Gadir Hutbesi: Revizyonlar arasındaki fark
düzenleme özeti yok
Değişiklik özeti yok |
|||
20. satır: | 20. satır: | ||
[[Hicretin onuncu yılı]]nda, [[müşrik]]ler tarafından unutulmaya yüz tutmuş ve değiştirilmiş olan [[haram aylar]] ilk günkü haline dönmüştü.<ref>Biruni, s. 71</ref>-<ref>Saduk, el-Hisal, c. 2, s. 487.</ref>-<ref>Meclisi, Biharu’l Envar, c. 15, s. 252.</ref>-<ref>İbn-i Esir, en-Nihayet, c. 2, s. 140.</ref> Bu yıl [[Hz. Resul-ü Kibriya]] Efendimiz (s.a.a) [[hac]]ca gitme kararı aldı. Peygamber Efendimizin (s.a.a) son haccı olarak da bilinen bu hacca [[Veda Haccı]] denir.<ref>Buhari, c. 4, s. 1599.</ref>-<ref>Taberi, c. 3, s. 152.</ref>-<ref>Halebi, c. 3, s. 360.</ref> Hz. Peygamberin (s.a.a) hacca gideceği [[Müslüman]]lara haber verildi<ref>Taberi, c. 3, s. 149.</ref> ve onlardan hac için hazırlık yapmaları istendi.<ref>İbn-i Hişam, c. 2, s. 601.</ref><br /> | [[Hicretin onuncu yılı]]nda, [[müşrik]]ler tarafından unutulmaya yüz tutmuş ve değiştirilmiş olan [[haram aylar]] ilk günkü haline dönmüştü.<ref>Biruni, s. 71</ref>-<ref>Saduk, el-Hisal, c. 2, s. 487.</ref>-<ref>Meclisi, Biharu’l Envar, c. 15, s. 252.</ref>-<ref>İbn-i Esir, en-Nihayet, c. 2, s. 140.</ref> Bu yıl [[Hz. Resul-ü Kibriya]] Efendimiz (s.a.a) [[hac]]ca gitme kararı aldı. Peygamber Efendimizin (s.a.a) son haccı olarak da bilinen bu hacca [[Veda Haccı]] denir.<ref>Buhari, c. 4, s. 1599.</ref>-<ref>Taberi, c. 3, s. 152.</ref>-<ref>Halebi, c. 3, s. 360.</ref> Hz. Peygamberin (s.a.a) hacca gideceği [[Müslüman]]lara haber verildi<ref>Taberi, c. 3, s. 149.</ref> ve onlardan hac için hazırlık yapmaları istendi.<ref>İbn-i Hişam, c. 2, s. 601.</ref><br /> | ||
Çok sayıda Müslüman Hz. Peygamber (s.a.a) ile birlikte, o yıl hacca gitmek için [[Medine]]’de bir araya geldi.<ref>El-Vakıdi, c. 3, s. 1089.</ref>-<ref>İbn-i Kesir, c. 5, s. 110.</ref> Hz. Resulullah (s.a.a) [[Zilkade]] ayının 25’inde Medine’den ayrılarak, [[Mekke]]’ye doğru yola koyuldu.<ref>Taberi, c. 3, s. 149.</ref | Çok sayıda Müslüman Hz. Peygamber (s.a.a) ile birlikte, o yıl hacca gitmek için [[Medine]]’de bir araya geldi.<ref>El-Vakıdi, c. 3, s. 1089.</ref>-<ref>İbn-i Kesir, c. 5, s. 110.</ref> Hz. Resulullah (s.a.a) [[Zilkade]] ayının 25’inde Medine’den ayrılarak, [[Mekke]]’ye doğru yola koyuldu.<ref>Taberi, c. 3, s. 149.</ref> | ||
O yılın [[Ramazan]] ayında [[Yemen]]’in Mazhec bölgesinde [[kâfir]]lerle savaşmak için Yemen’e giden<ref>Taberi, c. 3, s. 133.</ref>-<ref>Yakubi, c. 2, s. 118 </ref>-<ref>Halebi, c. 3, s. 289.</ref> [[İmam Ali]] (a.s) zafer kazandıktan ve ganimetleri topladıktan sonra, Hz. Peygamberin (s.a.a) emri ile [[hac]] amellerini yerine getirmek üzere Mekke’ye doğru yola çıktı.<ref>Vakıdi, c. 3, s. 1079 ve 1080.</ref>-<ref>Halebi, c. 3, s. 289.</ref | O yılın [[Ramazan]] ayında [[Yemen]]’in Mazhec bölgesinde [[kâfir]]lerle savaşmak için Yemen’e giden<ref>Taberi, c. 3, s. 133.</ref>-<ref>Yakubi, c. 2, s. 118 </ref>-<ref>Halebi, c. 3, s. 289.</ref> [[İmam Ali]] (a.s) zafer kazandıktan ve ganimetleri topladıktan sonra, Hz. Peygamberin (s.a.a) emri ile [[hac]] amellerini yerine getirmek üzere Mekke’ye doğru yola çıktı.<ref>Vakıdi, c. 3, s. 1079 ve 1080.</ref>-<ref>Halebi, c. 3, s. 289.</ref> | ||
Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) [[Arife günü]] hacılar için bir konuşma yapmış; Müslümanların kan ve malının saygınlığı, emanete riayet etmek, faizin haram oluşu, kadın hakları ve şeytana tabi olunmaması gerektiği konularında önemli açıklamalarda bulunmuştur.<ref>Taberi, c. 3, s. 152-153.</ref>-<ref>İbn-i Hişam, c. 2, s. 603 ve 604.</ref | Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) [[Arife günü]] hacılar için bir konuşma yapmış; Müslümanların kan ve malının saygınlığı, emanete riayet etmek, faizin haram oluşu, kadın hakları ve şeytana tabi olunmaması gerektiği konularında önemli açıklamalarda bulunmuştur.<ref>Taberi, c. 3, s. 152-153.</ref>-<ref>İbn-i Hişam, c. 2, s. 603 ve 604.</ref> | ||
Hac ibadeti bittikten sonra [[Müslümanlar]] [[Mekke]]’den ayrılmış ve herkes kendi memleketine doğru yola koyulmuştur. Hacıların kervanı, Zilhicce ayının 18’inde “Hum” denen yere vardı.<ref>Yakubi, c. 2, s. 118.</ref> Gadir-i Hum, Mekke-Medine yolu güzergâhında bulunan ve Cuhfe’ye dört kilometre mesafede yer alan ve yolların birbirinden ayrıldığı bir bölgenin adıdır.<ref>Yakut, c. 2, s. 103.</ref> Hz. Resulullah (s.a.a) ve hacıların kervanı bu bölgeye vardığında, vahiy meleği nazil olmuş ve [[Maide Suresi]]’nin 67. ayetini indirmiştir: | Hac ibadeti bittikten sonra [[Müslümanlar]] [[Mekke]]’den ayrılmış ve herkes kendi memleketine doğru yola koyulmuştur. Hacıların kervanı, Zilhicce ayının 18’inde “Hum” denen yere vardı.<ref>Yakubi, c. 2, s. 118.</ref> Gadir-i Hum, Mekke-Medine yolu güzergâhında bulunan ve Cuhfe’ye dört kilometre mesafede yer alan ve yolların birbirinden ayrıldığı bir bölgenin adıdır.<ref>Yakut, c. 2, s. 103.</ref> Hz. Resulullah (s.a.a) ve hacıların kervanı bu bölgeye vardığında, vahiy meleği nazil olmuş ve [[Maide Suresi]]’nin 67. ayetini indirmiştir: | ||
{{Centered pull quote|{{Arabic|یا أَیهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ ما أُنْزِلَ إِلَیک مِنْ رَبِّک وَ إِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَما بَلَّغْتَ رِسالَتَهُ وَ اللَّهُ یعْصِمُک مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللَّهَ لا یهْدِی الْقَوْمَ الْکافِرینَ}}}} | {{Centered pull quote|{{Arabic|یا أَیهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ ما أُنْزِلَ إِلَیک مِنْ رَبِّک وَ إِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَما بَلَّغْتَ رِسالَتَهُ وَ اللَّهُ یعْصِمُک مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللَّهَ لا یهْدِی الْقَوْمَ الْکافِرینَ}}}} | ||
67. satır: | 67. satır: | ||
<font color=#000000> | <font color=#000000> | ||
Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla<br /> | Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla<br /> | ||
Hamd ve sena, birliğinde yüce, yalnızlığında ve tekliğinde yakın, kudret ve sultasında azametli, erkânında azim olan Allah’a mahsustur. Allah’ın ilmi yerinde kaldığı halde (hareket etmeksizin) her şeyi kuşatmıştır. O bütün yaratıkları kudret ve burhanıyla hâkimiyet altına almıştır. | Hamd ve sena, birliğinde yüce, yalnızlığında ve tekliğinde yakın, kudret ve sultasında azametli, erkânında azim olan Allah’a mahsustur. Allah’ın ilmi yerinde kaldığı halde (hareket etmeksizin) her şeyi kuşatmıştır. O bütün yaratıkları kudret ve burhanıyla hâkimiyet altına almıştır. | ||
Allah, sürekli olarak övülmüş ve de övülmektedir. Allah, yok olmayan bir azametin sahibidir. Yaratan O’dur. Yeniden dirilten de O’dur. Her iş O’na dönmektedir. | Allah, sürekli olarak övülmüş ve de övülmektedir. Allah, yok olmayan bir azametin sahibidir. Yaratan O’dur. Yeniden dirilten de O’dur. Her iş O’na dönmektedir. | ||
Yükseltilmişleri (göklerden ve semavi isimlerden kinayedir) vücuda getiren, serilenleri (yeryüzünden kinayedir) seren, yerlerin ve göklerin hükümranı, pak, münezzeh, tenzih edilmiş, melek ve ruhların Rabbi, yarattığı her şeye ihsanda bulunan, vücuda getirdiği her şeye lütfeden O’dur. Her göz O’nun gözetiminde, O’nun gözü önündedir; ama gözler O’nu göremez. | Yükseltilmişleri (göklerden ve semavi isimlerden kinayedir) vücuda getiren, serilenleri (yeryüzünden kinayedir) seren, yerlerin ve göklerin hükümranı, pak, münezzeh, tenzih edilmiş, melek ve ruhların Rabbi, yarattığı her şeye ihsanda bulunan, vücuda getirdiği her şeye lütfeden O’dur. Her göz O’nun gözetiminde, O’nun gözü önündedir; ama gözler O’nu göremez. | ||
Allah, ikram edici, sabırlı ve tahammül sahibidir. Rahmeti her şeyi kaplamış, nimeti ile hepsine ihsanda bulunmuştur. İntikam almasında acele davranmaz ve müstahak oldukları azabına hemen teşebbüste bulunmaz. | Allah, ikram edici, sabırlı ve tahammül sahibidir. Rahmeti her şeyi kaplamış, nimeti ile hepsine ihsanda bulunmuştur. İntikam almasında acele davranmaz ve müstahak oldukları azabına hemen teşebbüste bulunmaz. | ||
Batınları ve gizlilikleri anlar, içleri bilir, gizlilikler ona saklı kalmaz ve gizlilikler O’na karmaşık gelmez. Her şeyi ihata (kuşatan) eden O’dur. Her şeye galebe çalan O’dur. Her şeyde kuvvet O’dur. Her şey üzerindeki kudret O’dur. O'nun gibi bir şey yoktur. Hiçbir şey yokken bir şey var eden O’dur. Daimidir, diridir, adalet ile kaimdir. İzzet ve hikmet sahibi O’ndan başka bir ilah yoktur. | Batınları ve gizlilikleri anlar, içleri bilir, gizlilikler ona saklı kalmaz ve gizlilikler O’na karmaşık gelmez. Her şeyi ihata (kuşatan) eden O’dur. Her şeye galebe çalan O’dur. Her şeyde kuvvet O’dur. Her şey üzerindeki kudret O’dur. O'nun gibi bir şey yoktur. Hiçbir şey yokken bir şey var eden O’dur. Daimidir, diridir, adalet ile kaimdir. İzzet ve hikmet sahibi O’ndan başka bir ilah yoktur. | ||
O, gözler tarafından idrak edilmekten daha yücedir. Ama kendisi gözleri derk ve idrak eder. O, lütuf sahibi ve bilendir. Hiç kimse görmekle sıfatlarına ulaşamaz. Hiç kimse bizzat aziz ve celil olan Allah’ın kendisinin kılavuzluk ettiği dışında, gizli ve açık niteliği hakkında bir şey elde edemez. | O, gözler tarafından idrak edilmekten daha yücedir. Ama kendisi gözleri derk ve idrak eder. O, lütuf sahibi ve bilendir. Hiç kimse görmekle sıfatlarına ulaşamaz. Hiç kimse bizzat aziz ve celil olan Allah’ın kendisinin kılavuzluk ettiği dışında, gizli ve açık niteliği hakkında bir şey elde edemez. | ||
Şahadet ederim ki kutsiyeti, temizliği ve münezzeh oluşu, zamanı dolduran ilah O’dur. O’nun nuru ebediyeti kapsamıştır. O, emirlerini meşveret eden kimselerle danışmadan icra etmekte; takdirinde ortağı bulunmamakta ve tedbirinde hiçbir yardım görmemektedir. | Şahadet ederim ki kutsiyeti, temizliği ve münezzeh oluşu, zamanı dolduran ilah O’dur. O’nun nuru ebediyeti kapsamıştır. O, emirlerini meşveret eden kimselerle danışmadan icra etmekte; takdirinde ortağı bulunmamakta ve tedbirinde hiçbir yardım görmemektedir. | ||
Yarattığı şeyi örnek ve misali olmaksızın yaratmış; yarattığı her şeyi hiç kimseden yardım almadan, zahmete katlanmadan ve fikir ve çare bulmaya ihtiyaç duymadan var etmiştir. Allah mahlukatı yarattı ve onlar da var oldular. Yarattı ve onlar da zahir oldular. O halde O'ndan başka ilah yoktur. Yaptığı sağlam ve işi güzeldir. Zulmetmeyen bir adil ve işlerin kendisine döndüğü bir ikram sahibidir. | Yarattığı şeyi örnek ve misali olmaksızın yaratmış; yarattığı her şeyi hiç kimseden yardım almadan, zahmete katlanmadan ve fikir ve çare bulmaya ihtiyaç duymadan var etmiştir. Allah mahlukatı yarattı ve onlar da var oldular. Yarattı ve onlar da zahir oldular. O halde O'ndan başka ilah yoktur. Yaptığı sağlam ve işi güzeldir. Zulmetmeyen bir adil ve işlerin kendisine döndüğü bir ikram sahibidir. | ||
Şahadet ederim ki her şeyin azameti karşısında tevazu gösterdiği; her şeyin izzeti karşısında zelil olduğu; her şeyin kudreti karşısında teslim olduğu; her şeyin heybeti karşısında huzu gösterdiği (boyun eğdiği) ilah O’dur. Padişahların padişahı, galaksilerin döndürücüsü, güneş ve ayın müsahhar kılıcısı da (boyun eğdiricisi) O’dur. Her şey tayin edilmiş bir zamanla hareket etmektedir. Geceyi gündüze, gündüzü de geceye giydirmekte ve süratle ardıca gitmektedir. İnatçı zorbayı döküp kıran ve her isyankar şeytanı helak eden O’dur. | Şahadet ederim ki her şeyin azameti karşısında tevazu gösterdiği; her şeyin izzeti karşısında zelil olduğu; her şeyin kudreti karşısında teslim olduğu; her şeyin heybeti karşısında huzu gösterdiği (boyun eğdiği) ilah O’dur. Padişahların padişahı, galaksilerin döndürücüsü, güneş ve ayın müsahhar kılıcısı da (boyun eğdiricisi) O’dur. Her şey tayin edilmiş bir zamanla hareket etmektedir. Geceyi gündüze, gündüzü de geceye giydirmekte ve süratle ardıca gitmektedir. İnatçı zorbayı döküp kıran ve her isyankar şeytanı helak eden O’dur. | ||
O’nun için bir zıt ve O'nunla birlikte bir muarız mevcut değildir. Tek ve ihtiyaçsızdır. Doğurulmamış ve doğurmamıştır. O’nun hiç bir benzeri yoktur. Tek olan Allah ve azamet sahibi Rab’dır. İstemekte, ardından yerine getirmektedir. İrade etmekte ve ardından mukadder kılmakta; bilmekte ve ardından saymaktadır. Öldürmekte ve diriltmektedir. Fakir kılmakta ve zenginleştirmektedir. Güldürmekte ve ağlatmaktadır. Yakın kılmakta ve uzaklaştırmaktadır. Esirgemekte ve bağışta bulunmaktadır. Hükümdarlık O’nundur. Hamd ve sena O'na mahsustur. Hayır O'nun elindedir. O, her şeye kadirdir. | O’nun için bir zıt ve O'nunla birlikte bir muarız mevcut değildir. Tek ve ihtiyaçsızdır. Doğurulmamış ve doğurmamıştır. O’nun hiç bir benzeri yoktur. Tek olan Allah ve azamet sahibi Rab’dır. İstemekte, ardından yerine getirmektedir. İrade etmekte ve ardından mukadder kılmakta; bilmekte ve ardından saymaktadır. Öldürmekte ve diriltmektedir. Fakir kılmakta ve zenginleştirmektedir. Güldürmekte ve ağlatmaktadır. Yakın kılmakta ve uzaklaştırmaktadır. Esirgemekte ve bağışta bulunmaktadır. Hükümdarlık O’nundur. Hamd ve sena O'na mahsustur. Hayır O'nun elindedir. O, her şeye kadirdir. | ||
Geceyi gündüze ve gündüzü geceye giydirir. O'ndan başka ilah yoktur. | Geceyi gündüze ve gündüzü geceye giydirir. O'ndan başka ilah yoktur. | ||
Allah izzet ve mağfiret sahibidir. Dualara icabet eden; çok ihsanda bulunan ve nefesleri sayandır. Cin ve insanların Rabbidir. Hiç bir şey O’na zor gelmez. Yardım isteyenlerin feryadı O’nu usandırmaz. Israr edenlerin ısrarı O'nu bıktırmaz. Salihlerin koruyucusu, kurtuluşa erenlerin başarıya ulaştırıcısı, müminlerin ihtiyaç sahibi ve âlemlerin Rabbidir. Yarattığı her şeyden dolayı, kendisine her halde şükredilmesi gereken Allah’tır. | Allah izzet ve mağfiret sahibidir. Dualara icabet eden; çok ihsanda bulunan ve nefesleri sayandır. Cin ve insanların Rabbidir. Hiç bir şey O’na zor gelmez. Yardım isteyenlerin feryadı O’nu usandırmaz. Israr edenlerin ısrarı O'nu bıktırmaz. Salihlerin koruyucusu, kurtuluşa erenlerin başarıya ulaştırıcısı, müminlerin ihtiyaç sahibi ve âlemlerin Rabbidir. Yarattığı her şeyden dolayı, kendisine her halde şükredilmesi gereken Allah’tır. | ||
O’na hamd ediyor ve sürekli şükrediyorum. Rahatlık ve sıkıntı halinde, şiddet ve rahatlık halinde, zorluk ve huzur halinde O’na şükrediyorum. Meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ediyorum. O’nun emrini dinliyor ve sadece O’na itaat ediyorum. O’nu hoşnut eden şeylere teşebbüste bulunuyorum. İtaatinde rağbet içinde olmak ve cezasından korkmak açısından, O’nun mukadderatı karşısında teslim oluyorum. Zira düzeninden güvende olunmayan ve zulmünden korkulmayan (yani asla zulmetmeyen) Allah O’dur. | O’na hamd ediyor ve sürekli şükrediyorum. Rahatlık ve sıkıntı halinde, şiddet ve rahatlık halinde, zorluk ve huzur halinde O’na şükrediyorum. Meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ediyorum. O’nun emrini dinliyor ve sadece O’na itaat ediyorum. O’nu hoşnut eden şeylere teşebbüste bulunuyorum. İtaatinde rağbet içinde olmak ve cezasından korkmak açısından, O’nun mukadderatı karşısında teslim oluyorum. Zira düzeninden güvende olunmayan ve zulmünden korkulmayan (yani asla zulmetmeyen) Allah O’dur. | ||
95. satır: | 95. satır: | ||
'''Önemli Bir Hususta Allah’ın Emri''' | '''Önemli Bir Hususta Allah’ın Emri''' | ||
{{Çizgi}} | {{Çizgi}} | ||
Allah için nefsim hususunda kulluğumu itiraf ediyor ve O’nun Rab olduğuna tanıklık ediyorum. Bana vahyettiği her şeyi eda ediyorum. Zira eğer onu eda etmezsem, bana azabının ineceğinden korkuyorum. Her ne kadar büyük düzen kursa da ve dostluğu halis olsa da, şüphesiz O’nun azabını hiç kimse def edemez. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah, bana Ali hakkında nazil buyurduğunu tebliğ etmediğim takdirde risalet ve peygamberliğimi eda etmemiş olacağımı bildirdi. Beni, insanların şerrinden koruyacağını garantiledi. Allah, kifayet eden ve yücelik sahibidir. | Allah için nefsim hususunda kulluğumu itiraf ediyor ve O’nun Rab olduğuna tanıklık ediyorum. Bana vahyettiği her şeyi eda ediyorum. Zira eğer onu eda etmezsem, bana azabının ineceğinden korkuyorum. Her ne kadar büyük düzen kursa da ve dostluğu halis olsa da, şüphesiz O’nun azabını hiç kimse def edemez. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah, bana Ali hakkında nazil buyurduğunu tebliğ etmediğim takdirde risalet ve peygamberliğimi eda etmemiş olacağımı bildirdi. Beni, insanların şerrinden koruyacağını garantiledi. Allah, kifayet eden ve yücelik sahibidir. | ||
Allah bana şöyle vahyetmiştir: | Allah bana şöyle vahyetmiştir: | ||
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ<br /> | يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ<br /> | ||
“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez.” | “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez.” | ||
Ey insanlar! Ben, Allah’ın bana nazil buyurduğu her şeyi ulaştırma hususunda kusur etmedim ve ben, bu ayetin nüzul sebebini sizlere beyan ediyorum: | Ey insanlar! Ben, Allah’ın bana nazil buyurduğu her şeyi ulaştırma hususunda kusur etmedim ve ben, bu ayetin nüzul sebebini sizlere beyan ediyorum: | ||
Cebrail üç defa bana nazil oldu ve Selam sahibi olan -ki o Selam’dır- Rabbim tarafından bu toplantı yerinde ayağa kalkmamı, siyah ve beyaz (ırktan) herkese “Ali b. Ebi Talib benim kardeşimdir, vasimdir, ümmetim üzerinde benim halifemdir ve benden sonra imamdır. O’nun bana olan konum ve nispeti, Harun’un Musa’ya olan konum ve nispeti gibidir. Sadece şu farkla ki benden sonra peygamber gelmeyecektir. O, Allah ve Resulünden sonra sizlerin ihtiyar sahibidir” diye ilan etmemi emretti. Allah bu konuda kitabından bana bir de ayet nazil buyurdu: | Cebrail üç defa bana nazil oldu ve Selam sahibi olan -ki o Selam’dır- Rabbim tarafından bu toplantı yerinde ayağa kalkmamı, siyah ve beyaz (ırktan) herkese “Ali b. Ebi Talib benim kardeşimdir, vasimdir, ümmetim üzerinde benim halifemdir ve benden sonra imamdır. O’nun bana olan konum ve nispeti, Harun’un Musa’ya olan konum ve nispeti gibidir. Sadece şu farkla ki benden sonra peygamber gelmeyecektir. O, Allah ve Resulünden sonra sizlerin ihtiyar sahibidir” diye ilan etmemi emretti. Allah bu konuda kitabından bana bir de ayet nazil buyurdu: | ||
إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ | إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ | ||
“Şüphesiz sizin veliniz Allah, Resulü, iman edip namaz kılanlar ve rükû halinde zekât veren müminlerdir.” | “Şüphesiz sizin veliniz Allah, Resulü, iman edip namaz kılanlar ve rükû halinde zekât veren müminlerdir.” | ||
Namaz kılıp, rükû halinde zekât veren ve her halinde aziz ve celil olan Allah’a yönelen kimse, Ali b. Ebi Talip’tir. | Namaz kılıp, rükû halinde zekât veren ve her halinde aziz ve celil olan Allah’a yönelen kimse, Ali b. Ebi Talip’tir. | ||
Ey insanlar! Ben Cebrail’den benim için Allah’tan, beni bu önemli şeyi tebliğ etmekten mazur görmesini dilemesini istedim. Zira takva sahiplerinin az olduğunu, münafıkların çokluğunu, kınayanların fesadını, İslam’ı alaya alanların hilelerini biliyorum. Onlar Allah’ın kitabında kendilerini şöyle nitelendirdiği kimselerdir: “Bilmediğiniz şeyleri ağzınıza alıyordunuz. Onu önemsiz bir şey sanıyordunuz. Oysa Allah katında önemi büyüktü.” | Ey insanlar! Ben Cebrail’den benim için Allah’tan, beni bu önemli şeyi tebliğ etmekten mazur görmesini dilemesini istedim. Zira takva sahiplerinin az olduğunu, münafıkların çokluğunu, kınayanların fesadını, İslam’ı alaya alanların hilelerini biliyorum. Onlar Allah’ın kitabında kendilerini şöyle nitelendirdiği kimselerdir: “Bilmediğiniz şeyleri ağzınıza alıyordunuz. Onu önemsiz bir şey sanıyordunuz. Oysa Allah katında önemi büyüktü.” | ||
Hakeza, münafıklar defalarca bana eziyette bulundular ve beni, “uzun” (her söze kulak asan kimse) olarak adlandırdılar. Onlar Ali’nin benden ayrılmaması, benim kendisine düşkünlük göstermemem, O’nun bana temayülü ve beni kabullenişi sebebiyle, böyle olduğumu sandılar. Sonunda aziz ve celil olan Allah şu ayeti nazil buyurdu: | Hakeza, münafıklar defalarca bana eziyette bulundular ve beni, “uzun” (her söze kulak asan kimse) olarak adlandırdılar. Onlar Ali’nin benden ayrılmaması, benim kendisine düşkünlük göstermemem, O’nun bana temayülü ve beni kabullenişi sebebiyle, böyle olduğumu sandılar. Sonunda aziz ve celil olan Allah şu ayeti nazil buyurdu: | ||
وَمِنْهُمُ الَّذِينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيِقُولُونَ هُوَ أُذُنٌ قُلْ أُذُنُ خَيْرٍ لَّكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِينَ وَرَحْمَةٌ لِّلَّذِينَ آمَنُواْ مِنكُمْ<br /> | وَمِنْهُمُ الَّذِينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيِقُولُونَ هُوَ أُذُنٌ قُلْ أُذُنُ خَيْرٍ لَّكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِينَ وَرَحْمَةٌ لِّلَّذِينَ آمَنُواْ مِنكُمْ<br /> | ||
“(Yine o münafıklardan:) "O (Peygamber, her söyleneni dinleyen) bir kulaktır" diyerek peygamberi incitenler de vardır. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü O Allah'a inanır, müminlere güvenir ve O, sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah'ın Resulüne eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır.” | “(Yine o münafıklardan:) "O (Peygamber, her söyleneni dinleyen) bir kulaktır" diyerek peygamberi incitenler de vardır. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü O Allah'a inanır, müminlere güvenir ve O, sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah'ın Resulüne eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır.” | ||
Eğer ben, bana bu sözü (her söze kulak veren kimse olmayı) isnat edenlerin isimlerini ifşa etmek istersem, ifşa edebilirim. Eğer onların kimliklerine işaret etmek istersem, kimliklerine de işaret edebilirim. Eğer onları alametleriyle tanıtmak istersem, tanıtabilirim, ama Allah’a andolsun ki ben onların işi hususunda yücelik gösterdim. | Eğer ben, bana bu sözü (her söze kulak veren kimse olmayı) isnat edenlerin isimlerini ifşa etmek istersem, ifşa edebilirim. Eğer onların kimliklerine işaret etmek istersem, kimliklerine de işaret edebilirim. Eğer onları alametleriyle tanıtmak istersem, tanıtabilirim, ama Allah’a andolsun ki ben onların işi hususunda yücelik gösterdim. | ||
Bütün bunlardan sonra Ali hakkında bana nazil olan şeyi: | Bütün bunlardan sonra Ali hakkında bana nazil olan şeyi: | ||
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ | يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ | ||
“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez.” tebliğ etmediğim takdirde, Allah asla benden razı olmayacaktır. | “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez.” tebliğ etmediğim takdirde, Allah asla benden razı olmayacaktır. | ||
130. satır: | 130. satır: | ||
'''12 İmam’ın (a.s) İmamet ve Velayetinin Resmen İlan Edilmesi''' | '''12 İmam’ın (a.s) İmamet ve Velayetinin Resmen İlan Edilmesi''' | ||
{{Çizgi}} | {{Çizgi}} | ||
Ey insanlar! Onun (Ali’nin) hakkındaki bu konuyu biliniz ve anlayınız. Biliniz ki Allah Muhacirlere, Ensar’a ve onlara iyilikle tabi olanlara, köylüye ve şehirliye; araba ve aceme; özgüre ve köleye; büyüğe ve küçüğe; beyaza ve siyaha ona (Ali’ye) itaat etmeyi farz bilmiş, onu imam ve ihtiyar sahibi kılmıştır. Her muvahhit için onun hükmünü icra etmesi, sözüyle amel etmesi ve emrini kabullenmesi gerekir. Her kim ona muhalefet ederse, melundur (lanete uğramıştır). Her kim ona tabi olursa ve onu tasdik ederse, Allah’ın rahmetine mazhar olacaktır. Allah, onu ve onu dinleyip kendisine itaat eden herkesi bağışlamıştır. | Ey insanlar! Onun (Ali’nin) hakkındaki bu konuyu biliniz ve anlayınız. Biliniz ki Allah Muhacirlere, Ensar’a ve onlara iyilikle tabi olanlara, köylüye ve şehirliye; araba ve aceme; özgüre ve köleye; büyüğe ve küçüğe; beyaza ve siyaha ona (Ali’ye) itaat etmeyi farz bilmiş, onu imam ve ihtiyar sahibi kılmıştır. Her muvahhit için onun hükmünü icra etmesi, sözüyle amel etmesi ve emrini kabullenmesi gerekir. Her kim ona muhalefet ederse, melundur (lanete uğramıştır). Her kim ona tabi olursa ve onu tasdik ederse, Allah’ın rahmetine mazhar olacaktır. Allah, onu ve onu dinleyip kendisine itaat eden herkesi bağışlamıştır. | ||
Ey insanlar! Bu böylesine bir toplulukta ayağa kalktığım son defadır. O halde işitiniz, itaat ediniz ve Rabbiniz olan Allah’ın emri karşısında teslim olunuz. Zira aziz ve celil olan Allah-u Teâlâ sizin ihtiyar sahibi ve mabudunuzdur. Allah’tan ve sizleri muhatap kılan Peygamber’inden, yani benden sonra da Ali Allah’ın emriyle sizin irade sahibiniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulüyle görüşeceğiniz güne kadar benim neslimin, onun çocuklarının hakkıdır. | Ey insanlar! Bu böylesine bir toplulukta ayağa kalktığım son defadır. O halde işitiniz, itaat ediniz ve Rabbiniz olan Allah’ın emri karşısında teslim olunuz. Zira aziz ve celil olan Allah-u Teâlâ sizin ihtiyar sahibi ve mabudunuzdur. Allah’tan ve sizleri muhatap kılan Peygamber’inden, yani benden sonra da Ali Allah’ın emriyle sizin irade sahibiniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulüyle görüşeceğiniz güne kadar benim neslimin, onun çocuklarının hakkıdır. | ||
Allah, Resulü ve onların (İmamların) helal kıldığı hususlar dışında bir helal yoktur. Allah, Resulü ve onların (imamların) sizlere haram kıldığı şey dışında da bir haram yoktur. Aziz ve celil olan Allah, bana helal ve haramı tanıtmış; Rabbimin kitabından helal ve haramından bana öğrettiği her şeyi de ben ona ısmarlamış (öğretmiş) bulunmaktayım. | Allah, Resulü ve onların (İmamların) helal kıldığı hususlar dışında bir helal yoktur. Allah, Resulü ve onların (imamların) sizlere haram kıldığı şey dışında da bir haram yoktur. Aziz ve celil olan Allah, bana helal ve haramı tanıtmış; Rabbimin kitabından helal ve haramından bana öğrettiği her şeyi de ben ona ısmarlamış (öğretmiş) bulunmaktayım. | ||
Ey insanlar! Ali’yi (başkalarından) üstün tutun. Allah, var olan her ilmi bende bir araya toplamıştır. Ben de öğrendiğim her ilmi takva sahiplerinin imamında (Ali de bir araya) topladım. Var olan her ilmi mutlaka Ali’ye öğrettim. Allah’ın Yasin suresinde zikrettiği İmam-ı Mübin (apaçık İmam) odur: | Ey insanlar! Ali’yi (başkalarından) üstün tutun. Allah, var olan her ilmi bende bir araya toplamıştır. Ben de öğrendiğim her ilmi takva sahiplerinin imamında (Ali de bir araya) topladım. Var olan her ilmi mutlaka Ali’ye öğrettim. Allah’ın Yasin suresinde zikrettiği İmam-ı Mübin (apaçık İmam) odur: | ||
وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ | وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ | ||
“Her şeyi, apaçık bir İmam’da saymışızdır.” | “Her şeyi, apaçık bir İmam’da saymışızdır.” | ||
Ey insanlar! Ondan (Ali’den) başkasına yönelerek, sapıklığa düşmeyin. Ondan yüz çevirmeyin; onun velayetinden ayrılmayın. O, hakka hidayet eder ve hak ile amel eder. Batılı iptal eder ve batıldan sakındırır. Allah yolunda kınayıcıların kınaması, ona engel olamaz. | Ey insanlar! Ondan (Ali’den) başkasına yönelerek, sapıklığa düşmeyin. Ondan yüz çevirmeyin; onun velayetinden ayrılmayın. O, hakka hidayet eder ve hak ile amel eder. Batılı iptal eder ve batıldan sakındırır. Allah yolunda kınayıcıların kınaması, ona engel olamaz. | ||
O, (Ali) Allah’a ve Resulüne iman eden ilk kimsedir. Bana iman hususunda hiç kimse ondan öne geçmemiştir. O, canıyla Allah Resulü’nün yolunda her türlü fedakârlığa katlanmıştır. İnsanlardan hiç kimse onunla Allah’a ibadet etmediği bir zamanda, o Allah Resulüyle birlikteydi. Namaz kılan ilk kimse odur. Benimle birlikte Allah’a ibadet eden ilk kimse de odur. Allah tarafından benim yerime yatağıma yatmasını emrettim. O da canını bana feda ederek, benim yerime yatağıma yattı. | O, (Ali) Allah’a ve Resulüne iman eden ilk kimsedir. Bana iman hususunda hiç kimse ondan öne geçmemiştir. O, canıyla Allah Resulü’nün yolunda her türlü fedakârlığa katlanmıştır. İnsanlardan hiç kimse onunla Allah’a ibadet etmediği bir zamanda, o Allah Resulüyle birlikteydi. Namaz kılan ilk kimse odur. Benimle birlikte Allah’a ibadet eden ilk kimse de odur. Allah tarafından benim yerime yatağıma yatmasını emrettim. O da canını bana feda ederek, benim yerime yatağıma yattı. | ||
Ey insanlar! Onu üstün bilin ki Allah da ona üstünlük vermiştir. Onu kabul edin ki Allah onu tayin etmiştir. | Ey insanlar! Onu üstün bilin ki Allah da ona üstünlük vermiştir. Onu kabul edin ki Allah onu tayin etmiştir. | ||
Ey insanlar! O, Allah tarafından tayin edilen İmam’dır. Her kim onun velayetini inkâr ederse, şüphesiz Allah tövbesini kabul etmez ve onu bağışlamaz. Allah’ın ona muhalefet eden kimseye böyle davranacağı kesindir. Allah ona böyle yapar ve onu ebediyete kadar, sonsuza dek şiddetli azapla azaplandırır. O halde ona muhalefet etmekten sakının. Aksi takdirde yakıtı insanlar ile taşlar olan ve kafirler için hazırlanan ateşe duçar olursunuz. | Ey insanlar! O, Allah tarafından tayin edilen İmam’dır. Her kim onun velayetini inkâr ederse, şüphesiz Allah tövbesini kabul etmez ve onu bağışlamaz. Allah’ın ona muhalefet eden kimseye böyle davranacağı kesindir. Allah ona böyle yapar ve onu ebediyete kadar, sonsuza dek şiddetli azapla azaplandırır. O halde ona muhalefet etmekten sakının. Aksi takdirde yakıtı insanlar ile taşlar olan ve kafirler için hazırlanan ateşe duçar olursunuz. | ||
Ey insanlar Allah’a yemin olsun ki önceki peygamberler ve elçiler bana müjde vermişlerdir.Ben Allah’a andolsun ki peygamber ve elçilerin sonuncusuyum; gök ve yerdeki bütün yaratıkların üzerinde hüccetim. Her kim bu konuda şüphe ederse, Cahiliye küfrü gibi kafir olmuş olur. Her kim bu sözümün bazılarında şüphe ederse, bana nazil olmuş olan her şeyden şüphe etmiştir. Her kim imamların birinde şüphe ederse, onların tümünde şüphe etmiştir ve kim bizim hakkımızda şüphe ederse, şüphesiz ateştedir. | Ey insanlar Allah’a yemin olsun ki önceki peygamberler ve elçiler bana müjde vermişlerdir.Ben Allah’a andolsun ki peygamber ve elçilerin sonuncusuyum; gök ve yerdeki bütün yaratıkların üzerinde hüccetim. Her kim bu konuda şüphe ederse, Cahiliye küfrü gibi kafir olmuş olur. Her kim bu sözümün bazılarında şüphe ederse, bana nazil olmuş olan her şeyden şüphe etmiştir. Her kim imamların birinde şüphe ederse, onların tümünde şüphe etmiştir ve kim bizim hakkımızda şüphe ederse, şüphesiz ateştedir. | ||
Allah bu üstünlüğü bana bağışta bulunmuştur. Bu O'nun bana bir minneti ve O'ndan bana bir ihsandır. O'ndan başka ilah yoktur. Ebediyete kadar ve sonsuza dek her haliyle O'na hamd ve senada bulunurum. | Allah bu üstünlüğü bana bağışta bulunmuştur. Bu O'nun bana bir minneti ve O'ndan bana bir ihsandır. O'ndan başka ilah yoktur. Ebediyete kadar ve sonsuza dek her haliyle O'na hamd ve senada bulunurum. | ||
Ey insanlar! Ali’yi üstün biliniz ki o, Allah’ın rızık indirdiği ve yaratıklar baki kaldığı müddetçe kadın ve erkek tüm insanların en üstünüdür. Bu sözü reddeden ve onunla uyumlu olmayan kimse melundur, melundur, gazaba uğramıştır, gazaba uğramıştır! | Ey insanlar! Ali’yi üstün biliniz ki o, Allah’ın rızık indirdiği ve yaratıklar baki kaldığı müddetçe kadın ve erkek tüm insanların en üstünüdür. Bu sözü reddeden ve onunla uyumlu olmayan kimse melundur, melundur, gazaba uğramıştır, gazaba uğramıştır! | ||
Biliniz ki Cebrail, Allah tarafından bu haberi benim için nazil kıldı ve şöyle buyurdu: “Her kim Ali’ye düşmanlık eder ve velayetini kabul etmezse, lanetim ve gazabım onun üzerine olsun.” | Biliniz ki Cebrail, Allah tarafından bu haberi benim için nazil kıldı ve şöyle buyurdu: “Her kim Ali’ye düşmanlık eder ve velayetini kabul etmezse, lanetim ve gazabım onun üzerine olsun.” | ||
Herkes yarın için önceden ne göndereceğine baksın. Ali’ye muhalefet etmekten ve neticede sabit olduktan sonra adımının sürçmesinden dolayı Allah’tan korksun. Allah, hiç şüphesiz yaptıklarınızdan haberdardır. | Herkes yarın için önceden ne göndereceğine baksın. Ali’ye muhalefet etmekten ve neticede sabit olduktan sonra adımının sürçmesinden dolayı Allah’tan korksun. Allah, hiç şüphesiz yaptıklarınızdan haberdardır. | ||
Ey insanlar! O (Ali), Allah’ın aziz kitabında zikrettiği ve ona muhalefet edenler hakkında şöyle buyurduğu, Cenbillah’tır: | Ey insanlar! O (Ali), Allah’ın aziz kitabında zikrettiği ve ona muhalefet edenler hakkında şöyle buyurduğu, Cenbillah’tır: | ||
أَن تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتَى علَى مَا فَرَّطتُ فِي جَنبِ اللَّهِ | أَن تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتَى علَى مَا فَرَّطتُ فِي جَنبِ اللَّهِ | ||
“Kişinin (yana yakıla) şöyle diyeceği (gün): “Cenbillah’a (Hz. Ali’ye) karşı kusurlu davranışımdan (ve gevşeklik gösterdiğimden) ötürü bana yazıklar olsun…” | “Kişinin (yana yakıla) şöyle diyeceği (gün): “Cenbillah’a (Hz. Ali’ye) karşı kusurlu davranışımdan (ve gevşeklik gösterdiğimden) ötürü bana yazıklar olsun…” | ||
Ey insanlar! Kur’an hakkında tefekkür ediniz; ayetlerini anlamaya çalışınız; muhkem ayetlerine bakınız ve müteşabih ayetlerinin ardınca koşmayınız. Allah’a yemin olsun ki Kur’an’ın batınını sizlere beyan edebilecek ve tefsirini sizler için açıklayabilecek olan kimse, benim elinden tuttuğum, onu kendime doğru yükselttiğim, pazısından tuttuğum, iki elimle kaldırdığım ve sizlere, “Ben kimin Mevla’sıysam (Velisi) Ali de onun Mevla’sıdır” diye tanıttığım kimsedir. O, benim kardeşim ve yerime geçecek olan Ali b. Ebi Talip’tir. Onun velayeti, bana nazil buyuran aziz ve celil olan Allah tarafındandır. | Ey insanlar! Kur’an hakkında tefekkür ediniz; ayetlerini anlamaya çalışınız; muhkem ayetlerine bakınız ve müteşabih ayetlerinin ardınca koşmayınız. Allah’a yemin olsun ki Kur’an’ın batınını sizlere beyan edebilecek ve tefsirini sizler için açıklayabilecek olan kimse, benim elinden tuttuğum, onu kendime doğru yükselttiğim, pazısından tuttuğum, iki elimle kaldırdığım ve sizlere, “Ben kimin Mevla’sıysam (Velisi) Ali de onun Mevla’sıdır” diye tanıttığım kimsedir. O, benim kardeşim ve yerime geçecek olan Ali b. Ebi Talip’tir. Onun velayeti, bana nazil buyuran aziz ve celil olan Allah tarafındandır. | ||
Ey insanlar! Ali ve onun soyundan olan temiz çocuklarım "Sıkl-i Asgar" (daha küçük değerli şey) ve Kur’an ise, "Sıkl-i Ekber" (daha büyük değerli şey)’dir. Bu ikisinden her biri diğerini haber vermekte ve onunla uyum içinde bulunmaktadır. Onlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar, asla birbirinden ayrılmazlar. Biliniz ki onlar, insanlar arasında Allah’ın emin kulları ve yeryüzündeki hâkimleridir. | Ey insanlar! Ali ve onun soyundan olan temiz çocuklarım "Sıkl-i Asgar" (daha küçük değerli şey) ve Kur’an ise, "Sıkl-i Ekber" (daha büyük değerli şey)’dir. Bu ikisinden her biri diğerini haber vermekte ve onunla uyum içinde bulunmaktadır. Onlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar, asla birbirinden ayrılmazlar. Biliniz ki onlar, insanlar arasında Allah’ın emin kulları ve yeryüzündeki hâkimleridir. | ||
Biliniz ki ben eda ettim; biliniz ki ben tebliğ ettim; biliniz ki ben duyurdum; biliniz ki ben açıkladım; biliniz ki Allah buyurmuştur ve ben aziz ve celil olan Allah adına konuşuyorum. Biliniz ki Müminlerin Emiri de benim kardeşimdir. Biliniz ki “Müminlerin Emiri” olmak, benden sonra ondan başka hiç kimse için helal değildir. | Biliniz ki ben eda ettim; biliniz ki ben tebliğ ettim; biliniz ki ben duyurdum; biliniz ki ben açıkladım; biliniz ki Allah buyurmuştur ve ben aziz ve celil olan Allah adına konuşuyorum. Biliniz ki Müminlerin Emiri de benim kardeşimdir. Biliniz ki “Müminlerin Emiri” olmak, benden sonra ondan başka hiç kimse için helal değildir. | ||
Daha sonra Peygamber (s.a.a) eliyle Ali’nin (a.s) kolundan tuttu ve yukarı kaldırdı. Müminlerin Emiri (a.s) ise, Hz. Peygamber (s.a.a) minberin üstüne çıktığı andan beri, ondan bir basamak aşağıda bulunuyordu. Hz. Peygamber’in (s.a.a) yüzüne oranla, sağ tarafına gelmekteydi. Dolayısıyla da yer itibariyle ikisi de bir mekânda durmuş gibiydiler. | Daha sonra Peygamber (s.a.a) eliyle Ali’nin (a.s) kolundan tuttu ve yukarı kaldırdı. Müminlerin Emiri (a.s) ise, Hz. Peygamber (s.a.a) minberin üstüne çıktığı andan beri, ondan bir basamak aşağıda bulunuyordu. Hz. Peygamber’in (s.a.a) yüzüne oranla, sağ tarafına gelmekteydi. Dolayısıyla da yer itibariyle ikisi de bir mekânda durmuş gibiydiler. | ||
Sonra Hz. Peygamber (s.a.a) eliyle onun elini tuttu ve her ikisi de elini göğe doğru kaldırdı. Ali (a.s) yerinden kalktı ve ayağı Hz. Peygamber’in (s.a.a) diziyle aynı hizaya geldi. Daha sonra Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: | Sonra Hz. Peygamber (s.a.a) eliyle onun elini tuttu ve her ikisi de elini göğe doğru kaldırdı. Ali (a.s) yerinden kalktı ve ayağı Hz. Peygamber’in (s.a.a) diziyle aynı hizaya geldi. Daha sonra Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: | ||
"Ey insanlar! Ben sizlere sizlerden daha çok velayet ve tasarruf hakkına sahip değil miyim?" | "Ey insanlar! Ben sizlere sizlerden daha çok velayet ve tasarruf hakkına sahip değil miyim?" | ||
İnsanlar hep birden şöyle dediler: “Evet, ey Resulullah!” | İnsanlar hep birden şöyle dediler: “Evet, ey Resulullah!” | ||
Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Biliniz ki ben kimin ihtiyar sahibi isem, Ali de onun ihtiyar sahibidir. Allah’ım! Onu seven kimseyi sen de sev. Ona düşmanlık eden kimseye sen de düşmanlık et. Ona yardım edenlere yardım et. Onu hakir kılanları hor ve hakir kıl." | Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Biliniz ki ben kimin ihtiyar sahibi isem, Ali de onun ihtiyar sahibidir. Allah’ım! Onu seven kimseyi sen de sev. Ona düşmanlık eden kimseye sen de düşmanlık et. Ona yardım edenlere yardım et. Onu hakir kılanları hor ve hakir kıl." | ||
“Ey insanlar! Bu Ali’dir. O, benim kardeşim, vasim, ilmimi kendisinde toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerinde halifemdir. Aziz ve celil olan Allah’ın kitabını tefsir etmekte, Allah’a davet etmekte, Allah’ı razı eden şeylerle amel etmekte, Allah’ın düşmanlarıyla savaşmakta, Allah’ın dostlarını sevmekte ve Allah’a isyan etmekten sakındırmakta benim yerime geçen kimsedir. | “Ey insanlar! Bu Ali’dir. O, benim kardeşim, vasim, ilmimi kendisinde toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerinde halifemdir. Aziz ve celil olan Allah’ın kitabını tefsir etmekte, Allah’a davet etmekte, Allah’ı razı eden şeylerle amel etmekte, Allah’ın düşmanlarıyla savaşmakta, Allah’ın dostlarını sevmekte ve Allah’a isyan etmekten sakındırmakta benim yerime geçen kimsedir. | ||
Allah Resulü’nün halifesi odur; Müminlerin Emiri odur; Allah tarafından hidayet edenlerin imamı odur. Nakisin (ahdini bozan Cemel ashabı), Kasitin (Zulmeden Muaviye taraftarları) ve Marikin’i (dinden çıkan Hariciler’i) Allah’ın emriyle öldüren odur. | Allah Resulü’nün halifesi odur; Müminlerin Emiri odur; Allah tarafından hidayet edenlerin imamı odur. Nakisin (ahdini bozan Cemel ashabı), Kasitin (Zulmeden Muaviye taraftarları) ve Marikin’i (dinden çıkan Hariciler’i) Allah’ın emriyle öldüren odur. | ||
Allah şöyle buyurmuştur: | Allah şöyle buyurmuştur: | ||
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ | مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ | ||
“Nezdimde söz değişmez” | “Nezdimde söz değişmez” | ||
Ey Rabbim! Senin emrinle şöyle diyorum: “Allah’ım! Ali’yi seven kimseyi sev ve Ali’ye düşman olan kimseye düşman ol. Ona yardım edene yardım et. Onu yardımsız bırakan kimseyi, sen de yardımsız bırak. Ali’yi inkâr eden kimseye lanet et. Ali’nin hakkını inkar eden kimseye gazap et.” | Ey Rabbim! Senin emrinle şöyle diyorum: “Allah’ım! Ali’yi seven kimseyi sev ve Ali’ye düşman olan kimseye düşman ol. Ona yardım edene yardım et. Onu yardımsız bırakan kimseyi, sen de yardımsız bırak. Ali’yi inkâr eden kimseye lanet et. Ali’nin hakkını inkar eden kimseye gazap et.” | ||
Ey Rabbim! Sen, bu konu aydınlandıktan ve Ali’yi bugün tayin ettikten sonra, şu ayeti bana nazil buyurdun: | Ey Rabbim! Sen, bu konu aydınlandıktan ve Ali’yi bugün tayin ettikten sonra, şu ayeti bana nazil buyurdun: | ||
اَلْیوْمَ اَکْمَلْتُ لَکُمْ دینَکُمْ وَ اَتْمَمْتُ عَلَیکُمْ نِعْمَتی وَ رَضیتُ لکُمُ الاْءِسْلامَ دینا | اَلْیوْمَ اَکْمَلْتُ لَکُمْ دینَکُمْ وَ اَتْمَمْتُ عَلَیکُمْ نِعْمَتی وَ رَضیتُ لکُمُ الاْءِسْلامَ دینا | ||
“Bugün, size dininizi kemale erdirdim; üzerinize olan nimetimi tamamladım; din olarak sizin için İslam’ı beğendim.” | “Bugün, size dininizi kemale erdirdim; üzerinize olan nimetimi tamamladım; din olarak sizin için İslam’ı beğendim.” | ||
وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ | وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ | ||
“Kim İslam’dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O, ahirette de kaybedenlerdendir.” | “Kim İslam’dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O, ahirette de kaybedenlerdendir.” | ||
Ey Rabbim! Sen de tanıklık et ki ben tebliğ ettim. | Ey Rabbim! Sen de tanıklık et ki ben tebliğ ettim. | ||
206. satır: | 206. satır: | ||
'''Ümmetin İmamet Konusuna Önem Vermesine Vurgu''' | '''Ümmetin İmamet Konusuna Önem Vermesine Vurgu''' | ||
{{Çizgi}} | {{Çizgi}} | ||
Ey İnsanlar! Allah dininizi onun imametiyle kâmil buyurmuştur. O halde, kıyamet gününe ve aziz ve celil olan Allah’ın huzuruna varılacağı güne kadar, her kim ona ve benim çocuklarımdan ve onun soyundan vasilere boyun eğmezse, böyle kimselerin amelleri dünya ve ahirette yok olmuş olur ve sürekli azap içinde bulunurlar. Azapları asla hafifletilmez ve onlara fırsat verilmez. | Ey İnsanlar! Allah dininizi onun imametiyle kâmil buyurmuştur. O halde, kıyamet gününe ve aziz ve celil olan Allah’ın huzuruna varılacağı güne kadar, her kim ona ve benim çocuklarımdan ve onun soyundan vasilere boyun eğmezse, böyle kimselerin amelleri dünya ve ahirette yok olmuş olur ve sürekli azap içinde bulunurlar. Azapları asla hafifletilmez ve onlara fırsat verilmez. | ||
Ey İnsanlar! Bu Ali, sizlerden bana en çok yardım eden; bana en layık olan; bana en yakın bulunan ve nezdimde en değerli olan kimsedir. Aziz ve celil olan Allah ve ben, ondan razıyız. Kur’an’da Ali dışında hiç kimse hakkında razı olunma ayeti (kendisinden razı olunduğunu bildiren bir ayet) inmemiştir. Allah, müminlere hitap ettiği her yerde, önce ona hitap etmiştir. Kur’an’da var olan övgü ayetleri onun hakkındadır. Allah, İnsan suresinde sadece onun hakkında cennete gireceğine şahadette bulunmuştur. Bu sureyi ondan başkası hakkında nazil buyurmamış ve bu sureyle ondan başkasını övmemiştir. | Ey İnsanlar! Bu Ali, sizlerden bana en çok yardım eden; bana en layık olan; bana en yakın bulunan ve nezdimde en değerli olan kimsedir. Aziz ve celil olan Allah ve ben, ondan razıyız. Kur’an’da Ali dışında hiç kimse hakkında razı olunma ayeti (kendisinden razı olunduğunu bildiren bir ayet) inmemiştir. Allah, müminlere hitap ettiği her yerde, önce ona hitap etmiştir. Kur’an’da var olan övgü ayetleri onun hakkındadır. Allah, İnsan suresinde sadece onun hakkında cennete gireceğine şahadette bulunmuştur. Bu sureyi ondan başkası hakkında nazil buyurmamış ve bu sureyle ondan başkasını övmemiştir. | ||
Ey insanlar! O (Ali), Allah’ın dininin yardımcısı ve Allah Resulü’nün savunucusudur. O, takvalı, temiz, hidayet eden ve hidayet olmuş kimsedir. Peygamberiniz en iyi Peygamber, vasiniz en iyi vasi ve onun çocukları da en iyi vasilerdir. | Ey insanlar! O (Ali), Allah’ın dininin yardımcısı ve Allah Resulü’nün savunucusudur. O, takvalı, temiz, hidayet eden ve hidayet olmuş kimsedir. Peygamberiniz en iyi Peygamber, vasiniz en iyi vasi ve onun çocukları da en iyi vasilerdir. | ||
Ey insanlar! Her peygamberin soyu kendi sulbündendir. Ama benim neslim, Müminlerin Emiri’nin sulbündendir. | Ey insanlar! Her peygamberin soyu kendi sulbündendir. Ama benim neslim, Müminlerin Emiri’nin sulbündendir. | ||
Ey insanlar! Şeytan Âdem’i hasetle cennetten dışarı çıkardı. Sakın Ali’ye haset etmeyiniz. Aksi takdirde, amelleriniz boşa gider ve ayaklarınız sürçer. Âdem bir sürçme sebebiyle yeryüzüne gönderildi. Oysa Âdem, aziz ve celil olan Allah’ın seçtiği kimseydi. O halde sizler, aranızda Allah’ın düşmanları olduğu halde, nasıl bir halde olacaksınız? | Ey insanlar! Şeytan Âdem’i hasetle cennetten dışarı çıkardı. Sakın Ali’ye haset etmeyiniz. Aksi takdirde, amelleriniz boşa gider ve ayaklarınız sürçer. Âdem bir sürçme sebebiyle yeryüzüne gönderildi. Oysa Âdem, aziz ve celil olan Allah’ın seçtiği kimseydi. O halde sizler, aranızda Allah’ın düşmanları olduğu halde, nasıl bir halde olacaksınız? | ||
Biliniz ki sadece şekavet sahibi kimse Ali’ye düşmanlık eder ve sadece takva sahibi kimse Ali’yi sever. Ali’ye sadece halis mümin olan kimse iman eder. Allah’a yemin olsun ki Asr suresi Ali hakkında nazil olmuştur: | Biliniz ki sadece şekavet sahibi kimse Ali’ye düşmanlık eder ve sadece takva sahibi kimse Ali’yi sever. Ali’ye sadece halis mümin olan kimse iman eder. Allah’a yemin olsun ki Asr suresi Ali hakkında nazil olmuştur: | ||
بسم الله الرحمن الرحيم وَالْعَصْرِ إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ | بسم الله الرحمن الرحيم وَالْعَصْرِ إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ | ||
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. İkindi vaktine and olsun ki hiç şüphesiz insan hüsran içindedir.” | “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. İkindi vaktine and olsun ki hiç şüphesiz insan hüsran içindedir.” | ||
İkindi vaktine and olsun ki iman eden, hak ve sabırdan hoşnut olan Ali dışında tüm insanlar hüsran içindedir. | İkindi vaktine and olsun ki iman eden, hak ve sabırdan hoşnut olan Ali dışında tüm insanlar hüsran içindedir. | ||
Ey insanlar! Ben Allah’ı şahit tuttum ve risaletimi sizlere tebliğ ettim. Peygamber’in sadece açıkça tebliğ etmekten başka bir sorumluluğu yoktur. Ey insanlar! Allah’tan hakkıyla korkun ve dünyadan sadece Müslüman olarak ayrılın. | Ey insanlar! Ben Allah’ı şahit tuttum ve risaletimi sizlere tebliğ ettim. Peygamber’in sadece açıkça tebliğ etmekten başka bir sorumluluğu yoktur. Ey insanlar! Allah’tan hakkıyla korkun ve dünyadan sadece Müslüman olarak ayrılın. | ||
229. satır: | 229. satır: | ||
'''Münafıkların Bozgunculuklarına İşaret''' | '''Münafıkların Bozgunculuklarına İşaret''' | ||
{{Çizgi}} | {{Çizgi}} | ||
“Ey Kitab verilenler! Bir takım yüzleri silip, dümdüz ederek, arkalarına çevirmeden yahut cumartesi ashabını (Yahudileri) lânetlediğimiz gibi lânetlemeden önce, elinizdeki Kitab’ı tasdik ederek, indirdiğimiz Kur’an’a iman edin.” | “Ey Kitab verilenler! Bir takım yüzleri silip, dümdüz ederek, arkalarına çevirmeden yahut cumartesi ashabını (Yahudileri) lânetlediğimiz gibi lânetlemeden önce, elinizdeki Kitab’ı tasdik ederek, indirdiğimiz Kur’an’a iman edin.” | ||
Ey insanlar! Allah’a yemin olsun ki bu ayette kendilerini isim ve soylarıyla bildiğim ashabımdan bir grup dışında kimse kastedilmiştir. Ama onları ifşa etmemekle görevlendirildim. O halde her kim amel ederse, kalbinde Ali’ye karşı taşıdığı sevgi veya kinle mutabık olan şeyi bulacaktır. | Ey insanlar! Allah’a yemin olsun ki bu ayette kendilerini isim ve soylarıyla bildiğim ashabımdan bir grup dışında kimse kastedilmiştir. Ama onları ifşa etmemekle görevlendirildim. O halde her kim amel ederse, kalbinde Ali’ye karşı taşıdığı sevgi veya kinle mutabık olan şeyi bulacaktır. | ||
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah tarafından bana bir nur verilmiş, benden sonra Ali b. Ebu Talib’e ve ondan sonra da Mehdi Kaim’e (a.f) kadar onun nesline verilmiştir. Mehdi de Allah’ın hakkını ve bize ait olan her hakkı geri alır. Zira aziz ve celil olan Allah bizleri, kusur edenlere, düşmanlık gösterenlere, muhaliflere, hainlere, günahkârlara, zalimlere ve tüm âlemlerden gasp edenlere karşı hüccet karar kılmıştır. | Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah tarafından bana bir nur verilmiş, benden sonra Ali b. Ebu Talib’e ve ondan sonra da Mehdi Kaim’e (a.f) kadar onun nesline verilmiştir. Mehdi de Allah’ın hakkını ve bize ait olan her hakkı geri alır. Zira aziz ve celil olan Allah bizleri, kusur edenlere, düşmanlık gösterenlere, muhaliflere, hainlere, günahkârlara, zalimlere ve tüm âlemlerden gasp edenlere karşı hüccet karar kılmıştır. | ||
Ey insanlar! Sizleri Allah’tan korkmaya çağırıyor ve uyarıyorum ki ben Allah’ın Resulüyüm. Benden önce de peygamberler var olmuştur. Ben ölür veya öldürülürsem, sizler gerisin geriye mi döneceksiniz? Her kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah çok yakında şükredenlere ve sabredenlere mükâfat verecektir. Biliniz ki sabır ve şükürle nitelendirilen Ali’dir. Ondan sonra da onun neslinden olan çocuklarım da aynen böyledir. | Ey insanlar! Sizleri Allah’tan korkmaya çağırıyor ve uyarıyorum ki ben Allah’ın Resulüyüm. Benden önce de peygamberler var olmuştur. Ben ölür veya öldürülürsem, sizler gerisin geriye mi döneceksiniz? Her kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah çok yakında şükredenlere ve sabredenlere mükâfat verecektir. Biliniz ki sabır ve şükürle nitelendirilen Ali’dir. Ondan sonra da onun neslinden olan çocuklarım da aynen böyledir. | ||
Ey insanlar! Müslüman oluşunuz sebebiyle bana, hatta Allah’a minnet etmeye kalkışmayın. Aksi takdirde amelleriniz boşa gider ve size gazap edilir. Allah sizleri ateşten ve (erimiş) bakırdan alevlere müptela kılar. Şüphesiz rabbiniz pusudadır. | Ey insanlar! Müslüman oluşunuz sebebiyle bana, hatta Allah’a minnet etmeye kalkışmayın. Aksi takdirde amelleriniz boşa gider ve size gazap edilir. Allah sizleri ateşten ve (erimiş) bakırdan alevlere müptela kılar. Şüphesiz rabbiniz pusudadır. | ||
Ey insanlar! Benden sonra ateşe davet edecek olan imamlar olacaktır. Onlar kıyamet günü yardım görmezler. Ey insanlar! Allah ve ben onlardan uzağız. Ey insanlar! Onlar ve yardımcıları, onlara tabi olanlar ve onları takip edenler ateşin en alt derecesinde olacaklardır. Kibirli kimselerin yeri nede kötüdür. Biliniz ki onlar, Ashab-ı Sahife’dir. O halde, sizden her biriniz kendi sahifesine baksın.” | Ey insanlar! Benden sonra ateşe davet edecek olan imamlar olacaktır. Onlar kıyamet günü yardım görmezler. Ey insanlar! Allah ve ben onlardan uzağız. Ey insanlar! Onlar ve yardımcıları, onlara tabi olanlar ve onları takip edenler ateşin en alt derecesinde olacaklardır. Kibirli kimselerin yeri nede kötüdür. Biliniz ki onlar, Ashab-ı Sahife’dir. O halde, sizden her biriniz kendi sahifesine baksın.” | ||
Hz. Peygamber (s.a.a), “Ashab-ı Sahife” adını zikredince, insanların çoğu Hz.n Peygamber'in (s.a.a) bu sözden neyi kastettiğini anlamadılar. Kendileri için bir soru işareti doğdu. Oradakilerden çok azı Hz. Peygamber’in (s.a.a) maksadını anlayabildi. | Hz. Peygamber (s.a.a), “Ashab-ı Sahife” adını zikredince, insanların çoğu Hz.n Peygamber'in (s.a.a) bu sözden neyi kastettiğini anlamadılar. Kendileri için bir soru işareti doğdu. Oradakilerden çok azı Hz. Peygamber’in (s.a.a) maksadını anlayabildi. | ||
“Ey insanlar! Ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar, İmamet ve veraseti olarak neslime emanet ediyorum. Ben, burada hazır olan veya olmayan, dünyaya gelen veya gelmeyen herkese hüccet olsun diye, tebliğ etmekle görevli olduğum şeyi tebliğ ettim. O halde kıyamet gününe kadar, burada hazır olanlar hazır olmayanlara ve babalar çocuklarına ulaştırsınlar. | “Ey insanlar! Ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar, İmamet ve veraseti olarak neslime emanet ediyorum. Ben, burada hazır olan veya olmayan, dünyaya gelen veya gelmeyen herkese hüccet olsun diye, tebliğ etmekle görevli olduğum şeyi tebliğ ettim. O halde kıyamet gününe kadar, burada hazır olanlar hazır olmayanlara ve babalar çocuklarına ulaştırsınlar. | ||
Çok yakında benden sonra İmameti padişahlık olarak, zulüm ve zorbalıkla alacaklardır. Allah gasp edenlere ve (bu hakka) tecavüzde bulunanlara lanet etsin. Bu esnada -ey insanlar ve cinler!- Sizlere dökülmesi gerekeni döker; sizlere ateş ve (erimiş) bakırdan alevler gönderir ve siz onu asla def edemezsiniz. | Çok yakında benden sonra İmameti padişahlık olarak, zulüm ve zorbalıkla alacaklardır. Allah gasp edenlere ve (bu hakka) tecavüzde bulunanlara lanet etsin. Bu esnada -ey insanlar ve cinler!- Sizlere dökülmesi gerekeni döker; sizlere ateş ve (erimiş) bakırdan alevler gönderir ve siz onu asla def edemezsiniz. | ||
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah, kötüyü iyiden ayırt etmeniz için sizleri başıboş bırakmamıştır. Allah, sizleri gaipten haberdar kılmamıştır. | Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah, kötüyü iyiden ayırt etmeniz için sizleri başıboş bırakmamıştır. Allah, sizleri gaipten haberdar kılmamıştır. | ||
Ey insanlar! Allah, kıyamet kopmadan önce yalanlamaları sebebiyle bayındır olan her bölgeyi helak edecek ve onu Hz. Mehdi’nin hâkimiyeti altına geçirecektir. Allah kendi vaat ettiği şeyi uygulayacaktır. | Ey insanlar! Allah, kıyamet kopmadan önce yalanlamaları sebebiyle bayındır olan her bölgeyi helak edecek ve onu Hz. Mehdi’nin hâkimiyeti altına geçirecektir. Allah kendi vaat ettiği şeyi uygulayacaktır. | ||
Ey insanlar! Sizden öncekilerin çoğu helak oldu. Allah onları helak etti ve gelecek nesilleri de helak edecek olan O’dur. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: | Ey insanlar! Sizden öncekilerin çoğu helak oldu. Allah onları helak etti ve gelecek nesilleri de helak edecek olan O’dur. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: | ||
أَلَمْ نُهْلِكِ الْأَوَّلِينَ ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْآخِرِينَ كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ | أَلَمْ نُهْلِكِ الْأَوَّلِينَ ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْآخِرِينَ كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ | ||
“Öncekileri yok etmedik mi? Ardından, sonrakileri de onlara katarız. Suçlulara böyle yaparız. O gün! Yalanlamış olanların vay haline!” | “Öncekileri yok etmedik mi? Ardından, sonrakileri de onlara katarız. Suçlulara böyle yaparız. O gün! Yalanlamış olanların vay haline!” | ||
Ey insanlar! Allah bana emretmiş ve beni sakındırmıştır. Ben de Allah’ın emriyle Ali’ye emrettim ve onu sakındırdım. Emir ve yasaklama ilmi, onun nezdindedir. O halde onun emrini dinleyiniz ki esenlikte kalasınız. Ona itaat ediniz ki hidayet bulasınız. Onun yasaklamalarını kabul ediniz ki doğru yolda olasınız. Onun maksat ve muradına doğru hareket edesiniz. Bilinmedik yollar, sizleri onun yolundan alıkoymasın. | Ey insanlar! Allah bana emretmiş ve beni sakındırmıştır. Ben de Allah’ın emriyle Ali’ye emrettim ve onu sakındırdım. Emir ve yasaklama ilmi, onun nezdindedir. O halde onun emrini dinleyiniz ki esenlikte kalasınız. Ona itaat ediniz ki hidayet bulasınız. Onun yasaklamalarını kabul ediniz ki doğru yolda olasınız. Onun maksat ve muradına doğru hareket edesiniz. Bilinmedik yollar, sizleri onun yolundan alıkoymasın. | ||
261. satır: | 261. satır: | ||
'''Ehlibeyt takipçileri ve düşmanları''' | '''Ehlibeyt takipçileri ve düşmanları''' | ||
{{Çizgi}} | {{Çizgi}} | ||
Ey insanlar! Ben Allah’ın uymayı emrettiği doğru yoluyum. Benden sonra da Ali ve sonra onun neslinden olan çocuklarım da hidayet imamlarıdır. Hakka hidayet eder ve hakkın yardımıyla adalet üzere davranırlar. | Ey insanlar! Ben Allah’ın uymayı emrettiği doğru yoluyum. Benden sonra da Ali ve sonra onun neslinden olan çocuklarım da hidayet imamlarıdır. Hakka hidayet eder ve hakkın yardımıyla adalet üzere davranırlar. | ||
Daha sonra Hz. Peygamber (s.a.a) şu ayeti tilavet buyurdu: | Daha sonra Hz. Peygamber (s.a.a) şu ayeti tilavet buyurdu: | ||
بسم الله الرحمن الرحيم الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ | بسم الله الرحمن الرحيم الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ | ||
“Rahman ve Rahîm olan Allah’ın Adıyla. Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur… ([[Fatiha suresi]]'nin tamamı)” | “Rahman ve Rahîm olan Allah’ın Adıyla. Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur… ([[Fatiha suresi]]'nin tamamı)” | ||
Bu sure benim hakkımda nazil olmuştur ve Allah’a andolsun ki onlar (imamlar) hakkında nazil olmuştur. Genel olarak onları kapsamaktadır. Özel olarak da onlar hakkındadır. Onlar Allah’ın dostlarıdır; onlara bir korku yoktur ve onlar asla üzülmezler. Biliniz ki Allah’ın hizbi galip gelecektir. | Bu sure benim hakkımda nazil olmuştur ve Allah’a andolsun ki onlar (imamlar) hakkında nazil olmuştur. Genel olarak onları kapsamaktadır. Özel olarak da onlar hakkındadır. Onlar Allah’ın dostlarıdır; onlara bir korku yoktur ve onlar asla üzülmezler. Biliniz ki Allah’ın hizbi galip gelecektir. | ||
Biliniz ki onların düşmanları, beyinsizler, sapıklar ve şeytanın kardeşleridir. Onlar batıl şeyleri gurur yüzünden birbirine iletirler. Biliniz ki Ehlibeyt’in dostları ise, Allah’ın kitabında kendilerini zikrettiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir: | Biliniz ki onların düşmanları, beyinsizler, sapıklar ve şeytanın kardeşleridir. Onlar batıl şeyleri gurur yüzünden birbirine iletirler. Biliniz ki Ehlibeyt’in dostları ise, Allah’ın kitabında kendilerini zikrettiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir: | ||
لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُوْلَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ | لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا آبَاءهُمْ أَوْ أَبْنَاءهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُوْلَئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ | ||
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir millettir; babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile, Allah’a ve peygamberine karşı gelenlere sevgi beslediklerini görmezsin. İşte Allah, imanı bunların kalplerine yazmıştır.” | “Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir millettir; babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile, Allah’a ve peygamberine karşı gelenlere sevgi beslediklerini görmezsin. İşte Allah, imanı bunların kalplerine yazmıştır.” | ||
Biliniz ki Ehlibeyt’in dostları, aziz ve celil olan Allah’ın kendilerini nitelendirdiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir: | Biliniz ki Ehlibeyt’in dostları, aziz ve celil olan Allah’ın kendilerini nitelendirdiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir: | ||
الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَـئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ | الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَـئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ | ||
“İşte güven, onlara iman edip, haksızlık karıştırmayanlaradır. Onlar doğru yoldadırlar.” | “İşte güven, onlara iman edip, haksızlık karıştırmayanlaradır. Onlar doğru yoldadırlar.” | ||
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları, iman edenler ve kuşkuya düşmeyen kimselerdir. | Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları, iman edenler ve kuşkuya düşmeyen kimselerdir. | ||
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları esenlikle ve güven içinde cennete girenlerdir. Melekler selamla onları görmeye gelir ve şöyle derler: “Selam olsun size, tertemiz oldunuz. O halde ebedi olarak cennete giriniz.” | Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları esenlikle ve güven içinde cennete girenlerdir. Melekler selamla onları görmeye gelir ve şöyle derler: “Selam olsun size, tertemiz oldunuz. O halde ebedi olarak cennete giriniz.” | ||
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları, cennetin kendilerinin olduğu ve içinde hesapsız rızıklanan kimselerdir. | Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları, cennetin kendilerinin olduğu ve içinde hesapsız rızıklanan kimselerdir. | ||
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları ise, ateşin alevleri içine girecek olan kimselerdir. Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları ise, kaynayan cehennemden korkunç bir ses duyan ve cehennemin alevlenmesini gözleriyle gören kimselerdir. | Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları ise, ateşin alevleri içine girecek olan kimselerdir. Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları ise, kaynayan cehennemden korkunç bir ses duyan ve cehennemin alevlenmesini gözleriyle gören kimselerdir. | ||
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları, haklarında Allah’ın şöyle buyurduğu kimselerdir: | Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları, haklarında Allah’ın şöyle buyurduğu kimselerdir: | ||
كُلَّمَا دَخَلَتْ أُمَّةٌ لَّعَنَتْ أُخْتَهَا | كُلَّمَا دَخَلَتْ أُمَّةٌ لَّعَنَتْ أُخْتَهَا | ||
“Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lânet eder.” | “Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lânet eder.” | ||
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları, haklarında Allah’ın şöyle buyurduğu kimselerdir: | Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları, haklarında Allah’ın şöyle buyurduğu kimselerdir: | ||
كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ قَالُوا بَلَى قَدْ جَاءنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ... فَسُحْقًا لِّأَصْحَابِ السَّعِيرِ | كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ قَالُوا بَلَى قَدْ جَاءنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِن شَيْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ... فَسُحْقًا لِّأَصْحَابِ السَّعِيرِ | ||
“Oraya atıldıkları zaman, bekçileri onlara: “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar. Onlar: “Evet, doğrusu bize bir uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz büyük bir sapıklık içindesiniz demiştik” derler... Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar!” | “Oraya atıldıkları zaman, bekçileri onlara: “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar. Onlar: “Evet, doğrusu bize bir uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz büyük bir sapıklık içindesiniz demiştik” derler... Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar!” | ||
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları, gizlide Rablerinden korkan ve kendileri için mağfiret bulunan ve büyük ecir sahibi kimselerdir. | Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları, gizlide Rablerinden korkan ve kendileri için mağfiret bulunan ve büyük ecir sahibi kimselerdir. | ||
Ey insanlar! Ateşin alevleri ve büyük ecir arasındaki fasıla ne de uzundur. | Ey insanlar! Ateşin alevleri ve büyük ecir arasındaki fasıla ne de uzundur. | ||
Ey insanlar! Bizim düşmanlarımız, Allah’ın kendilerini kınadığı ve lanet ettiği kimselerdir. Bizim dostlarımız da Allah’ın kendilerini methettiği ve sevdiği kimselerdir. | Ey insanlar! Bizim düşmanlarımız, Allah’ın kendilerini kınadığı ve lanet ettiği kimselerdir. Bizim dostlarımız da Allah’ın kendilerini methettiği ve sevdiği kimselerdir. | ||
Ey insanlar! Biliniz ki ben uyarıcı ve korkutucuyum; Ali de müjdeleyicidir. | Ey insanlar! Biliniz ki ben uyarıcı ve korkutucuyum; Ali de müjdeleyicidir. | ||
Ey insanlar! Biliniz ki ben uyarıcı ve sakındırıcıyım. Ali ise, hidayet edicidir. | Ey insanlar! Biliniz ki ben uyarıcı ve sakındırıcıyım. Ali ise, hidayet edicidir. | ||
Ey insanlar! Ben peygamberim; Ali ise, benim vasimdir. | Ey insanlar! Ben peygamberim; Ali ise, benim vasimdir. | ||
Ey insanlar! Biliniz ki ben peygamberim ve Ali ise, benim vasimdir. Ondan sonraki imamlar da onun evlatlarıdır. Biliniz ki ben onların babasıyım. Onlar da onun (Ali’nin) sulbünden vücuda gelecektir. | Ey insanlar! Biliniz ki ben peygamberim ve Ali ise, benim vasimdir. Ondan sonraki imamlar da onun evlatlarıdır. Biliniz ki ben onların babasıyım. Onlar da onun (Ali’nin) sulbünden vücuda gelecektir. | ||
323. satır: | 323. satır: | ||
Biliniz ki Allah’ın evliya kullarına ait her kanın intikamını alacak olan, odur. Allah’ın dinine yardım edecek olan da odur. | Biliniz ki Allah’ın evliya kullarına ait her kanın intikamını alacak olan, odur. Allah’ın dinine yardım edecek olan da odur. | ||
Biliniz ki derin denizden istifade eden, odur. Her fazilet sahibini fazileti miktarınca ve cehalet sahibini cehaleti miktarınca ödüllendiren, odur. Allah’ın seçtiği ve ihtiyar ettiği kimse, odur. Her ilmin varisi ve her anlayışı ihata eden, odur. | Biliniz ki derin denizden istifade eden, odur. Her fazilet sahibini fazileti miktarınca ve cehalet sahibini cehaleti miktarınca ödüllendiren, odur. Allah’ın seçtiği ve ihtiyar ettiği kimse, odur. Her ilmin varisi ve her anlayışı ihata eden, odur. | ||
Biliniz ki rabbinden haber veren, odur. İlahî ayetleri yücelten, odur. Hidayete eren temeli sağlam kimse, odur. İşlerin kendisine ısmarlandığı kimse de odur. | Biliniz ki rabbinden haber veren, odur. İlahî ayetleri yücelten, odur. Hidayete eren temeli sağlam kimse, odur. İşlerin kendisine ısmarlandığı kimse de odur. | ||
Öncekilerin müjdelediği kimse, odur. Hüccet olarak baki kalacak olan, odur. Ondan sonra hiç bir hüccet yoktur. Var olan her hak onunladır. Var olan her nur, onun nezdindedir. | Öncekilerin müjdelediği kimse, odur. Hüccet olarak baki kalacak olan, odur. Ondan sonra hiç bir hüccet yoktur. Var olan her hak onunladır. Var olan her nur, onun nezdindedir. | ||
Biliniz ki o, galibi olmayan kimsedir. Hiç kimseye onun aleyhine yardım edilmez. Allah’ın yeryüzündeki velisi; kulları arasında hükmedicisi; gizli ve açık eminidir. | Biliniz ki o, galibi olmayan kimsedir. Hiç kimseye onun aleyhine yardım edilmez. Allah’ın yeryüzündeki velisi; kulları arasında hükmedicisi; gizli ve açık eminidir. | ||
332. satır: | 332. satır: | ||
{{Çizgi}} | {{Çizgi}} | ||
Ey insanlar! Ben sizler için açıkladım ve sizlere anlattım. Benden sonra sizlere anlatacak olan da Ali’dir. | Ey insanlar! Ben sizler için açıkladım ve sizlere anlattım. Benden sonra sizlere anlatacak olan da Ali’dir. | ||
Biliniz ki ben, konuşmamın sonunda sizleri biat etmek ve ona ikrarda bulunmak için elinizi uzatmaya davet ediyorum. Benden sonra da sizleri kendisiyle biatleşmeye davet ediyorum. | Biliniz ki ben, konuşmamın sonunda sizleri biat etmek ve ona ikrarda bulunmak için elinizi uzatmaya davet ediyorum. Benden sonra da sizleri kendisiyle biatleşmeye davet ediyorum. | ||
Biliniz ki ben, Allah’a biat ettim; Ali de bana biat etti ve ben de Allah tarafından onun için sizlerden biat alıyorum. Nitekim Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: | Biliniz ki ben, Allah’a biat ettim; Ali de bana biat etti ve ben de Allah tarafından onun için sizlerden biat alıyorum. Nitekim Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: | ||
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا | إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا | ||
“Şüphesiz sana baş eğerek, ellerini verenler, Allah’a baş eğip el vermiş sayılırlar. Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük ecir verecektir.” | “Şüphesiz sana baş eğerek, ellerini verenler, Allah’a baş eğip el vermiş sayılırlar. Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük ecir verecektir.” | ||
343. satır: | 343. satır: | ||
'''Helal ve Haram, Farzlar ve Haramlar''' | '''Helal ve Haram, Farzlar ve Haramlar''' | ||
{{Çizgi}} | {{Çizgi}} | ||
Ey insanlar! Hac ve umre, Allah’ın şiarlarındandır. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: | Ey insanlar! Hac ve umre, Allah’ın şiarlarındandır. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: | ||
اللّهِ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِ أَن يَطَّوَّفَ بِهِمَا | اللّهِ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ أَوِ اعْتَمَرَ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْهِ أَن يَطَّوَّفَ بِهِمَا | ||
“Kim Kabe’yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yoktur.” | “Kim Kabe’yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yoktur.” | ||
Ey insanlar! Allah’ın evini hac etmeye gidin. Allah’ın evine giren her hanedan müstağni olur ve sevinir. Allah’ın evini terk eden her hanedan ise, (soy açısından) kesilir ve fakirleşir. | Ey insanlar! Allah’ın evini hac etmeye gidin. Allah’ın evine giren her hanedan müstağni olur ve sevinir. Allah’ın evini terk eden her hanedan ise, (soy açısından) kesilir ve fakirleşir. | ||
Vukuf yerlerinde (Arafat, Meş’ar ve Mina’da) duran her müminin, o ana kadar işlemiş olduğu tüm geçmiş günahlarını Allah affeder. Haccı sona erince de amellerine yeniden başlar. | Vukuf yerlerinde (Arafat, Meş’ar ve Mina’da) duran her müminin, o ana kadar işlemiş olduğu tüm geçmiş günahlarını Allah affeder. Haccı sona erince de amellerine yeniden başlar. | ||
Ey insanlar! Hacılara yardım edilir ve harcadıkları şey kendilerine geri döner. Allah ihsan edenlerin mükâfatını zayi etmez. | Ey insanlar! Hacılara yardım edilir ve harcadıkları şey kendilerine geri döner. Allah ihsan edenlerin mükâfatını zayi etmez. | ||
Ey insanlar! Kamil bir din ve tam bir anlayışla Allah’ın evini haccedin. O şerafet sahibi mukaddes yerlerden, tövbe ederek ve günahlardan el çekerek geri dönün. | Ey insanlar! Kamil bir din ve tam bir anlayışla Allah’ın evini haccedin. O şerafet sahibi mukaddes yerlerden, tövbe ederek ve günahlardan el çekerek geri dönün. | ||
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah’ın size emrettiği gibi namaz kılın ve zekât verin. Eğer uzun bir süre üzerinden geçer de kusur ederseniz veya unutursanız Ali sizin ihtiyar sahibinizdir. Sizin için beyan eder. Aziz ve celil olan Allah, benden sonra onu kullarının emini olarak tayin etmiştir. O, bendendir ve ben de ondanım. | Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah’ın size emrettiği gibi namaz kılın ve zekât verin. Eğer uzun bir süre üzerinden geçer de kusur ederseniz veya unutursanız Ali sizin ihtiyar sahibinizdir. Sizin için beyan eder. Aziz ve celil olan Allah, benden sonra onu kullarının emini olarak tayin etmiştir. O, bendendir ve ben de ondanım. | ||
O ve benim neslimden olanlar, sorduğunuz her soruya cevap verir ve sizlere bilmediğiniz şeyleri açıklar. | O ve benim neslimden olanlar, sorduğunuz her soruya cevap verir ve sizlere bilmediğiniz şeyleri açıklar. | ||
Biliniz ki helal ve haram, benim tümünü sizlere tanıtacağımdan, bir oturumda tüm helalleri emredeceğimden ve tüm haramları sakındıracağımdan çok daha fazladır. O halde aziz ve celil olan Allah tarafından Müminlerin Emiri Ali, benim ve onun soyundan olan ondan sonraki vasileri hakkında, getirdiğim şeyleri kabul etme hususunda sizlere el uzatmak ve sizlerden biat almakla görevlendirildim. (Ali ve ondan sonraki vasiler hakkında nazil buyurulan şey ise,) sadece onlarla ayakta duracak olan imamettir. Onların (vasilerin) sonuncusu ise, kaza ve kaderi idare eden Allah ile görüşünceye kadar Mehdi’dir. | Biliniz ki helal ve haram, benim tümünü sizlere tanıtacağımdan, bir oturumda tüm helalleri emredeceğimden ve tüm haramları sakındıracağımdan çok daha fazladır. O halde aziz ve celil olan Allah tarafından Müminlerin Emiri Ali, benim ve onun soyundan olan ondan sonraki vasileri hakkında, getirdiğim şeyleri kabul etme hususunda sizlere el uzatmak ve sizlerden biat almakla görevlendirildim. (Ali ve ondan sonraki vasiler hakkında nazil buyurulan şey ise,) sadece onlarla ayakta duracak olan imamettir. Onların (vasilerin) sonuncusu ise, kaza ve kaderi idare eden Allah ile görüşünceye kadar Mehdi’dir. | ||
Ey insanlar! Sizlere gösterdiğim her helalden ve sizleri sakındırdığım her haramdan dönmüş değilim. Onları değiştirmedim. Bunu unutmayınız; hafızalarınızda tutunuz ve birbirinize tavsiyelerde bulununuz. Onu değiştirmeyiniz ve tahrife kalkışmayınız. | Ey insanlar! Sizlere gösterdiğim her helalden ve sizleri sakındırdığım her haramdan dönmüş değilim. Onları değiştirmedim. Bunu unutmayınız; hafızalarınızda tutunuz ve birbirinize tavsiyelerde bulununuz. Onu değiştirmeyiniz ve tahrife kalkışmayınız. | ||
Ben sözümü tekrar ediyorum: Namaz kılınız, zekât veriniz, iyiliği emrediniz ve kötülükten sakındırınız. | Ben sözümü tekrar ediyorum: Namaz kılınız, zekât veriniz, iyiliği emrediniz ve kötülükten sakındırınız. | ||
Biliniz ki iyiliği emretmenin en üst mertebesi, sözümü anlamanız; onu burada hazır bulunmayanlara iletmeniz; benim tarafımdan kabul etmesini emretmeniz ve muhalefet etmekten sakındırmanızdır. Zira bu emir, aziz ve celil olan Allah ve benim tarafımdandır. Sadece masum imam ile iyilik emredilir ve kötülükten sakındırılır. | Biliniz ki iyiliği emretmenin en üst mertebesi, sözümü anlamanız; onu burada hazır bulunmayanlara iletmeniz; benim tarafımdan kabul etmesini emretmeniz ve muhalefet etmekten sakındırmanızdır. Zira bu emir, aziz ve celil olan Allah ve benim tarafımdandır. Sadece masum imam ile iyilik emredilir ve kötülükten sakındırılır. | ||
Ey insanlar! Kur’an, sizlere Ali’den sonraki imamların onun evlatları olduğunu tanıtmakta ve ben de onların, benim ve onun soyundan olduğunu tanıtmaktayım. Nitekim Allah-u Teâlâ kitabında şöyle buyurmuştur: | Ey insanlar! Kur’an, sizlere Ali’den sonraki imamların onun evlatları olduğunu tanıtmakta ve ben de onların, benim ve onun soyundan olduğunu tanıtmaktayım. Nitekim Allah-u Teâlâ kitabında şöyle buyurmuştur: | ||
جَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ< | جَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ< | ||
“Bu sözü, devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı.” | “Bu sözü, devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı.” | ||
Ey insanlar! Takvalı olunuz, takvalı olunuz ve kıyametten sakınınız. Nitekim aziz ve celil olan Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: | Ey insanlar! Takvalı olunuz, takvalı olunuz ve kıyametten sakınınız. Nitekim aziz ve celil olan Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: | ||
إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ | إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ | ||
“Doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı büyük şeydir.” | “Doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı büyük şeydir.” | ||
Ölüm, ahiret, hesap, ilahî teraziler, âlemlerin rabbi nezdinde hesaba çekilmek, sevap ve cezayı hatırlayın. Her kim kendisiyle birlikte bir iyilik getirirse, o iyilik esasınca sevaba erişir. Her kim de günah getirirse, cennette onun bir nasibi olmayacaktır. | Ölüm, ahiret, hesap, ilahî teraziler, âlemlerin rabbi nezdinde hesaba çekilmek, sevap ve cezayı hatırlayın. Her kim kendisiyle birlikte bir iyilik getirirse, o iyilik esasınca sevaba erişir. Her kim de günah getirirse, cennette onun bir nasibi olmayacaktır. | ||
384. satır: | 384. satır: | ||
'''Resmi Olarak Biat Alınması''' | '''Resmi Olarak Biat Alınması''' | ||
{{Çizgi}} | {{Çizgi}} | ||
Ey insanlar! Sizler aynı anda bana el uzatacak kadar (biatleşmek için) ve sayı olarak çok daha fazlasınız. Rabbim, Müminlerin Emiri Ali ve ondan sonra gelecek olan imamlar hakkında söylediklerim hususunda dilinizden itiraf almamı emretti. Onlar (imamlar) benim ve onun (Ali’nin) soyundandırlar. Nitekim sizlere daha önce de çocuklarımın onun (Ali’nin) soyundan olduğunu anlattım. | Ey insanlar! Sizler aynı anda bana el uzatacak kadar (biatleşmek için) ve sayı olarak çok daha fazlasınız. Rabbim, Müminlerin Emiri Ali ve ondan sonra gelecek olan imamlar hakkında söylediklerim hususunda dilinizden itiraf almamı emretti. Onlar (imamlar) benim ve onun (Ali’nin) soyundandırlar. Nitekim sizlere daha önce de çocuklarımın onun (Ali’nin) soyundan olduğunu anlattım. | ||
O halde hepiniz şöyle deyiniz: Biz işittik, itaat ettik, razı bulunmaktayız, teslim olmuşuz, rabbin ve kendi nezdinden imamımız, Müminlerin Emiri Ali’nin (a.s) ve onun sulbünden dünyaya gelecek olan imamların imameti hususunda bizlere ulaştırdığın şeylere boyun eğmişiz. Bu konuda kalplerimizle, canlarımızla, dillerimizle ve ellerimizle sana biat etmekteyiz. Bu inanç üzere hayatta kalacağız ve onunla öleceğiz. (Kıyamet günü de) Onunla haşr olacağız. Asla değişmeyeceğiz; değiştirmeyeceğiz; kuşku duymayacağız ve inkarda bulunmayacağız. Kalbimizle şüpheye düşmeyeceğiz; bu sözden dönmeyeceğiz ve ahdimizi bozmayacağız. | O halde hepiniz şöyle deyiniz: Biz işittik, itaat ettik, razı bulunmaktayız, teslim olmuşuz, rabbin ve kendi nezdinden imamımız, Müminlerin Emiri Ali’nin (a.s) ve onun sulbünden dünyaya gelecek olan imamların imameti hususunda bizlere ulaştırdığın şeylere boyun eğmişiz. Bu konuda kalplerimizle, canlarımızla, dillerimizle ve ellerimizle sana biat etmekteyiz. Bu inanç üzere hayatta kalacağız ve onunla öleceğiz. (Kıyamet günü de) Onunla haşr olacağız. Asla değişmeyeceğiz; değiştirmeyeceğiz; kuşku duymayacağız ve inkarda bulunmayacağız. Kalbimizle şüpheye düşmeyeceğiz; bu sözden dönmeyeceğiz ve ahdimizi bozmayacağız. | ||
Sen, bizlere ilahî öğütlerde bulundun. Müminlerin Emiri Ali (a.s) ve ondan sonra senin neslinden ve onun çocukları olduğunu söylediğin imamlar, Hasan, Hüseyin ve Allah’ın o ikisinden sonra tayin ettiği kimseler hakkında öğüt verdin. O halde onlar için bizden söz ve ahit alındı. Kalplerimizden, canlarımızdan, dillerimizden, içimizden ve ellerimizden söz alındı. Her kim yapabilirse, eliyle biat eder. Her kim de yapamazsa, diliyle ikrar eder. Asla onu değiştirme peşinde değiliz. Allah bu konuda nefislerimizde değişme görmeyecektir. | Sen, bizlere ilahî öğütlerde bulundun. Müminlerin Emiri Ali (a.s) ve ondan sonra senin neslinden ve onun çocukları olduğunu söylediğin imamlar, Hasan, Hüseyin ve Allah’ın o ikisinden sonra tayin ettiği kimseler hakkında öğüt verdin. O halde onlar için bizden söz ve ahit alındı. Kalplerimizden, canlarımızdan, dillerimizden, içimizden ve ellerimizden söz alındı. Her kim yapabilirse, eliyle biat eder. Her kim de yapamazsa, diliyle ikrar eder. Asla onu değiştirme peşinde değiliz. Allah bu konuda nefislerimizde değişme görmeyecektir. | ||
Biz bu konuyu, çocuklarımızdan ve akrabalarımızdan uzak ve yakın herkese ulaştıracağız. Allah’ı bu konuda şahit tutuyoruz. Allah şahadet hususunda kifayet eder ve sen de bu itirafımıza şahit bulunmaktasın. | Biz bu konuyu, çocuklarımızdan ve akrabalarımızdan uzak ve yakın herkese ulaştıracağız. Allah’ı bu konuda şahit tutuyoruz. Allah şahadet hususunda kifayet eder ve sen de bu itirafımıza şahit bulunmaktasın. | ||
Ey insanlar! Ne diyorsunuz? Allah, her sesi işitir ve her gizliliği bilir. O halde kim hidayet bulmuşsa, kendi lehinedir ve her kim de sapmışsa, kendi zararına sapmıştır. Her kim biat etmişse, Allah’a biat etmiştir. Allah’ın eli onların (biat edenlerin) elinin üzerindedir. | Ey insanlar! Ne diyorsunuz? Allah, her sesi işitir ve her gizliliği bilir. O halde kim hidayet bulmuşsa, kendi lehinedir ve her kim de sapmışsa, kendi zararına sapmıştır. Her kim biat etmişse, Allah’a biat etmiştir. Allah’ın eli onların (biat edenlerin) elinin üzerindedir. | ||
Ey insanlar! Allah’a biat ediniz; bana biat ediniz; Müminlerin Emiri Ali’ye, Hasan’a, Hüseyin’e ve dünya ve ahirette onlardan olan soylarında baki kalan imamlara, imamet makamı hasebiyle biat ediniz. Allah vefasız kimseleri (biatini bozanları) helak edecektir. Vefalı olanları ise, rahmetine mazhar kılacaktır. Her kim biatinden dönerse, kendi zararına dönmüştür. Her kim de Allah’a söz verdiği şeyler hususunda vefalı olursa, Allah ona büyük bir ecir inayet buyuracaktır. | Ey insanlar! Allah’a biat ediniz; bana biat ediniz; Müminlerin Emiri Ali’ye, Hasan’a, Hüseyin’e ve dünya ve ahirette onlardan olan soylarında baki kalan imamlara, imamet makamı hasebiyle biat ediniz. Allah vefasız kimseleri (biatini bozanları) helak edecektir. Vefalı olanları ise, rahmetine mazhar kılacaktır. Her kim biatinden dönerse, kendi zararına dönmüştür. Her kim de Allah’a söz verdiği şeyler hususunda vefalı olursa, Allah ona büyük bir ecir inayet buyuracaktır. | ||
Ey insanlar! Sizler bu dediğimizi söyleyin ve tekrar edin. Ali’yi “Müminlerin Emiri” olarak selamlayın ve şöyle deyin: | Ey insanlar! Sizler bu dediğimizi söyleyin ve tekrar edin. Ali’yi “Müminlerin Emiri” olarak selamlayın ve şöyle deyin: | ||
سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ | سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ | ||
“İşittik, itaat ettik, Rabbimiz affını dileriz, dönüş sanadır.” | “İşittik, itaat ettik, Rabbimiz affını dileriz, dönüş sanadır.” | ||
Hakeza şöyle deyiniz: | Hakeza şöyle deyiniz: | ||
الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَـذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلا أَنْ هَدَانَا اللّهُ | الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَـذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلا أَنْ هَدَانَا اللّهُ | ||
“Bizi buraya hidayet eden Allah’a hamd olsun. Eğer Allah bizi hidayet etmeseydi, biz hidayeti bulamazdık.” | “Bizi buraya hidayet eden Allah’a hamd olsun. Eğer Allah bizi hidayet etmeseydi, biz hidayeti bulamazdık.” | ||
Ey insanlar! Kur’an’ın nazil buyurmuş olduğu Ali b. Ebu Talib’in Allah nezdindeki faziletlerinin tümü bir oturumda sayabilecek miktardan çok daha fazladır. O halde her kim onları size haber verir ve onları tanırsa, siz de kendisini tasdik edin. | Ey insanlar! Kur’an’ın nazil buyurmuş olduğu Ali b. Ebu Talib’in Allah nezdindeki faziletlerinin tümü bir oturumda sayabilecek miktardan çok daha fazladır. O halde her kim onları size haber verir ve onları tanırsa, siz de kendisini tasdik edin. | ||
Ey insanlar! Her kim Allah’a, Peygamber’ine, Ali’ye ve bu zikrettiğim imamlara itaat ederse, büyük bir kurtuluşa ulaşmış olacaktır. | Ey insanlar! Her kim Allah’a, Peygamber’ine, Ali’ye ve bu zikrettiğim imamlara itaat ederse, büyük bir kurtuluşa ulaşmış olacaktır. | ||
Ey insanlar! Ona biat etmek, velayetini kabul etmek ve onu "müminlerin emiri" olarak selamlamak hususunda öne geçen kimseler, kurtuluşa erenlerdir; onlar nimet bahçelerinde olacaklardır. | Ey insanlar! Ona biat etmek, velayetini kabul etmek ve onu "müminlerin emiri" olarak selamlamak hususunda öne geçen kimseler, kurtuluşa erenlerdir; onlar nimet bahçelerinde olacaklardır. | ||
Ey insanlar! Allah’ın sizden razı olacağı bir söz söyleyiniz. Eğer sizler ve yeryüzünde bulunan herkes tümüyle kâfir olsa, yine de Allah’a hiçbir zarar gelip çatmaz. | Ey insanlar! Allah’ın sizden razı olacağı bir söz söyleyiniz. Eğer sizler ve yeryüzünde bulunan herkes tümüyle kâfir olsa, yine de Allah’a hiçbir zarar gelip çatmaz. | ||
Allah’ım! Eda ettiğim ve emrettiğim şeyler hatırına müminleri bağışla ve inkar eden kafirlere gazap et. Hamd ve sena alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur. | Allah’ım! Eda ettiğim ve emrettiğim şeyler hatırına müminleri bağışla ve inkar eden kafirlere gazap et. Hamd ve sena alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur. | ||
689. satır: | 689. satır: | ||
=== Doğrudan Nakiller === | === Doğrudan Nakiller === | ||
Tıpkı Allame Emini’nin naklettiğine göre, bu hadisi Ahmed b. Hambel 40 yolla, İbn-i Cerir-i Taberi 72 yolla, Cezeri Mukri 80 yolla, İbn-i Ukde 105 yolla, Ebu Said-i Secistani 120 yolla, Ebu Bekir Cuabi 125 yolla<ref>Emini, c. 1, s. 349.</ref> ve Hafız Ebu’l A’la el-Attar Hemedani de 250 yolla<ref>Emini, c. 1, s. 158.</ref> nakletmişlerdir. | Tıpkı Allame Emini’nin naklettiğine göre, bu hadisi Ahmed b. Hambel 40 yolla, İbn-i Cerir-i Taberi 72 yolla, Cezeri Mukri 80 yolla, İbn-i Ukde 105 yolla, Ebu Said-i Secistani 120 yolla, Ebu Bekir Cuabi 125 yolla<ref>Emini, c. 1, s. 349.</ref> ve Hafız Ebu’l A’la el-Attar Hemedani de 250 yolla<ref>Emini, c. 1, s. 158.</ref> nakletmişlerdir. | ||
Ehli sünnetin bazı [[hadis]] uzmanı ve rical ilmi âlimleri, bu hadisin kaynağının oldukça fazla olduğuna inanmakta; bunlardan bir çoğunun kaynağının [[sahih]] ve hasan olduğunu açıklamaktadır.<ref>İbn-i Hacer, Fethu’l Bari c. 7, s. 61.</ref> Hadisi nakledenler arasında 90 kadar sahabe ve 84 tabiin de bulunmaktadır. | Ehli sünnetin bazı [[hadis]] uzmanı ve rical ilmi âlimleri, bu hadisin kaynağının oldukça fazla olduğuna inanmakta; bunlardan bir çoğunun kaynağının [[sahih]] ve hasan olduğunu açıklamaktadır.<ref>İbn-i Hacer, Fethu’l Bari c. 7, s. 61.</ref> Hadisi nakledenler arasında 90 kadar sahabe ve 84 tabiin de bulunmaktadır. | ||
Gadir hutbesinin metni "Ravzatu’l Vaizin", "el-İhticac", "el-Yakin", "Tenzihu’l Kiram", "el-İkbal", "el-Udedu’l Kaviye", "et-Tahsin", "es-Sıratu’l Mustakim" ve "Nehcü’l İman" kitaplarında üç tarik ve yolla Hz. Resul-ü Ekrem’den (s.a.a) nakledilmiştir: | Gadir hutbesinin metni "Ravzatu’l Vaizin", "el-İhticac", "el-Yakin", "Tenzihu’l Kiram", "el-İkbal", "el-Udedu’l Kaviye", "et-Tahsin", "es-Sıratu’l Mustakim" ve "Nehcü’l İman" kitaplarında üç tarik ve yolla Hz. Resul-ü Ekrem’den (s.a.a) nakledilmiştir: | ||
# [[İmam Muhammed Bakır]] (a.s) [[rivayet]]i ile<ref>İbn-i Fettal-ı Nişaburi, c. 1, s. 9.</ref>-<ref>Tabersi, c. 1, s. 66.</ref>-<ref>İbn-i Tavus, el-Yakin, s. 343.</ref>-<ref>Alemu’l Huda, c. 1, s. 186.</ref> | # [[İmam Muhammed Bakır]] (a.s) [[rivayet]]i ile<ref>İbn-i Fettal-ı Nişaburi, c. 1, s. 9.</ref>-<ref>Tabersi, c. 1, s. 66.</ref>-<ref>İbn-i Tavus, el-Yakin, s. 343.</ref>-<ref>Alemu’l Huda, c. 1, s. 186.</ref> | ||
768. satır: | 768. satır: | ||
== Ehli Sünnetin Görüşü == | == Ehli Sünnetin Görüşü == | ||
Ehli sünnetin meşhur alimleri hadiste geçen “veli” kelimesinin "ihtiyar sahibi ve tasarruf hakkına sahip" anlamında olmadığı, bilakis “dost” ve “yardımcı” anlamına geldiğini iddia etmişlerdir. Örneğin Taftazani,<ref>Taftazani, c. 5, s. 273 – 275.</ref> Fahr-i Razi,<ref>Fahr-i Razi, el-Erbain fi Usulu’d-Din, c. 2, s. 283.</ref> Kadı İyci ve Curcani<ref>İyci, c. 8, s. 360 – 365.</ref> gibi alimler “mevla” kelimesinin “ihtiyar sahibi”, “veli” ve “tasarruf etmede evla” anlamına gelmediğini iddia etmişlerdir. | Ehli sünnetin meşhur alimleri hadiste geçen “veli” kelimesinin "ihtiyar sahibi ve tasarruf hakkına sahip" anlamında olmadığı, bilakis “dost” ve “yardımcı” anlamına geldiğini iddia etmişlerdir. Örneğin Taftazani,<ref>Taftazani, c. 5, s. 273 – 275.</ref> Fahr-i Razi,<ref>Fahr-i Razi, el-Erbain fi Usulu’d-Din, c. 2, s. 283.</ref> Kadı İyci ve Curcani<ref>İyci, c. 8, s. 360 – 365.</ref> gibi alimler “mevla” kelimesinin “ihtiyar sahibi”, “veli” ve “tasarruf etmede evla” anlamına gelmediğini iddia etmişlerdir. | ||
Bu kişiler şu şekilde istidlalde bulunmuşlardır: | Bu kişiler şu şekilde istidlalde bulunmuşlardır: | ||
'''İlk olarak:''' Arap dilinde, “Mefal” kipi “Evla” anlamında kullanılmamıştır.<ref>İyci, c. 8, s. 361.</ref | '''İlk olarak:''' Arap dilinde, “Mefal” kipi “Evla” anlamında kullanılmamıştır.<ref>İyci, c. 8, s. 361.</ref> | ||
'''İkinci olarak:''' Eğer "Mevla" kelimesi "tasarruf hakkına sahip" anlamında olmuş olsa, bu ikisini birbirlerinin yerine koyabilmemiz gerekir. Halbuki bu hadiste “Men Kuntu Mevlahu” yerine “Men kuntu Evla bi-Tasarruf” diyemeyiz.<ref>Fahr-i Razi, et-Tefsir, c. 29, s. 459.</ref> | '''İkinci olarak:''' Eğer "Mevla" kelimesi "tasarruf hakkına sahip" anlamında olmuş olsa, bu ikisini birbirlerinin yerine koyabilmemiz gerekir. Halbuki bu hadiste “Men Kuntu Mevlahu” yerine “Men kuntu Evla bi-Tasarruf” diyemeyiz.<ref>Fahr-i Razi, et-Tefsir, c. 29, s. 459.</ref> | ||
Buna karşı Şia ulemaları bu iddialara şu şekilde cevap vermişlerdir: | Buna karşı Şia ulemaları bu iddialara şu şekilde cevap vermişlerdir: | ||
'''İlk olarak:''' Ehli sünnet ulemalarının kendisi "Mevla" kelimesinin "tasarruf hakkına sahip (evla) ve ihtiyar sahibi" anlamında da kullanıldığını açıkça beyan etmişlerdir.<ref>Taftazani, c. 5, s. 273.</ref> Ayrıca Gıyas Bergus et-Tağallubi Ehtel (90 h.k.),<ref>Şerif Murtaza, c. 2, s. 270.</ref> Ebu eş-Şa’sa b. Rubah es-Saadi Uccac (90 h.k.),<ref>Şerif Murtaza, c. 2, s. 270.</ref> Ebu Zekeriya Yahya b. Ziyad Ferra (207 h.k.),<ref>Fahr-i Razi, et-Tefsiru’l Kebir, c. 29, s. 227</ref> Ebu Ubeyde (209 h.k.), Eğfeş (215 h.k.) ve Züccac (311 h.k.)<ref>Fahr-i Razi, et-Tefsir, c. 29, s. 227.</ref> gibi edebiyatçı ve dil bilimcileri bu konuyu kabul ederek, açıklamada bulunmuşlardır. | '''İlk olarak:''' Ehli sünnet ulemalarının kendisi "Mevla" kelimesinin "tasarruf hakkına sahip (evla) ve ihtiyar sahibi" anlamında da kullanıldığını açıkça beyan etmişlerdir.<ref>Taftazani, c. 5, s. 273.</ref> Ayrıca Gıyas Bergus et-Tağallubi Ehtel (90 h.k.),<ref>Şerif Murtaza, c. 2, s. 270.</ref> Ebu eş-Şa’sa b. Rubah es-Saadi Uccac (90 h.k.),<ref>Şerif Murtaza, c. 2, s. 270.</ref> Ebu Zekeriya Yahya b. Ziyad Ferra (207 h.k.),<ref>Fahr-i Razi, et-Tefsiru’l Kebir, c. 29, s. 227</ref> Ebu Ubeyde (209 h.k.), Eğfeş (215 h.k.) ve Züccac (311 h.k.)<ref>Fahr-i Razi, et-Tefsir, c. 29, s. 227.</ref> gibi edebiyatçı ve dil bilimcileri bu konuyu kabul ederek, açıklamada bulunmuşlardır. | ||
'''İkinci olarak:''' İkinci tenkit de doğru değildir. Zira bir sözcüğün diğerinin yerinde kullanılmaması aynı anlama ve eş anlamlı sözcükler olmadığı anlamına gelmemektedir. Örneğin Ehli sünnetin inancına göre "Mevla" anlamına gelen kelimelerden biri olan "Nasır" kelimesinin de "mevla" kelimesinin yerinde kullanılabilmesi gerekmektedir. Ancak "mevla" kelimesi de "nasır" kelimesinin yerinde kullanılamamaktadır. Dolayısıyla "mevla", "nasır" anlamına da gelmemektedir. | '''İkinci olarak:''' İkinci tenkit de doğru değildir. Zira bir sözcüğün diğerinin yerinde kullanılmaması aynı anlama ve eş anlamlı sözcükler olmadığı anlamına gelmemektedir. Örneğin Ehli sünnetin inancına göre "Mevla" anlamına gelen kelimelerden biri olan "Nasır" kelimesinin de "mevla" kelimesinin yerinde kullanılabilmesi gerekmektedir. Ancak "mevla" kelimesi de "nasır" kelimesinin yerinde kullanılamamaktadır. Dolayısıyla "mevla", "nasır" anlamına da gelmemektedir. | ||
'''Üçüncü olarak:''' Eş anlamlı iki kelimenin birbirinin yerinde kullanılması bir engel olmadığında geçerlidir. Çünkü burada engel söz konusu olduğu için, birbirinin yerinde kullanılamamaktadır. Zira “Evla” kelimesi yalnızca “min” harfiyle tamlanabilmektedir. Ancak "Mevla" kelimesi böyle değildir. Dolayısıyla bu iki kelimenin bir cümlede birbirinin yerinde kullanılması söz konusu değildir.<ref>Emini, c. 1, s. 624.</ref> | '''Üçüncü olarak:''' Eş anlamlı iki kelimenin birbirinin yerinde kullanılması bir engel olmadığında geçerlidir. Çünkü burada engel söz konusu olduğu için, birbirinin yerinde kullanılamamaktadır. Zira “Evla” kelimesi yalnızca “min” harfiyle tamlanabilmektedir. Ancak "Mevla" kelimesi böyle değildir. Dolayısıyla bu iki kelimenin bir cümlede birbirinin yerinde kullanılması söz konusu değildir.<ref>Emini, c. 1, s. 624.</ref> | ||
== Şia’nın Görüşü == | == Şia’nın Görüşü == | ||
Şialara göre bu hadisteki "Mevla" kelimesi tasarruf hakkına sahip ve tasarrufta öncelikli anlamına gelmektedir. [[Hz. Resul-ü Ekrem]]’in (s.a.a) kendisi [[Müslüman]]ların işlerinde tasarruf hakkına sahip olduğu ve öncelikli olduğu gibi, [[Hz. İmam Ali]] de (a.s) bu önceliğe sahiptir. Konunun sıhhati için ilk olarak iki noktanın ispat edilmesi gerekmektedir: | Şialara göre bu hadisteki "Mevla" kelimesi tasarruf hakkına sahip ve tasarrufta öncelikli anlamına gelmektedir. [[Hz. Resul-ü Ekrem]]’in (s.a.a) kendisi [[Müslüman]]ların işlerinde tasarruf hakkına sahip olduğu ve öncelikli olduğu gibi, [[Hz. İmam Ali]] de (a.s) bu önceliğe sahiptir. Konunun sıhhati için ilk olarak iki noktanın ispat edilmesi gerekmektedir: | ||
a) "Mevla" kelimesinin “tasarrufta öncelikli” anlamına gelmesi gerekmekte; | a) "Mevla" kelimesinin “tasarrufta öncelikli” anlamına gelmesi gerekmekte; | ||
b) Tasarrufta öncelikli olmak, [[imamet]] ve hilafet arasında irtibat ve gereksinimi de gerekli kılmaktadır.<ref>Fahr-i Razi, el-Erbain fi Usulu’d-Din, c. 2, s. 283.</ref | b) Tasarrufta öncelikli olmak, [[imamet]] ve hilafet arasında irtibat ve gereksinimi de gerekli kılmaktadır.<ref>Fahr-i Razi, el-Erbain fi Usulu’d-Din, c. 2, s. 283.</ref> | ||
c) Bu kişilere göre, hadisin içindeki ve hadisle ilgili karineler, “Mevla” kelimesinin bu hadiste yalnızca "tasarruf hakkına sahip" anlamında olduğudur. Hadisteki "evla" ve "öncelikliğin ispatı" ile imamet olayı da sabit olacaktır. Zira Araplar "evla" kelimesini insanların sorumluluklarını üstlenen ve onlara emir vermenin geçerliliğini kabul ettikleri kişilere "Mevla" kelimesini kullanmaktadırlar.<ref>Şerif Murtaza, eş-Şafi, c. 2, s. 277.</ref> Eğer tasarrufta "evla olmak" sabit olursa, onun (Mevla’nın) evla olması Müslümanların yaşamının tüm kısımlarında da sabit olacaktır. Hz. Peygamberin (s.a.a) burada buyurduğu gibi: | c) Bu kişilere göre, hadisin içindeki ve hadisle ilgili karineler, “Mevla” kelimesinin bu hadiste yalnızca "tasarruf hakkına sahip" anlamında olduğudur. Hadisteki "evla" ve "öncelikliğin ispatı" ile imamet olayı da sabit olacaktır. Zira Araplar "evla" kelimesini insanların sorumluluklarını üstlenen ve onlara emir vermenin geçerliliğini kabul ettikleri kişilere "Mevla" kelimesini kullanmaktadırlar.<ref>Şerif Murtaza, eş-Şafi, c. 2, s. 277.</ref> Eğer tasarrufta "evla olmak" sabit olursa, onun (Mevla’nın) evla olması Müslümanların yaşamının tüm kısımlarında da sabit olacaktır. Hz. Peygamberin (s.a.a) burada buyurduğu gibi: | ||
“Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır."<ref>Kur’an-ı Kerim, Ahzab Suresi, 6. ayet. </ref>…”(33-6) | “Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır."<ref>Kur’an-ı Kerim, Ahzab Suresi, 6. ayet. </ref>…”(33-6) | ||
Bu konunun ispatı için Şialar hadisin anlamının tahlil ve analizini yapmışlardır. Bu hadiste birkaç kere geçen "Mevla" kelimesi Allah’ın adlarından biri olan "Veli" kelimesinden türemiştir.<ref>İbn-i Manzur, c. 15, s. 407, "veli" maddesi. </ref>-<ref>Ezheri, c. 15, s. 324 – 327.</ref> Bu kelime birkaç anlamda kullanılmıştır. "Veli" kelimesi "fail" anlamında ve “Feil” vezninde kullanılmıştır<ref>Fuyumi, c. 1 – 2, s. 672.</ref> ve vali, hâkim, yönetici, idare eden, işlerde tasarruf eden ve veliyyi nimet anlamlarına gelmektedir.<ref>İbn-i Faris, c. 6, s. 141.</ref> Bu kelime ayrıca, "evla", "daha layık", "yakın", "aralıksız", "fasılasız"<ref>Tureyhi, c. 1, s. 462.</ref>-<ref>Bestani, s. 985.</ref>-<ref>Firuz Abadi, s. 1209.</ref> ve "dosta tabi olmak" anlamlarında da kullanılmıştır.<ref>İbn-i Manzur, c. 15, s. 411.</ref>-<ref>Ezheri, c. 15, s. 322.</ref>-<ref>Tureyhi, c. 1, s. 464 – 465.</ref> | Bu konunun ispatı için Şialar hadisin anlamının tahlil ve analizini yapmışlardır. Bu hadiste birkaç kere geçen "Mevla" kelimesi Allah’ın adlarından biri olan "Veli" kelimesinden türemiştir.<ref>İbn-i Manzur, c. 15, s. 407, "veli" maddesi. </ref>-<ref>Ezheri, c. 15, s. 324 – 327.</ref> Bu kelime birkaç anlamda kullanılmıştır. "Veli" kelimesi "fail" anlamında ve “Feil” vezninde kullanılmıştır<ref>Fuyumi, c. 1 – 2, s. 672.</ref> ve vali, hâkim, yönetici, idare eden, işlerde tasarruf eden ve veliyyi nimet anlamlarına gelmektedir.<ref>İbn-i Faris, c. 6, s. 141.</ref> Bu kelime ayrıca, "evla", "daha layık", "yakın", "aralıksız", "fasılasız"<ref>Tureyhi, c. 1, s. 462.</ref>-<ref>Bestani, s. 985.</ref>-<ref>Firuz Abadi, s. 1209.</ref> ve "dosta tabi olmak" anlamlarında da kullanılmıştır.<ref>İbn-i Manzur, c. 15, s. 411.</ref>-<ref>Ezheri, c. 15, s. 322.</ref>-<ref>Tureyhi, c. 1, s. 464 – 465.</ref> | ||
859. satır: | 859. satır: | ||
== Tebliğ Ayetinin Nüzulü == | == Tebliğ Ayetinin Nüzulü == | ||
[[Maide Suresi]]nin 67. ayeti, bazı rivayetlere<ref>Kummi, c. 1, s. 171.</ref>-<ref>Tabersi, Cevamiu’l Camii, c. 1, s. 343.</ref> ve bazı müfessirlere göre<ref>Suyuti, c. 2, s. 298.</ref>-<ref>Ayyaşi, c. 1, s. 332.</ref> Veda Haccı’nda Mekke ve Medine yolunda nazil olmuş ve Peygamber Efendimizin (s.a.a) omuzlarına 23 yıllık misyonuna denk gelen önemli bir tebliğ görevi yüklemiştir. Eğer Peygamber Efendimiz (s.a.a) bu görevi yerine getirmemiş olsaydı, misyonunu yerine getirmemiş sayılacaktı. Elbette bu görevin bazı tehlikeleri bulunmaktaydı. Ancak, Allah-u Teâlâ onu koruyacağını açıklamıştır. Bu ayet-i kerimede yer alan vurgu ve tekitler, Peygamber Efendimizin (s.a.a) Hz. Ali’nin (a.s) velayetini ilan edeceğini ortaya koymaktadır.<ref>Ayyaşi, c. 1, s. 331.</ref>-<ref>Tabersi, Mecmeu’l Beyan, c. 1, s. 334.</ref> İbn-i Abbas, Beraa b. Azib ve Muhammed b. Ali bu görüştedir.<ref>Fahr-i Razi, c. 12, s. 401.</ref | [[Maide Suresi]]nin 67. ayeti, bazı rivayetlere<ref>Kummi, c. 1, s. 171.</ref>-<ref>Tabersi, Cevamiu’l Camii, c. 1, s. 343.</ref> ve bazı müfessirlere göre<ref>Suyuti, c. 2, s. 298.</ref>-<ref>Ayyaşi, c. 1, s. 332.</ref> Veda Haccı’nda Mekke ve Medine yolunda nazil olmuş ve Peygamber Efendimizin (s.a.a) omuzlarına 23 yıllık misyonuna denk gelen önemli bir tebliğ görevi yüklemiştir. Eğer Peygamber Efendimiz (s.a.a) bu görevi yerine getirmemiş olsaydı, misyonunu yerine getirmemiş sayılacaktı. Elbette bu görevin bazı tehlikeleri bulunmaktaydı. Ancak, Allah-u Teâlâ onu koruyacağını açıklamıştır. Bu ayet-i kerimede yer alan vurgu ve tekitler, Peygamber Efendimizin (s.a.a) Hz. Ali’nin (a.s) velayetini ilan edeceğini ortaya koymaktadır.<ref>Ayyaşi, c. 1, s. 331.</ref>-<ref>Tabersi, Mecmeu’l Beyan, c. 1, s. 334.</ref> İbn-i Abbas, Beraa b. Azib ve Muhammed b. Ali bu görüştedir.<ref>Fahr-i Razi, c. 12, s. 401.</ref> | ||
Her ne kadar bazılarına göre bu görev, [[kısas]], [[recm]], üvey oğlu [[Zeyd b. Harise|Zeyd]]’in eşi ile [[evlilik]] hükmü, [[cihad]]ın farz oluşu veya Yahudi ve [[Kureyş]]’in yanlışlıklarının açıklanması veya müşriklerin putlarının çirkinliklerini anlatmak da olsa<ref>Fahr-i Razi, c. 12, s. 400 – 402.</ref> anlatılanların ışığında bu görüşün yanlışlığı, malum ve aşikâr olmaktadır. | Her ne kadar bazılarına göre bu görev, [[kısas]], [[recm]], üvey oğlu [[Zeyd b. Harise|Zeyd]]’in eşi ile [[evlilik]] hükmü, [[cihad]]ın farz oluşu veya Yahudi ve [[Kureyş]]’in yanlışlıklarının açıklanması veya müşriklerin putlarının çirkinliklerini anlatmak da olsa<ref>Fahr-i Razi, c. 12, s. 400 – 402.</ref> anlatılanların ışığında bu görüşün yanlışlığı, malum ve aşikâr olmaktadır. | ||
== İkmal Ayetinin Nüzulü == | == İkmal Ayetinin Nüzulü == | ||
[[Hz. Resul-ü Kibriya]]’nın (s.a.a) hutbesi bittikten sonra, [[Maide suresinin 3. ayeti]] nazil oldu.<ref>Bahrani, c. 2, s. 227.</ref> Bu konu, bugünün önemini ortaya koymaktadır. Bu ayet, [[kafir]]lerin [[İslam]] dininden ümitlerini kesmeleri, din marifetlerinin ikmal olması, İslam dininin insanların nihai dini olduğu ve Allah’ın nimetini tamamlayarak, razı olduğunu ifade etmektedir.<ref>Tabatabai, c. 5, s. 181.</ref>-<ref>Mekarim Şirazi, c. 4, s. 285.</ref | [[Hz. Resul-ü Kibriya]]’nın (s.a.a) hutbesi bittikten sonra, [[Maide suresinin 3. ayeti]] nazil oldu.<ref>Bahrani, c. 2, s. 227.</ref> Bu konu, bugünün önemini ortaya koymaktadır. Bu ayet, [[kafir]]lerin [[İslam]] dininden ümitlerini kesmeleri, din marifetlerinin ikmal olması, İslam dininin insanların nihai dini olduğu ve Allah’ın nimetini tamamlayarak, razı olduğunu ifade etmektedir.<ref>Tabatabai, c. 5, s. 181.</ref>-<ref>Mekarim Şirazi, c. 4, s. 285.</ref> | ||
Bazılarının ifadesine göre, [[İslam]]’daki son farizayı açıklamış ve bundan sonra artık [[farz]] bir hüküm açıklanmamıştır.<ref>Ayyaşi, c. 1, s. 293.</ref>-<ref>Kummi, c. 1, s. 162.</ref>-<ref>Fahr-i Razi, c. 11, s. 288.</ref> Hz. Resulullah (s.a.a) da bu ayet nazil olduktan sonra, din kamil ve ikmal bulduğu için, Allah’a şükretmiştir.<ref>Suyuti, c. 2, s. 259.</ref> O güne kadar kafirleri ümitsizliğe itecek ve dini ikmal edecek [[Hz. Ali]]’nin (a.s) velayetini ilan dışında bir hüküm kalmamıştı. Yalnızca Hz. Ali’nin (a.s) velayetinin ilanı, bu özelliklere sahiptir (kafirlerin ümitsizliğe itilmesi ve dinin ikmal olması).<ref>Tabatabai, c. 5, s. 168 – 175.</ref> Aynı şekilde bu konu hakkında birkaç rivayet nakledilmiştir.<ref>Ayyaşi, c. 1, s. 293.</ref | Bazılarının ifadesine göre, [[İslam]]’daki son farizayı açıklamış ve bundan sonra artık [[farz]] bir hüküm açıklanmamıştır.<ref>Ayyaşi, c. 1, s. 293.</ref>-<ref>Kummi, c. 1, s. 162.</ref>-<ref>Fahr-i Razi, c. 11, s. 288.</ref> Hz. Resulullah (s.a.a) da bu ayet nazil olduktan sonra, din kamil ve ikmal bulduğu için, Allah’a şükretmiştir.<ref>Suyuti, c. 2, s. 259.</ref> O güne kadar kafirleri ümitsizliğe itecek ve dini ikmal edecek [[Hz. Ali]]’nin (a.s) velayetini ilan dışında bir hüküm kalmamıştı. Yalnızca Hz. Ali’nin (a.s) velayetinin ilanı, bu özelliklere sahiptir (kafirlerin ümitsizliğe itilmesi ve dinin ikmal olması).<ref>Tabatabai, c. 5, s. 168 – 175.</ref> Aynı şekilde bu konu hakkında birkaç rivayet nakledilmiştir.<ref>Ayyaşi, c. 1, s. 293.</ref> | ||
Bu görüşün mukabilinde bazıları, dinin kamil olması, şeriat ve dinin tamamlanması, gelecektekilerin ihtiyaç duyacakları hükümlerin beyan edilmesiyle ve yeni bir dinin gelmesine ihtiyaç kalmadığından ötürü olduğunu ileri sürmüşlerdir.<ref>Taberi, Camiu’l Beyan, c. 5, s. 51.</ref | Bu görüşün mukabilinde bazıları, dinin kamil olması, şeriat ve dinin tamamlanması, gelecektekilerin ihtiyaç duyacakları hükümlerin beyan edilmesiyle ve yeni bir dinin gelmesine ihtiyaç kalmadığından ötürü olduğunu ileri sürmüşlerdir.<ref>Taberi, Camiu’l Beyan, c. 5, s. 51.</ref> | ||
Oysa bu görüş doğru değildir. Hükümlerin kamil olmasının [[kafir]]lerin [[Müslüman]]ların tekrar küfre döneceklerinden ümitsizliğe düşmeleriyle bir ilgisi yoktur. Çünkü onların bir çoğu [[Peygamber]]in (s.a.a) vefatından sonra, zamanla dinin de unutulmaya yüz tutacağını düşünmekte, ancak Peygamberin (s.a.a) yerine birini halife tayin etmesiyle hayal kırıklığına uğramış ve ümitsizliğe düşmüşlerdir.<ref>Tabatabai, c. 5, s. 284.</ref> Buna ek olarak, [[İslam]]’ın zahiri gücü [[hicretin onuncu yılı]]nda Gadir-i Hum Vakıa’sında değil, [[Mekke’nin fethi]] ile ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla dinin kâmil olması, İslam’ın zahiri gücünün o gün ortaya çıkmasında değil, bilakis açıklanan başka faktörlerde yatmaktadır.<ref>Tabatabai, c. 5, s. 279.</ref> | Oysa bu görüş doğru değildir. Hükümlerin kamil olmasının [[kafir]]lerin [[Müslüman]]ların tekrar küfre döneceklerinden ümitsizliğe düşmeleriyle bir ilgisi yoktur. Çünkü onların bir çoğu [[Peygamber]]in (s.a.a) vefatından sonra, zamanla dinin de unutulmaya yüz tutacağını düşünmekte, ancak Peygamberin (s.a.a) yerine birini halife tayin etmesiyle hayal kırıklığına uğramış ve ümitsizliğe düşmüşlerdir.<ref>Tabatabai, c. 5, s. 284.</ref> Buna ek olarak, [[İslam]]’ın zahiri gücü [[hicretin onuncu yılı]]nda Gadir-i Hum Vakıa’sında değil, [[Mekke’nin fethi]] ile ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla dinin kâmil olması, İslam’ın zahiri gücünün o gün ortaya çıkmasında değil, bilakis açıklanan başka faktörlerde yatmaktadır.<ref>Tabatabai, c. 5, s. 279.</ref> | ||
== Meariç Suresinin İlk Ayetleri == | == Meariç Suresinin İlk Ayetleri == | ||
Hz. Resul-ü Kibriya [[Efendimiz]] (s.a.a) [[Hz. Ali]]’nin (a.s) velayetini insanlara ilan ettikten sonra, “Numan b. Haris Fahri” diye birisi Efendimizin (s.a.a) yanına geldi ve itirazda bulunarak, şöyle dedi: “Bizlere [[tevhit]] ve [[peygamberlik|peygamberliğini]], [[cihat]], [[hac]], [[oruç]], [[namaz]] ve [[zekât]]ı emrettin. Bizler de kabul ettik. Ancak bununla kani olmadın ve bu genci atadın; onu başımıza veli karar kıldın. Acaba bu velayet ilanı, kendi tarafından mıydı, yoksa [[Allah]] tarafından mı?” [[Hz. Resul-ü Ekrem]] (s.a.a) bu işin Allah tarafından olduğunu açıkladıktan sonra, adam inkâr eder ve bir hâlette bu hükmün Allah tarafından olması durumunda gökten başına bir taşın düşmesini istedi. Bu esnada gökten bir taş başına düştü ve oracıkta can verdi. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.<ref>Tabersi, Mecmeu’l Beyan, c. 10, s. 530.</ref>-<ref>Kurtubi, c. 19, s. 278.</ref>-<ref>Sa’lebi, c. 10, s. 35.</ref> “İstekte bulunan biri, (muhakkak) gerçekleşecek olan bir azabı istedi. Kâfirler için olan bu (azabı) geri çevirecek yoktur.” {{enot|سَأَلَ سائِلٌ بِعَذابٍ واقِع}} <sub>(70-1)</sub | Hz. Resul-ü Kibriya [[Efendimiz]] (s.a.a) [[Hz. Ali]]’nin (a.s) velayetini insanlara ilan ettikten sonra, “Numan b. Haris Fahri” diye birisi Efendimizin (s.a.a) yanına geldi ve itirazda bulunarak, şöyle dedi: “Bizlere [[tevhit]] ve [[peygamberlik|peygamberliğini]], [[cihat]], [[hac]], [[oruç]], [[namaz]] ve [[zekât]]ı emrettin. Bizler de kabul ettik. Ancak bununla kani olmadın ve bu genci atadın; onu başımıza veli karar kıldın. Acaba bu velayet ilanı, kendi tarafından mıydı, yoksa [[Allah]] tarafından mı?” [[Hz. Resul-ü Ekrem]] (s.a.a) bu işin Allah tarafından olduğunu açıkladıktan sonra, adam inkâr eder ve bir hâlette bu hükmün Allah tarafından olması durumunda gökten başına bir taşın düşmesini istedi. Bu esnada gökten bir taş başına düştü ve oracıkta can verdi. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.<ref>Tabersi, Mecmeu’l Beyan, c. 10, s. 530.</ref>-<ref>Kurtubi, c. 19, s. 278.</ref>-<ref>Sa’lebi, c. 10, s. 35.</ref> “İstekte bulunan biri, (muhakkak) gerçekleşecek olan bir azabı istedi. Kâfirler için olan bu (azabı) geri çevirecek yoktur.” {{enot|سَأَلَ سائِلٌ بِعَذابٍ واقِع}} <sub>(70-1)</sub> | ||
[[Şia]]lara göre bu kişi bu hadisten, Hz. Resulullah’tan (s.a.a) sonra hilafet ilanı ve Hz. Ali’nin (a.s) ihtiyar sahibi olduğundan başka bir şey anlamamıştır. Eğer Efendimizin (s.a.a) hutbesinden Hz. Ali’nin (a.s) dostluğuna davet olduğunu anlamış olsaydı, bu kişinin Peygamber Efendimize (s.a.a) itiraz etmesinin ve sonra böyle bir azaba duçar olmasının bir anlamı olmazdı. | [[Şia]]lara göre bu kişi bu hadisten, Hz. Resulullah’tan (s.a.a) sonra hilafet ilanı ve Hz. Ali’nin (a.s) ihtiyar sahibi olduğundan başka bir şey anlamamıştır. Eğer Efendimizin (s.a.a) hutbesinden Hz. Ali’nin (a.s) dostluğuna davet olduğunu anlamış olsaydı, bu kişinin Peygamber Efendimize (s.a.a) itiraz etmesinin ve sonra böyle bir azaba duçar olmasının bir anlamı olmazdı. |