Mead

Öncelik: aa, kalite: c
linksiz
kategorisiz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
(Dirilme sayfasından yönlendirildi)

Mead (Arapça: المعاد), İslam dini usullerine göre insanın ölümden sonra kıyamet günü'nde yeniden döndürülmesi ve geri dönülecek yer anlamındadır. Bu esasa göre tüm insanlar kıyamet günü yeniden diriltilecek, yaptıkları ameller ilahî makamda tartılacak, iyilik ve kötülükleri karşılığında ya cezalandırılarak ve azaba uğrayacaklar veya mükâfatlandırılarak cennetle ödüllendirileceklerdir. İslam dininde Mead, oldukça önemli bir konudur. Kur’an-ı Kerim’in yaklaşık üçte biri mead ve onunla ilgili konuları içermektedir. Bu ilkeye inanç, Müslümanların davranışlarında çok büyük rol oynamakta, kişinin iyiliğe ve salih amellere yönelmesine, kötülük ve günahlardan kaçınmasına neden olmaktadır.

Mead, birkaç şekilde betimlenebilir. Ruhani mead, cismani mead ve ruhani-cismani mead. Mead’a yönelik en önemli itiraz meadın akli tahakkukunun imkânı (Mead’ın akıl açısından tahakkuku mümkün müdür?) ve vukuunun imkânıyla ilgilidir (Mead’ın akıl açısından gerçekleşmesi mümkün müdür?). Bu konudaki kuşkular; “âkil-me'kul” (yiyen ve yenilen) şüphesi, iade-i madum şüphesi (yok olanın iadesi) ve Allah’ın ilim ve kudretiyle ilgili şüphelerdir. Kur’an-ı Kerim, meadın mümkün olduğunu ispat etmek için birkaç benzer (dünyada bazı insanların dirilmesi, bazı hayvanların dünyada dirilmesi, toprağın ve bitkilerin ölümden sonra dirilmeleri gibi) örneklere işaret etmiştir. Mead’ın akli olarak mümkün olduğunu ispat etmek için de birkaç akli delil (hikmet, adalet ve rahmet delilleri gibi) ortaya koymuştur.

Cismani Mead, İbn-i Sina ve Meşşai Felsefe açısından ispat edilememektedir. Ancak masumlardan (a.s) nakledilen rivayetlerden dolayı, ona inanmak, zorunludur. Molla Sadra, Misali cisimle Cismani Mead teorisini açıklayarak, cismani mead konusunda felsefe ve dini metinler arasında bir barışıklık meydana getirmiştir.

Etimoloji

“Mead” sözlükte geri dönmek ve mütekellimlerin teriminde ise, insanın ölümden sonra hayata geri dönmesi anlamındadır. Buna göre insan yaşama yeniden geri dönecek ve kıyamet günü amelleri tartılacaktır. İyiler sevapları karşılığında ebedi cennete ve kötüler ise, yaptıkları günahlar karşılığında cehennem azabına duçar olacaklardır.[1]

Mead İnancının Önemi

Mead’a inanç, iki yönden insan yaşamında etkilidir.

  • Bireysel Yaşamda: Yaşamsal aktivite motivasyonu, ihtiyaçlar ve isteklerin temini ve sonuçta sonsuz olan ve acılarla karışık olmayan saadet, mutluluk ve kemale ulaşmak. Ancak bunlar eylem metodu ve kişinin yaşamındaki amaçlarının teşhisine bağlıdır. Bunlara ulaşmak için yaşamın nihai amacını tanımak, işlerin seçimi ve aktivitesi yönünden temel bir role sahiptir. Yaşamı yalnızca dünya yaşamı ile sınırlı bilenler, tüm çabalarını maddi tatları elde etmek ve dünyevi nimetlerden daha çok yararlanmak için harcarlar. Buna karşın hakikatini maddi çıkarlardan daha ötesinde görenler ve ölümü yaşamın sonu olarak bilmeyenler, çalışma ve tüm eylemlerini sonsuz saadet ve kemale ulaşmak için bir araç olarak kullanır ve yaşam programını ebedi yaşamından daha çok yararlanma endeksli olarak tasarlar ve yürürlüğe koyar.
  • Sosyal Yaşamda: İnsanın yaşama bakışı ve diğer dünyaya inancının etkisi, bireylerin birbirlerinin sosyal ve davranışsal yaşamında da etkin bir role sahiptir. Uhrevi hayat ve mükâfatlara ve ebedi azaba inanç, başkalarının haklarına saygı ve ihtiyaç sahiplerine karşı fedakârlık ve özveriye neden olmaktadır. Böyle inançlarla diri olan toplumlarda, yasaların icra edilmesi ve adilce yasaların düzenlenmesine neden olduğu gibi, başkalarına zulüm ve tecavüz, baskı ve zorbalık da azalır. Doğal olarak bu inanç evrensel olup herkesi kapsarsa, uluslararası sorunlar da gözle görülür bir şekilde azalacaktır.

Mead inancı olmaksızın tevhit inancı bile gerekli tam ve geniş bir eser bırakamaz. Çünkü mead’ın olmadığı tevhit, insan üzerinde gerekli ve tam bir etkiye sahip olmayacaktır. Bundan dolayı mead’a fazlasıyla önem verilmiş ve semavi dinlerin üzerinde ısrarla durduğu konulardan biri olmuştur. Özellikle İslam dini ve Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) bu ilkenin gönüllere nüfuz etmesi için çok çaba sarf etmiştir.[2]

Mead’ın Ruh Konusuna Olan Bağlılığı

Ölümden sonra yaşam ve Mead’ın doğru bir şekilde idrak edilmesi, ruhun niteliği ve bedenle olan ilişkisini bilmeye bağlıdır. Bu bakış açısına göre ruh, bedenden ayrı ve onun özelliklerindendir. Bu yaklaşıma göre ruh hakkında birkaç noktayı kabul etmek ve üzerinde durmak gerekir:

  • Ruhun varlığını kabul etmek;
  • Ruhun bedenin arızlarından değil, cevheri bir şey olduğunu kabul etmek;
  • Ruhun bedenden ayrı bir varlık olduğunu ve beden çürüdükten sonra, onun baki kalacağını kabul etmek;
  • İnsanın ruh ve bedenle olan bileşeninin bir bileşeni yok olunca diğer bileşeninin de yok olacağı bir bileşen gibi olmadığını kabul etmek; bilakis ruh, insanın asıl bölümüdür ve o baki kaldığı sürece insanın insanlığı ve kişinin kişiliği de baki kalacaktır.

Bundan dolayı vücuttaki hücrelerin değişimi insandaki birlik ve bütünlüğe bir zarar vermemektedir. Çünkü insan hakikatinin vahdet ve birliğinin ölçüsü, ruhun vahdet ve birliğidir. Dolayısıyla ölüm esnasında, ölüm meleği tarafından kabzedilmektedir. Oysa bu insanın bedeni, ölümden sonra zamanla çürümekte ve yok olmaktadır.[3]

Kur’an-ı Kerim bu hakikate işaret ederek, mead’ı inkâr edenlerin söylediği “insan bedeninin bileşenleri çürüdükten sonra nasıl yeni bir hayata sahip olabilir?” sözüne karşılık şöyle buyurmaktadır: “De ki: Size vekil olan (bu konuda görevlendirilen) ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.” (Secde, 11)

Mead Hakkında Farklı Teoriler

Şia İnançları
Teoloji
TevhidZati TevhidSıfati TevhidEfali Tevhidİbadette Tevhid
FüruuTevessülŞefaatTeberrük
Adalet (İlahi Fiiler)
Hüsn ve KubhBedaEmru'n Beyne'l Emreyn
Nübüvvet
Peygamberlerin İsmetiİslam Peygamberinin HatemiyetiGaybet İlmiMucizeKur’an’ın Tahrif Olmadığı
İmamet
İnançlarİmam'ın Tayin Edilmesinin Gerekliliğiİmamların İsmetiTekvini Velayetİmamların Gayb İlmiGaybet (Küçük Gaybet, Büyük Gaybet), İntizar, ZuhurRic'at
İmamlar
Mead
BerzahCismani MeadHaşirSıratAmel DefteriMizan
Belirgin Konular
EhlibeytOn Dört MasumTakiyeMerceiyyet
  • Mead’ın İnkârı: eski mütekellimler maddelerin ve şeylerin tamamen yok olduklarını düşünmekte ve ölen insanın da tam anlamıyla yok olduğuna inanmaktaydılar. Dolayısıyla dinlerin bahsettiği mead’tan maksat “iade-i madum” (yok olanın iadesi)’dir. Dolayısıyla ya mead’ın imkânsız olduğunu ya da iade-i madum'un mümkün olduğunu söylemek zorundayız.[4]
  • Mead’ın İspatı: Bu görüşü kabul edenler, mead’dan maksadın ne olduğuna bakmaktadırlar. Mead’ın farklı suretleri:
  1. Mutlak Ruhani Mead: Cismani ve fiziksel mead akli sorunlarından dolayı ispat edilmek bir yana, kabul dahi edilemeyeceğini ileri süren Meşşai İslam filozofları, mead’ı şu şekilde tanımlamaktadırlar: ‘İnsan ruhunun, insan cisminin geri dönmeden geri dönmesidir.’ İnsan cismi ölümden sonra yoktur; ortadan kaybolacak, toprağa dönüşecek ve yalnızca ruh baki kalacaktır. Elbette Meşşai felsefenin en büyük filozofu olan İbn-i Sina’ya göre akli açıdan cisim ve bedenin kıyamet günü geri dönmesinin kanıtlanabilir bir yanı yoktur. Ancak Hz. Fahri Kâinat Efendimiz (s.a.a) bundan haber verdiği için bizim için bir delil ve hüccettir ve dolayısıyla ona inanmak gerekir.[5]
  2. Mutlak Cismani ve Fiziksel Mead: bu yaklaşıma göre, insan hakikatinin tamamını insan vücudu teşkil etmektedir ve ölümden sonra çürüyecektir. Kıyamet günü, çürümüş bu beden ve vücut Allah’ın mutlak ve ilim ve kudreti ile onarılacak ve geri döndürülecektir. Bu görüşe göre ruhun geri dönüşü yoktur.[6]
  3. Cismani ve Ruhani Mead: Bu görüş yukarıdaki iki uç görüşün bütünleşmiş halidir. Bu görüşü savunanlar, teorilerini birkaç şekilde tasvir etmişlerdir:
a) Ruhun Dünyevi Maddi Bedene Geri Dönüşü: Mütekellimler Kur’an ayetleri ve hadislerin zahirine binaen, kıyamet günü bu dünyevi beden ya da ona benzeyen başka bir bedenin ruhla birlikte diriltileceğinin görüşündedir.[7]
b) Ruhun Misali Bedenle Bütünlüğü: Molla Sadra iki noktayla karşı karşıya kalmıştı. Bir yandan ayet ve hadislerin zahiri, açıkça insan cisminin geri döneceğinden bahsetmekte ve öte yandan “âkil-me'kul” (yiyen ve yenilen) şüphesi gibi şüpheler ve bu maddi ve cismi unsurla cismani mead’ın kabul edilmesini yanlış bulmakta ve akla aykırı bilmekteydi. Bundan dolayı, misali cisim mead’ı teorisini ortaya koymuş ve bu iki görüşü birleştirmiştir. Bu görüşe göre, insan nefsi (ruh) bu maddi bedenden ayrıldıktan sonra, tüm yönlerden dünyevi bedene benzerliği olan berzah ve kıyamet âlemine uygun misali bir beden icat edecektir. Bu beden, dünyevi bedenin bir benzeridir, ancak aynısı değildir. Maddi hususiyetleri olmasına rağmen maddi değildir.[8]
c) Vücudun Mücerret (Soyut) Ruha Dönüşü Teorisi: Hikmet-i Mütealiye Felsefesinden bazı filozoflar, Molla Sadra’nın inancına aykırı olarak konuyu şu şekilde açıklamışlardır: Beden kıyamet günü nefis tarafından oluşturulmayacaktır. Bilakis nefis (ruh) bedenden ayrıldıktan sonra dünyevi beden, aynı şekilde hareket ve tekâmül seyrini sürdürecektir. Bu cevheri hareket, nefse yeniden ulaşma ve ahiret yurdunda yeniden onunla birleşmeye kadar gidecek liyakate sahiptir. Dolayısıyla Mead’da, dünyevi bedene doğru giden bu nefis (ruh) değildir. Bilakis bu beden nefse (ruha) doğru yükselerek hareket etmekte ve yeniden onunla birleşecektir.[9]

Mead’ın İspatı

Mead’ı kanıtlamak için iki delil kategorisini ileri sürmemiz mümkündür. Birinci kategori, başka bir âlemin varlığının zorunluluğunu kanıtlamakta ve diğeri ise, ayet ve hadislerin yardımı ve benzer konuların açıklaması ile mead’ın mümkün olduğunu ortaya koymaktadır.

Mead’ın Zorunlu Olduğuna Dair Deliller

  • Fıtrat Delili

Bu delil birkaç aşamadan oluşmakta ve insanlarda bulunan genel fıtri eğilim, mead’ın ispat edilmesi için kullanılmaktadır.

— Her insanın ölümsüzlük ve kalıcı olma eğilimi vardır;

Allah Teâlâ insanda bulunan hiçbir eğilimi boşuna yaratmamıştır. Zira Allah Teâlâ hikmet sahibidir ve hikmet sahibi boş ve anlamsız iş yapmaz;

— Öte yandan bu dünyanın kalıcılığı ve ebedîliği yoktur;

Dolayısıyla insandaki bu kalıcılık eğilimi ebedi ve sonsuz başka bir dünya ile karşılanmalıdır.[10]

  • Hikmet Delili

— Dünya ve insanlar, Allah’ın mahlûklarıdır;

— Allah’ın yaratması, diğer işlerinde olduğu gibi amaçsız ve boş değildir;

— Allah Teâlâ, dünyayı kullarına en çok hayır ve kemal kazandıracak bir şekilde yaratmıştır;

— İçinde bulunduğumuz maddi dünya, şer ve hayırdan oluşmakta ve birbiri ile uyumsuz ve çatışma halindedirler;

— İnsan, kalıcı ve ebedi olma kabiliyeti olan bir ruha sahiptir ve dolayısıyla sonsuz kemale ulaşabilir;

— İnsan yaşamı eğer bu dünya ile sınırlı olursa, Allah’ın insan ve dünyayı yaratmadaki amacı sağlanmış olmayacaktır. Bu durumda kesin olarak şu soru sorulacaktır ki ‘neden Allah yaratmakta ve yok etmektedir?’

Dolayısıyla Allah’ın hikmetinin kesin olduğunu dikkate alarak söylememiz gerekir ki Allah’ın hikmet ve yaratmadaki amacının sağlanması ve temin edilmesi için kesinlikle bu dünyanın ardında başka bir dünyanın da olması gerekmektedir. Bilhassa bu dünyada çekilen büyük sıkıntıları göz önünde bulunduracak olursak, eğer bu dünyadaki gibi acı ve sıkıntılarla iç içe bu dünyanın aksine benzeri dünyaların devamı niteliğinde dünyaların bu şekildeki sonsuza kadar devam etmesi halinde bile, bu dünyalar Allah’ın hikmeti ile çelişecek ve bu amaç gerçekleşmeyecektir.[11]-[12] Kur’an-ı Kerim aşağıdaki ayette bu delile güzel bir şekilde işaret etmiştir:

“Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık. Onları sadece gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar. Şüphesiz (hakkı bâtıldan ayıran) hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı gündür.” (Duhan, 38-40)

  • Rahmet Delili

— Allah, rahîmdir;

— Allah’ın rahmeti tüm varlıkları kapsamaktadır;

— İlahî rahmetin tüm kulları kapsaması, her mevcudun istidat ve kabiliyetlerinin uygulama ve pratiğe geçmesini ve erinleşmesini gerektirmektedir. Dolayısıyla bu nimetten mahrum kalmamasını gerekli kılmaktadır;

— İnsan, bu dünyada ihtiyari ve seçime dayalı işlerin vasıtasıyla kemale ulaşmakta ve manevi nimetlerden yararlanma kabiliyetine ermektedir;

— Bu dünya, maddi kısıtlama ve sınırlamalardan dolayı, insan, seçme yetkisiyle yaptığı eylemlerinden kaynaklı kemallerinin sonuçlarından yararlanma potansiyeline sahip değildir;

Dolayısıyla her insanın yaptığı şeylerin karşılığını alması için başka bir âlem ve dünyaya ihtiyaç duyulmaktadır.[13] En’am suresinde Allah Teâlâ buna güzel bir şekilde değinmiştir:

“(Onlara) Göklerde ve yerde olanlar kimindir? diye sor. «Allah'ındır» de. O, merhamet etmeyi kendi zatına farz kıldı. Sizi, varlığında şüphe olmayan kıyamet gününde elbette toplayacaktır. Kendilerini ziyana sokanlar var ya, işte onlar inanmazlar.” (En’am, 12)

  • Adalet Delili

— Allah’ın sıfatlarından biri de adalet sıfatıdır;

— İnsan bu dünyada iyi ve kötü işleri seçme ve yapma konusunda özgürdür;

— Bazı insanlar kendi özgürlüklerini olumlu olarak kullanmış ve ömürlerinin tamamını Allah’a ibadetle ve kullara hizmet etme yönünde harcamıştır. Buna karşın bazıları ise, ziyankârlık yaparak dünyada heveslerinin peşi sıra gitmiş ve en kötü zulümlere ve en çirkin günahlara dalmışlardır;

— Kullar konusunda, adalet, herkesin yaptıklarının karşılığını tam olarak görmesini gerektirir. Salihler mükâfat görmeli ve ödüllendirilmeli; suçlu ve günahkârlar ise, cezalandırılmalıdır;

— Bu dünya, insanın yaptıklarının karşılığını tam olarak almasına elverişli ve yeterli değildir. Nitekim insanların birçoğu yaptıklarının karşılığı olan mükâfat ve cezalandırmaya uğramamışlardır;

Dolayısıyla bu dünya kulların sınanma ve teklif yurdu olduğundan, insanların yaptıklarının karşılığına ceza ve mükâfat olarak ulaşmasını sağlayacak başka bir dünyaya ihtiyaç vardır. Bu şekilde her bir birey yaptıklarının karşılığına ulaşacak ve Allah’ın adaleti sağlanmış olacaktır.[14] Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’in birkaç ayeti kerimesinde iyilerle kötülerin bir ve eşit olmadığını belirtmiş ve onlara farklı davranacağını ifade etmiştir:

“Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar! Allah, gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez.” (Casiye, 21 -22)

Mead’ın Mümkün Oluşunun Delili

Kur’an-ı Kerim’e iman edenler, varlıkların şekil değişikliğine uğradıktan ve ölümlerinden sonra dirilme örnekleriyle Mead’ın mümkün ve olabilirliğine itminan etmekte ve Allah’ın bunu gerçekleştirme kudretine sahip olduğuna inanmaktadırlar. Kur’an-ı Kerim’in bazı ölülerin dirilmesine değindiği örnekler şunlardan ibarettir:

  • Ashab-ı Kehf: Kur’an-ı Kerim, müşriklerin zulümlerinden korunmaları ve imanlarını hıfzetmeleri için bir grubun şehir dışına sığındıklarından bahsetmektedir. Bu grup dinlenmek için biraz istirahat etmeye karar verir ve uyurlar. Ancak uyandıklarında aradan 309 yıl geçmiştir. Allah-u Teâlâ, bu grubun diriltilmesinin hikmetini ve insanların bu olaydan haberdar olmalarını insanların kıyametin vukuunun gerçekleşmesine itminan etmeleri ve bilmeleri için bildirmiştir:

“Böylece (insanları) onlardan haberdar ettik ki, Allah'ın vaadinin hak olduğunu, kıyametin şüphe götürmez olduğunu bilsinler.” (Kehf, 21)

  • Ölülerin Hz. İsa (a.s) Eliyle Diriltilmesi: Kur’an-ı Kerim’in ayetleri, açıkça Hz. İsa’nın (a.s) ruhu bedeninden çıkmış ve ölmüş insanları Allah’ın izni ile dirilttiğini açıklamaktadır:

“Yine Allah'ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir; ölüleri diriltirim.” (Al-i İmran, 49)

  • Bitkilerin Canlanıp Yeşermesi: Kuruduktan sonra bitkilerin yeşerip büyümesi ile insanın ölümden sonra dirilmesin çok büyük bir benzerliği vardır. Kur’an-ı Kerim bitkilerin yeniden yeşermesini ölülerin yeniden dirilmesine bir örnek saymaktadır:

“Şimdi Allah'ın rahmetinin eserlerine bak; ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltmektedir? Şüphesiz O, ölüleri de gerçekten diriltecektir. O, her şeye güç yetirendir.” (Rum, 50)

Kuşların yeniden diriltilmesi ve Hz. Uzeyr’in yeniden dirilmesi gibi konular da Kur’an-ı Kerim’de yeni bir hayatın örneklerini teşkil etmektedir.

Kur’an’da Mead

Kur’an’ın Mead’a Verdiği Önem

Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinin üçte birinden çoğu sonsuz yaşam hakkındadır. Bu ayetleri yedi kategoriye ayırmamız mümkündür:

  • Ahirete iman etmeyi zorunlu bilen ayetler[15];
  • Mead’ı inkâr etmenin kötü ve dehşet verici sonuçlarını ortaya koyan ayetler[16];
  • Cennetin sonsuz nimetlerine işaret eden ayetler[17];
  • Cehennemin sonsuz ve ebedi azaplarına işaret eden ayetler[18];
  • İyi ve kötü amellerin sonuçlarınınkıyametteki ilişkisini açıklayan ayetler;
  • Dirilişin mümkün olduğunu ve zaruretini ortaya koyan ve açıklamada bulunan ayetler;
  • Mead’ı inkâr edenlerin ileri sürdükleri şüphe ve sorulara cevap veren ayetler;
  • Suç ve sapmaların menşeini unutanlar veya kıyamet ve hesap gününü inkâr edenler hakkındaki ayetler.[19]

Kur’an-ı Kerim’in ayetlerine dikkat edilecek olursa, peygamberlerin konuşmalarının önemli bir bölümünün, tartışma ve münakaşalarının büyük bir kısmının mead’la ilgili konularda olduğu görülecektir. Hatta onların mead’ın ispatı için yaptıkları çabanın tevhidin ispatı için gösterdikleri çabadan daha çok olduğunu söylemek mümkündür.

Bunun nedeni, insanların bu ilkeyi kabul etmede daha çok güçlük çıkarmalarından ötürüdür.

Mead’ın İnkâr Nedeni

Kur’an-ı Kerim açısından, insanların Mead ilkesini kabul etmelerindeki güçlüğün illet ve kökeni hakkında birkaç noktaya değinilmektedir:

  • Birinci faktör, her gaybi (gizli) ve maddi olmayan (his ve sezgi dışı) şeylerin inkârında yatmaktadır. Maddi ve hissel bakış açısıyla maddi olmayan (madde ötesi, gaybi, ruhsal) şeyler inkâr edilmektedir.
  • İkinci faktör, psikolojik güdülemeden kaynaklanmaktadır. O da insanın rahatlığa, başıboşluğa ve sorumsuzluğa olan eğiliminden kaynaklanmaktadır. Zira kıyamet gününe ve amellerin hesaba çekileceğine inanç, insanın sorumluluk taşıması için güçlü bir destek, davranışlarında kısıtlama, zulüm, tecavüz, fesat, bozgunculuk... vb. günahlardan sakınmasına neden olur. Ancak buna karşın onun inkâr edilmesi ile heveslerinin peşinde koşmanın, şehvet ve tutkularını tatmin etmenin yolu açılır. Kur’an-ı Kerim bu konu hakkında şöyle buyurmaktadır:

“İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanır? Evet, bizim, onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter. Fakat insan önündekini (kıyameti) yalanlamak (başıboşluk) ister.” (Kıyamet, 3-5)

  • Üçüncü faktör ise, Mead konusunda ileri sürülen bazı düşünsel bahisler ve ayrıca kuruntu ve belirsizliklerden kaynaklıdır.

Mead Hakkında İleri Sürülen Kuşkulara Cevap

  • “Âkil-Me'kul” (Yiyen Ve Yenilen) Şüphesi

Cismani mead için ileri sürülen en eski şüphelerden biri şudur: Eğer bir insan başka bir insanın yiyeceği olursa, me’kul’un azaları (yenilen insanın organları) Mead gününde ya akilin (yiyenin) bedeninde ya da me’kulun (yenilenin) bedeninde geri gelecektir. Her ne şekilde düşünülecek olursa olsun, onlardan birinin bedeni kıyamet günü tam ve eksiksiz haşredilmeyecektir. Meşşai Felsefe bu şüphe üzerine, akli açıdan cismani meadın ispat edilmesinin mümkün olmadığını ileri sürmüştür. Ancak mütekellimler ortaya atılan bu şüphenin cevabı için farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Mütekellimlerin çoğu, vücudun temel organları ile temel olmayan organlarının ayrıştırılması ile ve vücudun temel organlarının hiçbir surette başka bir varlığın vücuduna geçemeyeceğini savunarak bu soruya cevap vermişlerdir. Misali vücut teorisi ile bu şüpheyle karşılaşmayan Molla Sadra (r.a), cismani mead’ı başka bir yolla açıklamıştır.[20]

  • İade-İ Madum (Yok Olanın İadesi) Şüphesi

Mead konusunda ileri sürülen kuşkulardan biri de şudur: İnsan öldüğü zaman ruhu ondan ayrılır ve bedeni çürüyerek yok olur. Oysa eğer mead gerçekleşecek olursa, Allah’ın madum (yok olmuş) bir varlığı yeniden yaratması gerekir. Öte yandan felsefi açıdan iade-i madum (yok olanın iadesi) imkânsızdır. Dolayısıyla Mead da imkânsız olur.[21] Ancak Kur’an-ı Kerim de Allah Azimuşşan bu soruya şöyle cevap vermektedir: İnsan ölümle yok ve madum olmamaktadır. Bilakis ölüm meleği, insanın canını alarak Allah’a doğru götürür. Dolayısıyla Mead, madum olmuş bir şeyin iadesi ve yeniden geri döndürülmesi değildir. Bilakis mevcut olan ruhun geri dönüşüdür. Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır: “«Toprağın içinde kaybolduğumuz zaman, gerçekten (o vakit) biz mi yeniden yaratılacağız?» derler. Doğrusu onlar Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler. De ki: Size vekil kılınan (bu konuda görevlendirilen) ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.” (Secde, 10-11)

  • Allah’ın İlim ve Kudretinden Sual ve Bedenin Kabiliyetsizliği

Ortaya atılan kuşkulardan biri de şudur: Her şey, yapılması ve meydana getirilmesi için bir faile ve o işi yapana ihtiyacı vardır. O işin gerçekleşmesi için de o şeyin kabiliyeti, yeteneği ve yatkınlığının olması gerekir. Mead da aynı özelliğe sahiptir. Eğer Mead tahakkuk bulmak isterse, bir yandan birisinin (Allah’ın) bu işi yapmak için güce ve yeterli ilme sahip olması gerekir ki her bir ruhu tam olarak titiz bir şekilde kendisine ait vücuda geri döndürebilsin. Öte yandan vücudun da geri dönmeye kabiliyet ve yatkınlığının olması gerekir. Oysa yaşam ve hayatın oluşması, yavaş yavaş ortaya çıkan bir takım sebep ve koşullara bağlıdır. Örneğin sperm rahime yerleşmeli ve onun gelişmesi için uygun bir ortam oluşmalı ve yavaş yavaş cenin olgunlaşmaya ve insan şekline bürünmeye başlamalıdır. Ancak çürümüş ve parçalanmış bir beden, artık yaşama kabiliyet ve yeteneğine sahip değildir.[22]

Kur’an-ı Kerim bu şüpheye birkaç şekilde cevap vermiştir: Bazen mead’ı yeryüzünün yeniden canlanmasına benzetmiş ve bazen insanların ilk yaratılışıyla mukayese ederek kendi kudretini hatırlatmıştır. Dolayısıyla bedenleri çürümüş ve toprağa dönüşmüş insanlar, yeniden diriltilecek, ayaklanacak ve kıyamet için hazırlanacaklardır:

“Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan), sonra uzuvları (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından (uzuvları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye kadar rahîmlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz). İçinizden kimi vefat eder; yine içinizden kimi de ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür; ta ki bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin. Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten (veya çiftten) iç açıcı bitkiler verir.” (Hac, 5)

Çürümüş ve parçalanmış bir bedenin yeniden dirilme kabiliyeti hakkında ise şöyle demek gerekir ki dünyada görülen bu kural ve düzenler, âlemdeki tek mümkün düzen değildir. Bu dünyada tecrübe ve deneyimle bilinmekte olan illet ve sebepler, münhasır ve bunlarla sınırlı illet ve sebepler değildir. Kur’an-ı Kerim’in de bazılarına değindiği gibi bu dünyada bazı hayvan ve insanların yeniden dirilmesi gibi olağanüstü olaylara bunun için örnek verilebilir.[23] Allah’ın ilmi konusunda ise, Allah’ın sonsuz ilmine işaret ederek şöyle buyurmaktadır: “Firavun “Öyle ise, önceki milletlerin hali ne olacak?” dedi. Musa “Onlar hakkındaki bilgi, Rabbimin yanında bir kitapta bulunur. Rabbim, ne yanılır ne de unutur” dedi. (Taha, 51-52)

Ayrıca Bakınız

Kaynakça

  1. Hatemi, c. 1, s. 204.
  2. Misbah Yezdi, s. 339, 341.
  3. Misbah Yezdi, s. 350, 357.
  4. Fahri Razi, c. 2, s. 39.
  5. İbn-i Sina, s. 423; Fahri Razi, c. 2, s. 55.
  6. Bkz. Hoşsohbet, s. 38.
  7. Hilli, Bab-ı Hadi Aşere, s. 207; Fahri Razi, c. 2, s. 55.
  8. Molla Sadra, Esfar-ı Erbaa, c. 9, s. 189, 200.
  9. Kediver, c. 2, s. 93.
  10. Feyzi Kaşani, c. 2, s. 827; Humeyni, s. 186.
  11. Misbah Yezdi, s. 364, 365; Saidi Mehr, c. 2, s. 274.
  12. Bkz. Hilli, Keşfu’l Murad, s. 258.
  13. Rabbani Gulpeygani, c. 2, s. 190.
  14. Misbah Yezdi, s. 366; Muhammed Rızai, c. 1, s. 187.
  15. Örneğin: Bakara, 4; Neml, 3.
  16. Örneğin: İsra, 10; Furkan, 11; Sebe, 8; Muminun, 74.
  17. Örneğin: Rahman, 46’dan sonuna kadar; Vakıa, 15-38; Dehr, 11-21.
  18. Örneğin: Hakke, 20-27; Mülk, 6-11; Vakıa, 42-56.
  19. Sad, 26; Secde, 140.
  20. Molla Sadra, Esfar-ı Erbaa, c. 9, s. 190, 191; Hüseyni Tahrani, c. 6, s. 85, 117.
  21. Ra’d, 5.
  22. Misbah Yezdi, s. 380.
  23. Misbah Yezdi, s. 380.

Bibliyografi

  • Kuran-ı Kerim.
  • İbn-i Sina, Hüseyin b. Ali, eş-Şifa (ilahiyat), Kum, Ayetullah Necefi Mer’aşi kütüphanesi, 1404 h.k.
  • Hüseyni Tahrani, Seyyid Muhammed Hüseyin, Mead Şinasi, Meşhed, Nur-u Melakut Kur’an, 1423 h.k.
  • Hilli, Hasan b. Yusuf, el-Babu’l Hadi Aşere maa Şerihu’l Nafi Yevme’l Haşr ve Miftahu’l Bab, şerh ve tavzih: Fazıl Mikdat ve Ebu’l Feth b. Mahdum, Tahran, Müessese-i Mutaalat-ı İslami, 1365 h.ş.
  • Hilli, Hasan b. Yusuf, Keşfu’l Murad fi Şerh-i Tecridi’l İ’tikad, Kum, Müessese-i İmam Sadık, 1382 h.ş, ikinci baskı.
  • Hatemi, Ferheng-i ilm-i Kelam, Tahran, Neşr-i Saba, 1370 h.ş.
  • Humeyni, Seyyid Ruhullah, Şerh-i Çehel Hadis, Müessese-i Tanzim ve Neşr-i Asar-ı İmam Humeyni, 1378 h.ş.
  • Hoşsohbet, Murtaza, Mead-ı Cismani ez Manzar-ı Allame Tabatabai ba Tekit ber Tefsir-i el-Mizan, Mecelle-i Marifet-i Kelami, sayı: 12, s. 35- 56.
  • Rabbani Gulpaygani, Ali, Akaid-u İstidlali, İntişarat-ı Nesaih, 1380 h.ş.
  • Said-i Mehr, Muhammed, Amuzeş-i Kelam-ı İslami, kitab Taha, 1385 h.ş.
  • Razi, Fahrettin, el-Erbain fi Usulu’d-Din, Kahire, Mektebetu’l Kulliyatu’l Ezheriyye, m. 1986.
  • Feyzi Kaşani, İlmu’l Yakin fi Usulu’d-Din, Tahkik: Muhsin Bidarfer, Kum, Neşr-i Bidar, 1418 h.k.
  • Kediver, Muhsin, Mecmua-i Musennifat-ı Hekim Müessis Ağa Ali Müderris-i Tahrani, Tahran, Müessese-i İttilaat, 1378 h.ş.
  • Muhammed Rızai, Muhammed ve Subhani, Cafer, Endişe-i İslami, Defter-i Neşr-i Maarif, 1385 h.ş.
  • Misbah Yezdi, Muhammed Taki, Amuzeş-i Akaid, Tahran, Şirket-i Çap ve Neşr-i Beynelmileli, 1377 h.ş.
  • Molla Sadra, Sadrettin Muhammed, el-Hikmetu’l Mutaaliye fi’l-Esfari’l Erbeati’l Akliye, Beyrut, Daru İhya’et-Turas, üçüncü baskı, m. 1981.
  • Molla Sadra, Sadrettin Muhammed, eş-Şevahidu’r-Rebeviyye fi’l-Menahici’s-Sulukiye, tashih ve talik: Seyyid Celalettin Aştiyani, Meşhed, el-Merkezu’l Camii lin-Neşr, ikinci baskı, 1360 h.ş.