Alevilik

Öncelik: b, kalite: c
linksiz
resimsiz
kategorisiz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden

Alevilik veya Anadolu Aleviliği (Arapça: عَلَوِیُّون), Hz. Ali (a.s) savunucusu anlamına gelen Ali (ع-ل-ی) kelimesinden türemiş olup; inanç açısından İsnaaşeriyye (on iki imam mezhebi) olmasına rağmen, Caferi Fıkhından uzaklaşmıştır. Dolayısıyla uygulama ve pratikte İsnaaşeriyye / 12 imam mezhebinden uzak kalmıştır. Bazı görüşlere göre "Alevi" ismi 250 yıl önce Osmanlılar tarafından, onları Şiilerden ayırmak için Türkiye Alevilerine verilmiştir. Alevilerin çıkış noktası Anadolu olduğundan bazen bu mezhebe "Anadolu Aleviliği" de denilmektedir. Bazı istatistiklere göre Aleviler Türkiye nüfusunun % 30'nu teşkil etmektedirler.

Alevilik Nedir

Bazı kaynaklarda Türkiye Alevileri şu şekilde tanımlanmıştır: "la İlahe İllallah Muhammeden Resulüllah Aliyyen Veliyyullah" sözüne kalben iman eden ve ameli olarak kabul eden, eylem ve fiillerini de bu esas üzere gerçekleştiren kişi Alevi olarak adlandırılır. Alevi yazarlardan birinin Türkiye Alevileri hakkındaki tanımı şu şekildedir: “Her kim Hablullah’a (Kur’an-ı Kerim’e) ve On Dört Masum'a sıkıca sarılır, Muhammed (s.a.a) ve Ali’nin (a.s) nurundan yararlanır ve "la ilahe illallah, Muhammeden Resulullah, Aliyyen veliyyullah" sözünü tasdik ederek, eylem ve fiillerini de buna uygun olarak yaparsa, bu kişi Alevi olarak adlandırılır.”

Alevi Tarihçesi

Tarihî belgelere göre Anadolu Alevileri’nin geçmişi ikiye ayrılır: Osmanlı devrinden önceki ve sonraki dönemler

Osmanlı Devleti'nden Önce Anadolu Alevileri

Moğol saldırısından sonra Orta Asya’da yaşayan Türkmenler Anadolu’ya göç ettiler ve onların arasında Ehlibeyt ve Hz. Ali (a.s) yanlıları (taraftarları, takipçileri) da vardı. Zaman içinde hakim devletlerin baskılarından dolayı şeriat ve fıkıhtan uzaklaştılar. Bunların çoğunluğu Alevi göçmenlerdi. Anadolu topraklarına göçmeden önce İran'ın Horasan bölgesinde yaşıyorlardı. Öte yandan Abbasilere yakın olan Sünni mezhebinden başka bir grup da Orta Asya’dan Anadolu’ya göç ettiler. Âl-i Buyeh hükumeti yıkıldıktan sonra, onların hükümdarlığında yaşayan bazı Aleviler miladi onuncu yüzyıldan sonra Suriye'ye ve Akdeniz sahillerine göç ettiler. Günümüzde yoğun olarak Antakya, Mersin, Adana ve Akdeniz sahillerinde yaşayan bu Alevilere ‘‘Arap Alevileri’’ de denmektedir. [1]

Osmanlı Devleti'nden Sonra Anadolu Alevileri

Osmanlı devleti güçlenmek adına farklı kavimler ve mezhepler arasında birlik sağlamak için halk arasında nüfuz sahibi sufi rehberleri kullandılar. Bu doğrultuda Alevi Bektaşi dervişleriyle sıcak ilişki kurdular. Bazı tarihi belgelere göre bu ilişkiler o kadar kuvvetliydi ki Osmanlı ordusunun çekirdeğini oluşturan Yeniçeri bölüğü M. 1363’te Bektaşi dergahında kuruldu.[2][3]
Diğer yandan Bektaşi olmayan bir grup Alevi, on üçüncü yüzyılda kurulan Şeyh Safiyüddin Erdebili’nin tarikatına ilgi duymaya başladılar. Bu ilgi o kadar güçlendi ki Alevi mezhebi on beşinci yüzyılda Anadolu’da hızla yayıldı. 1501’de Safevi devletinin ortaya çıkması ve Osmanlı topraklarında Aleviliğin bu şekilde yayılması, Osmanlı devletini endişelendirdi. Çünkü Anadolu Alevilerinin rüyası olan Alevi devleti, Tebriz'de Şah İsmail tarafından gerçekleştirilmişti.[4]
Bunun üzerine zamanın Osmanlı padişahı ikinci Beyazıt, Şah İsmail ve Erdebil dervişlerinin nüfuzunu azaltmak için çeşitli yollara başvurmuştur. Bir taraftan Ehlisünnet büyüklerinin dergah ve kabirlerini ihya edip canlandırırken, diğer yandan Şeyh Safiyüddin Erdebili’yi ziyaret için İran'a giden Alevileri cezalandırıp, onları Yunan'ın değişik şehirlerine sürüyordu.[5]
Diğer taraftan İkinci Beyazıt, Bektaşi tarikatının gelişmesi için Balım Sultan'ı 1492 yılında Kosova'dan Hacı Bektaş-ı Veli'nin yaşadığı ve defnedildiği Nevşehir'e getirdi. Hacı Bektaş-ı Veli'nin mezarına bir kubbe yaparken, yanına da Balım Sultan için bir dergah inşa ettirdi.[6] Osmanlılar bu siyaset sayesinde Alevilerin en çok nüfusunu teşkil eden Bektaşileri, 1800 yıllarına kadar kontrol altında tutmayı başardılar. Bektaşiler, Osmanlıların yardımlarıyla rahat ve huzur içinde yaşarken, Bektaşi olmayan Aleviler Şeyh Safiyüddin Erdebili’ye olan ilgilerinden dolayı, daima zulüm ve baskı altında, bazen de sürgünlerde yaşama tutunmak için direniyorlardı. Bektaşi olmayan Alevilerin bu zor yaşam şartları Yavuz Sultan Selim zamanında tamamen kötüleşti. Safeviler ile Osmanlıların Çaldıran savaşına denk gelen bu zamanda, Anadolu Alevileri korkunç bir zulüm ile karşı karşıya geldiler. Bazı tarihi belgelere göre Çaldıran savaşı öncesi, Osmanlı fakihlerinden ve Çaldıran savaşının teorisyenlerinden Şeyhülislam İbn-i Kemal Paşa'nın fetvasıyla kırk binden fazla Alevi katledilmiştir. Katledilen Alevi sayısı tarihi kaynaklarda farklılık gösterse de, verilen bu fetva Osmanlıların Alevilere karşı ne kadar acımasız olduklarının göstergesidir.[7]
Tarihi belgeler, Safevi devletinin Çaldıran savaşında yenilgisinden sonra Bektaşi olmayan Alevilerin vahim durumlarının Osmanlı devletinin yıkılışına kadar devam ettiğini gösterir. Alevi yazarların raporlarına göre, Osmanlılar, mezhepçi İbn-i Kemal Paşa'nın fetvalarıyla Bektaşi olmayan Alevileri kafir, rafizi, kızılbaş ve zındık olarak adlandırdılar.[8]
O günkü ortam Aleviler için o kadar vahimdi ki Alevilerin Kur’an taşıması yasaktı ve Alevi birine Kur’an satmak suç sayılıyordu. Aleviler Kur’an almak için Hristiyan veya Yahudi birinden kendileri için Kur’an almasını istiyorlardı. Onların ibadet için mescitlerde veya dergahlarda ya da herhangi bir yerde bir araya gelmeleri yasaktı. Böyle bir faaliyet anında yakalandıklarında ya idam ya da sürgün edilirlerdi. Bu Şii grup okula gidemiyor ve inancını sonraki nesillerine aktaramıyordu. Ulaşılması zor olan dağlık ve ormanlık bölgelere kaçarak katliam korkusundan dolayı şehirlerden uzakta yaşıyorlardı. Bu durum, diğer Şia bölgeleriyle kültürel ilişki kurmalarını imkansızlaştırıyordu. Böylece din adamları Aleviler arasında azalarak, onların dini bilgilerden yoksun kalmalarına sebep oldu. Sonuçta elde kalan bilgilerini dilden dile, sineden sineye sonraki nesillere ulaştırıp öğretmeye çalıştılar. Alevilerin sosyal ve ekonomik konumları da günden güne zayıfladı. Osmanlıların baskıları yüzünden, Türkiye Cumhuriyeti kuruluncaya dek kültürel alanda da inzivaya çekilmek zorunda kaldılar.[9]

Alevilerin Irksal Yapıları

Türkiye Alevileri ırksal yapı bakımdan, aşağıdaki gibi, dört kısma ayrılır:

Türkmenler

Oğuz boyundan gelen Türkmenler, Alevi nüfusunun çoğunluğunu oluşturur. Türkmenler de kendi aralarında üç gruba ayrılır:

1- Çepniler

Oğuzların Üçoklar koluna atfedilen gruptur. Hacı Bektaş-ı Veli’nin Velayetnamesinde bu gruptan bahsedilir. Çepniler, Selçukluların Anadolu’ya egemen oldukları ilk dönemlerde Anadolu’ya geldiler ve Selçuklular tarafından sınır bölgelerine yönetici olarak atandılar. Bu grup, on üçüncü yüzyılın sonlarında Safevilere ilgi duyduklarından ve onlarla aynı inancı taşıdıklarından dolayı ‘‘Kızılbaş’’ diye meşhur oldular. Bugün Çepnilerin çoğu Giresun ve Trabzon etrafında yaşamaktadır. Onlar Ehlisünnet’in büyüklerinden etkilenerek, Alevi inançlarını unutmuş ve Sünnileşmişlerdir. Balıkesir etrafında yaşayan Çepniler, Alevi inancını günümüze kadar korumuşlardır.[10]

2- Tahtacılar

Tahtacılar, günümüzde Türkiye’nin güney ve güneybatısından Ege kıyılarına kadar olan geniş bir bölgede yaşıyorlar. Genelde Adana, Maraş, İçel, Burdur, Isparta, Denizli, Muğla, Aydın, İzmir, Balıkesir ve Trakya'nın ormanlık bölgelerinde yaşamaktadırlar.[11]

3- Bidiler

Bozok Türkmenlerinden olan bu grup, Safevi hükumetinin kuruluşuna katkıda bulunmuştur ve günümüzde orta Anadolu’da yaşamaktadırlar.[12]

Kürtler

Bazı araştırmacılara göre Türkiye’de yaşayan Kürtlerin üçte biri Alevi’dir. Alevi Kürtler dağınık olarak Bingöl, Tunceli, Erzincan, Sivas, Yozgat, Elazığ, Malatya, Kahramanmaraş ve Kayseri' de yaşamaktadırlar.[13]

Zazalar

Zazalar, Alevi grubunun bir parçasıdır ve Zazaların bir kısmı da Alevi’dir. Alevi Zazalar ağırlıklı olarak Tunceli, Erzincan, Erzurum ve Munzur Dağları etrafında yaşamaktadırlar.[14]

Araplar

Araplar, Alevileri teşkil eden dördüncü ırktır. Türkiye'nin güneyinde, yani Suriye sınır bölgesinde Hatay, Mersin ve Adana gibi şehirlerde yaşayan Arap Alevileri Gadir Hum Bayramına önem vermektedirler. Her yıl binlerce kişinin katılımıyla gerçekleşen bu görkemli merasim, Türkiye Alevilerinin en önemli merasimlerindendir.[15]

Türkiye Alevilerinin Nüfus Yoğunluğu

Nüfus sayımlarında insanların dini ve etnik yapıları kayıt altına alınmadığı için, diğer etnik ve dini gruplar gibi Alevilerin de dakik nüfusu ve Türkiye'deki oranları net değildir. Bu yüzden Alevi ve Şia nüfusu hakkında değişik rakamlar sunulmuştur. Bazılarına göre Aleviler Türkiye nüfusunun yüzde otuzunu oluşturmaktadır. [16] Alevi yazarlardan olan Rıza Zelyut bu oranı savunmaktadır. Cem Vakfının başkanı İzzettin Doğan Alevi nüfusunun yirmi beş milyon olduğuna inanmaktadır. Bazı yabancı araştırmacılar bu oranı 10% - 20% kadar tahmin etmişlerdir. [17] Fransua Tual ‘Şii Jeopolitiği’ kitabında, Türkiye'nin toplam nüfusu altmış iki milyon iken, Alevi nüfusunun on altı milyon olduğunu iddia etmiştir. [18] Dünya Ehlibeyt Kurultayı da Alevi nüfusunu yüzde yirmi beş olarak açıklamıştır.

Alevilerin Ekonomik Durumu

Türkiye Alevileri ekonomi alanında çok güçlü değillerdir. Zamanın devletleriyle uzun bir süre sorun yaşayan Aleviler, doğal olarak sistem dışına itilmiş ve iktidarı destekleyen grupların aksine, devletin destek, imkan ve yardımlarından mahrum kalmışlardır.[19]

Alevilerin İnançları

Tevhit

Aleviler aleyhinde yazılan birçok kitap onları kafirlik ve dinsizlikle suçlamasına rağmen, Aleviler her zaman tek olan Allah'a inanmışlardır. Eski Alevi metinlerinde tevhit inancının çok güçlü olduğunu görmekteyiz. Hacı Bektaş-ı Veli'ye ait olan Mekalat,[20] Şeyh Safiyüddin-i Veli’nin "Muhabbet" kitabı ve Alevi yazarların yazdığı diğer kitaplar, onların "Tevhid" inancını açık bir şekilde ortaya koymaktadır.[21] [22] [23] Aleviler arasında meşhur olan ‘Hak, Muhammed, Ali’ veya ‘Allah, Muhammed, Ali’ sözü, yüce Allah’a, Hz. Resulü Ekrem'e (s.a.a) ve Hz. Ali'ye (a.s) duydukları derin aşktan kaynaklanmaktadır. Bu tabir, Alevilerin tevhit, nübüvvet ve imamet inançlarının bir göstergesidir. [24]

Nübüvvet ve İmamet

Aleviler bütün enbiyaya iman ettikleri gibi, Hz. Muhammed’e (s.a.a) ve ona indirilen Kur'an'a da inanıyorlar. Törenlerinin bir çoğunda Hz. Peygamber'den (s.a.a) yardım diliyor ve o hazrete tevessül ediyorlar. [25] İmamet konusunda da Aleviler aynen On İki İmam Şia'sı gibi, İmam Ali'nin (a.s) ve on bir masum evladının imametine inanıyorlar. Hz. Ali'nin (a.s) Hz. Peygamber'in (s.a.a) hak halifesi olduğuna, imamet makamının Allah tarafından insanların hidayeti için karar verildiğinde ve İmamın (a.s) yeryüzünde Allah'ın hücceti olduğuna inanıyorlar. Aleviler, nübüvvet ve imametin irfanî boyutlarına vurgu yaparak, bu iki makamın Allah-u Teâlâ’ya yakınlık vesilesi ve yüce manevi makamların temeli olduğuna inanıyorlar. [26]

Mead (Kıyamet)

Aleviler, kesinlikle meada inanmakta ve diğer Müslümanlar gibi meadı ve ölümden sonraki yaşamı inanç esaslarından saymaktadırlar.[27]

Gulat İftirası

Alevilere atılan başka bir iftira da onların "Gulat" oldukları iddiasıdır. İnsaf ve adaletten yoksun olan bazı kimseler, İmam Ali (a.s) hakkında Alevilerin haddi aştıklarını ve onu ilahlaştırdıklarını ya da Hz. Peygamber'den (s.a.a) üstün gördüklerini iddia ediyorlar. Bu konu Alevilere atılan çirkin bir iftiradır. Hiçbir Alevi kaynağında böyle bir şey yoktur. Alevilerin Hz. Ali'yi (a.s) çok sevdikleri, onu sahabenin en üstünü bildikleri, çocuklarına "Ali" ismini koyup Hz. Ali (a.s) timsali resimleri evlerine ve iş yerlerine astıkları doğrudur. Ama asla Hz. Ali (a.s) hakkında aşırıya gitmezler. [28]

Alevilerin Şeriata Bağlılıkları

Anadolu Alevileri arasında iman esaslarının yanında, irfanî öğretiler de büyük önem arz etmektedir. İrfan öğretilerinin Aleviler arasında yaygın olması, bazen Alevilerin şeriata ve fıkhi konulara bağlılıklarının yanlış anlaşılmasına neden olmuştur. Alevilerin tanınmış dedelerinden Bedrettin Nuyan kendilerinin Caferi fıkhına bağlı olduklarını ve bu nedenle On İki İmam Şiası’ndan farklı olmadıklarını söyler. Aleviler birçok Müslüman gibi, namaz, oruç, hac, zekat, humus, cihat, Emri bil ma'rûf ve nehy-i anil münker, Tevella ve Teberrayı dinin hükümlerinden saymaktadırlar.[29] Bununla birlikte Aleviler arasında bazıları, irfanî öğretileri bahane ederek şeriatın kurallarını çiğneyip namaz, oruç ve haccı terk etmişlerdir. Namaz kılmak yerine "cem" yapar ve Ramazan orucunu tutmazlar. Bazılarına göre Aleviler, Osmanlıların yaptığı baskı ve zulüm sebebiyle onların yaptığı amelleri, örneğin camiye gitmek, namaz kılmak vs. gibi şeyleri yapmıyor ve böylece Osmanlılara muhalif olduklarını gösteriyorlardı. Bazılarına göre Aleviler, Osmanlı döneminde uğradıkları zulümden dolayı dağlık ve ormanlık bölgelere göç etmişlerdir. Doğal olarak kendi inanç ve kültürlerini koruyup bir sonraki nesle aktaracak okul, medrese gibi bilimsel merkezleri yoktu. Bu yüzden yeni yetişen Alevi nesiller gerçek Alevi inançlarından uzaklaştılar.[30]

Kaynakça

  1. Dönmez, Türkiye Alevileri, s. 17-18; Muhammed Sadr Muhammedi, Tarih-i İçtima-i Siyasi-yi Aleviyani Türkiye
  2. Dönmez, Türkiye Alevileri, s. 19.
  3. Mehdi Cemalfer, Mukaddeme-i ber şinakhti camia-yi aleviyani Türkiye s. 27.
  4. Dönmez, Türkiye Alevileri, s. 19.
  5. Dönmez, Türkiye Alevileri, s. 19.
  6. Mehdi Cemalfer, Mugaddeme-i ber şinakhti camia’yi aleviyani Türkiye s. 35.
  7. Dönmez, Türkiye Alevileri, s. 21.
  8. Resul Caferiyan, Nezeriyeyi darul harb ve darul İslam ve terifi kufr der fıkhı Hanefi ve tesiri ve tessur an tv ruedadhayi Horasan der gerni dehom hicri.
  9. Dönmez, Türkiye Alevileri, s. 22-23.
  10. Dönmez, Türkiye Alevileri, s. 28.
  11. Dönmez, Türkiye Alevileri, s. 28.
  12. Dönmez, Türkiye Alevileri, s. 29.
  13. Üzüm, Alevigeriyi imruzu ma s.17(Türkiye Alevileri kitabından nakil olarak) .
  14. Babek Vefaii, Şiayan-i Türkiye, Ovza-i siyasi-içtimai, s.108.
  15. Dönmez, Türkiye Alevileri, s. 31.
  16. Mehdi Benram Şahi, Sakhtarı ictimai-siyasi-yi Aleviyani Türkiye, Do hefte name-i pegah-ı hovze, 233. sayı
  17. Dönmez, Türkiye Alevileri, s. 20.
  18. Fransua Tual, ‘Şii Jeopolitiği’ s. 194.
  19. Babek Vefa-i, Şiayani Türkiye, Ovza-i siyasi-içtimai, s.160.
  20. Hacı Baktaşi Veli, Mekalat.
  21. Muhammet Yaman, Şeyh Safi Erdebili ve Fermeyişat-ı o s.54-55.
  22. Özdemir, Ali Rıza, Alevigeri, s.72.
  23. Kaya, Haydar, İlmihal-i Baktaşi, s.39. Bk Dönmez, Türkiye Alevileri, s.87-92.
  24. Bedrettin Nuyan Dede, Alevilik ve Bektaşilik s.54.
  25. Dönmez, Türkiye Alevileri, s. 92-94.
  26. Özdemir, Alevilik s.75-76; Üzüm, Alevigeri-yi imruz-u ma s.80 (Türkiye Alevileri kitabından naklen).
  27. Dönmez, Türkiye Alevileri, s.87-92.
  28. Üzüm, Alevigeri-yi imruz-u ma s.80.
  29. Dönmez, Türkiye Alevileri, s.108-119.
  30. Muhammed Sadr Muhammedi, Tarih-i İçtimai ve Siyasi-yi Aleviyan-i Türkiye


Bibliyografi

  • Mehdi Cemalfer, Mugaddeme-i ber şinakhti camie-i aleviyani Türkiye, Tahran, İntişarat-i Emir Kebir, 1391 Şemsi.
  • Dönmez, Nuri, Türkiye Alevileri, Qom, İntişarat-i Danişgahi Edyan ve Mezahip 1389 Şemsi.
  • Resul Caferiyan, Nezeriyeyi darul harb ve darul İslam ve terifi kufr der fıkhı Hanefi ve tesir ve teessür an ez ruedadhayi Horasan der gerni dehom hicri.