok delile başvurulmuştur:
- Kur’an: Allah Teala vesile ayeti olarak bilinen ayette müminlere, Kendisine yaklaşmak için bir vesile aramalarını emretmiştir.[20] Yine Nisa Suresi 64. ayet’inde günahkarların, Peygamber’e (s.a.a) gelmelerini ve onun kendileri için Allah’tan istiğfar (bağışlanma dilemesi) talep etmesini istemeleri tavsiye edilmiştir.[21] Ayrıca Yusuf Suresi 97. ayet’i de tevessülün meşruiyetine işaret eden ayetlerdendir.[22] Bu ayete göre, Yakub Peygamber’in oğulları, babalarından kendileri için Allah’tan istiğfar talep etmesini istemişlerdir.[23]
- Rivayetler: Şii ve Ehl-i sünnet hadis kaynaklarında tevessülün meşruiyetini ve caizliğini gösteren pek çok rivayet nakledilmiştir.[24] Bu rivayetler, tevessülün İslam dininde meşru bir uygulama olduğunu ortaya koymaktadır.[25]
- Müslümanların Sünneti (Siretu'l Muslimin): İlk dönem Müslümanların ve Peygamber’in (s.a.a) sahabeleri’nin yaşam tarzı da tevessülün kabul edilen ve beğenilen bir uygulama olduğunu göstermektedir.[26] Nitekim Sahih-i Buhari (kitap) adlı eserde “Ebvabü’n İstiska” (Yağmur Duası Bölümleri) başlığı altında, sahabenin yağmur duası (istiska) için Peygamber’e (s.a.a) tevessül ettiklerine dair çeşitli rivayetler aktarılmıştır.[27]
- Akli Delil: Tevessül, yani bir vesile edinme eylemi, kulların Allah’a yaklaşmalarına vesile olur. Allah’a yaklaşmak (takarrub), insanın ibadetlerindeki en yüce amaç ve nihai hedefidir; çünkü Allah’a yakınlık olmadan dünya ve ahiret saadetine erişmek mümkün değildir. Öte yandan bu yakınlık da bir araç ve vasıta olmaksızın gerçekleşmez. Dolayısıyla hem dünyada hem de ahirette kurtuluş ve mutluluğa ulaşmak, tevessül yoluyla mümkün olur.[28]
Vehhabilerin Peygamber’e (s.a.a) ve salih kullara tevessülün meşruiyetine karşı çıkmaları
Peygamber’e (s.a.a) ve salih kullara tevessül etmek, yani Allah’a yaklaşmak için onları vesile kılmak, şu şekilde gerçekleşir: Mesela tevessül eden kimse şöyle der: “Allah’ım! Peygamberin Muhammed (s.a.a) vesilesiyle Sana yöneliyor, ihtiyacımı yerine getirmeni diliyorum.”[29] Bu tür dua, tevessülün özünü yansıtır; kişi, Allah’tan bir şeyi isterken, peygamberin (s.a.a) Allah katındaki makamını bir vesile olarak gösterir.
Mısır Darü’l İftasının tevessül hakkındaki fetvasına göre:
“Peygamberler, veliler ve Allah’ın salih kulları aracılığıyla tevessül etmek, onların bereketinden istifade etmek ve onlardan yardım talebinde bulunmak caiz ve hatta müstehaptır. Bunun meşruiyetine ve teşvik edilişine dair deliller hem Kur’an’da hem Sünnet’te hem de Peygamber’in (s.a.a) ashabının fiillerinde mevcuttur. Ayrıca, bu kişilerin zatlarıyla tevessülün meşru olduğu gibi, onların makam ve dereceleriyle tevessül de caiz ve meşrudur. Bu konuda az sayıda bir grubun muhalefeti ise ilmi ve dini bakımdan bir değer taşımaz.”[30]
Birleşik Arap Emirlikleri’nden Maliki mezhebine mensup araştırmacı İsa b. Abdullah el-Himyeri’nin açıklamasına göre, bu tür tevessüle yönelik ilk ciddi muhalefet hicri yedinci yüzyılda bazı Selefi alimler tarafından ortaya atılmıştır. Ancak o dönemde Müslüman alimler, ilmi delillerle ve kararlı bir tavırla bu muhaliflere cevap vererek bu tartışmayı ortadan kaldırmışlardır. Buna rağmen, ilerleyen asırlarda aynı tartışma Vehhabiler tarafından yeniden gündeme getirilmiş ve bu tür tevessül, onların nazarında batıl sayılmıştır.[31]
Bu yaklaşımın örneklerinden biri, Suriye asıllı Vehhabi alim Muhammed Nasib er-Rifai’dir (ö. 1412 h.k). Rifai, Allah’a yaklaşmak için peygamberler ve evliyalar (yani yaratılmış varlıklar) aracılığıyla tevessül etmenin geçersiz olduğunu savunmuş ve bu fiili hem küfür hem de bid‘at olarak nitelendirmiştir.[32] Rifai’ye göre, böyle bir tevessülün meşruiyetine dair ne Kur’an’da ne de Sünnet’te açık bir delil bulunmamaktadır; bu sebeple bu uygulama dini bir yenilik, yani bid‘at sayılmalıdır.[33]
Vahhabilerin Görüşlerinin Müslüman alimler Tarafından Eleştirisi
Sekizinci hicri yüzyılda yaşamış olan Şafii mezhebine mensup alim Takiyyüddin es-Subki, birçok sahih ve mütevatir (yani birçok farklı yoldan rivayet edilerek doğruluğunda şüphe kalmayan) rivayetin, Hz. Muhammed’e (s.a.a) ve salih insanlara tevessül (yani Allah’a yaklaşmak amacıyla onları vesile kılmak) ve istiğase (yani onların vesilesiyle Allah’tan yardım istemek) uygulamasının meşruiyetine açıkça delalet ettiğini belirtmiştir.[34] Mısırlı Şafii alimlerinden olan Ali b. Abdullah es-Semhudi (ö. 911 h.k) de “Vefaü’l Vefa” adlı eserinde Peygamber (s.a.a) ve salih kimselere tevessülün dinen meşru olduğu konusunda ümmet arasında icma bulunduğunu ileri sürmüştür.[35] Bu iki alim, görüşlerini desteklemek amacıyla Ehl-i Sünnet’in muteber hadis kaynaklarında yer alan bazı rivayetlere dayanmışlardır.[36] Bu rivayetlerden biri, Sahih-i Buhari’de nakledilen ve Ömer b. Hattab’ın yağmur duası (istiska) için Abbas b. Abdülmuttalib’e — ki kendisi Peygamber’in amcasıdır — tevessül ettiğini bildiren rivayettir.[37] Bu olay, sahabe döneminde tevessülün fiilen uygulandığını gösteren önemli bir delil olarak kabul edilmiştir.
Ayrıca Şia İmamları’nın (a.s) rivayetlerinde de Peygamber’e (s.a.a) ve Allah dostlarına (evliyalar) tevessül etmenin meşruiyetini destekleyen çok sayıda hadis nakledilmiştir. Bu rivayetlerde kimi zaman Ehl-i Beyt’in (a.s) bizzat Allah’a yakınlaşmada vesile kılınması gerektiği açıkça ifade edilmiştir.[38] Nitekim Tevessül Duası adıyla bilinen dua da bu anlayışın en belirgin örneklerindendir; zira bu duada mümin, Allah’tan ihtiyaçlarının giderilmesini dilerken on dört masumun (yani Peygamber, kızı Fatıma (s.a), ve on iki imam (a.s)) vesilesine başvurarak onları aracı kılar.[39] Böylece İslam düşüncesinde tevessülün hem Sünni hem de Şii gelenekte köklü bir uygulama olarak benimsendiği görülmektedir.
İbn Teymiyye ve Vahhabiler’in ölülere tevessülü bidat saymaları
İbn Teymiyye el-Harrani’ye göre peygamberler ve Allah’ın veli kullarına, yani evliyaya, vefatlarından sonra tevessül etmek (onlar vasıtasıyla Allah’tan dilekte bulunmak) gayrimeşru ve bir çeşit bid‘attir. Onun ifadesine göre ashab ve geçmiş fakihler arasında böyle bir uygulamayı yapan hiç kimse olmamış, ayrıca bu davranışın meşruiyetine ve cevazına dair sahih bir delil de bulunmamaktadır.[40] Aynı şekilde Muhammed bin Abdülvehhab, Vahhabilik mezhebinin kurucusu[41] ve onu takip eden Vahhabi alimler, peygamberlere ve evliyaya vefatlarından sonra tevessül etmeyi şirk ve bid‘at olarak görmüşlerdir.[42]
Müslüman alimlerin bakışına göre ölülere tevessülün meşruiyeti
Vahhabiliğin bu görüşü hem Şiiler hem de Ehl-i sünnet alimleri tarafından ciddi biçimde eleştirilmiştir. Zeydi fakihlerinden olan Muhammed bin Ali Şevkani (ö. 1250 h.k), Peygamber’e (s.a.a) gerek hayatta iken gerekse vefatından sonra tevessül etmenin meşruiyeti konusunda ashabın icmaına (ittifakına) dayanarak, hiçbir Peygamber sahabesinin bu tür tevessülün caizliğini inkar etmediğini belirtmiştir.[43]
Ayrıca Mısırlı Şafii tarihçi ve hadis alimi Ahmed bin Muhammed Kastallani (ö. 923 h.k) şöyle demiştir: Peygamber’e (s.a.a) onun vefatından sonra tevessül edilmesine dair haberler ve rivayetler o kadar çoktur ki, saymak mümkün değildir.[44] Benzer şekilde Semhudi, Peygamber’e (s.a.a) tevessül konusunda, bunun hayatında mı yoksa vefatından sonra mı yapıldığının hiçbir fark taşımadığını ifade etmiştir.[45] O, Ehl-i sünnet’in hadis kaynaklarında yer alan bazı rivayetlere işaret etmiş ve bu rivayetlerde Peygamber’in (s.a.a) vefatından sonra da sahabenin çeşitli ihtiyaç ve sıkıntılarında ona tevessül ettiklerinin açıkça bildirildiğini vurgulamıştır.[46]
Cafer Subhani de aynı doğrultuda şöyle demiştir: Müslümanların tarih boyunca uygulamaları, yani “sire”leri, bu konuda açık bir delil teşkil eder; zira onlar Peygamber’e (s.a.a) hayatı zamanında nasıl tevessül ediyorlarsa, vefatından sonra da aynı şekilde ona tevessül etmeyi sürdürmüşlerdir.[47]
Türkiye'den Hanefi alimlerinden Muhammed bin Zahid Kevseri (ö. 1371 h.k) ise şöyle demiştir: Peygamberlere ve salih kimselere vefatlarından sonra tevessülü inkar eden kimse, aslında ruhların ölümden sonra yok olduğuna inanan bir kişidir; bu inanç da temelde ahiret ve diriliş (mead) inancını reddetmek anlamına gelir.[48] O, tevessülün meşruiyetini bildiren rivayetleri yalnızca tevessül edilen kişilerin hayat dönemine mahsus saymanın, bu rivayetlerin anlamını tahrif etmek ve onları asılsız bir şekilde te’vil etmek olduğunu da vurgulamıştır.[49]
Peygamber’in (s.a.a) ve ilahi velilerin makam ve mertebesiyle tevessülü şirk saymak
Takiyyüddin es-Subki:
“Peygamber’e (s.a.a) tevessül etmek ve ondan yardım istemek (istiğase) caiz ve güzel bir davranıştır. Bu fiilin meşruluğu ve güzelliği, her dindar insan için açık bir şekilde bilinen bir gerçektir. Zira bu, gönderilmiş bütün peygamberlerin davranışı, salih selefin, alimlerin ve müslüman halkın genelinin uyguladığı bir sünnettir. Hiçbir çağda ve hiçbir dinde, kimse bunu inkar etmemiştir. Ancak İbn Teymiyye ortaya çıktı ve sözleriyle bu meseleyi zayıf düşünen kişilerin zihninde şüpheli hale getirdi[Not 1] ve hiçbir dönemde örneği bulunmayan bir bid’at başlattı.”[50]
Peygamber’in (s.a.a) makamı ve yüce mertebesiyle tevessül, mümin kişinin şöyle demesiyle gerçekleşir: “Allah’ım! Muhammed’in (s.a.a) Sen’in katındaki yüksek makamı ve saygınlığı hürmetine, dileğimi yerine getirmeni diliyorum.” Yani kişi, Allah’ın huzurunda Peygamber’in (s.a.a) sahip olduğu değeri ve itibarını bir vesile (aracı) olarak ortaya koyar ve bu sayede duasının kabulünü umar.[51]
Vehhabilerden Muhammed Nesib Rifai, Allah’a Peygamber’in (s.a.a) veya diğer ilahi velilerin makamı ve saygınlığıyla yaklaşmanın meşruluğunu gösteren hiçbir delilin bulunmadığını iddia eder; ayrıca sahabeden hiç kimsenin bu şekilde tevessül etmediğini savunur.[52] Aynı şekilde, Vehhabi düşünceye mensup Suudi Arabistan müftüsü Abdülaziz b. Baz (ö. 1420 h.k) da bu tür tevessülü bid’at ve şirk niteliğinde görmüş, onu haram sayan fetvalar vermiştir.[53]
Müslüman alimlerin Vehhabi görüşe yönelik eleştirileri
Bu anlayış, hem Şii hem de Sünni alimler tarafından eleştirilmiştir. Sümhudi’ye göre Peygamber’in (s.a.a) makamı ve onun Allah katındaki bereketli varlığıyla tevessül etmek, geçmiş peygamberlerin ve salih seleflerin yolu olmuştur; bu tevessül, hem yaratılıştan önce hem Peygamber’in (s.a.a) hayatı sırasında hem de vefatından sonra geçerli olmuştur.[54]
Şafii mezhebine mensup meşhur müfessir Şihabüddin Âlusi (ö. 1270 h.k) de Peygamber’in (s.a.a) yüce konumuyla ve Allah katında makam sahibi olan salih kimselerin mertebeleriyle tevessül etmenin meşru olduğunu açıkça belirtmiştir.[55]
Şii alimlerden Cafer Subhani ise şöyle der: Peygamberlerin (a.s) ve salih kulların hakkı ve makamı ile tevessül etmek, onların Allah üzerinde zorunlu bir hakka sahip oldukları anlamına gelmez; dolayısıyla bu durum şirk sayılamaz. Çünkü mutlak hak yalnızca Allah’a aittir. Ancak Yüce Allah, kendi lütfu ve keremiyle, bazı kullarına onları yüceltmek ve onlara ikramda bulunmak amacıyla yüksek bir makam ve üstün bir değer bahşetmiştir.[56]
Mısır Darü’l İfta kurumu da Peygamber’in (s.a.a) makamı ve mertebesiyle tevessülün hükmü hakkında verdiği fetvada, Maide Suresi 35. ayet ve İsra Suresi 57. ayet ile bazı hadis rivayetlerine dayanarak şu sonuca varmıştır: Peygamber’in (s.a.a) şahsıyla tevessül etmek ile onun makam ve mertebesiyle tevessül etmek arasında herhangi bir fark yoktur. Her iki tür tevessül de Kur’an ve Peygamber’in sünneti tarafından meşru kabul edilmiş ibadet şekillerindendir ve bu uygulamanın meşruiyeti hem nass (Kur'an) hem de sünnetle sabittir.[57]
Müslümanlar arasında Kur’an’a ve İlahi isimlere tevessülün meşruluğu konusunda görüş birliği
Allah’ın isimleri ve sıfatlarıyla tevessül
Allah’ın isimleri (Esmaü’l Hüsna) ve sıfatlarıyla tevessül etmek, yani Allah’a yaklaşmak, dua eden kişinin Yüce Allah’a isimleri aracılığıyla yönelmesi anlamına gelir. Örneğin bir kişi şöyle der: “Allah’ım! Senden Senin isminle, ey Allah, ey Rahman (çok merhamet eden), ey Rahim (sonsuz şefkat sahibi)... bizi ateşten kurtar, ey Rabbim.”[58] İslam alimlerinin genel kanaatine göre Müslümanlar arasında bu tür tevessülün, yani Allah’ın isimleri ve sıfatları aracılığıyla O’na yönelmenin meşruluğu konusunda hiçbir görüş ayrılığı bulunmamaktadır.[59]
A'raf Suresi’nin 180. ayetinde Allah Teala, kendisine Esmaü’l Hüsna (en güzel isimler) ile dua edilmesini emretmiştir.[60] Bu ayet, Allah’ın güzel isimleriyle dua etmenin, yani O’na bu isimleri vesile kılarak yönelmenin dini bir temele dayandığını açıkça göstermektedir. Ayrıca hem Peygamber’in (s.a.a) hem de Şia İmamları’nın (a.s)[61] rivayetlerinde bu tür tevessülün meşru olduğuna dair çok sayıda delil nakledilmiştir.[62]
Cevşen-i Kebir Duası da bu konunun en dikkat çekici örneklerinden biridir. Bu dua yüz bölümden oluşur ve içinde Allah’a ait 1001 isim ve sıfat zikredilerek O’na yönelinir; bu da tevessülün en kapsamlı biçimini temsil eder.[63] Ayrıca rivayetlerde bu duanın özellikle Kadir gecelerinde okunması tavsiye edilmiştir.[64]
Kur’an’a Tevessül
Kur’an’a tevessül (yani Allah’a yaklaşmak için Kur’an’ı vesile edinmek) şu şekilde ifade edilir: Tevessülde bulunan kişi şöyle der: “Allah’ım! Senden indirilen kitabın, yani Kur’an’ın hakkı için ve onun içinde bulunan her şeyin hakkı için; zira onun içinde Senin en yüce ismin (İsm-i azam) ve en güzel isimlerin bulunmaktadır... Beni cehennem ateşinden azat ettiğin kullarının arasına dahil eyle.”[65] Bu dua örneğinde görüldüğü üzere, kişi Allah’a Kur’an’ın hürmetiyle yönelmekte ve onun içindeki ilahi isimler ile kutsal hakikatleri aracı kılmaktadır.
Bazı hadislerde – ki bunlar hem Ehl-i Sünnet hem de Şii kaynaklarında rivayet edilmiştir –,[66] Kur’an’a tevessül etmenin, yani Allah’a yakınlaşmak (takarrub) veya O’ndan bir dilekte bulunmak maksadıyla Kur’an’ı vesile edinmenin meşru (dinen caiz) olduğu bildirilmiştir.[67] Yine bazı masum imamlar’dan (a.s) nakledilen rivayetlerde, özellikle Kadir gecesi yapılan Kur’an’ı başa koyma merasimi esnasında Kur’an’ı vesile kılmanın tavsiye edildiği görülür.[68] Bu uygulama, Kur’an’ın Allah katındaki yüce konumuna işaret ettiği gibi, onun vasıtasıyla Allah’ın rahmetine sığınmanın bir tür manevi bağ kurma anlamı taşıdığına da delalet eder.
Kur’an’a tevessülün yanı sıra, salih amellerle tevessül etmek de tevessülün diğer türlerinden biri olarak kabul edilmiştir.[69] Nitekim İmam Ali’den (a.s) nakledilen bir rivayette; Allah’a iman, Peygamber’e (s.a.a) iman, Allah yolunda cihad etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekat vermek, oruç tutmak, hac ibadetini yerine getirmek, Sıla-i rahim ve sadaka vermek gibi amellerin, Allah’a yaklaşmak için en değerli vesileler olduğu ifade edilmiştir.[70]
Ayrıca, dua etme gücü ve duasının kabul olma ümidi yüksek olan bir kişiden dua talep etmek de tevessülün bir çeşidi olarak değerlendirilmiştir. Müslüman alimler, hem Kur’an’daki bazı ayetlere hem de hadis rivayetlerine dayanarak, bu tür tevessülün de meşru ve dinen uygun olduğu kanaatine varmışlardır.[71]
Kaynakça
- ↑ Subki, Şifaʾü’s sekam, 1419 h.k, s. 293.
- ↑ İbn Teymiyye, Kāʿide Celile fi’t tevessül ve’n vesile, 1422 h.k, s. 16.
- ↑ Subki, Şifaʾü’s sekam, 1419 h.k, s. 318.
- ↑ Subhani, et-Tevessül fi’n kitab ve’s sünne, 1374 h.ş, s. 18.
- ↑ Himyeri, et-Teʾammül fi hakikati’t tevessül, 1428 h.k, s. 48; Paketçi, “Tevessül”, s. 362.
- ↑ Subki, Şifaʾü’s sekam, 1419 h.k, s. 59-61.
- ↑ Maʿmuri, “Nakdu’t tevessül min kabli’s Selefiyye”, s. 367-368.
- ↑ Alizade, "Tavassul der Tahakkuk-i Tarihi", s. 368.
- ↑ Alizade, "Tavassul der Tahakkuk-i Tarihi", s. 369.
- ↑ Alizade, "Tavassul der Tahakkuk-i Tarihi", s. 369.
- ↑ Alizade, "Tavassul der Tahakkuk-i Tarihi", s. 369.
- ↑ Sem‘ani, el-Ensab, 1382 h.k, c.12, s.479.
- ↑ Bağdadi, Tarih Bağdad, 1417 h.k, c.1, s.133.
- ↑ Ka‘bi, el-İmam Musa b. el-Kazım (a.s) Sire ve Tarih, 1430 h.k, s.216.
- ↑ Humeyri, el-Teʾammul fi ḥaqiqati’t tevessül, 1428 h.k., s.16.
- ↑ Cevheri, es-Ṣıḥaḥ Tacu’n luġa ve ṣıḥaḥu’n ʿArabiyye, “vesel” maddesi.
- ↑ Cevheri, es-Ṣıḥaḥ Tacu’n luġa ve ṣıḥaḥu’n ʿArabiyye, “vesel” maddesi.
- ↑ Subki, Şifau’s sikam, 1419 h.k., s.314.
- ↑ Abdurrahman Abdu’n Mun‘im, Muʿcemu’n muṣṭalaḥat ve’n elfaẓi’n fıḳhiyye, Darü’n Fazile, s.150.
- ↑ Tabatabai, el-Mizan, 1363 h.ş., c.5, s.328; Fahru’r Razi, et-Tefsiru’n kebir, 1420 h.k., c.11, s.349.
- ↑ Subhani, Menşuru Cavid, 1390 h.ş., c.7, s.412; Nisa Suresi, 64. ayet.
- ↑ Mekarim Şirazi, ayatü’n velaye fi’n Kur’an, 1425 h.k., s.201.
- ↑ Yusuf Suresi, 97. ayet.
- ↑ Örnek olarak bkz. Semhudi, Vefau’n vefa bi-aḫbari Dari’n muṣṭafa, 1419 h.k., c.4, s.196; Tirmizi, Sünenü’t Tirmizi, 1395 h.k., c.5, s.539; Şeyh Tusi, Miṣbaḥu’n müteheccid, 1411 h.k., s.416; Seyyid b. Tavus, el-İḳbal, 1376 h.ş., s.177; Allame Meclisi, Biḥaru’n envar, 1403 h.k., c.36, s.15-21.
- ↑ Mekarim Şirazi, ayatü’n velaye fi’n Kur’an, 1425 h.k., s.203.
- ↑ Subhani, et-Tevessül, s.107.
- ↑ Buhari, el-Camiʿu’s sahih, 1422 h.k., c.2, s.26-32.
- ↑ Humeyri, el-Teʾammul fi ḥaqiqati’t tevessül, 1428 h.k., s.76.
- ↑ Subhani, et-Tevessül, s. 69.
- ↑ “Hükmü: Enbiya, evliya ve salih kimselerle tevessül edip onlardan yardım istemek”, Darü’n İfta el-Mısriyye sitesi.
- ↑ Himyeri, et-Teʾammül fi Hakikati’t Tevessül, 1428 h.k, s. 48.
- ↑ Rifai, et-Tevassül ila Hakikati’t Tevessül, 1399 h.k, s. 185.
- ↑ Rifai, et-Tevassül ila Hakikati’t Tevessül, 1399 h.k, s. 186.
- ↑ Subki, Şifaü’s sikam, 1419 h.k, s.305.
- ↑ Semhudi, Vefaü’n vefa, 1419 h.k, c.4, s.196.
- ↑ Subki, Şifaü’s sikam, s.305; Semhudi, Vefaü’n vefa, 1419 h.k, c.4, s.196.
- ↑ Buhari, Sahih-i Buhari, 1422 h.k, c.2, s.27.
- ↑ Örneğin bkz. Kummi, Tefsirü’n Kummi, 1404 h.k, c.1, s.168; Bahrani, el-Burhan fi tefsiri’n Kur’an, 1415 h.k, c.2, s.292.
- ↑ Allame Meclisi, Biharü’n envar, 1403 h.k, c.102, s.247-249.
- ↑ İbn Teymiyye, Mecmu‘atü’r resail ve’n mesail, Lecnatu’t turas el-‘Arabi, c.1, s.22-23.
- ↑ Abdülvehhab, Keşfü’ş şübuhat, 1418 h.k, s.51-52.
- ↑ Örneğin bkz. İbn Baz, et-Tevessül el-meşru ve’t Tevessül el-memnu‘, 1428 h.k, s.35-36.
- ↑ Şevkani, ed-Dürr en-nedid, Dar İbn Huzeyme, s.20.
- ↑ Kastallani, el-Mevahibü’n ledünniyye, 1425 h.k, c.3, s.606.
- ↑ Semhudi, Vefaü’n vefa, 1419 h.k, c.4, s.195.
- ↑ Semhudi, Vefaü’n vefa, 1419 h.k, c.4, s.195-196.
- ↑ Subhani, et-Tevessül..., 1374 h.ş, s.52.
- ↑ Kewseri, Mihakku’t tekavvül fi mes’eleti’t tevessül, el-Mektebetü’n Ezheriyye li’t turas, s.4.
- ↑ Kewseri, Mihakku’t tekavvül fi mes’eleti’t tevessül, el-Mektebetü’n Ezheriyye li’t turas, s.5.
- ↑ Subki, Şifaü’s Sekam, s. 293.
- ↑ Subhani, ayin-i Vehhabiyet, 1375 h.ş, s. 146.
- ↑ Rifai, et-Tevessül ila Hakikati’t Tevessül, 1399 h.k, s. 188-189.
- ↑ İbn Baz, Mecmu‘ Fetava İbn Baz, 1420 h.k, c. 5, s. 322.
- ↑ Sümhudi, Vefaü’n Vefa, 1419 h.k, c. 4, s. 193.
- ↑ Alusi, Tefsir Ruhu’n Meani, 1415 h.k, c. 6, s. 128.
- ↑ Subhani, et-Tevessül: Mefhumuhu ve Aksamuhu ve Hukmuhu fi’ş Şeriati’n İslamiyye’n Garra, 1374 h.ş, s. 82.
- ↑ “Hükmü’t Tevessüli bi’n Enbiya ve’n Evliya ve’s Salihin ve Talebi’n Mededi Minhüm”, Darü’n İfta el-Mısriyye sitesi.
- ↑ Kef‘ami, el-Misbah, 1409 h.k, s. 247; Himyeri, et-Te’ammül fi hakikati’t tevessül, 1428 h.k, s. 44.
- ↑ Subhani, et-Tevessül..., 1374 h.ş, s. 24; Himyeri, et-Te’ammül fi hakikati’t tevessül, 1428 h.k, s. 44.
- ↑ Subhani, et-Tevessül..., 1374 h.ş, s. 22; el-Elbani, et-Tevessül, Enva‘uhu ve ahkamuhu, 1421 h.k, s. 30.
- ↑ Örnek olarak bkz. Tirmizi, Sünenü’t Tirmizi, 1395 h.k, c. 5, s. 539; Şeyh Tusi, Misbahu’n müteccehid, 1411 h.k, s. 416; Seyyid b. Tavus, el-İkbal, 1376 h.ş, s. 177.
- ↑ Subhani, et-Tevessül..., 1374 h.ş, s. 22; Himyeri, et-Te’ammül fi hakikati’t tevessül, 1428 h.k, s. 44.
- ↑ Kef‘ami, el-Misbah, 1409 h.k, s. 247.
- ↑ Örnek olarak bkz. Allame Meclisi, Zadu’n me‘ad, 1423 h.k, s. 27.
- ↑ Seyyid İbn Tavus, el-İkbal, 1376 h.ş, c.1, s.346.
- ↑ Örneğin bkz. İbn Hanbel, el-Müsned, 1421 h.k, c.33, s.146; Seyyid İbn Tavus, el-İkbal, 1376 h.ş, c.1, s.346.
- ↑ Sübhani, et-Tevessül..., 1374 h.ş, s.25–26.
- ↑ Örneğin bkz. Şeyh Müfid, el-Mukni‘a, 1413 h.k, s.190.
- ↑ Örneğin bkz. Sübhani, et-Tevessül..., 1374 h.ş, s.27–32 ve 39; Humeyri, et-Te’ammul fi Hakikati’t Tevessül, 1428 h.k, s.45–48.
- ↑ Örneğin bkz. Nehcü’n Belağa, tashih: Sübhi Salih, 1374 h.ş, hutbe 110, s.163.
- ↑ Örneğin bkz. Sübhani, et-Tevessül..., 1374 h.ş, s.27–32 ve 39; Humeyri, et-Te’ammul fi Hakikati’t Tevessül, 1428 h.k, s.45–48.
- ↑ İbn Teymiyye, “el-Kaide el-Celile fi’t Tevessül ve’n Vesile” adlı eserinde tevessülü üç kısma ayırmıştır:
- Allah’a yakınlaşmayı, O’nun ve Peygamber’inin (s.a.a) itaatine vesile kılmak. Ona göre bu tevessül türü dinin aslını oluşturur ve hiçbir müslüman bunu reddetmemiştir;
- Peygamber’in (s.a.a) hayatta iken duasını, kıyamet gününde ise şefaatini vesile kılmak. O, bu tür tevessülün sahabe döneminde gerçekleştiğini kabul eder;
- Peygamber’in (s.a.a) zatıyla tevessül etmek, yani ondan doğrudan bir şey istemek. İbn Teymiyye bu tür tevessülün meşru olmadığını, hiçbir sahabinin böyle bir uygulama yapmadığını ileri sürer. (İbn Teymiyye, el-Kaide el-Celile fi’t Tevessül ve’n Vesile, 1422 h.k, s. 87-88.)
Bibliyografi
- Âlûsî, Mahmûd b. Abdullah, Rûhu’n me‘ânî fî tefsîri’n Kur’âni’n azîm ve’s seb‘i’n mesânî, Beyrut, Dâru’n kutubi’n ilmiyye, 1415 h.k.
- İbn Hanbel, Ahmed b. Muhammed, Müsned Ahmed, Kahire, Dâru’n hadîs, 1421 h.k.
- İbn Bâz, Abdülazîz, et-Tevessülü’n meşrû‘ ve’t tevessülü’n memnû‘, Riyad, y.y., 1428 h.k.
- İbn Bâz, Abdülazîz, Mecmû‘ fetâvâ İbn Bâz, Riyad, Dâru’n Kâsım li’n neşr, 1420 h.k.
- İbn Teymiyye, Ahmed b. Abdülhalîm, Kâide celîle fî’t tevessüli ve’n vesîle, y.y., Mektebetü’n Furkân, 1. baskı, 1422 h.k.
- İbn Teymiyye, Ahmed b. Abdülhalîm, Mecmû‘atü’r resâil ve’n mesâil, y.y., Lecnü’t türâsi’n Arabî, t.y.
- El-Elbânî, Muhammed Nâsırüddin, et-Tevessül, envâ‘uhû ve ahkâmuhû, Riyad, Mektebetü’n ma‘ârif, 1421 h.k.
- Bahrânî, Hâşim b. Süleyman, el-Burhân fî tefsîri’n Kur’ân, Kum, Bonyâd-ı Be‘set, 1415 h.k.
- Buhârî, Muhammed b. İsmâîl, Sahîh-i Buhârî, Dımaşk, Dâr Tûku’n necât, 1422 h.k.
- Pâketçî, Ahmed, “Tevessül”, Dâiretü’n ma‘ârif-i bozorg-i İslâmî.
- Tirmizî, Muhammed b. Îsâ, Sünen-i Tirmizî, Mısır, Şirketü Mektebe ve Matba‘a Mustafa el-Bâbî el-Halebî, 1395 h.k.
- Takiyyüddîn es-Subkî, Alî b. Abdülkâfî, Şifâu’s sekâm fî ziyâreti hayri’n enâm, tahkik: Seyyid Muhammed Rızâ Celâlî, Kum, Neşr-i Meş‘ar, 4. baskı, 1419 h.k.
- Cevherî, Ebû Nasr İsmâîl b. Hammâd, es-Sıhâh tâcü’n luğa ve sıhâhu’n Arabiyye, Beyrut, Dâru’n ilm li’n melâyîn, 4. baskı, 1407 h.k.
- «Hükmü’t tevessül bi’n enbiyâ ve’n evliyâ ve’s sâlihîn ve talebi’n mededi minhüm», Dârü’n İftâ el-Mısriyye internet sitesi, yayımlanma tarihi: 13 Mart 2018, ziyaret tarihi: 25 Ferverdin 1403 h.ş.
- Himyerî, Îsâ b. Abdullah, et-Te’ammül fî hakîkati’t tevessül, y.y., y.y., 1428 h.k.
- Rifâî, Muhammed Nasîb, et-Tevassül ilâ hakîkati’t tevessül, Beyrut, Dâr Lübnân li’t tıbâa ve’n neşr, 3. baskı, 1399 h.k.
- Sübhanî, Ca‘fer, Âyîn-i Vehhâbiyyet, Tahran, Neşr-i Meş‘ar, 1375 h.ş.
- Sübhanî, Ca‘fer, et-Tevessül: mefhûmuhû, aksamuhû ve hükmuhû fi’ş şerîati’n İslâmiyyeti’n garrâ, Kum, Neşr-i Meş‘ar, 1374 h.ş.
- Sübhanî, Ca‘fer, et-Tevessül, Beyrut, ed-Dârü’n İslâmiyye, t.y.
- Sübhanî, Ca‘fer, Menşûr-i Câvîd, Kum, Müessese-i İmam Sâdık (a.s), 1390 h.ş.
- Semhûdî, Alî b. Abdullah, Vefâü’n vefâ bi-ahbâri dâri’n Mustafâ, Beyrut, Dâru’n kutubi’n ilmiyye, 1419 h.k.
- Seyyid b. Tâvûs, Alî b. Mûsâ, el-İkbâl bi’n a‘mâli’n hasene, Kum, Defter-i Teblîğât-i İslâmî, 1. baskı, 1376 h.ş.
- Şevkânî, Muhammed b. Alî, ed-Dürrü’n nazîd fî ihlâsi kelimeti’t tevhîd, y.y., Dâr İbn Huzeyme, t.y.
- Şeyh Tûsî, Muhammed b. Hasan, Misbâhu’n müteheccid, Beyrut, Müessesetü Fıkhi’ş Şîa, 1411 h.k.
- Şeyh Müfîd, Muhammed b. Muhammed, el-Mukni‘a, Kum, Kongre-i Cihânî-yi Hezâre-i Şeyh Müfîd, 1413 h.k.
- Tabâtabâî, Seyyid Muhammed Hüseyin, el-Mîzân fî tefsîri’n Kur’ân, Kum, Neşr-i İsmâîliyân, 1363 h.ş.
- Abdülmün‘im, Mahmûd Abdurrahman, Mu‘cemü’n mustalahât ve’n elfâzi’n fıkhiyye, Kahire, Dâru’n fazîle, t.y.
- Abdülvehhâb, Muhammed, Keşfü’ş şübühât, Arabistan, Vizâretü’ş şu’ûni’n İslâmiyye ve’n evkâf ve’d da‘ve ve’n irşâd, 1. baskı, 1418 h.k.
- Allâme Meclisî, Muhammed Bâkır, Bihârü’n envâr, Beyrut, Müessesetü’n vefâ, 1403 h.k.
- Allâme Meclisî, Muhammed Bâkır, Zâdü’n me‘âd, Beyrut, Müessesetü’n a‘lâmî li’n matbû‘ât, 1423 h.k.
- Fahreddîn Râzî, Muhammed b. Ömer, et-Tefsîru’n kebîr, Beyrut, Dâr İhyâi’t türâsi’n Arabî, 1420 h.k.
- Kastallânî, Ahmed b. Muhammed, el-Mevâhibü’n ledünniyye bi’n minahi’n Muhammediyye, Beyrut, el-Mektebü’n İslâmî, 1425 h.k.
- Kummî, Alî b. İbrâhîm, Tefsîru’n Kummî, Kum, Dârü’n kitâb, 3. baskı, 1404 h.k.
- Kefa‘amî, İbrâhîm b. Alî, el-Misbâh, cennetu’n emân el-vâkıye ve cennetu’n îmân el-bâkıye, Kum, Dârü’r Rızâ, 1405 h.k.
- Kewserî, Muhammed Zâhid, Muhakku’t tekavvül fî mes’eleti’t tevessül, Kahire, el-Mektebetü’n Ezheriyye li’t türâs, t.y.
- Me‘mûrî, Alî, “Nakd-i Tevessül ez-sûy-i Selefiyye”, Dâiretü’n ma‘ârif-i bozorg-i İslâmî.
- Mekârim Şîrâzî, Nâsır, Âyâtü’n velâye fi’n Kur’ân, Kum, Medrese-i İmam Alî b. Ebî Tâlib (a.s), 1425 h.k.
- Nehcü’n belâğa, tashih: Sübhî Sâlih, Kum, Merkezü’n buhûsi’n İslâmiyye, 1374 h.ş.