Selman-ı Farisi

Öncelik: aa, kalite: c
linksiz
resimsiz
infobox'siz
wikishia sitesinden
(Salman sayfasından yönlendirildi)
Selman-ı Farisi
Tam İsmiEbu Abdullah Selman el-Farisi (Ruzbeh)
LakaplarıFarisi, Muhammedi, İbnü’l-İslam, Selman el-Hayr, Selman-ı Pak
KonumuSahabe
Doğum Tarihi-
Doğum Yeriİsfahan- İran
Ölüm Tarihih.36/656
Defnedildiği YerMedâin
Ömrü250 veya 350 yıl
Ün ve ŞöhretiHz. Muhammed'in (s.a.a) seçkin sahabesi ve Hz. Ali'nin (a.s) Şiilerinden oluşu
Katıldığı SavaşlarHendek savaşından sonraki tüm savaşlar
Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Allah, bana kendisinin de sevdiği dört kişiyi sevmem için emirde bulundu: Ali, Mikdad, Ebu Zer ve Selman.”
El-Gadir, c. 9, s. 117.

Selman-ı Farisi (Arapça: سلمان الفارسي), Hz. Resulullah’ın (s.a.a) ünlü sahabelerinden ve Hz. Ali’nin (a.s) yakın yârenlerindendir. Asıl adı “Ruzbeh b. Huşfudan b. Mürselan b. Yehbuzan” iken Müslüman olduktan sonra kendini “Selman İbn-i İslam (İslam’ın oğlu Selman)” diye tanıtmıştır. “Selmanu'l Hayr, Selman-ı Pak veya Selman-ı Hekim” diye de anılmıştır.

Hz. Selman, İran’ın İsfahan şehrine bağlı “Cey” köyünde Zerdüşt bir ailede dünyaya geldi. Babası Zerdüşt din adamı, “Cey” köyü muhtarı ve bölgenin imtiyazlı insanlarından biriydi. Ateşkedeye (ateş tapınağı) sahip olduğundan, tüm bölge insanı ateşe tapmak için onun yanına gidiyordu. Bu nedenle siyasi ve dinî bakımdan halk arasında özel bir konuma sahipti. Mecusi ateşkedesinde kutsal ateşin sönmemesini sağlamakla görevli iken yeni bir din arayışına giren Selman, ailesinin şiddetli muhalefetine rağmen Hristiyanlığı benimser. Önce Şam’a ve ardından Musul ve Nusaybin’e gider. Kendisinden Hristiyanlık hakkında bilgi aldığı bir papaz, ölüm döşeğinde iken kendisine pek yakında Arap yarımadasında son peygamberin geleceğini haber verir. Bunun üzerine Selman-ı Farisi Hicaz’a gider. Ancak Ben-i Kelb kabilesine esir düşer ve Ben-i Kurayza kabilesinden birine köle olarak satılır. Kendisini satın alan adamla birlikte Medine’ye gider. Medine’de Hz. Resul-ü Ekrem’i (s.a.a) görür ve O'na iman eder. Hz. Resulullah Efendimiz (s.a.a) onu satın alarak, azat eder ve adını “Selman” koyar.

Selman-ı Farisi, Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) zamanında onun en büyük yârenlerinden ve özel ilgi duyduğu sahabelerinden biriydi. Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a), Selman’ın Ehlibeyt'ten olduğunu buyurmuştur. Selman, Peygamber Efendimizin (s.a.a) savaşlarına katılmış ve Ahzab savaşında hendek kazılması önerisini ileri sürerek, müşriklere karşı savaşın kazanılmasını sağlamıştır. Hz. Resul-ü Kibriya'nın (s.a.a) vefatından sonra Hz. Ali’nin (a.s) en yakın adamlarından biri olmuştur. Sakife olayına karşı çıkmış, ancak Ebu Bekir ve ardından Ömer’in hilafeti ele geçirmesinden sonra onlarla (İslam’ın maslahat ve koşulları gereği) işbirliği yapmıştır. İkinci halife döneminde Medâin şehrinin valisi olmuştur. Vali olmasına rağmen geçimini sepetçilik yaparak sağlamıştır. Selman-ı Farisi, uzun bir yaşamın ardından hicretin 36. yılında Medâin’de vefat etmiştir. Kabr-i şerifleri Irak’ın Medâin şehrinde “Selman-ı Pak” denilen yerdedir.

Çocukluktan İslam’ı Kabulüne Kadar ki Dönem

Asıl adının “Ruzbeh”, babasının adının da “Huşbudan” ve bir diğer görüşe göre, “Buzihşan” olduğu zikredilmiştir.[1] Bazı rivayetlere göre Müslüman olduktan sonra Hz. Fahri Kâinat Efendimiz (s.a.a) adını “Selman” koymuştur. Künyesi Ebu Abdullah’tır. İsfahan’ın Cey köyünde dünyaya gelmiştir,[2] başka rivayetlere göre ise, Ramhürmüz’de dünyaya gelmiştir.[3]

Selman’ın babası, statüsü olan İranlı bir “Dehkan”dı. Dehkan (دهقان), Sasaniler devrinde İran’da ve Orta Asya’da yaşayan soylular sınıfına deniliyordu. Genellikle köylerin idaresinden sorumluydular.[4] Selman-ı Farisi’nin (r.a) İslam’dan önceki hayatını anlatan rivayetler daha çok efsanelerle karışıktır. Bu rivayetlerin hepsinde pekiştirilen şey, Selman’ın araştırmacı bir ruha sahip olduğudur ve bunu da onun en iyi dini bulmak için uzun yolculuklara gittiği, ortaya koymaktadır. Bu rivayetlere göre çocukken Zerdüşt dinine mensup olduğu ve Hristiyanlığa aşina olduktan sonra şehrini terk ederek, Şam’a gittiği ve orada bir papazdan ders aldığı yönündedir. Nakledilen bir rivayete göre babası Hz. Selman’a oldukça düşkün olduğundan, oğlunun Şam’a gidişi, bir tür kaçma olarak değerlendirilmektedir. Selman, Şam’da bir kilisede hademelik yaparak, takvalı Hristiyanlardan yararlanmak için Musul, Nusaybin ve Ammuriye'ye (Amorion, Türkiye'nin bir vilayeti olan Afyon’un eski bir yerleşim yeri) gider.[5]

Ammuriye’de kendisinden Hristiyanlık hakkında bilgi aldığı bir papaz, ölüm döşeğinde iken kendisine pek yakında Arap yarımadasında son peygamberin geleceğini haber verir. Bir Arap tüccarıyla tanışan Selman, kendisini çölden geçirmesi karşılığında sahip olduğu hayvanları ona verip, kervanına katılır. Ancak Ben-i Kelb kabilesinden olan kervan Vadilkura’ya ulaştığında, Selman’ı esir alır ve bir Yahudi’ye köle olarak satar. Ardından bu Yahudi onu Medine’de yaşayan Ben-i Kurayza’ya mensup bir başka Yahudi’ye (Osman b. Eşhel) satar. Selman, Medine’yi görünce Ammuriyeli rahibin tarif ettiği şehre geldiğini anlar.[6]

Kölelikten Kurtuluşu ve Müslüman Oluşu

İmam Ali'nin (a.s) Selman'a mektubu (Nehc el-Belağa'nın 68. Mektubu) Allah'a hamd ve senadan sonra.Ey Selman dünya, dokunulduğunda yumuşak görünen bir "yılan" gibidir; Ama içinde ölümcül bir zehir var, bu yüzden dünyada ilginizi çeken her şeyden (para, statü, şehvetli zevkler olsun) vazgeçin, çünkü fakat kısa bir süre yanınızda olacak. Dünya üzüntüsüne kendinizde yer vermeyin. Bırakın onu, çünkü onun ayrılığından, hal değiştirmesinden eminsiniz ve ona her zamankinden daha çok bağlandığınız o anda, ona daha çok dikkat edin, çünkü dünya dostu, gönlünü daima bir şeyle mutlu etdiği zaman, bu onu belaya ve rahatsızlığa sürükler, ne zaman ona bağlansa o durumdan ayrılıp dehşete düşer. Vesselam

—Makarem Şirazi, Peyame İmam, (İmam Emir el-Müminin'in (a.s) Mesajı), 2006, cilt 11, s. 321.

Selman Farisi, hicretin birinci yılı Cemaziyelevvel ayında Müslüman oldu. Nakledilen rivayetlere göre Selman, ders aldığı rahipten peygamberin sadaka almadığını, ancak hediye kabul ettiğini ve iki omuzu arasında peygamberlik mührü olduğunu öğrenmişti. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in (s.a.a) Medine’ye doğru yola çıktığını ve Kuba’ya geldiğini duyunca, hemen oraya gitti. Hz. Peygamber’e (s.a.a) sadaka unvanı ile biraz hurma verdi. Hz. Resulullah (s.a.a) hurmadan ashabına verdi ama kendisi yemedi. Başka bir gün tekrar Hz. Peygamber’i (s.a.a) gördü ve bu kez hediye olarak Hz. Peygamber’e (s.a.a) hurma verdi. Hz. Resulullah’ın (s.a.a) bu kez hurmayı yediğini gördü. Selman üçüncü kez Hz. Resulullah’ı (s.a.a) ashabından birinin teşyi cenazesinde gördü ve selam vererek üçüncü alameti görmek için ardı sıra yürümeye başladı. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) Selman’ın niyetini anladığından, elbisesini aşağı doğru sıyırarak iki omzu arasındaki nübüvvet mührünü gösterdi. Nübüvvet mührünü gören Selman-ı Farisi kendisini Peygamber Efendimizin eteğine atarak, her yerinden öpmeye başladı ve orada Müslüman oldu.[7]
Selman-ı Farisi, hicretin birinci yılında sahibinden satın alınarak, azat edildi.[8] Özgürlüğü için Hz. Peygamber Efendimiz (ve sahabe) Selman’ın sahibine 300 veya 400 dikili hurma ağacı ve 40 altın verdi.[9] Selman-ı Farisi’nin kendisinin de vurguladığı üzere Selman, Hz. Resulullah (s.a.a) tarafından satın alınarak, ismi “Selman” koyulmuştur.[10]

Kardeşlik Ahdi

Bazıları Selman ile Ebu Derda arasında kardeşlik ahdi kıyıldığını, bazıları Huzeyfe b. Yeman ile ve bazıları da Mikdad ile kıyıldığını ileri sürmüşlerdir.[11] Ancak Şia rivayetlerinde Selman ile Ebu Zer arasında kardeşlik ahdi kıyıldığı belirtilmiştir.[12] Bazı rivayetlerde Ebu Zer’in, Selman’ı takip etme şartı olduğu söz konusu edilmiştir.[13]

Önemli Gelişmeler

Hendeklerin Kazılması ve İran’ın Fethinde Müslümanlara Kılavuzluk

Selman-ı Farisi (r.a), Sadr-ı İslam’da Hendek savaşından sonraki tüm savaşlara katılmıştır.[14] Medine şehrinin çevresine hendeklerin kazılması fikri de ondan çıkmıştır.[15] Bu savaşta Hz. Fahri Kâinat Efendimizin (s.a.a) emri ile her on kişi kırk zira kadarlık hendek kazmakla görevlendirilmiştir. Selman’ın fiziksel gücünden dolayı, Muhacirler ve Ensar arasında anlaşmazlık yaşanmış ve her bir grup Selman’ı kendisinden saymıştır. Muhacirler, Selman’ı başka bir yerden (İran’dan) hicret ettiği için kendilerinden saymış ve Ensar da Hz. Resulullah (s.a.a) Medine’ye hicret ettiğinde orada ikamet ettiğinden Ensar'dan sayıldığını ileri sürmüştür.[16] Yine bazı kaynakların rivayet ettiğine göre, Selman “Taif savaşında mancınıktan yararlanılması” önerisinde bulunmuş ve Hz. Resulullah (s.a.a) da mancınıktan yararlanılması için emir vermiştir.

Ömer, İran’ın fethinde Selman ve Huzeyfe’yi İslam ordusunun öncü ve danışmanı olarak görevlendirmiştir.[17] Selman, Medâin’in fethinde İslam ordusu adına İranlı ileri gelen komutanlarla müzakere görevini üstlenmiştir.

Sakife'ye Muhalefet Etmesi

Sakife hadisesinde Salman Farsi söylemiştir: Eğer Ali'ye bey'at ederlerdise, gökten ve yerden bereketler üzerlerine gelirdi.

—Balazri, Ensab el-Eşref, cilt 1, s. 591

Selman, Sakife vakıasına karşı çıkmıştır. Mikdad, Selman, Ebu Zer, Ubade b. Samit, Ebü’l-Heysem Malik b. et-Teyyihan, Huzeyfe ve Ammar, Sakife vakıasından haberdar olunca, geceleyin bir araya geldiler. Amaçları hilafet konusunun muhacirler tarafından şûrada tekrar ele alınmasıydı.[18] Selman ve Übey b. Ka'b, Sakife’de yaşananlara dair çeşitli delil ve kanıtlar ileri sürerek, itirazlarını bildirmişlerdir.[19] Selman’ın bazı sahabelere serzenişte bulunarak, “yaptınız ve yapmadınız” dediği çok meşhurdur.[20] Bu cümlenin anlamı şudur: Halifeyi seçtiniz ama Hz. Peygamber’in (s.a.a) emrini yerine getirmediniz. Selman o gün şöyle demekteydi: “Yaşlı bir adamı seçtiniz ve Peygamber ailesini terk ettiniz. Hilafeti Peygamber ailesine bıraksaydınız, hatta iki kişi bile anlaşmazlığa düşmezdi. Bu ağacın meyvesinden fazlasıyla ve çok güzel yararlanırdınız.”[21]

Medâin Valiliği

Hz. Selman-ı Farisi (r.a), Ömer b. Hattab’ın halifeliği döneminde Medâin valiliğine getirilmiştir. Selman, bu görev için önce Müminlerin Emiri Hz. Ali’den (a.s) izin almış ve sonra kabul etmiştir. Bu görevi ölünceye kadar sürdürmüştür.[22] Selman, Medâin valiliği görevi için beytülmaldan beş bin dirhem aylık almakta, ancak hepsini sadaka olarak vermekteydi. [23] Geçimini ise, sepet yapıp satarak temin ederdi.

Eşi, Çocukları ve Torunları

Bazı tarihî kaynaklar Selman-ı Farisi’nin iki başarısız evlenme girişiminden bahsetmektedir. İlki Ömer’in kızını (Hafsa’nın kız kardeşini) istediğinde Ömer bu evliliğe karşı çıkmış, ancak Hz. Resulullah’ın (s.a.a) Selman’ın derece ve makamı hakkındaki sözlerinden sonra evliliğe razı olmuştur; ama bu kez de Selman evlilikten vazgeçmiştir. İkinci evlilik girişimi ise, şöyle gerçekleşir: Selman bir kızı istemesi için Ebü'd-Derda'yı gönderir. Kızın ailesi bu evliliğe karşı çıkar, ancak Ebü'd-Derda ile evlenmesine onay verirler. Ebü'd-Derda da o kızla evlenmeye razı olur ve o kızla evlenir.

Selman’ın eşi Ben-i Kinde kabilesinden Bukayre adında bir kadındı. Selman’ın “Abdullah” ve “Muhammed” adlı iki oğlu vardı. Abdullah, babası Selman’dan Hz. Fatıma (s.a) hakkında cennetle ilgili hadisi nakletmiştir. Selman’ın İsfahan’da bir ve Mısır’da iki kızı vardı.

Muhaddisi Nuri’nin açıklamalarından anlaşıldığı kadarıyla Selman’ın torunları beş yüz yıl kadar Rey şehrinde yaşamışlardır. Bedrettin Hasan b. Ali b. Selman, dokuz vasıta ile soyu Hz. Selman’a ulaşan muhaddislerdendir. Ziyaeddin Farsi (ö. 622) Hucend’in önde gelen âlim ve şairlerinden; aynı zamanda Buhara'nın şer'i işlerine bakan ileri gelen kişilerden biridir. “Mahsul” kitabına şerh yazan kişi de Selman’nın torunlarındandır. Muhaddisi Nuri, “Tacü'ş-Şuara” adıyla ünlenen Şemsüddin Suzeni'yi (ö. 569/1173) Selman’ın torunlarından saymaktadır. Bir süre Selman-ı Pak’da yaşayan Abdülfettah, Selman’ın azat olmasını sağlayan Hz. Resulullah’ın (s.a.a) “Eşhel Yahudi Kureyzi”ye yazdığı mektubu rivayet eden Ebu Kesir b. Abdurrahman, beşinci yüzyıl ariflerinden olan ve “Ebu İshak Kazeruni” diye maruf olan İbrahim b. Şehriyar (ö.688/1289) ve vaiz olan Hasan b. Hasan’ın soyu, Hz. Selman’ın oğlu Muhammed b. Selman’a ulaşmaktadır.[24]

Hz. Peygamber (s.a.a) ve İmamların (a.s) Sözlerinde Selman

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in Selman'ın faziletlerini anlatan Muhammed Müşrefavi'nin el yazısıyla yazdığı bir hadis (Çeviri: Selman kurumayan bir deniz, tükenmeyen bir hazinedir).

Hz. Resulullah Efendimizin (s.a.a) Selman-ı Farisi hakkında buyurduğu en meşhur hadis: “Selman, biz Ehlibeyttendirhadis-i şerifidir. Nakledilen rivayetlere göre, Selman bir gün mescide gelmiş ve oradakiler ona saygıdan dolayı, onu mescitte başköşeye oturtmuşlardır. Ancak bazıları, onun Acem (Arapların, Arap olmayanlara ve özellikle İranlılara verdikleri isim) olduğundan dolayı, oradakilere itiraz etmişlerdir. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) bu sahneyi görünce, minbere çıkmış ve insanların renk, ırk ve etnik kökeninden dolayı üstün olmadığına dair bir hutbe okuyarak, şöyle buyurmuştur: “Selman, biz Ehlibeyt'tendir.”

Hz. Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) bu hadisi, başka bir rivayette de geçmiştir. Bu rivayete göre de Ahzab savaşında hendek kazımı sırasında Selman büyük bir performans sergilemiş; Muhacir ve Ensar Selman’ı kendisinden saymıştır. Bunun üzerine Hz. Peygamber-i Ekrem Efendimiz (s.a.a) Selman’ı Ehlibeyt'ten saymıştır.[25]

Selman’ın fazileti hakkında Hz. Resulullah’tan (s.a.a) başka rivayetler de nakledilmiştir.[26] Örneğin cennetin Hz. Ali (a.s), Ammar ve Selman’ı arzuladığı hadisi veya Allah’ın, Hz. Resulullah’a (s.a.a) Hz. Ali (a.s), Selman, Mikdad ve Ebu Zer’i sevmesi için emirde bulunduğu hadisler.[27]
Şii rivayetlerde de Ehlibeyt İmamlarının (a.s) Hz. Selman’ı övdüğüne dair hadisler bulunmaktadır. Selman, İmamların (a.s) rivayetlerinde daha çok ilk Şiilerden ve dinde sabit kalanlardan olarak tanıtılmıştır. Örneğin Müminlerin Emiri Hz. Ali’den (a.s) nakledilen bir hadiste Selman, Ebu Zer, Ammar ve Mikdad’ın varlığından dolayı, Allah insanlara rızık vermektedir.[28] Yine Hz. Ali (a.s), Selman’ı “İlk ve son ilimleri bilen” olarak tanıtmıştır.[29] Hz. İmam Muhammed Bakır ve İmam Cafer Sadık’tan (a.s) nakledilen bir rivayette bir gün İmam’ın (a.s) huzurunda Selman-ı Farisi’nin adı geçer. İmam (a.s) “Selman-ı Farisi demeyin; ona Selman-ı Muhammedi deyin; çünkü o, biz Ehlibeyt ailesindendir” buyurmuştur.[30]

Vefatı

Selman-ı Farisi, hicretin 36. yılında vefat etmiştir. Bazı rivayetlerde Osman’ın hilafeti döneminde ve bazı rivayetlerde Osman’ın hilafetinden birkaç ay sonra olduğu belirtilmiştir.[31]

Nakledilen rivayetlere göre Selman-ı Farisi, uzun bir ömür sürmüştür. Bazıları ömrünün 350 yıl kadar olduğunu dahi ileri sürmüştür.[32] Yine bazı tarihi rivayetlerde Selman’ın vefatından sonra İmam Ali’nin (a.s) Medine’den Medâin’e geldiği ve ona gusül verdiği, kefenlediği, namazını kıldığı ve defnettiği belirtilmiştir.[33]

Selman, kefeninin üzerine şu şiiri yazmıştı[34]:

Kalbi selim ve iyiliklerden azıksız olarak Kerim’in (Allah’ın) huzuruna geldim

Vefat eden Kerim’e doğru ölmüşse, azıkla gelinmesi tüm şeylerden daha çirkindir

Bibliyografya

  1. Câfer Murtazâ Âmülî, “Selman-ı Farisi”.
  2. Muhammed Cevâd Âlü'l-Fakıh, “Selman-ı Farisi Arz ve Tahlil”.
  3. Mirza Hüseyin en-Nûrî et-Tabersî, “Nefsü'r-Rahmân fî Fedâili Selman”.
  4. Abbas Meliki, “Selman-ı Farisi”.
  5. Sâdıkî Erdestanî, Selman-ı Farisi Ostandar-ı Medâin.
  6. Hasan Bakizade (Sâdıkî)’nin yazdığı “Emîr-i Medâin; Zindegi Name-i Selman-ı Farisi”.


Kaynakça

  1. Tarih-i Taberi, c. 3, s. 171.
  2. et-Tabakatü'l-kübrâ, c. 4, s. 56; Ensabü'l-Eşraf, c. 1, s. 485.
  3. Tarih-i Taberi, c. 3, s. 171; Tabakatü'l-Kübra, c. 4, s. 56.
  4. Dehhuda.
  5. İbn-i Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, c. 1, s. 214, 218; İbn-i Sa'd, et-Tabakatü'l-Kübra, c. 4, s. 57, 58.
  6. İbn-i Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, c. 1, s. 216; İbn-i Sa’d, et-Tabakatü'l-Kübra, c. 4, s. 58, 59.
  7. İbn-i Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, c. 1, s. 219.
  8. Âmülî, Selman-ı Farisi, s. 40.
  9. İbn-i Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, c. 1, s. 189.
  10. Nuri, Nefsü'r-Rahman fi Fedaili Selman, s. 6.
  11. Bu görüş için Bkz. Amuli, Selman-ı Farisi, s. 86, 87.
  12. Küleynî, Usûl-u Kâfî, c. 2, s. 84.
  13. Meclisi, Biharü'l-Envar, c. 22, s. 345.
  14. Amuli, Selman-ı Farisi, s. 32.
  15. Belazüri, Ensabü’l-Eşraf, c. 1, s. 343.
  16. İbn-i Sa'd, et-Tabakatü'l-Kübra, c. 4, s. 62.
  17. Taberî, Tarihu’l-Ümem ve’l-Mülûk, c. 4, s. 41.
  18. İbn-i Ebü’l-Hadid, Şerh-i Nehcü’l-Belâğa, c. 1, s. 219, 220.
  19. Amuli, Selman-ı Farisi, s. 35.
  20. Nuri, Nefsü'r-Rahman fi Fedaili Selman, s. 148.
  21. Allame Askeri, Abdullah b. Sebe, c. 1, s. 145.
  22. Seyyid Alihan el-Medeni, ed-Derecatu’r-Refia fi Tabakatu'ş-Şia, s. 215.
  23. İbn-i Ebü’l-Hadîd, Şerh-i Nehcü’l-Belâğa, c. 18, s. 35.
  24. Selman’ın eş ve çocukları için Bkz. Sâdıkî Erdestanî, Selman-ı Farisi Ostandar-ı Medâin, s. 377, 390.
  25. İbn-i Sa'd, et-Tabakatü'l-Kübra, c. 4, s. 62.
  26. Bu rivayetlerin tamamı için bkz. İbn-i Asakir, Tarih-i Demeşķ, c. 21, s. 408, 424.
  27. el-Belazüri, Ensabü’l-Eşraf, s. 123; Zehebi, Siyeru A'lami’n-Nübela', c. 2, s. 61; İbn-i Asakir, Tarih-i Demeşķ, c. 21, s. 409, 411.
  28. İbn-i Babeveyh, el-Hisal, s. 361.
  29. İbn-i Asakir, Tarihu Medineti Demeşk, c. 21, s. 421.
  30. Tusi, İhtiyarü Ma'rifeti’r-Rical, c. 1, s. 54; Tusi, Emali, s. 133.
  31. İbn-i Asâkir, Târîhu Medîneti Demeşk, c. 21, s. 458, 459.
  32. Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, c. 1, s. 176.
  33. Meclisî, Bihârü'l-Envâr, c. 22, s. 380.
  34. Nûrî, Nefsü'r-Rahmân fî Fedâili Selman, s. 139.

Bibliyografi

  • Âlü'l-Fakıh, Muhammed Cevâd, Selman-ı Farisi Arz ve Tahlil, dördüncü baskı, Müessesetü'l-Âlemi'l-Matbûât, Beyrut, m. 2000.
  • el-Emînî, Abdülhüseyin Şerefüddin, el-Gadîr fi'l-Kitâbi ve's-Sünne ve'l-Edeb, c. 9, Beyrut, Dârü'l-Kütübi'l-Arabî, m. 1977.
  • İbn-i Ebü’l-Hadîd, İzzüddîn Abdülhamîd, Şerh-i Nehcü’l-Belâğa, muhakkik: Ebu’l-Fazl İbrahim, Ayetullah Meraşî Necefî kütüphanesi, Kum.
  • İbn-i Bâbeveyh, Muhammed b. Ali, el-Hisâl, musahhih, Ali Ekber Gaffari, Câmiu'l-Müderrisin, Kum, 1362 h.ş.
  • İbn-i Sa’d, Muhammed, et-Tabakatü'l-Kübrâ, tahkik: Muhammed Abdulkadir Ata, Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut.
  • Ebü'ş-Şeyh, Abdullah b. Muhammed, Tabakâtü'l-Muhaddisîn bi-İsbahan ve'l-Varidine Aleyha, Dirâset ve Tahkîk: Abdülgafûr Abdülhak Hüseyin el-Belûşî, Müessesetü'r-Risâlet, Beyrut.
  • el-Belâzürî, Ahmed b. Yahyâ, Ensâbü’l-Eşrâf, muhakkik: Muhammed Bakır el-Mahmûdî ve başkaları, Müessesetü'l-Âlemi'l-Matbûât, Beyrut.
  • Dehhudâ, Ali Ekber, Lugatnâme, ikinci baskı, İntişârât-ı Danışgah-ı Tahran, Tahran, 1377.
  • Gençler için İslamî Hikayeler, Bir grup yazar, Seyyid Mehdi Şücâî kontrolünde, Gençlerin ve çocukların fikir ve anlayışını güçlendirme merkezi, Tahran, 1387.
  • Sâdıkî Erdestanî, Ahmed, Selman-ı Farisi Ostandar-ı Medâin, Defter-i Tebligat-ı İslami, Havza-i İlmiyeyi Kum, 1376.
  • Taberî, Muhammed b. Cerir, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, Rivayetü’l Esrar el-Arabi, Beyrut.
  • Âmülî, Câfer Murtazâ, Selman-ı Farisi, tercüme: Muhammed Sipehri, Merkez-i Çap ve Neşr-i Sazman-ı Tebligat-ı İslamî, 1375.
  • Allâme Askerî, Seyyid Murtazâ, Abdullah b. Sebe ve diğer Tarihi Efsaneler, Mecme-i İlmi İslami, 1375.
  • Küleynî, Muhammed b. Ya'kûb, Usûl-u Kâfî, tercüme: Said ve Latif Raşidî, Ecved, Kum, 1388.
  • Meclisî, Muhammed Bâkır b. Muhammed Takî, Bihârü'l-Envâr, el-Camietu Li-Durer Ahbaru’l-Eimmeti’l-Ethar, muhakkik: Muhammed Bakır el-Mahmûdî ve Abdüzzehra Alevî, Dar-ı Ehyau’t-Turas el-Arabi.
  • el-Medenî, Seyyid Alihan b. Ahmed, ed-Derecatu’r-Refîa fi Tabakâtu'ş-Şîa, mukaddime yazarı: Muhammed Sâdık Bahrülulûm, müessese el-Vefa, Beyrut.
  • Müfîd, Muhammed b. Muhammed, el-İhtisâs, tahkik: Ali Ekber Gaffari ve başkaları, el-Mu’temeru’l-Âlimi li-Elfiyeti’ş-Şeyhi’l-Mufid, Kum.
  • Nûrî et-Tabersî, Mirza Hüseyin, Nefsü'r-Rahmân fî Fedâili Selman (r.a), er-Resûlü'l-Mustafa, Kum.