Züheyr bin Kayn Beceli

Öncelik: c, kalite: c
linksiz
resimsiz
kategorisiz
infobox'siz
navbox'siz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden
(Züheyr b. Kayn sayfasından yönlendirildi)

Züheyr bin Kayn Beceli (Arapça: زهير بن القين البجلي), Kufe’de yaşayan Beceli kabilesinin büyüklerindendir.[1] Kendisi Kufe şehri ve kavmi arasında saygın, cesur ve yiğit biri olarak sayılırdı. Katıldığı çok sayıdaki savaş ve fetihlerde büyük bir makam elde etmişti.[2] Bazı kaynaklarda babası Kayn Hz. Resul-ü Kibriya Efendimizin (s.a.a) ashaplarından biri olarak sayılmıştır.[3] Züheyr b. Kayn, Kerbela vakıasında Aşura günü şehit olan Hz. Hüseyin’in (a.s) yârenlerinden ve ileri gelenlerinden birisidir.[4]

Aşura Vakıasından Önce Züheyr

Züheyr geçmişte Osman’ın adamlarından biri olarak tanılmaktaydı. Hicretin 60. yılında eşi, kabile ve akrabalarından bazıları ile birlikte hac ibadetini yerine getirmiş ve Mekke’den Kufe’ye doğru geri dönüyordu. Yolda “Zerud” denilen bir yerde Kufe’ye doğru hareket halinde olan İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı ile karşılaştı. Deyneveri’nin naklettiğine göre bu görüşme Zerud’da gerçekleşti.[5]

İmam Hüseyin (a.s) adamlarından birisini Züheyr’e göndererek onunla görüşmek istediğini söyledi. Züheyr ilk önce görüşmeye yanaşmadı, ancak eşi –Amr kızı[6] Deylem veya Delhem’in- öğüt ve isteği üzerine İmam Hüseyin’in (a.s) yanına giderek görüştü. Bu görüşme Züheyr’in yaşam çizgisini değiştirmiştir. Züheyr, görüşme sonrası neşeli ve sevinçli bir şekilde geri döndü ve çadırların kaldırılmasını ve İmam Hüseyin’in çadırlarının yanına taşınmasını emretti.[7] Züheyr eşiyle de vedalaştı, bir nakle göre eşiyle boşanmış ve şöyle demiştir: “Ben İmam Hüseyin’in (a.s) yanında şehit olmaya gidiyorum. Sen, kardeşinle birlikte ailenin yanına dön, zira benden sana iyilikten başka bir şey kalmasını istemiyorum.”[8]

Züheyr bin Kayn, sonra yanındakilere şöyle dedi: “Her kim şehadeti istiyorsa, benimle birlikte gelsin, yoksa geriye dönsün, bu benim sizinle son görüşmemdir.[9]
Daha sonra onlara şöyle bir olay anlattı: “Biz Belencer'de (Kafkas'ta) savaştığımızda, Allah bize zafer nasip etti ve büyük ganimetler elde ettik. Bizimle birlikte olan Selman Farisi – bazı kaynaklarda Selman-ı Farisi yerine Salmanı Bahilî diye geçmiştir-[10] bize dedi ki: "Allah'ın nasip ettiği zaferden ve elde ettiğiniz ganimetlerden dolayı çok mu mutlu oldunuz?" "Evet", dediğimizde, Selman şöyle dedi: "Elde ettiğiniz bu ganimetlere sevinmekten ziyade, Âl-i Muhammed (s.a.a) gençlerinin efendisinin savaştığını gördüğünüzde onunla birlikte savaşmaktan ve onun yanında ölmekten duyduğunuz sevinç bu ganimetlere ulaşmaktan daha çok olmalıdır.’”[11]

Bazı kaynaklarda Züheyr bin Kayn’ın amcaoğlu Salman bin Muzarib de Züheyr’e katılarak İmam Hüseyin’in (a.s) ordusuna katıldı. Züheyr’in İmam Hüseyin’in (a.s) ordusuna katılması hakkında Beni Fezare ve Beceli kabilelerinden şöyle nakledilmiştir:

Hac amellerinden sonra Mekke'den hareket ettiğimizde Züheyr b. Kayn el-Beceli ile beraberdik ve Hüseyin (a.s) ile birlikte yolumuza devam ediyorduk. Ama en istemediğimiz şey, Hüseyin (a.s) ile birlikte aynı menzilde konaklamaktı. Bu yüzden Hüseyin (a.s) yola devam ettiğinde biz geride kalıp konaklıyorduk, Hüseyin (a.s) konakladığında ise, biz öne geçip yolumuza devam ediyorduk. Ama bir süre sonra her ikimiz de Zerud’da konaklamak zorunda kaldık. İşte o sırada Hüseyin’in (a.s) gönderdiği elçi yanımıza geldi.”[12]

Züheyr’in Zuhusem’de Yaptığı Konuşma

İmam Hüseyin (a.s) Hür’ün ordusu ile karşılaştıktan sonra “Zu-Husem” bölgesinde bir konuşma yaptı ve konuşmasında şunları söyledi: “… Hakka uyulmadığını ve batıldan da sakınılmadığını görmüyor musunuz? Mümin hakkı arzu edendir ve Allah’ın likasını (Allah’la buluşmak) istemelidir. Ölümü şehadet dışında, yaşamı ise utanç ve aşağılanmak dışında görmüyorum.”[13]

İmam Hüseyin’in (a.s) konuşmasının ardından, ayağa kalkarak imamın emirlerine uymak için hazır olduğunu belirten Züheyr şunları söyledi:

“Ey Resulullah’ın oğlu! Bizler konuşmanızdaki mesaj ve açıklamalarınızı dinledik; Ey Resulullah’ın oğlu! Allah’a andolsun ki eğer her zaman bu dünyada yaşayacağımızı ve onun tüm imkânlarından yararlanacağımızı bilseydik bile yine de senin yanında bu uğurda kılıç çekmeyi seçerdik.” İmam Hüseyin (a.s) de onun hakkında hayır duada bulunarak sevgisini gösterdi.[14]

Hür’le Savaşma Önerisi

İmam Hüseyin’in (a.s) kervanı hicretin 61. yılında Muharrem ayının ikisinde Perşembe günü Neyveva topraklarına ulaştı. Bu sırada Ubeydullah bin Ziyad’ın kuryesi Hür bin Yezid Riyahi’ye bir mektup ulaştırdı. İbn-i Ziyad, Hür’e hitaben şöyle yazmıştı: “Mektubum eline ulaşır ulaşmaz ve elçim senin yanına gelir gelmez Hüseyin'i durdurup baskı altına al, onu sığınak bulamayacağı düz bir vadiye ve otsuz-susuz bir yere sevk et. Elçime de, sürekli seninle birlikte olması ve emirlerimi yerine getirdiğinin haberini bana ulaştırması için senden ayrılmama emrini verdim. Vesselâm."

Hür mektubu okuduğunda, İmam Hüseyin'in (a.s) ashabına dönerek şöyle dedi: “Bu, Ubeydullah b. Ziyad'ın mektubudur.” Sonra Hür b. Yezid, İmam Hüseyin (a.s) ve ashabını susuz ve bayındır olmayan bir yerde konaklamaları için zorlamaya başladı. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: “Bize Neyneva'da ya Gaziriyye'de ya da Şufeyye'de konaklama izni ver.” Ancak Hür, “ hayır; ben bunu yapamam. Çünkü bu adam, Ubeydullah İbn-i Ziyad’ın casusu olarak gönderilmiştir”, dedi.

Bunun üzerine Züheyr b. Kayn, İmam Hüseyin'e (a.s) şöyle dedi: “Ey Allah Resulü'nün oğlu! Allah’a andolsun ki bizim için, şu anda bunlarla (Hür ve adamlarına karşı) savaşmak, bunların ardı sıra gelecek olanlarla savaşmaktan daha kolaydır. Canım üzerine yemin ederim ki, kısa bir süre sonra bizimle savaşmak için çok sayıda insan gelecek ve bizim onların karşısında direnmeye gücümüz olmayacaktır.” İmam Hüseyin (a.s), Züheyr'e şöyle buyurdu: “Ben savaşı başlatan taraf olmayacağım.”

Bunun üzerine Züheyr b. Kayn şöyle dedi: "O hâlde Fırat nehrinin kıyısında olan şu yakınlardaki bayındır yere doğru gidelim ve orada konaklayalım. Orası konaklamaya daha elverişlidir.” İmam Hüseyin (a.s) o bayındır yerin adını sordu. Züheyr dedi ki: “Akr”dır. İmam Hüseyin (a.s): “Akr”dan Allah’a sığınırım!” dedi.[15]

Tasua Gününde Züheyr

Tasua günü ikindi vakti, Ömer bin Sa'd ordusu ile birlikte savaşmak için İmam Hüseyin’in (a.s) çadırlarının olduğu yöne doğru saldırıya geçti. İmam Hüseyin (a.s) kardeşi Hz. Abbas’ı (a.s) onların yanına göndererek ne istediklerini sordu.

Hz. Abbas (a.s) Züheyr bin Kayn ve Habib bin Muzahir’in de aralarında olduğu 20 kişilik bir grupla ordunun yanına giderek amaçlarını sordu. Dediler ki: “Bize, İbn-i Ziyad’ın emri altına girmemeniz durumunda sizlerle savaşmamız emredildi.” Hz. Abbas (a.s), “O hâlde acele etmeyin ve Ebu Abdullah'ın (İmam Hüseyin’in) yanına gidip sizin söylediklerinizi ona ulaştırmama müsaade edin”, dedi. Onlar da kabul ederek İmam Hüseyin’in (a.s) cevabını beklemeye başladılar.

Habib b. Muzahir ve Zuheyr b. Kayn da fırsattan istifade ederek Ömer bin Sa'd’ın ordusuna nasihat etmeye başladılar. Habib bin Muzahir onları Hz. Peygamberin (s.a.a) Ehlibeytini ve yârenlerini öldürmekten sakındırdı.

Ömer b. Sa'd'ın ordusundan Uzra b. Kays bu sözleri duyunca, Habib'e şöyle dedi: “Elinden geldiğince sen kendini öv!" Zuheyr dedi ki: "Ey Uzra! Allah zaten onu temiz kılmış ve hidayete erdirmiştir. Allah'tan kork! Ben senin hayrını istiyorum. Allah'ını seviyorsan, sakın tertemiz insanları öldüren sapmışlara yardım edenlerden olma.”

Uzra b. Kays dedi ki: "Ey Züheyr! Sen ki bu hanedanın (Ehlibeytin) Şii’lerinden değildin ve Osman’ın taraftarı idin! Zuheyr dedi ki: “Burada bulunmam onların taraftarı (Şiileri) olduğum anlamına gelmiyor mu? Vallahi ben Hüseyin bin Ali’ye (a.s) asla mektup yazmadım; hiçbir zaman ona elçi göndermedim ve ona yardım sözü vermedim. Lakin güzergâhımızın kesişmesi, bizi bir araya getirdi. Hüseyin'i (a.s) gördüğümde, Allah Resulü'nü (s.a.a) ve onun Allah Resulü'nün (s.a.a) yanındaki makamını hatırladım ve sonra düşmanına, yani size doğru geldiğini fark ettim. O nedenle maslahatın ona yardım etme, onun hizbinde olma ve canımı onun yolunda feda etmekte olduğunu gördüm ve bu vesileyle sizin yıktığınız ve zayi ettiğiniz Allah ve Resulü'nün (s.a.a) hakkını eda etmeye koyuldum.”[16]

Aşura Gününde Züheyr

İmam Hüseyin (a.s) Aşura gecesi, bir konuşma yaptı ve biatini yârenlerinin üzerinden kaldırarak onlara gitme veya kalmakta özgür olduklarını açıkladığında, İmamın adamlarının her biri İmama olan bağlılıklarını açıkladılar. Beni Haşim gençlerinden sonra Müslim bin Avsece bir konuşma yaptı ve ardından Züheyr b. Kayn kalkarak şöyle dedi: “Allah’a andolsun ki sen ve Ehlibeytini öldürülmekten korumak için öldürülmeyi ardından tekrar dirilmeyi ve yeniden öldürülmeyi ve yeniden dirilmeyi ve bu şekilde bin kere öldürülüp dirilmeyi Allah’tan dilerim.”[17]

Aşura Günü Ordunun Sağ Kanat Komutanı

Aşura günü sabah namazının ardından, İmam Hüseyin (a.s) ordusunu düzene soktu. Züheyr bin Kayn’ı ordunun sağ kanadına, Habib bin Muzahir’i sol kanadına ve Hz. Ebu’l Fazlı’l Abbas’ı (a.s) ordunun merkezine komutan yaparak sancağı Hz. Abbas’a verdi.[18]

Ömer bin Sa'd’ın Ordusuna Öğüt

Aşura günü, iki ordu karşı karşıya gelince İmam Hüseyin (aleyhi selam) düşman ordusuna öğüt vermek için bir konuşma yaptı.

İmam Hüseyin’in (a.s) konuşmasının ardından Hz. Züheyr bin Kayn (r.a) İmam Hüseyin’den (a.s) konuşma yapmak için izin istedikten sonra Kufe ordusuna hitaben şunları söyledi:

“Ey Kûfe halkı! Sizi Allah'ın azabıyla uyarıyorum. Müslümanların görevlerinden birisi de Müslüman kardeşinin hayrını istemesi, ona nasihatte bulunmasıdır. Aramızda savaş çıkmayana kadar şu anda bile bizler bir din ve bir ümmet üzere kardeşiz. Bu yüzden nasihat hakkına sahibiz, ancak aramıza kılıç (savaş) girdiğinde, bu irtibat kopacak ve bizler bir ümmet ve sizler de ayrı bir ümmet olacaksınız."

“Biliniz ki Allah biz ve sizleri Peygamberi Muhammed'in (s.a.a) evlatları ile sınamakta ve bizlerin onlara karşı nasıl davranacağımızı görmek istemektedir. Biz, sizi onlara yardıma ve bu azgın Ubeydullah b. Ziyad'a karşı savaşmaya davet ediyoruz. Sizler, Ubeydullah bin Ziyad ve babasından hükümetleri dönemince kötülükten başka bir şey görmediniz. Onlar gözlerinizi çanağından çıkarıyorlardı;[19] ellerinizi ve ayaklarınızı kesiyorlardı; sizlere türlü işkenceler ederek bedenlerinizi parçalıyorlardı[20] ve sizi hurma ağacına asıyorlardı; Hücr b. Adi ve arkadaşları, Hâni b. Urve ve benzerleri gibi büyüklerinizi ve Kur’an karilerinizi (hafızlarınızı) darağacına asıyorlardı.”

Bu sırada düşman ordusunda bulunanlar Züheyr’e küfrederek Ubeydullah b. Ziyad'ı övmeye başladılar. Daha sonra şöyle dediler: “Allah'a andolsun ki, efendin (İmam Hüseyin’i) ve onunla birlikte olanları öldürmedikçe yahut onu ve beraberindekileri Ubeydullah'a teslim etmedikçe sizden el çekmeyeceğiz.”

Züheyr dedi ki: “Ey Allah'ın kulları! Fatıma'nın (selamullahi aleyha) oğlu sevilmeye ve yardım edilmeye, Sümeyye'nin oğlundan daha lâyıktır. Yardım etmeseniz bile en azından Allah’a sığının ve ellerinizi onun kanına bulamayın. Onunla amcası oğlu -Yezid b. Muaviye'nin- arasından çıkın ve onu kendi haline bırakın. Canıma andolsun ki, sizler Hüseyin'i (a.s) öldürmeseniz bile Yezid kendisine olan itaatinize razı olacaktır.” Bu sırada Şimr b. Zi'l-Cevşen, Züheyr'e doğru bir ok fırlatarak şöyle dedi: "Sus! Allah sesini kessin, çok konuşarak bizleri yordun!"

Züheyr ona şöyle dedi: “Ey ayakta idrarını yapanın (veya tabanlarına idrar edenin) oğlu! Muhatabım sen değilsin. Çünkü sen hayvandan başka bir şey değilsin. Allah'a yemin ederim ki, Allah'ın kitabından iki ayeti bile doğru okuyabileceğini sanmıyorum. Kıyamet gününde aşağılık ve elemli bir azap ile müjdeliyorum seni!”

Şimr, “Allah, birazdan seni ve efendini (Hüseyin'i) öldürecektir." dediğinde, Zuheyr şöyle dedi: “Beni ölümle mi korkutuyorsun? Allah’a yemin ederim ki Hüseyin'in (a.s) safında ölmek, benim için sizin yanınızdaki ebedî hayattan daha sevimlidir.”

Ardından insanlara yönelerek yüksek sesle şöyle dedi: “Ey Allah'ın kulları! Bu ve benzeri aşağılık ve kötü ahlaklı adamlar sizi dininizden saptırmasın! Allah'a yemin ederim ki Muhammed'in (s.a.a) şefaati, evlatlarını ve Ehlibeyt'in kanını dökenlere, Ehlibeyt'e yardım eden ve onları savunanları öldürenlere ulaşmayacaktır.”

Bu sırada İmamın ordusundan birisi Züheyr'i çağırarak şöyle dedi: “Ebu Abdullah (a.s) diyor ki: Dön gel. Nasıl ki Firavun ailesinin mümini kendi kavmine nasihatte bulundu ve onları güzel bir şekilde davet ettiyse, sen de onlara nasihatte bulundun ve onları güzel bir şekilde davet ettin. Eğer faydası olursa bu kadarı yeterlidir.”[21]

Züheyr’in Kufelilerin Yanındaki Şöhreti

Züheyr bin Kayn, Kufeliler yanında cesur, seçkin ve meşhur biriydi. Bundan dolayı Aşura gününün ilk saatlerinde Züheyr Salim ve Yesar –Ziyad bin Ebih ve Ubeydullah bin Ziyad’ın köleleri- tarafından mücadele ve teke tek savaşa davet edildiler. Abdullah bin Umeyr Kelbi, onlarla savaşmak için meydana çıktı. Onlar Abdullah Kelbi’ye şöyle dediler: “Bizler seni tanımıyoruz, bırak da Züheyr veya Habib bin Muzahir gelsin.”[22] Züheyr meydana inip onlarla savaşmak için ayağa kalktı, ancak İmam Hüseyin (a.s) ona savaşma izni vermedi. Abdullah bin Umeyr’e onlarla savaşması için izin verdi.

Düşmanın Çadırlara Saldırmaması İçin Engel Olunması

Savaşın ilk saatlerinde Şimr bin Zi'l-Cevşen, bir grup adamıyla birlikte İmam Hüseyin’in (a.s) çadırlarının arkasından çadırlara yaklaşıyordu. İmam Hüseyin’in (a.s) çadırlarına mızrağıyla vurarak şöyle bağırdı: “Burayı içindekilerle birlikte yakmam için ateş getirin.” İmam Hüseyin (a.s) bu sahneyi görünce şöyle bağırdı: “Ey Zilcevşen’in oğlu! Evimi (çadırları) ailemle birlikte yakmak için ateş mi istiyorsun? Allah seni ateşle yaksın.” Bu esnada Züheyr on kişi ile düşmana saldırarak onları oradan uzaklaştırdılar. Bu saldırıda Züheyr, Şimr’in akrabalarından ve adamlarından biri olan Abaize Dababi’yi de öldürdü.[23]

İki Kişilik Mücadele

Habib bin Muzahir (r.a) öğleden önce şehit olduktan sonra, Züheyr bin Kayn ve Hürr bin Yezid Riyahi beraber savaş meydanına çıktılar. Her ikisi de yan yana çok çetin bir savaşa giriştiler. Öyle ki birisi saldırılara karşı koyamayacak duruma düştüğünde ve muhasara altına alındığında diğeri onun yardımına koşup onu kurtarıyordu. Bu şekilde bir süre böyle savaştılar. Nihayet düşmanın piyade grubu Hürr'e saldırdı ve onu şehit etti. Züheyr de çadırlara geri döndü.[24]

Aşura Günü Namaz Kılanlara Kalkan

Daha sonra İmam Hüseyin (a.s) öğle namazı vakti cemaatle ashabına korku namazı kıldırdı. Said b. Abdullah el-Hanefi ve İmamın yarıya yakın yâreni İmam Hüseyin'in (a.s) önünde durarak düşmanın oklarına hedef oldular. Bedenlerine sağdan ve soldan oklar yağıyordu. Bu şekilde İmam Hüseyin (a.s) ve yarenlerinin namazı bitene kadar onlara kalkan oldular.[25] sonunda Said bin Abdullah aldığı ok yaralarıyla oracıkta yere yığılarak şehit oldu.

Züheyr’in Şehadeti

Namazın ardından Züheyr b. Kayn meydana gitmek için ayağa kalktı ve İmam Hüseyin (a.s) için şu şekilde bir recez okudu:

Ayakta dur; sen hidayete erdiren ve hidayete erdirilensin.
Bugün ceddin Peygamber'le görüşeceksin
Yine Hasan ve de Murtaza Ali'yle,
Allah'ın iki kanat verdiği gençle,
Bir de Allah'ın aslanı (Hz. Hamza) yaşayan şehidi ile.

Daha sonra çok çetin bir savaş başlattı. Savaşırken de şöyle recez okuyordu:

Ben Züheyr'im ve ben Kayn'ın oğluyum,
Kılıcımla onları Hüseyin'den defederim
Hüseyin iki torundan biridir
Takva ve iyilikle süslenmiş aileden
O, Rasulullah’ın iki neslinden birisidir
Ve ben bir utanç olmadan sizlere vuruyorum

Nakledildiğine göre Hz. Züheyr bin Kayn (r.a) düşman ordularından 120 kişiyi öldürmüştür. Sonra Kuyesr b. Abdullah Şi'b'î ve Muhacir b. Evs Temimi ona saldırarak onu şehit ettiler.[26]

İmam Hüseyin’in Züheyr’e Duası

İmam Hüseyin (aleyhi selam), Züheyr’in şehadetinin ardından şöyle buyurdu: “Ey Züheyr! Allah seni rahmetinden uzak tutmasın ve Allah seni öldürenlere lanet etsin (rahmetinden uzak etsin) ve senin katillerini mesh olunmuş (hayvan şekline sokulmuş Beni İsrail) lanetliler gibi ebedi lanetine müstahak etsin.”[27]

Nahiye-i Mukaddese Ziyaretinde Züheyr

Nahiye-i Mukaddese ziyaretnamesinde Hz. Züheyr hakkında şöyle buyurulmuştur: “Kayn Beceli’nin oğluna selam olsun. İmam ona geri dönme izni verdi, ancak o şöyle dedi: ‘Allah’a andolsun ki asla Resulullah’ın oğlunu –Allah’ın selamı ona ve ailesine olsun- terk etmeyeceğim. Resulullah’ın oğlunu düşmanların elinde esir bırakıp kendimi mi kurtarayım? Allah böyle bir gün yaratmasın.”[28]

Kaynakça

  1. Tenkihu’l Makatil, c. 1, s. 452 – 453.
  2. Es-Semavi, Muhammed, Ebsaru’l Ayn fi Ensari’l Hüseyin (a.s), s. 161.
  3. Es-Semavi, Muhammed, Ebsaru’l Ayn fi Ensari’l Hüseyin (a.s), s. 161.
  4. Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 187; Tarihi Taberi, c. 4, s. 320; el-İrşat, c. 2, s. 95; el-Ahbaru’t Tival, s. 256; el-Kamil fi Tarihi, c. 4, s. 59.
  5. el-Ahbaru’t Tival, s. 246.
  6. Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 167; Tarihi Taberi, c. 4, s. 298.
  7. Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 167 – 168; Tarihi Taberi, c. 4, s. 298; Tenkihu’l Makatil, c. 1, s. 452 – 453.
  8. Tarihi Taberi, c. 4, s. 396; Şeyh Mufid, c. 2, s. 72 – 73; Fetalu Nişaburi, Muhammed bin Hasan, Ravzatu’l Vaizin, c. 2, s. 178; Hilli, İbn Nema, Mesiru’l Ahzan, s. 46 ve 47.
  9. El-Ahbaru’t Tival, s. 246 – 247.
  10. Tarihi Taberi, c. 4, s. 299.
  11. Tarihi Taberi, c. 4, s. 299; el-İrşat, c. 2, s. 73; el-Kamil fi Tarih, c. 4, s. 42; Maktelu’l Hüseyin, Harezmî, c. 1, s. 323; Mu’cem ma İste’cem, c. 1, s. 276; Şeyh Müfid, s. 73; Fetalu Nişaburi, c. 2, s. 178; İbn Esir, Ali b. Ebu’l Kerem, el-Kamil fi Tarih, Beyrut, c. 4, s. 42.
  12. Tarihi Taberi, c. 4, s. 396; el-İrşat, c. 2, s. 72 -73; Fetalu Nişaburi, c. 2, s. 178; Hilli, İbn Nema, Mesiru’l Ahzan, s. 46 ve 47.
  13. Tarihi Taberi, c. 4, s. 299.
  14. Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 171; Tarihi Taberi, c. 4, s. 305; el-Melhuf, s. 138.
  15. Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 176; İbn Esir, Ali b. Ebu’l Kerem, el-Kamil fi Tarih, Beyrut, c. 4, s. 51 – 52; El-Ahbaru’t Tival, s. 251 – 252; Tarihi Taberi, c. 4, s. 309; el-İrşat, c. 2, s. 83 -84.
  16. El-Futuh, c. 5, s. 177 – 178; Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 184; Maktelu’l Hüseyin, Harezmî, c. 1, s. 353 – 354; Tarihi Taberi, c. 4, s. 315 – 316.
  17. Tarihi Taberi, c. 4, s. 318; el-İrşad, c. 2, s. 92; el-Melhuf, s. 153.
  18. Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 187; Tarihi Taberi, c. 4, s. 320; el-İrşad, c. 2, s. 95; el-Ahbari’t Tival, s. 256; el-Kamil fi Tarih, c. 4, s. 59; Maktelu’l Hüseyin aleyhi selam, Harezmi, c. 2, s. 6 ve 7.
  19. Kızgın şişle gözleri dağlayarak gözleri kör etmek, gözleri yuvasından dışarı çıkarmak. (lügat namei dehhuda)
  20. Kulak, burun veya bedenin başka bir yerini kesmek; birisinin bir yerini kesmek.(lügat namei dehhuda)
  21. Tarihi Taberi, c. 4, s. 323 – 324; el-Kamil fi Tarih, c. 4, s. 63 – 64; Tarihi Yakubi, c. 2, s. 244 – 245; Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 188 – 189.
  22. Tarihi Taberi, c. 4, s. 327; el-İrşad, c. 2, s. 101.
  23. Tarihi Taberi, c. 4, s. 334; el-Kamil fi Tarih, c. 4, s. 69 – 70; Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 194; el-İrşad, c. 2, s. 101.
  24. Tarihi Taberi, c. 4, s. 336; el-Kamil fi Tarih, c. 4, s. 71; Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 195.
  25. Maktelu’l Hüseyin aleyhi selam, Harezmî, c. 2, s. 20; el-Melhuf, s. 165.
  26. Menakibu Al-i Ebu Talib, c. 3, s. 225; Tarihi Taberi, c. 4, s. 336; el-Kamil fi Tarih, c. 4, s. 71; Ensabu’l Eşraf, c. 3, s. 336.
  27. Maktelu’l Hüseyin aleyhi selam, Harezmî, c. 2, s. 23.
  28. El-İkbal, c. 3, s. 77 – 78.

Bibliyografi

  • el-Belazuri, Ahmed b. Yahya b. Cabir, Ensabu’l Eşraf, c. 2, tahkik: eş-Şeyh Muhammed Bakır Mahmudi, müessese el-İlmi lil-Matbuat, 1977.
  • İbn E’sem el-Kûfi, el-Futuh, c. 5, tahkik: Ali Şiri, Beyrut, Daru’l Adva, 1991.
  • Harezmî, el-Muvaffak İbn Ahmed; Maktelu’l Hüseyin (a.s), tahkik ve talik: Muhammed es-Semavi, Kum, mektebetu’l mufid.
  • Semavi, Muhammed bin Tahir Semavi, Ebsaru’l Ayn fi Ensari’l Hüseyin, tercüme: Abbas Celali, Kum, intişar zair, 1991.
  • Hilli, İbn Nema, Mesiru’l Ehzan, tercüme: Ali Keremi, Kum, Neşr Hazik, birinci baskı, ş. 1406.
  • Et-Taberi, Muhammed b. Cerir, Tarihu’l Umem ve’l Muluk (Tarihi Taberi), c. 2, Tahkik: Muhammed Ebu’l Fadıl İbrahim, Beyrut, Daru’t Turas, 1967.
  • İbn Esir, Ali b. Ebi’l Kerim, Fi’t Tarih, Beyrut, Darusadr-Beyrut, 1965.
  • Abdullah Mamakani, Tenkihu’l Makal fi ilmi’r Rical, Kum, Muhyiddin Mamakani baskısı, 1430.
  • Fitalu Nişaburi, Muhammed b. Hasan, Ruvzatu’l Vaizin, c. 1, Kum, Razi.
  • Seyyid b. Tavus, İkbalu’l A’mal, Tahran, Daru’l Kutubu’l İslamiyye, 1367.
  • Seyyid İbn Tavus, Ali b. Musa b. Cafer b. Musa, Luhuf, tercüme: Bahşaişi, Kum, Defteri Nevidi İslami, 1417.
  • Şeyh Mufid, el-İrşat fi marifeti hücecullah ale’l ibad, Kum, müessese Alulbeyt li-ihyau’t Turas, k. 1416 / m. 1995.
  • El-Yakubi, Ahmed b. Ebu Yakup, Tarihi Yakubi, c. 2, Beyrut, Daru Sadır.