Sahife-i Seccadiye’nin 45. Duası

Öncelik: c, kalite: c
linksiz
navbox'siz
yönlendirmesiz
kaynaksız
wikishia sitesinden
Yakarış
Dosya:Hürremşehr Camisi.jpg

Sahife-i Seccadiye’nin 45. duası; İmam Zeynel Abidin’e (a.s) mensup Sahife-i Seccadiye’de yer alan bu dua, 56 metinden oluşmakta ve “Ramazan Ayıyla Vedalaşma Duası” diye meşhurdur. İmam Seccad (a.s) duanın başında Allah’ın sıfatlarını açıklamakta; sonra 20 yerde 20 defa Ramazan ayına selam göndermekte ve vasfetmektedir. Duanın sonunda, dua edenlerin Allah’tan dilekleri yer almaktadır.

Duanın Öğretileri

  • Allah verdiklerine karşılık bir şey istemez ve bahşettiği şeylerden pişman olmaz.
  • Allah, kulunun mükâfatını ameli karşılığında vermez (bilakis daha fazla verir).
  • Allah, istihkakımız olmadığı halde nimet vermekte ve lütfuyla günahları bağışlamaktadır.
  • Allah bağışta bulunursa, minnetle vermez ve eğer men ederse, zulüm üzerine yapmaz.
  • Her kim hamd ederse, Allah ona mükâfat verir; hâlbuki hamd etmeyi ona ilham eden yine kendisidir.
  • Allah, kendisine itaatsizlik edene sabırla davranır ve tövbe edene kadar azabını erteler.
  • Allah, kulları için göklere doğru bir kapı açmıştır ve o “tövbe” olarak adlandırılmaktadır.
  • Kim bir iyilik yaparsa, Allah ona on katını verir ve kim kötü bir şey yaparsa, fakat onun orantısında ceza verir.
  • Ramazan ayı, en özel farzlardandır.
  • Ramazan ayı, ayların en seçkini ve tüm vakitlerden daha üstündür. Zira Allah bu ayda, Kur’an’ı nazil etmiş ve kulların imanını kemale erdirmiştir. İnsanları geceleri ihya etmeye teşvik etmiş ve kadir gecesini onda karar kılmıştır.
  • Allah, Ramazan ayı ile bizi tüm ümmetlerden üstün etmiştir.
  • “Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir tane gibidir ki her başakta yüz tane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir.” (Bakara/261) Yine buyurmuşsun ki: “Kendisi için kat kat artırması üzere Allah’a güzel bir borç verecek olan kimdir?”[1]
  • Her kim tövbe kapısı açık ve bir hidayet edici olduğu halde bundan gaflet ederse, ne gibi bahanesi olabilir?
  • Eğer Allah-u Teâlâ, gayp âleminden gönderdiği şeyleri göndermeseydi, kulların düşüncesi ona bir yol bulamazdı.
  • İmam Seccad (a.s), bu duada 20 kez Ramazan ayına selam göndermekte ve bu ayı vasfetmektedir. “Es-Selamu aleyke” Arapçada “Allah ısmarladık” anlamına da gelmektedir. Burada da kastedilen bu anlamdır[2]:
    • Selam sana, ey Allah’ın en büyük ayı ve ey Allah’ın dostlarının bayramı!
    • Selam sana, ey bizimle birlikte olan vakitlerin en değerlisi ve ey günler ve saatler içinde en iyi ay!
    • Selam sana, ey arzuların yaklaştığı ve amellerin dağıldığı ay!
    • Selam sana, ey varlığı pek değerli ve yokluğu can yakıcı dost; ayrılığı üzücü olan ümit kaynağı!
    • Selam sana ki gelişinle bizi sevindirdin ve mutlu ettin; gidişinle bizi üzdün ve canımızı yaktın.
    • Selam sana ki kalpler sende yumuşar ve günahlar azalır.
    • Selam sana ki şeytana karşı bize yardım eder ve iyilik yollarını bizim için kolaylaştırırsın.
    • Selam sana ki sende cehennem ateşinden kurtulanlar çok olur ve hürmetini gözeten saadete erişir.
    • Selam sana ki bereketinle birçok kötülük bizden uzaklaşır ve birçok hayır bize ulaşır.
    • Selam sana ve içindeki bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesine.
    • Selam sana ki dün sana pek düşkün iken, yarın özleminle yanıp tutuşacağız.
  • Allah, fıtır gününü müminler için bayram ve mutluluk günü kılmıştır.
  • Hiç kuşkusuz Allah, kapısına gelinen en kerim, kendisine güvenilen en yeterli ve ihsanı dilenilen en cömerttir.

Açıklamalar

Bu dua, şu eserlerde açıklanmıştır:

Farsça Açıklamalar

  • Hüseyin Ensariyan’ın kaleme aldığı Diyar-ı Aşikan (Âşıklar Diyarı) kitabının 7. cildinin, 471. sayfasından 496. sayfasına kadar (detaylı bir şekilde açıklanmıştır).
  • Muhammed Hasan Memduhi Kirmanşahi’nin kaleme aldığı Şuhut ve Şinaht kitabının, 3. cilt, 435. sayfası (kısaca).
  • Ayetullah Abdullah Cevadi Amuli’nin kaleme aldığı Hikmeti İbadet kitabının 166. sayfasından 180. sayfasına kadar.
  • Muhammed b. Süleyman Tunkabuni’nin yazdığı Şerh-i Sahife-i Seccadiye.

Arapça Açıklamalar

  • Seyyid Muhammed Hüseyin Fazlullah’ın yazdığı Afaku’r-Ruh kitabı.
  • Seyyid Alihan Hüseyni’nin yazdığı Riyazu’s-Salikin fi Şerh-i Sahife-i Seyyidi’s-Sacidin kitabının 6. cildinin, 93. sayfasından 197. sayfasına kadar.
  • Muhammed Cevad Muğniye’nin yazdığı Fi Zilali’s-Sahifeti’s-Seccadiye kitabının 515. sayfasından 539. sayfasına kadar.

Lügat İçerikli Açıklamalar

Duaların sözlük anlamını yazıp ve açıklayan eserler:

  • Muhammed b. Murtaza Feyzi Kaşani’nin yazdığı Talikat ale’s-Sahife-i Seccadiye.
  • Muhammed Bakır Şefii Hüseyni’nin yazdığı Hellu Lügat-i Sahife-i Seccadiye.
  • İzzettin Cezairi’nin yazdığı Şerh-i Sahife-i Seccadiye kitabı.

Arapça ve Türkçesi

Duanın Arapçası

وَ كَانَ مِنْ دُعَائِهِ عَلَيْهِ السَّلَامُ فِي وَدَاعِ شَهْرِ رَمَضَانَ

(1)اللَّهُمَّ يَا مَنْ لَا يَرْغَبُ فِي الْجَزَاءِ (2) وَ يَا مَنْ لَا يَنْدَمُ عَلَى الْعَطَاءِ (2) وَ يَا مَنْ لَا يُكَافِئُ عَبْدَهُ عَلَى السَّوَاءِ. (4) مِنَّتُكَ ابْتِدَاءٌ، وَ عَفْوُكَ تَفَضُّلٌ، وَ عُقُوبَتُكَ عَدْلٌ، وَ قَضَاؤُكَ خِيَرَةٌ (5) إِنْ أَعْطَيْتَ لَمْ تَشُبْ عَطَاءَكَ بِمَنٍّ، وَ إِنْ مَنَعْتَ لَمْ يَكُنْ مَنْعُكَ تَعَدِّياً.

(6) تَشْكُرُ مَنْ شَكَرَكَ وَ أَنْتَ أَلْهَمْتَهُ شُكْرَكَ. (7) وَ تُكَافِئُ مَنْ حَمِدَكَ وَ أَنْتَ عَلَّمْتَهُ حَمْدَكَ. (8) تَسْتُرُ عَلَى مَنْ لَوْ شِئْتَ فَضَحْتَهُ، وَ تَجُودُ عَلَى مَنْ لَوْ شِئْتَ مَنَعْتَهُ، وَ كِلَاهُمَا أَهْلٌ مِنْكَ لِلْفَضِيحَةِ وَ الْمَنْعِ غَيْرَ أَنَّكَ بَنَيْتَ أَفْعَالَكَ عَلَى التَّفَضُّلِ، وَ أَجْرَيْتَ قُدْرَتَكَ عَلَى التَّجَاوُزِ.

(9) وَ تَلَقَّيْتَ مَنْ عَصَاكَ بِالْحِلْمِ، وَ أَمْهَلْتَ مَنْ قَصَدَ لِنَفْسِهِ بِالظُّلْمِ، تَسْتَنْظِرُهُمْ بِأَنَاتِكَ إِلَى الْإِنَابَةِ، وَ تَتْرُكُ مُعَاجَلَتَهُمْ إِلَى التَّوْبَةِ لِكَيْلَا يَهْلِكَ عَلَيْكَ هَالِكُهُمْ، وَ لَا يَشْقَى بِنِعْمَتِكَ شَقِيُّهُمْ إِلَّا عَنْ طُولِ الْإِعْذَارِ إِلَيْهِ، وَ بَعْدَ تَرَادُفِ الْحُجَّةِ عَلَيْهِ، كَرَماً مِنْ عَفْوِكَ يَا كَرِيمُ، وَ عَائِدَةً مِنْ عَطْفِكَ يَا حَلِيمُ.

(10) أَنْتَ الَّذِي فَتَحْتَ لِعِبَادِكَ بَاباً إِلَى عَفْوِكَ، وَ سَمَّيْتَهُ التَّوْبَةَ، وَ جَعَلْتَ عَلَى ذَلِكَ الْبَابِ دَلِيلًا مِنْ وَحْيِكَ لِئَلَّا يَضِلُّوا عَنْهُ، فَقُلْتَ- تَبَارَكَ اسْمُكَ-: «تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَصُوحاً عَسى‏ رَبُّكُمْ أَنْ يُكَفِّرَ عَنْكُمْ سَيِّئاتِكُمْ وَ يُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهارُ

(11) يَوْمَ لا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَ الَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ، نُورُهُمْ يَسْعى‏ بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَ بِأَيْمانِهِمْ، يَقُولُونَ: رَبَّنا أَتْمِمْ لَنا نُورَنا، وَ اغْفِرْ لَنا، إِنَّكَ عَلى‏ كُلِّ شَيْ‏ءٍ قَدِيرٌ»[3]

فَمَا عُذْرُ مَنْ أَغْفَلَ دُخُولَ ذَلِكَ الْمَنْزِلِ بَعْدَ فَتْحِ الْبَابِ وَ إِقَامَةِ الدَّلِيلِ! (12) وَ أَنْتَ الَّذِي زِدْتَ فِي السَّوْمِ عَلَى نَفْسِكَ لِعِبَادِكَ، تُرِيدُ رِبْحَهُمْ فِي مُتَاجَرَتِهِمْ لَكَ، وَ فَوْزَهُمْ بِالْوِفَادَةِ عَلَيْكَ، وَ الزِّيَادَةِ مِنْكَ، فَقُلْتَ- تَبَارَكَ اسْمُكَ وَ تَعَالَيْتَ-: «مَنْ جاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ أَمْثالِها، وَ مَنْ جاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلا يُجْزى‏ إِلَّا مِثْلَها».[4]

(13) وَ قُلْتَ: «مَثَلُ الَّذِينَ يُنْفِقُونَ أَمْوالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنابِلَ فِي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍ، وَ اللَّهُ يُضاعِفُ لِمَنْ يَشاءُ»[5] وَ قُلْتَ: «مَنْ ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضاً حَسَناً فَيُضاعِفَهُ لَهُ أَضْعافاً كَثِيرَةً»[6]

وَ مَا أَنْزَلْتَ مِنْ نَظَائِرِهِنَّ فِي الْقُرْآنِ مِنْ تَضَاعِيفِ الْحَسَنَاتِ. (14) وَ أَنْتَ الَّذِي دَلَلْتَهُمْ بِقَوْلِكَ مِنْ غَيْبِكَ وَ تَرْغِيبِكَ الَّذِي فِيهِ حَظُّهُمْ عَلَى مَا لَوْ سَتَرْتَهُ عَنْهُمْ لَمْ تُدْرِكْهُ‏ أَبْصَارُهُمْ، وَ لَمْ تَعِهِ أَسْمَاعُهُمْ، وَ لَمْ تَلْحَقْهُ أَوْهَامُهُمْ، فَقُلْتَ: «فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ، وَ اشْكُرُوا لِي وَ لا تَكْفُرُونِ»(Bakara/152) وَ قُلْتَ: «لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَأَزِيدَنَّكُمْ، وَ لَئِنْ كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذابِي لَشَدِيدٌ».[7]

(15) وَ قُلْتَ: «ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ، إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ داخِرِينَ»،[8] فَسَمَّيْتَ دُعَاءَكَ عِبَادَةً، وَ تَرْكَهُ اسْتِكْبَاراً، وَ تَوَعَّدْتَ عَلَى تَرْكِهِ دُخُولَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ. (16) فَذَكَرُوكَ بِمَنِّكَ، وَ شَكَرُوكَ بِفَضْلِكَ، وَ دَعَوْكَ بِأَمْرِكَ، وَ تَصَدَّقُوا لَكَ طَلَباً لِمَزِيدِكَ، وَ فِيهَا كَانَتْ نَجَاتُهُمْ مِنْ غَضَبِكَ، وَ فَوْزُهُمْ بِرِضَاكَ.

(17) وَ لَوْ دَلَّ مَخْلُوقٌ مَخْلُوقاً مِنْ نَفْسِهِ عَلَى مِثْلِ الَّذِي دَلَلْتَ عَلَيْهِ عِبَادَكَ مِنْكَ كَانَ مَوْصُوفاً بِالْإِحْسَانِ، وَ مَنْعُوتاً بِالامْتِنَانِ، وَ مَحْمُوداً بِكُلِّ لِسَانٍ، فَلَكَ الْحَمْدُ مَا وُجِدَ فِي حَمْدِكَ مَذْهَبٌ، وَ مَا بَقِيَ لِلْحَمْدِ لَفْظٌ تُحْمَدُ بِهِ، وَ مَعْنًى يَنْصَرِفُ إِلَيْهِ. (18) يَا مَنْ تَحَمَّدَ إِلَى عِبَادِهِ بِالْإِحْسَانِ وَ الْفَضْلِ، وَ غَمَرَهُمْ بِالْمَنِّ وَ الطَّوْلِ، مَا أَفْشَى فِينَا نِعْمَتَكَ، وَ أَسْبَغَ عَلَيْنَا مِنَّتَكَ، وَ أَخَصَّنَا بِبِرِّكَ!

(19) هَدَيْتَنَا لِدِينِكَ الَّذِي اصْطَفَيْتَ، وَ مِلَّتِكَ الَّتِي ارْتَضَيْتَ، وَ سَبِيلِكَ الَّذِي سَهَّلْتَ، وَ بَصَّرْتَنَا الزُّلْفَةَ لَدَيْكَ، وَ الْوُصُولَ إِلَى كَرَامَتِكَ (20) اللَّهُمَّ وَ أَنْتَ جَعَلْتَ مِنْ صَفَايَا تِلْكَ الْوَظَائِفِ، وَ خَصَائِصِ تِلْكَ الْفُرُوضِ شَهْرَ رَمَضَانَ الَّذِي اخْتَصَصْتَهُ مِنْ سَائِرِ الشُّهُورِ، وَ تَخَيَّرْتَهُ مِنْ جَمِيعِ الْأَزْمِنَةِ وَ الدُّهُورِ، وَ آثَرْتَهُ عَلَى كُلِّ أَوْقَاتِ السَّنَةِ بِمَا أَنْزَلْتَ فِيهِ مِنَ الْقُرْآنِ وَ النُّورِ، وَ ضَاعَفْتَ فِيهِ مِنَ الْإِيمَانِ، وَ فَرَضْتَ فِيهِ مِنَ الصِّيَامِ، وَ رَغَّبْتَ فِيهِ مِنَ الْقِيَامِ، وَ أَجْلَلْتَ فِيهِ مِنْ لَيْلَةِ الْقَدْرِ الَّتِي هِيَ خَيْرٌ مِنْ أَلْفِ شَهْرٍ.

(21) ثُمَّ آثَرْتَنَا بِهِ عَلَى سَائِرِ الْأُمَمِ، وَ اصْطَفَيْتَنَا بِفَضْلِهِ دُونَ أَهْلِ الْمِلَلِ، فَصُمْنَا بِأَمْرِكَ نَهَارَهُ، وَ قُمْنَا بِعَوْنِكَ لَيْلَهُ، مُتَعَرِّضِينَ بِصِيَامِهِ وَ قِيَامِهِ لِمَا عَرَّضْتَنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِكَ، وَ تَسَبَّبْنَا إِلَيْهِ مِنْ مَثُوبَتِكَ، وَ أَنْتَ الْمَلِي‏ءُ بِمَا رُغِبَ فِيهِ إِلَيْكَ، الْجَوَادُ بِمَا سُئِلْتَ مِنْ فَضْلِكَ، الْقَرِيبُ إِلَى مَنْ حَاوَلَ قُرْبَكَ. (22) وَ قَدْ أَقَامَ فِينَا هَذَا الشَّهْرُ مُقَامَ حَمْدٍ، وَ صَحِبَنَا صُحْبَةَ مَبْرُورٍ، وَ أَرْبَحَنَا أَفْضَلَ أَرْبَاحِ الْعَالَمِينَ، ثُمَّ قَدْ فَارَقَنَا عِنْدَ تَمَامِ وَقْتِهِ، وَ انْقِطَاعِ مُدَّتِهِ، وَ وَفَاءِ عَدَدِهِ.

(23) فَنَحْنُ مُوَدِّعُوهُ وِدَاعَ مَنْ عَزَّ فِرَاقُهُ عَلَيْنَا، وَ غَمَّنَا وَ أَوْحَشَنَا انْصِرَافُهُ عَنَّا، وَ لَزِمَنَا لَهُ الذِّمَامُ الْمَحْفُوظُ، وَ الْحُرْمَةُ الْمَرْعِيَّةُ، وَ الْحَقُّ الْمَقْضِيُّ، فَنَحْنُ قَائِلُونَ: السَّلَامُ عَلَيْكَ يَا شَهْرَ اللَّهِ الْأَكْبَرَ، وَ يَا عِيدَ أَوْلِيَائِهِ. (24) السَّلَامُ عَلَيْكَ يَا أَكْرَمَ مَصْحُوبٍ مِنَ الْأَوْقَاتِ، وَ يَا خَيْرَ شَهْرٍ فِي الْأَيَّامِ وَ السَّاعَاتِ. (25) السَّلَامُ عَلَيْكَ مِنْ شَهْرٍ قَرُبَتْ فِيهِ الْآمَالُ، وَ نُشِرَتْ فِيهِ الْأَعْمَالُ. (26) السَّلَامُ عَلَيْكَ مِنْ قَرِينٍ جَلَّ قَدْرُهُ مَوْجُوداً، وَ أَفْجَعَ فَقْدُهُ مَفْقُوداً، وَ مَرْجُوٍّ آلَمَ فِرَاقُهُ.

(27) السَّلَامُ عَلَيْكَ مِنْ أَلِيفٍ آنَسَ مُقْبِلًا فَسَرَّ، وَ أَوْحَشَ مُنْقَضِياً فَمَضَّ (28) السَّلَامُ عَلَيْكَ مِنْ مُجَاوِرٍ رَقَّتْ فِيهِ الْقُلُوبُ، وَ قَلَّتْ فِيهِ الذُّنُوبُ. (29) السَّلَامُ عَلَيْكَ مِنْ نَاصِرٍ أَعَانَ عَلَى الشَّيْطَانِ، وَ صَاحِبٍ سَهَّلَ سُبُلَ الْإِحْسَانِ (30) السَّلَامُ عَلَيْكَ مَا أَكْثَرَ عُتَقَاءَ اللَّهِ فِيكَ، وَ مَا أَسْعَدَ مَنْ رَعَى حُرْمَتَكَ بِكَ! (31) السَّلَامُ عَلَيْكَ مَا كَانَ أَمْحَاكَ لِلذُّنُوبِ، وَ أَسْتَرَكَ لِأَنْوَاعِ الْعُيُوبِ!

(32) السَّلَامُ عَلَيْكَ مَا كَانَ أَطْوَلَكَ عَلَى الْمُجْرِمِينَ، وَ أَهْيَبَكَ فِي صُدُورِ الْمُؤْمِنِينَ! (33) السَّلَامُ عَلَيْكَ مِنْ شَهْرٍ لَا تُنَافِسُهُ الْأَيَّامُ. (34) السَّلَامُ عَلَيْكَ مِنْ شَهْرٍ هُوَ مِنْ كُلِّ أَمْرٍ سَلَامٌ (35) السَّلَامُ عَلَيْكَ غَيْرَ كَرِيهِ الْمُصَاحَبَةِ، وَ لَا ذَمِيمِ الْمُلَابَسَةِ (36) السَّلَامُ عَلَيْكَ كَمَا وَفَدْتَ عَلَيْنَا بِالْبَرَكَاتِ، وَ غَسَلْتَ عَنَّا دَنَسَ الْخَطِيئَاتِ (37) السَّلَامُ عَلَيْكَ غَيْرَ مُوَدَّعٍ بَرَماً وَ لَا مَتْرُوكٍ صِيَامُهُ سَأَماً.

(38) السَّلَامُ عَلَيْكَ مِنْ مَطْلُوبٍ قَبْلَ وَقْتِهِ، وَ مَحْزُونٍ عَلَيْهِ قَبْلَ فَوْتِهِ. (39) السَّلَامُ عَلَيْكَ كَمْ مِنْ سُوءٍ صُرِفَ بِكَ عَنَّا، وَ كَمْ مِنْ خَيْرٍ أُفِيضَ بِكَ عَلَيْنَا (40) السَّلَامُ عَلَيْكَ وَ عَلَى لَيْلَةِ الْقَدْرِ الَّتِي هِيَ خَيْرٌ مِنْ أَلْفِ شَهْرٍ (41) السَّلَامُ عَلَيْكَ مَا كَانَ أَحْرَصَنَا بِالْأَمْسِ عَلَيْكَ، وَ أَشَدَّ شَوْقَنَا غَداً إِلَيْكَ.

(42) السَّلَامُ عَلَيْكَ وَ عَلَى فَضْلِكَ الَّذِي حُرِمْنَاهُ، وَ عَلَى مَاضٍ مِنْ بَرَكَاتِكَ سُلِبْنَاهُ. (43) اللَّهُمَّ إِنَّا أَهْلُ هَذَا الشَّهْرِ الَّذِي شَرَّفْتَنَا بِهِ، وَ وَفَّقْتَنَا بِمَنِّكَ لَهُ حِينَ جَهِلَ الْأَشْقِيَاءُ وَقْتَهُ، وَ حُرِمُوا لِشَقَائِهِمْ فَضْلَهُ. (44) أَنْتَ وَلِيُّ مَا آثَرْتَنَا بِهِ مِنْ مَعْرِفَتِهِ، وَ هَدَيْتَنَا لَهُ مِنْ سُنَّتِهِ، وَ قَدْ تَوَلَّيْنَا بِتَوْفِيقِكَ صِيَامَهُ وَ قِيَامَهُ عَلَى تَقْصِيرٍ، وَ أَدَّيْنَا فِيهِ قَلِيلًا مِنْ كَثِيرٍ.

(45) اللَّهُمَّ فَلَكَ الْحَمْدُ إِقْرَاراً بِالْإِسَاءَةِ، وَ اعْتِرَافاً بِالْإِضَاعَةِ، وَ لَكَ مِنْ قُلُوبِنَا عَقْدُ النَّدَمِ، وَ مِنْ أَلْسِنَتِنَا صِدْقُ الِاعْتِذَارِ، فَأْجُرْنَا عَلَى مَا أَصَابَنَا فِيهِ مِنَ التَّفْرِيطِ أَجْراً نَسْتَدْرِكُ بِهِ الْفَضْلَ الْمَرْغُوبَ فِيهِ، وَ نَعْتَاضُ بِهِ مِنْ أَنْوَاعِ الذُّخْرِ الْمَحْرُوصِ عَلَيْهِ.

(46) وَ أَوْجِبْ لَنَا عُذْرَكَ عَلَى مَا قَصَّرْنَا فِيهِ مِنْ حَقِّكَ، وَ ابْلُغْ بِأَعْمَارِنَا مَا بَيْنَ أَيْدِينَا مِنْ شَهْرِ رَمَضَانَ الْمُقْبِلِ، فَإِذَا بَلَّغْتَنَاهُ فَأَعِنِّا عَلَى تَنَاوُلِ مَا أَنْتَ أَهْلُهُ مِنَ الْعِبَادَةِ، وَ أَدِّنَا إِلَى الْقِيَامِ بِمَا يَسْتَحِقُّهُ مِنَ الطَّاعَةِ، وَ أَجْرِ لَنَا مِنْ صَالِحِ الْعَمَلِ مَا يَكُونُ دَرَكاً لِحَقِّكَ فِي الشَّهْرَيْنِ مِنْ شُهُورِ الدَّهْرِ.

(47) اللَّهُمَّ وَ مَا أَلْمَمْنَا بِهِ فِي شَهْرِنَا هَذَا مِنْ لَمَمٍ أَوْ إِثْمٍ، أَوْ وَاقَعْنَا فِيهِ مِنْ ذَنْبٍ، وَ اكْتَسَبْنَا فِيهِ مِنْ خَطِيئَةٍ عَلَى تَعَمُّدٍ مِنَّا، أَوْ عَلَى نِسْيَانٍ ظَلَمْنَا فِيهِ أَنْفُسَنَا، أَوِ انْتَهَكْنَا بِهِ حُرْمَةً مِنْ غَيْرِنَا، فَصَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، وَ اسْتُرْنَا بِسِتْرِكَ، وَ اعْفُ عَنَّا بِعَفْوِكَ، وَ لَا تَنْصِبْنَا فِيهِ لِأَعْيُنِ الشَّامِتِينَ، وَ لَا تَبْسُطْ عَلَيْنَا فِيهِ أَلْسُنَ الطَّاعِنِينَ، وَ اسْتَعْمِلْنَا بِمَا يَكُونُ حِطَّةً وَ كَفَّارَةً لِمَا أَنْكَرْتَ مِنَّا فِيهِ بِرَأْفَتِكَ الَّتِي لَا تَنْفَدُ، وَ فَضْلِكَ الَّذِي لَا يَنْقُصُ.

(48) اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، وَ اجْبُرْ مُصِيبَتَنَا بِشَهْرِنَا، وَ بَارِكْ لَنَا فِي يَوْمِ عِيدِنَا وَ فِطْرِنَا، وَ اجْعَلْهُ مِنْ خَيْرِ يَوْمٍ مَرَّ عَلَيْنَا أَجْلَبِهِ لِعَفْوٍ، وَ أَمْحَاهُ لِذَنْبٍ، وَ اغْفِرْ لَنَا مَا خَفِيَ مِنْ ذُنُوبِنَا وَ مَا عَلَنَ.

(49) اللَّهُمَّ اسْلَخْنَا بِانْسِلَاخِ هَذَا الشَّهْرِ مِنْ خَطَايَانَا، وَ أَخْرِجْنَا بِخُرُوجِهِ مِنْ سَيِّئَاتِنَا، وَ اجْعَلْنَا مِنْ أَسْعَدِ أَهْلِهِ بِهِ، وَ أَجْزَلِهِمْ قِسْماً فِيهِ، وَ أَوْفَرِهِمْ حَظّاً مِنْهُ.

(50) اللَّهُمَّ وَ مَنْ رَعَى هَذَا الشَّهْرَ حَقَّ رِعَايَتِهِ، وَ حَفِظَ حُرْمَتَهُ حَقَّ حِفْظِهَا، وَ قَامَ بِحُدُودِهِ حَقَّ قِيَامِهَا، وَ اتَّقَى ذُنُوبَهُ حَقَّ تُقَاتِهَا، أَوْ تَقَرَّبَ إِلَيْكَ بِقُرْبَةٍ أَوْجَبَتْ رِضَاكَ لَهُ، وَ عَطَفَتْ رَحْمَتَكَ عَلَيْهِ، فَهَبْ لَنَا مِثْلَهُ مِنْ وُجْدِكَ، وَ أَعْطِنَا أَضْعَافَهُ مِنْ فَضْلِكَ، فَإِنَّ فَضْلَكَ لَا يَغِيضُ، وَ إِنَّ خَزَائِنَكَ لَا تَنْقُصُ بَلْ تَفِيضُ، وَ إِنَّ مَعَادِنَ إِحْسَانِكَ لَا تَفْنَى، وَ إِنَّ عَطَاءَكَ لَلْعَطَاءُ الْمُهَنَّا.

(51) اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، وَ اكْتُبْ لَنَا مِثْلَ أُجُورِ مَنْ صَامَهُ، أَوْ تَعَبَّدَ لَكَ فِيهِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ. (52) اللَّهُمَّ إِنَّا نَتُوبُ إِلَيْكَ فِي يَوْمِ فِطْرِنَا الَّذِي جَعَلْتَهُ لِلْمُؤْمِنِينَ عِيداً وَ سُرُوراً، وَ لِأَهْلِ مِلَّتِكَ مَجْمَعاً وَ مُحْتَشَداً مِنْ كُلِّ ذَنْبٍ أَذْنَبْنَاهُ، أَوْ سُوءٍ أَسْلَفْنَاهُ، أَوْ خَاطِرِ شَرٍّ أَضْمَرْنَاهُ، تَوْبَةَ مَنْ‏ لَا يَنْطَوِي عَلَى رُجُوعٍ إِلَى ذَنْبٍ، وَ لَا يَعُودُ بَعْدَهَا فِي خَطِيئَةٍ، تَوْبَةً نَصُوحاً خَلَصَتْ مِنَ الشَّكِّ وَ الِارْتِيَابِ، فَتَقَبَّلْهَا مِنَّا، وَ ارْضَ عَنَّا، وَ ثَبِّتْنَا عَلَيْهَا.

(53) اللَّهُمَّ ارْزُقْنَا خَوْفَ عِقَابِ الْوَعِيدِ، وَ شَوْقَ ثَوَابِ الْمَوْعُودِ حَتَّى نَجِدَ لَذَّةَ مَا نَدْعُوكَ بِهِ، وَ كَأْبَةَ مَا نَسْتَجِيرُكَ مِنْهُ. (54) وَ اجْعَلْنَا عِنْدَكَ مِنَ التَّوَّابِينَ الَّذِينَ أَوْجَبْتَ لَهُمْ مَحَبَّتَكَ، وَ قَبِلْتَ مِنْهُمْ مُرَاجَعَةَ طَاعَتِكَ، يَا أَعْدَلَ الْعَادِلِينَ. (55) اللَّهُمَّ تَجَاوَزْ عَنْ آبَائِنَا وَ أُمَّهَاتِنَا وَ أَهْلِ دِينِنَا جَمِيعاً مَنْ سَلَفَ مِنْهُمْ وَ مَنْ غَبَرَ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ.

(56) اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ نَبِيِّنَا وَ آلِهِ كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى مَلَائِكَتِكَ الْمُقَرَّبِينَ، وَ صَلِّ عَلَيْهِ وَ آلِهِ كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى أَنْبِيَائِكَ الْمُرْسَلِينَ، وَ صَلِّ عَلَيْهِ وَ آلِهِ كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ، وَ أَفْضَلَ مِنْ ذَلِكَ يَا رَبَّ الْعَالَمِينَ، صَلَاةً تَبْلُغُنَا بَرَكَتُهَا، وَ يَنَالُنَا نَفْعُهَا، وَ يُسْتَجَابُ لَهَا دُعَاؤُنَا، إِنَّكَ أَكْرَمُ مَنْ رُغِبَ إِلَيْهِ، وَ أَكْفَى مَنْ تُوُكِّلَ عَلَيْهِ، وَ أَعْطَى مَنْ سُئِلَ مِنْ فَضْلِهِ، وَ أَنْتَ عَلَى كُلِّ شَيْ‏ءٍ قَدِيرٌ.

Duanın Türkçe Anlamı

Ramazan Ayıyla Vedalaştığında Okuduğu Dua
“Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla

Allah’ım! Ey (nimet verdiği kimselerden) karşılık beklemeyen, ey hiçbir zaman bağışta bulunduğuna pişman olmayan ve ey kuluna ameline eşit olarak karşılık vermeyen! Nimetin başlangıçtır; affın lütuftur; cezalandırman adalettir ve öngördüğün hayırdır. Verdiğin zaman bağışını minnetle karıştırmazsın ve esirgediğin zaman esirgemen zulüm değildir. Şükredene şükrü sen ilham ettiğin halde, karşılık verirsin; hamd edene hamdi sen öğrettiğin halde, mükâfat verirsin; öylelerinin kötülüklerini örtüyorsun ki dileseydin rüsva ederdin ve öylelerine bağışta bulunuyorsun ki dileseydin mahrum bırakırdın. Çünkü her ikisi de rüsva olmayı ve mahrum bırakılmayı haketmişti. Ne var ki sen, işlerini lütuf üzere bina etmişsin; kudretini affetmekle gösterirsin; karşı geleni hilimle karşılarsın; kendine zulümle kasdedene süre tanırsın; sana dönmeleri için onlara mühlet verirsin; onları hemen cezalandırmayıp, tövbe fırsatı tanırsın ki helak olanlarının sana karşı bir kanıtları olmasın ve bedbaht olanları ancak defalarca mazur görülüp, aleyhlerinde birçok kanıt biriktikten sonra bedbaht olsunlar. Tüm bunlar affından ve kereminden kaynaklanmakta; şefkatinden ileri gelmektedir. Ey Kerîm, ey Halîm!

Sen, (öyle şefkatli) bir mâbudsun ki affına ulaşmaları için kullarına tövbe adında bir kapı açmışsın; şaşmasınlar diye o kapıya vahyinden bir delil dikmişsin. Kutludur ismin, buyurmuşsun ki: “İçten bir tövbeyle Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz, sizin kötülüklerinizi örter ve sizi (ağaçlarının) altından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamber’i ve onunla birlikte inananları utandırmaz; nurları, önlerinden ve sağlarından gider; derler ki: Rabbimiz, nurumuzu bizim için tamamla ve bizi bağışla. Hiç kuşkusuz sen, her şeye kadirsin.” (Tahrim/8)

Şimdi, sen bu kapıyı açmış ve delilini de önüne dikmiş olduğun halde, o ağırlanma mahalline (cennete) girmekten gaflet edenin mazereti olabilir mi?!

Sen öyle (cömert) bir mâbudsun ki kullarından alacağın şeyin kıymetini artırarak, onu paha biçilmez kılarsın. Çünkü kullarının seninle ticarette kâr etmelerini ve sana gelerek fazlasıyla kazanıp, kurtuluşa ermelerini istiyorsun. İsmin kutlu ve yücedir; buyurmuşsun ki: “Kim iyilik getirirse, ona, onun on katı vardır; kim de kötülük getirirse, ancak onun misliyle cezalandırılır.” (En’am/160) Yine buyurmuşsun ki: “Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir tane gibidir ki her başakta yüz tane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir.” (Bakara/261) Yine buyurmuşsun ki: “Kendisi için kat kat artırması üzere Allah’a güzel bir borç verecek olan kimdir?” (Bakara/245)

Ve iyilikleri kat kat artıracağına ilişkin Kur’an’da indirdiğin diğer ayetler...

Sen o yüce mâbudsun ki kullarına gayb âleminden öyle gerçekler bildirmiş ve onları öyle şeylere özendirmişsin ki eğer bildirmeseydin, gözleriyle onları görmez; kulaklarıyla onları duyup kavrayamaz ve düşünceleriyle onlara ulaşamazlardı. Buyurmuşsun ki: “Beni anın, sizi anayım; bana şükredin ve sakın bana nankörlük etmeyin.” (Bakara/152) Yine buyurmuşsun ki: “Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artırırım ve eğer nankörlük edecek olursanız, hiç kuşkusuz azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim/7) Yine buyurmuşsun ki: “Beni çağırın, size icabet edeyim. Hiç kuşku yok büyüklük taslayıp, bana ibadet etmekten kaçınanlar, aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.” (Mü’min/60)

Böylece seni çağırmayı (duayı) ibadet, terkini de büyüklük taslamak olarak adlandırmış ve terki için aşağılanarak cehenneme girmeyi vaad etmişsin.

Böyle olunca onlar da nimetinle seni andılar; ihsanınla sana şükrettiler; emrinle seni çağırdılar; kat kat fazlasını almak üzere senin için sadaka verdiler ki gazabından kurtulup, hoşnutluğunu kazansınlar.

Senin kullarına yaptığını, bir yaratık diğer bir yaratığa yapmış olsaydı, iyilik vasfını alır, minnettarlıkla anılır ve mümkün olan her dille övülürdü. O halde hamdine doğru giden bir yol, hamdini ifade edecek bir kelime ve hamdinle ilgili bir anlam var oldukça, hamd sana özgüdür.

Ey kullarına ihsan ve lütufta bulunarak onların övgüsünü kazanan; onları nimet ve bağışına boğan; bize olan nimetlerin ne kadar yaygın ve ne kadar boldur; özel lütufların ne kadar çoktur! seçtiğin dine, hoşnut olduğun İslam’a ve kolaylaştırdığın yola bizi hidayet ettin; katındaki yakınlığa ve indindeki saygınlığa ulaşmada gözlerimizi açtın.

Allah’ım! Sen, o görevlerin seçkinlerinden, o farzların özellerinden birini ramazan ayı kıldın. Bir nur olan Kur’an’ı o ayda indirerek, o ayda imanı (imanın gerektirdiği amelleri) kat kat artırarak, o ayda (geceleri ibadete) kalkmayı teşvik ederek ve içindeki bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesini ululayarak, onu diğer aylardan ayırdın; tüm zamanlar ve asırların içinden onu seçtin ve onu yılın diğer vakitlerinden üstün kıldın. Sonra da onun vasıtasıyla bizi diğer ümmetlerden üstün kıldın; onun fazileti için öteki dinlerin mensuplarını değil, bizi seçtin. Biz de belki oruç tutup ibadete kalkmakla rahmetin halimize şamil olur ve bu vesileyle sevabını kazanırız diye, emrinle gündüzünde oruç tuttuk ve yardımınla gecesinde ibadete kalktık. Çünkü sen, katından umulanla dolusun; fazlından istenilen hususunda cömertsin ve sana yaklaşmak isteyene pek yakınsın.

Bu ay, gerçekten de beğenimizi kazanarak aramızda kaldı; bizimle iyilikle birliktelik yaptı ve bize âlemlerin en üstün kazancını kazandırdı. Sonra da vakti dolunca, süresi bitince, sayısı tamamlanınca bizden ayrılıp gitti. Şimdi biz, ayrılığı bize çok zor olan, bırakıp gitmesi bizi üzüp ürküten, ahdini bozmamamız, saygısını gözetmemiz, hakkını ödememiz gereken biri gibi, onunla vedalaşıyoruz. Ve diyoruz ki:

Selam sana, ey Allah’ın en büyük ayı ve ey Allah’ın dostlarının bayramı!

Selam sana, ey bizimle birlikte olan vakitlerin en değerlisi ve ey günler ve saatler içinde en iyi ay!

Selam sana, ey arzuların yaklaştığı ve amellerin dağıldığı ay!

Selam sana, ey varlığı pek değerli, yokluğu can yakıcı dost ve ayrılığı üzücü olan ümit kaynağı!

Selam sana ki gelişinle bizi sevindirdin, mutlu ettin ve gidişinle bizi üzdün, canımızı yaktın.

Selam sana ki kalpler sende yumuşar ve günahlar azalır.

Selam sana ki şeytana karşı bize yardım eder ve iyilik yollarını bizim için kolaylaştırırsın.

Selam sana ki cehennem ateşinden kurtulanlar sende çok olur ve hürmetini gözeten saadete erişir.

Selam sana ki günahları silmekte ve ayıpları örtmekte üstüne yok.

Selam sana ki suçlulara çok uzundun ve inananların gönlünde pek heybetliydin.

Selam sana ki günler seninle rekabet edemez.

Selam sana ki her yönden esenlik olan bir aysın.

Selam sana ki birlikteliğin bıkkınlık getirmez ve muaşeretin kınanmaz.

Selam sana ki bize bereket getirdin ve bizden günahların kirini yıkayıp, giderdin.

Selam sana ki seninle vedalaşmamız bıkkınlıktan ve orucunu terketmemiz yorgunluktan değildir.

Selam sana ki vaktinden önce aranırsın ve kaybetmeden önce üzüntün yaşanır.

Selam sana ki bereketinle birçok kötülük bizden uzaklaşır ve birçok hayır bize ulaşır.

Selam sana ve içindeki bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesine.

Selam sana ki dün sana pek düşkün iken, yarın özleminle yanıp tutuşacağız.

Selam sana ve artık mahrum kaldığımız faziletine; elimizden alınan geçmişteki bereketlerine.

Allah’ım! Biz, bu ayla şereflendirdiğin; bedbahtların, onun vaktini bilmeyip bedbahtlıkları yüzünden faziletinden mahrum kaldığı bir zamanda lütfunla ondaki ibadetlere muvaffak ettiğin, bu ayın ehli kullarınız. Onunla tanışmak için bizim seçilmemizin, ondaki ibadetlere hidayet edilmemizin velisi sensin. Hakkını ödeyemedikse de onda tuttuğumuz orucu, kıldığımız namazı, az da olsa yaptığımız iyilikleri senin yardımına borçluyuz.

Allah’ım! O halde kötülüğümüzü ikrar ve ihmalkârlığımızı itiraf etmekle birlikte, iyi işlerimizin övgüsü sana aittir. İçten gelen bir pişmanlık ve gerçeği ifade eden bir mazeret bildirmekle, o ayda kaybettiğimiz faziletleri bizim için telafi etmeni katından diliyoruz. Allah’ım! O ayda senin hakkını ödeyemediğimiz için bizi mazur gör ve ömrümüzü önümüzdeki gelecek ramazana ulaştır. Ulaştırdıktan sonra da layık olduğun kulluğu sunmakta, o ayın hakettiği itaati yerine getirmekte bize yardım et ve bizi zamanın aylarından bu iki ayda (bu ve gelecek ramazanda) hakkını ödeyebilecek iyi işlere muvaffak eyle.

Allah’ım! Muhammed ve âline salat eyle ve bu ayda işlediğimiz küçük ve büyük suçları, içine düştüğümüz günahları, bilerek veya unutkanlıkla kendimize yaptığımız zulümleri ya da başkalarına ettiğimiz hakaretleri bize bağışla; örtünü kaldırarak, bizi rüsva etme; bu ayda düşmanlarımızı halimize sevindirme; kınayanların dilini üzerimize uzun etme; tükenmeyen şefkatin ve eksikliği olmayan lütfunla bu ayda bizden yadırgadığın şeylere keffaret olacak ve onları bağışlatacak amellere bizi muvaffak et.

Allah’ım! Muhammed ve âline salat eyle ve bu ayın gitmesiyle başımıza gelen musibeti telafi et; bayram ve iftar günümüzü bizim için mübarek eyle ve bu günü, geçirdiğimiz en hayırlı, affını en çok çekici ve günahı en iyi silici gün kıl.

Allah’ım! Bu ayın sıyrılmasıyla bizi de günahlarımızdan sıyır; onun çıkmasıyla bizi de kötülüklerimizden çıkar. Bizi onunla en çok mutlu olanlardan, onda payı en bol olanlardan ve ondan en fazla nasip alanlardan kıl.

Allah’ım! Kim bu aya hakkıyla riayet ettiyse, hürmetini hakkıyla koruduysa, gerektiği gibi hükümlerini yerine getirdiyse, layık olduğu gibi günahlardan sakındıysa, hoşnutluğunu kazanacak ve rahmetini cezbedecek bir amelle sana yaklaştıysa, kudretinle aynısını bize de nasip et; fazlınla onun kat kat fazlasını bize ver. Çünkü senin fazlın eksiksizdir; hazinelerin kesinlikle azalmaz; ihsanının kaynakları asla kurumaz; bağışın minnetsiz ve tertemiz bağıştır.

Allah’ım! Muhammed ve âline salat eyle ve bize, kıyamet gününe kadar onu oruç tutanların, onda sana ibadet edenlerin tümüne vereceğin sevap kadar sevap yaz.

Allah’ım! Müminler için bayram ve sevinç günü, İslam ümmeti için toplanma ve bir araya gelme günü kıldığın bu iftar günümüzde işlediğimiz tüm günahlardan, geçmişteki tüm kötü işlerimizden, gönlümüzden geçen tüm kötü düşüncelerden, tekrar günaha dönme düşüncesi olmayan, bir daha hata yapmamaya azmeden biri olarak, şüpheden arınmış ve halis bir tövbeyle tövbe edip, sana yöneliyoruz. Bu tövbeyi bizden kabul buyur; bizden razı ol ve bizi bu hal üzere sabit kıl.

Allah’ım! İçimizde cehennem azabına karşı öyle bir korku ve cennet sevabına karşı öyle bir özlem meydana getir ki tüm varlığımızla ibadetin tadını ve günahın üzüntüsünü duyalım. Katında bizi, sevgini kazanan, itaate dönüşlerini kabul buyurduğun tövbe edenlerden kıl, ey adillerin adili!

Allah’ım! Babalarımızı, annelerimizi ve şimdiye kadar gelip geçen ve kıyamete kadar gelecek olan tüm dindaşlarımızı bağışla.

Allah’ım! Mukarreb meleklerine salat ettiğin gibi, peygamberimiz Muhammed ve âline salat eyle. Mürsel peygamberlere salat ettiğin gibi, ona ve âline salat eyle. Salih kullarına salat ettiğin gibi, ona ve âline salat eyle. Onların hepsine ettiğin salattan üstün bir salatla ona ve âline salat eyle. Öyle bir salat ki bereketi bizi kuşatsın, faydası bize ulaşsın ve sayesinde duamız kabul olsun. Hiç kuşkusuz sen, kapısına gelinen en kerim, kendisine güvenilen en yeterli ve ihsanı dilenilen en cömert zatsın ve sen her şeye kadirsin.

|}

Kaynakça

  1. Bakara, 261.
  2. Muhsin Kıraati, Dershayi ez Kur'an.
  3. Tahrim, 8.
  4. (En’am/160)
  5. (Bakara/261)
  6. (Bakara/245)
  7. (İbrahim/7)
  8. (Mü’min/60)

Bibliyografi

  • Ensariyan, Hüseyin, Diyar-ı Aşikan, Tefsir-i Cami-i Sahife-i Seccadiye, ikinci baskı, Tahran, Peyam-ı Azadi baskısı, 1373 h.ş.
  • Cezairi, İzzettin, Şerh-i Sahife-i Seccadiye, Beyrut, Daru’t-Taarif lil-Matbuaat, 1402 h.k.
  • Hüseyni Medeni, Seyyid Alihan, Riyazu’s-Salikin fi Şerh-i Sahife-i Seyyidi’s-Sacidin, Kum, Müessese en-Neşri İslami, 1409 h.k.
  • Heleci, Muhammed Taki, Esrar-ı Hamuşan, Kum, Pertov-u Horşit yayınları, 1383 h.ş.
  • Şefii Hüseyni, Muhammed Bakır, Hellu Lügat-i Sahife-i Seccadiye, Meşhed, Tasua, 1420 h.k.
  • Fazlullah, Seyyid Muhammed Hüseyin, Afaku’r-Ruh, c. 2, Beyrut, Daru’l Malik, 1420 h.k.
  • Fehri, Seyyid Ahmed, Şerh ve Tercüme-i Sahife-i Seccadiye, Tahran, Usve yayınları.
  • Feyzi Kaşani, Muhammed b. Murtaza, Talikat ale’s-Sahife-i Seccadiye, Tahran, Müessese el-Buhus ve’t-Tahkikati’s-Sikafiyet, 1407 h.k.
  • Muğniye, Muhammed Cevad, Fi Zilali’s-Sahife-i Seccadiye, dördüncü baskı, Kum, Daru’l Kitab-ı İslami, 1428 h.k.
  • Memduhi Kirmanşahi, Hasan, Şuhut ve Şinaht, Tercüme ve Şerh-i Sahife-i Saccadiye, Ayetullah Cevadi Amuli’nin mukaddimesi ile, ikinci baskı, Kum, Bostan-ı Kitap, 1385 h.ş.

Dış Bağlantılar