Sizin İçin Bir Mektup
Sizin için bir mektup, İran İslam Cumhuriyeti lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamanei’nin Ocak 2015 yılında Avrupa ve Kuzey Amerika’lı gençlere yazdığı mektup için kullanılan bir terimdir. Bu mektup, Fransızca yayın yapan hiciv dergisi Charlie Hebdo'nun İslam Peygamberi Hz. Resuli Kibriya Efendimize (s.a.a) yönelik yayınladığı çirkin karikatürlerden sonra el-Kaide ve IŞİD gibi tekfirci terör örgütlerinin derginin Paris'teki ofisine yaptığı saldırı sonrası, Batı ülkelerinde yeniden dalgalanan İslamofobi algısına karşı yazılmıştır. Ayetullah Hamanei, mektubunda gençlere bazı sorular yöneltmiş ve batılı politikacıların İslamofobi çalışmalarına değinerek, eleştirmekte; Batılı devletlerin şiddet, ırkçılık, sömürgecilik, mezhep savaşları, birinci ve ikinci dünya savaşlarında benzeri görülmemiş katliamlarını hatırlatarak, Avrupa ve Kuzey Amerikalı gençlerden İslam’ı asli kaynakları olan Kur’an ve Hz. Peygamber’in (s.a.a) yaşamından öğrenmelerini ve İslam hakkında ön yargılı yaklaşımlardan uzak durmaları tavsiyesinde bulunmuştur.
Bu mesaj, sosyal paylaşım sitelerinde “Sizin için bir mektup” heştekli olarak geniş bir şekilde ve internet ortamında farklı dillerde yayınlanarak paylaşılmıştır.[1] [2] [3]
İçerik ve Metin
Ayetullah Seyyid Ali Hamanei, mektubun kaleme alınma ve gençlerin muhatap olarak seçilme nedenini dile getirerek, mektubuna başlamakta ve mektup sonra iki ana başlıkta şekillenmektedir:
- Birinci bölümde, İslam korkusunun Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra batı dünyasında yaygınlık kazandığını dile getirerek, uyarıda bulunmaktadır.
- İkinci bölümde, İslam’ı, Kur’an ve Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) yaşamı gibi asli kaynaklardan öğrenmeleri gençlerden istenmektedir. Bu bölümdeki önemli nokta ise, teröristlerin medya yayın organlarının “İslam’ın Sözcüleri” unvanıyla tanınma endişesidir.
'Sizin İçin Bir Mektub’un Tam Metni
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla Avrupa ve Kuzey Amerika'daki Gençlere Siz gençler ile İslam ve özel olarak sizlere gösterilen İslam hakkında konuşacağım. Yaklaşık 20 yıl önce, yani hemen hemen Sovyetler Birliği'nin çökmesinden sonra, büyük İslam dininin korkunç bir düşmanmış gibi gösterilmesi için çabalar gerçekleşti. Nefret ve korku duygularının tahrik edilmesi ve bu duyguların kendi çıkarları doğrultusunda kullanılması, Batılı ülkelerin politik tarihinde çok eski bir geçmişe sahiptir. Burada Batılı ülkelere empoze edilen farklı korkulara değinmek istemiyorum. Kendinizin de tarih konusunda yapılan çağdaş ve eleştirisel çalışmaları okuyarak, Batılı devletlerin diğer uluslar ve kültürler karşısındaki dürüstlükten yoksun çalışmaları ve davranışlarının kınandığını görebileceğinize inanıyorum. Avrupa ve Amerika tarihi, kölelik dönemi, sömürgecilik dönemi, ırkçılık ve Hristiyan olmayan insanlara karşı yapılan zulümden utanıyor. Avrupa ve Amerika tarihi, Katolik ve Protestanlar arasında “din” adı altında yapılan savaşlar veya millet ve ülkeye bağlılık adı altında gerçekleşen I. ve II. Dünya Savaşları'ndan utanıyor. Bu olayları tekrar hatırlatmaktan amacım, tarihi kınamak değildir. Sadece siz gençlerden ülkenizdeki aydınlara ve düşünürlere, neden Batılı ülkelerin vicdanının her zaman on yıllar ve hatta yüzyıllar sonra acımaya ve aydınlanmaya başladığını sormanızı istiyorum. Neden toplumsal vicdan, bugün yaşanan olaylara dikkat etmek yerine, uzak geçmişlerde yaşanan olaylara dikkat çekiyor? İslami kültür ve İslami düşünce gibi önemli bir konu hakkında, neden toplumsal bilinçlendirmenin önüne geçiliyor? Sizler, başkasından korkutmak ve nefret yaratmanın, tarih boyunca yaşayan tüm zalim ve çıkarcı insanların ortak yönü olduğunu biliyorsunuz. Şimdi kendinize “Neden bu korku ve nefretin şimdi de tarih boyunca eşi ve benzeri olmayan bir şekilde İslam ve Müslümanlara karşı gerçekleşmekte olduğunu” sormanızı istiyorum. Neden çağdaş dünyadaki güç yapıları, İslam'ın bir köşeye atılması ve yalnızlaşmasını istiyorlar? İslami değerler ve öğretiler, büyük güçlerin tasarladıkları planlar için nasıl çelişkiler yaratıyor ve İslam'ı kötüleyerek, nasıl çıkarlar sağlanıyor? Bu doğrultuda ilk olarak İslam'ı kötülemek doğrultusunda yapılan çalışmaları sorgulamanızı istiyorum. İkinci olarak, önyargılar ve kötüleştirme reklamları karşısında, İslam'ı direkt ve dolaysız bir şekilde tanımaya çalışmanızı istiyorum. Sağlıklı bir düşünce, sizleri korkuttukları şeyin asıl ne olduğu ve nasıl bir içerik taşıdığını öğrenmenizi gerektiriyor. Benim İslam'dan anladığım şeyleri kabul etmeniz için ısrar etmiyorum. Sadece çağdaş dünyadaki bu etkili gerçeğin, kirli amaçlar ve çıkarlar ile size tanıtılmasına izin vermemenizi istiyorum. Kendilerinin kölesi olan teröristleri, size İslam'ın temsilcileri olarak tanıtmalarına izin vermeyin. İslam'ı asil ve birinci el kaynaklar kullanarak tanıyın. İslam’la Kur’an ve Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.a) yaşamını okuyarak tanışın. Sizlere, şimdiye kadar direkt olarak “Kur’an'ı hiç okudunuz mu?” diye soruyorum. Hz. Muhammed’in (s.a.a) öğretileri, insani ve ahlaki tavsiyelerini okudunuz mu? Medya ve basın tarafından bilgiler dışında, İslam'ın gerçek mesajını almaya çalıştınız mı? Aynı İslam'ın nasıl ve hangi değerler üzerine yüzyıllar boyunca dünyanın en büyük bilim ve düşünce uygarlığını yarattığı ve en büyük bilim adamları ve düşünürleri yetiştirdiğini sordunuz mu? Yalan ve yanlış kötüleştirme çalışmalardan faydalanarak, siz ve gerçek arasında duygusal bir engel yaratılması ve tarafsız bir şekilde yargılama gücünün sizden alınmasına izin vermemenizi sizlerden istiyorum. İletişim araçlarının tüm coğrafi sınırları yok ettiği bugünlerde, sizleri kendilerinin yarattıkları düşünce sınırları içinde hapsetmelerine izin vermeyin. Hiç kimse tek başına tüm ayırım ve çatlakları ortadan kaldıramaz ama siz gençler, kendiniz ve etrafınızdaki insanları aydınlatmak amacı ile bu çatlaklar ve ayırımların üzerine, bir düşünce ve insaf köprüsü yaratabilirsiniz. Siz gençlerin İslam'dan uzak kalmanız için tasarlanan bu çalışmalar, bir yandan üzüntü kaynağı olmasına rağmen, öte yandan sizlerin araştırmacı ve sorgulayıcı zihninizin yeni sorular ile karşılaşmasını sağlıyor. Bu soruların cevabını bulmak için çaba göstermeniz, yeni gerçekler öğrenebilmeniz için size eşsiz bir fırsat sunuyor. Böylece gelecek nesillerin İslam ve Batı arasındaki ilişkilerin bu dönemini daha rahat bir vicdanla yazmalarını sağlamak, İslam'ı doğru ve önyargısız bir şekilde tanımanız için gelişen bu fırsattan yararlanmanız ve gerçeği öğrenmek karşısında sorumlu davranmanız gerekmektedir. Seyyid Ali Hamanei 21 Ocak 2015 |
---|
İkinci Mektup
Paris’te yaşanan olaylardan sonra Ayetullah Hamanei batılı gençlere yönelik 29 Kasım’da ikinci mektubunu kaleme aldı. İmam Hamanei, Fransa’da yaşanan terörist saldırıların görüş alış-verişi için ortam yaratabileceğini belirterek, yaşanan acı terörist olaylardan şu şekilde örnekler vermektedir: “Kendisi de sayısız kurban veren İslam dünyasına yönelik son yıllardaki askeri sevkiyat, Batının çelişkili mantığına bir diğer örnektir.” Yine şöyle belirtmiştir: “Bunun için de ben siz gençlerden sahih bir tanım uyarınca, derin bakışla ve olumsuz tecrübelerden yararlanarak, İslam dünyası ile sahih ve şerefli bir teamülün temelini atmanızı istiyorum.” Mektubun tam metni şu şekilde[4]
'İkinci Mektub’un Tam Metni
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla Kör terörizmin Fransa'da gerçekleştirdiği acı olaylar, bir kez daha benim siz gençlerle sohbet etmeme vesile oldu. Bu gibi olayların söze zemin oluşturması aslında benim için üzücüdür. Ama gerçek şudur ki eğer acı olaylar bir çare düşünme zemini ve ortak fikir yürütme ortamı oluşturmayacak olursa, o zaman zarar kat kat artmış olur. Dünyanın neresinde olursa olsun, her bir insanın çekmiş olduğu ızdırap öteki insanlar için de üzücüdür. Kendi azizlerinin gözleri önünde can veren çocuğun görüntüsü, ailesinin mutluluğu mateme bürünen anne, kendi eşinin cansız bedenini koşarcasına bir yere götürmekte olan koca veya biraz sonra kendi hayatının son perdesini göreceğini bilmeyen seyirci, insanın duygusunu kışkırtmayacak manzaralar değillerdir. Sevgi ve insanlıktan nasibini almış herkes bu sahneleri görmekle üzülmekte ve etkilenmektedir. Bu ister Fransa'da vuku bulsun ve isterse Filistin, Irak veya Suriye'de. Hiç şüphesiz bir buçuk milyar Müslüman aynı duyguya sahip olup, bu facianın fail ve müsebbiplerinden bizardır ve onlara nefretle doludur. Fakat mesele şudur ki bugünkü acılar eğer daha iyi ve güvenli bir yarının oluşturulmasına sebep olmayacak olursa, sadece acı ve sonuçsuz hatıralarda kaybolup gidecektir. Ben eminim ki sadece siz gençler bugünkü olumsuzluklardan gerekli dersi çıkararak, geleceği kurmak için yeni bir yol bulacak ve Batının bugünkü konuma gelmesine neden olan sapkınlıklara engel olacaksınız. Doğrudur, bugün terörizm bizim ve sizin ortak derdimizdir ama şunu bilmeniz gerekir ki son olayda tecrübe etmiş olduğunuz güvensizlik ve kaygının, yıllardır Irak, Yemen, Suriye ve Afganistan halklarının çekmekte oldukları kaygı ve endişeden iki temel farkı bulunmaktadır. Birincisi şudur ki İslam dünyası çok daha geniş bir ölçekte, daha büyük bir boyutta ve çok daha uzun bir zamandır şiddet ve dehşete kurban olmaktadır. İkinci husus da şudur ki ne yazık ki bu şiddet olayları sürekli olarak bir takım büyük güçler tarafından muhtelif metotlarla ve etkili bir şekilde desteklenmiştir. Artık günümüzde çok az kimse ABD'nin, el-Kaide, Taliban ve onların uğursuz uzantılarının oluşturulması, takviyesi ve silahlandırılmasındaki rolünden habersizdir. Bu doğrudan desteğe paralel olarak, tekfirci terörizmin aleni ve tanınmış hami ve destekçileri, dünyanın en geri kalmış siyasi düzenlerine sahip olmalarına ragmen, her zaman Batının müttefikleri arasında yer almışlardır. Oysa aynı zamanda bölgede en ilerici ve aktif halk demokrasisinden kaynaklanan en aydın düşünceler acımasızca saldırıya uğramış ve sindirilmek istenmiştir. Batının, İslam dünyasındaki uyanış hareketine karşı çelişkili davranışı, Batılı siyasetlerdeki çelişkiye açık örnektir. Bu çelişkinin bir diğer örneği de İsrail devlet terörizminde görülmektedir. Zulüm altındaki Filistin halkı terörizmin en kötü örneğini tecrübe etmekteler. Eğer bugün Avrupa halkı birkaç günlüğüne kendi evlerine sığınmakta, izdihamlı mekân ve merkezlerde bulunmaktan kaçınıyorlar ise, Filistinli bir aile onlarca yıldır kendi evinde Siyonist İsrail rejiminin tahrip ve katliam makinesinden güvende değiller. Bugün, Siyonist rejimin yeni yerleşkeler inşa etme girişimlerindeki kasavet ve zulmünü şiddet açısından nasıl bir şiddetle mukayese etmek mümkündür? Bu rejim, kendi etki sahibi müttefikleri veya en azından zahirde bağımsız gözüken uluslararası kurumlar tarafından ciddi ve etkili olarak azarlanmaksızın hergün Filistinlilerin evlerini yıkmakta ve bağlarını, tarlalarını yok etmektedir. Hâlbuki onlara kendi ev eşyalarını aktarma veya tarım ürünlerini toplama fırsatı bile vermemektedir. Ve tüm bunlar (Filistinli) kadın ve çocukların dehşetle büyümüş, yaşlı gözleri karşısında vuku bulmaktadır ki aile fertlerinin tartaklanıp yaralanmasına ve bazen de onların korkunç işkence merkezlerine aktarılmalarına tanık olmaktalar. Acaba bugünkü dünyada bu hacim ve boyutta ve zaman açısından bu kadar uzun süren bir başka gaddarlık ve zulüm tanıyor musunuz? Suçu sadece tepeden tırnağa kadar silahlı bir askere itiraz etmek olan bir hanımın cadde ortasında kurşun yağmuruna tutulması terörizm değilse, peki nedir? Bu barbarlık, vahşilik, işgalci bir rejimin askeri gücü tarafından yapıldığı için aşırıcılık olarak nitelenmemeli midir? Ve belki de bu görüntüler 60 yıl boyunca sürekli olarak televizyon ekranlarında görüldüğü için artık bizlerin vicdanımızı rencide etmemelidir! Kendisi de sayısız kurban veren İslam dünyasına yönelik son yıllardaki askeri sevkiyat, Batının çelişkili mantığına bir diğer örnektir. Saldırıya uğrayan ülkeler, insani ziyanlara uğramanın yanı sıra aynı zamanda kendi temel ekonomik ve sanayi alt yapılarını da kaybettiler. Onların kalkınma ve gelişme yönündeki hareketleri ya durmuş veya yavaşlamıştır ve bazı hususlarda onlarca yıl geriye gitmişlerdir. Buna rağmen arsızca onlardan, kendilerini mazlum nitelememeleri istenmekte. Bir ülkeyi harabeye çevirip, şehir ve köylerini yerle bir edip, ardından onlardan kendilerini mazlum nitelemelerini istemek nasıl mümkün olabilir! Faciaları idrak etmemeğe veya unutmağa davet etmek yerine acaba sadakatle özür dilemeleri daha yerinde olmaz mı? Bu yıllar içinde İslam dünyasının saldırganların ikiyüzlü ve nifak tutumlarından çekmiş oldukları maddi zarar ve ziyanlardan az değil. Aziz Gençler! Benim temennim sizlerin günümüzde veya gelecekte manipülasyona bulaşmış bu zihniyeti değiştirmenizdir; uzun vadeli hedeflerini gizlemeği ve sinsi hedeflerini süsleyerek göstermeyi hedef edinen bu zihniyeti. Kanaatimce güvenlik ve huzurun oluşmasında ilk aşama, şiddet kaynağı olan bu düşüncenin ıslah edilmesidir. Batı siyasetine çifte standart egemen olduğu müddetçe, terörizmin, güçlü destekçileri açısından iyi ve kötü olarak tanımlandığı müddetçe, devletlerin çıkarları, insani ve ahlaki değerlerden ön planda tutulduğu sürece, şiddetin kaynağını başka yerlerde aramamak gerekir. Ne yazık ki bu kökler uzun yıllar boyunca tedrici olarak Batının kültürel siyasetlerinin derinliklerine de nüfuz etmiş, yumuşak ve sessiz bir saldırıyı planlamıştır. Dünya ülkelerinin büyük bir bölümü, aktif ve gelişmiş olmasının yanında, yüzlerce yıl boyunca da beşeri toplumları layıkıyla gıdalandıran kendi milli ve yerli kültürleri ile iftihar ediyorlar. İslam dünyası da bu durumdan müstesna değil. Fakat günümüzde batı dünyası modern araçlardan yararlanarak, dünyanın kültürel olarak kopyalanması ve eşitlendirilmesinde ısrar ediyor. Ben, Batı kültürünün öteki halklara zorla kabullendirilmek istenmesi ve bağımsız kültürlerinin aşağılanmasını sessiz ve zararı büyük bir şiddet olarak görmekteyim. Zengin kültürlerin tahkir edilmesi ve onların en saygın bölümlerinin küçük görülmesi öyle bir ortamda tahakkuk bulmaktadır ki yerleştirilmek istenen kültür kesinlikle halef olma kapasitesine sahip değildir. Örneğin ne yazık ki Batı kültürünün ana bileşenleri haline gelen "saldırganlık" ve "ahlaki rezaletler" gibi iki faktör, artık kendi makbuliyet ve konumunu hatta kendi doğuş noktasında bile kaybetmiştir. Şimdi sorumuz şudur ki biz eğer kavgacı, müptezel ve anlamını yitirmiş bir kültürü istemesek, acaba suç mu işlemiş oluruz? Bizler eğer muhtelif sanat benzeri ürünler kalıbında gençlerimizi hedef alan tahrip edici, yıkıcı sele engel olursak, suçlu mu oluruz? Ben kültürel bağların önem ve değerini inkâr etmiyorum. Bu bağlar doğal şartlarda saygı içinde kabullenici topluma yönelik yapılırsa, rüşt, gelişim ve zenginliği beraberinde armağan getirmiştir. Buna karşılık eşit olmayan ve zoraki bağlar ise, her zaman başarısız ve ziyankâr olmuştur. Üzülerek şunu belirtmeliyim ki IŞİD gibi adi gruplar, bu gibi ithal kültürlerle başarısız vuslat ve bileşenlerin ürünü olmuştur. Eğer gerçekten sorun akidevi olsaydı, o zaman sömürge dönemi öncesi İslam dünyasında da bu gibi olaylara tanık olunması gerekirdi. Oysa tarih bunun tam aksine tanıklık etmektedir. Kesin tarihi belgeler sömürünün radikal ve dışlanmış bir düşünceyle hem de bedevi bir kabilenin tam da merkezinde birleşmesinin bu bölgeye aşırıcılık tohumunu nasıl ektiğini açık bir şekilde göstermektedir. Aksi takdirde kendi temelinde “bir insanın öldürülmesini tüm beşeriyetin öldürülmesi” mesabesinde kabul eden dünyanın en ahlaklı ve insani mekteplerinden birinden, IŞİD gibi bir pislik nasıl dışarı çıkabilir? Diğer yandan şunu sormak gerekir ki Avrupa'da dünyaya gelen ve o muhitte fikri ve ruhi açıdan eğitilen kimseler niçin bu gibi örgütlere katılmaktalar? Acaba insanların savaş bölgelerine bir iki yolculukta bulunmakla bir anda kendi vatandaşlarını kurşuna dizecek kadar gaddarlaşabileceklerini kabullenmek mümkün müdür? Kesinlikle bir ömür boyunca şiddet ortaya çıkaran, bulaşık bir muhitte sağlıksız kültürel gıdalanmanın yan etkisini unutmamak gerekir. Bu hususta genel bir analizde bulunmak gerekir. Toplumun açık ve gizli kirliliklerini ortaya çıkaracak bir analiz. Belki de ekonomik ve sanayi gelişim yılları boyunca eşitsizlikler ve muhtemelen yasal ve yapısal ayrımlar sonucu Batılı toplumlardan bazı kitlelerin yüreklerine yerleşmiş bir takım ukdelere sebebiyet vermiş ve bazı aralıklarla bunun gibi hastalıklarla kendini göstermektedir. Her halükarda toplumun zahiri katmanlarını yarmak, düğümleri ve kinleri bulmak ve yok etmek sizin üzerinize düşmekte. Çatlakları derinleştirmek yerine onarmak gerekir. Terörizmle mücadeledeki büyük bir hata, mevcut kopuklukları daha da artıran aceleci tepkilerdir. Milyonlarca aktif ve sorumluluk sahibi insandan oluşan Avrupa ve Amerika mukimli Müslüman toplumunu inzivaya iten veya tedirginlik ve korkuya sürükleyen ve her zamandan daha fazla onları temel haklarından mahrum bırakan, toplum sahnesinden dışlayan her bir aceleci ve duygusal hareket, sorunu çözümleyemeyeceği gibi mesafeleri daha da derinleştirecek ve rahatsızlıkları yaygınlaştıracaktır. Yüzeysel ve tepkisel tedbirler, özellikle eğer yasal bir yön kazanırsa, mevcut kutuplaşmaların artmasının yanı sıra, gelecek krizlere yolu açmaktan başka bir sonucu olmayacaktır. Gelen haberlere göre bazı Avrupa ülkelerinde kendi vatandaşlarını Müslümanlara karşı casuslukta bulunmaya zorlayan bir takım yasalar hayata geçirilmiştir. Bu davranışlar zalimcedir ve hepimiz biliyoruz ki zulüm ister istemez geri dönüş özelliğine sahiptir. Durum böyle olunca da Müslümanlar bu nankörlüklere layık değillerdir. Batı dünyası asırlardır Müslümanları çok iyi tanıyor. Hem Batılıların İslam toprağında konuk oldukları ve ev sahibinin servetine göz diktikleri zaman ve hem de ev sahibi olup da Müslümanların iş ve fikir gücünden yararlandıkları gün muhabbet ve sabırdan başka bir şey görmemişlerdir. Bunun için de ben siz gençlerden sahih bir tanım uyarınca, derin bakışla ve olumsuz tecrübelerden yararlanarak, İslam dünyası ile sahih ve şerefli bir teamülün temelini atmanızı istiyorum. Bu durumda pek de uzak olmayan bir gelecekte böyle bir temel üzerine kurduğunuz yapının mimarlarının üzerinde itimat ve güven çatısı açtığını, güvenlik ve huzurun sıcaklığını onlara hediye ettiğini ve aydın bir geleceğe karşı umut aydınlığının tüm dünya alanına yansıyacağını göreceksiniz. Seyyid Ali Hamanei |
---|
Yansımalar
Ayetullah Seyyid Ali Hamanei’nin Avrupa ve Kuzey Amerikalı gençlere yönelik kaleme aldığı bu mektup, çeşitli dillere tercüme edilmiş ve sosyal paylaşım sitelerinde yayınlanmıştır. Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA da Farsça yazılan bu mektubu elli dile tercüme ederek yayınlamıştır.[5]
Kaynakça
- ↑ Mesajın Medyadaki Yansımaları
- ↑ CNN
- ↑ BBC
- ↑ İmam Hamanei'nin Batılı Gençlere Mektubu
- ↑ Mektubun 50 dile tercümesi.