İran

Öncelik: a, kalite: c
linksiz
resimsiz
kategorisiz
navbox'siz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
(İran İslam Cumhuriyeti sayfasından yönlendirildi)
İran İslam Cumhuriyeti
جمهوری اسلامی ایران
Cumhuri-yi İslâmi-yi İran
Dosya:İran Arması.svg
Bayrak Arma
Slogan: Bağımsızlık, Özgürlük, İslam Cumhuriyeti
BaşkentTahran
Resmî diller Farsça
Tanınan diller Azerice, Beluçça, Kürtçe, Arapça, Türkmence
Etnik gruplar Fars, Azeri, Kürt, Beluciler, Arap, Türkmen
Resmî din İslam[1]
Hükûmet İslam Cumhuriyeti
 •  Lider Seyyid Ali Hamaney
 •  Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani
 •  Meclis Başkanı Ali Laricani
 •  İslam Cumhuriyeti'nin ilanı 1 Nisan 1979 
Yüzölçümü
 •  Toplam 1,648,000 km2 (17.)
636,372 mil2
 •  Su (%) 0,7
Nüfus
 •  tahmini 77,45 milyon (2013)
Para birimi İran riyali (ريال) (IRR)
Zaman dilimi IRST (UTC+3:30)• Yaz (SU) İran Yaz Saati (IRDT) (UTC+4:30)
Trafik akışı sağ
Telefon kodu 98
Internet TLD .ir

İran (Farsça:ایران); Resmi adı "İran İslam Cumhuriyeti" ve başkenti Tahran'dır. Asya kıtasının güney batısında yer alan İran tarihsel, kültürel, ekonomik ve stratejik açıdan önem taşıyan bir ülkedir.
İran,bazı kaynaklara göre M.Ö 8.yy’a kadar uzanan ancak daha net bir bakışla takriben M.Ö 4000'lere dayanan tarihi ve var olan yerleşim birimleriyle dünyadaki en eski ve sürekli uygarlıklardan birine ev sahipliği yapmaktadır. Tarih boyunca İran Avrasya'daki merkezî konumu nedeniyle jeostratejik önemini daima korumuş ve bir bölgesel güç olarak varlığını sürdürmüştür.

Tarihi

Medler, Büyük Kûroş tarafından M.Ö 558 yıkılmış ve onun yerine Ahamenişler/Hahâmenşîyân devletini teşkil etmişlerdir. Bu hükümranlık da İskender tarafından M.Ö 330 yılında yıkılınca tarihe karışmıştır. Helenistik dönem olarak bilinen, M.Ö 323-250 yıllarında sürdürdükleri saltanatları M.S 226 yılında Partlar/Eşkâniyân (Arsak/Eşk) öncülüğünde, yıkılmıştır. Daha sonra Sasaniler bunların yerini almış ve bu hükümranlık da 652 yılında son bulmuştur. İran coğrafyasında İslamiyet’ten sonraki ilk yerli hakimler Horasan’daki Tahirilerdir (821-873). Önce Maveraünnehir‘de, daha sonra Horasan’da Samaniler (819-1005) hüküm sürdü. Halifelere bağlı ve Sünni olan Samaniler, Fars ve Türk halkıyla Türk ordusuna dayanıyordu. 1979 İslam Devrimi sonrası, "İran İslam Cumhuriyeti" resmi adıyla tarihe geçmiştir. Tahran bu ülkenin başkenti olup İran BM, Bağlantısızlar Hareketi, İslam İşbirliği Teşkilatı ve OPEC üyesidir.

Coğrafyası Ve İklimi

İran, Orta Asya’nın güney batısında yer alan en eski tarihi geçmişe sahip ülkelerden biri olması nedeniyle kuzeyde Kafkas dağları, Hazar denizi ve Batı Türkistan, doğuda ise Türkistan ve güneye doğru Hindistan/Pakistan, batıda Anadolu, Irak ve Basra körfezi ile güneyde Umman denizi ile komşudur. 81.824.270'luk (Temmuz 2015) nüfusa sahip olan ülkenin yüzölçümü, 1.648.195 km²’lik alana sahiptir.[2]
İran’ın, 15 ülkeyle olan sınırları, 8755 km’ye varmaktadır. Kuzeyde Türkmenistan, Azerbaycan, Ermenistan, Kazakistan ve Rusya olmak üzere beş ülkeyle; Doğuda Afganistan ve Pakistan olarak iki ülkeyle; Güneyde Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn, Suudi Arabistan ve Kuveyt olmak üzere altı ülkeyle ve batıda Türkiye ve Irak olmak üzere iki ülkeyle sınır teşkil etmektedir.
Kuzeybatıda Azerbaycan ile (432 km) ve Ermenistan ile (35 km) uzunluğunda, kuzeyde Hazar denizi; kuzeydoğuda Türkmenistan ile (992 km) uzunluğunda, doğuda Pakistan (909 km) ve Afganistan ile (936 km) uzunluğunda ve batıda Türkiye ile (499 km) uzunluğunda ve Irak ile (1.458 km) uzunluğunda ve son olarak güneyde de Basra Körfezi ve Umman Körfezi ile sınırlara sahiptir.
İran'da Hazar denizi ile Huzistan kıyıları arasında İran platosu bulunmaktadır. Dünya'daki en dağlık ülkelerden biridir, coğrafyası çeşitli Havza ve platoları birbirinden ayıran sıradağlar ile çevrilidir. Kafkas, Zagros ve Elborz sıradağları ile nüfusun yoğun olarak bulunduğu batı bölgesi en dağlık kesimdir. En son belirtilen sıradağlar içinde yer alan Demavent Dağı 5.604 m yüksekliğiyle Avrasya topraklarının en yüksek dağıdır. Yükseklikleri yer yer 5.000 metreye yaklaşan bu dağ sıraları iç bölgelerde çok sert bir kara ikliminin yaşanmasına neden olur. Hatta bu bölgelerde geniş çöl alanları bulunur.
Ülkenin doğusunun büyük kısmında, kuzey orta bölgesinde ülkenin en büyük çölü olan Büyük Çöl (Deşt-i Kebir) ve güneyinde ise Lut Çölü (Deşt-i Lut) gibi çöl havzaları olmak üzere bazı tuz gölleri bulunmaktadır. Bunun nedeni dağ sıralarının bu bölgelere yağmur bulutlarının ulaşmasını engelleyecek kadar yüksek olmasıdır. Büyük ovalar yalnızca Hazar denizi kıyısında ve Basra körfezi'nin kuzey ucunda İran'ın Şatt-ül-Arap (ArvandRūd) nehri deltasındaki sınırları boyunca bulunmaktadır. Küçük, düzensiz ovalar ise Basra Körfezi'nin Hürmüz Boğazı ve Umman Körfezine bakan kıyılarındadır.
İran'ın iklim şartları, Irak ve Türkiye sınır bölgelerinde yer alan topoğrafik ve dağlık yapısı nedeniyle, ülkede bitki örtüsü olarak bozkır ve orman bulunur. Ülke iklimi çoğunlukla kurak veya yarı kurak bir durum arz etmekle birlikte, Hazar denizi kıyıları subtropikal iklime sahiptir. Ülkenin kuzey sınır bölgesinde ise kış aylarında sıcaklıklar neredeyse donma noktasının altına düşer ve iklim yıl boyu nemli kalır. Bu bölgelerde yaz sıcaklıkları nadiren 29 °C'yi aşar.

Ekonomi Ve Kültürü

İran'ın ekonomisini kısaca tanımlamak gerekirse, tarım, turizm, alışveriş, doğal gaz ve petrol ihracatından oluştuğu denilebilir. Kültürel yapısı itibariyle de İran'ın kültürü, geleneksel Türk, Fars ve Arap kültürü etrafında biçimlenmiştir. Buna karşın, İran çeşitlilikler içinde yüksek bir kozmopolit toplum ve canlı bir kültüre sahiptir. İslam dininin etkisi de göz önünde bulundurulacak olursa Türk, Fars ve Arap kültürünün, müzik, giyim, mutfak ve yaşam tarzına nasıl nüfuz ettiği açıkça görülebilmektedir.

Din ve mezhep (İslam'ı Kabulünden Günümüze)

Miladi 630'lu yıllarda başlayan Müslüman Arap akınları Sasani egemenliğine 651 yılında son vermiş ve İslamiyet'i İran'da yaymıştır.632 yılında Arap yarımadasından Sasani imparatorluğuna saldırılar başladı. İran Kadisiye savaşı'nda,bu geniş coğrafyada İslamî fütuhata yol açacak şekilde yenildi.
Hicretin 16. yılında, Ömer b. Hattab'ın halife olduğu bu tarihte Müslüman Araplar, İran'a savaş açmış ve Sasani imparatorluğuna son vermişlerdir. İranlıların İslam’ı nasıl kabul ettikleri konusunda çeşitli görüşler vardır. Bazıları onların İslam'ı kabule zorlanmasının asıl etken olduğunu iddia etmektedirler. Diğer bir görüş ise İran toplumunun kültürel yapısının, temelde İslam dini ile özdeşleşmesinin asıl etkeni olduğu üzerinde durmaktadırlar. Diğer bir gurup ise İslam dininin ülke çapında yayılmasında zaman kavramının temel etken olduğunu kabul etmektedirler.[3]
Safeviler öncesi İran'da Şiiliğin yayılıp gelişmesinin çeşitli nedenleri vardır. Onlardan biri, İslam Peygamberi’nin (s.a.a) ve Hz. Ali'nin (a.s) has yarenlerinden ve en yakın ashabından biri olan Selman-ı Farisi'nin (r.a) İranlı olmasıydı. Kendisi için Hz. Ali'nin (a.s) ilk ve en yakın takipçisi olduğu rivayet edilmektedir. O, bir süreliğine Sasanilerin merkezi olan Medain'de valilik görevini üstlenmiştir.[4] Bu şehir halkının çoğunluğu ve şehre gel-gitleri olan halkın çoğunluğu İranlı idiler. Selman'ın (r.a) onlarla buluşmasıyla bu şehirde Şiiliğin ilk temel taşları atılmış ve dahasonra diğer şehirlere de yayılmıştır.
Yemen'de de Ehlibeyt'e (a.s) meyilli İranlılar bulunmaktaydı. Bunun nedeni ise İslam dininin, henüz Hz. Peygamber (s.a.a) hayatta iken Hz. Ali'nin (a.s) komutanlığında Yemen'in fethedilmesi ve bu ülke insanlarının İslam'ı kabul etmeleriydi. Yemen halkı daha o zaman Hz. Ali (a.s) ile tanışmışlardı. İşte bu zamanda Fars körfezinin Yemen'e kadar uzanan güney sınırları İranlıların nüfuzu altındaydı.[5]
İslam dininin İran topraklarında yayılmaya başladığı daha ilk yıllarda Arap halifeler ve hâkimler tarafından tetiklenen Arap-Acem ayrıcalıkları ve milliyetçi tavırlar, İranlıların incinmelerine ve tavır almalarına neden olmuştur. Ancak Hz. Ali'nin (a.s) hilafete seçilmesiyle birlikte Arap ile Acem arasında bir fark olmadığını ilan etmiş ve aynı zamanda daha önce İranlıların, hilafet merkezi olan Medine şehrine giriş yasağını da lağvetti. Bu ve benzeri durumlar, İranlıların Hz. Ali'ye (a.s) sevgi beslemelerine ve O’na yönelmelerine sebep oldu.[6] Aynı şekilde İmam Zeynu'l-Abidin -İmam Seccad- (a.s) Medine'de çok sayıda Arap olmayan köleleri satın alıp hürriyetlerine kavuşturmakla, o zaman Mevali diye anılan ve çoğunluğunu İranlıların oluşturduğu toplulukların büyük oranda sevgisini kazanmış ve onların Ehlibeyt’e yönelmelerine vesile olmuştur.[7]
Hz. İmam Ali (a.s) hilafet makamına oturduktan sonra hükümet merkezini Medine'den Kufe şehrine intikal ettirmiştir.[8] Bu durumu, İranlıların Şiiliğe yönelişinin önemli etkenlerinden biri olarak değerlendirmek mümkündür.
Hz. İmam Hüseyin'in (a.s) Kerbela'da şehit edilmesi olayı da İran halkının Ehlibeyt (a.s) mektebine yönelme nedenlerinden bir diğeridir. İmam Hüseyin'in (a.s) şehit edilişinden sonra İslam aleminde iki farklı anlayış baş göstermiştir: İlki Yezit anlayışının hâkim olduğu İslam ve diğeri Hz. İmam Hüseyin (a.s) merkezli İslam anlayışı idi. Emevilerin yapmış oldukları bunca zulümlerden ve ayrıcalıklardan sonra artık İran halkının gönlünde yer tutmaları düşünülemezdi. Doğal olarak İranlılar imam Hüseyin (a.s) ve Ehlibeyt tarafını tercih etmiş ve yönelişleri bu yönde tahakkuk etmiştir. Daha sonraki yıllarda Emevi hanedanı hükümranlığının yıkılması için en büyük yardım İran halkı tarafından yapılmıştır. Zira Abbas oğulları, Âl-i Muhammed'e (s.a.a) yardım sloganıyla ortaya çıkmış ve bu sloganlarla ayaklanma başlatmışlardı. Fakat daha sonraları bu cereyan ve hareketin de Ehlibeyt'in (a.s) yol ve yöntemiyle zıtlık ifade eden ciddi ve radikal metodolojik farklılıklarının olduğu ortaya çıkmıştır.[9]
İmam Cafer Sadık'ın (a.s) yetiştirdiği bazı öğrencilerinin ve diğer Ehlibeyt imamlarından bazılarının (a.s) İran'da bulunmaları, İran halkının ezici çoğunluğunun Ehlibeyt (a.s) mektebiyle aşina olmalarına ve bu mektebe yönelmelerine sebep olmuştur.
Önemli etkenlerden bir diğeri, çok sayıda imamzadenin, Emevi ve Abbasi halifelerinin zulümlerinden kaçarak İran topraklarına akın etmeleridir. Bu mazlum insanlar İran topraklarına hicret etmek suretiyle gidebildikleri her köşe ve bucakta saklanacak yer peşindeydiler. Böylece ülkenin her tarafına dağılmış oldular. Bu durumda onların etrafında toplanan halk da onların yolunu gerçek İslam yolu olarak algıladıklarından onlara yönelmişlerdir. Bunlara ilaveten Hz. Masume'nin (s.a) Kum şehrinde, Hz. Abdu'l-Azim'in (ra) Rey şehrinde bulunmaları da İran halkının Şiiliğe yönelmelerinde oldukça önemli rol oynayan etkenlerden bir diğeridir.
İmam Rıza'nın (a.s), Abbasi halifesi Me'mun'un hükümeti/hilafeti zamanında Horasan'a hicret etmek zorunda kalması da İran halkının Ehlibeyt'e yönelişlerinin artması ve bunun özünde Şiilik mezhebini kabul etmeleri açısından, halk üzerinde büyük oranda etkili bir hareket olarak değerlendirilmektedir. Me'mun'un İmam Rıza'yı (a.s) veliaht ilan etmek istemesinin nedenlerinden biri de kardeşi Emin'i –Arap kökenli olduğu için- destekleyen Arapları kendi yanına çekmek veya en azından bu durumu onlara karşı koz olarak kullanmaktı. O, bu durumu şöyle tahlil ediyordu: İmam Rıza'nın (a.s) veliahtlığa seçilmesiyle Şii İranlıları ve Şii Arapları kendi tarafına çekmiş olacaktı. Böylece kendisi güçlenecek ve Emin zayıf düşecekti.
Büveyhiler, İran'da Şiiliğin ortaya çıkmasında ve yaygınlaşmasında etkin olan bir hükümetti. İlhanlılar döneminde Allame Hilli'nin (r.a) on yıl boyunca İran'da bulunmalsı ve onun ilahi hükümleri beyan etme hususunda serbest oluşu, fıkıh ve kelam ilmindeki mahareti ve aynı zamanda Hace Nasirüddin Tusi'nin çabaları da İran topraklarında Şiiliğin yayılmasının diğer bir nedeni sayılmaktadır.
Nitekim günümüzde İran, hem etnik hem de mezhepsel bakımdan büyük çeşitlilik göstermektedir. İran nüfusunun dinî yapısının %90'ını Şiiler, %8'ini Sünnîler, kalan %2'sini ise diğer dinlere mensup insanlar teşkil etmektedirler. Bunların genelini Ehli-Hak, Bahaîler, Sbîler, Hindular, Hristiyanlar Ermeniler (İsfahan), Keldanîler, Ortodoks Gürcüler, Musevîler, Yezidîler ve Zerdüştler oluşturmaktadır.
İran'da dinî azınlıkların inanç özgürlüğü, anayasa güvence altına alınmış olup azınlık temsilcilerine (Ortodoks Hristiyan Musevi ve Zerdüşt) Meclis'te koltuk ayrılmıştır. Ülkenin resmî mezhebi olan Şiilik ve 12 İmam (İsna Aşeriye) inancı, ülkenin özellikle orta ve kuzey kısımlarında güçlüdür. Sünnilik inancıysa ağırlıklı olarak ülkenin kuzeybatısındaki Kürtler ile Pakistan sınırındaki Belûcilerde ve Horasan eyaletinde yerleşik Türkmen aşiretlerinde yaygındır.
Nüfusun çoğunluğunu On iki imam Şialarının oluşturduğu İran, Şia inancının en eski yerleşim merkezlerinden biri olarak bilinmektedir. Sadr-ı İslam'dan itibaren Şiiliğin beşiği sayılmaktadır. Safeviler hükümetinin kurulmasıyla tarihte ilk defa bu topraklarda imamiye Şialarının kendilerine ait müstakil bir devletleri kurulmuş oldu.
On iki imamdan sekizincisi olan Hz. İmam Rıza'nın (a.s) ve çok sayıda imamzadelerin yatırlarının bu topraklarda bulunması, çok sayıda şehirlerde Şii ilim havzalarının mevcudiyeti, tarihi önemi olan büyük şehirlerin Şia mezhebinden olmaları, bu mezhebe ait büyük ve etkin din alimlerinin varlığı ve imamiye mezhebi taklit mercilerinin varlığı v.b. durumlar bu mektebin toplumda oturması ve İslam aleminde, özellikle de dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan Şialar açısından İran'ın özel bir konuma sahip olması bakımından oldukça büyük önem arz etmektedir.

Önemli Şia Hükümetleri

Taberistan Alevi Hükümeti

Alevilerin Taberistan'da hükümet tesis etmeleri H.K 250 yılında gerçekleşmiştir. Alevilerin Taberistan'da hükümranlığının ilk temelleri Zeydiler tarafından atılmıştır. Bu bölgede yerleşmiş bulunan Aleviler, güçlerini korumak amacıyla hicri 4. asrın başlarına kadar merkezi Nişabur olan ve aynı tarihte Horasanda hâkimiyet süren Tahiriler ve Samaniler devleti ile yer yer savaşmışlar ve birçok kez yenilgiye uğramışlarsa da bir müddet sonra kaybedilen topraklarını geri almayı başarmışlardır. Fakat onlar, hicri 4. asırdan sonra Büveyhiler hükümetiyle savaşmış ve yenilgiye uğramış ve böylece iktidarlarını tamamen kaybetmişlerdir. Bu nedenle onların hükümetleri her ne kadar hicri 10. yy’a kadar devam etmiş olsa da artık bağımsız bir devlet olarak hüküm sürememişlerdir. Taberistan Alevi hükümetinin ortaya çıkması, İran'ın kuzey kesimlerinde birçok bölge sakinlerinin İslam'ı kabul etmesiyle sonuçlanmıştır.

Büveyhiler/Büveyhoğulları Hanedanı

Büveyhoğulları ya da Büveyhîler’e (Arapça: الدولة البويهية al-Dawla al-Buwayhīya, Farsça: آل بویه ālBūya) bazı kaynaklar H.K 322-448 yıllarında, yani 126 yıllık ömürleri olduğunu yazarken, bazı kaynaklar ise Miladi 945 – 1055 yani 110 yıllık bir tarihleri olduğu görüşündedirler.
Şii bir devlet olan Büveyhoğullarının egemenliği 932'den 1055'e kadar sürmüştür. Bu hanedana adını veren Ebu Suca Büveyh, savaşçı bir kabilenin başkanıdır. Oğullarından Ali Fars'ta, Hasan Rey'de ve Ahmet de Kirman'da bir Büveyh Beyliği kurmuştur. Büveyhoğulları zamanla batıya ilerleyerek Bağdat'ı egemenliği altına almıştır. Büveyhoğulları daha sonra Halife'yi emrine almıştır.
Üç ayrı Büveyhoğulları Beyliği birleşince devlet güçlenmiştir. Devleti birleştiren Adudüd-Devle ölünce 983'te yeniden karışıklıklar baş göstermiştir. İki kola ayrılan Büveyhoğullarından birine 1029'da Gazneli Mahmut son vermiştir. Adud al-Devle zamanında ülkede birçok cami ve hastane yapılmıştır. Bunlar Moğol istilaları sonucu yakılıp yıkılmıştır. Büveyhoğullarının Bağdat'taki Türk komutanları zaman zaman Büveyhoğullarına karşı ayaklanmıştır. Bu nedenle Büveyhoğullarının diğer kolu da zayıflamaya başlamıştı. Büveyhoğullarının baskısından kurtulmak isteyen Abbasî Halifesi Kaimbiemrillah Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey'den yardım istemiştir. Tuğrul Bey 1055'te Bağdat'a yaptığı seferde Büveyhoğuları ile savaşmış ve onları ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Büveyoğulları hükümdarını esir alan Tuğrul Bey bu devlete son vermiştir.
Büveyhoğulları zamanında birçok mimari eser de yapılmıştır. Büveyoğulları bugünkü İran, Irak, Azerbaycan ve Türkiye topraklarının belli bir kısmına hâkim olmuş bir hanedandır. Kısaca, İran ve Irak'ta hâkimiyet sağlayan İranlı ve Şii karakterli bir hanedandır. Deylemlilerin kurduğu en güçlü hanedan sayılır.Büveyhoğulları ilk önce kuzey İran'a sahip olmuş, daha sonra güneye çekilmişlerdir. Yaklaşık bir buçuk asırlık bu dönemde İran'ın büyük bir bölümüne, Irak ve Arap yarımadasının bir kısmından ta Şam sınırlarına kadar hüküm sürmeye başladılar. Bu hükümet, her ne kadar hilafetin merkezi olan Bağdat'a kadar nüfuz etmiş ve zamanın Abbasi halifesi olan El-Müstekfibillah'ı alaşağı etmişlerse de bilinmeyen nedenlerden dolayı Abbasi halifeliğini bitirmediler ve Abbasi hanedanından El-Muti-i Billah adında başka bir kişiyi Abbasi halifesi unvanıyla hilafete oturttular.
Büveyhiler zamanında, Ehlibeyt mektebinin tanıtım ortamı daha önceden hazır hale gelmişti. Zira Şia'nın, Tehzib, İstibsar, Kâfi ve Men La Yehzurhu'l-Fakih gibi temel hadis kaynakları bu zamanda düzenlenip yayımlanmıştı. Ayrıca Şeyh Saduk, Şeyh Müfit, Şeyh Tusi, Seyit Murtaza ve Seyit Razi gibi mezhep büyükleri de bu asırda Şiiliği halka tanıtmakta oldukça önemli rol oynamışlardır.

Safeviler Hükümeti

İran'da ilk Şii İslam devleti Şah İsmail tarafından Safevî Hanedanı (1501 ile 1736 arası) yönetiminde kuruldu. Safevî Hanedanı Türk bir aile olup Erdebil'de yaşıyorlardı. İlerleyen zaman içinde büyük bir politik güç haline geldi ve iki taraflı devlet antlaşmaları yapmaya başladı. Safevîlerin en güçlü oldukları zaman I. Abbas'ın hükümet ettiği dönemdir. Safevî Hanedanı Osmanlı Devleti, Şeybanî Hanlığı ve Portekiz İmparatorluğu ile savaştı. Safevîler başkentlerini Tebriz'den alarak önce Kazvin'e sonra da dönemin İran estetik sanat düzeyi yüksek bir şehri olan İsfahan'a taşıdılar. Dönemlerinde ülke yönetiminde merkezileşme arttı; ordunun modernleştirilmesinde ilk adımlar atıldı ve mimaride İsfahanî tarzı gelişti. 1722'de Afganlı isyancılar I. Hüseyin'i yendi ve Safevî Hanedanı'na son verdi.
Safevi hanedanının hükümet teşkil etmesiyle birlikte, «Şiilik» tarihte ilk defa bir devletin resmi mezhebi olarak ilan edilmiştir. İslam aleminin her yerinden Şia alimlerinin davet edilmesiyle Şia mezhebine has güçlü bir devlet teşekkülü gerçekleştirilmiştir. Bu durum, Sadr-ı İslam'dan, Safeviler zamanına kadar geçmiş olan on asırlık bir dönemde Şiiliğin ilk defa tarihte bir devletin resmi mezhebi olarak geniş bir yelpazede tanınmasına neden olmuştur.

İran İslam Cumhuriyeti

İran İslam Devrimi, H.Ş 22 Behmen,1357’de/ Ocak 1978’de Şah karşıtı ilk büyük halk gösterileri ile başladı. Grevler ve gösteriler ülkeyi ve ekonomiyi felç ettikten sonra Şah Şubat 1979’da ülkeden kaçtı ve büyük bir halk kitlesinin karşılamasıyla Ayetullah Humeyni (r.a) İran’a geri döndü.
Pehlevî hanedanı 11 Şubat’ta İran ordusu, gerillalar ve militanlar sokak savaşlarında Şah’a bağlı silahlı gruplara karşı üstünlük sağlayınca; kendini “tarafsız” ilan etmesiyle tamamen çöktü. 12 Ferverdin H.Ş 1358 /1 Nisan 1979 yılında İran yönetiminin ülke çapında yapılan referandumda %98.2'lik bir halk katılımla ülkenin İslam'a göre yönetilmesine %97 «EVET» oyu çıkınca resmi olarak İslam Cumhuriyeti olduğu ilan edildi. Aralık 1979’da ülke teokratik bir anayasayı ve Humeynî’nin (r.a)ülkenin dinî lideri olmasını onayladı.

Önemli Mezhebi Şehirleri

Meşhed

Meşhed şehri, İran'ın kuzey doğusunda yer alan Horasan-ı Rezevi eyaletinin merkezidir. Bu şehir, imam Rıza'nın (a.s) hareminin varlığı ve önemli ilim havzalarının yer alması nedeniyle, İran'ın en önemli mezhebi şehirlerinden biri sayılmaktadır. Bu şehir, aynı zamanda Avşarlar (Efşariye) hükümetinin de başkenti idi.

Kum (Qom)

Kum şehri, İran'ın İslami bilimler konusunda en önemli merkezidir. Zamanında Eş'arilerin Kum şehrine gelip yerleşmeleri, bu beldenin şenlenmesine neden olmuş ve onların Ehlibeyt'e (a.s) olan yönelişleri de Kum şehrinin daha ilk baştan Şii düşünce temelleri üzerine şekillenmesinin temel etkeni olmuştur. Hz. Masume'nin (a.s) bu şehre hicret etmesi ve bu mekanda vefat edip defnedilmesinin ardından, diğer imamzadelerin ve seyitlerin bu şehre akın etmeleri neticesinde, burası Şia'nın karargahı haline gelmiştir. Bu şehirde ilim havzalarının tesis edilmesi de onun Şiiliğin merkezi olduğu konusunda şöhretini artırmıştır. Günümüzde bu şehri, dünya çapında Şia mezhebinin en büyük karargâhı olarak değerlendirmek mümkündür. Zira Şia maarifinin bütün dünyaya dağılımı bu şehirden yapılmaktadır.

Şiraz

Şiraz, İran'ın önemli şehirlerinden bir diğeridir. İmam Rıza'nın (a.s) kardeşi, Şah Çerağ lakabıyla meşhur Ahmed b. Musa'nın (a.s) türbesinin bu şehirde olması, İran Şiaları açısından büyük bir önem arz etmektedir. Şiraz, Zendilerin hükümet merkezi idi ve o zamandan günümüze çok sayıda tarihi eserler intikal etmiştir. Ayrıca İran'ın en meşhur iki önemli şairi olan Sa'di ve Hafız'ın (r.a) kabirleri de bu şehirde bulunmaktadır.

Dini Ziyaret Yerleri

Hz. İmam Rıza'nın (a.s) Haremi

İmam Rıza'nın (a.s), Abbasi halifesi Me'mun tarafından şehit edilişinin ardından Me'mun, o hazreti Senabad köyünde Bug'e-yi Haruniye adıyla bilinen Hamit b. Kuhtubatai'nin evinde defnettirdi.[10] Günümüzde İmam Rıza'nın (a.s) haremi, İran'ın kutsal Meşhed şehrinde bulunmaktadır.

Hz. Masume'nin (a.s) Haremi

Hz. Fatime-yi Masume (a.s), H.K 201/816 yılında, yani İmam Rıza'nın (a.s) Merv şehrine gelişinden bir yıl sonra Horasan'a doğru yola koyuldu. Save şehrine ulaştığında hastalandı. Kum şehrinde ikamet eden Eş'arilerden Musa b. Hazreç Save şehrine varıp o hazreti Kum'a getirdi ve kendi evinde ona yer verdi. Kısa zaman sonra Hz. Masume (a.s) vefat etti ve "Babulan Bağı" adıyla anılan mahalde yani şimdiki ravzasının bulunduğu yerde toprağa verildi. O hazretin mezarının üzerine ilk kubbe alevi bir hanım olan Zeynep hatun tarafından yaptırılmıştır. Bu bina Safeviler zamanında büyük bir heybet ve ululuğa sahip olmuştur. Bu türbenin zerihi/sandukçası ilk kez Şah 1. Tahmasb tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde o hazretin hareminin bütün işleri, tasvip edilmiş kararname gereği, haremin kendi mütevellilerince idare edilmektedir.

Hz. Abdu'l-Azim'in (r.a) Haremi

Rivayete göre Abdu'l-Azim-i Hasani'nin vefatı H.K 15 Şevval 252 yılına denk gelir. İmam Ali Hadi'nin (a.s) imameti zamanına tekabül etmektedir.[11] Abdu'l-Azim-i Hasani'nin vefatının nasıl gerçekleştiği konusunda nakledilenlere bakılırsa hem eceliyle vefat ettiği ve hem de şehit edildiği üzerine iki çeşit rivayet nakledilmektedir.[12] Muhaddis-i Nuri'nin naklettiği rivayete göre Şialardan bir kişi rüyasında Hz. Peygamberi (s.a.a) ziyaret ediyor ve o hazret kendisine şöyle buyuruyor: «Yarın Abdulcabbar b. Abdulvahhab-ı Razi'ye ait elma bağında, benim evlatlarımdan birinin cenaze merasimi ve defni gerçekleşecektir.» o zat, o bağı satın aldı ve Abdu'l-Azim ve diğer Şiaların da orada defnedilebilmeleri için bu araziyi vakfetti.[13] Bu nedenledir ki o hazretin kabri, "Mescid-i Şecere" veya "Ağaca yakın mezar" adıyla şöhret bulmuştur.[14]
Şeyh Saduk, o hazretin kabrinin ziyareti hakkında şöyle bir rivayet nakletmektedir: Rey şehri ahalisinden bir kişi, imam Ali Hadi'nin (a.s) huzuruna vardı ve dedi ki: Hz. Seyyidu'ş-Şüheda'nın (imam Hüseyin) (a.s) ziyaretiyle şereflendim. İmam (a.s) buyurdular: Sizin yanı başınızda bulunan Abdu'l-Azim-i Hasani'nin kabrini ziyaret etmek sevap açısından, imam Hüseyin'in (a.s) kabrini ziyaret etmek gibidir.[15]

Hz. Ahmed b. Musa'nın Haremi

Bir rivayete göre, Hz. İmam Rıza'nın (a.s) şehadetinden sonra kardeşi Ahmed, yakınlarıyla birlikte Şiraz'a doğru hareket etti ve orada vuku bulan bir savaşta şehit düştü.[16] Ahmed b. Musa'nın (r.a) mezarı yaklaşık 300 yıl boyunca bilinmemekteydi. Deylem şahı Azudu'd-Devle zamanında (H.K 338-372 ),[17] diğer bir rivayete göre ise Atabek Ebu Bekir'in (H.K 653-658 ) yakınlarından ve aynı zamanda veziri olan Emir Mukarribu'd-Din zamanında ortaya çıkarılmıştır.[18] Onun cenazesini yüzüğünün kaşında nakşedilmiş olan "İzzet Allah'a aittir. Ahmed b. Musa" yazısından tanmışlardı.[19]

İlim Havzaları

Kum ilim Havzası

Şiaların en önemli ilim havzalarından biridir. Bu ilim havzası Hicri 2. yüzyılın ilk yarısında tesis edilmiştir. Eş'arilerin bu mekâna hicret etmiş olmalarının, bu ilim havzasının tesisinde büyük katkıları olmuştur. Kum ilim havzası, 3. Ve 4. asırlarda büyük oranda ilgi görmüş ve revaç bulmuştur. Ancak 5. yy’da Rey şehri ve Bağdat ilim havzalarının revaç bulmasıyla bir miktar geri plana itilmiş oldu. 621 yılında Moğol saldırıları sonucunda Kum ilim havzası etkinliğini kaybetmeye başladı. Fakat H.Ş 1300 yılında Şeyh Abdulkerim Hairi'nin Kum'a gelmesiyle bu şehirde ilim havzası yeniden canlandı ve seyyid Burucerdi'nin Kum şehrine hicreti ile Kum ilim havzası asrının en muteber ilim havzalarından biri olan Necef havzasına denk olacak konuma geldi. İran İslam Devriminin zaferinin ardından Kum ilim havzası daha sistematik bir yapı kazanmıştır. Günümüzde dünyanın hemen her kesiminden gelip Kum ilim havzasındaeğitim gören öğrenciler mevcuttur.

İsfahan ilim Havzası

İsfahan ilim havzası, İran'da Safeviler döneminde, Şiilik mezhebinin resmileşmesinin ve başkentin İsfahan'a taşınmasının hemen ardındın teşkil edilmiştir. Mirza Abdullah Efendi, Şeyh Bahai, Muhammed Bakır Sebzevari, Muhammed Taki Meclisi, Muhammed Bakır Meclisi, Ağa Cemal Hansari, Ağa Hüseyin Hansari ve Seyit Ebulhasan İsfahani gibi din bilginleri bu ilim havzasında yetişmişlerdir.

Rey Şehri İlim Havzası

Rey ilim havzası, hicri 3. asrın 2. yarısında Alevilerin bu bölgeye hicret etmeleriyle şekillenmiştir. Muhammed b. Yakup Kuleyni, Şeyh Saduk, İbni Kubbe Razi ve Ebu'l-Fütuh Razi gibi din bilginleri bu ilim havzasının tanınmış alimlerindendir.

Meşhed İlim Havzası

İran'ın Kum ilim havzasından sonra ikinci ilim merkezi durumundadır ve günümüzde kırktan fazla içtihat ve dört yüzü aşkın yüksek seviyede dersler okutulmaktadır. Horasan-ı Rezevi ostanına bağlı şehirlerde bulunan ilim havzalarının, hatta güney ve kuzey Horasan havzalarının tamamının yönetimi bu merkeze aittir.

Tahran İlim Havzası

Tahran ilim havzası, Gacar hanlarından Ağa Muhammed Han zamanında tesis edilmiştir. Tahran ilim havzası, o asırda asıl ilim merkezi konumunda olan Necef, Kerbela, İsfahan ilim havzaları ile İran'ın çeşitli il ve ilçelerinde bulunan ikinci dereceden önemli havzalar arasında bir çeşit irtibat halkası konumundaydı. Muhammed Hasan Aştiyani, Hacı Molla Ali Keni, Şeyh Fazlullah Nuri, Muhammed Taki Amuli, Seyit Ahmed Hansari, Muhammed Mehdi İlahi Komşei ve ebul hasan Şa'rani, Tahran ilim havzasının meşhur alimlerinden bazılarıdır. Tahran ilim havzası, Tenbaku hareketi, Meşrutiyet hareketi, Rıza Şah'ın din karşıtı girişimlerine karşı mücadele teşkilatı, Petrolün millileştirilmesi hareketi, 15 Hordad ayaklanması ve İran İslam Devrimine katkılar babından birçok siyasi hareketlere de öncülük etmiştir. Tahran'da en son taklit mercii olan müçtehit, Ağa Müçteba Tahrani idi.

Kaynakça

  1. İran Anayasası'nın 12. maddesi
  2. İran İstatistik Merkezi.
  3. Bkz. İranlıların İslama mecbur edilişleri; İran'a İslam'ın girmesi konusunda Dr. Zerrinkub ile Şehit Mutahhari'nin görüş farklılıkları; İslam'ın İran'a girişi üzerine incelemeler.
  4. Medeni, Ed-Derecatu'r-Refie fi Tabakatu'ş-Şia, 215.s.
  5. Teberi, 2.c, 255-257.s;İbniHişam, 1.c, 71-72.s; İbniSa'd, 1.c, 260.s; Mes'udi, Et-Tenbihve'l-İşraf, 259.s.
  6. Bkz. İmam Ali ve İranlılar.
  7. Bkz. Seyyidu'l-Ehl, İmam Zeynelabidin'in (as) biyografisi, 55.s.
  8. Deynuri, Ebu Hanife, El-Ahbaru't-Tival, 143.s.
  9. Bkz. Medhal-i Abbasiyan.
  10. El-Müfid, El-İrşad, 464.s.
  11. Ez-Zerie, 7.c, 290.s.
  12. Rical-ı Necaşi, 248.s. ve El-Müntehap, 8.s.
  13. Hatimei-Müstedrek, 4.c, 405.s.
  14. Umdetu'l-Metalib, 94.s, Ber Astan-ı Keramet, 12.s.
  15. Sevabu'l-A'mal, 99.s.
  16. Şuşteri, Tuhfetu'l-Âlim, 28.s.
  17. Mecdu'l-Eşref, Âsaru'l-Ahmediye, 2-8.s.
  18. Furset-i Şirazi, Âsaru'l-Acem, 445.s.
  19. ZerkubŞirazi, Şirazname, 59.s, Mecdu'l-Eşref, Âsaru'l-Ahmediye; Cüneyd-i Şirazi, Şeddu'l-Ezar fi Hazzı'l-Evzar an Züvvari'l-Mezar, 289.s.

Bibliyografi

  • El-Müfid, Muhammed b. Muhammed b. Numan, El-İrşad fi Marifeti HocecullahAle'l-İbad, Kum.
  • Said b. Cübeyr, 1428 H.K
  • Tahrani, Ağa Bozorg, Ez-Zerie ila Tesanifi'ş-Şia, Beyrut, Daru'l-Edva, 1403 H.K
  • Behru'l-Ulum, Seyit Cafer, Tuhfetu'l-Ulum fi Şerhi Hutbetu'l-Mealim, Mektebetu's-Sadık, 2. Baskı, Tahran, 1401 H.K
  • Mecdu'l-Eşref, Asaru'l-Ahmediye
  • FursetiŞirazi, Asaru'l-Acem
  • Necaşi, Ahmed b. Ali, Ricalu'n-Necaşi, Kum, Müessesetu'n-Neşri'l-İslami, 1416 H.K
  • Tureyhi, Fahruddin, El-Müntehap fi Cem'il-Merasive'l-Huteb, Necef, 1369 H.K
  • Nuri, Mirza Hüseyin, HatimetuMüstedreku'l-Vesail, Kum, Âlu'l-Beyt, 1415 H.K
  • Ber Astan-ı Keramet, (Hz. Abdulazim ve etrafta bulunan imamzadelerin biyografileri ve ziyaretnameleri), Daru'l-Hadis, 1392.
  • Saduk, Muhammed b. Ali, Sevabu'l-A'malve'l-İkabu'l-A'mal, Kum, Eş-Şerif Er-Razi, 1368 H.Ş
  • ZerkubŞirazi, Şirazname.
  • Cüneyd-i Şirazi, Şeddu'l-Ezar fi Hazzı'l-Evzar an Züvvari'l-Mezar.
  • Medeni, Alihan b. Ahmed,Ed-Derecatu'r-Refie fi Tabakatu'ş-Şia, Önsöz yazarı: Muhammed Sadık Bahru'l-Ulum, Müessese-i El-Vefa, Beyrut.
  • Teberi, Ebu Cafer Muhhammed b. Cerir, Tarihu'l-Ümemve'l-Müluk.
  • İbniHişam, Es-Siyretu'n-Nebeviye
  • İbniSa'd, Et-Tabakatu'l-Kübra
  • Mes'udi, Et-Tenbihve'l-İşraf
  • Seyyidu'l-Ehl,Abdulaziz, Zindigani-yi İmam Zeynelabidin'in (a.s), Tercüme: Hüseyin Vicdani, 3. Baskı, Tahran, intişarat: Mecelle-i Mah-i Now.
  • Deynuri, Ebu Hanife, El-Ahbaru't-Tival, Kum, Münteşiratı Eş-Şerif Er-Razi, Tarihsiz.