Ebu Talib'in İmanı
Ebû Tâlib'in imanı (Arapça:إيمان أبي طالب) konusu, Şia ve Ehlisünnet arasındaki tartışmalı konulardan biridir. Bazı rivayetlere ve tarih kitaplarına göre, İslam Peygamberinin (s.a.a) amcası ve Hz. İmam Ali’nin (a.s) babası olan Ebû Tâlib iman etmemiş ve müşrik olarak dünyadan göçmüştür. Ehlisünnet, Hz. Ebû Tâlib’in imanını inkar etmiş; bu konuda Hz. Ebû Tâlib’in iman etmediğini gösteren ve ölüm anına kadar atalarının ritüeline uyduğuna işaret eden rivayetleri delil olarak gösterir. Ancak Şialar ve Şia alimleri, Hz. Ebû Tâlib’in Allah Resulüne (s.a.a) iman getirdiğine inanırlar. Büyük Şia alimleri Ehlibeyt (a.s) rivayetlerine dayanarak, bu konuda icma (fikir birliği) etmişlerdir. Şia alimleri, muhaliflerin delillerine verdikleri cevaplara ilave olarak, Hz. Ebû Tâlib’in iman ettiğine dair kendi delillerini de sunmuşlardır.
Hz. Ebû Tâlib’in İman Etmediğine İnananların Delilleri
Hz. Ebû Tâlib’in imanına muhalif kimseler, kitaplarında rivayet edilen (aktarılan) hadislere dayandırmışlardır.
Müşrikler İçin istiğfarı Yasaklayan Ayet
Rivayet şöyledir: Saîd b. Müseyyib babasından şöyle nakleder ki Ebû Tâlib ölüm döşeğindeyken, Hz. Peygamberin (s.a.a) La İlahe İllallah «لا اله الا الله» _Allah'tan başka ilah yoktur_söylemini kabul etmedi ve atalarının dini üzere öldü. Peygamber (s.a.a) ise şöyle buyurdu: “Allah’a ant olsun! Yasak edilse de senin bağışlanmanı isteyeceğim.” O an Tövbe suresinin 113. ayeti, “Ne peygambere ve ne de iman eden kimselere akrabaları dahi olsa, müşrikler için bağışlanma dilemeleri yakışmaz” nazil oldu.[1]
- Cevap:
Bu rivayetin senedindeki Saîd b. Müseyyib, İmam Ali’ye (a.s) düşman olan kimselerdendi ve onun Ali b. Ebu Talib’ten (a.s) kopması beyan edilmiştir.[2] Allame Eminî, bu rivayetin doğru olmadığını birçok Ehlisünnet aliminin kitaplarında naklettikleri şu rivayetle ortaya koymuştur: “İmam Ali’den (a.s) sahih bir kaynakla duydum ki birisi müşrik anne ve babası için istiğfar ediyordu. Olayı Hz. Peygambere (s.a.a) ilettim ve bu ayet nazil oldu.”[3]
Yasaklama Ayeti
Bazıları En'am Suresinin 26. ayetinin Ebû Tâlib hakkında olduğuna inanır. Birisi İbn-i Abbas’tan şöyle dediğini duyar: Ebû Tâlib, halkı Hz. Peygambere (s.a.a) eziyet ve işkenceden sakındırıyordu. Ancak kendisi de İslam’a mensup değildi.[4]
- Cevap:
İlk olarak, bu hadis, mürseldir (İsnadında, râvisi sahâbî olan veya diğer râvilerinden biri zikredilmeyen hadis). Zira İbn-i Abbas’tan bu sözleri duyan kişinin kim olduğu belli değildir.
İkincisi, bu hadisi nakleden Habîb ibn-i Ebû Sâbit’tir ki Ehlisünnetin kendisi bu şahsı zayıf bilmişlerdir.[5]
Üçüncüsü, Taberî Tefsiri’nde bu rivayet farklı bir içerik ile nakledilmiştir. Ayet, halkı Allah Resulüne (s.a.a) iman etmekten sakındıran ve kendileri de iman etmeyen müşrikler için nazil olmuştur.[6] Ayetin üslubuna göre, bu ayet ve öncesinde yer alan diğer ayetlerdeki bütün zamirler müşriklere dönmektedir.
Zehzah Hadisi
Muhalifler, "Zehzah" adlı bir hadis uydurmuşlardır. Nakledilene göre, şahsın biri Allah Resulü'nün (s.a.a) yanında Hz. Ebû Tâlib’i anar ve Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurur: Ümit ederim ki kıyamet gününde şefaatim ona faydalı olur. O ateşte kaynayan bir suyun içindedir ki su, onun iki ayağına ulaşır ve oradan beynine kadar kaynatır.[7]
- Cevap:
Öncelikle bu hadis, Allâme Meclisî’nin onun Hâşimoğullarına ve Ali b. Ebu Talib’e olan düşmanlığını açıkça ortaya koyduğu Mugîre b. Şu‘be'den nakledilmiştir.[8]
İkincisi, Hz. Ebû Tâlib’in kafir olduğunu farz etsek bile, şefaatin müşrikleri kapsamadığı halde onun hakkında şefaatin ümit edilmesi ne mana taşımaktadır?[9]
Hz. Ebû Tâlib’in İman Ettiğine İnananların Delilleri
Şialar ve Şia alimler, muhaliflerin bütün delillerine verdikleri cevaplara ve bu delillerin batıl oluşunu ispatlarından ayrı olarak, Hz. Ebû Tâlib’in iman ettiğine dair kesin deliller getirmişlerdir ki bazıları şunlardır:
Hz. Ebû Tâlib’in Eylemleri ve Davranışları
Hz. Ebû Tâlib, Habeş Padişahını, eşi Fâtıma binti Esed’i ve evlatlarını İslam’a davet edenlerden biridir.[10] Hz. Ebu Talib, oğlu İmam Ali’nin (a.s) Hz. Peygamberin (s.a.a) yanında namaz kıldığını görünce, onu bu işten sakındırmadı ve diğer oğlu Ca'fer b. Ebû Tâlib’e şöyle dedi: Sen de Peygamberin (s.a.a) solunda namaza dur.[11]
Hz. Ebû Tâlib, Hz. Peygamberin (s.a.a) yanında bütün zorluklara katlandı; ölümüne kadar yeğenini korumakdan ve ona tabi olmaktan el çekmedi. Nakledilir ki vefatından önceki son cümlesinde şunları söyledi: Ey Haşim oğulları! Muhammed’i (s.a.a) doğrular ve ona itaat ederseniz, doğruluk ve hidayet üzere olursunuz.[12]
İbn-i Ebi'l-Hadîd, bütün Müslümanlara Onun hakkını farz bilerek şunları söylüyor: İbn-i Abbas ve diğerlerinden nakledilen birçok senede göre, Hz. Ebû Tâlib kelimeyi şehadet getirmeden dünyadan göçmedi. Başka bir yerde ise, şöyle yazıyor: Ebû Tâlib olmasaydı İslam da olmazdı. Ebi’l Hadid diyor ki "Eğer Ebû Tâlip imanını aleni etseydi, Kureyş müşrikleri katındaki saygınlığını, ihtiramını yitirir ve bir kabile reisi, öncüsü olarak İslam’ı koruyamazdı".[13]
Hz. Ebû Tâlib’in Edebî Şiirleri ve Sözleri
Hz. Ebû Tâlib’in edebî şiirleri ve sözleri 1000 beyte kadar ulaşır ve bunlar “Ebû Tâlib Divanı” adıyla meşhurdur. Bu kaside ve şiirlerde yer alan tüm sözler, Hz. Peygamber’in (s.a.a) nübüvvetini tasdik ve teyit eden sözlerdir.
اِن ابن آمنة النبی محمدا عندی یفوق منازل الاولاد
Şüphesiz Âmine’nin oğlunun (Muhammed) benim yanımdaki şanı ve makamı, kendi oğullarımdan üstündür.
Ebû Tâlip’in en meşhur şiirleri “Lamiye Kasideleri” adıyla meşhurdur ki şu beyit ile başlar:
خلیلی ما أذنی لاول عاذل بصغواء فی حق و لا عند باطل
Asla kınayanların sözlerine kulak asmadım ve zerre kadar küfür ve isyana meyletmem.[14]
Allâme Eminî bu konu hakkında şöyle der: Bilmiyorum, Allah Resulü'nün (s.a.a) nübüvvetini itiraf ve şehadet ne şekilde olur? Nasıl olur da Ebû Tâlib’in birçok şiir ibaresinde bunlar imana itiraf sayılmaz? Eğer bu tabirler başkasının şiir ve nesrinde yer alsaydı, herkes onun Müslüman olduğunu söylerdi. Acaba tüm bu tabirler (muhaliflerin gözünde) Ebû Tâlib’in Müslüman oluşuna delalet değil midir? Bu inkar ve muhalefet, şaşırtıcı ve ibrettir ancak.[15]
İbn-i Ebi'l-Hadîd şunları söylüyor: Bu şiirler tek başına kesinlik taşımasa da bunların tamamı mütevatirdir ve ortak bir anlam taşır. O da Ebû Tâlib’in Hz. Peygamberin (s.a.a) nübüvvetini tasdikidir.[16] Bu şiirlerin birinde şunlar yer alır: Ey Allah’ım şahit ol! Şahit ol ki ben, Ahmet Peygamberin (s.a.a) dini üzereyim.[17] Diğer bir şiirde ise şu ibareler yer alır: Şüphesiz Allah, Peygamberi Muhammed’i (s.a.a) değerli kılmıştır. Öyleyse insanlar arasında Allah’ın en değerli yaratığı ve Haşimoğullarının en üstünü Ahmet’tir. O, peygamberin olmadığı bir dönemden sonra Allah tarafından gönderilmiştir.[18] Başka bir yerde de şu tabiri kullanır: Allah’ın elçisine bir şimşek gibi, kılıcımla yardım ettim. Allah Resulünü, onun için gönlünü yakan bir yardımcı gibi korumaktayım.[19]
Ehlibeyt (a.s) Rivayetleri
İslam Peygamberi (s.a.a), Müminlerin Emîri ve diğer İmamlardan (a.s), Hz. Ebû Tâlib’in yaşamı ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili hikâye ve faziletleri hakkında nakledilen sözler, Hz. Ebû Tâlib’in mümin olduğunu ve İslam şeriatı üzere vefat ettiğini teyit eder. Bir kutsî hadiste şunlar yer almaktadır: Cebrail (a.s), Hz. Peygambere (s.a.a) nazil oldu (indi) ve şöyle buyurdu: Ey Ahmed! Rabbin sana selam ederek şöyle buyurdu: Ben ateşi, seni dünyaya getiren sulbe, seni taşıyan karna ve seni sarmalayan kucağa haram kıldım. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: Ey Cebrail! Bunları bana açıklar mısın? Cebrail şöyle arz etti: Sulpten maksat baban Abdullah b. Abdülmuttalib’tir. Karından maksat annen Âmine binti Veheb’dir. Kucaktan maksat ise, Ebû Tâlib’in sana kefil olmasıdır.[20]
Allah Resulü'nün (s.a.a) Beyanatı
Hz. Muhammed (s.a.a), İslam’ın zorlu ilk yıllarında Hz. Ebû Tâlib’in himayesinde olmasından ötürü ne zaman onun hakkında konuşulursa, onu iyilik ve yücelikle yad ederdi. Bir rivayette Allah Resulü'nün (s.a.a), Câbir b. Abdullah’a şöyle buyurduğu nakledilir: Miraç yolculuğumda dört tane nur gördüm. Allah tarafından şöyle nida edildi: Bu Abdülmuttalib, bu amcan Ebû Tâlib, bu baban Abdullah ve bu da annen Âmine’dir.[21] Başka bir rivayette ise şöyle buyuruyor: Kıyamet günü Ebû Tâlib, padişahlar zümresinde ve nebilerin simasıyla diriltilecektir.[22] Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyor: Allah-u Teâla kıyamet gününde bana, dört kişiye şefaat etme vaadini verdi. Bunlardan biri de Ebû Tâlib’tir.[23]
İmam Ali’nin (a.s) Beyanatı
Ali b. Ebû Tâlib’ten babasının nitelikleri hakkında nakledilen bütün sözler, İslam tarihindeki bu şahsiyetin büyüklüğü ve faziletleri hakkındadır. Müminlerin Emîri (a.s) şöyle buyuruyor: Ebû Tâlib’in nuru, kıyamet gününde beş kişi dışında bütün nurlara üstün gelir. Ebû Tâlib’in nuru, bizim nurumuzdandır. Allah-u Teâlâ bu nuru, Adem’in (a.s) yaratılışından iki bin yıl önce yaratmıştır.[24] İmam Ali (a.s) başka bir rivayette şöyle buyuruyor: Babam ölüm döşeğine düştüğünde, Peygamber (s.a.a) onun başucuna geldi ve bana onun hakkında, tüm dünyadan ve içindekilerden daha sevimli olan müjdeyi verdi.[25]
Masum İmamların (a.s) Beyanatları
İmam Seccad (a.s), Hz. Ebû Tâlib’in iman etmesi hususunda sorulan soruya şöyle cevap verdi: Bu sualinize şaşırıyorum! Allah-u Teâlâ Peygamberi (s.a.a), Müslüman bir kadını kâfir birine nikahlamaktan men ettiği halde, Fâtıma binti Esed İslam’a ilk katılanlardandı ve ömrünün sonuna kadar Ebû Tâlib ile nikahlı kaldı.[26]
İmam Muhammed Bakır (a.s), Hz. Ebu Talib’in iman ettiğini açıkça belirtiyor ve şöyle buyuruyor: Eğer Ebû Tâlib’in imanını terazinin bir kefesine ve bu insanların imanını da diğer kefesine koysanız, Ebû Tâlib’in imanı daha ağır gelir.[27]
İmam Sadık (a.s) da bir rivayette, Ebu Talib’i imanını gizli tutan ve açıkta müşrik gibi görünen Ashab-ı Kehf’e benzetiyor ki Allah’ın (c.c) onlara iki kat ödül verdiğini buyuruyor.[28] Başka bir beyanında ise, Yûnus b. Nebate’ye şöyle buyuruyor: Allah (c.c) düşmanları Ebû Tâlib hakkında yalan söylüyorlar. O, enbiyalar, doğru sözlüler, şehitler ve salihlerle yoldaştır.[29]
Başka bir hadise göre ise, şahsın biriİmam Rıza’ya (a.s) bir mektup yazarak, Hz. Ebû Tâlib’in imanı hususunda şüphede olduğunu söylüyor. İmam (a.s) cevaben ona Nisa suresinin 115. ayetini işaret ederek, şöyle buyuruyor: Eğer Ebû Tâlib’in imanını ikrar etmiyorsan (açıkça söyleyip, kabul etmiyorsan) sonun cehennem ateşi olacaktır.[30] İmam Rıza (a.s) başka bir rivayette ise, şöyle buyuruyor: Ebû Tâlib’in cevheri sözleri şu cümle olmuştur: Ben Allah’ı ilahlığa, kardeşim oğlunu peygamberliğe ve oğlum Ali’yi onun vasiliğine kabul ediyorum.[31]
Bir diğer rivayette İmam Askeri (a.s) şöyle buyuruyor: Allah-u Teâlâ, Peygamber’e (s.a.a); Ben sana uyan iki gruba yardım ettim. Birincisi sana gizlide yardım eden ve diğeri ise, açıkta ve alenen sana yardım eden gruba. Birinci grup içinden onların en şerefli ve üstünü amcan Ebû Tâlib’tir. İkinci grupta ise, onun oğlu Ali’dir (a.s). İmam (a.s) o esnada şöyle buyurdu: Ebû Tâlib, Âl-i Firavun’da olduğu gibi imanını gizli tutan kimselerdendi.[32]
Din Büyükleri ve Alimlerin Sözlerinde Hz. Ebû Tâlib
Şeyh Tûsî şöyle diyor: Ebû Tâlib’in Müslüman olduğu hususunda İmamiye fikir birliğindedir ve herhangi bir ayrılık yoktur. Onlar, Ebû Tâlib’in imanını gösteren kesin deliller sunmuşlardır.[33]
Şeyh Tabersî diyor ki: Ehlibeytin (a.s) fikir birliği Ebû Tâlib’in iman ettiği üzeredir ve onların fikir birliği (icması) hüccettir.[34]
Fettal Nîşâbûrî ise şöyle yazıyor: Hak üzere olan Şia fırkası, Ebû Tâlib, Abdullah b. Abdülmuttalib ve Veheb’in kızı Âmine’nin mümin olduğu konusunda hem fikirler ve onların fikir birliği hüccettir.[35]
İbn-i M’ad şuna inanmıştır ki: Ebû Tâlib’in imanı hususunda Allah Resulü'nün (s.a.a) Ehlibeyti (a.s) ve Şia alimlerin ittifakı, bizim için yeterlidir ve buna güvenilebilir.[36]
Seyyid İbn-i Tâvûs şöyle diyor: Peygamber'in (s.a.a) Ehlibeytine (a.s) uyan alimlerin tamamı, Ebû Tâlib’in imanı üzerinde ittifak etmişlerdir. Ayrıca şöyle diyor: Şüphesiz Ehlibeyt (a.s), Ebû Tâlib’in batınına diğerlerinden daha fazla haberdardırlar. Ehlibeyt (a.s) Şiaları bu konuda fikir birliğindedir ve bu alanda kitaplar yazmışlardır.[37] Allâme Meclisî yazısında şunlara yer veriyor: Şîa, Ebû Tâlib’in Müslümanlığında hem fikirdir. Hz. Peygamber'in (s.a.a) nübüvvetinin ilk yıllarında ona iman etmesi ve hiçbir zaman putperest olmaması Ebû Tâlib’in, Hz. İbrahim’in (a.s) vasilerinden olması nedeniyledir. Bu konu, Şîa nezdinde o kadar meşhurdur ki hatta muhalifleri dahi, bu konuyu Şiîliğe nispet ederler. Onun iman ettiği konusunda hasse (özel) ve amme (genel) yoluyla mütevatir (konusunun doğruluğu bilgisini bizzat kendisi veren haber) rivayetler ulaşmıştır. Birçok alim ve muhaddis, bu konunun kimseye gizli kalmaması için ayrıca kitaplar yazmışlardır.[38]
Hz. Ebu Talib Hakkındaki Kitaplar
Ağa Bozorg-u Tehranî (آقا بزرگ تهرانی) Ebû Tâlib’in imanı konusunda “Ebû Tâlip’in İmanı” unvanıyla yazılmış dokuz kitap zikretmiştir.[39]
- İman-ı Ebî Tâlip, telif Şeyh Mufîd (ö. 413/1022)
- el-Hücce ale’z Zahibi ila Tekfiri Ebî Tâlib, Seyyid Fahhâr b. Ma'd el-Mûsevî, vefat 630.
- Minyetu’t Talib fi İman-ı Ebî Tâlib, Seyyid Hasan Tabâtabâî Hairî Yezdî, vefat 1306.
- Bakiyyetu’t Talib fi İmani Ebî Tâlib, Seyyid Muhammed Abbas Tusterî Hindî, vefat 1306.
- Maksadu’t Talib fi İman-ı Abau’n-Nebi ve Ammuhu Ebî Tâlib, Mirza Hüseyin Gurganî.
- el-Kovlu’l Vacib fi İman-ı Ebî Tâlip, telif, Şeyh Muhammed Ali Fasih Hindî.
Kaynakça
- ↑ Buhârî, c. 4, s. 247.
- ↑ el-Gadir, c. 8, s. 56.
- ↑ el-Gadir, c. 8, s. 12.
- ↑ Câmiu'l-Beyân, c. 7, s. 228.
- ↑ eŝ-Ŝiķât, c. 4, s. 137.
- ↑ Câmiu'l-Beyân, c. 7, s. 229.
- ↑ Buhârî, c. 4, s. 247.
- ↑ Biharü'l-Envâr, c. 35, s. 112.
- ↑ et-Tibyân, c. 10, s. 187.
- ↑ es-Sahîh min Sîreti’n-Nebi, c. 3, s. 230 ve Şerh-i Nehcü’l Belâğa, c. 13, s. 272.
- ↑ Sîre-i Halebiyye, c. 1, s. 433 ve Usdu’l-Ğabe, c. 1, s. 287.
- ↑ el-Gadir, c. 7, s. 367.
- ↑ Şerh-i Nehcü’l Belâğa, c. 14, s. 71 – 83.
- ↑ İman-ı Ebu Tâlib, s. 18.
- ↑ el-Gadir, c. 7, s. 241.
- ↑ Şerh-i Nehcü’l Belâğa, c. 14, s. 78.
- ↑ Şerh-i Nehcü’l Belâğa, c. 14, s. 78.
- ↑ Şerh-i Nehcü’l Belâğa, c. 14, s. 78.
- ↑ Şerh-i Nehcü’l Belâğa, c. 14, s. 78.
- ↑ Meaniu’l Ahbar, s. 137.
- ↑ Ravzatu'l Vaizin, s. 81.
- ↑ el-İmame ve't-Tebsire, s. 34.
- ↑ Tarih-i Yakûbî, c. 2, s. 29.
- ↑ Bihârü'l-Envâr, c. 35, s. 110 ve Kenzü’l Fevâid, s. 80.
- ↑ Bihârü'l-Envâr, c. 35, s. 113.
- ↑ Bihârü'l-Envâr, c. 35, s. 157 ve Şerh-i Nehcü’l Belâğa, c. 14, s. 69.
- ↑ el-Gadir, c. 7, s. 380.
- ↑ el-Kâfî, c. 1, s. 448.
- ↑ Kenzü’l Fevâid, s. 80.
- ↑ Şerh-i Nehcü’l Belâğa, c. 14, s. 68 ve Bihârü'l-Envâr, c. 35, s. 110.
- ↑ ed-Derecatu’r Rafie, s. 60.
- ↑ el-Hücce ale'z-Zahib, s. 362.
- ↑ et-Tibyân, c. 8, s. 164.
- ↑ Mecmeu'l Beyan, c. 4, s. 31.
- ↑ Rovzetu’l Vaizin, s. 138.
- ↑ el-Hücce ale’z-Zahib, s. 64.
- ↑ ez-Zeraif, s. 398.
- ↑ Bihârü'l-Envâr, c. 35, s. 138.
- ↑ ez-Zarie, c. 2, s. 512 – 513.
Bibliyografi
- İbn-i Ebi'l-Hadîd, Şerh-i Nehcü’l Belâğa, tahkik: Muhammed Ebu’l Fazl İbrahim, Daru İhyau’l Kitabu’l Arabi, 1378.
- İbnü’l-Esîr , Alî b. Muhammed b. Muhammed eş-Şeybânî, Üsdü’l-Ğâbe fi Marifeti’s Sahabe, Beyrut, Daru’l Kutubu’l Arabi.
- İbn-i Bâbeveyh el-Kummî, Alî b. el-Hüseyin, el-İmame ve’t Tebsire, Kum, Müessesetu’l İmam el-Mehdi, 1404.
- İbn-i Hibbân, Muhammed, es-Sıkat, Müessesetu’s Sekafiyye, 1393.
- İbn-i Tâvûs el-Hillî, Ali b. Musa, et-Taraif fi Marifeti Mezahibi’t Tevaif, Kum, Hayyam, 1399.
- İbn-i Ma’d, Seyyid Fahhar, el-Hüccetu ale’z Zahibi ila Tekfiri Ebî Tâlib, Kum, Seyyidü’ş Şüheda, 410.
- Emini, Abdu’l Hüseyin, Beyrut, Daru’l Kutubu’l Arabi, 1397.
- Buhârî, Muhammed b. İsmail, Sahih-i Buhârî, Beyrut, Daru’l Fikr, 1401.
- Tahrani, Ağa bozork, ez-Zarie ila Tesanifi’ş Şîa, Beyrut, Daru’l Adva, 1403.
- Halebî, es-Siretu’l Halebiyye, Beyrut, Daru’l Marife, 1400.
- Taberî, Muhammed b. Cerir, Câmiu’l Beyân an Te’vîli Âyi'l-Kur’an, Beyrut, Daru’l Fikr, 1415.
- Tabersî, Fazl b. el-Hasan, Mecmeu’l Beyan, fi Tefsiri’l Kur’an, Beyrut, Müessesetu el-A’lemi, 1415.
- Tusî, Muhammed b. el-Hasan, et-Tibyan fi Tefsiri’l Kur’an, tahkik: Ahmed b. Habib Kasir el-Âmulî, Mektebetu’l A’lami’l İslami, 1409.
- Sadûk, Muhammed b. Ali, Meaniu’l Ahbar, tahkik: Ali Ekber Gaffari, Kum, Müessesetü Neşr-i İslami, 1338.
- el-Kerâcikî, Muhammed b. Ali, Kenzu’l Fevâid, Kum, Mektebetu’l Mustafevi, 1369.
- Kuleynî, Muhammed b. Yakûp, el-Kâfi, tahkik: Ali Ekber Gaffârî, Tahran, Daru’l Kutubu’l İslamiyye, 1363.
- Meclisî, Muhammed Bâkır, Bihârü'l-Envâr, Beyrut, Müessesetü el-Vefa, 1403.
- el-Mufîd, el-Fusulu’l Muhtar, tahkik: Seyyid Nuruddin Caferiyan el-İsfahanî, Yakûp Caferî, Muhsin el-Ahmedî, Beyrut, Daru’l Mufîd lit-Tabakatu ve’n-Neşr ve’t-Tovzih, 1414 / 1993.
- Murtaza el-Âmulî, Seyyid Cafer, es-Sahih min Sireti’n Nebiyyi’l A’zam, Daru’s Sire, 1415.
- Medenî, Seyyid Ali Han, ed-Deracatu’r Refie fi Tabakatu’ş Şîa, tahkik: Muhammed Sadık Bahru’l-Ulûm, Kum, Mekteberu Basireti.
- Nişaburî, Muhammed b. Fettal, Rovzetu’l Vaizin, Kum, Şerif er-Razi.
- Yakûbî, İbn-i Vâzıh, Tarih-i Yakûbî, Necef, el-Mektebetu’t Hayderiyye, 1384.
.