Kabir azabı
Ölümden Kıyamete |
---|
İhtizar |
Ruhun Kabzedilmesi |
Ölümden Kabre |
Cenazeyi Teşyi Etmek |
Cenaze Namazı • Meyyit Guslü |
Tahnit • Kefen • Defin |
Telkin • Kabirde ilk gece |
Vahşet Namazı |
Münker ve Nekir • Kabir Suali |
Kabir azabı |
Berzah |
Sur üflenmesi |
Kıyamet • Ahiret |
Kıyamet Aşamaları |
Tetayür-u Kutub • Amel Defteri |
Mizan • Şefaat |
Sırat Köprüsü |
A'raf (Kıyamette) |
Çocuklar (Kıyamette) |
Cennet • Cehennem |
İlgili Konular |
Mead |
Günahların tekfiri |
Azrail |
Berzah vücudu |
Tecessüm-ü A'mal |
Reenkarnasyon |
Hulud/Ebedi kalış |
Kabir ziyareti |
Kabir Azabı (Arapça: عذاب القبر) insan öldükten hemen sonra berzah âleminde karşılaşacağı azap ve zorluklar için kullanılan bir tabirdir. Kabir sıkması ve azabının niteliği bizim için çok da açık değildir. Bazıları azabın defnedilen cesedin kendisine, bazıları berzah-i ruh ve bedenine yapılacağı görüşündedir. Kabir azabının birkaç çeşidi vardır ve onlardan birisi de kabir sıkmasıdır. Kur’an ayetleri ve Ehlibeyt'ten nakledilen hadisler bu hakikatlerin bir bölümünü açıklamıştır. İmam Sadık’tan (a.s) nakledilen bir hadise göre, az bir grup dışında herkes kabir azabına uğrayacaktır.
Kabir Azabı Nedir?
Kabir sıkmasının nitelik ve keyfiyeti genel olarak bize kapalıdır ve ölümden sonraki semavi yaşantının mahiyetinin idrak edilmesi, doğduğu ilk günden öldüğü güne kadar maddi dünyaya kendisini kaptıranlar için zordur. Ayet ve hadislerde açıklanan özellikler de insanların dünyevi anlayış ve idraklerine göre şekillenmiştir. Dolayısıyla bunun niteliğinin açıklanması doğuştan kör ve âma birisine renklerin anlatılması gibi zordur. Bu durumda kaçınılmaz olarak onun anlayabileceği bildik şeylerin kullanılması gerekir. Ancak gözü açılıp, renkleri görmeyinceye kadar renklerin hakikati onun için aydınlanmayacaktır. Burada bilmemiz gereken en önemli şey, nelerin kabir azabına ve kabir sıkmasına neden olduğu; nelerin kabir sıkması ve azabından kurtulmaya neden olduğunu bilmemizdir.
Ayet ve hadislerde kabirde yaşantı hakkında bazı açıklamalar bulunmaktadır. Allame Meclisi, Biharu’l Envar’ın altıncı cildinde, bu konu hakkında 127 hadis nakletmiştir. Ehlibeyt'ten (a.s) nakledilen dua ve münacatlarda da defalarca kabir azabının şiddet ve azabından Allah’a sığınıldığı görülmüştür.[1]
Kabir azabı, yalnızca toprağa defnedilenler için değil, bilakis tüm ölüler için geçerlidir. İmam Sadık’a (a.s) "Darağacına asılmış ve defnolunmayanlar için de kabir sıkması ve azabı var mıdır?" diye sorulduğunda Efendimiz (a.s) şöyle buyurmuştur: "Toprak Allah’ın emrinde olduğu gibi, hava da Allah’ın emrindedir. Dolayısıyla Allah Azze ve Celle, havaya vahyetmekte ve hava kabir sıkmasından daha şiddetli ve ağır bir şekilde onu sıkmaktadır.”[2]
Başlangıç ve Bitiş Vakti
Kabir azabının kabirde ilk geceye özgü bir durumu yoktur ve kişinin berzah âlemindeki günlerinin tamamını veya bir kısmını kapsaması mümkündür. Kabir azabının; ateş sıcaklığı, sıkma, (yılan, akrep gibi) hayvanların sokması, olağanüstü korku ve vahşet gibi çeşitli kısımları vardır.[3]
Mütekellimlerin çoğu ve Ehli Hadis, kabir suali ve kabir sıkması gibi bazı işlevlerin dünyevi bedene, ancak filozof ve hekimlerin çoğu berzah bedenine yapılacağına inanmaktadırlar.
Ölüler için hadislerde bahsedilen kabirdeki birinci gece, bizim bu dünyada bildiğimiz hesaplara göre değildir. Çünkü berzah âleminde güneş ve peşi sıra oluşan dünyadaki gibi gece ve gündüz yoktur. Tıpkı muhaddislerin görüşüne göre, bir ölüyü sabah defnederlerse, o anda melekler onun yanına gelirler (gece değil).
Kabir azabı, birinci sura üflendiğinde sona erecektir.
Kabir Azabının Genelliği
Hadislerin geneline baktığımızda kabir sıkmasının kâfir ve müşriklere özgü olmadığı ve bunun günahlara bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Eğer bir mümin dünyada günah işlerse ve dünyada yaşadığı sıkıntılar, hastalıklar ve can verme anında çektiği zorluklar işlediği günahlarının tam olarak kefareti olmazsa, kabir sıkması ve azabına duçar olması mümkündür. Böyle bir mümin için kabir sıkması, günahlarının kefareti hükmündedir. Kabir azabı, insanın amellerine uygun olarak ve onunla olan amel defterine göre oldukça farklılıklar arz edebilir. Ebu Basir şöyle diyor: “İmam Sadık’a (a.s) "Kabir sıkmasından kurtulan kimse var mıdır?" dedim. İmam şöyle buyurdu: "Kabir sıkmasından Allah’a sığınırız. Kabir sıkmasından kurtulan ne kadar da az kişi vardır.”[4]
Kabir azabından müstesna olan peygamberler ve Ehlibeyt İmamları bile kabrin zorlukları ve yalnızlıktan Allah’a sığınmakta idiler ve kendilerini başkalarının ünsiyetinden ihtiyaçsız bilmemekteydiler. Hz. Fatıma (s.a) İmam Ali’ye (a.s) ettiği vasiyetinde kendisini defnettikten sonra yalnız bırakmamasını istemiştir. “Beni defnettikten sonra mezarımın başucunda çokça Kur’an oku ve dua et. Zira böyle anlarda ölülerin yaşayanlarla ünsiyetine (arkadaşlığına) ihtiyacı vardır.”[5]
İmam Humeyni Kırk Hadis Şerhinde şöyle yazmaktadır: “insan başka hiç bir günaha duçar olmasa bile, dünyaya bağlanıp sevmek bile, tek başına bir bela kaynağıdır. Kabir ile berzah âlemi arasındaki sürenin uzun olma ölçüsü de aslında bu ilgidir. Bu sevgi ve bağlılık her ne kadar az olursa, insanın berzah ve mezarı da o kadar aydınlanacak, genişleyecek ve de orada kalma süresi o kadar azalacaktır.[6]
Kabir Sıkmasının Nedenleri
Hadislerde nelerin kabir azabına neden olduğuna dair bazı açıklamalar vardır:
- Kul hakkı: Kabir sıkması ve azabına neden olan şeylerden birisi insanların mali ve gayri mali haklarının yok edilmesidir. Örneğin: dedikodu, koğuculuk (laf getirip götürmek), gıybet, başkalarının ayıplarını ve açık noktalarını araştırmak, insanlara küfretmek, anne babaya karşı gelmek, haram mal yemek, faiz gibi.[7]
- İhtiyacı olduğu halde eşinden (cinsel ilişkiden) uzak duran koca[8]
- Kötü ahlak sahibi olmak: insanlara, ailesine, dost ve arkadaşlarına karşı kötü ahlaklı olmak kabir sıkması ve azabına neden olur. Hatta insan müminlerden olsa bile. Nitekim Sa'd b. Muaz’ın öyküsü herkesin malumudur.[Not 1]
- Ayakta idrar yapmak; bazıları bundan maksadın temizlik ve necaset şeylere riayet etmemek olarak açıklamışlardır.[9]
- Ehlibeyt İmamlarının velayetine sahip olmamak.[10]
- Mazluma yardım etmemek.[11]
- İlahî nimetleri zayi etmek.[12]
Kabir Sıkmasını Azaltan Faktörler
- Ehlibeyt'in (a.s) muhabbeti.[Not 2]
- Namazda rükûnun tam ve eksiksiz yapılması gibi amellerin yapılması.[13]
- Her Cuma günü “Zuhruf” ve “Nisa” Surelerinin düzenli olarak okunması.[14]
- Gece namazı kılınması.[15]
- Uyumadan önce Tekasür Suresinin okunması.[16]
- Meyyitle birlikte iki yaş ağacın gömülmesi.[17]
- Recep Ayından dört gün, Şaban ayından da on iki gün oruç tutulması.[18]
- Dört kere hacca gitmek.[Not 3]
- İmam Hüseyin’in (a.s) ziyaret edilmesi.[19]
- Perşembe öğlen vaktinden Cuma öğlen vaktine kadar sürede ölmek gibi bazı özel vakitlerde ölmek.[20]
- Ölünün yakınları tarafından ölü hakkında yapılan hayır işler. Örneğin sadaka vermek, namaz kılmak ve sevabının ölüye hediye edileceği her türlü hayrat.[Not 4] [21]
- Yasin Suresinin okunması.[22]
- Sadaka vermek.[23]
- Kabirde ilk gece namazının kılınması (vahşet namazı).
- Bakiyat-ı Salihat sevabı ve ölünün ölmeden önce başlattığı hayır işlerin başkalarınca devam ettirilmesi.
- Çocuklarının iyi ve güzel işlerinin sevapları.[Not 5]
- Kabir ehlinin ziyaret edilmesi. [Not 6]
- Farz ve nafile namazlarda Kalem Suresinin okunması.
- Meyyit defnedildikten sonra kabir üzerine su serpilmesi.[24]
- Bazı Müstahap namazlar. [Not 7] [Not 8] [Not 9]
- Hz. Resulullah (s.a.a) ve Ehlibeytine salavat.
- Anne ve babaya iyilik.
- Abdestli olmak.
- Namaz kılmak.
- Emri bil maruf yapmak.
- Güzel ahlaklı olmak.
- Sıla-ı rahîm.
- Allah yolunda şehit olmak.
- Kötü ahlaklı veya fakir kocaya kadının tahammül edip, uyum sağlaması.[25]
- Mehrini kocasına bağışlayan kadın.[26]
Yakınların Ağlaması İle Ölülerin Azap Görmesi
Ehlisünnet âlimlerinden bazıları ölüye ağlamanın haram olduğunu ileri sürmüş ve bunun için Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) bazı rivayetlerine atıfla ölünün yakınlarının ağlaması ile azap gördüğü iddia edilmiştir. [Not 10] Hz. Peygamberimizin eşi Ayşe bu hadislerin ravilerini unutkanlıkla suçlamış[Not 11] ve Hz. Peygamberimizin (s.a.a) şöyle buyurduğunu açıklamıştır: “Ölü, kabirde günahlarından dolayı azaba uğrar, oysa yakınları da o sırada onun için gözyaşı döker.”[Not 12]
Şia âlimleri ile bazı Ehlisünnet âlimleri bu haramlığa karşı çıkmış ve Peygamber Efendimizin (s.a.a) bazı ölülere ağladığını ileri sürerek, ölülerin yaşayanların bazı işlerinden dolayı azaba uğramalarını Allah’ın adaletinden uzak bilmişlerdir.
Konu Hakkında Hadisler
- İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulları! Bağışlanmamış kimse için ölümden daha zor olan şey mezardır.
O halde, mezarın darlığından, baskısından, karanlığından ve yalnızlığından korkunuz… Allah’ın düşmanlarını hakkında uyardığı dar hayat kabir azabıdır.”[27]
- İmam Bakır (a.s) veya İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Resulullah’ın (s.a.a) kızı Rukeyye vefat edince Allah Resulü şöyle buyurdu: “Salih geçmişlerimizden, Osman b. Maz’un ve ashabına katıl.” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Fatıma (a.s) kabir kenarında durmuş, göz yaşları mezarın üzerine dökülüyordu. Allah Resulü ise ayakta durduğu bir halde göz yaşlarını elbisesiyle siliyor ve dua ediyordu. Peygamber daha sonra şöyle buyurdu: “Onun güçsüz olduğunu biliyorum, aziz ve celil olan Allah’tan onu mezar baskısından korumasını istedim.”[28]
- İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gerçekten de siz, içinizden ölen kimselerin gördüklerini görseydiniz feryat eder, inleyip sızlardınız; korkar, dinler, itaat ederdiniz. Ama onların gördüklerini göremiyorsunuz, onların gördükleri şey örtülüdür sizlere. Ama yakında kaldırılacak o perde.”[29]
Kaynakça
- ↑ Örneğin, İmam Bakır’dan (a.s) nakledilen sabah ve akşam dualarının okunması gibi, Kâfi, c. 2, s. 526; İmam Sadık’ın (a.s) Arefe duası, Zadu’l Mead, s. 181.
- ↑ Men La Yahzuruhu’l Fakih, c. 1, s. 279.
- ↑ Menazilu’l Ahiret, s. 137, 149.
- ↑ Biharu’l Envar, c. 6, s. 260.
- ↑ Biharu’l Envar, c. 79, s. 27.
- ↑ Kırk Hadis Şerhi, altıncı hadis, s. 124.
- ↑ Biharu’l Envar, c. 5, s. 265, c. 6, s. 222, 240, 245; Leali, c. 5, s. 88; Bihar, c. 18, s. 324; Miheccetü’l Beyza, c. 5, s. 235.
- ↑ İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Laf getirip götürmek, idrar ve adamın ailesine kötü olması kabir azabına neden olur.” Biharu’l Envar, c. 6, s. 222.
- ↑ Biharu’l Envar, c. 6, s. 245; Miheccetü’l Beyza, c. 5, s. 235.
- ↑ Biharu’l Envar, c. 6, s. 262.
- ↑ Sevabu’l A’mal, s. 111.
- ↑ Biharu’l Envar, c. 6, s. 221.
- ↑ Biharu’l Envar, c. 6, s. 244, h. 71.
- ↑ Kummi, Sefinetu’l Bihar, c. 2, s. 397.
- ↑ Kummi, Sefinetu’l Bihar, c. 2, s. 397.
- ↑ Tabersi, Müstedreku’l Vesail, c. 1, s. 340, bab: 11.
- ↑ Biharu’l Envar, c. 6, s. 215, hadis, 2 ve 3.
- ↑ İkbalu’l A’mal, s. 651; Menazilu’l Ahiret, s. 30.
- ↑ Biharu’l Envar, c. 101, s. 18.
- ↑ Şeyh Saduk, Men La Yahzuruhu’l Fakih, c. 1, s. 83.
- ↑ Namaz, oruç, hac, sadaka ve hayırda bulunmak, dua ve yapılan amellerin sevabı yapan kişiye sayıldığı gibi ölü için de yazılmaktadır ve o kişinin kabrine varit olur. Menazilu’l Ahiret, s. 50.
- ↑ Biharu’l Envar, c. 92, s. 289.
- ↑ Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sadaka vermek; dünya afetlerini, kabir sıkmasını ve kıyamet gününün azabını insandan defeder.” Biharu’l Envar, c. 89, s. 336.
- ↑ Kâfi, c. 3, s. 200.
- ↑ Mevaizu’l Adediye, s. 75.
- ↑ Mevaizu’l Adediye, s. 75.
- ↑ Emali’et-Tusi, 28/31.
- ↑ el-Kafi, 3/241/18.
- ↑ Nehc'ül Belağa, 20. hutbe; Şerh-i Nehc'ül Belağa, İbn-i Ebi'l Hadid, 1/298.
- ↑ Peygamber Efendimiz (s.a.a) mescide gelirken Sa’d’ın vefatından haberdar oldu ve sabah namazından sonra ashabıyla birlikte Sa’d’ın evine yöneldi. Hz. Peygamber (s.a.a), Sa’d’ın cenazesini kendi elleriyle tütsüledi ve onu Bakî mezarlığına kadar, mübarek başı açık, ayağı çıplak bir vaziyette ve cübbesiz olarak taşıdı. Kabre bizzat girerek diğerlerinin de yardımıyla Sa’d’ın cenazesini kabre koydu. Sonra üstünü taş ve toprakla örttü… Defin işi bittikten sonra Sa’d’ın annesi kabre yanaşarak şöyle dedi: “Cennet sana kutlu olsun ey Sa’d!” Hz. Peygamber (s.a.a), Sa’d’ın annesine şöyle buyurdu: “Ey Ümmü Sa’d! Allah nezdindeki bir şeye kesin olarak hüküm verme! Gerçekten şu anda Sa’d’ı kabir sıkıntısı sarmıştır.” İş bitince, herkes evine döndü. Peygamber (s.a.a) de evine gitti. Bu esnada orada bulunanlar, Peygamber’e (s.a.a) sordular: “Ey Allah’ın elçisi! Hiç kimseye yapmadığın davranışı Sa’d’a yaptığını gördük. Başı açık, ayağı yalın, cübbesiz ve takkesiz olarak onun merasimine katılıp cenazesini taşıdın. Bazen tabutun sağ tarafından, bazen de sol tarafından tutmaktaydın. Cenazenin yıkanması emrini verdin, namazını bizzat kıldın ve bizzat kabre koydun. Buna rağmen şöyle buyurdun: “Kabir onu sıkacaktır.” Neden?” Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Evet, çünkü o, ailesine karşı kötü davranıyordu.” Emali, Şeyh Saduk, s. 385.
- ↑ Hz. Resulullah Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben ve Ehlibeytimin sevgisi dehşet verici olan yedi yerde işe yarayacaktır: ölüm anında, kabirde, (kıyamette) diriliş günü, amel defterini gördüğünde, hesaba çekildiğinde, amellerinin ölçüldüğü mizan sırasında ve sıratta.” Biharu’l Envar, c. 7, s. 248.
- ↑ İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim dört kere hacca giderse, kabir hiçbir zaman onu sıkmaz.” Biharu’l Envar, c. 99, s. 20.
- ↑ İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Meyyit (kabir) sıkmasıyla meşgulken, kardeşinin namaz kılması ile Allah onun kabrini genişletir.” İlelu’ş-Şerai, c. 1, s. 360.
- ↑ Hz. Resulullah Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bir gün Hz. İsa (a.s) azapta olan bir kabrin yanından geçiyordu. Bir yıl sonra yine oradan geçerken kabir sahibinin azap görmediğini gördü. Bunun sebebini Allah’tan sorduğunda ‘kabir sahibinin çocuğu buluğa erdi. İnsanlar için bir yol yaptı ve bir yetime sığınma verdi. Bunun üzerine onun babasını bağışladık’ diye bir vahiy nazil oldu.” Hakku’l Yakin Meclisi, s. 489.
- ↑ Kabir ehlinin ziyaret edilmesi müstahap ve tavsiye edilmiştir. Yine dua ve Kur’an okumak meyyit için faydalıdır. Cuma günleri kabir ehlinin ziyaret edilmesi, baskı ve sıkıntıda olan ölülerin rahatlamasına neden olur.
- ↑ Cuma akşamı (Perşembe gününün akşamı) iki rekât namaz kılmak; Hz. Resulullah’tan (s.a.a) nakledildiğine göre her kim Cuma akşamı iki rekât namaz kılar ve her rekâtında Fatiha’dan sonra “Zilzal” suresini on beş kere okursa, Allah onu kabir azabından ve Kıyamet gününün vahşetinden güvende tutar.”
- ↑ Her kim Cuma günü güneşin doğduğu andan öğlen vaktine kadar dört rekât namaz kılar ve her rekâtında Fatiha’dan sonra Mülk ve Secde Surelerini okursa, Allah kabir sıkmasından onu kurtarır.
- ↑ Recep ayının ilk günü on rekât namaz kılmak ve her rekâtında Fatiha’dan sonra üç kere İhlas suresini okumak.
- ↑ «المیت یعذب فی قبره بما نیح علیه.» (Ölen kişi yakınlarının ağlamasından dolayı azap görür) Sahih-i Buhari, c. 1, s. 223, Kitabu’l Cenaiz; Sahih-i Müslim, c. 3, s. 44, Kitabu’l Cenaiz; Camiu’l Usul, c. 11, s. 99, sayı: 857.
- ↑ Yukarıdaki rivayet Ayşe tarafından kabul edilmemiş ve rivayeti nakledenleri unutkanlık ve yanlış yapmakla suçlamıştır. Zira ikinci halife ve oğlu Abdullah b. Ömer bu rivayeti doğru bir şekilde Hz. Resulullah’tan (s.a.a) nakletmemişlerdir. Nitekim İbn-i Abbas da şöyle demiştir: “Bu söz, halifenin sözüdür, Peygamberin sözü değil.” Şerh-i Nevevi, c. 5, s. 308.
- ↑ Bir gün Ayşe’nin yanında Abdullah b. Ömer’in Hz. Resulullah’tan (s.a.a) naklettiği şu sözü duyduğunda: ‘Ömer’in oğlu unutmuştur. Bilakis Resulullah (s.a.a) şöyle demiştir: ‘Ölü, kabirde günahlarından dolayı azaba uğrar, oysa yakınları da o sırada onun için gözyaşı döker.” Şerh-i Nevevi, c. 5, s. 308.
Bibliyografi
- Kur’an-ı Kerim.
- Allame Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, Daru’l Kutub-u İslamiye, Tahran, 1362 h.ş.
- Şeyh Saduk, Muhammed b. Ali, Men La Yahzuruhu’l Fakih, Neşr-i Saduk, 1367 h.ş.
- İmam Humeyni, Seyyid Ruhullah Musevi, Kırk Hadis Şerhi, İntişarat-ı Müessese-i Tanzim ve Neşr-i Asar-ı İmam Humeyni, Tahran.
- Şeyh Saduk, Muhammed b. Ali, Sevabu’l A’mal ve İkabu’l A’mal, Neşr-i Razi, Kum, 1364 h.ş.
- Şeyh Abbas Kummi, Sefinetu’l Bihar ve Medinetu’l Hikem ve’l-Asar, Defter-i İntişarat-ı İslami, Kum, 1378 h.ş.
- Habibullah Tahiri, 50 Ders Piramun Âlem Bes Ez Merg, Defter-i İntişarat-ı İslami, Kum, 1388 h.ş.
- Nuri, Mirza Hüseyin, Müstedreku’l Vesail, Müessese-i Alulbeyt, el-İhyau’t-Turas, birinci baskı, Kum, 1407 h.k.
- Kuleyni, Muhammed b. Yakup, Kâfi, Daru’l Kutubu’l İslami, 1407 h.k.
- Ali Meşkini Erdebili, Tahriru’l Mevaizu’l Adediye, İntişarat-ı el-Hadi, Kum, 1382 h.ş.