İçeriğe atla

Taslak:Tevil

wikishia sitesinden

Tevil veya Te’vil (Arapça: التأويل), Kur’an ilimleri alanında, ayetlerin içsel ve gizli anlamlarına ulaşmayı ve bu anlamları akıl yürüterek keşfetmeyi ifade eden bir terimdir. Kur’an araştırmacılarının belirttiğine göre, Kur’an’ın tevili hem akıl temelli deliller hem de nakil temelli deliller açısından, Allah’a uyumsuz ve birbirine zıt niteliklerin isnat edilmesini engellemek için zorunlu bir uygulama olarak görülmektedir.

Seyyid Muhammed Hüseyin Tebatebayi, tevilin hem muhkem hem de müteşabih tüm ayetlerde gerekli olduğunu savunurken, müfessirlerden bazıları—örneğin Şeyh Tusi ve Seyyid Muhammed Bakır Sadr—yalnızca müteşabih ayetlerin tevile elverişli olduğunu belirtir. Rivayet edildiğine göre, tevil kavramı Kur’an’ın nüzulü döneminden itibaren dikkate alınmış; Hariciler Kur’an’ı tevil etmeye başlayan ilk grup olmuş, ardından Mutezile, Eşariler ve Sufiler bu yaklaşımı sürdürmüş, daha sonra da Gulat, Batıniler ve filozoflar aynı yöntemi takip etmişlerdir. Tebatebayi’ye göre, müteşabih ayetlerle ilgili yanlış teviller, sapkın ve hatalı yorum eğilimlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Bazı müfessirler tevili tefsir ile eş anlamlı saymış olsa da, çeşitli kaynaklarda tevil; ayetlerin gizli, derin ve ihtimal dahilindeki anlamlarını ortaya çıkarmak şeklinde tanımlanır. Buna karşılık tefsir, lafzın dış yüzeyde görünen anlamını açıklama süreci olarak sunulur. Tebatebayi de bu ayrımı kabul ederek tevili zihinsel, istidlali ve akli bir süreç; tefsiri ise uygulamaya ve beyana dayalı bir faaliyet olarak değerlendirir. Araştırmacılar tevili ikiye ayırır: sahih tevil ve bozuk tevil. Bozuk tevil, güvenilir bir delile dayanmayan veya kelimenin taşıma kapasitesiyle uyumlu olmayan yorumları kapsar; buna karşılık sahih tevil, geçerli ve tutarlı bir delile dayanan yorumdur.

Müslüman alimler, sahih tevil için bazı ölçütler ortaya koymuşlardır. Bu ölçütler arasında dinin zahiri hükümleriyle uyumlu olmak ve Kur’an ayetleriyle çelişmemek gibi temel ilkeler yer alır.

Kavramın Anlamı ve Önemi

Tevil sözcüğü Arapçada «أ - و - ل» kökünden türemiştir[1] ve bir sözün ya da ifadenin gizli, içsel ve gerçek maksadını anlamak ve açıklamak şeklinde tanımlanır.[2]

Allame Tebatebayi (ö. 1360 h.ş) Kur’an ilimleri çerçevesinde tevili, Kur’an’ın derin hakikatlerini ilmi dikkat, analitik akıl yürütme ve ince istidlal yöntemiyle ortaya çıkarma süreci olarak görür.[3] Seyyid Muhammed Bakır Hakim (ö. 1382 h.ş) ise tevili, kelamın lafızlarını değil; ifade ettiği anlamı açıklamak olarak değerlendirir ve bu yönüyle onu tefsir kavramından ayırır.[4] İbn Esir ise muhaddis olan ehl-i sünnet alimlerinden biri olarak tevili, zahirde görünen anlamı—geçerli bir delil bulunduğu takdirde—başka bir anlama döndürmek şeklinde açıklamış ve delilsiz biçimde lafzın zahirinden uzaklaşmanın doğru olmadığını özellikle vurgulamıştır.[5]

Seyyid Haydar Amoli, sekizinci yüzyıl h.k döneminin önemli bir Şii arifidir ve Kur’an’ın tevilini, hem akli hem de nakli ölçülere göre zorunlu görür.[6] Ona göre yalnızca lafzın dış yüzeyine bağlı kalmak, Allah hakkında birbirine aykırı ve uluhiyet makamıyla bağdaşmayan niteliklerin isnat edilmesine yol açabilir; bu nedenle Kur’an’ın tevili, ilahi zatı bu tür sıfatlardan tenzih etmek için zorunludur.[7] Allame Tebatebayi tevili, kelimelerin zahiri ifadelerini aşan ve gerçeklik alanına dair olgusal boyutlarla ilişkili bir süreç olarak kabul eder ve bunun hem muhkem hem de müteşabih tüm ayetleri kapsadığını belirtir. Birçok müfessir de Kur’an’ın tamamının bir tevil boyutu taşıdığı konusunda ortak görüştedir.[8] Bununla birlikte bazıları—örneğin Şeyh Tusi (ö. 460 h.k)[9] ile Seyyid Muhammed Bakır Sadr (ö. 1359 h.ş)[10]—tevili sadece müteşabih ayetlere mahsus görür ve muhkem ayetlerin tevil edilemeyeceğini ileri sürerler.

Konumu ve Tarihsel Arka Planı

Tevil kavramı ile bu kökten türeyen diğer ilgili kelimeler, Kur’an’ın farklı bölümlerinde toplam on yedi kez geçmekte olup, bu kullanımlar on beş ayrı ayete ve yedi farklı sureye dağılmıştır; bu geçişlerden üçü[11] özellikle Kur’an’ın tevil yönüne ve bu kavramın metin içindeki işlevine doğrudan temas etmektedir.[12]

Muhammed Hadi Maʿrifet (ö. 1385 h.ş), Kur’an’daki tevil kelimesinin üç temel anlam çerçevesinde kullanıldığını belirtir: birincisi, Kur’an’da yer alan müteşabih ve çok-katmanlı ifadelerin yorumlanması ve açıklanmasıdır; ikincisi, rüya tabirine işaret eden anlamdır; üçüncüsü ise olayların nihai sonucu, gerçekleşecek olan akıbet ve tüm işlerin geri döneceği son merhaleyi kasteder.[13] Müfessirlerin bir bölümü, tevil konusunu eserlerinin mukaddimelerinde geniş biçimde ele almış,[14] bir bölümü ise ilgili ayetleri açıklarken, bilhassa Al-i İmran suresi’nin yedinci ayetinde bu meseleye ayrıntılı biçimde değinmiştir.[15] Kur’an araştırmacılarının açıklamalarına göre “tevil” kelimesi bazı rivayetlerde “tefsir” ile aynı anlamda[16] kullanılırken, kimi rivayetlerde ise tefsirin karşısında yer alan ve ondan farklı bir yaklaşımı ifade eden bir kavram olarak geçmektedir.[17] Bunun yanı sıra başka rivayetlerde tevilin, “tenzil” kavramının zıddında yer aldığı ve metnin indirilmiş zahir boyutuna karşılık, derin ve sonuç odaklı anlam alanını temsil ettiği belirtilmiştir.[18]

Tarihsel anlatımlara göre Hariciler Kur’an’ın nasslarını tevile yönelen ilk topluluk olarak tanınmıştır; onların ardından Mutezile, Eşariler ve Sufiler[19] bu yöntemi kendi düşünsel sistemlerinde genişleterek sürdürmüşlerdir. Daha sonra Gulat, Batıniler ve filozoflar tevil anlayışını kendi doktrinleri doğrultusunda daha kapsamlı biçimde devam ettirmiş, böylece tevil farklı ekollerde çeşitli yorum metotlarına kaynaklık etmiştir.[20] Allame Tebatebayi ise müteşabih ayetlere yönelik yanlış tevillerin, tarih boyunca birçok hatalı düşünce akımının, çeşitli sapma eğilimlerinin ve yanlış yönelimli yorum yöntemlerinin ortaya çıkmasında başlıca etken olduğunu özellikle vurgulamaktadır.[21]

Tevil ile Tefsir Arasındaki Fark

Her ne kadar Şeyh Tusi (385–460 h.k) ile Fahreddin Razi (ö. 544 h.k) tevili, tefsirle tamamen aynı şey olarak görmüş ve iki kavramı birbirinin eşdeğeri kabul etmiş olsalar da,[22] et-Tahkik fi Kelimati’l Kur’an el-Kerim adlı eserin müellifi, tefsiri bir kelimenin ya da ifadenin açık, dışarıdan görülebilen ve zahirde sezilebilen anlamını açıklamak; tevili ise aynı kelimenin zahirinde yer almayan, daha derin, saklı ve nihai maksada işaret eden anlamı belirlemek olarak tanımlar. Bu görüşe göre tevil, yüzeyde görünmeyen anlam katmanlarını ortaya çıkarmak için daha derin bir kavrayış ve ilmi bir çaba gerektirir.[23] Allame Tebatebayi ise tefsiri, genellikle tek ve belirlenmiş bir anlam taşıyan bir kelime veya cümlenin kesin ve sabit yorumunu açıklamak; tevili ise, bir kelimenin birden fazla muhtemel anlamı arasından, dayandığı delillere göre en uygun olanı tercih etmek şeklinde açıklar. Bu nedenle tevil, her zaman kesinlik bildiren bir sonuca ulaşmaz ve çoğu zaman gerekçelendirilmiş bir tercih olarak değerlendirilir.[24]

Muhammed Hadi Maʿrifet gibi Kur’an ilimleri araştırmacılarına göre tefsir, anlamı kapalı veya kapalılığa müsait ifadelerin açıklığa kavuşturulmasıdır; buna karşılık tevil, bir kelimenin görünürde sezilmeyen, fakat metnin bütünlüğü, bağlamın işaretleri ve özel deliller ışığında ortaya çıkan gerçek ve derin anlamının keşfedilmesidir.[25] Ebü’l Fütuh Razi, altıncı hicri yüzyılda yaşamış Şii müfessirlerden biri olarak, muhkem ayetlerin anlamını açıklama işine “tefsir”, buna karşılık müteşabih ayetlerin anlamını farklı ihtimaller, yorum yolları ve delillendirilmiş yönler üzerinden izah etmeye ise “tevil” dendiğini ifade eder.[26] Ayrıca Şafii alimi Süyuti, dokuzuncu ve onuncu hicri yüzyılın önemli isimlerinden biri olarak, el-İtkan adlı eserinde bazı alimlerin tefsiri, ayetlerin anlamını rivayet yoluyla anlamak; tevili ise aynı anlamı derin düşünme, tedebbür ve akli muhakeme yoluyla kavramak şeklinde iki ayrı bilgi yolu olarak değerlendirdiklerini aktarır.[27]

Tevilin Türleri ve Ayrıntılı Tasnifi

Araştırmacılar, tevil kavramını daha kapsamlı bir değerlendirme yapabilmek amacıyla çeşitli kısımlara ayırmış ve özellikle “doğru (sahih) tevil” ile “yanlış (fasit) tevil” şeklinde iki ana kategori üzerinde durmuşlardır.[28] Bu tasnife göre fasit tevil, doğruluğunu destekleyen muteber ve güvenilir bir delilin bulunmadığı,[29] yahut lafzın yapısal ve anlam kapasitesinin böyle bir tevil taşımaya elverişli olmadığı durumlarda ortaya çıkan yorum biçimidir.[30] Buna karşılık sahih tevil, sağlam bir delile dayanan ve klasik usul alimlerince meşru kabul edilen tevildir; nitekim bu sahih tevil türü de kendi içinde iki farklı alt başlık altında incelenmektedir:[31]

  1. Tevil-i karib (yakın tevil): Bu tür tevil, muhatabın zihnine daha kolay ve hızlı bir şekilde hitap eden, alışılmış dil ve kullanım düzeniyle uyumlu olan yorumdur; çok kuvvetli bir delil aramaksızın, daha hafif bir gerekçe ile kabul edilebilir.[32] Örneğin “وَاسْئَلِ القَرْیَةَ” ifadesinin “واسئل أهل القریة” şeklinde anlaşılması,[33] yani “köyün kendisinden” değil, “o köyün halkından” soru sormanın kastedildiği açıklaması, yakın tevilin tipik bir örneği olarak aktarılmıştır.
  2. Tevil-i baʿid (uzak tevil): Bu tür yorum ise dinleyenin veya okuyanın zihninde ilk bakışta kabul görmeyen; kabul edilebilmesi için daha güçlü, ikna edici ve açık bir delil gerektiren tevildir.[34] Kaynaklarda, Hanefi fakihlerinin yemin bozma kefaretinin uygulanışına dair getirdikleri yorumun bu uzak tevil türüne örnek teşkil ettiği belirtilir. Bu fakihler, Maide suresi 89. ayetini açıklarken, on fakirin bir günde doyurulması hükmünü katı biçimde literal bir zorunluluk olarak görmemiş; bunun yerine aynı miktar yiyeceğin bir fakire on gün boyunca verilmesinin de hükmün maksadına uygun olduğunu savunmuşlardır. Onlara göre ayetin asıl gayesi, muhtaç olan kişilerin ihtiyaçlarının giderilmesidir; bu ihtiyaç ister on kişiye bir günde verilen yiyecekle, ister bir kişiye on gün boyunca sunulan gıdayla karşılanmış olsun, sonuç itibarıyla hükmün temel maksadı yerine gelmektedir.[35]

Tevil İçin Ölçütler ve Belirleyici Kriterler

Müslüman alimler, doğru ve güvenilir bir tevile ulaşabilmek için birtakım ölçütler ve esaslar belirlemişlerdir. Bu ölçütler, tevilin hem dini metinlerin ruhuyla uyumlu kalmasını hem de akli ve nakli delillerle desteklenmesini amaçlayan kapsamlı ilkeler şeklinde açıklanmıştır. Bu çerçevede öne çıkan ana başlıklar şöyledir:

1. Dini Zahire Aykırı Olmama: Cevadi Amuli (d. 1312 h.ş), Şii bir müfessir ve fakih olarak, tevilin kabul edilebilir olmasının üç temel şartı bulunduğunu ifade eder: Ya rivayetler tarafından desteklenmeli, ya Kur’an’ın başka bir ayeti tarafından doğrulanmalı, yahut sağlam akli incelemeler ve mantıki nüktelerle uyum göstermelidir. Buna ek olarak, yapılan teviller dinin zahiri hükümlerine ve sağlam akli delillere aykırı düşmemelidir; aksi halde tevil, ilmi ve dini açıdan geçerliliğini tamamen yitirir.[36]

2. Akla Aykırı Olmama: Şeyh Tusi’ye göre, tevil süreci mutlaka güvenilir akli ve şer‘i delillere dayanmalıdır. Bu delillerin ya geniş kabul gören bir icma tarafından desteklenmesi ya da tevatür derecesine ulaşmış sağlam bir nakle dayanması gerekir. Bu bağlamda Haber-i vahid şeklindeki tekil bir rivayet, kendi başına tevil için yeterli bir temel sayılmaz. Ayrıca yapılan tevillerin hem Kur’an’ın bütünlüğüne hem de sahih sünnete uygunluk göstermesi gerektiği vurgulanır.[37][38]

3. Kur’an Ayetleriyle Çelişmeme: Kur’an araştırmacısı Muhammed Kazım Şakir’e göre bir tevilden söz edilebilmesi için, önce o yorumun Kur’an’ın kendi bütünlüğü içinde bir dayanağının bulunması, ardından da Kur’an’ın diğer ayetleriyle herhangi bir çatışma arz etmemesi gerekir. Bu doğrultuda, Peygamber Ekrem (s.a.a) ve İmamlar’ın (a.s) hadislerinin ilmi konumunu ve değerini koruyarak, öncelikli yorum yöntemi olarak Kur’an’ın Kur’an ile tefsiri yönteminden yararlanılmalıdır.[39]

4. Tefsire Aykırı Olmama: Sadruddin Şirazi (ö. 1050 h.k), tevilin kabul edilebilir olabilmesi için onun mutlaka sahih, muteber ve gelenekte yerleşik hale gelmiş tefsir yöntemleriyle uyum içinde olması gerektiğini vurgular. Eğer bir tevil, tefsirin ortaya koyduğu sabit anlamlarla açık bir şekilde çelişiyorsa, böyle bir yorum ilmi yönden reddedilir ve kabul gören bir anlam düzeyi olarak değerlendirilemez.[40]

Tevil Hakkındaki Görüşler

Kur’an’ın teviline dair hakikatin ne olduğu konusunda, İslam ilimleri geleneğinde çok çeşitli ve zaman içinde gelişen yaklaşımlar ortaya konmuştur. Alimler, hem lafzi hem de işari hem de hakikate yönelik boyutları dikkate alarak farklı tanımlar ve açıklamalar yapmışlardır. Aşağıda bu görüşlerin önemli örnekleri ayrıntılı biçimde verilmiştir:

  • Kelamın anlamını açıklama ve tefsir etme yaklaşımı: Bazı erken dönem müfessirlerine göre tevil, tefsirle tamamen eş anlamlıdır ve bu bakışa göre bütün Kur’an ayetlerinin bir tevili bulunmaktadır.[41] Nitekim İbn Teymiyye’nin belirttiğine göre, meşhur müfessir Muhammed b. Cerir Taberi —Tefsir-i Taberi’nin müellifi— eserinde bu iki kavramı birçok kez birbirinin yerine kullanmış ve “tefsir” kelimesi yerine doğrudan “tevil” ifadesini tercih etmiştir.[42] Buna karşılık sekizinci ve dokuzuncu yüzyıl h.k. döneminin ehl-i sünnet tarihçisi Şemseddin Zehebi, farklı yaklaşım ve yorumları aktararak, iki kavramın ilişkisini kimi alimlerin “genel ve özel” ilişkisi olarak[43] kimilerinin ise tamamen “ayrışık ve bağımsız” iki anlam olarak değerlendirdiğini göstermiştir.[44]
  • İşari ve remzi anlamların açıklanması: Bazı arifler,[45] tasavvuf ehli[46] ve batıni gelenek mensupları,[47] Kur’an ayetlerinin zahirinin ardında diğer anlam katmanlarının bulunduğunu, bu katmanların ise sıradan dil kurallarıyla her zaman kavranamayacağını ileri sürmüşlerdir. Bu gruplar, ayetlerde yer alan gizli sembolik ima ve işaretlerin ortaya çıkarılmasını “tevil” olarak adlandırmış ve bu yönüyle tevili, klasik tefsir yönteminden daha derin, sezgiye dayanan bir anlam çözümleme biçimi olarak görmüşlerdir.[48]
  • Kavramdan bağımsız ve lafızların ötesine geçen tevil: Allame Tebatebayi’ye göre Kur’an’daki tevil, yalnızca kelimelerin normal anlamı veya cümlelerin açıklaması değildir; tevil, Kur’an’ın hüküm, öğüt veya hikmet beyanlarının dayandığı gerçek, dış dünyaya ait hakikatlerdir. Ona göre bu hakikat, hem muhkem hem de müteşabih bütün ayetlerde mevcuttur ve bu yönüyle tevil, insanların anlama kapasitesini karşılamak için kelimelere dökülmüş sınırlı ifadelerin çok ötesine geçen bir olgudur.[49] Allame, Kur’an’ın özellikle Hızır (a.s) ile Musa (a.s) kıssasında ve yine Yusuf (a.s) kıssasında “tevil” kelimesini kullanış biçimini, tevilin bu somut ve dışsal gerçekliğe işaret eden anlamının açık bir delili olarak görür.[50]

Kaynakça

  1. İbn Faris, Mu‘cem Mekāyisu’l luġa, 1404 h.k, “Evvel” maddesi.
  2. Ez-Zurkāni, Menahilu’l ‘irfan, 1943, c.2, s.4; Muhammedi Ri-Şehri, Şinaḫtname-yi Kur’an, 1391 h.ş, c.4, s.43; Mueddib, Mabani-yi Tefsir-i Kur’an, 1390 h.ş, s.33-34.
  3. Allame Tebatebayi, el-Mizan, 1417 h.k, c.3, s.42-53.
  4. Hakim, ʿUlumu’l Kur’an, 1417 h.k, s.230.
  5. İbn Esir, en-Nihaye, 1399 h.k, “Evvel” maddesi.
  6. Amoli, Tefsiru’l Muhit el-Aʿẓam, 1428 h.k, c.1, s.293.
  7. Amoli, Tefsiru’l Muhit el-Aʿẓam, 1428 h.k, c.1, s.294.
  8. Amoli, Tefsiru’l Muhit el-Aʿẓam, 1428 h.k, c.1, s.294-303; İmam Humeyni, Şerh-i Duʿa-yi Seher, 1391 h.ş, s.60; Maʿrifet, ʿUlumu’l Kur’an, 1381 h.ş, s.274; Cevadi Amuli, Tefsir-i Tesenim, 1389 h.ş, c.13, s.160; Subhani, Tefsir-i Sahih-i Ayat-i Meşkile-yi Kur’an, 1391 h.ş, s.295-298.
  9. Tusi, et-Tibyan fi Tefsiri’l Kur’an, 1413 h.k, c.1, s.11.
  10. Sadr, Buhus fi ʿİlmi’l uṣul, 1417 h.k, c.9, s.350-355.
  11. Al-i İmran suresi, ayet 7; A‘raf suresi, ayet 53; Yunus suresi, ayet 39.
  12. Maʿrifet, Danişname-yi ʿUlum-i Kur’an, 1402 h.ş, c.4, s.117.
  13. Maʿrifet, Tefsir ve Müfessiran, 1379 h.ş, c.1, s.24-25.
  14. Kummi, Tefsirü’l Kummi, 1404 h.k, c.1, s.13-15; Taberi, Camiʿu’l beyan, 1412 h.k, c.1, s.26-30; ʿİyaşi, Kitabü’t Tefsir, 1380 h.k, c.1, s.14-17.
  15. Tabersi, Mecmaʿu’l beyan, 1408 h.k, c.2, s.698-699.
  16. Küleyni, el-Kafi, 1363 h.ş, c.3, s.261.
  17. ʿİyaşi, Kitabü’t Tefsir, 1380 h.k, c.2, s.56.
  18. Maʿrifet, Danişname-yi ʿUlum-i Kur’an, 1402 h.ş, c.4, s.117.
  19. Celind, el-İmam İbn Teymiyye ve Każıyyetü’t Tevil, 2000, s.95.
  20. Şakir, Rȃhʹhȃ-yi Tevil-i Kur’an, 1388 h.ş, s.63.
  21. Allame Tebatebayi, el-Mizan, 1417 h.k, c.3, s.41.
  22. Tusi, et-Tibyan fi Tefsiri’l Kur’an, 1413 h.k, c.2, s.399; Fahreddin Razi, et-Tefsiru’l Kebir, 1425 h.k, c.3, s.164.
  23. Mustafavi, et-Tahkik fi Kelimati’l Kur’an el-Kerim, 1385 h.ş, c.1, s.190-192.
  24. Allame Tebatebayi, el-Mizan, 1417 h.k, c.3, s.46.
  25. Maʿrifet, Tefsir ve Müfessiran, 1379 h.ş, c.1, s.23.
  26. Ebü’l Fütuh Razi, Ruzü’l cinan, 1376 h.ş, c.4, s.179.
  27. Süyuti, el-İtkan fi ʿUlumi’l Kur’an, 1394 h.k, c.4, s.192.
  28. Şevkani, İrşadü’l fuhul, 1424 h.k, c.2, s.35; Şenkīṭi, Meẕkıra fi uṣuli’l fıkh, 2001, s.212; Hitu, el-Veciz fi Uṣuli’t teşriʿ el-İslami, 1421 h.k, s.231.
  29. Şakir, Rahha-yi Tevil-i Kur’an, 1388 h.ş, s.295.
  30. Şevkani, İrşadü’l fuhul, 1424 h.k, c.2, s.35.
  31. Şevkani, İrşadü’l fuhul, 1424 h.k, c.2, s.35.
  32. Şevkani, İrşadü’l fuhul, 1424 h.k, c.2, s.35.
  33. Şakir, Rahha-yi Tevil-i Kur’an, 1388 h.ş, s.291.
  34. Hitu, el-Veciz fi Uṣuli’t teşriʿ el-İslami, 1421 h.k, s.231.
  35. Dirini, el-Menahicü’l uṣuliyye, 1434 h.k, s.184.
  36. Cevadi Amuli, Tesenim, 1389 h.ş, c.13, s.176.
  37. Tusi, et-Tibyan fi Tefsiri’l Kur’an, 1413 h.k, c.1, s.6-7.
  38. Sadruddin Şirazi, Tefsiru’l Kur’an el-Kerim, 1366 h.ş, c.2, s.157.
  39. Şakir, Rahha-yi Tevil-i Kur’an, 1388 h.ş, s.67-69.
  40. Sadruddin Şirazi, Se Resale-yi Felsefi, 1378 h.ş, s.282.
  41. Allame Tebatebayi, el-Kur’an fi’l İslam, Sazman-i Tebliġat-i İslami, s.54-56.; İbn Teymiyye, el-Kelil fi’l Müteşabih ve’t Tevil, Darü’l İman, s.23; Ez-Zurkāni, Menahilu’l ʿirfan, 1943, c.2, s.5.
  42. İbn Teymiyye, el-Kelil fi’l Müteşabih ve’t Tevil, Darü’l İman, s.28.
  43. Tufi, el-İksir fi ‘İlmi’t Tefsir, 2002, s.11; Haci Halife, Keşfü’z zünun, 1941, c.1, s.334.
  44. Zehebi, et-Tefsir ve’l Müfessirun, Mektebetu Vehbe, c.1, s.17.
  45. Ez-Zurkāni, Menahilu’l ʿirfan, 1943, c.2, s.86.
  46. Testeri, Tefsirü’l Kur’ani’l ʿAzim, Darü’l kütübi’l ʿArabiyye, s.1127.
  47. Gazzali, Feżaʾihu’l Batıniyye, 1422 h.k, s.21-25.
  48. Allame Tebatebayi, el-Mizan, 1417 h.k, c.1, s.7-10; Nasır-ı Hüsrev, Veche’d din, 1384 h.ş, s.178-180.
  49. Allame Tebatebayi, el-Mizan, 1417 h.k, c.3, s.49.
  50. Allame Tebatebayi, el-Mizan, 1417 h.k, c.3, s.44-49.

Bibliyografi

  • Âmulî, Seyyid Heyder bin Ali, Tefsîru’l Muhîti’l A‘zam ve’l Bahrü’l Khudm fî Te’vîli Kitâbi’llah el-Azîz el-Muhkem, tahkik: Muhsen Musavî Tebrîzî, Kum, Neşr-i Nûr ‘alâ Nûr, 1428 h.k.
  • Ebû’l Fetḥ Râzî, Hüseyin bin Ali, Rûzu’l Cenân ve Rûhu’l Cenân fî Tefsîri’l Kur’ân, tahkik: Muhammed Mehdi Nâsıh, Meşhed, Âstân-ı Kudüs-i Rezevî, Bunyâd-ı Pezûheshhâ-yi İslâmî, 1376 h.ş.
  • İbnü’l Esîr, Mubârek bin Muhammed, en-Nihâye fî Gharîbi’l Hadîs ve’l Esr, tahkik: Tâhir Ahmed ez-Zâvî ve Mahmûd Muhammed et-Tınâhî, Beyrut, el-Mektabe’l İlmiyye, 1399 h.k.
  • İbn Teymiyye, Ahmed bin Abdülhalim, el-Eklîl fî’l Müteşâbih ve’t Te’vîl, İskenderiye, Dârü’l İmân, tarih yok.
  • İbn Fâris, Ahmed bin Fâris, Mu‘cemu Makâyîsi’l Lugha, tahkik: Abdüs-Selâm Muhammed Hârûn, Kum, Dâfter-i Tablîgât-i İslâmî, 1404 h.k.
  • ez-Zurkânî, Muhammed Abdü’l Azîm, Menâhilü’l ‘İrfân fî Ulûmi’l Kur’ân, Kahire, Matba‘atu ‘Îsâ el-Bâbî el-Halebî ve Şerkâh, üçüncü baskı, 1943.
  • İmam Humeynî, Seyyid Ruhullah, Şerhu Duâyi’s Sahar, tercüme: Ahmed Fehrî Zenjânî, Tahran, Müessese-i Tanzîm ve Neşr-i Âsâr-ı İmam Humeynî, üçüncü baskı, 1391 h.ş.
  • Testarî, Sahl bin Abdullah, Tefsîru’l Kur’ân el-A‘zam, Kahire, Dârü’l Kütübi’l ‘Arabîye, tarih yok.
  • Celînd, Muhammed Seyyid, el-İmam İbn Teymiyye ve Kıdiyetu’t Te’vîl: Dirâse li-Menheci İbn Teymiyye fî’l İlâhiyât ve Mavqifuh min el-Mutekellimîn ve’l Felâsefe ve’s Sûfiyye, Kahire, Dârü’l Kubâ, 2000.
  • Cevâdî Âmulî, Abdullah, Tefsîru Tesnîm, Kum, Neşr-i İsrâ, 1389 h.ş.
  • Hâcî Hâlifî, Mustafa bin Abdullah, Keşfü’z Zunûn ‘an Esâmî’l Kütüb ve’l Fünûn, Bağdat, Mektabetü’l Müthnâ, 1941.
  • Hakîm, Seyyid Muhammed Bâkır, Ulûmu’l Kur’ân, Kum, Müessesetü’l Hâdî (a.s), 1417 h.k.
  • Derînî, Fethi, el-Menâhicu’l Usûliyye fî’l İctihed bi’r Ray fî’t Tasrî‘i’l İslâmî, Beyrut, Müessesetü’r Risâle, 1434 h.k.
  • Zehbî, Muhammed Hüseyin, et-Tefsîr ve’l Müfessirûn, Kahire, Mektabetü Vehbe, tarih yok.
  • Subhânî Tebrîzî, Ca‘fer, Tefsîru Sahîhi Âyâti Meşkileti’l Kur’ân, takrir: Seyyid Hâdî Hüsrevşâhî, Kum, Müessese-i İmam Sâdık (a.s), 1391 h.ş.
  • Suyûtî, Abdurrahman bin Ebû Bekr, el-İtkân fî Ulûmi’l Kur’ân, tahkik: Muhammed Ebû’l Fazl İbrâhîm, Kahire, el-Hey’etu’l Mısriyye’l Genâh li’l Kitâb, 1394 h.k.
  • Şâkir, Muhammed Kâzım, Rûşûsu’t Te’vîl-i Kur’ân, Kum, Bostân-ı Kitâb, üçüncü baskı, 1388 h.ş.
  • Şenketî, Muhammed Emîn, Mezkare fî Usûli’l Fıkh, Medîne, Mektabetü’l Ulûm ve’l Hikem, beşinci baskı, 2001.
  • Şevkânî, Muhammed, İrşâdu’l Fuhûl ilâ Tehqiqi’l Hakk min İlmi’l Usûl, Beyrut, Dârü’l Kütübi’l ‘Arabî, 1424 h.k.
  • Şeyh Tebrîsî, Fazl bin Hasan, Mecmau’l Beyân fî Tefsîri’l Kur’ân, tahkik: Seyyid Hâşim Resûlî Muhallatî ve diğerleri, Beyrut, Dârü’l Ma‘refe, 1408 h.k.
  • Sadr, Seyyid Muhammed Bâkır, Buhûs fî İlmi’l Usûl, Beyrut, Ed-Dârü’l İslâmiyye, 1417 h.k.
  • Sadrüddîn Şîrâzî, Muhammed bin İbrâhîm, Tefsîru’l Kur’ân el-Kerîm, tahkik: Muhammed Hâvcûvî, Kum, Neşr-i Bîdâr, ikinci baskı, 1366 h.ş.
  • Sadrüddîn Şîrâzî, Muhammed bin İbrâhîm, Üç Felsefi Risale: Muteşâbihâtü’l Kur’ân, el-Masâ’ili’l Kudsiye, Ecvibetü’l Masâ’il, Kum, Dâfter-i Tablîgât-ı İslâmî, 1387 h.ş.
  • Taberî, Muhammed bin Cerîr, Câm‘ü’l Beyân fî Tefsîri’l Kur’ân, Beyrut, Dârü’l Ma‘refe, 1412 h.k.
  • Tûsî, Muhammed bin Hasan, et-Tabyân fî Tefsîri’l Kur’ân, Kum, Müessesetü Neşri’l İslâmî, birinci baskı, 1413 h.k.
  • Tûfî, Süleyman bin Abdülkavî, el-İksîr fî İlmi’t Tefsîr, Kahire, Mektabetü’l Edâb, 2002.
  • Allâme Tebâtabâî, Seyyid Muhammed Hüseyin, el-Kur’ân fî’l İslâm, Kum, Sâzmân-i Tablîgât-ı İslâmî, tarih yok.
  • Allâme Tebâtabâî, Seyyid Muhammed Hüseyin, el-Mîzân fî Tefsîri’l Kur’ân, Kum, Dâfter-i Neşriyât-i İslâmî, beşinci baskı, 1417 h.k.
  • İyyâşî, Muhammed bin Mes‘ûd, Kitâbu’t Tefsîr, tahkik: Seyyid Hâşim Resûlî Muhallatî, Tahran, Çaphaneye ‘Ilmiyye, 1380 h.k.
  • Gazâlî, Muhammed bin Muhammed, Fezâihu’l Bâtıniyye, tahkik: Muhammed Ali Kuttub, Beyrut, el-Mektabe’l Asrîye, 1422 h.k.
  • Fahrü’r Râzî, Muhammed bin Ömer, et-Tefsîru’l Kebîr, Beyrut, Neşrü Dârü’l Fikr, birinci baskı, 1425 h.k.
  • Kummî, Ali bin İbrâhîm, Tefsîru’l Kummî, tahkik: Seyyid Tayyib Musavî Cezâirî, Kum, Neşrü Dârü’l Kitâb, 1404 h.k.
  • Küleynî, Muhammed bin Ya‘kub, el-Kâfî, tahkik: Ali Ekber Gaffârî, Tahran, Dârü’l Kütübi’l İslâmiyye, 1363 h.ş.
  • Mü’addib, Seyyid Reza, Mabânî Tefsîri’l Kur’ân, Kum, Üniversite-i Kum, birinci baskı, 1390 h.ş.
  • Muhammedî Reyşehrî, Muhammed ve bazı araştırmacılar, Şenâkhtnâme-yi Kur’ân ber-esâs-ı Kur’ân ve Hadîs, Kum, Dârü’l Hadîs, birinci baskı, 1391 h.ş.
  • Mustafavî, Hasan, et-Tahkîk fî Kelimâti’l Kur’ân el-Kerîm, Tahran, Neşr-i Âsâr-ı Allâme Mustafavî, birinci baskı, 1385 h.ş.
  • Ma‘refet, Muhammed Hâdî, Tefsîr ve Mufessirûn, Kum, Müessesetü’l Telmîh, 1379 h.ş.
  • Ma‘refet, Muhammed Hâdî, Dânişnâme-yi Ulûmi’l Kur’ân, cilt 4: Tefsîr; Mabânî ve Mantıku’l Fahm, Kum, Sâzmân-i Neşriyât-ı Pezûheshgâh-i Farhang ve Andişe-i İslâmî, ikinci baskı, 1402 h.ş.
  • Ma‘refet, Muhammed Hâdî, Ulûmu’l Kur’ân, Kum, Müessesetü’l Telmîh, 1381 h.ş.
  • Nâsırhısrû, Vehju’d Dîn, Tahran, Neşr-i Esâtîr, 1384 h.ş.
  • Hîtu, Muhammed Hasan, el-Vücîz fî Usûli’t Tasrî‘î’l İslâmî, Beyrut, Müessesetü’r Risâle, 1421 h.k.