Emru'n-Beyne'l-Emreyn

Öncelik: b, kalite: c
linksiz
kategorisiz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
(Emrun-Beyne'l-Emreyn sayfasından yönlendirildi)
Şia İnançları
Teoloji
TevhidZati TevhidSıfati TevhidEfali Tevhidİbadette Tevhid
FüruuTevessülŞefaatTeberrük
Adalet (İlahi Fiiler)
Hüsn ve KubhBedaEmru'n Beyne'l Emreyn
Nübüvvet
Peygamberlerin İsmetiİslam Peygamberinin HatemiyetiGaybet İlmiMucizeKur’an’ın Tahrif Olmadığı
İmamet
İnançlarİmam'ın Tayin Edilmesinin Gerekliliğiİmamların İsmetiTekvini Velayetİmamların Gayb İlmiGaybet (Küçük Gaybet, Büyük Gaybet), İntizar, ZuhurRic'at
İmamlar
Mead
BerzahCismani MeadHaşirSıratAmel DefteriMizan
Belirgin Konular
EhlibeytOn Dört MasumTakiyeMerceiyyet

Emru’n Beyne’l Emreyn (Arapça: امرٌ بین الاَمرَین), kelam ilminde kullanılan bu terim, cebir ve ihtiyar konusunda Şia İmamiye’ye özgü özel bir inançtır. Bu öğreti, cebir ve tefviz'in mukabilinde kullanılmaktadır. Bu terimden maksat, insanın kendi iradesiyle yaptığı fiillerinde hem Allah’ın ve hem de insanın müdahale ettiği ve aracılığının olduğudur. Bazı hadislere göre, "Emru’n Beyne’l Emreyn" ilk olarak Hz. Ali (a.s) tarafından gündeme getirilerek açıklanmıştır.

Teorinin Tarihçesi

Cebir ve ihtiyar konusu, tarih boyunca herkesi ilgilendiren, kitlesel ve tüm din ve mezheplerde konu edilerek, üzerinde durulan önemli konulardan biridir.[1] Bu konunun nazari bir yönü olduğu gibi, bilimsel bir yönü de vardır.[2] Yine ilahî adalet[3], sosyal ve toplumsal özgürlük konularıyla da ilintilidir.

Rivayet ve hadisler incelendiğinde, bu teorinin ilk kez İmam Ali (a.s) tarafından gündeme getirildiği anlaşılmaktadır. Yine rivayet edildiğine göre, Hz. Ali (a.s) insan ruh ve kalbinin şaşırtıcı ve hayret verici özellikleri hakkında bir konuşma yapmış, bu esnada adamın biri ayağa kalkarak, Hz. Ali'den (a.s) “kader” hakkında konuşmasını istemiştir. İmam Ali (a.s) bu konunun zorluk ve güçlüğünden dolayı, konuyu gündeme getirmeyi uygun görmemiş ve soruyu sorandan şimdilik sorusundan vazgeçmesini istemiştir. Ancak adam sorusunu yeniden sorduğunda, Hz. Ali (a.s) yine cevap vermek istememiştir. Bu durum üçüncü kez yaşandığında, İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bil ki kader meselesinde işlerde cebir ve tefviz yoktur. Şüphesiz emir (iş) bu ikisinin arasındadır.”[4]

Bu konu hakkında başta İmam Sadık (a.s) ve İmam Rıza (a.s) olmak üzere diğer Ehlibeyt İmamları (a.s) tarafından çok sayıda hadis nakledilmiştir. Aynı şekilde İmam Hadi’den (a.s) bu konu hakkında kapsamlı bir risale nakledilmiştir.[5]

Teorinin Açıklaması

İki emir, iki iş anlamına gelen "Emreyn"den maksat, cebir ve tefvizdir. Cebir teorisine göre, insan iradesinin fiillerde ve eylemlerde bir etki ve dehaleti yoktur. İşler kaçınılmaz ve kendi isteği dışındadır. Tefviz teorisine göre ise, insan iradesi fiillerinde tüm yönlerden etkin ve müessirdir. Allah’ın kudretinin onda bir etki ve tesiri yoktur. Allah yalnızca insanı ve onun kudretini yaratarak icat etmektedir. “Emru’n-Beyne’l Emreyn” bu iki teoriyi iptal etmekte ve insanın kendi isteği ile işlerinde hem Allah'ın ve hem de insanın iradesinin müessir olduğu; bu iki iradenin birbirlerinin sıralama ve boyunca olduğunu ispat etmektedir. İşte bu, insanın işlerinde seçme hakkı sahibi ve serbest olduğu hakikatidir.

Teoriyi Benimseyenler

İmamiye Filozof ve mütekellimleri “Emru’n Beyne’l Emreyn” teorisinin takipçileridir.[6] Maturidi mütekellimleri insanın ihtiyari fiilleri konusunda kesp teorisini savunsalar da kesp teorisini ‘Emru’n Beyne’l Emreyn’ görüşüne çok yakın bir şekilde yorumlamışlardır.[7]

Ebu Cafer Mısri Tahavi’nin (229, 321 h.k.) takipçileri olan Tahaviyeler de bu konuda Şia İmamiye’nin görüşünü savunmaktadırlar.[8]

Bazı Eş’ari mütekellimleri de ‘Emru’n Beyne’l Emreyn’ terimini ağızlarına almadan, bu görüşü kabul etmişlerdir. Örneğin Şemsettin Mahmut İsfahani[9], Abdulvahhab Şa’rani[10] Abdulazim Zerkani[11], Şeyh Muhammed Abduh[12] ve Şeyh Şeltut.[13]

Teorinin Delillerinin İspatı

Şia mütekellimleri, Kur’an ayetleri, masumların hadisleri ve akli delillerin bu teorinin doğruluğunu ispat ettiğini ileri sürmektedirler.

Kur’an Ayetleri

Bu konunun ispatında Kur’an ayetlerinden “iyyake na’budu ve iyyake naste’in” (Fatiha, 5) ayetine işaret edilebilir. Bu ayet, cebir itikadıyla uyumlu değildir. Zira eğer Allah, fiillerimizin yaratıcısı olur ve bizim irademizin de onda bir etkisi olmazsa, ibadeti kendimize nispet vererek, “na’budu: ibadet ediyoruz” dememizin bir anlamı olmaz. Nitekim ayetin, Allah’ın fiillerimizde bir etkisinin olmadığını iddia eden tefviz teorisiyle de uyumu yoktur. Zira fiilin tahakkuk ve oluşmasında müdahalesi olmayan bir istianetin de (naste’in: yardım diliyoruz) bir anlamı yoktur.[14] İmam Cafer-i Sadık (a.s) da konuyla alakalı soru soran bir adama bu ayetle cevap vermiştir.[15]
Bir başka ayet, Enfal Suresinin 17. ayetidir:

(Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları; attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı (onu).” (Enfal, 17) Bu ayeti kerime, “öldürmek” ve “atmak” ilk olarak peygamber ve müminlere atfedilmekte; ardından onlardan nefyetmekte ve Allah’a nispet verilmektedir. Bu nefyetme ve ispat yalnızca bir yönden değildir. Çünkü tenakuz ve çelişki olur. Hatta ayeti kerime, müminlerin ve peygamberin fiillerinde bağımsız olduklarını nefyetmekte ama onların bu işlerde etki ve müdahalelerinin de olduğunu ispat etmektedir. İşte bu ‘Emru’n Beyne’l Emreyn’ anlamındadır.[16]

Nitekim bazı ayetler, insanı muhtar (seçme hakkına sahip) olarak tanıtmakta ve fiilleri ona nispet vermektedir. Örneğin, “Bilsin ki insan için kendi çalışmasından (emeğinden) başka bir şey yoktur.” (Necm, 39) Başka bir takım ayetlerde de Allah’ın izin ve meşiyyetinin fiillerde etkili olduğu belirtilmiştir: “Biz her peygamberi -Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik.” (Nisa, 64) Birinci kategorideki ayetler cebir inancı mukabilinde ve ikinci kategorideki ayetler ise, tefviz inancı karşısındadır. İkisinin cem edilmesi ve bütünlemesi ise Allah, kullarına seçme hakkı ve meşiyyet vermiştir. Ancak bu seçme hakkı ve meşiyyet Allah’ın iradesi ile uyumlu, Allah’ın tulunda ve boyuncadır.

Hadisler

Çeşitli hadis kitaplarının “Cebir, Kader ve Emru’n Beyne’l Emreyn”[17], “Meşiyyet ve İrade”[18] ve “İstitaat”[19] gibi özel bablarında, bu konuyla ilgili hadislere yer verilmiştir. Onların hepsini beş kategoride toplamak mümkündür:

  1. Cebrin teklif, vaat, veid (korkutma, tehdit), sevap ve azapla tezat içinde olduğu; sonuçta Allah'ın hikmet ve ölçüleriyle çelişerek, ters düştüğünü ortaya koyan hadisler.[20]
  2. Cebir ve kaderin Allah’ın genel kudreti ile tenakuzu olarak, sonuçta cebir teorisinin yaratılışta ve iradede tevhit ilkesiyle uyumsuzluğu olduğu ileri sürülmüştür.[21]
  3. Hak inancın cebir ve tefviz arasındaki bir aşama olduğunu ortaya koyan hadisler.[22]
  4. “Emru’n Beyne’l Emreyn” hakikatinin keşfedilmesi, anlaşılmasının zor olduğu, bunun için sağlam adımlara ihtiyaç duyulduğunu, müminler için cebir ve tefvizin batıl olduğuna inanmalarının yeterli olduğunu ortaya koyan hadisler.[23]
  5. Sıradan ve olağan insanların zihinlerinin hidayeti için, Emru’n Beyne’l Emreyn hakikatini misal kalıplarında açıklandığı hadisler.[24]

Bazı Hadislerin Açıklaması

İmam Cafer-i Sadık (a.s) insanın fiillerindeki seçme hakkını günahkâr insana benzetmiştir. Konu hakkındaki hadis şu şekildedir: Muhammed b. Yahya, kendisine anlatan birinden, o da İmam Cafer-i Sadık’tan (a.s) şöyle rivayet etmiştir:

«Ne cebir ve ne de tam serbestlik. Doğrusu, bu ikisinin arasındaki bir çizgidir.»

Dedim ki: Bu ikisinin arasındaki çizgi nedir? «Bunun örneği şöyledir: Bir adamın günah işlediğini gördüğünde onu bu günahtan alıkoymaya çalışırsan ama o senin nehyetmene aldırmayıp, bu günaha son vermez ve sen de onu bıraksan, o da bu günahı işlemeye devam etse; sen de uyarını dinlemediği için, onu terk etsen, bu durum senin ona günah işlemeyi emrettiğin anlamına gelmez.»[25]

Molla Sadra (r.a), bu hadisin şerhinde çok ilginç bir noktaya parmak basarak, şöyle yazmıştır: “İşleri ona bırakmadığı için, onu nehyetmektedir ve bıraktığından dolayı da onu mecbur da etmemiştir.”[26]

İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah şöyle dedi: Ey Âdemoğlu! Kendin için dilediğin şeyleri dileyen biri olarak sen, benim dilememle oldun. Benim gücümle farzlarımı eda ettin. Benim nimetimle bana karşı günah işleyecek gücü kendinde bulabildin. Seni işiten, gören ve güç yetiren kıldım. "Sana ilişen bir iyilik Allah'tandır. Sana ilişen bir kötülük de senin kendindendir." (Nisa, 79) Bu yüzden işlediğin iyilikler, senden çok bana aittir. Yaptığın kötülüklere de bendense sen yakınsın. Dolayısıyla ben yaptıklarımdan sorumlu tutulmam; ama onlar yapıp ettiklerinden sorumlu tutulurlar.”[27]
Bu rivayeti göz önünde bulunduracak olursak, insan işlerinde meyişet ve kudretin varlığı zorunludur. Her ikisini de Allah insana vermektedir. Öte yandan Allah tarafından iyiliklerin yapılarak, kötülüklerden uzak durulması emredilmiştir. Dolayısıyla iyiliklerin Allah’a, günahların ve kötülüklerin de kullara atfedilmesi doğru olandır.[28]

Akli Deliller

  • Mütekellimlerin Delilleri

Mütekellimler, insan iradesi ile Allah iradesi arasındaki ilişkinin, ancak üç şekilde betimlenebileceğini ileri sürmüşlerdir. Zira iki iradenin (Allah iradesi ve kulun iradesi) fiildeki nispetini düşünürsek, ya fiilin icat edilmesi ve tahakkuku için bir iradenin müdahalesi gerekecektir ya da her iki irade birden. Eğer yalnızca bir iradenin dehalet ve müdahalesinin olduğunu söylersek –o da Allah’ın iradesi olursa- bunun neticesi cebirdir. Eğer yalnızca insan iradesinin etkili olduğunu söylersek, bu kez de tefvize yönelmiş oluruz. Ama eğer her iki iradenin de etkisi var dersek, bunun sonucunda ortaya “Emru’n Beyne’l Emreyn” çıkar. Bunu iyi bilmek gerekir ki her iki iradenin de etkisinin olmadığını söyleyemeyiz. Çünkü bu durum varsayıma aykırıdır.[29]

  • Hekimlerin (Filozofların) Delilleri

Hekim ve filozofların istidlali ise şu şekildedir: Allah-u Teâlâ, her şeye kadirdir. Ancak eşyaların (şeylerin), varlık kabul etmeleri (kendilerinin oluşum ve mevcut olmaları) farklıdır. Allah bazılarını vasıtasız ve bazılarını ise, vasıtalı yaratmaktadır. Vasıtalar bazen tektir ve bazen de çoktur. Ancak vasıtanın gerekliliği, fiilinde Allah’ın ona ihtiyaç duyduğu anlamında değildir. Bilakis vasıtanın gerekliliği, kabilin (mahlûkun) eksikliği sebebiyledir. Zira Allah, tüm sebeplerin sebebidir ve eşyanın icat edilmesinde bir şeye muhtaç değildir. İnsanın ihtiyari fiilleri de eksiklik ve noksanlıklarından dolayı, vasıtasız olarak Allah’tan sadır edilebilmemektedir. Bu sebeple insan iradesi de vasıtalardan biridir. Dolayısıyla cebir batıldır. Öte yandan tüm vasıtalar Allah’ın mahlûku, yaratığı ve O'ndan naşi olduklarından, tefviz de batıldır.[30]

Teorinin Fonksiyonları

Sorumluluk Ve Hesap Verebilirlik

"Emru’n Beyne’l Emreyn" teorisinin fonksiyon ve işlevlerinden birisi, insanın kendisini mükellef bilmesi ve yaptığı işlerin (fiillerin) sorumluluğunu kabul etmesidir. Zira bu teoriye göre, insan yaptığı işlerde seçme hakkına sahiptir. Ancak cebir teorisi, insanın teklif ve vazife yükünü yüklenmemesi, sorumsuzluk ve sonuçta kayıtsızlık ve tembelliği gerektirmektedir. Bu teoriyi gündeme getirenler genellikle bu gerekçe ile teklif ve vazife yükünden kaçınmakta, özgür ve kendince etik kuralları ile yaptıkları her işte kendilerince gerekçeli bir özür üretmektirler.[31] Nitekim Emeviler, yaptıkları zulüm ve zorbalıkları, cebirle gerekçelendirmekte ve Mürcie fırkasından olmaktaydılar.[32]

Ahlak ve Etikçilik

"Emru’n Beyne’l Emreyn" teorisinin bir diğer işlevi ise, bireyin seçme hakkına sahip olduğu ve kendi doğasında bir takım değişiklikler yapabileceğine inanmasıdır. Bundan dolayı ahlaki adetleri ve etik kurallarını kendisinde oluşturmaya çalışmasıdır. Bu sanının aksine, bazıları insan doğasının değiştirilemez olduğuna inanmaktadırlar. Nitekim şöyle demişlerdir: “Ehil olmayanların eğitim ve terbiye olmaları, kümbette ceviz misalidir.” veya “buğday buğdayla, arpa arpayla büyümelidir.”[33]

Cebir ve Tefviz Teorisinin Problemlerinden Kurtulmak

Cebir ve tefviz teorisinin her birinin kendince sorun ve problemleri vardır. Bu sorunları ancak "Emru’n Beyne’l Emreyn" teorisiyle çözüme kavuşturmak mümkün olabilir.

Cebir teorisinin iki sorunu vardır: 1. İnsanın dini ve ahlaki sorumluluklarının anlamsız olması, 2. Kötülük ve günahların yaratılışının Allah tarafından olması.

Tefviz teorisinin sorunu ise: Allah kudretinin sınırlanması ve efali tevhit teorisinin aşınma ve zedelenmesi.[34]

Ayrıca Bakınız

Kaynakça

  1. Caferi, Cebir ve İhtiyar, s. 13.
  2. Tabatabai, Usul-u Felsefe ve Reveş-i Realizm, c. 3, s. 151, dipnot.
  3. Mutahhari, Adl-i İlahi, s. 11.
  4. Meclisi, Biharu’l-Envar, c. 5, s. 57.
  5. Tabersi, el-İhticacu’l-İmam Ali el-Hadi (a.s), s. 450, 453.
  6. Molla Sadra, el-Hikmetu’l Mutealiye, c. 6, s. 371; Feyyaz Lahici, Govher Murad, s. 327; Tabatabai, el-Mizan, c. 1, s. 24.
  7. Bkz. Maturudi, Kitabu’t-Tevhid, s. 225, 226; Rabbani, el-Kelamu’l Mukarin, s. 217, 220.
  8. Tahavi, el-Akidetu’t-Tahaviye, s. 67; Rabbani, el-Kelamu’l-Mukarin, s. 220, 221.
  9. İsfahani, Tesdidu’l Kavaid fi Şerh-i Tecridi’l Akaid.
  10. Şa’rani, el-Yevakit ve’l-Cevahir, c. 1, s. 140.
  11. Subhani, Ferheng-i Akaid ve Mezahib-i İslami, s. 111, 112; Menahilu’l İrfan, c. 1, s. 506’dan naklen.
  12. Abduh, Risale-i Tevhid, s. 119.
  13. Subhani, Ferheng-i Akaid ve Mezahib-i İslami, s. 112; Menahilu’l İrfan, c. 1, s. 240, 242’dan naklen.
  14. Tabatabai, el-Mizan, c. 1, s. 24.
  15. Meclisi, Biharu’l Envar, c. 5, s. 56.
  16. Zenuzi, Lümeat İlahîye, s. 207.
  17. Kuleyni, Usul-u Kâfi, c. 1, s. 155.
  18. Kuleyni, Usul-u Kâfi, c. 1, s. 160; Saduk, et-Tevhid, s. 336.
  19. Saduk, et-Tevhid, s. 346.
  20. Meclisi, Biharu’l Envar, c. 5, s. 96, hadis: 19.
  21. Meclisi, Biharu’l Envar, c. 5, s. 127.
  22. Meclisi, Biharu’l Envar, c. 5, s. 51.
  23. Meclisi, Biharu’l Envar, c. 5, s. 97.
  24. Kuleyni, Usul-u Kâfi, c. 1, s. 160.
  25. Saduk, et-Tevhid, s. 362, hadis, 8.
  26. Molla Sadra, Şerh-i Usul-u Kâfi, s. 416.
  27. Kuleyni, Usul-u Kâfi, c. 1, s. 160; Saduk, et-Tevhid, s. 338, hadis: 6.
  28. Kuleyni, Usul-u Kâfi, c. 1, s. 160; Talike Allame Tabatabai.
  29. Feyyaz Lahici, Govher Murad, s. 327.
  30. Molla Sadra, el-Hikmetu’l-Mutealiye, c. 6, s. 371, 372.
  31. Tabatabai, Usul-u Felsefe ve Reveş-i Realizm, c. 3, s. 171.
  32. Dairetu’l Maarif-i Bozorg-i İslami, c. 17, s. 522, 524.
  33. Tabatabai, Usul-u Felsefe ve Reveş-i Realizm, c. 3, s. 172.
  34. Dairetu’l Maarif-i Bozorg-i İslami, c. 17, s. 499.

Bibliyografi

  • İsfahani, Mahmut, Tesdidu’l Kavaid fi Şerh-i Tecridi’l Akaid, Astan-ı Kuts-i Razevi kütüphanesi, hatlı hikmet kitapları, sayı: 166.
  • Bağdadi, Abdulkahir, Usulu’d-Din, Beyrut, Daru’l Fikr.
  • Beyzavi Hanefi, Kemalettin Ahmet, İşaratu’l Meram min İbarati’l İmam, Yusuf Abdulrezzak talik ve tahkiki, Mısır, Şirket Mustafa el-Bani, 1368 h.k.
  • Caferi, Muhammed Taki, Cebir ve İhtiyar, Tahran, Müessese-i Tedvin ve Neşr-i Asar Allame Caferi.
  • Rabbani, Ali , el-Kelamu’l Mukarin, İntişarat-ı Defter-i Nemayende-i Makam-i Muazzam-i Rehberi der Umur-u Ehlisünnet-i Beluçistan.
  • Rabbani, Ali, Firek ve Mezahib-i Kelami, Merkez-i Cihan-i Ulum-u İslami.
  • Zenuzi, Molla Abdullah, Lümaat İlahiye, Ba Mukaddime ve Tashih, Seyyid Celalettin Aştiyani, müessese Mutalaat ve Tahkikat-i Ferhengi.
  • Dairetu’l Maarif-i Bozorg-i İslami, Zir-i Nezer-i Kazım Musevi Becnurdi, Tahran, Merkez-i Dairetu’l Maarif-i Bozorg-u İslami, 1388 h.ş.
  • Subhani, Cafer, Ferheng-i Akaid ve Mezahib-i İslami, İntişarat-ı Tevhid.
  • Şa’rani, Abdulvahhab, el-Yevakit ve’l-Cevahir fi Beyani Akaidi’l Ekabir, Şirket Mektebet ve Matbaa Mustafa el-Yaba Halebi ve Evladuhu Bi-Mısr.
  • Saduk, Muhammed b. Ali b. Babeveyh, et-Tevhid, Müessese en-Neşri İslami.
  • Tabatabi, Seyyid Muhammed Hüseyin, el-Mizan fi Tefsiri’l-Kur’an, Kum, müessese Matbuat İsmailiyat.
  • Tabatabai, Muhammed Hüseyin, Usul-u Felsefe ve Reveş-i Realizm, İntişarat-ı Sadra.
  • Tabersi, Ahmed b. Ali, İhticac, Necef Eşref, Daru’n-Numan lil-Matbuat ve Neşr.
  • Tahavi, Ahmed b. Muhammed, el-Akidetu’t-Tahaviye, Beyrut, el-Mektebet İslami.
  • Abduh, Muhammed, Risaletu’-t-Tevhid, Beyrut, Biinaeti Bessam Abdulvahhab el-Habi, Dar İbn-i Hazm.
  • Feyyaz Lahici, Abdurrezzak, Govher Murad, Sazman Çab ve İntişarat-ı Vezaret-i Ferheng ve İrşad-ı İslami.
  • Kuleyni, Muhammed, el-Usul minel’l-Kafi, Tahran, Daru’l Kutubu’l İslami.
  • Maturidi, Ebu Cafer, Kitabu’t-Tevhid, Beyrut, Daru’l Meşrik.
  • Molla Sadra, Muhammed, el-Hikmetu’l Mutealiye fi’l-Esfari’l Akliye el-Erbea, Beyrut, Daru ihya et-Turas el-Arabi.
  • Molla Sadra, Muhammed, Şerh-i Usulu’l Kâfi, müessese Mutalaat ve Tahkikat-i Ferheng, 137.
  • Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, Beyrut, müessese el-Vefa.
  • Muhammed b. Abdurrahman, Şerhu’l Fıkhu’l Ekber, Amarat'ul Arabi, Mektebu’l Furkan.
  • Mutahhari, Murtaza, Adl-i İlahi, Kum, İntişarat-ı İslami, 1361 h.ş.

Dış Bağlantılar