Tefviz

Önceliksiz, kalitesi olmayan: c
linksiz
kategorisiz
navbox'siz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
(Mufevvize sayfasından yönlendirildi)
Şia İnançları
Teoloji
TevhidZati TevhidSıfati TevhidEfali Tevhidİbadette Tevhid
FüruuTevessülŞefaatTeberrük
Adalet (İlahi Fiiler)
Hüsn ve KubhBedaEmru'n Beyne'l Emreyn
Nübüvvet
Peygamberlerin İsmetiİslam Peygamberinin HatemiyetiGaybet İlmiMucizeKur’an’ın Tahrif Olmadığı
İmamet
İnançlarİmam'ın Tayin Edilmesinin Gerekliliğiİmamların İsmetiTekvini Velayetİmamların Gayb İlmiGaybet (Küçük Gaybet, Büyük Gaybet), İntizar, ZuhurRic'at
İmamlar
Mead
BerzahCismani MeadHaşirSıratAmel DefteriMizan
Belirgin Konular
EhlibeytOn Dört MasumTakiyeMerceiyyet

Tefviz (Arapça: التفویض), itikad, irfan ve ahlak ilminde kullanılan bir terimdir. Tefviz, sözlükte bırakmak, havale etmek, bir şeyi birisine teslim etmek ve o işte onu yetkili kılmaktır.[1] Bu kelimenin çeşitli ve çok sayıda farklı ıstılah manası vardır.

Genel bir değerlendirme ile tefvizin bazen Allah tarafından insana ve bazen de insandan Allah’adır. İnsan tarafından Allah’a olan tefviz, ahlaki faziletlerden biri ve irfani makamlardandır. Kur’an ve hadislerde bu sıfat övülmüş ve methedilmiştir. Bu anlamdaki tefviz, teslim ve tevekkül kavramlarına yakındır.

Allah tarafından insana olan tefviz, tefvizin ikinci kısmıdır. Bu çeşit tefvizin bazıları batıl, bazıları sahih olmak üzere farklı yönleri vardır.

Kur’an ve Hadiste Tefviz

Kur’an-ı Kerim’de tefviz, ahlaki anlamıyla, işlerin Allah’a bırakılması ve havale edilmesi anlamında kullanılmıştır.[2] Hadislerde de daha çok tefviz bu anlamda kullanılmıştır. “Fevveztu emri ileyke” ifadesi ve benzeri ifadeler defalarca Hz. Peygamber Efendimiz ve Ehlibeyt İmamlarının dualarında nakledilmiştir.[3]

Bir çok hadiste, tefviz ve tevekkül yan yana zikredilmiştir.[4] Bazı hadislerde işlerinizi Allah’a tefvizle, O’na tevekkül edin ifadeleri kullanılmıştır.[5] Bu anlamdaki tefvizin İslami ahlakta çok özel bir yeri vardır. Hadislerde bu manadaki tefviz teşvik edilmiştir.[6], ondan imanın sütunu[7], ubudiyetin hakikati[8] ve yakin olarak bahsedilmiştir.

Tefvizin önemi konusunda Gazali[9], Hz. Resulü Kibriya Efendimizden (s.a.a) şu hadisi nakletmektedir: “İlmin başı, Allah’ın Cabbar ve Kahhar sıfatıyla tanınması, ilmin sonu ise işlerin Ona tefvizi (bırakılması ve havale) edilmesidir.” «اَوّلُ العِلْمِ مَعْرفَةُ الجبّارِ وَ آخِرُ العِلْمِ تفویض الاَمْرِ اِلَیهِ»

Ahlak ve İrfan’da Tefviz

İşlerin Allah’a tefviz edilmesi, Tevhid-i Ef'alinin (fiillerde tevhit) yansımalarından biridir. Şöyle ki kendi işlerimizde Allah’ı yetkili kılalım, Allah’ın teşrii iradesini, kendi irademize egemen kılalım, Onun emirlerine uyalım, Ondan yaşamımızın idaresini kendi uhdesine alarak üstlenmesini isteyelim.[10] ve tüm güç ve kuvvetin Ondan olduğunu bilelim.

Hz. Fahri Kâinat Efendimizden (s.a.a) nakledilen bir hadiste her ne zaman kul “la havle vela kuvvete illa billah” derse, işlerini Allah’a tefviz (havale) etmiştir.[11] Bu manadaki tefviz ile tevekkül öğretileri ilintilidir. Nitekim bazıları tevekkülü, işlerin tefviz edilmesi anlamında değerlendirmiştir.[12]

Tefvizin eser ve sonuçlarını şu şekilde özetlemek mümkündür: İnsanın iş ve ihtiyaçlarında Allah’ın kifayet etmesi[13], ilahî yardım ve nusret[14], ruhsal huzur ve sükûnet[15], güçlük ve zorlukların kolay gelmesi.[16]

Arifler de tefvizi, irfani makamlardan saymış ve onun için bazı dereceler zikretmişlerdir.

Hace Abdullah Ensari, tefvizciler için üç derece zikretmiştir:

  • Birinci derece, insan bir şey yapmadan önce hiçbir gücün olmadığını ve hile ve tuzak kurucuların hile ve tuzaklarından güvende olmadığını bilmeli ve Hakk’ın yardımından ümitsiz olmamalı ve kendi irade ve kastına dayanmamalıdır.
  • İkinci derece, kendisinin Allah’a tam bir şekilde ihtiyaç duyduğunu bilmelidir, şöyle ki hiçbir amel ve ibadetinin kurtarıcı, hiçbir günahın da helak edici olmadığını, bir şeyin bir şeye sebep olmadığını ve Allah’ın mutlak fail olduğunu bilmelidir.
  • Üçüncü derece, Hakkın kula olan velayetidir. Bu derecede salik, Allah’ı tüm işlerde münferit görür, tüm hal ve makamları (dereceleri) O’ndan bilir, hiçbir işi Hak dışında bilmez ve “bütünlük”, “tefrika” ve değişikliklerin müsebbibinin yalnızca Allah olduğunu ve insan için yaptığını, kimi isterse hidayet edeceğini veya dalalete düşüreceğini bilir.[17]

Kelam İlminde Tefviz

Tefvizin en meşhur ve ünlü manası, kelam ilmindeki manasıdır. Kelam ilminde tefviz birkaç anlamda kullanılmıştır:

Tefvizin, Cebir ve İhtiyar ile nispeti

Tefvizin anlamlarından birisi, cebir ve ihtiyar konusundaki tefvizdir. Mutezile, insanların yaptıkları işlerde bilhassa kötü ve çirkin işlerde, Allah’ın insana karışmadığını ve müdahalede bulunmadığını ve bu işlerin insana havale edildiğine inanmaktadır. Cebriyye ise insanı bir robot gibi tasavvur ederek onun yapmış olduğu iyi-kötü bütün işlerin asıl failinin Allah olduğunu iddia eder. Yani biri işleri tamamen kula atfederken, diğeri bütün fiilleri, hatta insanın ihtiyari fiillerini dahi Allah'a ait bilmektedir. Kısaca biri ifrat diğeri ise tefritten ibaretir. Bu anlamdaki tefviz Şia nezdinde batıl sayılmıştır. Şia, cebir ve ihtiyar konusunda “Emrun Beyne’l-Emreyn” görüşüne inanmaktadır. Yani en doğru olan bu ikisinin ortası bir yol izlemektir. Bu anlamda insan ihtiyarından tamamen soyutlanmamış, ancak Allah'ın failiyeti de tamamen unutulmamıştır. zira bir fiil üzerinde iki fail, eğer yan yana ve eş değerde olursa sakıncalıdır, hatta imkansızdır. Ancak biri diğerini kapsar ve biri yakın fail diğeri uzak fail olursa yani bir birinin boylamında olursa, sakıncası yoktur. Bu anlamda insanı muhtar yaratan Allah, onun ihtiyarıyla hareketini istemiştir ve bu aynı zamanda Allah'ın kendi iradesidir. Ancak Allah, bazı şeylerin yapılmasına razı olmadığı halde müsaade eder. Ör: Kulun günah işlemesi gibi. Bazı şeyleri de istediği halde müsaade etmez.

Tefviz ve Herşeyi Mubah Saymak

Tefvizin bir diğer anlamı, Allah’ın teşrii tefvizi insanlara havale etmesidir. Şöyle ki Allah, insanların yapması veya yapmaması gereken vazife ve yükümlülüklerini kendilerine bırakmış ve gerçekte vazife ve yükümlülükleri onlardan kaldırmıştır.[18] Teşrii tefvizin bir diğer şekli ise, insanların teklif ve sorumlulukları vardır, ancak onların belirlenmesi insanın kendi elindedir ve aklının yardımı ile tüm fiillerin hüsnü kubhunu (güzellik ve çirkinliğini), fayda ve zararlarını bulabilir. Dolayısıyla dini şeriat ve hükümlere ihtiyacı yoktur.[19] İbni Babaveyh, teşrii tefvizin bu şekline değinmiştir.[20] Tabersi de teşrii tefvize işaret etmiştir.[21]

Açıktır ki her iki şekildeki tefviz batıl ve kabul edilemezdir. Hadislerde de bu anlamdaki tefviz reddedilmiştir. İmam Sadık’tan (aleyhi selam) nakledilen bir hadiste, emir ve nehiylerin varlığı, amel ve sorumlulukların insana tefviz edilmediğine delil olarak zikredilmiştir.[22]

İşlerin Peygamber ve İmamlara Tefviz Edildiği Anlamındaki Tefviz

Tefvizin bir diğer anlamı, Allah’ın alemin idare ve yönetimindeki bazı işleri ya genel olarak ya da bir bölümünü Hz. Peygambere (s.a.a) veya Masum Ehlibeyt İmamlarına (a.s) bıraktığı ve havale ettiğine inanmaktır.[23]-[24] Bu anlamdaki tefviz için birisi sahih, diğeri batıl ve kabul edilemez olarak iki şekilde yorumda bulunmak mümkündür;

Peygamber ve İmamların bu işleri kendi irade ve güçleriyle yaptıkları anlamındaki yorum yanlış ve kabul edilmezdir. Buna inananlar Şia inancına göre gulat ve müşriktirler.[25] İkinci yoruma göre, bir şekilde onların iradesiyle zamanlaması aynı olacak şekilde bu işlerin Allah’ın irade ederek yaptığı ve gerçek failinin Allah olduğuna inanmak. Bu durumda, bu tür tefvize inanmanın bir sakıncası yoktur.[26] Allame Meclisi, bu anlamdaki tefviz çeşitlerini şu şekilde sıralamaktadır[27]:

  • Dünya, yaratılış ve insanlara rızık vermek gibi işlerin genel veya kısmı olarak Ehlibeyt İmamlarına bırakıldığı ve havale edildiği.

Bu anlamdaki tefviz, guluv ve aşırıcılıktır. Şeyh Mufid, bu anlamdaki tefvizden bahsetmiş ve mufevvize (buna inananları) Gulat’tan bilmektedir. İmamları hadis (sonradan yaratılan, icat edilen) ve mahlûk bilmelerine rağmen, yaratılış ve rızık vermeyi onlara atfetmektedirler.[28] Şeyh Tusi[29] de bu anlamdaki tefvizden bahsetmiştir.

Bu anlamdaki tefvizle bilinen meşhur anlamdaki guluv arasındaki fark şudur; tefviz inancında imamların mahlûk ve hadis oldukları kabul edilmiştir, ancak onlar için (Allah’tan) bağlantısız yaratıcılık ve yöneticilik anlayışına inanılmıştır.[30] Şeyh Müfid, bu konu hakkında şöyle demektedir:

“Mufevvize, gulattan bir guruptur. Onlarla gulat arasındaki farklardan birisi de imamların hadis ve mahlûk olduklarına inanmaları ve kadim olduklarını reddetmeleridir ancak buna rağmen yaratılış ve rızkı onlara atfetmektedirler. Allah’ın yalnızca onları (imamları) yarattığına ve dünyanın yaratılışını onlara bıraktığına inanmaktadırlar.”[31]

İmam Rıza (aleyhi selam) bu konu hakkında şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’ın yaratılış ve rızkı, kendi hüccetlerine (Peygamber ve Ehlibeyt İmamlarına) bıraktığını ve havale ettiğine inanırsa, tefvize kail olmuştur ve tefvize kail olanlar müşriktirler.”[32]

  • Şeriat hükümlerinde tefviz, şu anlamda, onlara (İmamlara) vahiy olunduğuna ve bir şeyleri helal ve haram ilan edebileceklerine inanmak; bu anlamdaki tefviz de şirk ve batıldır. Zira rububiyette tevhit, yalnızca Allah’ın iradesinin teşriin menşei olduğunu iktiza etmektedir.
  • Zamana uygun olarak Peygamber ve Ehlibeyt İmamlarının kendilerinin uygun gördüğü koşulların iktizasına göre dini hükümlerin ve çeşitli ilimlerin açıklanmasında tefviz; ayrıca zekât, humus ve malların tasarrufunda tefviz de sahih tefviz inançlarındandır.
  • Teşride tefviz, yani Peygamberin (s.a.a) iradesinin Allah’ın hükümleri teşrii etmesine sebep olacağına inanmak. Yani Peygamber bir şeyi irade edecek ve Allah da bundan dolayı hükümleri koyacaktır. Örneğin: Kıblenin Beytü’l-Mukaddes’ten Kâbe’ye doğru çevrilmesi. Bu anlamdaki tefviz de sahihtir.
  • İnsanların liderlik, hidayet, terbiye, eğitim ve öğretimlerinin Hz. Peygamber Efendimize ve ondan sonra Ehlibeyt İmamlarına bırakıldığı ve onların emir ve kararları ister insanların hoşuna gitsin ve isterse gitmesin, itaat etmelerinin gerektiği anlamındaki tefvizdir. Zira onlar (masumlar), insanların çıkarlarını bilmekte ve hak ve hayırdan başka bir şey yapmamaktadırlar. Bu anlamdaki tefviz sahih ve kabul edilebilirdir.

Ayrıca Bakınız

Kaynakça

  1. Cevheri, İbni Faris, İbni Esir ve Feyyumi, fevz maddesi.
  2. Mümin, 44.
  3. İbni Babaveyh, c. 1, s. 495; Kuleyni, c. 2, s. 525; Muttaki, c. 2, s. 174; Meclisi, c. 84, s. 313.
  4. İbni Babaveyh, c. 1, s. 495; Kuleyni, c. 2, s. 47, 52, 525, 581; Muttaki, c. 1, s. 37; Meclisi, c. 83, s. 313.
  5. Kuleyni, c. 2, s. 65; Meclisi, c. 75, s. 336.
  6. Fazıl Tabersi, c. 1, s. 320; Nuri, c. 2, s. 420 ve c. 10, s. 172.
  7. Mutakki, c. 1, s. 37; Kuleyni, c. 2, s. 47; Meclisi, c. 74, s. 177.
  8. Kuleyni, c. 2, s. 52; Meclisi, c. 1, s. 225 ve c. 7, s. 180.
  9. Meclisi, c. 1, s. 404.
  10. Meclisi, c. 1, s. 225.
  11. Meclisi, c. 90, s. 189.
  12. Tusi, et-Tibyan, c. 6, s. 11, c. 9, s. 580; Fazıl Tabersi, c. 5, s. 129; Kurtubi, c. 8, s. 160.
  13. Kuleyni, c. 2, s. 547; Meclisi, c. 90, s. 189.
  14. Kuleyni, c. 2, s. 63; Ağa Cemal Hansari, c. 5, s. 220; Nuri, c. 5, s. 222.
  15. Meclisi, c. 65, s. 382, c. 75, s. 164; Ağa Cemal Hansari, c. 4, s. 115.
  16. Kuleyni, c. 2, s. 559; Meclisi, c. 1, s. 225.
  17. Meclisi, c. 1, s. 78; Bkz. Esnevi, c. 2, s.. 158, 159; Abdurrezzak Kaşi, s. 180, 181; Hekim, s. 268.
  18. Eş’ari, s. 439.
  19. Meclisi, c. 1, s. 291, 316.
  20. Meclisi, c. 1, s. 360, 361; Müfid, c. 5, s. 29.
  21. Ahmed Tabersi, c. 2, s. 254.
  22. Kuleyni, c. 1, s. 159; Ahmed Tabersi, c. 2, s. 254.
  23. Kuleyni, c. 1, s. 265, 268; Meclisi, c. 17, s. 1, 14; c. 25, s. 328, 350.
  24. Meclisi, c. 25, s. 349.
  25. İbni Babaveyh, c. 1, s. 124; Ahmed Tabersi, c. 2, s. 198; Meclisi, c. 5, s. 12.
  26. Meclisi, c. 25, s. 348.
  27. Allame Meclisi, c. 25, s. 349, 350.
  28. Müfid, c. 5, s. 133; 21, 124.
  29. Temhid, s. 27.
  30. Rabbani Gulpeygani, Ali, İmamet Der Bineşi İslam, s. 421.
  31. Tashihu’l-İ’tikad, s. 112.
  32. Biharu’l-Envar, c. 25, s. 329.

Bibliyografi

  • Kur’an-ı Kerim.
  • Muhammed bin Hüseyin Ağa Cemal Hansari, Şerh Muhakkik Bari Cemalettin Muhammed Hansari, Gureru’l-Hikem ve Dureru’l-Kelim, Telif: Abdulvahid bin Muhammed Amedi, Celalettin Muhaddis Ermevi, Tahran, ş. 1366.
  • İbn Esir, en-Nihayet fi Garibi’l-Hadis ve’l-Eser, Mahmut Muhammed Tanahi ve Tahir Ahmed Zavi baskısı, Beyrut, Kum ofset baskısı, ş. 1364.
  • İbn Babaveyh, et-Tevhid, Haşim Hüseyni Tahrani baskısı, Kum, ş. 1357.
  • İbn Babaveyh, Uyun-u Ahbari er-Rıza, Mehdi Laciverdi baskısı, Kum, ş. 1363.
  • İbn Babaveyh, Kitabu Men La Yahduruhu’l-Fakih, Ali Ekber Gaffari baskısı, Kum, 1404.
  • İbn Şazan, el-İzah, Celalettin Muhaddis Ermevi baskısı, Tahran, ş. 1363.
  • İbn Faris, Mu’cem Makayisu’l-Lügat, Abdusselam Muhammed Harun baskısı, Kum, 1404.
  • İbn Kesir, el-Bidayet ve’n-Nihaye, Ali Şiri baskısı, Beyrut, 1408.
  • İbn Mahdum Hüseyni, Miftahu’l-Bab, en-Nafi Yevme’l-Haşr fi Şerhi el-Bab el-Hadi Aşer, Mehdi Muhakkik baskısı, Tahran, ş. 1365.
  • İbn Nedim.
  • Muhammed Ebu Zühre, Tarihu’l-Mezahibu’l-İslamiye, Kahire, Ali bin İsmail Eşeri, kitabu’l-İslamiyyin ve İhtilalu’l-Musallin, Helmut Titer baskısı, 1980.
  • Abdurrahman Bedvi, Muhammed bin Zekeriya Razi, Tercüme: Nasrullah Pur Cevadi, der tarih felsefe der İslam, Miyan Muhammed Şerif baskısı, c. 1, Tahran, neşri Danişkahi, ş. 1362.
  • Abdulkahir bin Tahir Bağdadi, el-Firek beyne’l-Firek, İzzet Attar Hüseyni baskısı, Mısır, 1948.
  • İsmail bin Hammad Cevheri, es-Sihah, Tacu’l-Lügat ve Sihahu’l-Arabiye, Ahmed Abdulgafur Attar baskısı, Kahire, Beyrut ofset baskısı, 1407.
  • Muhammed bin Zekeriye Razi, Resail Felsefiyye, c. 1, Pol Karavis baskısı, Munazarat beyn Ebi Hatem Razi ve Ebi Bekir Razi, Kahire, Tahran ofset baskısı, 1939.
  • Muhammed bin Abdulkerim Şehristani, el-Milal ve’n-Nihel, Muhammed Seyyid Kilani baskısı, Kahire, 1967.
  • Ahmed Ali Tabersi, el-İhticac ale Ehli el-Licac, İbrahim Bahadiri ve Muhammed Hadi baskısı, Kum, 1413.
  • Fazıl bin Hasan Tabersi, Mecmeu’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an, Haşim Resuli Mahallati ve Fazlullah Yezdi Tabatabai baskısı, Beyrut, 1988.
  • Muhammed bin Hasan Tusi, et-Tibyan fi Tefsiri’l-Kur’an, Ahmed Habibullah Kuseyr Amuli baskısı, Beyrut.
  • Muhammed bin Hasan Tusi, Temhidu’l-Usul fi İlmi’l-Kelam, Abdulmuhsin Meşkut-Deyni baskısı, Tahran, ş. 1362.
  • Hüseyin Atavan, el-Fireku’l-İslami fi Biladi’ş-Şam fi’l-Asri’l-Emevi, Beyrut, 1986.
  • Hasan bin Yusuf Allame Hilli, Envaru’l-Melekût fi Şerhi’l-Yakut, Muhammed Necmi Zencani baskısı, Tahran, ş. 1338.
  • Hasan bin Yusuf Allame Hilli, el-Murad fi şerhi Tecridi’l-İtikad, Hasan Hasan Zade Amuli,Kum, 1407.
  • Hasan bin Yusuf Allame Hilli, Nehcu’l-Hak ve Keşfu’s-Sıdk, Aynullah Hasani Ermevi baskısı, Kum, 1407.
  • Mikdad bin Abdullah Fazıl Mikdad, en-Nafi Yevme’l-Haşr fi Şerhi’l-Bab el-Hadi Aşer, Mehdi Muhakkik baskısı, Tahran, ş. 1365.
  • Ahmed bin Muhammed Feyyumi, el-Misbahu’l-Munir, Beyrut, 1987.
  • Kadı Abdulcabbar bin Ahmed, Şerhu’l-Usulu’l-Hamse, Abdulkerim Osman baskısı, Kahire, 1384.
  • Kadı el-Muhit bil-Teklif, Ömer Seyyid Azmi baskısı, Kahire, 1965.
  • Kadı, el-Muğni fi Ebvabı’t-Tevhid ve’l-Adl, c. 8, Tevhik Tavil ve Said Zayid baskısı, Mısır.
  • Muhammed bin Ahmed Kurtubi, el-Cami li-Ahkami’l-Kur’an, Beyrut, 1985.
  • Kuleyni.
  • Muhammed bin Muhammed Maturidi, Kitabu’t-Tevhid, Fethullah Halif baskısı, İstanbul, 1979.
  • Ali bin Hisamettin Muttaki, Kenzu’l-Ummal fi Sünneni’l-Ekval ve’l-Efal, Beyrut. 1397.
  • Meclisi.
  • Muhammed bin Muhammed Mufid, Evailu’l-Makalat, Tahran, ş. 1372.
  • Muhammed bin Muhammed, Mecmua Musennefat Şeyh Mufid, Kum, 1413.
  • Muhammed bin Muhamemd Taki Nuri, Müstedreku’l-Vesail ve Mustenbitu’l-Mesail, Kum, 1408.
  • Muhammed bin Hasan Esnevi, Hayatu’l-Kulub fi Keyfiyeti’l-Vusul ila’l-Mahbub, Ebu Talip Mekki’nin panelinde, Kitab Kuvvetu’l-Kulub fi Muameletu’l-Mahbub ve Vasfu Tariki’l-Murid ile Makami’t-Tevhid, c. 1-2, Beyrut ofset baskısı, Kahire, 1310.
  • Abdullah bin Muhammed Ensari, Menazilu’s-Sayirin, Metni Arabi ba Mukayese bihi Metni İlelu’l-Makamt ve Sed meydan, tercüme: Deri Menazili’s-Sairin, ve İleli’l-Makamat ve Şerhi Kitab, Pir Harat, Tahran, ş. 1361.
  • Abdulkerim bin İbrahim Cilani, el-İnsanu’l-Kamil fi Marifeti’l-Avahir ve’l-Evail, Kahire, 1970.
  • Muhammed Ali Hekim, Letaifu’l-İrfan, Tahran, ş. 1340.
  • Muhammed bin Hüseyin Selmi, Tabakatu’s-Sufiye, Nureddin Şerbini, Kahire, 1986.
  • Muhammed bin Hüseyin Selmi, Mecmua Asar Ebu Abdurrahman Selmi, Beğşhayi Ez Hakaiku’t-Tefsir ve Resail, Nasrallah Pur Cevadi baskısı, Kitabu’l-Fetva, Süleyman Ateş baskısı, Tahran, ş. 1372.
  • Abdurrezak Kaşi, Şerh Menazilu’s-Sairin, Muhsin Bidarfer baskısı, Kum, ş. 1372.
  • Ahmed bin Muhammed Aluddevlet Simnani, Musennifat Farsi, Necib Mayil Harevi baskısı, Tahran, ş. 1369.
  • Muhammed bin Gazali, Kimya-i Saadet, Hüseyin Hadivecem baskısı, Tahran, ş. 1364.
  • Abdurrezak Gilani, Şerh Farsi Misbahu’ş-Şeriat ve Miftahu’l-Hayat, Celalettin Muhaddis Ermevi baskısı, Tahran, ş. 1344.
  • İsmail bin Muhammed Müstemli, Şerh et-Tarifi li-Mezhebi’t-Tasavvuf, Muhammed Ruşan baskısı, Tahran, ş. 1366.
  • Mehdi bin Ebi Zer Naraki, Camiu’s-Saadet, Muhammed Kelanteri baskısı, Necef, Beyrut ofset baskısı, 1967.